28 Ocak 2021

YouTube

Basın toplantımıza başlıyoruz.

Cezaevlerindeki hak ihlallerini bildiriyoruz çünkü Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu görevini yapmıyor! Alt Komisyon olan Tutuklu ve Hükümlü Alt Komisyonu görevini yapmıyor. Cezaevlerinde çok büyük sorunlar var, insan hakları sorunları genel olarak Türkiye’nin dört bir tarafında var ama bu sorunlara çare bulan bir komisyon yok, o yüzden biz de bu sorunlara çözüm bulmak, kamuoyuna duyurmak anlamında basın toplantılarımızı yaparak; insan hakları savunuculuğumuzu görevimizi ifa etmeye çalışıyoruz.

Öncelikle şunu söylemek isterim her hafta biliyorsunuz Türkiye’de kaçırılan insanların durumunu anlatıyorum. Aylardır, yıllardır kaçırılan insanlar olduğunu söylüyorum ve bunlara çözüm bulunması gerektiğini söylüyorum. Geçtiğimiz hafta da söylemiştim. Gökhan Güneş İstanbul’da kaçırılmıştı ve Gökhan Güneş’in kaçırıldığını söyledik, nerede dedik. İçişleri Bakanlığı’na çağrı yaptık. 20 Ocak günü kaçırılmıştı, biz Pazartesi günü bir soru önergesi verdik İçişleri Bakanlığı’na çünkü işyerindeki kameralara da yansımıştı; 4-5 kişi onu derdest edip bir arabaya atıyordu. Resmi görevliler tarafından kaçırıldığı ihtimali çok yüksekti, İçişleri Bakanlığı’na sorduk, bir açıklama yapılmadı soru önergemize ve 26 Ocak’ta aradan 6 gün geçtikten sonra Gökhan Güneş bulundu. Başakşehir’de bir yere bırakılmıştı, ne yaşadın diye soruldu. Kameralarda görüldüğü gibi kendisinin görevliler tarafından alındığını ve daha sonra bilinmeyen bir yere götürüldüğünü, çırılçıplak soyulduğunu, ıslatıldığını, elektrik verildiğini, kabadayağa uğradığını, tecavüz tehdidine uğradığını ve mezar diye anılan ayakta durmak suretiyle beklenilen bir yerde gözleri bağlı bir şekilde bu 6 gün boyunca beklediğini söyledi. Korkunç işkencelere uğramıştı; peki bunları yapan kimdi? Siz istihbaratçı mısınız diye sorduğunda onlar da: “Biz görünmeyenleriz.” Kelimesini kullanmışlardı. Biz İçişleri Bakanlığı’na tekrar soruyoruz, bu sessizliğinizin nedeni nedir? Neden açıklama yapmıyorsunuz? Bir ülkenin İçişleri Bakanlığı hangi işe bakar? Neden açıklama yapmaz? Bu ülkede yüzlerce vahim olaydan sonra en son İstanbul’un göbeğinde Başakşehir’de bir insan daha kaçırılıyor, 6 gün sonra işkence edilmiş şekilde bulunuyor, İçişleri Bakanlığı bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmiyor! Kamera görüntülerinde insanlarla derdest edilip götürüldüğü görülüyor, işkence edildiğini söylüyor, İçişleri Bakanlığı açıklama yapmıyor. Bir olayın üstü örtülmeye mi çalışılıyor? Bir şey gözden kaçırılmaya mı çalışılmaktadır bunu anlamak istiyoruz çünkü biz haklı çıkıyoruz sürekli. Bakın yıllardır kaçırılan insanları anlatıyorum. Türkiye’de kaçırılıp, aylarca bir yerlerde tutulan insanlara anlatıyorum ve bu insanlar uzun süredir bir şekilde adil yargıya uğramadan bir yerlerde tutulan insanlar! Bunu kabul etmek mümkün değil! Bu ülkede gözaltı süresi 12 gündür, en fazla 12 gün gözaltında tutabilirsiniz, daha sonra insanları daha çok gözaltında tutamazsınız ya serbest bırakırsınız ya da tutuklarsınız bunun başka bir yolu yoktur ama uzun süreli bir şekilde insanları bir yerde tutmak kabul edilecek bir hadise değil. Dün akşam Genel Kurul’da da bunu söyledim. Milletvekilleri şok oluyorlar: “Böyle bir olay nasıl olabilir?” diyorlar ama burası Türkiye işte inanılmaz olaylar olduğu bu ülkenin Bakanlığı açıklama yapma ihtiyacı bile hissetmiyor! Olacak iş mi bunlar değerli arkadaşlar? Kaçıncı vaka olacak?

Biz bakın 1 aydır kayıp olan Hüseyin Galip Küçüközyiğit’i anlatıyoruz. 29 Aralık’tan beri Ankara’da kayboldu, kaçırıldı. Kamera görüntülerinde 3 kişinin onu takip ettiği görüldü ve bu kişi için halen ciddi bir araştırma yok, 18 gün sonra ancak savcısı atandı! Ne HTS kaydı, ne MOBESE kaydı ortaya çıkmış değil, nasıl bir rezalettir anlamak mümkün değil.

Yine 540 gündür kayıp olan Yusuf Bilge Tunç nerededir? Bu insanlar neden ortaya çıkartılmamaktadır? Ölüler mi? Diriler mi? Ne haldedirler? Olacak iş mi bunlar? Bu ülkede bir İçişleri Bakanlığı yok mudur? Niye açıklama yapmamaktadır? Biz bunları kendilerine sorduğumuz zaman bize bol bol hakaret etmeyi, ‘Terörist’ demeyi marifet bilen bir İçişleri Bakanı var, kalksın görevini yapsın diyoruz biz ona. Görevi içişleri ile ilgili görevi yapmaktır, ona, buna iftira, küfür etmek değildir!

Gökhan Güneş ortaya çıktı, bir çıplak gerçek daha ortaya çıktı. Biz ülkede insanların ‘Kral çıplak’ demesini beklemekten yorulduk artık, el insaf! Çıplak aramayı anlatıyorum ‘Hayır’ diyorlar. İşkenceyi anlatıyorum ‘Hayır’ diyorlar. Kaçırılanları anlatıyorum ‘Hayır’ diyorlar ama ‘Kral çıplak’ elinizde istediği kadar güç olsun, imkanlar olsun bakın apaçık bir şekilde ortaya çıkıyor olaylar! Bunu hasıraltı etmenin imkanı yok, bu sevdalardan vazgeçin hukuka dönün diyoruz.

Değerli arkadaşlar bir başka önemli husus cezaevlerinde yaşanmakta. 1 Ocak 2021’den itibaren getirilen bir yönetmelik var, bakın 29 Aralık 2020’de Resmi Gazete’de yayınlanmış, daha sonra 1 Ocak 2021’den itibaren cezaevlerinde uygulanmakta olan bir yönetmelik. Bu yönetmelik ile iktidar insanları daha çok hapiste tutmaya çalışıyor. Zaten adil olmayan yargılamalar ile insanlara verdiği cezalar azmış gibi; Covid ortamı olmasına rağmen insanları tahliye etmesi gerekiyor iken, “İnsanları daha çok nasıl cezaevinde tutabilirim?” derdinde. Böyle bir dertin peşine düşmüş. Bu nasıl ortaya çıkıyor? Birtakım gerekçeler ile insanları zaten şu ana kadar denetimli serbestliği yapılmıyordu. “Tarafsız koğuşa geçmedin. Etkin pişmanlıkta bulunmadın.” Gibi gerekçelerle denetimli serbestliğin çoğu zaten yapılmıyordu insanlar infaz süresine kadar bekliyordu, bu arada insanlar Covid hastalığına yakalanıp ölenler de oluyordu. O kadar büyük bir vebal ki bu adam dışarıda olsa belki Covid hastalığına yakalanmayacak ama fazladan ceza yattığı için Covid’e yakalanıp hayatını kaybeden mahpuslar oldu, kimse de bunun hesabını vermiyor, bu büyük bir vebaldir olacak iş mi? Aynı zamanda bu çıkan yönetmelik ile bir de şu anda inanılmaz bir şeye imza atıyorlar, insanların Anayasal hakkı olan infaz süresi bitimindeki tahliyelerini engelliyorlar! Nasıl mı? Mesela adli suçlularda ½’ye inmişti infaz süresi, suçun ½’sini yatan tahliye olabiliyordu ama şimdi 2/3’e ilerletiliyor, bu hatta terör suçlularında ¾’ünü yattığı zaman çıkabiliyordu ama şimdi yeni bir iyi hal kategorilendirmesi getirmişler, karnesi getirmişler. Buna göre insanların infazı dolduğu halde cezaevinde kalmasını istiyorlar! İnfazı dolacak, “Yarın tahliye olacağım.” Diye bekliyor mahpus, bakıyorsunuz görevli geliyor: “Yarın tahliye olamazsın.” “Niye? İnfazım bile dolmuş, denetimli serbestliği vermediniz, infaz sürem de doldu, çıkayım artık.” “Hayır, çıkamazsın.” “Neden?” “Etkin pişman olmamışsın, tarafsız koğuşa geçmemişsin, şöyle bir cezan var, sen burada kalacaksın.” 6 ay daha bu insanı burada tutuyorsunuz, 6 ay sonra tekrar tahliyesini izin vermeme tavrını sürdürürseniz tamamen cezanın hepsini yatırmış oluyorsunuz ¾’ünü değil, 4/4’ünü yatırmış oluyorsunuz, olacak iş mi bu? Ne kadar büyük bir haksızlık, insanlar niye bu haksızlığa uğrasınlar? Bir de Covid ortamı var. İnfaz da indirim yasası çıktı güya, infazda bindirim haline getirdiler. Böyle bir rezalet olabilir mi? İnfazda bindirim haline getirmiş durumdalar. Kabul edilecek bir durum değil, yönetmelik Anayasa’ya aykırıdır ve iptal edilmelidir diyoruz.

Bakın cezaevlerindeki ihlaller ile ilgili yapılan araştırmalar var. Ben onları size biraz okumak isterim. Bir kuruluşun yaptığı önemli bir açıklama, araştırma raporu. Solidarity With Others adlı kuruluşun anket sonuç raporu. Türkiye’de Nezarethanelerde ve Cezaevlerinde Sistematik İşkencenin Tespitine Dair; bahsettiğimiz hak ihlalleri, çıplak arama ve kötü muameleler ile ilgili bir çalışmadan örnekler sunacağım size. Önemli bir çalışma. Katılımcıların % 82’si erkekmiş, % 18’i kadın.

Yine katılımcıların yşa grubu genel olarak 35-44 yaş arası görünüyor, turuncu bölüm genel ağırlık orası.

Katılımcıların mesleğine baktığımız zaman çeşitli meslek gruplarından olmasına rağmen OHAL Dönemi’nde daha çok kamu personeli olduğu görülüyor. Özel sektörde çalışanlar da var.

Katılımcıların eğitim seviyesine baktığımız zaman üniversite mezunlarının oranı hele ki bu OHAL Dönemi’nde %67’ye ulaşmış. OHAL Dönemi’nde biliyorsunuz Türkiye cezaevleri en yüksek tahsil oranına ulaşmış dönemindeydi, mahpuslar en yüksek tahsil oranı ile donanmış durumdaydı.

İlginç cevaplar var, bakın gözaltı veya tutuklama işlemine maruz kaldınız mı denmiş, OHAL ve sonrası dönemde. %75’i mavi bölüm, “Evet gözaltı ve tutuklamaya maruz kaldım.” Demiş, insanlar baya bir mahkeme ve cezaevi kurumlarında dolaşmışlar.

“Gözaltında kaç gün tutuldunuz?” denildiğinde; en çok 1-7 gün görülüyor, 8-14 gün %26 oranında, 1-7 gün %66, 15-21 gün %6 oranında, 22-30 gün %2 oranında. Biliyorsunuz OHAL Dönemi’nde 30 güne kadar gözaltı süreleri vardı!

“Gözaltı aşamasında avukatınız var mıydı?” sorusuna %59 Baro avukatı vardı, demiş. “Özel avukatım yoktu.” Demişi %29 “Özel avukatım vardı.” Demiş, %12’sinin de avukatı bile yokmuş!

“Gözaltı aşamasında avukatınız size gerekli hukuki yardımda bulundu mu?” denmiş. Evet diyenlerin oranı %28, hayır diyenlerin oranı % 34, %39 oranında turuncu bölümde ise: “Gerekli şekilde yardımcı olduğunu düşünmüyoruz.” demişler. Burada da adil yargılanma ile ilgili önemli sorunların başladığını görüyorsunuz ve daha sonrasında gözaltında neler yaşanmış?

“Gözaltı aşamasında işkence ve kötü muamele gördünüz mü?” sorusuna: Evet diyenlerin oranı %83. Ancak %17’si hayır demiş. %83 oranında insanlar gözaltı ortamında kötü muamele ve işkence muameleleri görmüşler, bunlar çeşitli şekillerde olmuş detayına giremiyorum.

Yine ne kadar süre tutuklu kaldınız konusunda bir soruya ise: %38 oranında 1-2 yıl arasında cevabı verilmiş. % 31 oranında 6 ay-1 yıl arasında, 2 yıl ve üzeri diyenler %17 imiş. 1-6 ay arasında olanlar %15. Uzun süreli bir mesele görülüyor 1-2 yıl arası tutuklu kalanlar yüksek oranda görünüyor.

“Cezaevinde işkence kötü muamele gördünüz mü? Sorusuna: Gözaltındaki %53 gördüm diyen oranından biraz daha az ama olmaması gereken bir rakamla cevap verilmiş; %47 oranında “Cezaevinde kötü muamele, işkence gördüm.” denmiş.

“Cezaevinde ne tür işkence kötü muamele gördünüz?” Hakaret, tehdit, su vermeme, çıplak arama yapmak, yüksek sese maruz bırakmak, yemek vermemek, taciz etmek, şantaj yapmak, yüksek ışığa maruz bırakmak, itmek, uyutmamak, tuvalete çıkarmamak, vurmak, tükürmek, saçını çekmek gibi ihlaller sayılmış!

Yine cezaevlerinde ne tür mağduriyetler yaşadınız sorusuna; koğuşta kapasitenin üzerinde kişi kalıyordu, sıcak su imkanı çok sınırlıydı, tuvalet ve banyo imkanı sınırlıydı, kitap temininde sorun yaşanıyordu, açık görüş hakkına sınırlama getirildi, diğer tutuklularla görüşme imkanı verilmedi, dilekçelerin işleme konulmasında sorun yaşandı, mektup alıp göndermede sorun yaşandı, kapalı görüş hakkında sınırlama getirildi, yeme, içmede  sorun yaşanıyordu, ilaçlar zamanında verilmiyordu, dilekçe verme imkanı sıkıntılıydı.

Şimdi çok önemli bir soru ve cevaba geliyoruz. “İşkence ve kötü muamele nedeniyle doktor raporu aldınız mı?” Bakın insanlarımızda ki insan hakları bilinci açısından önemli bir cevap bu! %96’sı kendisine yapılan işkence ve kötü muamele sonrası doktor raporu almamış. Kimi zaman belli ki verilmek istenmemiş, kimi zamanda kendisi peşine düşmemiş, bu önemli bir hak eksikliği bilinci işin doğrusu.

Peki sonrasında bakın bu da çok üzücü bir cevap. “Maruz kaldığınız işkence kötü muamele nedeniyle şikayette bulundunuz mu? Bulunduysanız sonucu ne oldu?” %87 oranında insanlarımız şikayette bulunmamış. Bakın insanlar ne kadar korkuyor, çekiniyor, tedirgin oluyor ve hak bilincinden yoksun maalesef. Bu kötü muameleleri görmesine rağmen, ne doktor ne muayenesi ne de şikayette bulunmayan % 87’lik bir kitle. İşte Türkiye’de insan hakları sorunlarının en bariz göstergelerinden birisi. Sadece devlet ve iktidarlar insan hakları ihlalleri yapmıyor, insanlarımızda da insan hakları bilinci olmadığından kendisine yapılan kötü muamele sonrasında doktor raporu isteme, şikayet etme bilinci maalesef çok düşük düzeyde.

Peki şikayet etti de ne oldu?  %8’inde takipsizlik kararı verilmiş. %5’i ancak şikayet etmiş soruşturma devam ediyor. Düşünün zaten %87’si şikayet etmemiş, %8’i şikayet etmiş takipsizlik almış, %5’i şikayet etmiş soruşturma sürüyor, Allah bilir onlara da takipsizlik verilir. Memleketin haline bakın arkadaşlar! Bu ne demektir? “Devletin kurumunda ben istediğimi yaparım bir devlet görevlisi olarak, vatandaşta da insan hakları bilinci yoktur nasıl olsa, şikayette edemez, doktora gitmeyi de zorlaştırırım, doktora gitse zaten polis olarak cezaevi görevlisi olarak başında dururum, doktor raporunu da rahat bir şekilde veremez. Zaten bütün bunlardan sonra şikayette edemez, böylece bizim yaptığımız ihlal de sümenaltı edilir.” Ne güzel bakın size bir Türkiye tablosu.

Sormuşlar: “Şikayette bulunmadıysanız neden şikayetçi olmadınız?” çeşit çeşit cevaplar verilmiş, ilginç bunlar. %24 oranı demiş ki: “İşkencecilerin korunacağını düşündük.” Evet doğru! Bu bir Türkiye gerçeği ama Türkiye gerçeği diye bu işin peşine düşmemek olmaz değerli halkım! % 21 “Başıma bir şey gelmesinden korktum.” “Yani bana kötü muameleyi yapanı şikayet edersem başıma daha da işler gelir.” Bu da halk bilinci eksikliğinden kaynaklanıyor, evet bu da bir Türkiye gerçeği ama halk bilinci eksikliği, böyle bir kafa ile gidersek değerli arkadaşlar bu ülke düzelmez. Yöneticiler insan hakları olması gerektiğini bilmez, yönetilenler de bu konunun bilincinden haberdar olmaz. Bunlar böyle olmaz, şikayet edeceğiz, hakkımızın peşine düşeceğiz, herkese bunu buradan tekrar hatırlatıyorum, böyle silmek, beklemek, Allah’a havale etmek olmaz! Öte dünyada Allah’a havale et, bu dünyada sen fiiller yapacaksın, yaptığının karşılığını göreceksin, sana yapılanın peşine düşeceksin, Allah’a havale ettim diye işin içinden sıyrıldım! Allah öbür tarafta cezaları verecek, bu tarafta insanlar birbiri ile yargılaşacak, hukuklaşacak, bu tarafta hakkını arayacaksın, öbür tarafta zaten sonuç var. Böyle bir mantık ile olmaz! %20 oranında “Aile fertlerimden birine zarar gelmesinden korktum diye şikayette bulunmadım.” Demiş. %19 oranında “Şikayet edersem tahliye etmezler.” Diye düşünmüş, bunlar da kabul edilecek şeyler değil. Sana zulmediliyor “Aman beni tahliye etmezler, denetimli serbestliği, infazı yakarlar, şikayet etmeyeyim.” İyi o zaman daha çok tepene binerler. Böyle beklemekle bir yere varılmaz! Hak mücadelesi yapacağız! %12 oranında “Nasıl şikayet edeceğimi bilemedim.” Demiş, evet haklısın. Şikayet yollarını da bilmiyorlar maalesef. %4 oranında “Avukatım şikayet etmeyelim dedi.” Hak savunucusu avukat bile memlekette müvekkiline diyor ki: “Aman, aman hak aramayalım.” Vatandaşın hakkını aramak için sen görevlisin ama ülke öyle bir hale gelmiş ki avukat bile ihlalle uğrayan müvekkiline: “Aman hak aramayalım, başımıza iş açmayalım.” Ben bunu nerede gördüm? Uşak Emniyet Müdürlüğü’nde çıplak aramaya uğrayan genç üniversite öğrencilerinin bir kısmına da avukatları: “Aman başımıza iş açmayalım, suç duyurusunda bulunmayalım, tekrar bizi gözaltına alırlar.” Diye müvekkilini susturdu ama çıplak arama mevzusu ortaya çıktıktan sonra Uşak Emniyet Müdürlüğü’nde çıplak aramaya uğrayan genç kadınlar suç duyurusunda bulundular! Yani bakın şu bahsettiğimiz hak bilinci eksikliğini yendiler, hak talep ettiler. Onları tebrik ediyorum.

Bir başka soru: “İşkence kötü muameleyi emniyet savcılık sulh ceza hakimliği ağır ceza mahkemesi aşamalarında dile getirdiniz mi?” %58’i hayır demiş. Niye dile getirmiyorsunuz arkadaşlar? % 58 hayır demiş! Olacak iş mi bu? Ancak %42’si evet demiş.

“Uluslararası mahkemeler başvuru yaptınız mı? Yaptıysanız sonucu ne oldu?” maalesef gördüğünüz şu mavi %64 başvuru yapmadığı bölümü gösteriyor. Uluslararası mahkemelere de başvurulmamış. Zaten memlekette hukuk yok bari uluslararası mahkemelere gitseydin “Yok gitmedim.” O zaman bu zulüm devam eder. %15’i “Başvurdum ama henüz bir karar verilmedi.” Demiş. %1’i başvurum haksız görülerek reddedildi. Tamam haksız görülsün, reddedilsin ama gidin, uluslararası mahkemelere de gidin! % 20’si “İç hukuk yollarını tüketmediğim gerekçesiyle reddedildi.” Dendi. % 0.5’inde de ihlal kararı verilmiş. %0.5 bile olsa AİHM’e gitmeye değer arkadaşlar. Bakın zaten bir kısmı iş bilmemekten reddedilmiş, iç hukuk yolları tüketilmemiş, başvurular teknik usullere riayet edilmemiş, %21 civarında böyle bir oran var. %0.5 oranında belki istediğini alabilmiş vatandaş ama olsun buna bile değer bu yolları bizim zorlamamız geliştirmemiz lazım. Hak aramayı biz ulusal planda da biliyoruz, uluslararası planda da biliyoruz. Bu böyle olmaz! İnsan hakları savunucusu olarak benim yıllardır çok rahatsız olduğum konulardan birisidir. Hak arama bilincinde olacağız arkadaşlar, hak arama bilincinde olmadan bir yere gidemeyiz.

“Hangi uluslararası kurum mahkemelere başvurdunuz?” denilince; en çok AİHM’e %75 oranında başvurulmuş, diğer kuruluşlar daha az oranında. BM İnsan Hakları Komitesi’ne %9, BM Keyfi Tutuklama Çalışma Grubu’na %4, AİHM %75 demiştik, BM İşkencenin Önlenmesi Komitesi’ne % 3 oranında başvurulmuş. Düşünün bakın aslında BM İşkencenin Önlenmesi Komitesi, BM Zorla Kaçırılmalar Komiteleri’ne başvurduğunuz zaman mutlaka Türkiye’den bir şeyler soruyor bunlar. AİHM’de soruyor. Siz başvurun değerli arkadaşlar!!!

Bu anketimizi de böyle bitirmiş olduk. Önemli bir konuydu.

Şimdi de diğer cezaevi ihlallerine geçeceğiz. Türkiye’de adliyeler ve cezaevleri çocuklarla dolu! 1.5, 2, 3, 4, 5 yaşındaki çocuklar adliyelerde koşturuyorlar. Cezaevi avlularında koşturuyor, cezaevi görüş yerlerinde koşturuyorlar. Koridorlarda yatıyorlar, adliyelerin koridorlarında yatıyor bu çocuklar. Bakın size birkaç fotoğraf göstereceğim. Koridorda kalan çocuklar İlayda hanımın çocukları, kendisi tutuklanmadan önce 1.5 yaşındaki erkek ve 4 yaşındaki kız çocuğunun adliye koridorunda ki hali bu! Annesi mahkemede, adliye koridorunda çocuklar yerde perişan bir durumda. Bu perişanlık adliyede ki ilk günde yaşanıyor, bu kadın tutuklandı ve şu anda cezaevinde karantina hücresinde: “Burası çok kötü bir yer, ne yaparsanız yapın, bizi kurtarın.” Diye feryat ediyor bu çocukların annesi. Bu anneler tutuksuz yargılanabilirdi ama umurlarında değil savcıların, hakimlerin. Hemen tutuklu yargılamaya veriliyor ve bu çocuklar da adliye koridorlarında, cezaevi koridorlarında böyle perişan bir halde bekliyorlar. Bakın annesinin kucağında adliye koridorlarında bekleyen 1.5 yaşında bir başka ailenin çocuğu; Türkiye’de OHAL ve sonrası dönemde hep böyle adliye koridorlarında bekleyen çocuklar! 8,9 aylık bir çocuk yine adliye koridorunda çocuk arabasında bekliyor, annesi içeride, İstanbul’da bu vaka, annesi içeride mahkeme oluyor çocuk dışarıda koridorda yatan bebeklere eklenmiş durumda. Bu ne demek?

Bakın bir önemli tablo göstereceğim size Türkiye’nin cezaevi nüfusu. 1970’lerden itibaren Türkiye cezaevlerinde sayı durumu nedir? Bakın 1974’lerden 2002’lere kadar gelen rakamlarda ki grafiği izliyorsunuz. Şurada 1970’lerden, 2002’ye kadar AK Parti iktidarına kadar olan dönemde yatay bir seyir izliyor görüyorsunuz ve AK Parti iktidara başladığında 55 bin civarında cezaevlerinde mahpus var, işte burası AK Parti’nin utanç grafiği, iktidar yıllarında cezaevi nüfusu nasıl artıyor. Belirgin bir pik var buradan itibaren, bu senenin başında 291 bin sayısına ulaşmış. “Eyvah ne yapıyoruz biz?” deyip Mart ayında infaz indirim yasasını getirdiler, nisan ayında çıktı. Şu anda 45 bin kişi kadar çıkardılar, 90 bin kişi çıkaracağız demişlerdi yalan attılar, 45 bin kişi çıktı yeni girenlerle 265 bin kişi şu anda cezaevinde. Bu iktidarın döneminde niye bu pik olur? Çünkü adaletten uzaklaşırsanız mahkemelerde habire yargılamalar sürer, habire cezaevleri dolar, hukuktan uzaklaşırsanız olay budur. Bu kadar belirgin bir şekilde bu pik ortaya çıkar, sosyal adaletten uzaklaşırsanız adli vakalar artar, demokrasiden uzaklaşırsanız siyasi vakalar artar ve böyle bir anda 55 binden 300 binlere sıçrarsınız. Bu bir utanç tablosudur, bir utanç grafiğidir!

Bana yazan bir mahpus yakını felaket bir tabloyu anlatıyor. “Şakran Cezaevi B-14’te ki annelerin sesi olur musunuz?” diyor. “Pandemi bahanesiyle yavrucaklar koğuştan dışarı çıkamaz oldular. Ne kreş, ne park, ne spor salonu her şey yasak bir senedir.” Bu koğuşlarda 15 tane çocuk varmış, düşünün kaç tane kadın var ki 15 tane bir koğuşta B-14 koğuşunda. Düşünün siz şimdi daracık bir ortamda 15 tane çocuk bir arada, Allah bilir 20 tane de kadın vardır orada. Bunlar daracık bir alanda 24 saat geçiriyor arkadaşlar ve pandemi nedeniyle açık görüşler de yok, kapalı görüşlere de aileler doğru dürüst gelemiyor; yaşlılar, genç çocuklar gelemiyor, dışarı ile irtibatta kopmuş. Çocuklar cezaevlerinde dışarı; teyze, dayı, dede- nine yanına gidemiyor çatlıyorlar orada. Bakın bu hali anlatıyor. “Annelerin sesini duyacak bir ehli vicdan yok mudur? 15 çocuk bir koğuşta ne yapar? Nasıl yaşar? Sayıyı da gittikçe arttırıyorlar. Anneler çaresiz tükenmiş bir haldeler. Hafta sonu yasağında bile evde tutamıyoruz biz çocuklarımızı hangi vicdan kabul eder bu günahsız yavrulara cezaevlerinde yaşanan bu esareti?” arkadaşlar bunlar olacak işler değil. Biz geçtiğimiz hafta çocuklu- bebekli anneler ile ilgili bir yasa teklifi verdik,  cezaevlerinde ahıl gibi, ahır gibi koğuşlarda anneleri, çocukları tutmayın, geleceğimizi mahvediyorsunuz, bu çocuklar- bebekler anneler için apart daireler yapın, onlara en azından mahkumiyetlerini daha özel bir ortamda geçirsin dedik. Benim yasa teklifim ortada gelin bunu yasalaştıralım, böyle bir rezalet olamaz. 1.5 yaşındaki biraz önce fotoğrafını gösterdiğim çocuklar bunlar suçlu mu? Cezaevlerinde bu cezaları çekiyorlar. Çocuk ne yaşadığını bilmiyor, perişan bir halde. Fizyolojik ve psikolojik büyük sıkıntılar yaşıyor ama kimsenin umrunda değil!

Bakın size bir başka rapor göstereceğim, çok üzücü bir rapor bu. İki gözü görmeyen Av. Mehmet Ali Uçar’a ait bir rapor. 2018 yılında bu rapor adli tıp raporu. Diyor ki: “Hemofili hastalığı var, iki gözünde görme kaybı var, bu kişinin cezaevi şartlarında hayatını yalnız başına idame ettirilemeyeceği ortadadır.” deniliyor. Bu kişi hüküm ile birlikte tutuklanmış, cezaevine atılmış, şimdi cezaevinden çıkmaya çalışsın. Raporları burada iki gözü görmeyen ve hemofili hastası. Bunlar gerileyecek hastalıklar değil. Hemofili hastalığı bitmez, görme kaybı bitecek durumda değil! Sen önceden aldığı raporu geçerli kabul etmiyorsun ve bu insanı tutukluyorsun, “Cezaevinde gitsin bir daha rapor çıkarsın.” diyorsun, yazık günah ya! İnsanlara eziyet çektirmek için uğraşıyorlar. Bu da yine mahkeme kararı ile tutuklama kararı! Bunlar yarın, öbür gün utanç kararları olarak tarihe kaydedilecek başka bir şey değil!

Bakın mahpuslar F Tipi’ni anlatıyor. “Cezanın da cezasını çekiyoruz.” Diyorlar. “Tecrit içinde tecrit yaşıyoruz.” Diyorlar. “Gece gündüz, sabah akşam, yedi gün yirmi dört saat arama sistemi getirildi. Yani bir yandan pandemi adı altında hücrelere kapatılıyoruz diğer yandan yedi gün yirmi dört saat odadan odaya dolaşılıp tüm eşyalarımıza ve her yere temas ediyorlar. Ayrıca bunu tahrik ederek yapan memurlar da var. Sürekli bir hücredeyiz ve başka kimseyle temasımız yok. Peki neden böyle yapıyorlar? Tahrik etmek, rencide etmek, hepimizi hasta etmek için mi? Bu çok büyük bir sorun.” Diyor bir mahpus. Kırıkkale F Tipi’nden.

Yine Bolu F Tipi’nden çok şikayetler alıyoruz. Çok keyfi muameleler var ve hepsinin üstü örtülüyor Bolu F Tipi’nde. Bolu F Tipi’nin peşini bırakmayacağız buradan tekrar söyleyelim. Adalet Bakanlığı birtakım sabıkalı cezaevlerinin olduğunu biliyoruz, oralarda insanlara tamamen zulmediliyor ve bunu kabul etmiyoruz, bunun peşine de düşeceğiz. Bolu F Tipi’nde de diyor ki: “Bütün Türkiye bizim gibi yaşasaydı şimdi tek bir vaka bile olmazdı. Öylesine tecritteyiz. Burada birçok arkadaşımız ve gardiyan koronaya yakalandı. Bu süreçten sonra birçok gazete yasaklandı. Yeni Yaşam tümden yasaklandı. Kitaplar verilmiyor. Hiçbir mektubumuz yerine ulaşmıyor. Hiçbir dergiye ulaşamıyoruz. Tüm dünya okumayı teşvik ederken bizim Adalet Bakanlığımız herhalde çok okuduğumuz için kitabı, dergiyi, gazeteyi yasaklıyor. Bu tam bir kara mizah.” Diyor mahpus.

Yine Edirne F Tipi’nden Baysal Demirhan da cezaevinde hastaneye gidiş, gelişlerde ki sıkıntıları söylüyor ve “Ailemizden aldığımız 3 kuruşluk parayla sınırlı  bir yaşam içerisindeyiz. Bir de inceleme, araştırma olanaklarımızı kısarak her şeyi yasaklıyorlar.” Diyor.

Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği bunu raporlaştırmış. 3-5 cümle ile bu önemli rapordan pasajlar sunmak isterim.

Ağırlaştırılmış müebbet mahpuslar aileleri ile görüşemiyor, diğer mahpuslardan farklı olarak telefon hakları bu süreçte arttırılmıyor. Ağırlaştırılmış müebbet mahpusların havalandırma saatleri azaltılmış, günde bir saat havalandırmaya çıkarılan mahpuslar yeterli temiz hava alamıyor. Düşünün 24 saatte 1 saat hava alıyorsunuz.

Spor, sohbet, atölye gibi etkinliklerin iptal edilmesi sebebiyle ağırlaştırılmış müebbet mahpuslar havalandırma saatleri dışında sosyalleşemiyor.

Pandemi sebebiyle ağırlaştırılmış müebbet mahpusların daha çok çamaşır yıkadığı, havalandırmaya 1 saat çıkabildikleri için bu eşyaları odalarında kurutmak durumunda olduğu, bu nedenle solunum yolu sorunları ve romatizmal sorunların arttığı belirtiliyor.

Tek başına tutulan ve ortak alanlardan diğer mahpuslar gibi faydalanamayan, sosyalleşme imkânı olmayan mahpusların aileleriyle görüşmelerinin de asgariye inmesi tecrit koşullarını artırıyor. Tecrit içinde tecrit olması çok kötü bir hadise hakikaten, biz devam ediyoruz.

Bakın size bir hasta mahpus yakını göstereceğim. Çok üzücü bir halde. ALS hastası (Amyotrofik Lateral Skleroz) ileri bir sinir sistemi hastalığı. Bu kadın sinir sistemi sıkıntısından yürüyemiyor, tekerlekli sandalyeye mahkum ve eşi 26 aydır cezaevinde ve kendisi perişan bir halde. Eğer ki adli mahpus olsaydı cezaevinden çıkabilecekti eşinin hastalığından dolayı ama siyasi mahpus olduğu için bu kadının eşi 1 yıl infaz erteleme alamıyor ve bu kadın şu anda iyice ağırlaştı, şu anda yoğun bakımda ve ölmek üzere maalesef. (Yeşim Coşkun)

Yine şikayetleri okumaya devam ediyoruz, bize gelen hak ihlalleri şikayetleri.

“Sayın vekilim bugün eşimle telefon görüşmesi yaptık. Osmaniye Toprakkale T Tipi Kapalı C.İ.K’de bu soğuk günlerde kaloriferler yine yanmıyormuş. Kat kat giyinerek ısınmaya çalışıyorlarmış. Çok üzülüyoruz. Eşim: “Sesimizi duymuyorlar mı? lütfen duyurun dedi.”” Biz de duyuruyoruz.

“Aksaray T Tipi Kapalı C.İ.K.’da kaloriferler çok kısık ayarda ısıtmayacak şekilde açılıyor. Bu hafta iki gün de tamamen kapatılmış. Koğuştakiler montla kabanla uyuyorlar. Gerekli dilekçeler verilmiş. Bu şekilde olacağı söylenmiş yönetimce.” Aksaray’a da hatırlatıyoruz.

“Ömer bey görüşlerimizi açsınlar bari, çocuklar 1 yıldır sarılamıyor babalarına psikolojileri bozuldu. Açık görüş yok, bari kapalı görüş sayısı artsa 2 kişi olunca çocuklardan 1’i yada 2’si kalıyor.” Yani 2 kişi alınacak deniliyor o zaman kadının diyelim 3 çocuğu var 1 tanesi gidiyor, diğer ikisi gidemiyor. “1 çocuk 3 ayda bir görüşebiliyor anne çocukları yalnız gönderemiyor.” Bunlar bakın önemli şikayetler, insani durumlar o yüzden cezaevlerine Adalet Bakanlığı’na bunları tekrar hatırlatıyoruz.

Acun Karadağ dünkü mahkemesinde tahliye oldu, bize yazdığı mektuplarda cezaevindeki çocukların durumlarını anlatmıştı, oradan bir pasaj sunalım, zulmen 6 aya yakındır cezaevinde tutulan KHK’lı bir öğretmendi Acun Karadağ hocamız çok değerli bir insandır, kendisi dün yapılan Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ki duruşmada nihayet tahliye edildi, diğer arkadaşlarımız Alev Şahin, Mehmet Dersulu ve diğerleri tahliye edilmedi. Aslında edilmeleri gerekiyordu ve hatta hiç tutuklanmamaları gerekiyordu çünkü yaptıkları yoğun protesto eylemlerinden dolayı tutuklandılar, böyle bir şey olabilir mi? Sen zulmet, hak arayan birileri çıksın, protesto eylemi yapsın barışçıl bir şekilde, hiç kimseye zarar vermeyen bir şekilde ve “Sen canımı sıktın, bir neden bulup seni atıyorum içeriye 6 ay cezaevinde kal.” Memleketin hali bu işte, şimdi bırakıyorlar. Niye bıraktın? “Vakit doldu.” Diğerlerini niye bırakmıyorsun? “Canım öyle istedi.” Memleketin hukuk sistemi bu işte, rezalet bir durumdayız. Bakın Acun Karadağ hocamız ne demiş? “800 annenin tutsaklığına son vermeden, 800 çocuğun gözlerindeki o büyülü ışığı göremeyeceğiz! Hapishanedeki her şeyle baş edebilirim ama ya çocuk sesleri? Koridorlarda rastladığım çocukların gözleri. “Hadi Allah’tan korkmuyorsunuz diyelim, bu çocuklardan da mı korkmuyorsunuz? Bu çocuklar günü gelir bu acılarının, kaybedilen çocukluklarının acısını çıkarmaz mı bu sistemden? Hapishaneleri artırmak kurtarır mı sizi zulmettiğiniz geleceğin elinden?” Bakın çok önemli sözler bunlar! Biz ne diyoruz? Kürt meselesi 1980 sonrası Diyarbakır cezaevlerinden çıkmıştır! Şu anda da KHK’lar dolayısıyla, OHAL nedeniyle onbinlerce insan cezaevindedir. Çoluk, çocuk cezaevinde insanlar binlerce çocuk cezaevi dışında, bu ne demektir? Türkiye yeni bir soruna hazırlanıyor! Kürt sorunundan sonra belki yıllarca sürecek kronikleşmiş bir KHK sorununu devlet kendi eliyle ortaya çıkardı. Bakın çok net söylüyorum! 1980 sonrası Kürt sorunu nasıl kronik bir hale gelmiş, o çocuklar, gençler nasıl acılarla büyümüşse, şu anda da cezaevinde OHAL ve KHK mağduriyetleri dolayısıyla yatan binlerce kadın ve erkeğin çocukları da aynı hisleri yaşamaktadır. Biz kimse acılarla, üzüntülerle, kötümser ve karamsar duygularla büyüsün istemiyoruz ve bunun için bu felaketi durdurun diyoruz.

Bir başka uçakta bir hak ihlali olayından bahsedilmişti. Peçesi nedeniyle uçaktan indirilmeye çalışılan bir kadından şikayet almıştık. Sağlık Bakanı’nın bez maske talimatı dinlenmemiş ve uçak şirketi peçe ile solunum yollarını kapatsa bile kadına illa maske takacaksın, peçeni indir zorlamasını yapmış. Bu da kabul edilecek bir davranış değil. Evet maskeyi her yerde takıyoruz ama bir yerde de insanların dini duygu ve düşüncelerine de hassasiyet gösterilmesi gerekiyor, buna da dikkat edilmeli, tüm kurumlara da bunları hatırlatalım.

Ceva Tevkifişleri Genel Müdürü görevden alındı. Ben boşuna mı cezaevlerini şikayet ediyorum. Demek ki belki bizim bile bilmediğimiz birtakım skandallardan dolayı aniden bir gece yarısı Ceza Tevkifişleri Genel Müdürü Yılmaz Çiftçi görevinden alındı arkadaşlar. Haberiniz var mı? Yok! Ama biliyoruz biz! Neden oluyor bunlar? Çünkü cezaevlerinde çok skandallar yaşanıyor. Cezaevlerini yönetemiyorlar. Yönetilemez, yürütülemez bir halde. Başka genel müdür getir, senin kafan ihlal doluysa, zulüm doluysa istediğin kadar genel müdür değiştir sende bir değişiklik olmaz. Biz Mustafa Kabakçıoğlu olayını gündeme getirdik, bugün 5 ay oldu. 5 ay oldu 29 Ağustos’ta beyaz plastik sandalyede Gümüşhane Cezaevi’nde tek başına hayatını kaybetti bu insan, hala Adalet Bakanlığı Ceza Tevkifişleri Genel Müdürlüğü teftiş raporlarını açıklamıyor ya! Böyle bir rezalet olabilir mi? Tabi istifa üstüne istifa yaşanır. Yenisi gelsin o da istifa eder çünkü sizin kafanız zulüm. 5 aydır ölen bir insan hakkında bir rapor açıklanmaz mı? Bu nasıl bir skandaldır? Adalet Bakanı’nı ben istifaya davet ediyorum, böyle bir rezalet olabilir mi? Kendisinin yüzüne 3 kez söyledim; Mustafa Kabakçıoğlu raporu niye açıklanmıyor? “2 tane müfettiş gönderdim.” Dedi. “Açıklanacak kısa zamanda.” Neyi örtmeye neyi saklamaya çalışıyorsunuz? Skandal ölümler bunlar. Kaçıncı skandal ölümü size soracağız? Halime Gülsu, Muzaffer Özcengiz’i, Nesrin Gençosman’ı cevaplamadınız; Mustafa Kabakçıoğlu’nu da sümenaltı etmeye çalışıyorsunuz. El insaf! Nasıl bir anlayış anlamak mümkün değil. 1-2 ay beklersin de nasıl bir şey bu? Devlet yok ortada. 5 aydır bir devlet rapor açıklamıyor! Neyi saklamaya çalışıyorsun sen bilelim bunu? Bize unutturmaya mı çalışıyorsun unutmayız! Kaç yıl önceki cinayetleri, hücrede ölen insanları unutmadık, unutmayacağız! Bir gün mutlaka hukuk önünde bunların önünde hesabını soracağız sizden! Hukuk önünde soracağız! Bunu bilin! Yarın öbür gün bu iktidardan düşeceksiniz! Bütün bu yaptığınız cinayetlerin hepsinin hesabını vereceksiniz!

Bakın yine askeri öğrenciler. Bana bir anne ileti göndermiş, diyor ki: “Bizim kursiyer teğmenlerin cezası İstinaf’ta. Ceza onanmadan yüksek güvenlikli t tipine almışlar çocukları. Lütfen bunu duyurmamıza yardım edin. Yetti artık bu işkenceler.” Tek kurşun sıkmamış delikanlıları; 18, 19 yaşındaki delikanlıları sen darbeci ilan et, müebbet ver, ondan sonra cezası bile onanmadan müebbetliklerin arasına yolla. Olacak işler değil bunlar!

Bana İzmir Kırıklar F Tipi Cezaevi’nden Gültekin Avcı eski gazeteci cezaevinde yatan gazetecilerden mektup yollamış diyor ki: “6 köşe yazısı yazdım, 14. ağır ceza, TCK 312 yani darbe’den ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Tek bir delil olmamasına rağmen bu ceza verildi ama kimse cezayı köşe yazısından aldığımı bilmiyor! Ben bu köşe yazılarında iktidarı devirmeyi falan da hedef almamıştım.” Bakın memleketin haline bakın. Ahmet Altan 3 köşe yazısından ağır cezalar aldı, Gültekin Avcı da 6 köşe yazısından müebbet hapis cezası almış. Darbeye girişmiş! Allah aşkına 6 tane köşe yazısı ile darbe mi yapılır ya!

OHAL Komisyonu’nu sürekli eleştiriyoruz. OHAL Komisyonu kendi kafasına göre kararlar alıyor, idare mahkemeleri çok yüksek oranda ret kararları veriyor ve en az 14 bin kişi şu anda daha aradan geçmiş 4.5 yıl yargıya bile ulaşabilmiş durumda değil. Bunlar dünyanın birinci sırasındaki skandalları ile dolu bir ülkede yaşanıyor! Afrika’nın en gelişmemiş ülkesinde bile haksızlığa uğrayan bir insan 4.5 yılda yargıya ulaşamama gibi bir skandala uğramaz ama bizim ülkede uğruyor işte. İnanın ki dünyanın başka bir ülkesinde böyle bir rezalet yok. 4.5 yıldır insanları beklet, abuk subuk gerekçelerle %90 ret ver, 4.5 yıldır daha yargıya ulaşamayan onbinlerce kişi olmuş olsun!

Bakın biz Ombudsman’a soru sormuştuk! Ankara Emniyeti’nde ki işkenceleri sormuştuk. Ombudsman ne demektir? Halkın avukatı demektir, devlet kurumlarında halkın uğradığı mağduriyetleri devlet kurumları örtbas ederse araya Ombudsman girer halkın avukatı olarak. Peki biz Ankara Emniyeti’nde örtbas edilen işkenceleri sormuşuz ne olmuş? Ombudsman demiş ki: “Resen hareket etme şansımız, hakkımız yok. Yapabilecek bir şey yok efendim.” Bahsettiğimiz şey en ağır insan hakları ihlali olan işkence! Peki o zaman Ombudsmanlık niye var! Sen halkın avukatıysan az önce bahsettik millet en ufak uğradığı ihlali şikayet etmekten korkuyor, işkenceyi şikayet etmekten tabi korkar. Sen halkın avukatı değil misin? Bu memlekette savcılar kamu adına resen soruşturma başlatmıyor mu? Madem sen de idari bir kurum olarak halkın avukatı ünvanı almışsın resen soruşturma niye başlatmıyorsun? Niye bu halkı Türkiye’ye de vermiyorlar! Başka ülkelerdeki ombudsmanlara resen soruşturma başlatma, inceleme başlatma hakkı veriyorlar Türkiye’de verilmiyorlar çünkü Türkiye devleti ve iktidarı ne diyor biliyor musunuz? “Millete karşı yaptığımız ihlalleri öyle çok fazla araştırmayın, ey devlet kurumları öyle fazla da olmaz. İşte ben süs olarak Ombudsmanlık kurarım, süs olarak Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu kurarım, süs olarak TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu kurarım; buralarda sanki insan hakları ihlallerimize bakan bağımsız komisyonlar, kurumlar varmış gibi bir hava oluştururum Amerika’ya, AB’ye böyle işimizi yürütürüz.” Diye düşünen bir iktidar var karşımızda.

Osman Kavala gezi davası sil baştan. İstinaf, gezi davasında beraati bozdu! AYM’nin gerekçeli kararlarını da dikkate almadı. Zaten Osman Kavala, Ahmet Altan, Sn. Selahattin Demirtaş kararlarının ne kadar hukuksuz olduğunu biliyoruz, Sn. Selahattin Demirtaş’ın kararının AİHM’ce verilen kararın mutlak surette uygulanması lazım. Gece gündüz bunu anlatıyoruz. En az 1 aydır anlatıyoruz, skandal bir karar, bakın 22 Aralık’ta bu karar verildi AİHM tarafından, bugün 28 Ocak ve halen bu karar uygulanmış değil, neyi bekliyorsunuz? Türkiye’yi gerçekten çok ağır bir şekilde suçlayarak verilen bir karar ve kimse bu kararı uygulamıyor!

Başka bakın bazı anekdotlar söyleyeyim de toplumun, milletin halinden örnekler duymuş olun!

Bir kişi diyor ki: “Bugün bir açık otoparkta 45 yaşlarında bir adam sokulup:” Eski memurum. Evimde tüp yok, çocuklarım için bir tüp parası toplamaya çalışıyorum.” dedi. “KHK’lı mısınız, çekinmeyin, söyleyin.” dedim. Yüzüme acıyla baktı. Adamın gözleri insan idi, yüzü asalet idi; kesinlikle yalan değildi.” Bakın bir tablo işte! Maalesef ki bunlar Türkiye’de yaşanıyor!!!

Yeniçağ yazarı Uğuroğlu; hani şu dövülen kişi, MHP aleyhinde yazdığı için dövülen kişi. “Bana veya yazarlarımıza bir kez daha saldırı olursa, hatta öldürülecek olursak birinci derece sorumluları Bahçeli, Semih Yalçın ve Soylu’dur.” Demiş. Memleketin haline bakın! Azmettireni işaretliyor, araştırmayanı işaretliyor ama adamı öldüresiye dövenler yakalanmıyor! Ne kadar güzel bir ülke değil mi? Tutuklanmıyor, işlem yapılmıyor, açıklama yapmıyor İçişleri Bakanı.

Bakın Muş’tan bana yazan bir amcanın sesini burada duyurayım. Diyor ki: “Devlet, bizi insan olarak görsün. “Ben Muş’tan 75 yaşında bir babayım, sesimizi duyan yok, haksız yere çocuklarımız cezaevlerinde ölüme terkedilmiş, bir tanık ve hakimin 3 sorusundan biri varsa içeridesin. Bunu hiçbir vicdanlı insan kabul edemez, yazıktır günahtır.”diyor Medeni Ak Muş’tan.

Sokağa çıkma yasağı adı altında kesilen fahiş cezalara da dikkat çekiliyor; 3150 TL ceza kesilen insanlar bize başvuruyor: “Olmaz böyle şey.” Diyor, gerçekten bunlar ağır cezalar bir formül bulunmalı.

Yine Sabiha Gökçen darbe davası 2019’da Yargıtay tarafından uzman erbaşlar lehine bozuldu.23.12.2020 de 23.Ağır Ceza’da 4.5 yıldır içerde olan 21 Uzman Erbaşı tahliye etti.1 hafta sonra itiraza binaen dava ile alakası olamayan 24. Ağır Ceza yakalanmalarına karar verdi. Böyle içeride tutmak için tahliye edilen bir kişiyi tekrar yakalayıp tutmak için büyük bir gayret sarf eden devlet anlayışı ile karşı karşıyayız.

Yine geçtiğimiz hafta Ezilenlerin Sosyalist Parti yetkililerine yönelik çok büyük bir gözaltı ve tutuklama dalgası yaşandı, bunu da protesto ediyoruz. Bütün bunlar uygunsuz gerekçeler ile yapılıyor.

“Valilik STK ve bazı oluşumların ihtiyaç sahipleri için yemek dağıtımlarının sokakta yapılamayacağı ancak evlerine bırakılabileceği aksi takdirde engelleneceğini açıklamış. Peki her akşam sokakta yaşayanlara dağıttığımız yemekler insanların olmayan evlerine nasıl ulaşacak? Kayyım kararıyla sokakta yaşayanlarla dayanışma, engellenmeye çalışılıyor.” Demiş bir vatandaşımız bize.

Bakın ilginç retler geliyor. Kardeşin hakkında dava var, KHK’yla ihraç edilen Mevlüt Kaplan’ın mahkemeye yaptığı başvuru, kardeşi hakkında açılan bir dava gerekçe gösterilerek reddedildi. Kardeşinin davasından kendisine ret veriliyor. Çok görüyoruz bu zalim kararları. Babasının partisinden dolayı oğluna ret. Annesinin KHK’lılığından kızına ret. Ne zaman hukuk gelecek arkadaşlar?

Bakın bir de şu tür vakalar çok oluyor. Hiçbir siyasi partiye üye olmadığı halde, birçok farklı ilde AK Parti’ye üye kaydedilen yüzlerce insandan şikayet alıyoruz. Olacak işler değil bunlar ama burası Türkiye oluyor, böyle rezaletler de yaşanıyor. AK Parti düşen oy oranlarını insanlardan habersiz onları üye yaparak gidermeye çalışıyor.

Resmi Gazete’de ki Twitter’a reklam vermek yasaklandı. İfade özgürlüğümüzü kısıtmaya çalışıyorlar. Twitter gittikçe engellenmeye çalışıyor. Bugün Twitter artık çok önemli bir sosyal medya odağı oldu ama iktidar Twitter’ı boğmaya çalışıyor.

Bakın bir OHAL Komisyonu kararı göstereyim. Ret vermiş. “Ömer bey iyi günler OHAL Komisyon kararım istifa edilmiş 19 aylık sendika vardı ve kurum kanaati ile bana ret verildi.” Ne olduğu belli olmayan bir kanaat ile: “Seni kurumunun müdürüne sorduk; sen terörist adammışsın.” İyi valla, sarı çizmeli mehmet ağa! Bir sendikaya üye olmuş, ya o sendikanın aidatını 15 Temmuz’a kadar devlet ödüyordu. Böyle bir rezalet olabilir mi? Bu hangi hukuka sığar? “Falanca sendikaya üye olmuş.” Kapatsaydın o sendikayı daha önceden. 15 Temmuz’a kadar sen o sendikayı yasal bir sendika olarak kabul ettin ondan sonra da “Vay efendim sen sendikaya 19 ay üye olmuşsun, sonra istifa etmişsin ama onu da görmüyorum. Senin müdür demiş ki: “Terörist adamdır.” Sana OHAL Komisyonu’ndan ret.” Memlekette hukuk yok! Biz bunu tüm dünyaya anlatacağız arkadaşlar, böyle rezaletler olmaz!!!

Kayseri’de 2- 3 haftadır bunu anlatıyoruz. Kayseri’de 4 TL’lik elma, 1.5 TL’ye satıldığı için insanlar -4 derece soğukta kuyruklarda bekliyorlar! Milletin maddi durumu böylesine düşmüş durumda ve -4 derecede kuyruklarda bekliyorlar!

Türkistan’ın acı kaybı: 82 yaşındaki Uygur tarihçi ve şair-yazar Mirzahid Kerimi, Çin zindanında vefat etti. 11 yıllık hapis cezasını çekmekte olan Kerim’i, “Sandıkdaki Bebe” ve “Yusuf Has Hacip” isimli eserleriyle tanıyorduk!

Mustafa Araz intihar ettiği iddia edilen Kürt asker. Otopsi raporunda işkence ile öldürüldüğünün kanıtı olan birtakım durumlar var. Aile intihar notundaki yazının çocuklarına ait olmadığını düşünüyor. Bir intihar notu var ama intihar edenin el yazısına benzemiyor, çok ciddi bir durum bu!!!

Yine geçtiğimiz hafta zamanında vefat haberini verdiğim, şimdi iade haberini verdiğim bir öğretmen. Bir KESK’li öğretmen bir kaza sonucu vefat ediyor, gencecik bir öğretmen daha sonra OHAL Komisyonu kararı açıklıyor: “Seni iade ettik.” Diyor. Tamam da öğretmen 4.5 yıldır bekliyordu, bu arada hayatını kaybetti sen kalkmış diyorsun: “İade ettik seni.” Mezar’da iade! Bu yargının, komisyonların gecikmesinin rezaleti buralarda ortaya çıkıyor!

Yine geçtiğimiz hafta Düzce Cezaevi’nden Covid’den Av. Metin Yücel vefat etti, halen cezaevi yönetmelikleri ile insanları cezaevinde tutmaya çalışıyorlar.

Bakın geçen hafta gencecik yaşında bir kalp krizi ile ölen bir itfaiye çavuşu Diyanet Elagöz. İtfaiye çavuşu iken ihraç edilmiş, daha sonra oto yıkamacılık yapıyormuş Maraş’ta, çektiği sıkıntılar, stresler sonucu gencecik yaşında çocukları da var! Zaten sıkıntılar içinde yaşarken, stresten dolayı kalp krizinden vefat etti!!!

Tuna Altınel hocamız bakın çok büyük bir rezalet devam ediyor! Fransa’da Lyon’da matematik profesörü. Türkiye’ye kazara gelmiş böylesi bir hukuksuz ülkeye, barış akademisyeni olan bir hocamız, tutuklanıp cezaevine atılmış. Cezaevinden tahliye, beraat etmiş ve Fransa’ya çalıştığı yere dönemiyor! Türkiye diyor ki: “Seni göndermem.” Zaten hazzetmiyorsun niye göndermiyorsun hocayı? Fransa’da millete matematik öğretecek bir Türk bilim insanı niye göndermiyorsun? “Göndermiyorum. Ben zulmetmek istiyorum, adamı aç susuz bırakmak istiyorum.” Diyor iktidar. Burada da bir yerde çalışamıyor, çalıştığı yer Fransa. Zaten böyle değerli bir bilim insanı. Ülkenin hali bu arkadaşlar gerçekten inanılmaz üzücü hadiseler yaşanıyor!

Yine Mehmet Altan’ın açtığı dava KHK ihraçlarıyla ilgili ‘sırları’ deşifre etti: OHAL Komisyonu’nun ihraca gerekçe gösterdiği rapor aslında hiç hazırlanmamış! OHAL Komisyonu demiş ki: “Sana ret veriyorum. Senin kurumun senin hakkında olumsuz bir idari rapor hazırlamış.” Hoca idari mahkemesine gitmiş, meğerse üniversite öyle bir rapor hazırlamamış. Komisyon yalan atmış! Öyle bir rapor yok! Arkadaşlar olacak bir iş mi! OHAL Komisyonu resmen yalan atıyor, ben zaten kaç tane yalanını yakaladım. Açıklama yapın diyorum yapmıyorlar. O zaman defolun gidin. Bu komisyon böyle yüzbinlerce insanı mağdur edemez. “Yok biz burada istediğimizi yapacağız.”

Bu da yine çok önemli bir husus. AİHM önünde adalet nöbeti tutuluyor. Mesleğin onurunu, direnen avukatlar koruyor.

Türkiye ile Çin arasında suçluların iadesi anlaşması kapsamında, Türkiye’deki Doğu Türkistanlıların evlerine baskın düzenlenip tutuklandığı haberleri üzerine; Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği, endişelerini dile getiren bir açıklama yayınladı. Doğu Türkistan’lıların kürsüye çıkıp konuşma hakları bile gasp edildi Meclis’te!

Türk Tabipler Birliği Yüksek Onur Kurulu Üyesi Dr. Şeyhmus Gökalp arkadaşımız çok önemli bir doktor. Yaşamı boyunca halkın sağlık hakkı ve hekimlik değerlerini savundu, uydurma gerekçelerle bu doktor tutuklu şu anda.

13-14-15 yaşındaki askeri öğrenciler 13-14 yaşlarındaki yaptıkları ile sorgulanarak tutuklanabiliyorlar! Bu da çok üzücü bir husus.

İnşaat Sen Kayı İnşaat işçileri olarak eylem yapıyor işçiler. Coşkun Yılmaz isimli bir patron kendilerine haksızlık yapıyormuş, biz de bunu destekliyoruz bu zulme karşı direnişi, “Hakettiğimiz paramızı alana kadar burada olacağız.” Diyor İnşaat Sen Kayı İnşaat işçileri.

KHK’lılara karşı işlenen 122 çeşit insanlık suçu, araştırma raporlarımızda. Bunu da buradan söyleyeyim.

Odyometristler 1305 odyometri cihazı nerede? 1305 cihazı kim kullanıyor? “Halk sağlığına neden odyometristler atanmıyor?” diye soruyor odyometrist arkadaşlarımız çok sıkıntıda. Uzmanlığı olmayan kimseler bunu yapıyor.

Mehmet Dersulu Bolu F Tipi Cezaevi’nde çok ihlallere uğruyor. Mahkemede tahliye edilmedi ve biz bu ihlallerin takipçisi olacağız!

TRT Kürdi dizisinde HDP’yi karalayan yayınlar yapılıyor!!!

Değerli arkadaşlar bugün de basın toplantımızı burada bitirmiş oluyoruz. Hepinize dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

Yorumlar