28 Kasım 2022

ÖFG TV’den herkese merhaba. Her hafta Salı günü saat 21.00’de haftanın önemli insan hakları konuları ve konukları ile yaptığımız programımıza bu hafta da başlıyoruz. Bu akşam iki önemli konularımız var. Genelde insan hakları ile ilgili programlar yapıyoruz ama tabii ki hayvan dostlarımızın da hakları var. Biz insanlar haklarımızı savunuyoruz fakat hayvan dostlarımız haklarını savunma noktasında sıkıntı yaşıyorlar onların hakkını da bizim korumamız gerekiyor. Hayvan hakları ile ilgili önemli çalışmalarından tanıdığımız, bildiğimiz Elif Hanımla bugün konuşacağız.

Programımızın ikinci bölümünde de Birleşmiş Milletler’in önemli bir kararı üzerinde duracağız. Türkiye’deki adil olmayan yargılamalar ve cezaevi ihlalleri ile ilgili önemli bir karar çıktı Birleşmiş Milletler’den. Bu karar için İnsan Hakları Hukukçusu Kurtuluş Baştimar ve Fatih Alakuş beyefendiler ile görüşeceğiz. İlk olarak hayvan hakları alanında son günlerde Türkiye’de önemli bir gündem var onunla ilgili Elif Hanım ile görüşeceğiz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Türkiye’de son günlerde önemli bir gündem var. Siz hayvan hakları savunucuları zaten bunu uzun süredir takip ediyorsunuz. Sevgili dostlarımızın haklarını yakından takip ediyorsunuz ancak son günlerde oldukça tartışmalı bir şekilde yine gündemimizde hayvan hakları. Kuduz bir köpekten kendisine kuduz bulaşan bir çocuğumuzun hayatını kaybetmesi nedeniyle tekrar konu gündeme geldi ve köpekler itlaf edilmeye başlandı, köpeklere, kedilere ve diğer canlılara kötü muameleler yapılmaya başlandı. Önemli bir tartışma başladı, hayvan hakları konusunda barınakların durumunu birlikte takip etmiştik. İstanbul’daki hayvan barınakları ile ilgili önemli çalışmalar yapmıştık ve Sayın Ekrem İmamoğlu görüşmüştük bildiğiniz gibi. Ardından bazı hayvan barınakları ile ilgili bir gezi yapmıştık. Belediye yetkililerinin sunumlarını dinlemiştik önemli bir konuydu, kamuoyu bazen böyle sansasyonel olaylarla buraya dikkat kesiliyor ama sizin sürekli gündeminizde. Ne düşünüyorsunuz?

Elif Ertürk:Ben kendimi bildim bileli hayvan hakları aktivistiyim. Öncelikle faytonlarla ilgili, atlarla ilgili çalışmalarım olmuştu. İstanbul Adalar’daki faytonlardaki atların kurtarılması ile ilgili yani Adalar’da faytonların kaldırılmasıyla ilgili yıllarca mücadelemiz oldu. Aslında tüm türdeki hayvanlarla ilgili mücadele ediyorum. Mecliste de bu hayvan hakları yasası ile ilgili yasadan önce sürekli görüşmeler vardı.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Hayvan barınakları oldukça sıkıntılı. Aslında hayvanların yeri doğadır, hayvan barınakları bir yerde hapishane gibi bir yer! Hayvanlar orada kendi iç güdüleri ile yaşayamıyorlar! Kötü muamele görebiliyorlar ve hayatlarını kaybedebiliyorlar! Çok şikayetler geliyor hayvanların hakkında. Tabi insanlar şefkatle merhametle bakmayabiliyorlar ve hayvanlar için doğal bir yer de değil işin doğrusu bu yüzden hayvan barınakları olmaksızın bir çözüm bulmamız gerekiyor. Hayvanların kısırlaştırılması noktasında eksiklikler var. Gereken kısırlaştırma yapılmayınca artan hayvanları belediyelerin başka belediyelerin arazilerine bıraktığını, meskun olmayan yerlere bıraktıklarını biliyoruz. Böyle dağ başlarına, ormanlara bıraktıklarında ve hayvanların orada açtıktan susuzluktan öldüklerini. Çok sıkıntılar yaşıyor hayvanlar tabii ki bir köpek bir yıl içinde 15-16 tane yavru yapabiliyor. Bu da köpek nüfusunu hızla artmasına neden olabiliyor. Bütün bunlar nedeniyle ilk başta kısırlaştırma olması gerektiği apaçık ortada fakat bu kısırlaştırma çalışmaları da yeterince olmayınca bir kısır döngü başlıyor. Hayvanlar artıyor, sağa sola belki zarar verebiliyor, bulaşıcı hastalıklar veya saldırganlık olabiliyor. Bu sefer hayvanları toplayıp barınaklara atıyorlar. Barınaklarda da hayvanların durumu çok kötü oluyor, hayatlarına kaybediyorlar. İşin doğrusu biz kısırlaştırma olayının gerektiği kadar ele alınmadığını biliyoruz. Bunu da sahadaki gözlemleriyle Elif Hanım bize anlatacak. Son günlerde tabi bu kuduzdan ölen çocuk olayından sonra hayvanlar itlaf edilmeye başlandı! Konya hayvan barınağında zalimce katledilen hayvan görüntülerini gördük, köpeklerin başına vurularak katlediliyordu daha sonra işte hayvan severler Konya’da bir aracı durdurdu ve içinden poşetlere doldurulmuş kediler çıktı. Yani bu böyle olmaz bunlara bir çözüm bulmak lazım.

Elif Ertürk:Ben Konya olayı ile ilgili öncelikle konuşmak istiyorum. Biz aslında yıllardan beridir devasa barınaklara yani barınak kavramına karşıyız. Yasada olduğu üzere yani hayvan hakları yasasında olduğu üzere geçici bakım evi yasada da böyle der. Hayvan alınır, kısırlaştırılır, aşılanır ve alındığı yere geri bırakılır. Bakım evleri sadece güçten düşmüş hayvanlar içindir. Hayvanları orada tutan her sistem aslında hayvanları tecrit etmek üzerine kurulmuştur. Bunların da sakıncaları olduğunu zaten görmüş olduk. Bu devasa bakım evlerinde aslında hayvanlar için hiç sağlıklı ortamlar değil çünkü binlerce hayvan aynı ortamda. Kimisi yiyecek yemek yiyebiliyor, yiyemiyor, kavgalar çıkıyor aralarında. Hayvanların tecrit edildiği bu ortamlar aslında tamamen hayvanların yaşam hakkına da aykırı bir durum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bir nevi hapishane gibi oluyor artık için değil mi?

Elif Ertürk:Evet evet öyle hapishane. Şu an mevcuttaki yasada zaten geçici bakım evleri var barınak kavramı diye bir şey yok ama maalesef Türkiye’de yasalar ne kadar uygulanıyor bunu da zaten görüyoruz. Özellikle hayvan hakları alanında bizim bir kırmızı çizgimiz var. Yasada da olduğu üzere 6. maddemiz var. 6. maddede der ki: “Sokağından yaşadığı ortamdan alınan hayvan kısırlaştırılır, aşılanır rehabilite edilir yani ve sonra alındığı ortamı bırakılır.” Biz toplum olarak aslında sokaktaki köpeklerle ve kedilerle yüzyıllardır birlikte yaşıyoruz. Barış içerisinde, şefkatle yaklaşıyoruz hayvanlara. Bugüne kadar hayvanlarla ilgili hiçbir sorun yoktu da hani insan saldırıları deniyor ya son dönemde sürekli olarak. Sokaklarda köpek istemiyoruz çocuklar için tehlikeli, insanlar için tehlikeli diye bir söylem başladı ya. Yüzyıllardan beridir gayet uyum içerisinde yaşarken birdenbire ne oldu? Aslında öncelikle bunu sorgulamak lazım. Aslında bu biraz şöyle başladı; Cumhurbaşkanı bir miting meydanında biraz insanları ayrıştırıcı bir söylemle; “Beyaz Türkler yani evinde hayvan bakanlar, hayvan dostu olanlar için böyle bir cümle kullandı ve sonrasında sokaklarda köpek olmaz, bunların hepsinin toplanması gerekiyor.” gibi bir cümle sarf etti. Sayın Cumhurbaşkanı aslında 2004 yılında kendi imzaladığı yasaya aykırı bir söylemde bulunuyor ve şu anda da buna devam ediyor maalesef ki. Bununla birlikte sokakta yaşayan hayvanlara şiddet çok fazla arttı ve bununla birlikte Cumhurbaşkanı’nın bu söylemiyle birlikte maalesef ki belediyeler sokaklardan işkence ile köpekleri toplamaya başladılar. Şu anda mesela Mamak Belediyesi var, neredeyse sokağında hiç köpek bırakmadı. Her Taraftan yasaya aykırı biçimde köpek topluyor. Yani Cumhurbaşkanı’nın bu söylemi tamamen yasaya aykırı. Bunu zaten tam olarak zannediyorum 19 Baro buna karşılık bir bildiri yayınladılar yani Cumhurbaşkanı’nın bu söyleminin yasaya aykırı olduğunu da söylediler. Konya’da olan olayla ilgili de şunu söylemek istiyorum aslında; burada iki tane işçi işte köpeğin kafasını biliyorsunuz infial oluştu bu olaydan dolayı. Köpeğin kafasını kürekle vurarak öldürdüler. Sonra o köpek çekilerek götürüldü ama dikkat ederseniz o ortamda diğer işçiler yani zannederim orada 7 ya da 8 tane barınak çalışanı işçi var sanki hiçbir şey olmamış gibi gayet normalmiş gibi davranıyorlardı. Hiç bu yapılana karşı bir tepkide bulunmadılar. Bu da gösteriyor ki aslında barınaklarda sistematik olarak bir şiddet var hayvanlara karşı ve sistematik bir kıyım var. Bu hayvanlar bu şekilde ya da farklı yöntemlerle öldürülüyor. Zaten Konya barınağının arka kısmında da devasa bir mezarlık bulundu. Devasa çukurlar kazınmış bir kısım hayvan gömülmüş, bir kısmı atılmış gömülememiş bile. Belki binlerce hayvanın cesedine ulaşıldı orada. Yani burada bu yapılan sadece iki işçinin tutuklanmasıyla bu olay kapanmadı bize göre. Buradaki çalışanlar bu olayı bu kadar rahatlıkla yapabiliyorlarsa kesinlikle bu emri büyük üstten aldıklarını gösterir. Yani aslında burada Konya Büyükşehir Belediyesi Başkanı buradaki işçileri savcılığa vermekle bu işten sıyrılacağını mı düşünüyor? Bence öncelikle kendisinin de araştırılması gerekiyor. Bu barınakta bu iş nasıl oldu? Sistematik bir şey mi var? Bunların kesinlikle araştırılması gerekiyor ama Türkiye’nin her yerindeki neredeyse tamamına yakındaki barınaklarda durum maalesef ki budur. Bir de sorduğunuz soruya gelmek istiyorum. Evet Bitlis’te bir çocuğumuzda evet kuduz vakası görüldü bundan dolayı çok üzgünüz hayatını kaybetti çocuğumuz ama bu oradaki köpeklerin suçu değil, hiçbir köpeğin suçu değil aslında. Bu köpek bizim CİMER yazışmalarımızda da cevabını aldığımızı şöyle bir cevap vardı. Köpeğin sahipli olduğu söyleniyor, sonradan bırakıldığı söyleniyor köpeğin. Sorumluluk aslında sahibinde. Yine bu olay aslında sahipli bir köpeğin yaptığı bu olay yine sokaktaki sahipsiz hayvanlara döndü maalesef. Yine köpekler şeytanlaştırıldı yine medyada sürekli olarak hayvanlara şiddet pompalanıyor, hayvanların toplatılması gerektiği söyleniyor. Burada çağ dışı bir şey aslında kuduzdan bir çocuğun ölmesi. Burada hiç kimse şunu sorgulamıyor; bu çocuk bu virüsten neden öldü? Neden hayvanlar aşılanmıyor? Neden belediye, il tarım müdürlükleri görevini yapmıyor? Neden bu hayvanlara aşılama yapılmadı? Hiç bunlar sorgulanmıyor yine her zamanki olduğu üzere maalesef yine tüm suç sokak hayvanlarına yüklenmiş vaziyette. Yani aslında biz yeterince hani hayvanları her tarafı işgal ederek hiçbir şekilde yaşam alanı zaten bırakmadık. Her olan olayda da maalesef ki yine sokak hayvanlarını suçlar bir vaziyete geldik.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Gidişat çok iyi değil. Hayvanlar şu anda ilk zararlar görebilecek, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu tür popülist söylemleri maalesef hayvanlara baya bir zarar verecek gibi. Böyle zulmeden kaba muamelede kötü muamelede bulunan insanların da önü açılmış gibi. Hayvan hakları savunucuları sahada ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlar. Ne olur? Ne görüyorsunuz? Şu an gidişat hangi yönde?

Elif Ertürk:Zaten sürekli olarak şu anda belediyelerin bir kısmı özellikle Ankara Mamak Belediyesi tamamen “Yasa falan tanımam.” deyip köpek topluyor. Öyle ki her gün köpekler toplanıyor küpeli köpekler, mahallesinde yıllardır yaşayan köşesinde yatan köpekler, bütün köpekleri topluyorlar. Hayvan hakları aktivistleri sürekli mesela Mamak’ta barınağın önünde. İçeriye girip görmek istiyorlar barınağa da sokulmuyorlar. Kamusal bir alana nasıl girilmez? Belediyenin herhangi bir alanı zaten kamusal alandır ama barınakları maalesef girilemiyor birçoğuna girilemiyor, izin verilmiyor, gönüllüler içeriye giremiyor. Mamak Belediyesi önünde mesela gönüllüler var, kimse içeriyi görmesin diye duvarlara branda çekilmiş durumda. Gönüllüler içeriyi görmek için birazcık duvara tırmanmaya çalışıyorlar, çalışanlar içeride çalışanlar gelip gönülleri darp ediyor. Geçen gece bir arkadaşımızın başı yarıldı hastaneye gitti. Yine böyle toplamaları esnasında, köpek toplamaları esnasında bir avukat arkadaşımız fiziki şiddete uğradı. Gönüllüler sürekli hayvanlara bakıp besleyen korumaya çalışan gönüllerin neredeyse hepsi fiziken şiddete uğruyor. Hem belediye tarafından hem internet üzerinde birtakım trol hesaplar tarafından gönüllüler sürekli itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Tam yeri gelmişken bunu da söylemek istiyorum aslında özellikle Cumhurbaşkanı’nın söyleminden sonra çok hızla trol hesaplar çıktı meydana. Sanki bunlar böyle sosyal medya üzerinde toplumun büyük bir kesimini temsil ediyorlarmış gibi görünüyor ama değiller. Aslına bakarsanız açıkta olan birkaç kişi var. Meclise gidiyor birkaç vekille, milletvekilleri ile görüşmeler yapıyorlar ama bunlar toplasınız iki elin parmağını geçmeyen insanlar sürekli olarak sokak köpeklerine karşı bir nefret pompalıyorlar, toplumu da yönlendiriyorlar bu şekilde ama bir de trol hesaplar çıktı aylardan beridir. Bakıyorsunuz 50 tane hesap bir hesapta görülüyor, kapanıyor yenisi açılıyor, Havrita’yı zaten biliyorsunuz. Bu uygulama sayesinde bir sürü belki yüzlerce köpek zehirlendi, katledildi. Toplumun aslında büyük bir kısmı sokak hayvanlarını seviyor yıllardır çünkü iç içe yaşadık ama öyle bir algı yaratılıyor ki birtakım medya ve sosyal medya hesapları sayesinde ve tabii ki televizyon kanalları diyeyim. Birçoğu öyle bir algı yaratılıyor ki sanki toplumun büyük bir kesimi sokak köpeklerinden zarar görüyor ve hayvanları istemiyor, köpekler toplatılsın diyor. Aslında hiç öyle bir şey yok! Bu tamamen bir algı operasyonu ve dezenformasyon. Bu hesaplar sürekli olarak öyle bir şey ki; iki köpeği fotoğraflıyorlar 15 köpek haline getiriyorlar. “İşte sokaklarda bu köpekler çete halinde dolaşıyor.” gibi bir algı yaratıyorlar! Sonrasında yurt dışından fotoğraflar, videolar görüntüleri Türkiye’de olmuş gibi yansıtıyorlar! Örneğin iki gün önce bir sosyal medya kullanıcısı bir kadın; “Ben yaşıyorum ölmedim.” diye bir şey paylaştı. Zannedersem daha öncesinde köpeklerle ilgili bir sorun yaşamış ama hiçbir şey olmamış bunu sosyal medya hesaplarından bu kadın öldü diye paylaşıldı. Hatta bazı medya haber kanallarında. Sonunda kadın avukat tutmuş, psikolojisi bozulmuş ve “Ben yaşıyorum.” diye paylaştı. O kadar büyük algı operasyonları yapılıyor ki bunlar yüzünden aslında gönüllülere yani sokak hayvanlarına bakan insanlara karşı saldırılar oluyor. Yani insanlar besleme yapıyor nokta olarak yerleri gösteriliyor. Geçenlerde bir arkadaşımızın arabası kurşunlandı ama şöyle bir şey var hayvan hakları aktivistleri hiçbir şekilde korkmaz çünkü bu işi gönülden yapıyoruz, çıkarsız, kendimizden sürekli vererek maddi ve manevi cebimizden sürekli paralar harcayarak. Yani zannedilmesin çok büyük paralarımız var herkes kendi çapında geçimini sağlıyor zaten. Bir de üzerine maddi manevi yoruluyoruz. Belediyelerin yapmak zorunda olduğu görevleri yapıyoruz. Kısırlaştırmaları elimizden geldiğince yapıyoruz, beslemeleri yapıyoruz ve buna rağmen bir de gönüllüler saldırılara uğruyor maalesef ki. Evet bu durum kötüye gidiyor gerçekten hem hayvanlar açısından hem de hayvan hakları savunucuları açısından ama biz özellikle Konya olayından sonra birliğiz yani gücümüzün de farkındayız ve sayımız hiç az değil. Yani o trol hesaplar gibi birkaç kişi değiliz orada ki çoğu 15-16 yaşındaki çocuklar gibi de değiliz. Neredeyse Türkiye’de 20 milyona yakın hayvan sever var. Yani birlik olduğumuzda sesimiz güçlü çıkıyor gerçekten bunun da farkındayız.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Elif Hanım hayvan barınakları çözüm müdür? Geçici bakım evleri daha doğrusu çözüm müdür? Buralarda kalsın hayvanlar toplayıp, toplayıp oraya atalım veyahut da işte bazı belediyelerin yaptığı gibi dağın başına ormanlık alanlara atarak bu işten kurtulmaya çalışan bir anlayış var ve bakım bilhassa biz de öncesinde de gündem etmiştik işin doğrusu iyi biliyoruz ki çok iyi bakımlar yok. Hayvanlar için tam eziyethane ve hapishaneye dönüyor. Dışarıdan süslü püslü gösterimler olabiliyor, fakat işin iç yüzünü bilenler hayvan hakları aktivistleri, hayvan dostları bu işin böyle olmadığını çok iyi biliyorlar. Ne dersiniz? Bunlar çözüm müdür? Bu çözümü zorlaştıran bir şey mi yoksa?

Elif Ertürk:Hiçbir şekilde çözüm değildir. Zaten 18 yıldır çözüm olmadığı ortada! 1300 tane belediyenin düşünün ki 1200 tanesinde bakımevi yok! Yani bu demek oluyor ki kısırlaştırma yapmıyor, aşılama yapmıyor ve tedavi yapmıyor! 1200 tane belediyenin bakımevi yok! 18 yıldır görevini yapmamış bu belediyeler! Bakımevleri elbette çözüm değil bakımevleri sadece kısırlaştırma, aşılama ve rehabilitasyon için gereken şeyler ve küçük çaplı bakım evleri aslında Türkiye’nin her yerine kurulabilir. Biz yıllardır bunu söylüyoruz devasa ölüm kampları devasa tecrit alanları değil küçük geçici bakım evlerinde hayvanlar kısırlaştırılabilir daha sonra alındıkları yere geri bırakılabilir. Biz bunu yasa görüşmelerinde defalarca dile getirdik, sunduk görüşlerimizi ilettik ama maalesef hiçbir zaman yerine getirilmedi bunlar. Birincisi sokak hayvanlarımız şu an sayısının fazla olmasının sebebi üretim ve satış. Yani hiçbir şekilde bu üretim ve satışın önüne geçilmezse bu tamamen yasaklanmazsa sokak hayvanlarının sayısının artmasına işte hayvanların sokağa alınıp alınıp atılmasına engel olamayız ki! Yani bu ceza vermekle de sokağa atılan hayvanı çiftleyip sokağa atılmış, ceza verelim  ile de olacak iş değil! Üretim ve satışın tamamen ortadan kaldırılması gerekiyor! Yani satın alınmış bir hayvan zaten bir müddet sonra tekrar üretiliyor yine sokağa atılıyor. Bu kısır döngü böyle devam ediyor! Bu sokak hayvanları sorun değil ki burada üretim ve satış sorun! Bunu tamamen ortadan kaldırmazsanız hiçbir şekilde bunun önüne geçilemez zaten. Bir an önce bunun yasaklanması lazım sokaktaki hayvanların da kısırlaştırma ile ilgili prosedürleri yani cerrahi prosedürlere uygun olarak geçici bakımevlerinde kısırlaştırılıp yerine bırakılması lazım. Bunun için de bu 1200 tane belediyenin kısırlaştırma merkezleri kurup gönüllülerle birlikte koordineli çalışarak kısırlaştırma görevlerini yerine getirilmesi lazım. Cumhurbaşkanı bakın bugün diyelim ki sokakta hiç köpek yok, bir şekilde yok. Karşıyız ama yani bir şekilde yok, inanın bir sene içerisinde bu üretim ve satış devam ettiği sürece, bu hayvanlar sokağa atılacak ve yine çok fazla sayıda sokaklarda hayvan olacak.

Ömer Faruk GergerlioğluPet shoplar şu an ne durumda?

Elif Ertürk:Pet shoplarda hayvan satışı yok. Kuş, balık harici kedi, köpek gibi hayvanların satışı yok ama üretim çiftliklerinde satış devam ediyor. Ayrıca pet shoplarda da katalog var! Yani oraya gittiğinizde bir katalog üzerinden bir hayvanı seçip satın alabiliyorsunuz! Yani o hayvan üretim çiftliğinde olmuş oluyor, katalogdan seçip hayvan satın alabiliyorsunuz!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bir yasa getirildi biraz engellendi ama yine diyorsunuz kesin çözüm olmadı!

Elif Ertürk:Hayır, sadece yeri değişti. Yani merdiven altı satışa bile hiçbir engel yok. Şu anda internet üzerinde hayvan üretip satılıyor hiçbir kontrolü yok, hiçbir engelleme yok. İnternete girin bir sürü karşınıza çıkar. Köpek satışı, kedi satışı hiç bir engelleme yok maalesef!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Neredeyse bir köle pazarı şekline dönmüş gibi sanki değil mi?

Elif Ertürk:Hayvanların zaten biz alınıp satılmasına karşıyız. Yani böyle bir şey kabul edilemez! Evet söylediğiniz çok doğru tam uygun kelime köle pazarında olduğu gibi aslında ve satın alınan hayvanların çoğu sokağa dönüyor maalesef ki! Bir süre sonra sokaklara atılıyor!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Çocuğunun geçici bir hevesiyle aileler hayvan satın alıyorlar, kediler, köpekler bir müddet sonra bıkıyorlar sokağa atalım diyorlar. O hayvanlar da sokağa alışkın değil.

Elif Ertürk:Ya da barınağa bırakılıyor orada yaşam şansı çok düşük maalesef yaşamını kaybedip gidiyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Olması gerekenleri söylerseniz? Bu vahim gidişat bu katliamlar karşısında sizin gibi hayvan hakları aktivistleri çok büyük bir fedakarlıkla, idealistlikle, vicdanla, merhametle çalışıyor. Ben sizi biliyorum sahada da çalışmalarınızı, işinizi gücünüzü bırakıp ormanlık alanlar, ıssız alanlarda atılan köpeklerin peşinde düşüyorsunuz. Zor durumdaki kedi köpeklerin peşine düşüyorsunuz. Çok vicdanlı çok güzel merhametli işler yapıyorsunuz. Ne yapılması lazım? Kötü gidişatı durdurmak ve kötü niyetli trolleri belediyeleri durdurmak için ne yapmak lazım?

Elif Ertürk:Yıllardır birlikte yaşadığımız sokak hayvanlarına karşı bir ön yargıdan varsa eğer bir önyargımız bundan bir kurtulmamız lazım! Medyanın bu kaşık atması, bunları bir önemsememek görmemek lazım diye düşünüyorum ama yapılması gereken aslında hani biraz önce söylediğim gibi üretim satışının engellenmesi gibi şeyler ama ben topluma ne yapılması gerektiğini söylemem gerekiyorsa sokaklarındaki yaşayan hayvanları “Biz bunu istemeyiz.” diye belediyeleri aramamaları gerektiği en başta çünkü o hayvan yok ölecek demektir bu. Herkes bir şekilde elini taşın altına koymalı, belediyelerden talep etmeli. Yani şunu talep etmeli; kısırlaştırmayı talep etmeli, yasa ne gerektiriyorsa belediyelere karşı bunu zorlamalı. “Ben sokağımda bu kediyi bu köpeği istemiyorum.” değil de belediyelerine karşı bir vatandaşlık hakkı aslında bu, bu taleplerde bulunmalı Cimer üzerinden olur, direkt belediyeleri arayarak olur. Yani “Sokağımda bunu istemiyorum.” diye belediyeyi aramak yerine herkes elini taşın altına soksun lütfen birlikte yapalım. Bizler koordineli çalışsın insanlar bizleri arasın. Biz her zaman zaten yapmaya hazırız böyle şeyleri şikayet etmek yerine birlikte yaşamak neyi gerektiriyorsa onu yapmalarını istiyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Peki kurumsal olarak hayvan dostları size nasıl başvurabilir?

Elif Ertürk:O kadar çok STK ve aktivist var ki mutlaka sosyal medya üzerinden bizlere ulaşabilirler. Hepimiz gerçekten birlikte çalışmaya açık insanlarız. Hepimizin aslında yardıma da ihtiyacı var diyebilirim. Sosyal medya üzerinden her yerden bize ulaşabilirler.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Peki Elif Hanım çok teşekkür ederiz. Umarım bu duyarlılığınız, hassasiyetiniz karşılık bulur ve kötü muameleler biter. Hayvan dostlarımız da üzülmekten kurtulur. Değerli izleyenler ben hayvan hakları aktvistlerini tanıyorum sağ olsunlar önemli duyarlılıklar gösteriyorlar. Zamanında bana da ulaştılar bizde İstanbul’daki hayvan bakım evlerini gündem ettik hatta Sayın Ekrem İmamoğlu ile görüştük. Bize görevlileri aracılığıyla hayvan bakım evlerinde brifingler verdi ve hayvan bakım evlerindeki durumları inceledik fakat bu problem bitmiyor! Gerekenler yapılmadığı için tekrar alevleniyor bu konu umarım hayvanlar önemli bir zarar görmeden bu süreci atlatırız.

Değerli izleyenler programımızın ikinci bölümünde de Birleşmiş Milletler’den çıkan önemli bir kararı  gündem edeceğiz. Mukadder Alakuş bir mahpus Eskişehir Cezaevi’nde hem yargılandığı süre içinde oldukça adil olmayan bir yargılama yaşadı hem de cezaevinde ağır ihlaller yaşadı. Biz de bir milletvekili olarak onun durumunu gündem ettik bakanlığa sorduk yoğun bir şekilde onu gündem etmeye ve ihlalleri gidermeye çalıştık ve daha sonra eşi Fatih Alakuş vasıtasıyla Birleşmiş Milletler’e bir başvuru yapıldı ve Birleşmiş Milletler’den geçtiğimiz günlerde önemli bir ihlal kararı çıktı. Bu konunun ayrıntılarını konuşmak istiyoruz. İnsan hakları hukukçusu Kurtuluş Baştimar ve Fatih Alakuş’a bağlanıyoruz. Sayın Fatih Alakuş neler yaşandı? Siz mağdur mahpusun eşisiniz uzun yıllardır bize de başvuruyorsunuz ve sivil toplum alanında da öncesinde profesyonel çalışmalar yapan şu anda da bu alana en iyi bir şekilde değerlendirmeye çalışan bir vatandaşımızsınız. Neler yaşandı?

Fatih Alakuş: Bizlere her aşamada destek olduğunuz gibi bu kararın değerlendirme aşamasında gündeme taşımanızdan dolayı memnuniyetimi ifade ederim. Şüphesiz bu konu ile ilgili çok uzun şeyler anlatılabilir ama vaktimizde kısa olduğu için özet bilgileri sunmak istiyoruz. 2018’in Eylül’ün 4’ünde eşimle birlikte Eskişehir’e geldiğimizde birden arkamızda polislerin parkta kovaladığını koştuklarını gördük. “Ne oldu bir şey mi var?” “Hakkınızda tutuklama var.” Nedir anlayamadık işte Manisa’dan bir soruşturma açılmış öyle bir konu. Tabi o gün hemen eşim nezarete alındı ve o günden başlayan hak ihlalleri başladı. Yemek ve dinlenmek için bir mekandan yoksun çok zor bir gün geçirdi o gün. Hemen ertesi gün tek SEGBİS ile ifadesi alındı ve hemen tutuklama kararıyla Eskişehir H Tipi Cezaevi’ne nakledildi. Eşim romatizma hastası, ciddi tedavi için Eskişehir’e gelmiştik. Bunlar hiç görülmedi. Bu durumdan dolayı çok üzüldük ne yapabiliriz diye! Var olan hukuk mekanizmaların hemen hemen hepsine müracaat ettik. Savcılığa, infaz hakimliğine, CİMER’e değişen bir şey yok çünkü aynı zamanda eşim menisküs ameliyatı olduğu için dizlerinden de sorun yaşıyor, kaldığı yerde ona uygun lavabo yok. O da ciddi bir sorun. 4-7 kişilik yerde sanırım 15 kişi kalıyor. Yerde yatmak durumunda kalıyorlar. Israrla bu şikayetleri CİMER üzerinden bizzat kurumlara savcılığa, infaz hakimliğine ve bu arada sizlere sağ olun siz hemen gündem ettiniz ilgili tüm kurumlara yazıştınız. Hatta gerekiyorsa insan hakları kurumuna sizler de yazın. Tabi bunları da yaptık toplamda özetleyelim. Ben şu anda hesap yaptım 93 defa müracaat etmişiz. Bunların 55’i CİMER üzerinden. Yine ağır ceza hakimliğinden anayasaya kadar 30 müracaat etmiş ayrıyeten Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na Kamu Denetçilik Kurumu’na ben bu kadar yazmışım en az bu kadar da eşim yazmıştır. Hak arayışlarımız ısrarla devam etti ama genelde savcılığın yazdığı yapılan araştırmada herhangi bir sorun görülmemiştir ve dosya kapatılmıştır. İç hukuk gerçekten tıkalı olduğunu hissederek, test ederek defaatle bunu gördükten sonra sorun çok ciddi anlamda romatizmal hastası olan bir insan var ve bu insanın problemleri asgari insani şartlar sağlanmıyor, tedavisi sağlanmıyor. Bu araştırma sürecinde Avrupa Birliği programı olan etkinizin bir haftalık uluslararası mekanizma da hak arayışı eğitimi diye bir eğitimi sosyal medyada gördüm ve ona müracaat ettim. Tabi o 5 günlük eğitim benim için çok iyi olmuştu çünkü sorunlar sizi bir hukukçu yapmaya doğru itiyor ve o 5 günlük eğitimde uluslararası mekanizmaya nasıl ulaşılır ve özellikle Birleşmiş Milletler mekanizması konusunda detaylı bilgiler edindim kendim ve karar verdim. “Ben eşimin sorunlarını, dosyasını Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne taşımak zorundayım.” ve orada en etkili bir komite olduğunu 18 hukuk uzmanının dünyanın en önemli hukuk uzmanlarından oluşan 18 kişilik bir komite tarafından olayların objektif değerlendirildiğini ve bu insanların hiçbir ülkeye bağımlı olmadığını öğrenmem beni daha da cesaretlendirdi ama buraya müracaat İngilizce’ydi tüm bilgi ve belgeleri toparlamak gerekiyordu. Tabi bu konuda bana yardımcı olan oğlum ve İngilizce bilen insanlar dostlardan yardım alarak bir dilekçeyi oluşturduk ve dilekçede 15 hak ihlalini tespit ettik. 15 hak ihlali gerçekti yani bunlar tamamen soyut temelsiz değildi ama iç hukuk bitmemişti o zaman iç hukuk bitmediğinden dolayı yapılacak çalışma boşa mı gider diye endişelerimiz de vardı. Birleşmiş Milletler’i ilk dosyayı gönderdiğimizde hemen 3 gün sonra mailden bana ulaştı. “Lütfen bu konuda belgeleri de çevirisini yaparak gönderin çünkü belgeler vardı yazışmış olduğumuz, o belgelerin çevirileri yine hukuk İngilizce’si gerektiren çevirilerdi. Zorlandık orada da sonra tekrar bir mail geldi Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Komitesi’nin çalışanından. “Lütfen bunu orijinal profesyonel bir çalışma şeklinde değil bunu dil programlarından da faydalanarak özet bilgileri gönderin.” diye Tabii bu durumda haliyle sevindik çünkü halimizi anlayan, bizi bu konuda arayan duyan bir kurum var karşımızda ve bunun üzerine onları da özet olarak gönderdikten sonra iki uzman hakim. O komitenin iki hukukçusu tarafından bir ön karar geldi. Ön kararda şu yazılıyordu; “Mukadder Alakuş’un sağlık sorunları ciddi bu insanın sağlığının önemsenmesi ve gerekiyorsa cezaevinde değil bir sağlık kuruluşunda tedavisinin yapılmasını özellikle talep ediyoruz.” diye ve bu yazı üzerine eşimin sağlık işleri biraz daha ciddiyeti alındı, bir kolaylaştırıcılık yaptı. Daha sonraları 6 ay bir süre ve süreç olduğu için bu iki ay daha eklenmek suretiyle taraf devletten savunmalar istendi. Savunmalara baktığımızda biraz profesyonellik gerekiyor artık benim hukuk çabam donanımım, birikimim belki yetersizdir bu konuda. Kimden yardım alabilirim diye araştırmaları koyuldu. Tabi bu aralarda pek çok insanlar da bana yardımcı oldu destek oldular. Kurtuluş beyin bir programda bu Birleşmiş Milletler konusunda konuştuğunu, konuyu anlattığını ve konuya hakim olduğunu gördüğümde iletişime geçtim. Kendisi bu aşamadan sonra size yardımcı olurum dedi ve sağ olsun gerçekten destek oldu. Ondan sonra savunma süreçleri başladı ve bu süreçleri de hızlı ilerledi çünkü ısrarla onlar şu iki argümanı hep söylüyorlardı. İç hukuk tükenmedi, ikincisi savunma hakkını kötüye kullanıyorlar. Bunu ısrarla Birleşmiş Milletler’in başına ısrarla ve ısrarla vurguladılar fakat Birleşmiş Milletler bu iki savunmanın da temelsiz olduğunu ifade etti. Bundan sonra Kurtuluş Bey ile birlikte çalışmaya devam ettik ve güzel bir sonuca ulaştık kendilerine de teşekkür ederim.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Peki başvuru süreçlerini dinledik. İnsan hakları hukukçusu Kurtuluş Baştimar bu başvurular neticesinde önemli bir karar aldınız, bu kararı Türkiye kamuoyuna duyurmak da bizim boynumuzun borcu. Süreçler nasıl oldu? Bu kararı nasıl yorumluyorsunuz?

Kurtuluş Baştimar:Sayın vekilim Çok teşekkür ederim öncelikle konuk ettiğiniz için. Fatih Bey tabii ki genel bir prosedürü anlattı. O süreçlerden geçildikten sonra tabi iş hükümetlerden savunma alınması ve hükümete karşı savunma verilme aşamasına geldi. Şimdi o aşamada tabii ki Mukadder Alakuş başvurusu Anayasa Mahkemesi önünde bekliyordu. Dolayısıyla hükümet ilk olarak verdiği savunmada iç hukukun tüketilmediğini çünkü Anayasa Mahkemesi’nde başvurunun beklediğini ve bunun yanı sıra ek ihtiyari protokol 3 dediğimiz protokolü işletmeye başvurdu. O da şu; yani başvurucunun iddiaları asılsızdır, siyasi bir dil kullanılmıştır yanıltıcı bilgiler içermektedir ve başvuru hakkını kötüye kullanmaktadır. Dolayısıyla bu başvuruyu hiç esasa girmeden reddetmesini istedi hükümet savunmasında komiteden. Tabii ki orada komite öncelikle bu iddialara karşı hükümetin bu savunmasına karşılık bütün başvurucunun bütün bilgi ve belgeleri verdiğini sunduğunu iddiaların temellendirdiğini ve politik bir söylem kullanılmadığını dolayısıyla başvuru yollarını da hiçbir şekilde kötüye kullanmadığını, buna hükmederek başvuruyu esastan incelemeye geçti ancak tabi burada Anayasa Mahkemesi’ne de önemli bir atıf var onu da değerlendirmek gerekiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvurularında olsun Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi başvurularında olsun hükümetin ısrarla söylediği bir şey var Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında Türkiye’de kurulan iç hukuk sistemi etkilidir. Anayasa Mahkemesi etkili bir iç hukuk sistemidir, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği kararlara binaen etkili olduğunu ileri sunduğunu söyledi. Biz de artık gerçekten de aynı dilde cevap verme yoluna gittik ve şunu dedik; Anayasa Mahkemesi etkili bir iç hukuk yolu değildir çünkü evet genel olarak uluslararası mekanizmalara başvuru yapmada iç hukukun tüketilmesi bir şarttır ancak bu şarta iki tane istisnanın olduğunu defalarca söylemiştik. Bu da etkili bir hukuk sistemi yoksa ve tüketilmesi olağan sürenin dışında olağan sürenin daha fazla bir zaman alıyorsa iç hukuk süresi tüketilmeden başvuru yapılabilir. Biz ikinci istisna üzerine gittik yani iç hukuk sisteminin etkili olmadığı istisnası üzerinden yola çıktık. Evet başvurumuz bekliyor Anayasa Mahkemesi önünde ama bu Anayasa Mahkemesi’nin etkili olmadığını öne sürerek ve bunda da argümanımız şuydu; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi verdiği kararlarda şuna açık net bir şekilde atıfta bulunmuştu. Bu Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar alt mahkemelerce bir dönem hatırlarsak uygulanmama yoluna, diretme yoluna gitmişti. Bunları Alpay kararı ve Mehmet Altan kararıydı, biz de bu iki davayı sunduk. Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararlar yerel mahkemelerce bile uygulanmıyorken bunun etkili bir hukuk yolu olduğunu iddia edemezsiniz dedik ve bu tezimizi çürütemedi hükümet verdiği savunmayla. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi bir kez daha Anayasa Mahkemesi’ni etkili bir iç hukuk yolu olmaktan çıkardı ve tüketilmesi gerekmediğini hükmetti ve esastan incelemeye girdi dosyayı. Burada tabii keyfi tutuklanmalarının olduğuna yani uluslararası siyasal ve medeni haklar sözleşmesinin 1/9 maddesine hükmetti. Bu önemli bir ihlal tabii ki ama burada bir önemli nokta var. Bu kararın en çok gündem olmasına sebep olan ve çok fazla konuşulmasına sebep olan karar; aslında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yıllardır etrafında dönüp dolaştığı, girmekten imtina ettiği çekindiği bir madde o da suçlar ve ceza da kanunilik ilkesi. Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne hikmetse bu maddeden bir türlü ihlal bulmuyor. Yani bylock konusunaa giriyor bunu indirmenin sadece suç olmadığı yazışmalarında önemli olduğu yönünde kararlar veriyor ama esas mesele şu; Türkiye’de bugün bu yargılamalarda olmasının temel sebebi suçta ve cezada kanunilik ilkesinin irdelenmesi gerekiyor. Yani şunu demek istiyoruz; işlenildiği yapıldığı gerçekleştirildiği dönemde suç olarak yasal düzenlemelerde kanunlarda açıkça suç olarak açık net öngörülebilir bir şekilde suç olarak kabul edilmemiş, düzenlenmemiş eylemlerin daha sonrasında suç kabul edilerek ve bunun üzerine insanların yargılanması hukukun en temel prensibi olan suçlar ve cezada kanunilik ilkesinin bir ihlalidir. İşte tam da Birleşmiş Milletler lafı dolandırmadan tam buraya getirdi ve şunu söyledi; “Mukadder Alakuş bylock kullandığı iddiası ile Bankasya’ya para yatırdığı iddiasıyla ve barışçıl bir gösteriye katıldığı iddiasıyla terör örgütü üyeliği 314/2 ‘den yargılandı ve tutuklandı. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi şunu belirtiyor kararında; yani Bankasya’ya para yatırmak, bylock kullanmak ya da indirmek, barışçıl bir gösteriye katılmak bunlar işlenildiği dönemde Türk hukuk sisteminde hiçbir şekilde hiçbir düzenlemede ya da ceza kanunlarında bir suç olarak teşkil eden bir eylem olarak kabul edilmemiş. Yani suç teşkil eden eylem olarak açık net öngörülebilir bir kanununda yer almamıştı. Buradan da 314/2 yani terör örgütü üyeliği, terör ile alakalı yasa. İredelediği nokta orası, 314. madde çok muğlak, açık, net, öngörülebilir ifadeler içermeyen bir yasadır. Dolayısıyla muğlak bir yasadır. Aynı zamanda oraya da atıfta bulundu. Bu da aslında gerçekten çok önemli bir karar. Yani önemli bir nokta. Daha doğrusu asıl irdelenmesi gereken noktada buydu zaten. Buna da direkt ihlal bularak açıklık getirdi. Aslında biz bunu bir sonraki başvurumuzda bekliyorduk. O da Nurullah Kaplan başvurusuydu ama tabi onda da sonuç bekliyoruz aynı sonuç onda da çıkacak diye düşünüyoruz ve tabi SEGBİS meselesi var. Burada Mukadder Alakuş kendisi talep etmesine, istemesine rağmen duruşmada hali hazırda bulunma hakkı vardır her insanın. Bu talebinin olmasına rağmen SEGBİS ile duruşmaya bağlanıp yargılanmasının o şekilde yapılması adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilip adil yargılama hakkının ihlalidir kararına vardı Birleşmiş Milletler o da 14. madde uluslararası siyasal ve medeniyetler sözleşmesinin. Aslında sizin de çok gündeme getirdiğinizde belirttiğiniz hapishane koşulları özellikle. Yani aslında bu kararın bir diğer önemli yanı da o. Yani hapishane koşullarının artık insan hakları literatürüne yani şu andaki konjonktürdeki yargılamalar açısından literatüre girmesi bir anlamda çok önemli çünkü orada hapishane koşulları kalabalık olması vesaire o konudan da zaten yine ihlal bulundu çünkü mahkumların da yine insan onuruna yakışır bir şekilde davranılması gerektiğini ve bunu düzenleyen uluslararası siyasal ve medeni haklar sözleşmesi 10. maddesinden de ihlal bulmuş oldu.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Peki bu kararları nasıl yorumluyorsunuz? Bu tür legal fiillerin illegal olduğuna dair binlerce yerel mahkeme kararı var ve sanki bunlarda doğruymuş gibi bunun üstüne insanlara işte terör, terörist gibi etiketler yapıştırılıyor. Kadın erkek çoluk çocuk insanlar cezaevlerinde yıllarca kalıyor. Şu anda büyük dramlar yaşanıyor Birleşmiş Milletler’in bu kararının Türk hukuk sisteminde, yargı sistemindeki yankılanması nasıl olacak? Bu nasıl Türkiye’deki adil olmayan yargı sistemini zorlayacak?

Kurtuluş Baştimar: Tabii ki bu kararın sadece Türkiye yargı sistemini değil ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını da etkileyeceğini ben başından beri aslında söylüyordum. Yani AİHM’in bu yöndeki karar vermemesinin sebebi bu AİHM’in sadece Türkiye’ye karşı yaptığı bir şey değil. Yani AİHM çok konjonktürel davranan bir mahkeme ve böyle tam önemli noktalara girmekten siyasi anlamda konjonktürü etkileyecek davalara kararlara girmekten kaçınıyor belli bir süre ve bu yöndeki kararı bekletmesinin sebeplerinden birisi de buydu. Yani şu anda bu Mukadder Alakuş başvurusu sonrasında gelecek yine gelecek Birleşmiş Milletler’in İnsan Hakları Komitesi’nin önemli bu yöndeki kararları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gerçekten de içtihadını etkileyecek çünkü orada vereceği kararlarda göreceğiz ileride bu kararları atıfta bulunarak yine aynı kararları verecek, aynı şeyleri söyleyecek. Dolayısıyla bu haliyle bile bu kadar şu anda birçok hukukçu avukat insanlar ulaşıyorlar ve bu kararın hem tercümesini hem de orijinalini istiyorlar çünkü bu gerçekten de çok önemli bir karar ve bunu artık yereldeki mahkemelere de sunarak bir yol açıyor insanlara. Yani bunun uluslararası boyutunu alıp yereldeki mahkemelerde kullanarak çok ciddi sonuçlar elde edeceklerine ben inanıyorum. Bu anlamda da gerçekten hem Türkiye Hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gelecekteki kararlarını etkileyecek bir karar.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Peki mağdurlar, avukatlar bu kararı duydular nasıl değerlendirmeliler? Önemli bir karar olarak görüyoruz ve o yüzden programımıza size konuk ettik. Mahkemelerde hakimler savcılar bu kararı nasıl değerlendirmeli? Mağdurlar avukatlar bu kararı nasıl sunmalı? Bu konuda da sizden bilgi alalım.

Kurtuluş Baştimar: Bu kararın tabii ki tercümesi yapıldı. Bu kararın orijinaliyle birlikte tercüme edilmiş halini de devam eden mahkemelerde yargılamalarda kesinlikle sunmaları gerekiyor insanların çünkü bu bir noktada Türkiye’deki yargıya ya da Türkiye Türk hukuk sisteminin literatürüne de girecek bir karar. Bunun için hukukçuların hiçbir şekilde vazgeçmeden bu kararı okuyup detaylı bir şekilde inceleyerek o noktaları suç ve cezada kanunilik ilkesi ve diğer maddeleri inceleyerek bunları başvuru dilekçelerine örnek veriyorum İstinaf ya da temyiz dilekçelerine Anayasa Mahkemesi başvuruları aşamasında ise oraya sunarak bu karardan yararlanarak o başvurularını yapmaları daha iyi olacaktır diye düşünüyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Evet Birleşmiş Milletler’in yaklaşımını siz AİHM’e göre çok daha hukuki buldunuz gördüğüm kadarıyla ve bu konuda da ısrarlı çabalarınızı uzun yıllardır devam ettiriyorsunuz. Gerçekten de Anayasa Mahkemesi kararlarının yerel mahkemeler ve mülki amirler, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı ve diğer bazı bakanlıklar yürütme tarafından umursanmadığı bir dönemi yaşıyoruz. Ağır Anayasa Mahkemesi iptal kararlarının yerel mahkemeler ve yürütme temsilcileri tarafından tamamen dikkate alınmadığı bir dönem. Aynı zamanda SEGBİS ile alınan ifadeler kaliteli bir ortamda alınmayan savunmalar son derece önemli dezavantajlar oluşturuyor. Bunu görüyoruz ve ayrıca dediğiniz gibi suç ve cezada kanunilik ilkesine de kesinlikle riayet edilmemesi, zamanında suç olmayan fiillerin şimdi korkunç bir suçmuş gibi gösterilmesini Birleşmiş Milletler’de önemli bir duyarlılıkla yaklaşıldığını bahsediyorsunuz. Peki bu yaklaşımlar yani Türk yargı sisteminde siyasi baskıları olduğu müddetçe karşılık bulmayacak malum. Bu nasıl bulabilir? Neler yapmak lazım?

Kurtuluş Baştimar:Şöyle düşünüyorum ben; kesinlikle bu kararların bir şeyi değiştirmeyeceğini ya da bu kararlara riayet edilmeyeceği yöndeki düşüncelere şahsen katılmıyorum çünkü öyle olsaydı biz bu süreçleri yürüten insanlar olarak yani bu kadar önemli, bu kadar üzerine düşülerek, sağlam savunmaların verilmemiş olması gerekirdi sonuçta biz bu savunmaları hükümete karşı yapıyoruz ve onların savunmalarına karşı cevap veriyoruz ve bu savunmalarda inanılmaz derecede sağlam savunmalar geliyor. Yani bu kararlar tabii ki olumlu ve pozitif çıkıyor ama karşıdaki savunmalarda boş savunmalar değil gerçekten de onlar da çok ciddi argümanlar öne sürüyorlar. O yüzden ciddiye alınan bir yer çünkü hem sözleşmenin altına imza atıp hem de bağlayıcı hüküm getirdiğini kabul etmek bu kararların bir şeyleri değiştireceğine hükümetin de zaten sözleşmeci devletin de inandığını gösteriyor çünkü bu başvuruların sayısı gittikçe arttığı zaman buna hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hem de yargı sistemimiz karşı koyamayacaktır. Bunun dünyadan örnekleri de var. Daha önce de söylemiştim ya bizdeki şu anda halihazırdaki sansür yasası Vietnam ülkesinde 2015’li yıllarda getirilmişti ve orada hükümet karşıtı propaganda yapmak, komünizme karşı propaganda yapmak ifade özgürlüğünün gerçekten de başında sallanan bir kılıç olarak insanların karşısına çıktı çünkü sansür yasası uygulamadaydı ve insanlar yazdığı şeyden attığı tweetlerden, blog yazılarından ve her türlü ifade özgürlüğünü içeren hareketlerinden dolayı tutuklanmaya başladılar ama insanlar ısrarla ilk başvurularda sonuç alınmamasına rağmen bu başvuruları Vietnam ceza yasasındaki madde 117’yi ısrarla keyfi tutuklanmaları çalışma grubuna taşındılar ve Vietnam artık belli bir başvuru sayısından sonra bu yasayı düzenleme yoluna gitmek zorunda kaldı. O yüzden gerçekten de bu başvurular sonuç doğuracak başvurulardır. Bunun ısrarla ve düzenli bir şekilde yapılması gerekiyor. Bunun da yolunu açan zaten Türkiye’nin kendisidir yani Uluslararası Siyasal Ve Medeni Haklar Sözleşmesi’nin ek ihtiyari protokolüne imza atarak başvuru yolunu açarak zaten yurttaşların bu yolu kullanmasını sağlamıştır.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Peki Mukadder Alakuş vakasında bu ihlal kararını aldınız, bundan sonra Mukadder Alakuş vakasında ne yapacak Türk Mahkemeleri’nin tavrı konusunda beklentiniz nedir?

Kurtuluş Baştimar:Bu konunun tabii ki biz Birleşmiş Milletler mekanizmaları Türkiye’de yani uzun yıllardır imzalanmasına rağmen çok yeni başvuru alanı olarak görüldüğü için buradaki işleyiş ve prosedür de çok önemli. Yani çoğu insan bunun infaz mekanizmalarının olmadığını vesaire söylüyor ama bunun diğer röportajlarda uzun uzadıya aslında anlatmıştık burada kısaca bir özet geçelim. Bu durumun benzer bir vakası diğer ülkelerden çok diğer ülkelerde çok fazla yaşandı ama İspanya kararı var bu konuyla alakalı çok önemli. Komiteden böyle bir karar çıkmıştı ve karar sonrası başvurucu kararı İspanya Yüksek Mahkemesi’ne yani Anayasa Mahkemesi’ne sundu ve kararın infazının gerçekleştirmesine gereğinin yerine getirilmesini talep etti. İspanya hükümeti tabii bu karar Anayasa Mahkemesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları gibi değildir bağlayıcılığı yoktur ve yasal düzenlemesi yoktur ülkemizde diyerek bu uygulamayı reddetme bu kadarı reddetme yoluna gitse de başvurucu ve avukatı bunun uluslararası insan hakları hukuku İspanya iç hukuk sisteminin belli bir kısmını oluşturduğu için bu kararın uygulanması gerekir diyerek bir savunma verdiler ve gerçekten de İspanya yüksek mahkemesi bu kararın gerekliliğinin yerine getirilmesi noktasında yasal düzenlemenin olmaması infaz mekanizmalarının olmaması sözleşmeci devletin bir kusurudur, eksiğidir deyip kararı uyguladı. Biz aynı yolu izliyoruz burada yasal düzenlemenin olmaması bir şey ifade etmiyor, bunun yapılması ve alınması gerekirdi bu zamana kadar. Yapılmamış olsa bile bu kararın infazı ve gerçekleştirilmesi ulusal yerel mahkemelerin görevidir. Biz de aynı prosedürü izleyip Anayasa Mahkemesi’ne Fatih bey başvuruyu sundu, bundan sonra da aynı sonuçlar alınacak ve aynı yol izlenecek. Biz Anayasa Mahkemesi’nin bu karardan sonra Mukadder Alakuş başvurusunda önemli ve olumlu bir karar vereceğini düşünüyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Herhalde Anayasa Mahkemesi kararı da eli kulağındadır. Gelişmeleri takip edeceğiz Sayın Baştimar. Fatih Bey son olarak vurgulamak istediğiniz başka bir husus var mı?

Fatih Alakuş: Kurtuluş Bey’in vurguladığı husus kararda da çok net bir şekilde ifade edilmiş. Özellikle 17 sayfalık kararın son sayfalarında 12. maddede aynen şöyle ifade ediyor; taraf devlet yazarı yani Mukadder hanımı etkili bir hukuk yolu sağlamakla yükümlüdür. Bu sözleşme hakları ihlal edilen kişilere tam tazminat ödemesi gerekir. Buna göre taraf devlet diğerlerinin yanı sıra başvuru sahibini serbest bırakmak ve maruz kaldığı ihlaller için ona yeterli tazminat sağlamakla yükümlüdür. Taraf devlet gelecekte benzer ihlallerin meydana gelmemesi için önlem için gerekli tüm çalışmaları yapmakla yükümlüdür ve ekliyor taraf devletin ülkesinde ve ilgili hukuk uyguladığı ülkelerde bu tür ihlalleri derhal durdurarak hukukun gereğini yapmasını talep etmektedir ve bu kararı resmi dil ile çevrilip en geniş şekilde yaygınlaştırılmasını istemektedir. Dolayısıyla çok sağ olun siz bu yaygınlaştırmayı yaptınız bu şekliyle. Bu aynı zamanda Anayasa 90. madde gereği Uluslararası Mahkeme Kararları kanun hükmündedir ve tüm siyasi partiler etkin ve yetkin hukuk tarafları bu kararı yaygınlaştırarak ihlallerin önlenmesine katkı sunmak gibi bir görev ortada. Dolayısıyla kararda da bu belirtilmiş ısrarla da vurgulanmış onun için sizlere Çok teşekkür ederim sayın vekilim. Bu ihlalin önlenmesi için her katkı çok kıymetlidir.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Sağ olun çok teşekkür ederiz. Sayın Alakuş, Sayın Baştimar biz konuyu takip edeceğiz sizlerin de gayreti, fedakarlığı, idealistliğiyle binlerce kişinin mağdur olduğu bir alanda önemli bir karar elde etmiş olduk. Umarım daha da olumlu gelişmelere yol açar. Çok teşekkür ederiz.

Bu akşam da programımızı burada bitiriyoruz hem hayvan hakları konusunda önemli gündem oluşturduk hem de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesinden alınan başarılı bir karar adaletsizliklere karşı mücadelede başarılı bir karar için İnsan Hakları Hukukçusu Kurtuluş Baştimar ve Sayın Fatih Alakuş’a teşekkür ederiz, Türkiye kamuoyu adına biz de bunu bu şekilde kamuoyuna duyurmuş olduk biraz daha etkili bir şekilde umarım hayırlı neticelere vesile olur. Bu akşam programımızı burada bitiriyoruz, haftaya Salı günü saat 21.00’da buluşana kadar hepinize hayırlı akşamlar. Hoşça kalın.

Yorumlar