10 Aralık 2020

YouTube

Değerli arkadaşlar bugün basın toplantımıza başlıyoruz. Bugün 10 Aralık İnsan Hakları Günü. Bu yüzden İnsan Hakları Günü ile ilgili Türkiye ve dünyada neler yaşandı bunları kısaca sizlere anlatmaya çalışacağız.

Malum 10 Aralık İnsan Hakları Günü Birleşmiş Milletler’de Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’nin kabul edilmesinin yıl dönümüdür ve bu yüzden insan hakları günü olarak tanımlanmaktadır. Biz insan hakları savunucuları olarak İnsan Hakları Günü son derece önemlidir. Paneller, etkinlikler ve yıl değerlendirmeleri son derece önemlidir ve biz de 2020 yılını kısa bir şekilde değerlendirmiş olalım.

Değerli arkadaşlar 2020 yılında Türkiye’de insan hakları ihlalleri maalesef artmaya devam etti. 2020 yılında dünyada ve Türkiye’de ortaya çıkan Covid salgını Türkiye’de doğru bir şekilde yönetilemedi. Biz Türkiye’de 2020’nin en önemli insan hakları ihlali olarak Sağlık Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı’nın süreci doğru, şeffaf bir şekilde yönetmemesi ve bu yüzden halkın can ve mal kaybının artması olarak değerlendiriyoruz. Sağlık Bakanlığı şeffaf bir şekilde süreci yönetmedi, doğru açıklamalar yapmadı, yalan açıklamalar yaptı, en baştan itibaren bunu söyledik; sürecin başından itibaren önemli eksiklikleri oldu ve sonunda da önemli sayıda vaka ve ölüm sayısı oluştu. Baştan itibaren halka doğruları söylemeyen bir iktidar ile karşı karşıyayız. Yine cezaevlerinde yaşam hakkı kısıtlanan yüzbinlerce mahpustan Covid nedeniyle ölen insanların sayıları açıklanmadı, vakalar açıklanmadı. Yüzbinlerce mahpus ve mahpus yakını, milyonlarca insan büyük bir tedirginlik yaşadı, mahpuslar yaşam hakkı ihlaline uğradı ve mahpus yakınları da çok büyük bir sıkıntı ve stres yaşadılar. 2020 yılının en önemli olayı Covid dolayısıyla iktidarın bu halka yaşattığı rahatsızlıktır ve ihlallerdir. Değerli arkadaşlar biz bunu söyledikten sonra şöyle kısaca bugüne kadar olan yaşam hakkı ihlalleri ile ilgili ayrıntılara girelim.

9 Aralık itibariyle hayatını kaybeden sağlıkçı sayısı şu anda 229’dur. Sağlıkçılar namlunun ucundaydı ve etkin önlemler alınmadığı için sağlıkçı meslektaşlarım hayatlarını çok yüksek oranda kaybettiler ve bu da iktidarın çok büyük bir hak ihlaliydi. Covid-19’un meslek hastalığı olarak talepleri halen iktidar tarafından karşılanmamaktadır.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği meclisi verilerine göre son 8 ayda en az 368 işçi Covid sebepli iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Sokağa çıkmada kapsam dışında bırakılan işçiler en büyük mağduriyetleri yaşayanlar oldu. Kronik hastalıkları olan ama çalışmak zorunda olan başta işçiler olmak üzere pek çok kişi zorunlu olarak çalışmaktadır. Bu işçiler çeşitli sektörlerde bulunmaktadır.

Bazı iş yerlerinde Korona Virüs’e karşı alınan önlemler temizlik standartları ve sağlanan ekipmanlar yetersizdir. Bazı market zincirleri çalışanlarına maske, eldiven gibi ekipmanları sağlamıyor. Bir market zincirinin İstanbul’un gelir düzeyi yüksek şubesinde bunu yaparken bir başka şubesinde yapmadığı aktarılıyor.

Bazı fabrika ve depolarda işçilerdeki Korona Virüs vakaları ile ilgili işçilere bilgi verilmiyor.

AVM’ler kapanmakla birlikte internet satışları için bazı şirketlerin AVM’ler de ki çalışmaları kimi iş yerlerinde yeterli önlem alınmadan sürdürülüyor. Birçok şirket çalışanlarını ücretsiz izne ya da yıllık izinlerini kullanmaya zorluyor. İstanbul İşçi Sendikaları Platformu’nun araştırmasına göre bu özellikle AVM ve mağazalarda yaygın.

Cezaevleri demiştik; yıl boyu ben cezaevlerinde Adalet Bakanlığı tarafından vakaları açıklamakla meşguldüm. Dün bunu Adalet Bakanlığı yetkililerine de söyledim: “Vakaları ben açıklıyorum, niye açıklamıyorsunuz vakaları?” tek kelime bir cevap yok değerli arkadaşlar. Tamamen örtbas etme üzerine bir yönetim sergiliyorlar, suskunluk ile sessizlik ile geçiştirme üzerine bir yönetim sergiliyorlar, başka yaptıkları bir şey yok o arada da kaybolan insanların can ve yaşam hakları var. Cezaevindeki Covid salgını gereğince tedbir alınmaması gereğince yaşanan ölümler vardır. Gümüşhane Cezaevi’nde skandal bir ölüm yaşandı, tüm Türkiye konuştu. Covid nedeniyle büyük bir skandaldı bu. Covid nedeniyle güya hastaneye götürülecek mi? Götürüldü mü? Götürülmedi mi? O da belli değil. Daha 3.5 ay oldu raporu da açıklanmadı, kişinin bir karantina hücresine alınması ve orada bakımsızlık, yetersizlik içinde hayatını kaybetmesi tüm Türkiye’nin vicdanını sızlattı. Bizim yıllardır söylediğimiz hasta mahpusların uğradığı ihlaller sonrasında kral çıplak dedirten bir fotoğraftır Mustafa Kabakçıoğlu’nun fotoğrafı ve bu konuda halen Adalet Bakanlığı herhangi bir araştırma raporu açıklamış değil. Bu da zaten bu yıl içindeki Adalet Bakanlığı’nın korkunç bir şekilde oluşturduğu hak ihlallerinden bir görüntüdür. Bursa H Tipi’nde Hüseyin Özen Covid’den vefat etti. Siirt Cezaevi’nde Cengiz Karakurt. Bütün bunlar ihlaller ile dolu ölümler arkadaşlar. Hepsinin ayrıntısına giremeyeceğim ama oldukça ağır ihlaller ile dolu ölümler. Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nde Serkan Tumay, Bafra Cezaevi’nde Mehmet Yeter, Sincan Cezaevi’nde Arif Yıldırım, Tavşanlı Cezaevi’nde Veysel Atasoy, İskenderun Cezaevi’nde Ahmet Kaplan, Patnos Cezaevi’nde Takiyettin Özkahraman ve yine Patnos Cezaevi’nden Ali Boçnak gibi isimler Korona veya Korona nedeniyle ihlal edilen sağlık hakkı kayıplarından dolayı hayatlarını kaybettiler arkadaşlar.

Yine Avruıpa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edilen maddeleri ile devam ediyoruz. Madde 3’e göre işkence yasağı vardır ama Türkiye’de işkence ve kötü muamele devam etmekte. Gösteri ve Yürüyüş Hakkı kullanlara şiddet geldi, Anayasal bir hak olan gösteri ve yürüyüş hakkı Korona döneminde yüzlerce kez yasaklandı, AK Parti mesafe konusunda hiç dikkat göstermeden İl, ilçe kongreleri yapabilirken, yurttaşlar bu anayasal haklarını maske ve mesafeye dikkat etmelerine rağmen kullanamadılar büyük bir ayrımcılık yapıldı, utanç verici bir ayrımcılık yapıldı. Kısıtlamalara uymadıkları gerekçesiyle polis, bekçi tarafından uygulanan orantısız şiddet Eyüp İlçesi’nin Esentepe Mahallesi’nde Onur B. Adlı yurttaş iddiasına göre ekmek almaya çıktı, sokağa çıkma yasağı olma gerekçesiyle 3 bekçi tarafından durdurulan Onur B. Dövüldü. 19 yaşındaki Rana B. Söğütlüçeşme caddesi üzerinde polisler tarafından darp edildi. Kötü muamele olarak karantina koğuşları ile bu dönemdeki sair koğuşlarında asgari temizlik niteliğinden yoksun olmaları, temiz suya erişimin kısıtlı olması, Korona döneminde kadınlara ve çocuklara yönelik aile içi şiddet görünmez hale geldi. Oldukça önemli hak ihlalleri hayatın her alanında yaşandı arkadaşlar.

Madde 4 Kölelik ve zorla çalıştırma yasağıdır, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre men edilen durumlardır ama bakalım Türkiye’de ne olmuş. Sağlıkçıların çalışmasında istifa ve izin yasağı uygulaması. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca imzası ile 81 İl Valiliği’ne personel işlemleri hakkında genelge gönderildi. Genelgede her ne sebeple olursa olsun Covid-19 salgını sürecinde istifa talebinde bulunan personelin mezkur talebi kabul edilmeyeceği belirtildi. Hem gerekli önlemleri alma, sağlıkçılar büyük bir hızla ölsün hem de KHK’lı sağlık çalışanlarını iade etme sağlıkçı açığı olsun, hem de sağlıkçıların emekli olmasını ve istifa etmesini engelle ve onları ölümle başbaşa bırak. Yapmadıkları ihlal yok değerli arkadaşlar, yapmadıkları ihlaller yok. İşçilerin uygun  olmayan ortamlarda çalışması, hükümetin Korona Virüs salgınının yayılmasını engellemek için aldığı tedbirler işçileri kapsamıyor. İktidar kendi tedbirinizi kendiniz alın deyip ‘Evde Kal’ uyarıları yaparken, işçiler servisler ve toplu taşıma araçları ile işyerlerine gidip geliyor. İşyerlerinde steril olmayan ve sağlıksız ortamlarda çalıştırılmaya devam ediyor. Tekstil, inşaat gibi alanlar hala çalışır vaziyette ve mahvettikleri, perişan ettikleri polemiğin durumundan dolayı insanların yaşam hakkını ayaklar altına alıp çalışmasını istiyorlar ve devletin olağanüstü hallerde vatandaşına bakması, koruması, kollaması gerektiği halde maalesef devlet ve iktidar bu vazifesini yapmıyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 5. Madde özgürlük ve güvenlik hakkıdır. Sokağa çıkma yasakları 65 yaş ve 20 yaş altı sokağa çıkma yasakları olarak uygulanıyor. 65 + bireylere getirilen bu kısıtlamalar bilişsel ve ruhsal durumlarında ciddi sorunlar yaratıyor. Hareketsizlik, kronik rahatsızlıkların daha da kötüye gitmesine neden oluyor. Sağlık kontrollerinin düzenli tıbbi takipleri aksıyor. Gençler için sosyalleşmeleri en büyük ihtiyaçlardan birisidir. 20 yaş altı gençlerin sürekli evde kalıyor olmaları eğitimlerinden geri kalmaları yanında sağlıklı bireyler olabilmeleri için gereken sosyalleşmelerinden de geri bırakılmaldır. KYK karantinalarında kişiler sadece sosyal hayattan izole edilmiştir, hiçbirisi yurtiçinde doğru düzgün izole edilememiştir. Pek çok insan bu süreçte psikolojik sorunlar yaşamış, KYK personeli izole olamadığı için her akşam evlerine Korona riski taşımıştır.

Peki Madde 6 Adil Yargılanma Hakkı açısından bakacaksak durum ne olacak? Burada da çok ağır ihlaller var. Biz zaten sürekli olarak adil yargılanma hakkı ihlalini insan hakları ihlallerinin en önemlisi olarak görüyoruz çünkü adil bir yargılama olmadığı taktirde çok önemli hak kayıpları olmakta. Yüz yüze mahkemeler yerine SEGBİS kullanıldı bu dönemde ve savunma hakkı gasp edildi ve oldukça kötü koşullarda savunma yapılabildi bazen yapılamadı SEGBİS sistemleri bozuldu. İstisnai bir hal olması gerekirken SEGBİS artık yargılamalarda ana unsur oldu. Sanık olmazsa yargılama olmaz ilkesi uyarınca duruşmada hazır bulunması gerekirken teknik anlamda birçok sorun yaşanan SEGBİS kullanıldı. Yine tutuksuz yargılama esas denir, resmi yetkililer hep bu lafı der ama öyle değildir maalesef tutuklu yargılama esas olmuştur ama tutukluluk bir cezalandırmaya dönüşmüştür. CMK 100’e göre tutukluluk istisnai bir hal olmasına rağmen ne yazık ki pek çok yargılama tutukluluk ile sürdürülmektedir. Özellikle de anne baba tutukluluklar nesli mahvetmektedir. Cezaevleri boşaltılması gereken tutuklu yargılamalar ile cezaevleri Korona’nın yayılması için uygun ortamlara dönüşmüştür. Biz bunu bu yılın Mart-Nisan aylarında yoğun bir şekilde söyledik. İnfaz İndirim Yasası çıkarken zaten cezaevleri çok dolu, Covid salgını geliyor, doğru dürüst ve adil bir indirim yasası çıkarın, şu cezaevlerini boşaltın dedik ama dinlenmedi ve cezaevlerinde onlarca ölüm yaşandı, binlerce vaka oldu. Net sayıyı Adalet Bakanlığı ısrarla açıklamıyor çünkü utancını açıklamak istemiyor. Bu yüzden bir belirsizlik var ama çok vakanın olduğunu biliyoruz, hamile kadınlar çocuklu anneler büyük bir sıkıntı yaşıyor. Her gün bu çocuklu annelerin sıkıntılarını burada size dile getiriyorum çok büyük sıkıntılar, 10 aya yakındır anne çocuğun ayrıldığı yerler var, bunları çok iyi biliyoruz. Özellikle terör suçlaması içerikli dosyalarda getirilen kısıtlılık kararları dikkat çekiyor. Terör davalarında suçlamaları içerik dosyalarda gizlilik kararları adil yargılanmalarını etkiliyor. Özellikle iktidarın arkasında durduğu dosyalarda anında gizlilik kararları getiriliyor ve sanık avukatları dahil dosyaya kimse erişemiyor.

Madde 7 Kanunsuz Ceza olmaz ilkesi vardır ama bakalım Türkiye’de böyle olmuş mu? Korona vakalarının açıklanması sebebiyle fezleke düzenlendi. Kime düzenlendi? En başta bana düzenlendi. Daha bu yılın Mart ayında düşünün hastanede yatan Korona vakası var dediğim için bana fezleke yollandı arkadaşlar 2 tane fezleke yollandı. Hani doğruyu söylemek maalesef bu ülkede cezalandırılma gerekçesi daha sonra Covid tedavisi altında bu hasta vefat etti. Sincan Cezaevi’ndeydi Arif Yıldırım Korona olup Bilkent Şehir Hastanesi’nde vefat etmişti ve bu yüzden bize Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Hamza Yokuş fezleke düzenleyip meclise gönderdi, biz de kendisi hakkında suç duyurusunda bulunduk ama reddedildi biz de buna itiraz etmiş durumdayız şu anda. Korona tedbirlerine uyulmaması halinde bazı Valilikler tarafından alınan yaptırım kararları; kitap okuma vb. Tüm Türkiye’de açık alanlarda maske takma zorunluluğu getirildi, maske takmayanlara ise idari para cezası uygulanıyor. Sakarya’da ise maske takmayanlara para cezasının yanında kitap okuma cezası da getirildi. Denizli Valisi Ali Fuat Atik yaptığı denetimlerde bir döner ustasının eldivensiz çalıştığını gördü, Vali Atik tarafından uyarılan usta umursamayıp döner kesmeye devam etti, olaya sinirlenen Atik’in talimatıyla işletmeye ceza kesildi. Gelen tepkiler üzerine özür dileyen Vali işletme çalışanı ile yaşanan diyalog da “Şahsımın yaklaşımı, uslüp ve kullandığım ifadenin gönül kırıcı bir yaklaşım içermesi hakikaten beni de üzdü.” Diye bir açıklama yaptı ama olan olmuştu kamu yetkililerinin halka tepeden bakan yüzü apaçık ortaya çıkmıştı.

Madde 8 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi önemli bir hususu dile getiriyor. Özel ve Aile Hayatına Saygı Hakkı. Özel yaşama saygı, kişilerin dış dünya ile teması, kendini gerçekleştirmesi için sosyalleşme hakkını da içeriyor. Çalışma yaşamı, özel yaşama saygı hakkının bir uzantısıdır. Çeşitli sosyal mekanların kapatılmasına yönelik tedbirler özel hayata saygının ihlalidir. Cezaevlerinde yine görüş yasakları sıkıntı oluşturdu. Açık görüşler yasaklandı. Aylarca açık ve kapalı görüş yasaklandı. Mahpuslar bir süre sonra kapalı görüşten yararlanmaya başladı. Ailelerin açık ya da kapalı görüşemeyen bazı mahpusların telefon haklarının da ellerinden alındığı belirtildi. Hani kapalı görüşe izin vermiyorsun, telefona niye izin vermiyorsun? Ama bu da yapıldı çok yerde. Kapalı görüşler açıldığında sadece 2 kişi sınırlaması getirildi, 4 kişilik aile için bile düşünülse anne ya da çocuklardan birisi kapalı görüşe gidemedi. Zaten uzak cezaevlerine giden aileler ya yollarda kaza geçirdi ya da maddi imkansızlıklardan gidemedi. Aylarca anneler, babalar, çocuklar yakınlarını göremediler. Çalışma hakkında alınmayan önlemler de bir ihlaldir diyoruz.

Yine Madde 10 İfade Özgürlüğü ile ilgilidir Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde bunda da önemli ihlaller vardır. Sosyal medya tutuklamaları olmuştur. Mesela Hakan Aygün Twitter hesabında yer alan “İBAN edenler.” İfadesi nedeniyle tutuklandı. Yani beğenmeyebilirsiniz ama bir insanın düşünmesinden dolayı böyle apar topar, sabahın köründe evine baskın yaparak tutuklamanız ne kadar bir polis devletinde yaşadığımızı gösteriyor. 27 Nisan 2020’de 42 günde Korona Virüs salgıını nedeniyle atılan Twitler üzerine 6362 sosyal medya hesabı incelendi, 855 şüpheli şahıs tespit edildiği belirtilen bakanlık açıklamasında 402 kişinin yakalandığı ifade edildi. İnsanlar sosyal medya kullanmaktan her gün uzaklaşıyor, korkuyor çünkü yazdığı sıradan bir ifade, bir ironi hemen hakkında bir soruşturma açılmasına neden oluyor. Halka şeffaf bilgi alma hakkı engellemeleri 30 Eylül’de düzenlenen bir basın toplantısında Fahrettin Koca sadece semptom gösteren pozitif vakaların açıklandığını belirtmişti. Bu açıklama Türkiye’deki salgının gerçek boyutunu göstermediği gerekçesiyle tepkiyle karşılanmıştı. Vaka ve hasta ayrımı yapılmıştı, hani 2000-3000 tane hasta var diye açıklamalar yapılıyordu meğerse bunlar ancak semptom gösteren hastalarmış, yani belirti gösteren hastalarmış, semptom göstermeyen hastaları Bakanlık bize bildirmiyormuş, yalan atıyormuş yani açıkçası. Zaten biz de bunu bu yılın en önemli hak ihlalleri olarak değerlendirdik, halkın bilgi edinme hakkının gaspı önemli can kayıplarına yol açtı. Yalan attılar, yalandan dolayı vakalar arttı, insanlar öldü, yeni vatandaşlar resüsite edildi, bunlar çok ağır insan hakları ihlalleri oldu.

Madde 11’de Herkesin Toplantı ve Dernek Kurma Özgürlüğü vardır. Toplantılar, genel kurullar ertelendi. Meslek kuruluşları kanun gereği yapmakla yükümlü oldukları genel kurullarını gerçekleştiremediler. Denizli’de İl Hıfzıssıhha Meclisi Korona tedbirleri kapsamında kentteki sivil toplum kuruluşlarının genel kurul ve etkinliklerini iki aylığına erteledi. Buna karşın Ak Parti Pamukkale ve Merkezefendi İlçe Kongreleri hafta sonunda gerçekleştirildi. Bunu her yerde gördük. Böyle bir çifte standart her yerde yapıldı.

Madde 12’de her insanın evlenme hakkı vardır ama cezaevlerinde Covid dolayısıyla ve başka hasmane engellemeler dolayısıyla insanlar evlilik hakkını bile elde edemedi. Birçok böyle vaka ile uğraştım. Nişanlı aylarca uğraşıyor evlenmek için ama iş yokuşa sürülüyor, “Mahpus sağlık kuruluna gidecek, gelemedi.” Derken evlenemeyen birçok kişi ile karşılaştık.

Madde 13’de etkili başvuru hakkı. Cezaevinde dilekçeler verilmedi, İzmir Menemen T Tipi Kapalı Cezaevi’nde yatmakta olan C.B. müdüre çıkmak isteğinde dilekçeyi yırtıp eşinin müdürle iletişim kurmasını engellendiği belirtiliyor.

Madde 14’de ayrımcılık yasağı. Siyasi partiler kongre düzenlerken işçiler, siyasetçiler protesto haklarını kullanamadılar. Adli mahpuslara infaz düzenlenmesi ile örtülü bir af getirilirken siyasi mahpuslar bunun dışında tutuldular. Hamile ve çocuklu anneler dışında tutuldu, riskli hastalar dışında tutuldu. Böylesine inanılmaz bir hak ihlali içeren bir yıldı 2020 yılı. Yüzbinlerce kişi ayrımcılığa tabi tutuldu ve cezaevlerinde ölüme terkedildi yüzbinlerce kişi. Bu devletin, iktidarın 2020’de yaptığı acımasız bir ayrımcılık yasağı meselesiydi bu. 65 yaş üstü ve 20 yaş altı sokağa çıkma yasakları uygulandı. Mülteci kamplarında ve gözaltı merkezlerinde etkin tedbirlerin alınmaması yaşandı.

Değerli arkadaşlar biz insan hakları gününde tüm bunlara değindikten sonra 1-2 hususa da değinelim. En önemli olarak cezasızlığı gördük biz. Çok önemli bir cezasızlık uygulaması yaşandı. Alaattin Çakıcı gibi bir mafya babası esip, gürledi değerli arkadaşlar. Ana muhalefet partisi Genel Başkanı’na demediğini bırakmadı, her türlü hakaret, küfür, tehdit bunun karşısında da Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı tarafından tamamen sahiplendi. Yani bu memlekette bir mafya babası Cumhur İttifakı tarafından sahiplenildi, utanç verici bir hadise yaşandı ve halen de yaşanıyor. İnanamıyoruz, kulaklarımıza inanamıyoruz. Eşini, çocuğunun yanında öldürten bir insanı bu ülkenin 2 partisi sahiplendi arkadaşlar. AK Parti ve MHP sahiplendi, Cumhur İttifakı sahiplendi. Dün akşam izlemişsinizdir MHP Grup Başkanvekili sonuna kadar can siperhane bir şekilde Alaattin Çakıcı’yı savunuyor ve yüceltiyordu. Onun ne kadar “Milliyetçi, vatansever” olduğunu söylüyordu.

Yine bu yıl kaçırılmalar meselesi devam etti. 490 gündür kaçırılmış ve bulunmayan Yusuf Bilge Tunç halen kayıp! Geçen sene çok önemli bir hak ihlali olarak söylemiştik ve maalesef bu seneninde yine çok önemli bir hak ihlali olarak devam etti. Korkunç bir olay bu. Çoğunlukla biz gündeme getiriyoruz, bir büyük çoğunluk susuyor buna ama vicdanın kabul edebileceği bir şey değil. Düşünün 17 aydır bir insan kaybolmuş ve Türkiye toplumu susuyor, ‘Kral çıplak’ diyecek birisi çıkmıyor ve bu zalimlik devam ediyor. Öldü mü? Kaldı mı? Bilinmiyor ve Yusuf Bilge Tunç nerede sorularımıza ciddi bir cevap alamıyoruz, lakayit tutumlar, güçlü olduğunu düşündüğü için lakayit ve laubali tutumlar devam ediyor arkadaşlar!!! Utanç verici bir haldir bu devlet, bu millet adına da çünkü yönetenleri denetlememekte son derece üzücü bir haldir. Yönetenlerin bu hukuk dışı tavırlarını denetlememekte çok önemli bir vebaldir değerli arkadaşlar.

Yine mahpus kadınlar çok önemli ihlallere neden oldu. Anneler, çocuklar ben her hafta burada işledim, basın toplantılarımda çünkü neden işledim arkadaşlar? Şuna da özel bir vurgu yapalım; kamu yetkilileri bu kadar insan hakları ihlallerine karşı inanılmaz bir duyarsızlık, kabullenme, üstünü örtme ve yüceltme tavrına girdi. İşte bu yılın en önemli insan hakkı ihlali tavırlarından birisi de buydu. Kamu yetkilileri düşünün, Adalet Bakanlığı’na 2000’ e yakın soru önergesi vermişim, tek bir ihlal kararı çıkmıyor. Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na 3000’den fazla dilekçe vermişim, Türkiye’de ki binlerce ihlal hakkında tek bir ihlal kararı çıkmıyor. Kollektif bir şekilde insan hakkı ihlallerini örtmekle meşgul bakanlıklar, Meclisin İnsan Hakları Komisyonu hepsi suç ortaklığı yapıyor. Başka bir şey değil. Bu topluma ihanet ediyorlar değerli arkadaşlar başka bir şey değil çünkü bu yapılan gerçekten korkunçtur, bu denli ağır insan hakları ihlallerini bu kadar kollektif bir şekilde sümenaltı etmek inanılmaz büyük bir günahtır.

Mülteciler konusu bu sene çok yoğun işledik. Mart ayında mülteciler bir koz olarak kullanıldı, Pazarkule Sınır Kapısı’na sürülerek pazarlandılar ve en az 2’si öldü yüzlercesi yaralandı, binlercesi perişan oldu onların acı hikayelerini dinledik,  sonunda Yunanistan’a geçemediler, Ankara, İstanbul oturdukları illere gittiler. Ellerinde var olan işleri de kaybetmiş oldular ve gerçekten hayatları darmadağın oldu. Neden? Çünkü Türkiye onları bir mal olarak görüyordu. Türkiye onları bir kart olarak görüyordu. İktidar onları bir şantaj malzemesi olarak görüyordu ve sonrasında işte Pazarkule’de hayatlarını kaybettiler ve yaşamları mahvoldu.

Kadın cinayetleri ile çok önemli hak ihlallerine neden oldu. Her ay artan kadın ölümleri ile karşılaştık. 35-40’ı bulan her ay kadın cinayetleri ve belli bir suskunluk, örtbas etme, duymama hali maalesef devam etti.

Hayvan haklarına da ilişkin çok ağır ihlaller oldu. Bize emanet edilen can dostlarımız hayvanlar, üzerinden para kazanılacak varlıklar olarak görüldü, dağ keçileri, ceylanlar, avcılara sunuldu.”Vurun bunları keyif alın, lezzet alın ve biz de para kazanalım.” Denildi, utanç verici pazarlıklar yapıldı. Kamuoyu bazılarında tepki gösterdi geri adım atıldı, bazısında maalesef bu avcılıklar yapıldı.

Deprem dolayısıyla da yaşam hakkı ihlalleri yaşandı. Alınmayan tedbirler dolayısıyla depremde de ağır insan hakları ihlalleri yaşandı değerli arkadaşlar.

Ben size yine her hafta belirttiğim gibi bazı ihlallerden bahsedeceğim bu arada Odyometri Bölümü Teknikerleri’nin bizden istekleri var onu da kamuoyuna duyurmuş olalım. Diyor ki Odyometeri Bölümü Teknikerleri: “Aldığımız 90 puan ile atanamadık, talepler fazla olmasına rağmen bölümümüzde en son yayımlanan 12 binlik kadro dağılımında Odyometri Teknikeleri’ne sadece 13 kişi kadro ayrıldı. Tüm bu sorunların karşısında yeni doğan bebeklere yapılan işitme testlerinin de 1 haftalık eğitim ile sertifika alan hemşire ve ebeler yapıyor. Halk Sağlığı Müdürlüğü’nün başlattığı okul çağı çocuklarına yapılan işitme taramasını da hemşire ve ebeler yapıyor. Bunlar yanlış test sonuçlarına neden olmaktadır ki bununla ilgili belgelerde mevcut. İşitme taramasını alanında uzman odyometristlerin yapması gerektiği kanısındayız. Mağduriyetimizi sizinle paylaşıp bu yolda bize ses olacağınız inancındayız, durumun düzeltilmesi için sorunlarımızı meclise taşıma imkanınız var mı?” demişler, var arkadaşlar taşıdım işte ve sizin sesiniz olsun. Gerçekten ben bir doktor olarak, bir sağlık çalışanı olarak işi kişinin ehline verilmesi gerektiğini bilincinde olan bir kişiyim. Bu tür tıbbi testler, uzmanıca yapılmalıdır. Biz de poliklinik ortamlarımızda bunu görmüşüzdür, uzmanı olmayan kişilere ebelere, hemşirelere bu tür testler verilmiştir ve yanlış sonuçlar almışızdır. Bütün bunları sahada bilen bir doktor olarak konuşuyorum. İktidar batırdığı ekonomi sonrasında işte işinin uzmanı olan odyometrist genç arkadaşlarımıza çok az kadrolar vermekte. Düşünün 12 binlik kadro dağılımında 13 kişilik kadro ayrılmış arkadaşlar olacak şey mi? Bu gençler ile dalga mı geçiyor bu iktidar bunu sormak isteriz.

Ağır ve acımasız hak ihlalleri devam ediyor ve biz bunları mutlak surette sizlere aktarmalıyız arkadaşlar çünkü zindanların dibinden gelen sesler bunlar ve bu ihlalleri bir şekilde en yüksek sesle duyurmak durumundayım bir milletvekili olarak. Bakın anneler cezaevinde 2020 yılında çok ağır insan hakları ihlalleri yaşadı. Hülya Bayden diyor ki: “311 gündür mahpusum. Bugün kızımı 2.defa gördüm, çok ağlıyordu.” Kızından ayrı ondan dolayı, kızı kapalı görüşe gelmiş camın arkasından annesine bakıyor. “Camın arkasından beni görüyor ama dokunamıyordu, ikimizin de psikolojisi bozuldu, 3.5 yaş kızıma psikiyatri ilaçları başlanmış, yemiyormuş, çok çaresiz ve acılıyım.” Hülya Bayden Bakırköy Cezaevi’nden.

Yine bakın şu çocuğun durumu 4 gündür ağlıyor diyor yakınları. Her gün anne babasız kalan çocukları anlatıyoruz burada ve çözüm bulmayan Adalet Bakanlığı’nı size şikayet ediyorum değerli kamuoyu. “Bursa’da Mustafa, Ayşegül Aktürk tutuklandı. Küçük çocuk bir anda anne, babasız kaldı, dede, nine hasta, çocuğa anne babası gibi bakamıyorlar.” Bu çocuklar hep böyle perişan, bu nesil mahvoluyor ve perişan oluyor. Bu iktidar, bu toplum ayağına sıkıyor arkadaşlar bunu da net bir şekilde söyleyelim.

Bakın yine bir başka vaka Türkiye’de çok büyük aile dramları yaşandığına dair Gülhan Erdoğan Denizli 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. 7 yaş Selma’nın hem annesi hem de babası Konya Cezaevi’nde tutuklu. İkisi de gözlerinin önünde evlerinden ani bir şekilde götürüldüğünden beri çocukta korku ve devamlı ağlama hali başladı. 15 Aralık’ta mahkemesi var.

Bakın bu da yine mağdur edilmiş bir çocuk bunlar belki yarının Allah korusun psikiyatrist hastalıklar ile boğuşan, kendisine ve topluma zarar veren çocukları, gençleri olacaklar. Ben bu tehlikenin farkındayım ve o yüzden ısrarla bu topluma hatırlatmaya çalışıyorum, bu veballer çok ağır veballerdir, bu çocukları böyle perişan bir halde bırakmayın diyorum. Zalimliktir şu çocuğa yapılan. Kaçıncı kez hatırlatıyoruz bunları ve 5 yıldır diyor, “Eşim olmadan ayakta durmaya çalışırken 5 yaş kızımdan da ayrıldım.Kapalı görüşte cama rağmen bana ulaşmaya çalışıyor. 9aydır  dört duvar arasındayım, panik atak başladı, kızım perişan, engelli babaanne ona bakıyor.” Diyor Çiğdem Cabir Manisa Cezaevi’nden.

Bakın yine utanç verici bir görüntü daha. Bu iktidar lohusa annelerin peşinde arkadaşlar. Daha yeni doğum yapmış bebeği kucağında polisler gelmiş başına seni gözaltına alıp, götüreceğiz diyorlar. Düşünün yeni doğum yapmış bir kadına bu yaşatılıyor. Allah’tan büyük bir baskı oldu ve sonunda anne gözaltından bırakıldı en azından tutuklanmadı.

Hasta tutukluluklar devam ediyor. Diyor ki: “Edirne E tipi Cezaevi’nde 8 tane gardiyan Korona olmuş, tutuklulardan da Korona olanlar var.” Bütün bunları Adalet Bakanlığı açıklamıyor, hep biz açıklıyoruz kamuoyuna böylesine duyarsız ve vatandaşını düşünmeyen bir Adalet Bakanlığı var karşımızda.

Mustafa Bulut, Bursa H Cezaevi’nden bize diyor ki: “Ölüm bize ne zaman gelecek diye bekliyoruz.” 70 yaşında bir mahpus bu arkadaşlar. “Hayatımın son yıllarını yaşadığım,torun sevecek yıllarda cezaevindeyim, 6 kişilik yerde 14 kişiyiz, daralıyoruz, 70 yaşındayım, hastalıklarım var, karşı koğuşta biri Covidden öldü ve bu tür zor durumda riskli durumdaki kimseler bu Covid ortamında hapishanede tutulmaya devam ediliyor.”

Yine bakın bütün bu Covid ihlallerinden dolayı Müjdat Pala Urfa’da yoğun bakımda ölüm ile pençeleşiyor, büyük hatalar ve ihmaller sonucunda insanlar yoğun bakımlık oluyor.

Burdur Cezaevi’nde birçok vaka var ve bilgi verilmiyor arkadaşlar. Cezaevini aradım ama kesin bir bilgi vermiyorlar, koğuşları ayırdık durumu ağır hasta yok diyorlar telefonda iptal insanlar büyük bir tedirginlik içinde.

Yine Sincan Cezaevi’nden Gökhan Perçin: “KHK ile ihracım sonrası ninem dedem de dışlayınca evden çıktık. Babam hapse girince sıkıntılarla okulu bitirdik. Behçet hastalığı var, ilacını 15 gün geciktirerek çok sıkıntı yaşattılar.”

“Osmaniye Cezaevi’nde A-44 koğuşunda Korona var. Aramadılar, içerdekilerin yakını arayınca: “Siz bu bilgiyi nereden aldınız? Yok böyle bir şey.” Dediler ama E-Nabız pozitif vakaları gösteriyordu.”

Diyor ki yine birisi: “Diyarbakır 2 Nolu T Tipi’nde yakınım var. 70 koğuşa virüs bulaşmış hastalar ve sağlıklı olanlar iç içe kalıyor, koğuşlar kapasitenin çok üstünde, nişanlım yerde uyuyor. Lütfen cezaevindekiler için bir çözüm bulunsun.” Diyor.

Bakın yine Silivri Cezaevi’nden bir görüntü. Yetkililere soruyoruz: “Boğulurlarsa mı sesiniz çıkacak?” “Sayın vekilim abim Silivri Cezaevi E-1 koğuşunda herkes Korona olmuş nefes alacak yer yok diyor durum tahmin ettiğimizden çok kötü cezaevindekiler bir an önce serbest kalmalı.”

Yine bize daha önceden de başvuran Düzce Hapishanesi’nden Pınar Birkoç ikinci kez Covid olmuş, bakın kaç kez olacaklar ve kaç kez risk altında kalacaklar? Onbinlerce mahpusu boş gerekçelerle tutuklu yargılayanların bunun hesabını vermesi lazım! Daha kaç kez sağlıksız koşullarda, karantinada beklesin bu insanlar?

Bakın Yavuz Selim Burgu Kayseri’de Matematik öğretmeniydi. 3 yıldır tutuklu %54 engelli raporu var bu engelli vatandaşımızın. İşitme kaybı mevcut ve ciddi böbrek hastası. Denetimli serbestlik zamanı geldiği halde cezaevinde tutulmaya devam ediyor. Güya engelliler günü kutlanıyor ama hem KHK’lı hem engelli hem de cezaevinde olan çok zor durumda olan binlerce vatandaşımız var ve bu zulümler devam ediyor. İnfaz İndirim Yasası’ndan bu insanlar faydalanamıyor maalesef.

“Covid’e rağmen çok yakın arama yapıldı.” Diyor Gönül Erdoğan Gebze Cezaevi’nde “Kağıt dahil her şeyimizi götürdüler. Çöp kovasını karıştırdığı eliyle mutfak eşyalarımızı  aradı. Tam bir talandı, Korona bulaştırma operasyonuydu.” Diyor. Biz Gebze Cezaevi’nin çok sorunlu olduğunu biliyoruz, çok ağır ihlaller olduğunu biliyoruz Gebze Cezaevi’nde bunlar ulaştırılıyor ve biz bu ihlalleri gündem etmeye devam edeceğiz. Sıkıntıları olduğunu duyuyoruz, elektrik ile ilgili sıkıntılar olduğunu duyuyoruz. Yine bu şekilde hak ihlallerinin devam ettiğini de duyuyoruz.

Gökhan Gündüz AYM Yargıtay’ın kararı Kırıkkale F Tipi’nde geçmez. “Yara bandı, bulaşık eldivenini ancak doktor raporu ile alabiliyoruz. Bıyık makası cımbız yasak.ağır tecriddeyiz. Pandemi fırsatçılık oldu.” Diyor. Hani Kırıkkale F Tipi’nde zaten ağır olan hak ihlalleri sonrasında Covid nedeniyle daha da ağır hak ihlalleri yaşanıyor.

“Sayın vekilim Silivri 5 No’lu da eşim sıcak su sıkıntısı varmış. Gece geç saatlerde veriliyormuş. Ayrıca pandemiden beri yumurta çok nadir zamanlarda çıkıyor, kantinde her şey bulunmuyor, fiyatları da artmış, zor koşullarda soğuk kış günü nasıl sağlığını koruyacak?”

Kayseri Bünyan Cezaevi bizim açımızdan çok sabıkalı bir yer. Cezaevi birçok şeyi sümenaltı ediyor. “Kayseri Bünyan Cezaevi’nde mahkumlara verilen yemekler yenilemeyecek kadar kötü veriliyor. Sadece verilen çorbalar içilebilecek durumda. Kantinde takviye yiyecek için çok az seçenek var.”

Dönüşümlü yatıyorlar birçok cezaevinde. “Şakran T-1’ de, koğuşlar çok kalabalık. 28 kişiler yatacak yer yok. Eşim diyor ki: “Nefes alamıyoruz.” Pandemi var çok korkuyoruz her gün yüreğimiz ağzımızda yaşıyoruz. Yetsin artık öok zor durumdayız. Sesimizi duyurun.”

Bakın bu çocuğu biz geçtiğimiz gün duyurduk, genel kurulda da duyurdum. Silivri Cezaevi’nde Muhammet Ali Taş. Gardiyanlar tarafından baş memur tarafından darpa uğratıldı ve daha sonra savcılık açıklama yaptı bizim baskımız üzerine. Savcılık: “ Bir şey olmadığını, işkence olmadığını” daha doğru dürüst bir araştırma yapmadan ilan etti. Zaten bu açıklamadan anlıyoruz biz bol bol savcı yalanı duyan bir milletvekili olarak, bir insan hakları savunucusu olarak bu işin arkasında ne olduğunu çok merak ediyoruz ve ciddi bir araştırma yapılması gerektiğini söylüyoruz. Annesi ve avukatı ile de görüştüm. Savcının açıkladığı gibi konuşmuyor onlar. Onlar çok ağır bir işkence ve ihlalden bahsediyorlar, dayak atılan ve yerinden edilen bir mahpustan bahsediyorlar. Bu çocuklar zaten müebbet hapse mahkum edilmiş, son derece ağır ihlallere uğramış çocuklar ve oralarda da şu anda zulmediliyorlar.

Diyarbakır T Cezaevi’nde Diyarbakır Barosu’da açıkladı arkadaşlar bakın Baro Başkanı’da bu konuda açıklama yaptı. Mehmet Sıdık Meşe falakaya çekildi ve ardından adli rapor verilmedi, ifadesi alınmadı yara, beresi geçsin diye bekletiliyor. Diyarbakır Barosu bu konuyu takip ediyor, ben de takip edeceğim. Genel Kurul’da da gündem ettim, basın toplantımda da gündem ediyorum.

Biz değerli arkadaşlar insan hakları aktivistiyiz, insan hakları günündeyiz, ben yıllardır insan hakları, barış dediğim için işinden atılmış, cezalandırılmış bir insan hakları savunucusu olarak sizlere önemli mesajlar vermek istiyorum. Şunu en başta söylemek isterim biz insani sorunlarımızı kavga ile çatışma ile çözemeyiz! Ancak birbirimiz ile oturup, konuşarak diyaloğu geliştirerek, sevgiyi arttırarak, nefreti azaltarak meselelerimizi çözebiliriz. Kürt meselesini de, Ermeni meselesini de, Alevi meselesini de, Alevilere uygulanan ayrımcılığı da, LGBT’lilere de yapılan ayrımcılığı da herkese yapılan haksızlık ve hukuksuzluğu da insanı severek, nefreti azaltarak ancak ve ancak bu şekilde giderebiliriz.

Dostoyevski ne demiş: “ İnsan en çok severken insandır.” Demiş.

Mahkemelerden bir üzücü haber geldi daha tam ayrıntısına ulaşamadık araştırıyoruz. 10 yaşındaki A.K.’nin velayeti 18 sayfalık ATK raporuna rağmen 4 yıldır kendisine sistematik cinsel istismarda bulunan baba Ş.K.’ye verildi. En dehşetli taraf annenin yardım çığlığı ve tecavüzcü babanın Antep’te hakim oluşu. ATK raporu ve korkunç ifadelerin olduğu iddianame konusunda bir ayrıntılı açıklamanın kamuoyuna yapılması lazım.

Değerli arkadaşlar dün Yüksel Direnişçileri’nin mahkemesindeydim. 9 Aralıktı Yüksel Direnişçileri ilk olarak 3.5 ay sonra mahkemeye çıkmıştı. Aylardır, yıllardır binlerce kez, Yüksel Caddesi’nde “KHK’lar gidecek, biz kalacağız.” “İşimizi geri istiyoruz.” sloganları ile sadece ve sadece işini geri isteyen KHK’lı arkadaşlarımızdır Yüksel Direnişçileri. Destansız bir mücadele veriyorlardı ve bu mücadeleyi bu direnişi bitiremeyen polis bir takım yalan yanlış iddialar ile bu insanların mahkemeye sevk edilmesini sağladı, savcının hazırladığı abuk subuk bir iddianame ile “İşimizi istiyoruz.” İfadesi suç olarak gösterildi ve bu kişiler sabahın erken saatlerinde evlerine yapılan baskınlar ile gözaltına alınıp tutuklandı. Çok haksız, hukuksuz gerekçeler ile tutuklandı. Sincan Cezaevi’ne konuldu bununla yetinilmedi yurdun dört bir tarafına dağıtıldılar. Alev Şahin, Acun Karadağ Kayseri Bünyan Cezaevi’ne, Mahmut Konuk Adana Cezaevi’ne, Armağan Özbaş Kırıkkale F Tipi Cezaevi’ne, Mehmet Dersulu Bolu F Tipi Cezaevi’ne, Nazan Bozkurt’da Gebze Cezaevi’ne sürüldüler, sürgün edildiler neden? Haklarını istiyorlardı. Dün mahkedeydim, ilk defa mahkemeleri yapıldı, mahkemede 20 yıllık öğretmen Acun Karadağ diyordu ki: “ Beni de mi Gökhan Açıkkollu’nun akıbetine uğratmak istiyorsunuz, katletmek istiyorsunuz? Ben hasta bir kişiyim, kalp pilim var ve birçok hastalığım var. 3.5 aydır cezaevinde çamaşırımı bile kendim yıkayamıyorum, koğuş arkadaşım Alev Şahin yıkıyor, oldukça sıkıntıdayım ve biliyorum ki Gökhan Açıkkollu gözaltında hayatını kaybeden, işkence sonucu kaybeden şeker hastası bir kişiydi, bir öğretmendi. Bana da mı Gökhan Açıkkollu’nun akıbetini yaşatmak istiyorsunuz?” diye soruyordu. Sonunda Armağan Özbaş ve Mahmut Konuk’un tahliye edildiğini ve diğer maalesef KHK’lıların halen tutukluluk halinin devam ettiğini öğrendik, bu kabul edilecek bir durum değil. Zaten 3.5 aydır tutuklulukları son derece haksız, hukuksuz şu anda da tutukluluk hallerinin devam etmesi son derece siyasi bir karar. KHK direnişini engellemeye yönelik bir karar çünkü onlar bu uğurda çok büyük bedeller ödediler, işkenceler çektiler ve maalesef tutukluluk devam ediyor.

Bakın yine bir başka mağdur. Böyle çok kişi var maalesef. Polis marifetiyle tutuklatılan çok kişi var. Polisin ifadesi mi itirafçının ifadesi mi diye soruyoruz? “Merhaba Ömer bey, ben Betül Özdemir şuan tutuklu olan Mehmet Özdemir’in eşiyim. Eşim bir itirafçının yalan ifadesi ile tutuklandı. Yaklaşık 4 aydır tutuklu. Bugün eşim ile ilgili açıklama yaptım Çağlayan Adliyesi’nde.” Diyerek bize videosunu göndermişti, biz de paylaşmıştık. Böyle hani bir takım kumpaslar ile tutuklanan ve uzun süre cezaevinde tutulan çok insan var diye de biz bunların takipçisi olmaya devam edeceğiz.

Ankara TEM’den sık sık işkence iddiaları geliyor. “Bugün konuşmadın, akşam konuşmazsan aklın başına gelir. Sana ne yapacağımızı görürsün.” Yollu tehditler ile dolu bir yer maalesef Ankara TEM bize bu yönde çok şikayet geliyor, İçişleri Bakanlığı’na bunu iletiyoruz.

Bakın KHK zulmü sonucunda hayatını kaybeden çok kişi oluyor. Hakka, hukuka ulaşamadan işine geri dönemeyen vefat eden kardeşlerimizden birisi Sadık Saltan Şırnak Belediyesi’nde işçiydi herkes dürüstlüğü, saflığı ve çalışkanlığıyla bilirdi onu. “Tek bir gerekçe vardı, adli işlem yokken KHK zulmü ile belediyeden ihraç edildi ve o acıyla ayrıldı aramızdan. Çok üzgün ve bitkiniz, bugün bu zulümle vefat etti,içimiz yanıyor.” Dedi oğlu bana. Son derece perişan ve üzüntülü bir şekilde babası için bunları söyledi çok iyi bir insan olduğunu ve kendilerinin de çok üzgün olduklarını aktarıyordu.

Son olarak biz ısrarla, inatla aylardır söylediğimizi söylüyoruz; Şerif Mesutoğlu Yargıtay’da cezası onanmasına rağmen suçsuz olduğuna inandığımız aslında tüm kamuoyunun, tüm maktul yakınlarının bile inandığı bir kişi ve maalesef halen cezaevinde onun bu zulmen tutukluluğun bitmesi gerektiğini söylüyoruz.

Selçuk Kozağaçlı’nın maalesef tutukluluğu devam ediyor ve savunmaya özgürlük diyoruz. Israrla, inatla diyoruz.

Mehmet Bal maalesef Batman’lı ve İstanbul’da kaçırılan hala haber alınamayan bir kişi ne olduğu belli değil, hiçbir yetkili açıklama yapmıyor.

Gülistan Doku aylardır kayıp. Devlette aramayı bıraktı, ne olduğu belli değil peki bu kişinin ölmüşse cenazesi nasıl bulunmaz, ne oldu, ne bitti bir devlet sorunu olarak bunun açıklamasının yapılması gerekiyor.

Hürmüz Diril, karısı Şimoni Diril’in vefatından sonra ne ölüsü, ne dirisi bulundu. Ne olduğu belli değil ve ciddi bir araştırma yok onun hakkında.

Gökhan Türkmen’in tutukluluğu devam ediyor, mahkemede 9 ay sonra kaçırıldığı dönemde işkence gördüğünü beyan ettiği için mahkemesi hep kapalı duruşmalar olarak yapılıyor.

Yusuf Bilge Tunç 490 gündür geçen seneden beri kayıp olan düşünün 17 aydır kayıp olan bir kişi korkunç bir şey ve maalesef onun da uğradığı hak ihlali devam ediyor, yakınları da çok büyük bir hak ihlaline uğruyorlar.

Basın toplantımızı burada bitiriyoruz, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyoruz.

Yorumlar