16 Mart 2021

GAZETE DAVUL / Fatma Zehra Fidan

Çok sevgili Ömer Faruk Gergerlioğlu: Kabul ederseniz sizinleyiz, yanınızdayız, yakınınızdayız. Bu böyle biline…

İnsanın her türlü saldırıya karşı koyma gücü vardır; yeter ki savunduğu, kendisinin kıldığı değerler olsun, inansın. Ancak saldırı insanın kendisinin kıldığı değerlerin taşıyıcıları olan/öyle inanılan bireysel birliklerden ve toplumsal yapılardan geldiğinde savrulmamak zor, hatta imkansız. Ne ki insan -savrulmanın şiddeti ne kadar büyük olursa olsun- eğildiği yerden yeniden kalkabilen, üzerine bulaşan tozu toprağı silkeleyip yeniden yola koyulabilen güçlü bir varlık. Bu, insanın kendilik bagajında biriktirdikleriyle mümkün. Bagajdakiler ne kadar sahiciyse insan o kadar çabuk doğrulur.

Son dönemlerde beni yakan ve savuran en önemli şey, masumiyetimin çalınmasıydı. Bu öyle bir hırsızlık ki çalan(lar)ın onu ödemesi, misliyle yerine koyması imkansız. Dile kolay, masumiyet bu… İnsan varlığına duyulan güvene, devlet mekanizmasının yüceliğine olmasa bile “hukuk sistemine” duyulan saygının yerinden edilmesi bağlamında bir yitirişten söz ediyoruz.

Bu savrulmayla orda burda şurda türkü söyleyip durum:

Dün gece çok ağladım
Aradım bulamadım
Kör olası çöpçüler
Masumiyetimi süpürmüşler…

Öteden beri verili bir zenginliğim olduğuna inanırım; hayatım boyunca ne yaşarsam yaşayayım kendime acıma yoluna gitmedim. Önümde, dibimde, böğrümde bana kendisini hep dayatsa da bu yol beni kendine hiç çek(e)medi. Türküler söyleyip gezinsem de hakikati aramaktan, acıların söylediklerini çözümlemekten hiç vazgeçmedim, aksine her şeyin üstüne gittim, salya sümük ağlamaktan korkmadan, şizofren kahkahalar atmaktan çekinmeden.

Sonra bir ayinedar ile karşılaştım; yolumun üstünde, telefonumun her daim ucundaydı. Bu ayinedarın adı Ömer Faruk Gergerlioğlu idi. Onun haliyle karşılaşmak beni hiç şaşırtmadı; çalınan masumiyetimi geri almak, çocuksu hayallerime dalmak, hayatın içine coşku salmak kanımda var çünkü, ben karamsar yaşayamam… Şaşırmadan, sevgiyle, saygıyla, özlemle, şükranla izledim son devrin hakikat mazlumunu.

Bir devrin “din mazlumları” her devrin iktidar sarhoşları gibi kendi görevlerine koşuyordu, zaman kendisini farklı formlarda bir kere daha yeniliyordu. Bir kere daha hakikate perde çekiliyor, masumlar zalim kefesinde tartılıyordu.

Yapacak bir şey yok. Her şey kendisidir, şeylerin doğasında “kendisi gibi” olmak vardır. Bu bağlamda sahici olmayanın sahicilik karşısında şaşkına dönmesi, şaşkınlığını atınca -kendine dönüp soru da soramadığı için- öfkeye kapılması, saldırması, “düşmanını” parçalamaya kalkışması doğaldır.

Ancak tıpkı Sokrates’in hakikat savunuculuğu karşısında kendisine sunulan baldıran zehirini hiç tereddüt etmeden yudumlaması doğallığında, “ben görevimi yaptım, gerisini zaman gösterecek” demek ve zinhar bir milim geri atmamak da sahiciliğin doğasıdır.

Bu toplum kızgın sahra çöllerinde bir yudum su bulmuş gibi Ömer Faruk Gergerlioğlu’sunu kalbine gömdü, onun kendisine öğretici belledi, izini yolu bildi… Sağduyu artık işlemez olsa da, kalbe giden damarlar aşırı ifrazat nedeniyle tıkanmış olsa da, bu manzarayı kapatacak bir güç yoktur. Manzara öylesine sahicidir ki, güneşin geceyle kapatılamadığı gibi, bütün gücüyle karanlığı yırtar parçalar parlar akar geçer…

Ben mutluyum; masumiyetime önemli ölçüde kavuştuğum, ülkemin karanlık semalarında çok önemli bir yarılmaya şahitlik ettiğim için.

Çok sevgili Ömer Faruk Gergerlioğlu: Kabul ederseniz sizinleyiz, yanınızdayız, yakınınızdayız. Bu böyle biline…

Yorumlar