2012-03-17 00:00:00

17 Mart 2012 Cumartesi tarihli Milat gazetesinde Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun “Vicdan ve Vicdansızlık” başlıklı bir yazısı var. Adana’da yaşanan trajik bir intihar haberini aktararak çok güzel yorumlar yapıyor Gergerlioğlu:

“Adana’da iki çocuk annesi bir kadın intihar etmiş. Bu intiharı yürek yakıcı kılan ise yaşanan dramın ortaya çıkmasıdır. Kocası iflas etmiş ve evinden uzak şantiyelerde çalışan ve kazandığını borcunu ödemede kullanan bir baba ve 8 aydır kirasını ödeyemeyen, sefalet içinde iki çocuğu ile ortada kalmış bir 26 yaşında bir anne. Cebindeki 6 tl ile oduncudan odun almaya giden ve oduncunun bu parayı görünce ücretsiz odun verip gönderdiği kadın eve gelip yaş odunlar, lastik parçaları ile sobayı yakmaya çalışıp başaramayınca çocuklar üşümesin diye saç kurutma makinesini açık bırakıp yan odada beşik demirine ip bağlayıp kendini asmış. Anlaşılan odurki zaten maddi sıkıntılar içinde depresyona girmiş olan zavallı kadın bir de rutubet ve sefalet içindeki evinde çocuklarını ısıtmak için sobayı da yakamayınca son üzüntü damlası da damlamış ve depresyon içindeki kadın intiharı seçivermiş. Masum iki çocuğun ve yokluklar içindeki evin sefalet manzarası vicdanlarımıza ağır bir yük olarak asılıveriyor. Kadın kendini asarak aslında insanlığın kararını vermiş herhalde. Tüm insanlığın öte dünyada çok ağır bir hesap vereceği bir olaydır bu. Toplumun “devlet niye bu aileyi bulamamış diyerek kurtuluvereceği bir olay değildir. Bu kadın tüm insanlığa ve onunla sorumlu olan devlete çok ağır bir yük yükleyip gitmiştir. Cahiliye döneminde zalimce öldürülen bebelerin hesabının öldürüleceğini söyleyen Kur’an ve ona inananlar bu olayı nasıl karşılayacaklar. Üç beş dakika üzülüp sonra unutacağımız bir olay mıdır yoksa küçüğün daha da un ufak olduğu büyüğün dahada irileştirildiği bir dünyaya isyanımızı haykırmamız gereken bir olay mıdır? Bu olaya en çok duyarlı olması gerekenler adaleti ve vicdanı baştacı etmesi gereken müslümanlardır. Ancak son zamanlarda genel bir dünyevileşme eğilimi sarmadı mı islami camiayı? Yanan 11 işçiden sonra adeta bize ikinci bir ikazdır bu. Müstez’afların hukukunu korumakla mükellef ve bu yeryüzünün canlılar nezdindeki vekaletini yüklenen müslümanlar neredesiniz, neredeyiz?”

Vicdan kelimesi, adalet kelimesiyle yan yana kullanıldığı sürece bundan rahatsız olmuyorum. Ama vicdanın tek başına bir dayanak olarak sunulmasını ve kullanılmasını yanlış buluyorum. Çünkü vicdan tek başına hiçbir şey ifade etmiyor malesef. “Vicdan yapmak” gibi bir şey oluyor. Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Vicdan söylemi bizi elsiz ayaksız bırakıyor. Kıstastan ve ölçüden mahrum ediyor. Yazıdan başka bir alıntı:

“İkna odalarının mucidi Nur Serter, “Vicdanen pırıl pırılım. Hayatta yaptığım en iyi şey ikna odalarıydı” demiş. Nice genç kızı ruhen perişan ettikleri ikna odaları için ancak kararmış ruh sahipleri bu ifadeleri kullanabilir.”

Nur Serter’e “bu hangi vicdan” diye sormak ne kadar zorsa “bu hangi adalet” veya “bu hangi ahlak” diye sormak o kadar kolaydır. En azından söz konusu kişinin ahlakının İslam ahlakı olmadığını ayırt etmek kolaydır. Vicdanın çoğu zaman vahşet videosu görünce üzülmekten ibaret bir şeye dönüştüğünü neden görmezden geldiğimizi anlayamıyorum. Ahlaklı gayrimüslimleri Allah cennetine koysun inşallah. Ama Filistin meselesinde Rachel Corrie’nin (daha doğrusu ancak müslüman halkın İslam ahlakına sarılarak çözebileceği bir meselede ahlaklı bir gayrimüslimin) bu kadar merkezi bir figür haline getirilmeye çalışılmasını anlaşılmaz buluyorum. Filistin meselesi ahlaklı gayrımüslimler tarafından çözülebilecek bir mesele değil. Bu yüzden Dünya Vicdan Günü diye bir şeye de anlam veremiyorum.

Vicdan söylemi, bugün daha çok, suya sabuna dokunmadan ah vah etmenin, hatta biz “vicdansız”ları susturmanın bir yolu gibi. İslam ahlakı olmadan vicdanlı olmak bize ne gibi bir hareketlilik sağlıyor? Ahlakı olmadan vicdanı olanlar yüzünden değil mi bu kafa karışıklığı? Vicdanlı olmak oturduğumuz yerden anlamayı gerektirir, çünkü vicdan “kalbim temiz” gibi bir şeydir. Ne demişti Cahit Zarifoğlu? “Sadece yürek arılığını arı bulmuyorum.” Ya da Ahmet Güntan’ın dediği gibi, “vicdan Allah’ın karakutusu”dur. Karakutu kapalıdır, mahremdir, başkaları açısından bilinebilir değildir. Uçak düşmeden, insan ölmeden karakutu açılmaz. Allah oradan insan teklerine seslenir. Neticede vicdan hukuki bir delil değeri taşımaz. Başkalarının göremediği bir şeydir. Vicdani dürüstlük de sınanabilir bir şey değildir. Bu yüzden vicdana değil ahlaka bakmak gerekir. Ahlak ise namaz kılmak, zekat vermek, akrabayı ziyaret etmek gibidir. Ahlak için bedeninizi bir yere taşırsınız. Buna bayılmasanız da yaparsınız, ahlak bu anlamda düşünceyi değil hareketi kast eder. “Hiçbir şey hissetmiyorum” diye namazı bırakmak vicdandır, “5 vakit farzdır, ne olursa olsun kılarım” diye düşünmek ise ahlaktır.

Popülist kültür

Yorumlar