23 Şubat 2022

Evrensel

Ne çok açlık grevi, ölüm orucuna tanıklık ettik / ediyoruz. Yetmedi mi? Cezaevlerinde düzeltilir gibi yapılıp başa döndürülen mahpuslara yönelik yaptırımlar, olumsuz uygulamalar, cezaevlerinden salıverilmeyip ölen hasta mahpuslar öte yandan adil yargılanma hakkına dair sorunlar, ihlaller…

Uzun açlık grevi, ölüm oruçlarının yaşandığı 2007 ocak ayında, Adalet Bakanlığının oluruyla TTB ve TMMOB’den oluşan beş kişilik bir inceleme heyeti ile Tekirdağ F Tipi Cezaevine giden heyette ben de vardım. Dönemin TTB Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy hocamız ile birlikteydik. Cezaevi yönetiminin heyete sunduğu cezaevi koşulları ile gerçeklik arasında büyük bir uçurum vardı. Sonrasında kamuoyu ile de paylaşılan rapor ile bugün cezaevlerinde ve yargılanma süreçlerinde yaşananlar arasında büyük benzerlikler var, hatta pandeminin de etkisi ile daha da artmış durumda. Oysa o dönem heyetin raporu sonrası Adalet Bakanlığı gerekli ‘olumlu’ düzenlemeleri yapacağını açıkladıktan sonra açlık grevleri sona ermişti. Peki neden başa dönülüyor?

Hafta içinde Balıkesir Kepsut Cezaevinden bir mektup aldım.  Mektupta aralık 2021 TİHV insan hakları ihlal raporuna da yansıyan iki başlık ve talepler öne çıkıyordu. Bu bağlamda rapora göz atmakta yarar var. “Sincan Kadın Kapalı Cezaevinde tutulan Sibel Balaç’ın maruz kaldığı hak ihlallerine karşı 19 Aralık 2021 tarihinden bu yana süresiz açlık grevinde olduğu”, yine “Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevinde tutulan Gökhan Yıldırım’ın maruz kaldığı hak ihlallerine karşı 25 Aralık 2021 tarihinde süresiz açlık grevine başladığı” yer alıyordu. Onca zaman geçti ne sorunlar düzeltildi ne de kamuoyu pandemi mahmurluğundan çıkıp yeterince gündemine alabildi.

11 Şubat 2022’de Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu TBMM’de bu konuyu da kapsayan basın toplantısı yapmış ve önemli detaylara yer vermişti. “Ağabey Erkan Yıldırım Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Cezaevinde kalan kardeşi Gökhan Yıldırım’ın önceden uyuşturucu kullanıyorken bıraktığını ve ideolojik olarak sol anlayışa sahip devrimci bir mücadele içine girdiğini, elinden geldiği kadar uyuşturucuya karşı mücadele vermeye başladığını ve bu arada iftiralara uğradığını, kızını taciz eden bir kişinin iftirası sonrasında mahkum edildiğini” belirtiyor Gergerlioğlu’na. Devamı, ilgili basın açıklamasında şöyle yer almıştı: “Sen yozlaşmaya karşı mücadele edersen seni hapishanede ölüme mahkum ederiz” denmiş adeta. “Seni Hacı Lokman Birlik gibi yapacağız” denilen Gökhan Yıldırım, “Adil yargılanmak istiyorum” diye defalarca mahkemelere dilekçeler yazmış. Talebi görmezden gelinmiş.

Ağabeyinin de belirttiği üzere “Birtakım eroin satıcılarının ifadelerine kurban gitmiş” ve Gökhan Yıldırım da ölüm orucuna başlamış.

Kamuoyuna yansıyan talepleri ise şöyle:“1-Gizli tanık ve iftiracılarla verilen cezalar iptal edilsin 2-Yozlaşmaya karşı mücadele edenlere, uyuşturucuya karşı mücadele edenlere verilen cezalar iptal edilsin. 3-Ali Osman Köse ve hasta tutsaklar serbest bırakılsın 4-Ağırlaştırılmış infaz yasası mahpuslar lehine değiştirilsin 5-Mahpuslar üzerindeki baskılara, yasaklara son verilsin”

Ne kadar tanıdık bu talepler… Onca açlık grevi, onca ‘ölüm orucu’, onca acı… Demokratik bir ahvalde çözümü çok basit ve insani oysa.

Gökhan Yıldırım gibi bir Sibel Bolaç da başta adil yargılanma talebi olmak üzere seslerini duyurmak için bu kez Sincan Kadın Cezaevinde ‘ölüm orucunda’ymış. Onu, işini geri isteyen KHK’liler ile dayanışırken tutuklanması ile hatırlıyoruz: “Hasta ve cezaevinde”…

Cezaevleri bağımsız izlem heyetlerine yeniden açılmadan sorunların çözümü zor.  Son derece insani taleplerin yeniden kamuoyunca gündem yapılması ertelenmemesi gereken bir öncelik olmalı. Yeni açlık grevleri, ölüm oruçları artık yaşanmamalı.

 İleriki yazılarımda yeniden bu başlıkta sizlerle buluşuncaya kadar sağlıcakla kalın.

Yorumlar