Gergerlioğlu: Ayşe Özdoğan bütün izleyicilerimizin karşısında. Bu kişinin cezaevine alınması cinayet olur.

7 Eylül 2021

Youtube

Herkese merhaba ÖFG TV’den tekrar herkese merhaba diyoruz. Her hafta Salı günü Saat 21.00’de yaptığımız gündemdeki konuları değerlendirdiğimiz konuklarla beraber konuları değerlendirdiğimiz programımıza başlıyoruz.

Değerli izleyenler bu hafta iki konuğumuz var. İki önemli konuda konuklarımız olacak. İlki maalesef ceza almış bir kanser hastası kadın. Ayşe Özdoğan cezası Yargıtay tarafından da onandı. Her an cezaevine girebilir fakat İstanbul Adli Tıp Kurumu başvurusu var, cezanın ertelenmesi lazım halen bu ertelenme yapılmış değil. Hasta Ayşe Özdoğan son derece sıkıntıda. Dün bazı tweetler attı ve kamuoyunu duyarlılığa çağırdı. Daha öncesinde de ben cezaevindeylen oğlum Salih Gergerlioğlu Ayşe hanımla bir program yapmış ve Yargıtay’ca cezası onandıktan sonra ona ses olmaya çalışmıştı. Şu anda anladığımız kadarıyla Ayşe hanımın durumunda bazı önemli sıkıntılar var ve bugün onunla konuşacağız ardından, Av. Reyhan Yalçındağ Baydemir’le hasta mahpusların durumu ile ilgili hukuki durumları konuşma yapacağız. İlk olarak Ayşe Özdoğan hanımefendiyi davet ediyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Ayşe hanım hoşgeldiniz.

Ayşe Özdoğan:Hoşbulduk.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:  Ayşe hanım geçmiş olsun öncelikle, hastasınız, sıkıntınız var. Dün de bazı tweetler attınız, kamuoyunu duyarlılığa çağırdınız. Maksiller sinüs kanseri var. Nadir rastlanan bir hastalık. Bir müddettir tedavi altındasınız ve bu arada da hastalığınız ilerliyor. Bu arada yargısal bir süreç var, bir ceza aldınız var ve Yargıtay tarafından maalesef onandı. İstanbul ATK’dan infaz erteleme bekliyorsunuz ve önemli bir sıkıntı yaşıyorsunuz. Bu halde cezaevine girmemek için bir gayret halindesiniz, kamuoyuna sesinizi duyurmaya çalışıyorsunuz. Biz bu akşam sesinizi duyurmaya çalışacağız kamuoyuna. Bize kısaca anlatır mısınız? Kendinizden bahseder misiniz? Eşinizin durumu var, çocuğunuzun hastalığı olduğunu beyan ediyorsunuz. Bunları kısaca anlatarak izleyenleri bilgilendirin lütfen.

Ayşe Özdoğan:Eşim 2016 yılında ihraç oldu. Türkçe öğretmeniydi. Daha sonra 2019’da eşimle birlikte gözaltına alındık. Gözaltına alınırken çok sıkıntılar yaşadık. Eşim tutuklanırken 2019 Kasım’da tekrar mahkemem vardı ve mahkemede 2 hafta öncesinde benim kanser teşhisim oldu maksiller sinüs kanseri, ameliyat oldum. 2Reyhan Yalçındağ3 hafta ameliyattan sonra iki mahkemeye katıldım. Bütün kanser raporlarını, solunum ameliyat raporlarını sundum. Hatta yeni ameliyattan çıktığım için dikişlerim bile görünüyordu hakimle konuşurken. Kendimi savunurken bayıldım, beni ayılttılar tekrar mahkemeye devam ettik. Derken ceza aldım ve tutuklandım. Tutuklandıktan sonra cezaevinde kaldım biraz. Cezaevine gitmeden 35 tane adli tutukluyla beraber aynı otobüsle cezaevine götürdüler. Cezaevine gittiğimde tanınmayacak haldeydim, ameliyat yerim şişmişti. İlk cezaevine girdiğim anda karşılayan gardiyanlar şok oldular. Dediler ki: “Siz yoğun bakımdan hasta mı kaçırdınız?” diye tepki verdiler. Derken benim cezaevi sürecim başlamış oldu. 15 günlük süreçte koğuş arkadaşlarımın yardımıyla dediler ki koğuş arkadaşlarım: “Biz 3 yıldır buradayız, bizim 3 yıldır yaşamadığımız şeyleri sen 15 günde yaşadın.” Dediler çünkü çok zorlu bir 15 gündü benim için her yönden. Hastane, koğuş içinde yaşama, 3 kişinin yardımıyla yatıyorum. Aralıkta girdim cezaevine kaloriferler yanmıyor, yerde yatıyorum, yemeğimi hazırlayamıyorum, çamaşırımı yıkayamıyorum. Eşim cezaevi müdürü ile konuştu: “Eşim kanser hastası çamaşırlarını ben alsam, ben yıkasam.” Demiş cezaevi müdürüne. “Herkesin eşi kanser, bir şey olmaz.” Demiş. Böyle hem psikolojik hem biyolojik zorlu bir 15 gün geçti ve sizlerin de desteği ile 15 günün sonunda tahliye olmuştum ama o rapor alma aşaması çok zordu benim için. Hastaneye gitmek, gelmek, yeme içme derken tahliye oldum. Tahliye olduktan 2 gün sonra doktora gittim. “Çok geç kalmışsın, 15 gün önce niye gelmedin?” dedi bana. Çünkü artık kanser elmacık kemiğine sıçramış, bizim çabamız kemiği kurtarabilir miyizdi ama 15 gün içinde o kemiği kaybetmiş oldum. Zorlu bir ameliyattı, bu ameliyatta sol üst dişim, sol üst çenem, elmacık kemiğim, tükürük bezlerim alındı boşaltıldı komple ve bacaklardan doku nakli yapıldı. Doktorum en az 2.5 yılda yerleşeceğini söyledi. benim çok hareket etmemem gerektiğini söyledi, mimikleri yapamıyordum, şu an hissetmiyorum. Beyin sapına yakın bir yerde metastas olduğunu öğrendik ve ameliyatta açamayacağım bir yerde dedi doktor çünkü sinirlere çok yakınmış. Şu an beklemedeyiz. Ameliyat artı kemoterapi planlanıyor eğer ameliyat olmayacaksa. Bu süreçte benim cezam onaylandı. 14 Haziran’da. Cezam onaylandıktan sonra ben hemen sonrasında kontrolüm vardı. Yoğun psikolojik sıkıntılardan dolayı ayağa kalkamayacak duruma geldim ve kontrole gidemedim. Tedavim aksadı. Nakilde açılma var, yemek yerken, su içerken her şey şu bölgeye kaçıyor. Şurası sürekli iltihaplı. Doktorum en son tekrar yüzümün tamamen açılıp buradaki gözü desteklemesi için konulan platinin çıkarılması gerektiğini söyledi. ameliyata almamız gerekiyor ama ölüm de belirsizlik olduğu için almıyorum çünkü doktor ameliyat ve sonrasında benim hiçbir şey yapmamam gerekiyor ama ben cezaevinde olursam bu mümkün değil çünkü uyurken bile 7/24 başımda birinin beklemesi gerekiyor. Yanlışlıkla başımı sağa sola çevirmemem gerekiyor. Yüzümü öne eğmiyorum, yürüyemiyorum, sürekli sabit durmam gerekiyor. Yüzümde hemen şişmeler başlıyor, toz, enfeksiyonda. Şu an tabirReyhan Yalçındaği caizse oğlumdan istiyorum birçok şeyi. Yaklaşık 5 yıldır eşim de tutuklu olunca 75 yaşında alzheimer babam var ve 75 yaşında bir annem var onlar bakmaya çalışıyorlar bize ve maalesef bugün sabah annemin de kanser olduğunu öğrendim. O da hastaneye yattı. Ortada kaldık. Alzheimer baba, hasta bir anne ve bir çocuk ortada kaldık. Annem hastaneye gidince hiçbir şeyi ısıtıp çocuğumun önüne koyamadım. Hal bu şekilde.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Peki şimdi sizin ciddi bir ameliyat daha olmanız lazım ve böyle bir durumda cezanız onanmış ve cezaevine girme tehlikesi var. Peki siz eğitim araştırma hastanesinden bir rapor aldınız ve bu rapor İstanbul ATK’da Denizli’de ikamet ediyorsunuz.

Ayşe Özdoğan:Şu an annemlerin yanındayım evet.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Nerede?

Ayşe Özdoğan:Denizli.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Denizli’desiniz. İstanbul ATK sizi davet edecek mi yoksa dosya rapor üzerinden mi değerlendirecek bu konuda bir bilginiz var mı?

Ayşe Özdoğan: Biz evde dururken evimize sanki bir yere kaçacakmışım gibi 6 tane polis geldi beni almaya.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Ne zaman?

Ayşe Özdoğan:3 hafta önce. Savcı Antalya Eğitim Araştırma’nın verdiği raporu yeterli görmüyor ve İstanbul’a gitmem gerektiğini söylüyor. Gelen polislere anlattık benim sıkıntımı, çıkamayacağımı. Annem de anlattı. Onlar kendi gözleriyle gördüler beni ama “Bizim yapacağımız bir şey yok.” Deyip beni Denizli’de bir hastaneye götürdüler yolculuk yapar mı yapamaz mıyım diye. Denizli’deki hastane “Yola çıkamaz” raporu verdi benim için. Bu raporu savcıya ilettiklerini, savcı benim gitmememe karar verip raporları İstanbul’a gönderdiler.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Raporlar İstanbul ATK’dan tetkik edilene kadar ne yapacaklar? Bu noktada bir şey beyan ettiler mi durum nedir?

Ayşe Özdoğan:Şu an bekleyeceğiz dediler. 2 hafta önce 2Reyhan Yalçındağ3 haftaya sonuç belli olur dediler. Önümüzdeki günlerde belli olması lazım. Ben de çok endişeliyim çünkü sosyal medyadan görüyorum, duyuyorum. Kendileri kalamaz dediği halde kalır diye rapor veriyor İstanbul ATK o yüzden çok endişeliyim.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Diyorsunuz ki: “Cezaevinde kalabilir raporu verirse benim halim perişanlık olur, büyük bir zorluk çekerim, olacak şey değil.” Diyorsunuz.

Ayşe Özdoğan: Şu anda aslında bu programa çıkıp eşimin tahliye olmasını talep etmek istiyordum. Benim asıl gayem o çünkü bana bakan bir annem vardı o da şu an kanser teşhisi ile hastanede. Ben oğlumun önüne pişmiş yemeği ısıtıp koyamıyorum. Artık benim infazımın ertelenmekten çok ben eşimin tahliye olmasını istiyorum çünkü eşimin dosyasını Yargıtay bozdu ve 15 Eylül’de mahkemesi var eşimin. Hepsinin ötesinde eşimin gelmesini istiyorum ki en azından çocuk mağdur olmasın, ben mağdur olmayayım.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:  Sizin sağlık durumunuz oldukça sıkıntılı anneniz de bir kanser teşhisi yapılmış bugün. Babanız alzheimer, çocuğunuz da kalp hastalığı var sanırım. Onun neyi var.

Ayşe Özdoğan:Doğuştan kalp problemi var ve hiçbir şekilde kan değerli yükselmiyor, sürekli kan değerleri düşük.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Normalde yasalara göre mahpusların yakınları, eşi veya çocuğu ileri derecede ağır hasta ise 1 yıla kadar infaz erteleme alabiliyorlar ama maalesef ki bu adli suçlarda oluyor. Siyasi suçlarda, terör suçlarında maalesef bu geçerli değil. Bu çok büyük bir haksızlık, büyük bir eşitsizlik. Hastanın adlisi, siyasisi olmaz ama maalesef ki yasayı böyle çıkardılar. Biz 2020 yılının Nisan ayında infaz indirim yasası sırasında bu meseleleri konuştuk ve o zamanda feryat ettik Meclis’te komisyonlarda mahpusların eşi veya çocuğunun hastalığı durumunda adli veya siyasi mahpus ayrımı yapmayın dedik. Hastalıkta adli veya siyasi ayrımı olamaz, insan olarak değerlendirilidir bu kişiler ve sağlık durumlarının adli veya siyasi mahpus oluşuna göre farklı olmaması gerekir dedik. Sizin gibi bir sürü insan var. Mahpusun bakımına ihtiyacı olan çok kişi var. Şu anda sizin dediğiniz gibi siz ne annenize ne babanıza bakabilecek durumdasınız. Siz ne çocuğunuza bakabilecek durumdasınız, çocuğunuz size bakmaya çalışıyor. Ne olduğu belli değil şu anda. 8 yaşındaki çocuk. Gerçekten çok sıkıntılı bir durum ve bunun üstüne bugün annenizin kanser olduğuna dair bir haber aldınız ve eşinizin mahkemesi 15 Eylül’de. Umarım ki eşinizin mahkemesinden olumlu bir tahliye kararı çıkar ve sizin yardımınıza koşar. Olması gereken bu oldukça zor durumdasınız bunu görüyoruz. Sosyal medyadan da feryat ediyorsunuz. Öncesinde de oğlum Salih Gergerlioğlu bir program yapmıştı, orada da bu sıkıntılarınızı beyan etmiştiniz ama şu anda gördüğüm kadarıyla sıkıntılar epey artmış. Metastas var ortada, maalesef ki tümör maksiller sinüste durmuyor ve sağa sola metastas yapıyor. Peki başka neler demek istersiniz? Ne yaşıyorsunuz günlük olarak. Biraz günlük hayatınızdan bahsedin. Yaşadığınız zorluklardan bahsedin. Cezaevinde 15 günde çok sıkıntı yaşamışsınız ama şu anda normal hayatta da büyük sıkıntılar yakanızı bırakmıyor. Neler yaşıyorsunuz?

Ayşe Özdoğan: Doktorumun en son söylediği kanser ve hücreler tamamen temizlensin diye damağımda açıklar var, kulağımda sıkıntılar var. Fonksiyonlarımı sürdürebilmek için en az 4 yeni ameliyat olmam gerekiyor. Kendimin ve çocuğumun temel ihtiyaçlarımı gideremiyorum. Oğlumun banyosunu annem yaptırıyordu. Şu an annem de yok ne yapacağız bilmiyorum. Ben hiç bir şekilde yüzümü öne eğemiyorum ve iş yapamıyorum. Sıcak temas yapamıyorum, soğuk temas olmuyor. Çünkü enfeksiyon oluyor. Sürekli ayakta kalamıyorum baş dönmesi ve bulantılar oluyor sürekli. Şu an tamamen oğlumla aynı konumdayım ben. İkimiz de şu an bakıma muhtacız, oğlum daha iyi konumda şu an.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Biz Ayşe Özdoğan için kamuoyunu duyarlılığa davet ediyoruz. Ayşe Özdoğan kaç gündür feryat ediyor, sosyal medyadan feryat ediyor. Bulabildiği her kanaldan feryat ediyor. Ben kamuoyuna sormak isterim, ben yetkililere sormak isterim. Bu haldeki bir kadını cezaevine atacak mısınız? Adli tıp kurumu maalesef ki çok önyargılı kararlar alabiliyor. Hukuksuz kararlar alabiliyor. Şu an Ayşe Özdoğan kanser hastası, metastas yapmış bir kanser hastası, eşi cezaevinde, annesi babası hasta, çocuğu hasta. Kim kime bakacak belli değil. Oldukça büyük sıkıntılar yaşarken bu kadının cezaevine girmemesi lazım. Biz kesinlikle bunu kabul edemeyiz. Bunu net bir şekilde söyleyelim. Ayşe Özdoğan cezaevine girmemeli. Bunu insanlık kabul etmez!

Ayşe Özdoğan:Ben yaşamak istiyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bunu vicdan kabul etmez. Bizim tüm kamuoyu olarak büyük bir duyarlılık göstererek bunu durdurmamız lazım. Maalesef ki devlet katında pek fazla vicdan yok. Kardeşim kaide kural neyse onu uygularız diyen bir ses duyarız devlet katından ama şu anda o kaide ve kuralların biz hukuka uymadığına, insan haklarına uymadığını söylüyoruz. Hasta mahpus eşini veya çocuğunu mahpusun adli veya siyasi olmasına göre ayırt eden bir zihniyet ile karşı karşıyayız. Bu yüzden şu anda Ayşe hanımın eşi cezaevinden çıkamıyor yoksa normalde bu kadar ilerlemiş bir kanser hastası olan bir mahpus eşinin eşi hapishaneden çoktan çıkmıştı, çoktan eşinin yanındaydı. Bu tür gecikmeler yaşamyacaklardı o yüzden biz “Efendim yasalar böyle, biz yasayı uygularız.” Diyenlerin sözlerini kabul etmiyoruz çünkü sizin yasalarınız hukuka uymuyor, sizin yasalarınız maalesef ön yargılı. Size boyun eğmeyeni, size muhalif görüneni ezmeyle ilgili bir süreciniz var, isteğiniz var. İşte Ayşe Özdoğan karşımızda. Bu kadının cezaevine girmemesi lazım. İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun çok üzücü kararlarını görmüş bir insanım maalesef ki bazen çok ağır hasta olan insanlara cezaevinde kalabilir raporu veriyor. Geçtiğimiz günlerde bunun çok üzücü bir örneğini gördük. 80 yaşını aşmış Mehmet Emin Özkan isimli bir mahpus var, çok ağır bir hasta, yıllardır hasta ama yargılandığı dava itibariyle demek ki böyle mimlenmiş ve bu kişi nedense İstanbul ATK’dan infaz erteleme alamıyor! Adamın ayakta duracak hali yok ama hala cezaevinde tutuyorlar. Cezaevinden tabutla cenazesinin çıkmasını bekliyorlar. Maalesef böyle bir devlet aklı, devlet mantığı var. Ben tekrar bir sürü örnek verebilirim ama ben tekrar Ayşe hanıma dönmek istiyorum. Ayşe hanım siz belki şu an tek başınıza tweetler atıyorsunuz, yanınızda kimse yok, bakanınız yok oldukça zor durumdasınız, belki madden manen zorlu bir mücadele yaşıyorsunuz. Eşiniz yanınızda değil, anneniz babanız kendisine bakacak halde değil. İleri derecede hasta bir de 8 yaşında çocuğunuz ile yaşıyorsunuz. Oldukça önemli sıkıntılar yaşarken kamuoyuna sesinizi duyurmaya çalışıyorsunuz. Kamuoyundan ne bekliyorsunuz, yetkililerden ne bekliyorsunuz bunları tekrar sizden alalım.

Ayşe Özdoğan: Sadece insan tavrının önündeki sıfattan bakmalarını istiyorum. Benim şu anki durumuma sesime ses olmalarını rica ediyorum. Ben anneyim, eşim, evladım, hastayım. Ben yaşamak istiyorum. Cezaevine gittiğimde cezaevinin hali ortada. Cezaevinde hasta halimle ben şu an kendimi 9 yıllık cezam onanmış durumda değil yıllarca onanmış gibi hissediyorum. Sadece insan olarak değerlendirilsin, sesime ses olmalarını, destek olmalarını rica ediyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Ayşe hanım sizi çok yormayalım, dinlenmeniz lazım. Ben son olarak kamuoyuna, yetkililere, Adalet Bakanlığı’na, Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, tüm yetkililere sesleniyorum buradan Ayşe Özdoğan’ın durumunu görüyorsunuz. Bu kadın cezaevine giremez. Dediği gibi hani bir hapis cezası almış ama kendisi de bunu hissediyor, cezaevine girmesi onun için bir idam kararı adeta çünkü cezaevinde normal yetişkin insanların hakları çok çiğneniyor, biz yaşadık gördük biliyoruz cezaevini. Hasta olan bir insanın ameliyat olması gereken bir hastanın, ard arda 4 kez ameliyat olması gereken bir insanın cezaevinde olması mümkün değil çünkü cezaevinde işler çok yavaş. Biz buradan tekrar yetkililere hatırlatıyoruz. Ayşe Özdoğan’a bu akşam ses olmaya çalıştık, sesini kamuoyuna duyurmaya çalıştık. Ayşe Özdoğan için İstanbul ATK’dan bir an evvel cezaevinde kalamaz raporu çıkması lazım. Büyük bir sıkıntı yaşıyor ve eşinin de tahliye olması lazım. 15’inde duruşması var sanırım. Yasalar hukuk insan içindir. Ayşe Özdoğan’ın durumunu görüyorsunuz. Eşinin daha halen yargılaması devam ediyor ve eşinin Ayşe Özdoğan’ın yanında olması gerekiyor. Umarım ki onun tahliyesi gerçekleşir, umarım ki Ayşe hanımı cezaevine girmemesi yönünde bir karar çıkar İstanbul ATK’dan. Bütün ümitlerimiz bu yönlerde. Biz size Allah’tan acil şifalar diliyoruz ve İstanbul ATK’nın bir an evvel cezaevinde kalamaz raporuyla çıkmasını diliyoruz, bu streslerden kurtulmanızı diliyoruz, sizi daha fazla yormayalım size hayırlı akşamlar diliyorum. Allah yardımcınız olsun.

Ayşe Özdoğan’ın durumu gerçekten çok çok üzücü gerçekten insanın yüreği parçalanıyor. Bu hali kaldırmak mümkün değil. Ayşe Özdoğan büyük sıkıntılar içinde sesini kamuoyuna duyurmaya çalışıyor. Aslında tüm kamuoyunun onun yanında olması lazım, onun sesini duyurması lazım. Eşinin Ayşe hanımın yanında olması lazım. Zaten oldukça ağır ve sıkıntılı bir hastalıkla uğraşıyor. Yaşamayan bilmez bunu, Ayşe hanımın geçirdiği ameliyatlar, o bölgedeki iltihaplar, kaybettiği dokular organlar, hastalığın metastazları kendisine büyük sıkıntılar yaşatıyor. Biz tüm kamuoyuna yüksek sesle tekrar hatırlatıyoruz. Ayşe Özdoğan için büyük duyarlılık gösterelim, onu cezaevine girmekten kurtaralım.

Değerli izleyenler bu tür konularda çok yetkin bir isimle konuşacağız, Av. Reyhan Yalçındağ Baydemir’le konuşacağız.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Reyhan hanım hoşgeldiniz.

Ayşe Özdoğan:Merhabalar. Ayşe hanımı izlediniz sanırım. Ayşe Özdoğan maksiller sinüs hastası ve son derece sıkıntılı, hasta mahpusların durumlarını siz de takip ediyorsunuz. Biz size bugün bazı takip ettiğiniz uzun yıllardır insan hakları alanında, hukuk alanındaki tecrübelerinizle takip ettiğiniz konular hakkında sorular soracağız. İlk konu gündemdeki çok önemli konu ile ilgili 1 haftadır hepimizin yüreğini yakan konu ile ilgili soru sormak istiyoruz. Şırnak’ın İdil ilçesinde Miraç Miroğlu isimli 7 yaşındaki bir çocuğumuz sokakta bisiklet sürerken bir zırhlı aracın hızla çarpması sonucu bisikleti parçalandı ve kendisi de orada hayatını kaybetti. Korkunç bir trafik kazasıydı, korkunç bir ölümdü ve ardından bu zırhlı aracın sürücüsü de dün serbest bırakıldı. Zaten gözaltına da alınmamıştı, ifadesi alındı serbest bırakıldı. Ortada kamu vicdanını sızlatan bir ölüm var! 7 Yaşındaki bir çocuk bir sokak arasında hızla gelen bir zırhlı araç, bir panzer çarpması sonucunda feci bir şekilde hayatını kaybediyor, neden yaşanıyor bu olaylar Reyhan hanım bizi bilgilendirir misiniz? Buyrun söz sizde.

Reyhan Yalçındağ: Ömer bey doğrusunu söylemek gerekirse bu yeni yaşanan bir vaka değil. Bu çok uzun yıllardır bizim raporlarımızda da sürekli yansıyan, insan hakları savunucuların aslında gündeme getirmeye çalıştığı alanlardan birisi ama birçok Kürt illerinde yaşadığı zaman maalesef gerek duyurulması, gerek adli takibinin yapılması gerek hak edilen süreçlerin yaşanması, faillerin yargılanması gibi olması gereken hiçbir süreç yaşanmadığı için “Normal, olağan, günlük rutin hale dönmüş” haklar silsilesinin önemli başlıklarından birini oluşturuyor bu durum. Gözle görülür bir biçimde sayının artmasının birçok nedeni var. Burada uzun uzun çok fazla ayrıntıya girmeyeceğim ama en temel meselemizin bu konularda benzeri bütün konularda olduğu gibi cezasızlık meselesinin olduğunun altını çizmek istiyorum ve insan hakları savuncuları olan fail olan kolluk görevlilerinin yaptığı gerçekleştirdiği bütün suçların cezasız kalmasının yenilerinin fazlasıyla artarak doğurduğunu görmek mümkün. İşkence için, taciz olayları ile ilgili böyledir. Yaşam bütünlüğüne dönük ihlallerle alakalı böyle bir yaşam hakkına yönelik haklarla ilgili vs. Failin kolluk görevlisi olduğu bütün dosyalarda karşımızda koca bir zırh çıkıyor o da zaten PVSK gibi yasalar yetmezmiş gibi aynı zamanda fiili uygulamalarla cezasızlık uygulaması çıkıyor. Bölgede görev yapan kolluk görevlilerine sınırsız çek, gerçekleştireceği her ihlalin yanlarına kar kalacağı sözü verilmiş gibi. Batman’da bir uzman çavuşun tecavüzü sonrasında intihar eden aslında bunun komple bir cinayet olduğunu söylemek gayet mümkün. Gerçekte yaşanan bir cinayet aslında nitekim intihara sevk etmek TCK da suç olarak düzenlenmiş. Maalesef cezasızlık zırhıyla korundukları sürece kolluk görevlileri bizler yeni olan bu tür vahim olaylarla karşılaşmaya devam edeceğiz. Nitekim annesinin sözü aslında hepimizin kulağında çınlayıp görüyor, bir daha onu görebilecek mi? Kaybetti, en değerli varlığını kaybetti, tarifi yok, imkansız hukukçular olarak elimizden gelen tüm iç hukuk süreçlerini tüketmek zorundayız. Cezasızlığın en büyük handikabı bu. Üzerine gitmek gerekiyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Biz de konu hakkında soru önergesi verdik, konunun üstüne gidiyoruz. Babayla konuştuk, zırhlı araç çok hızlı çarpmış bisiklete. Çocuk fırlamış, 5 metre ileriye düşmüş, bisiklet ikiye parçalanmış. Korkunç bir ölüm var ortada. Belli ki oldukça hızlı giden bir zırhlı araç bu tür zırhlı araçların sokak aralarında dolaşmaması lazım çünkü büyük araçlar görüş açıları ve sürüş hızları olumsuz oluyor maalesef. İnsan hayatı açısından. Çocuğumuzun durumunu takip edeceğiz. 2008Reyhan Yalçındağ2021 arasında 40’a yakın böyle zırhlı araç çarpması sonucu ölen insan olduğunu biliyoruz son derece vahim bir olay. Reyhan hanım sizin müvekkiliniz Leyla Güven arkadaşımız, vekilimiz ceza evinde A’dan Z’ye çok ihmaller yaşıyor. Adil olmayan yargılamarla yargılandı cezaevinde şu anda. Hem cezaevinde yaşadığı ihlaller hem de yargılanma sürecinde uğradığı ihlallerle ilgili biraz konuşmak istiyoruz sizinle. Geçtiğimiz haftalarda ilk olarak biliyorsunuz onu gündem edelim. Geçtiğimiz haftalarda gündem oldu, cezaevinde halay çekmişler ve cezaevi görevlileri bilinmeyen bir dilde halay çektiniz ve hakkınızda bir soruşturma var, ifadenizi verin denilerek bir cezalandırmaya gittiler. Bununla ilgili ilk olarak sizi dinleyelim. Konuya vakıfsınız, izleyenlerimizi bilgilendirin ve konunun nasıl cereyan ettiğini dinleyelim.

Reyhan Yalçındağ: Tüm bunları konuşmamızın birinci nedeni Leyla Güven’in haksız ve hukuka aykırı bir biçimde cezaevinde olması. Sayın Güven 2018 seçimlerinde haziran seçimlerinde Hakkari ilinde çok yüksek bir oyla birinci sıradan milletvekili seçildiğinde cezaevindeydi ve cezaevinde olmasına gerekçe olan tek konu 2018 Ocak ayında Afrin’e gerçekleştirilen operasyonu eleştiren bir basın açıklaması yapmasıydı ve akabinde birçok Kürt siyasetçi, belediye başkanı, eş başkanı ve milletvekillerinin benzer bir biçimde olduğu gibi yapmış olduğu konuşmalardan, basın açıklamalarından müteşekkil bir iddianame hazırlandı. Tabi Sayın Güven mazbatasını alır almaz, milletvekili seçilir seçilmez yargılandığı 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ne başvurduk aynı gün tahliye edildi fakat biz cezaevi avlusunda müvekkilimizi almaya gittiğimizde aradan saatler geçti, bize bilgi verilmedi, bir şeylerin ters gittiğini anladık. Kendisinden önce tutuklu olan diğer arkadaşlarının yaşadığı gibi örneğin Sn. Baluken de benzer süreç yaşamıştı, onun şahsına tahliye kararlarına savcının itiraz müessesi gündeme gelmişti. Aynı usule başvurdukları için Sn. Güven tahliye edilmedi, akabinde birkaç gün sonra gerçekleştirilen duruşmada da onu tahliye eden heyetin aritmetik olarak her zaman oynadılar vekil yargılamalarındaki heyetlerle maalesef birkaç gün sonra mahkeme başkanı nedense o gün duruşmaya çıkartılmadı, toplama bir heyetle Sn. Güven’in tutukluluk haline karar verildi. Bu sebeple AYM’ye bir başvuru var çünkü siz kişisel hayatınızda yaşadınız. Bire bir kendinizin ve başvuru konunuzda aynı olduğu için aslında bugün bir kere daha ben sizin aracılığınız ile bunun duyurusunu yapmış olmak istiyorum. Sn. Güven’in şu anda AYM’de devam eden 14 Eylül 2018 tarihinden beri devam eden başvurunun konusu zaten milletvekiliyken tutuklanmasına devam edilmesi ve Anayasa’nın 83. Maddesinden hareketle durma taleplerimizin reddedilmesi, dolayısıyla vekilimizin Anayasal siyasi faaliyet hakkı ihlal edildiği için, seçme hakkı ihlal edildiği için yapmış olduğumuz başvuru devam ediyor AYM’de ve sizi 1 temmuz 2021 tarihinde, siz cezaevindeyken web sitesinden duyuru yapan AYM aynı gün aynı şekilde Leyla Güven başvurusunu da karara bağlayacağına dair tıpkı sizin başvurunuz gibi günlerce web sitesi üzerinden duyurusunu yapmıştı ama gün bitti ve biz onun kararına gün içindeki saatlerde ulaşamadık sadece akşam saatlerinde sizin kararınız birçok başvuruda olduğu gibi basına sızdırılmıştı ve bu şekilde ihlal olduğunu öğrenmiştik fakat ilginç bir şekilde Sn. Güven’in kararı açıklanmadı, günlerce duyurusunu yapan AYM’ye sormak istiyorum. Ne oldu? Kararımız nerede? Bununla alakalı bize hiçbir geri dönüş yapılmadı. Yazılı ve telefonla yapmış olduğumuz görüşmelerimiz üzerine herhangi bir yanıt verilmedi. Bu sebeple Sn. Güven’in hangi gerekçeyle ertelendiği ve ne zaman açıklanacağını bilmiyoruz. Sn. Gergerlioğlu sadece sizin kararınız değil ama aynı zamanda Berberoğlu’nun iki kararında uygulanan hem serbest seçim ilkesinin yani seçilme hakkının aynı zamanda siyasi faaliye hakkının ihlaliyle sonuçlanan bu başvurularda Sn. Güven’in başvuru durumuyla tamamen aynı argümanların işletildiğini, aynı argümanlarla çizildiğinin altını çizmek istiyorum. Bahsettiğimiz 3 AYM kararının aynı zamanda Sn. Güven’in başvurumuzda sayfalar dolusuyla yazdığımız başvuru konusu. Maalesef burada anlaşılmayan bir biçimde Sn. Güvenle ilgili kararlar verilmemeye devam ediliyor. Leyla Güven milletvekili iken Diyarbakır’da yargılaması devam eden ve kamuoyunda TCK dosyası olarak bilinen ama dosyanın tamamının o dönemki milletvekilleri, belediye başkanları, DTP ile BDP’li siyasetçilerin olduğu bir dosya. Tamamen siyasi parti faaliyeti hakkından bir dosya ve Sn. Güven ile Sn. Musa Farisoğulları bakımından defalarca kere durma taleplerimiz, İstinaf’ta ve Yargıtay’da esasa alınmadı. Berberoğlu’nda ihlale dönüşen durum Farisoğulları ve Güven bakımından dikkate alınmadı bu sebeple Haziran 2020’de biliyorsunuz milletvekillikleri düşürüldü, milletvekilleri düşürülmeden yapmış olduğumuz AYM başvurusu çok ilginçtir yani ben bu zamanlamaların gerçekten tesadüf olduğunu düşünmeyenlerdenim. Berberoğlu’nun ihlal kararının verildiği hafta Güven hakkında ret kararı verildi. Eğer biri milletvekili ise diğeri için de vekillik konusu söz konusu seçilme hakkı söz konusu. Bu ikili ayrımla ilgili neye dayanarak yapıldı? O başvuru bakımından da şu anda AİHM’de sürecin devam ettiğini ifade etmek istiyorum. Güven’e yapılanlar bununla sınırla değil. Bir de milletvekili düşürüdükten sonra biraz önce bahsettiğim 3 yıldır haksız tutuklamadan dolayı AYM’de karar verilmesi ile ilgili dosyasından kaynaklı karar günü hüküm verilirken tutuklama kararı verildi. Bir türlü ona yönelik ihlaller silsilesinden birilerini tatmin etmiyor. Siyasi iktidarı bir türlü tatmin etmiyor olacak ki bir yenisini daha eklediler. Tamamen ifade ve barışçıl düşünce açıklamaları ve röportajlardan müteşekkil bir dosya olmasına rağmen korkunç bir ceza verildi hem propaganda hem üyelikten toplam 22 sene ceza verilmekle yetinilmedi, şu anda Güven’in cezaevinde Kürtçe şarkı söylemesinden dolayı bir disiplin cezasına maruz kalmasından söz edebiliyorsak nedeni bütün bu anlattığım kısaca geçtiğim süreç. Aslında nedeni; bir bütün olarak Anayasa’nın kendisine tanımış olduğu ve hatta seçenlerine tanımış olduğu hakların yok sayılması görmezden gelinmesi ve hiçe sayılması. Olmayan bir hukukun uygulanmaya çalışılması zoraki bir şekilde böyle böyle cezaevinde tutulmaya devam ediliyor. Dediğim gibi Sn. Farisoğulları bakımından da sürecin benzer olduğunu söylemek mümkün. Kürtçe şarkı söylendiği rahatsız ettiği halde iddia değil.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Kürtçe şarkıya gelmeden önce şunun altını çizmek lazım. Çok bariz bir şekilde biliyorsunuz daha yerel mahkemeden, Anayasa Mahkemesi’ne gelene kadar Sn. Leyla Güven vekilimiz ile ilgili çok kasıtlı bir durum var açıkçası bunu net bir şekilde özetliyorsunuz. Bu kadar kasıtlı, bu kadar aleni bir hukuksuzluk sizce neden nasıl yapılabiliyor? Buna da biraz değinelim daha sonra cezaevindeki Kürtçe şarkı meselesine geçelim.

Reyhan Yalçındağ: Ömer bey şöyle söylemek lazım aslında bu süreci 6 yıldır bir bütün olarak, kayyum atamaları ile alakalı konuşabiliriz, tutuklanan vekilleriyle konuşabilirz 4 Kasım’dan beri cezaevinde olan HDP Eş Genel Başkanları Milletvekilleri ile konuşabiliriz. Bütün bunlar aslında 2015 seçiminden bugüne kadar yaşadığımız aralıksız hukuka ve Anayasa’nın kendisine ve tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı. Kümülatif tamamen sistematik hale gelen güncelin çok ötesine geçmiş, dakikalar ve saatlere yayılmış bir süreç. Bütün bu yönelimlerin siyasi olan kararlar. AİHM Büyük Dairesi’nin Demirtaş kararında verdiği akabinde sizin de AYM’nin verdiği kararları getirdiğimizde, Kerestecioğlu Demir AİHM kararında HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldıran yasal değişikliğin öngörülemez olduğuna dair karar göreceğiz hep birlikte önümüzdeki aylarda haftalarda keşke başka başka ihlal kararlarının açıklanmasıyla devam edecek. Biz çok sayıda hukukçu olarak uyarılarımızı yaptık. Yerel ve derece mahkemelerde yaptığımız tüm sözlü ve yazılı savunmalarımızda binlerce sayfalık dilekçelerimizde her birimiz tek tek bunu işaret ettik, altını çizdik. Bakın bu hakları kullanılma dayalı olarak sırf muhalif oldukları için bu siyasetçilere verilen cezalar aslında sadece ihlaller hanesine girmiyor ama aynı zamanda suç. Suç çünkü bir vekilin dokunulmazlığını yok saymak suç, kürsü dokunulmazlığını yasama sorumsuzluğu dediğimiz Anayasa’nın 83’e 1. Maddesinde düzenlenen ama aynı zamanda kürsü dokunulmazlığı olarak bilinen haklar HDP’li vekiller için yok sayıldı. Sayın Baluken ile ilgili, Sayın Selma Irmakla ilgili vs. Tüm tutukluluk süreçlerini yaşayan vekillere tıpkı eş başkanlar Yüksekdağ ve Demirtaş da olduğu gibi aslında meclisteki konuşmalarının tekrarını yaptılar dışarıda ve bu milletvekilliğinin kendisine bahşedilen bir hak ve ayrıcalık değil tam tersine seçilme ve seçme hakkına duyulan saygıdan kaynaklı Anayasa’da düzenlenmiş ve tüm vekillerin bu ülke yurttaşlarının tamamını temsil ettiğinden hareketle düzenlenmiş yasal maddeler bunlar. Bir milletvekilinin mecliste yapmış olduğu konuşmaları yasama faaliyetlerini dışarıda tekrar etmesinin onu kovuşturma konusu yapılmayışının gerekçesi zaten muhalefetin iktidara baskısı olmaksızın siyasi faaliyet hakkında mecliste sürdürebilmesi bunlar kendi Anayasalarına inanmıyor. Sorun burada. Kendi anayasalarına inanmadıkları için kolaylıkla nasıl ki bugün söz konusu olan hasta bir mahpus adli mi siyasi mi muhalif mi değil mi ye varan çok korkunç hesaplar diyelim, gayri hukuki, insani ve vicdani olan tüm bunları fütursuzca gerçekleştirebiliyorlarsa bunun tek nedeni hoyratlık çünkü akıl tutulması beraberinde hukuk tutulmasını getirmiş. İkisini eş zamanlı yürüten bir süreç. Bütün bu söylediklerimin hepsi Anayasal hüküm. Ben uydurmuyorum. Anayasa 83 açık, milletvekilinin dokunulmazlığının nasıl kaldırılacağı açık, AİHM kararlarının bağlayıcılığı açık, biraz önce kısaca özetledim AİHM kararlarının devamı gelecek çünkü tüm vekillerle ilgili benzer süreçler işletildi dolayısıyla bu fotoğrafının devamında Sn. Güven, Sn. Farisoğulları var, bir yerinde yerine kayyum atanan  tutukluluk halleri devam eden belediye eş başkanları var vs. Dolayısıyla eğer ki bugün yeniden Sn. Güven’in cezaevinde maruz kaldığı uygulamaları konuşuyorsak bu onun haksız yere cezaevinde tutulmasına azade bir durum değil bunun sonu gelmiyor ki Kürtçe şarkı söylediği için de bir iletişim cezası yakınlarıyla ilgili. Biz ona karşı itiraz yoluna başvurduğumuz için İnfaz Hakimliği’nde bir duruşma gerçekleşecek. Aynı zamanda temsiliyetle HDP Diyarbakır İl Eş Başkanı Sn. Hülya Alökmen de aynı sürece maruz kaldı, o da kendisiyle aynı cezaevinde ve aynı gerekçeyle Kürtçe şarkı söylediği gerekçesiyle aynı iletişim cezasına tabi tutuldu. Bütün bunlar sürecin siyasi faaliyetlerle başlatılan sürecin bugün devam eden halidir.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Maalesef ki anlaşılmaz ve çok üzücü bir karar, infaz hakimliğine itiraz ettiniz umalım ki bu gözlem kurulu keyfi kararı bozulur. Sanırım karar kesinleşmediği için bir görüş yasağı yok değil mi?

Reyhan Yalçındağ:Karar kesinleşmedi çünkü itirazımızdan sonra infaz hakimliğinde tek celselik duruşmalar oluyor. Onun olumsuz çıkması durumunda ağır ceza mahkemesine itiraz edeceğiz. Burada büyük bir ironi var. Hem anlaşılmayan bir dil deyip Kürtçe olduğunu söylemekten imtina eden bir mantaliteyle karşı karşıyayız, hem bu kadar büyük bir tahammülsüzlük, binlerce yıldır beraber yaşadığımız halkın dilinin adını vermekten zikretmekten imtina edeceksiniz ama öte yandan da o şarkının o halayın kendisi sizi rahatsız edecek olacak ki kolluk görevlileri, gardiyanlarca tutanak tutuluyor işlem başlatılıyor süreci böyle özetleyebilirim.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Biz bu konu hakkında da bir soru önergesi ile Adalet Bakanlığı’na başvurduk. Konunun bir hukuksuzluk olduğunu söyledik ve bu konudaki gelişmeleri de takip edeceğiz sonuna kadar. Sn. Leyla Güven bizim halen vekilimizdir, haksızca, hukuksuzca vekilliği düşürülmüştür Sn. Musa Farisoğulları da aynı şekilde ve bu mücadele devam edecektir. Bunun yanısıra bir insan hakları savunucusu olarak takip ettiğimiz çok önemli hasta mahpuslar konusu var, malum Mehmet Emin Özkan’ın durumu, az önce konuştuğumuz Ayşe Özdoğan’ın konusu. Böyle çok ağır hasta olan, kanser hastası olan ileri derece rahatsızlığı olan kişiler var, mahpuslar var cezaevine girecek olan insanlar var, veyahut Adli Tıp Kurumu’ndan cezaevinde kalamaz raporu aldığı halde ağır ceza mahkemesinden tanınmadığı durumlar var. Gerçekten çok ağır ihlallerin yaşandığı süreci yaşıyor hasta mahpuslar, bu konuda da görüşlerinizi alalım Sn. Yalçındağ.

Reyhan Yalçındağ: Maalesef bu konuda aslında bugünün meselesi değil. Türkiye’de ceza infaz rejimi bir şekilde siyasi iktidarın ideolojisinden ve ülkeyi yönetme biçiminden azade bir konu olmadı tam tersine cezaevinde mahpusa tutulan insanlara yönelik uygulamalar biraz da onlarla aynı düşünceleri paylaşan insanlara mesaj olmaya devam ediyor. Kendilerince böyle bir yol izliyorlar, bir şey daha var, sadece kendileri değil onlarla birlikte aileleri çocukları eşleri yaşlı anne babaları ve bütün yakınları da cezalandırılıyor. Cezaevlerindeki insan onuruna aykırı uygulamalar bir yana sağlık hakkıyla ilgili sorun yaşayanlar buna erişiminin engellendiği, insan onuruna uygun tedavi koşullarının sağlanmadığı mekanlar aynı zamanda ve maalesef o fütursuzluk, hoyratça hakların ihlal edilebileceğine dair böyle bir sistematik yaklaşım zaten yaşamın birçok alanında görüyoruz ama burada bir şey daha var. Binevi cezanın içinde başka bir cezanın uygulanma durumu sözkonusu çünkü benzer ülkelerde benzer yaklaşımlar sergilenmiş. Yüzyıllardır devletlerin mahpus tutma, mahpushane oluşturma, buna gerek duyma tarihlerine bakarsanız zaten orada mutlaka kendi halkı ile bir hesaplaşma gibi durumdur. Örneğin bir anne ve bir hukukçu olarak yeri gelmişken söyleyim çocuklara yönelik uygulanan ceza infaz rejimi bizim asla kabul edemeyeceğimiz rejimler. Devletler alternatif şeyler düşünmek yerine konunun adli veya siyasi olmasından azade bu söylediğim tamamiyle onların biraz da ülkesini yönetme biçimlerine çok benzerlik gösteren bir durum cezaevleri meselesi. Özelde de hasta mahpuslarsa artık son yıllarda iyice tabirReyhan Yalçındaği caizse uygulamaları zıvanadan çıktığı için bir hukuk kaygısıyla açıklanamayacak şekilde keyfileştiği ve 24 saatlik işkenceye dönüştüğü Birleşmiş Milletler bilumum cezaevi asgari koşulları vardır, uluslararası düzenleme var bunun hiçe sayıldığı aynı zamanda Anayasa’nın 17. Maddesindeki kötü muamele işkence gayri insani muamele yasağı dediğimiz bir de infaz yasasıyla infaz yönetmeliğinin kendisinin dahi uygulanmadığı bir süreç var şu anda Sayın Gergerlioğlu. Biraz önce dinlediğimiz Ayşe hanımdan hareketle söylemek gerekirse kamuoyunun dikkatini şuna çekmek istiyorum; Türkiye’de son yıllarda ATK Başkanlığı sadece tek uzman hekimler kendileriymiş gibi bir yaklaşım sergiliyorlar. Önlerine gelen dosyada imzası olanlar meslektaşları ve her biri konunun uzmanı olan hekimler ve cezaevinin bulunduğu yereldeki örneğin mesela Elazığ Cezaevi ise Elazığ, Adana Adli Tıp Kurumu’nun doktorları doktor değil mi? Onlar diplomayı nereden aldılar? Onlar uzman hekim değil mi? Onlar bir mahpusun cezaevinde kalabilecek durumda olduğunu görebiliyorlar da en az 7 kişilik bazen 9 kişilik kurullarca heyet raporuna dönüştürüyor da bir tek İstanbul ATK’daki kişiler mi bu kişilerin cezaevinde kalabileceğini düşünüyor. Hakikaten kendi meslektaşları ben örneğin bir avukat meslektaşımın imzasını barındıran dilekçesini önüme aldığımda bir bilgi vardır, bir birikim vardır o güne kadar boşuna gelmemiştir, bir diploması eğitim süreci vardır. İstanbul ATK olunca ne değişiyor bunu sormak istiyorum. Mehmet Emin Özkan vb. Binlerce mahpus için yerel adli tıp raporuna imzasına sahip doktorları niye görmezden geliyorsunuz? Sizi onlardan ayıran şey nedir? Her biriniz hipokrat yemini ettiğinize göre sizin başka bir batılınız mı var? Bu insanların cezaevinde kalamayacağını düşünen yüzlerce rapor varken tek bir muayene ile ya da muayene yapmaksızın sadece yerelden gelen dosya üzerine nasıl karar verebiliyorsunuz? Bu insanların cezaevine kalmaya devam edeceğine. Bunu kamuoyunun sorması gerekiyor ATK Kurum Başkanlığı’na diye düşünüyorum. Tam da burada Latin Amerika’da gözaltında insanların kaybedildiği süreçlerle ilgili yazılan bir sürü kitaplar, belgeseller o dönemki çok korkunç, çok faşizan uygulamaların olduğu devletlerde de her zaman bu uygulamalara yol açan kurumlardan biri olan o ülkelerin ATK başkanlıkları her daim sorgulanmıştır. O zaman bağımsız olmak durumundalar. Bu kadar tartışmalı bir duruma geldilerse orada bir problem var. Bu sebeple de son olarak birkaç gün önce sağlık durumu gündeme gelen Sn. Tuğluk ile alakalı ATK Başkanlığı’nın raporunu beklediğimizi bir kere daha hatırlatmış olalaım çünkü yerel raporlar; bu insanların sağlık durumu ile alakalı 3Reyhan Yalçındağ5 günde hazırlanan raporlar değil. Aylarca bu insanlar bir kere daha mağdur edilerek o ring araçları içerisinde yazın 45 derece sıcaklarda kışın eski derece sıcaklarda gidip geliyorlar. Defalarca gidiyorlar, bir seferinde MR, diğerinde başka uzman hekim tarafından aylar sürüyor. Peki bu aylarca süren süreçlerini sormak gerekiyor. Nasıl bu kadar kolay yok sayabilir? Ben raporu yok sayıyorum bu rapordaki gözlemler, tüm tibbi müdahaleler, tetkikler bilim diye bir şey var, tıp biliminin sunduğu sonuçlar var, MR, ultrason cihazlarının dışına çıkamayız. Onunla oynama gibi şansımız yok hastalık neyse bu çıkıyor. Aylarca uzun uğraşlarla edindiğimiz ulaşabildiğimiz bu raporlar tek kalemde 5 dakikalık bir imzasıyla ATK Başkanlığı’nca yok sayılabiliyor. Burada bir kere daha hatırlatmak gerekiyor ki bu insanların yaşam hakkından bire bir sorumlu olan kurum ATK’dır ve Anayasa Mahkemesi de bununla ilgili kendisinin önüne giden başvurulara ivedilikle bakmak gerekir, yaşam hakkı söz konusu. 4 gün önce Çelebi soyisimli bir mahpus 28 seneden sonra yaşamını yitirdi. Bakın bir boyutu bu ama bir başka boyutu daha var. İnsan hakları hukukunun vazgeçilmezlerindendir bu mahpusların dışarıdaki yakınlarıyla hakkı dediğimiz hak var. Bu da sağlanmıyor. Bir hasta mahpusa ve yakınlarına sağlanmıyor. Sn. Gülten Kışanak ve Sn. Yüksekdağ örneğinde olduğu gibi. Babalarını cezaevindeyken kaybettiler ama son yıllarda o uygulamaya izin verilmiyor. Halbuki dışarıda yaşlı olan artık yaşamını yitirmek üzere olduğu belli olan anne babalarını evlatlarını ya da kardeşlerini görme hakkı var bu insanların cezaevinden çıkıp birkaç saatliğine onların bulunduğu hastanelere gidip götürülüp görme hakkı. Biz buna huzurlu veda hakkı diyoruz ama bu haklar tanınmıyor. Bu sebeple de bir kere daha dediğim gibi ATK kurumunu duyarlı, sorumlu ve hukuki darlanmaya çağırmış olalım.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Çok teşekkür ederiz. Aslında konuşulacak konular çok fazla çok derinlikli sabahlara kadar konuşulur. Gerçekten bir hukukçu olarak çok yaralı olduğunuzu biliyoruz hukuksuz bir ülkede hukukçuluk yapmak, aleni hukuksuzlukların yapıldığı davaları, dosyaları takip etmek ve bunları gözlerinizle görmek, gerçekten sizin için çok üzücü hadiseler onu biliyoruz. Çok teşekkür ediyoruz Reyhan hanım Sn. Leyla Güven için hasta mahpuslar için verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz biz bu konuları gündemde tutmaya devam edeceğiz aynı zamanda Sn. Aysel Tuğluk için de verilecek İstanbul ATK kararını merakla bekliyoruz umarım onun hakkında da adil bir karar çıkar diye bekliyoruz çünkü yerelde bu konuda cezaevinde kalamayacağına dair bir rapor var. Umalım ki adil bir karar çıkar. Çok teşekkür ederiz vaktinizi ayırdınız. İyi akşamlar diliyoruz.

Reyhan Yalçındağ:Ben teşekkür ediyorum iyi çalışmalar diliyorum. İhlalsiz günler diliyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Programımız burada bitiyor bugün iki önemli konuğumuzla iki önemli konu konuştuk. Hasta mahpusların yaşadığı bu büyük sıkıntılara Sn. Leyla Güven şahsında adil olmayan yargılamaları konuştuk, ATK’nın hukuksuz uygulamalarını konuştuk maalesef ki en ağır olan durum hasta mahpuslarla ilgili olan durumlar oluyor ve kişiler gaddarca bir muameleye tabi tutulabiliyorlar, siyasi muameleye tabi tutulabiliyor. İşte bütün bunları masaya yatırdık. Ben en son olarak Ayşe Özdoğan’ın durumunu tekrar gündem ediyorum. Tüm kamuoyunun Ayşe Özdoğan’a sahip çıkması gerektiğini söylüyorum çünkü çok acil bir durumu var. Bir de Leyla Güven ve diğer tüm HDP eski vekil arkadaşlarımız, başkan arkadaşlarımızın uğradığı hukuksuzlukları protesto ediyorum ve tüm yargı süreçlerinde hukuk diliyorum. Hepinize hayırlı akşamlar haftaya Salı günü saat 21.00’de buluşana kadar hoşçakalın.

Yorumlar