8 Temmuz 2023

T24 – Gökçer Tahincioğlu

Anayasa masasına oturmaya çok hevesli olanlar, muhalefetin güzel koltuklarını yeterli görenlerin defalarca düşünmesinde fayda var

15 Temmuz’un hemen öncesinde bir göç furyası başladı.

Milliyetçiliği kimseye bırakmayan, vatan sevdası ile yanıp tutuştuğunu söyleyen nice isim ne hikmetse aniden, farklı yöntemlerle yurt dışına çıktı.

Savcılar, hakimler, patronlar, orta kademe yöneticiler, polisler…

O güne kadar önüne geleni kaçma şüphesi olduğu gerekçesiyle tutuklayan, tahliye taleplerini reddeden isimler en ön sıradaydı.

Kaçanların yaptıklarının faturasını kimlerin ödediği de biliniyor. Ancak kaçanların hiçbiri bundan zerre rahatsız olmadı.

Bir de itinayla kaçırılanlar var.

Onlardan biri 15 Temmuz’un bir numaralı yöneticisi olduğu söylenen Adil Öksüz.

Düşünün, darbenin başarısızlığa uğramasının hemen ardından, darbenin merkez üssünün yanı başındaki tarlada yakalanacaksınız.

Herhalde artık hiç umudunuz kalmamıştır.

Cumhuriyet tarihinin en kritik gün ve saatlerinden birinde, kim olduğunuza bile bakılmadan bir anda salıverileceksiniz.

Darbeyle yakından uzaktan ilgisi olmayan insanlar haftalarca gözaltında sorgu için beklerken, sizi birkaç saat içerisinde bırakacaklar.

Ve ne hikmetse aradan geçen yıllara rağmen iziniz bile bulunamayacak.

Adil Öksüz öldü mü kaldı mı belli değil.

Türkiye’nin “itinayla kaçırılanlar” karnesi yüklüdür.

Abdullah Çatlı‘dan Mehmet Ali Ağca‘ya Haluk Kırcı‘dan Nuri Bozkır‘a kadar uzanan, devamlılığı başarılı bir çizgi…

Bozkır misal, bir kez kaçırılması yeterli olmayan isimlerden.

Tıpkı Haluk Kırcı gibi.

Kaçırıyorsunuz elinizden, gün geliyor ihtiyaç oluyor Türkiye’ye getiriyorsunuz.

Sonra Necip Hablemitoğlu‘nun öldürülmesi gibi bir olayın bir numaralı itirafçısı ve sanığı yapıyorsunuz.

Ardından ifadelerini geri çekiyor ve mahkeme de anında bırakıveriyor.

Ve yeniden kaçtığı anlaşılıyor.

Yeniden bulunana kadar.

Elbette Tarık Ümit gibi ortadan kaybolan ve hiç bulunamayanlar da var.

Devletin bir de sıkı sıkıya tuttukları asla bırakmadıkları var.

Kaçıp göçmeyecekleri belli, ne zaman çağrılsa orada olan, kovsanız gitmeyecek insanlar.

Ancak Türkiye’de “sağ iktidar kafası” durmadan kaçan, uyuşturucudan kumara, çete kurmaktan öldürmeye kadar yapmadığını bırakmayanları kahraman ilan etmeyi, solda gördüğü ne varsa düşmanlaştırmayı sever.

Bir de iktidar koltuğunu hiç bırakmamalarına rağmen nasılsa “çile çektiklerini” söylemeyi severler.

Milletvekili seçilen ancak Gezi davasında tutuklu olması nedeniyle bugüne kadar yemin edemeyen Can Atalay‘ın dosyası bir zahmet Yargıtay ceza dairesine ulaştırıldı. Haftalar geçti ancak karar verilmedi.

Yine vekil seçilen Sırrı Süreyya Önder, Kobani davasında yargılanıyor. Bu davada dokunulmazlığı nedeniyle yargılamanın durdurulması talep edildi ancak mahkeme bunu reddetti.

Anayasayı değiştirmek isteyenlerin anayasayı hiçe sayma, mevcut anayasaya uymama gibi bir huyu da var.

AİHM kararları açık anayasa kuralına rağmen zaten uygulanmıyor.

Anayasa Mahkemesi kararları da uzun süredir yok sayılıyor.

Anayasa Mahkemesi üyeleri, nasıl oluyor da bunu hazmedebiliyor bilinmez ancak dişe dokunmayan davalar ve dosyalar dışında bu mahkemenin kararlarını umursayan yok.

Bir önceki dönem milletvekilliği yaparken attığı bir tweetten dolayı yargılaması sürdürülen ve hapse mahkûm edilince dokunulmazlığı umursanmayarak cezaevine konulan Ömer Faruk Gergerlioğlu hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararı bunun örneklerinden biri.

Bugün Türkiye’de, milletvekillerinin dokunulmazlığa sığınarak yapmadıkları eylem yok. Ankara’nın ortasında öldürülen Sinan Ateş cinayeti dosyanın asli faillerinden birinin yakalandığı yerde bir MHP milletvekili polise çıkışıyor ve faili saklıyor ancak ona bile dokunan olamıyor misal.

Ancak bir eleştiride bulunursanız, dosyanız terör kapsamına alınırsa durum farklı.

Vekil seçilseniz bile anayasanın 14. Maddesine takılıyorsunuz.

Dokunulmazlıklarla ilgili anayasanın 83. Maddesinde, 14. Madde kapsamına giren suçlardan hakkında vekil seçilmeden önce soruşturma başlatılanlarla ilgili yargılamanın durdurulmayacağı yazıyor.

Ancak 14. Maddede, hangi suçun bu kapsama girdiği belirtilmiyor.

Bütünüyle muğlak…

Anayasa Mahkemesi, Gergerlioğlu hakkında 2021’de verdiği kararda, bu durumu inceledi. Bu maddede yer alan, “anayasada yazan hak ve özgürlüklerin, bu hak ve özgürlükleri yıkmak amaçlı faaliyetler için kullanılamayacağı” ifadesini analiz etti.

Yüksek mahkeme, ülkenin bölünmez bütünlüğüne ve anayasal düzene yönelik suç oluşturan söylem ve eylemlerin bu kapsama girdiğine işaret etti.

Ancak buna rağmen, bu maddenin “kanunilik” şartını taşımadığına da hükmetti. Hangi suçların bu madde kapsamına girdiğine yönelik bir kanun çıkartılmadığını, bunu belirlemenin sadece yargı organlarına bırakıldığını vurguladı.

Bunun doğru olmadığının, bu suçları belirlemek için kanun çıkartılması gerektiğinin altını çizdi.

Yetinmedi, bu kararı gereği için TBMM’ye gönderdi.

Açıkça, TBMM’den anayasanın 14. Maddesi ile ilgili yasa çıkarmasını istedi. Aksi takdirde maddenin uygulanabilir olmayacağına işaret etti.

Elbette çıkartılmadı. Öylece bırakıldı. Zira böyle kalması işe yarıyor.

Bugün Sırrı Süreyya Önder ile ilgili verilen karar, bugün Can Atalay’ın serbest bırakılmamış olması tamamen bu keyfilikten kaynaklanıyor. Anayasa Mahkemesi kararı uygulansa, mahkemeler bu alışkanlığı bırakmak zorunda kalırdı.

Vekil seçilmeyenler için de durum farklı değil.

Anayasanın 90. Maddesi tamamen unutuldu. Uluslararası sözleşmeler ve uluslararası yargının kararları düşman hukuku olarak görülüyor.

Anayasa Mahkemesi kararlarına da dönüp bakan yok.

Cumartesi Anneleri her hafta gözaltına alınıyor.

Osman Kavala, Selahattin Demirtaş gibi isimlerin cezaevinde kalması için hukuk icat ediliyor.

Vekil seçilenlerin de cezaevine girmesi ya da orada kalması için özel yöntemler geliştiriliyor.

Kaçanlar da belli kaçmak isteyenler de.

Bu ülkede inadına ve her koşulda yaşamak isteyenler de belli.

Hukukta, anayasada, özgürlükte ısrarcı olmanın bir bedeli var, biliyoruz.

Ancak bu kadarını anlamak, bu kadarını tahmin etmek de güç.

Anayasa masasına oturmaya çok hevesli olanlar, muhalefetin güzel koltuklarını yeterli görenlerin defalarca düşünmesinde fayda var.

Zira mevcut Anayasa kuralları uygulanmadan yapılacak bir anayasanın da bir kıymeti yok.

Yorumlar