10 Ocak 2023

ÖFG TV’den herkese merhaba, iyi akşamlar. Her hafta Salı günü saat 21.00’da haftanın önemli insan hakları konuları ve konukları ile sunduğumuz programımıza başlıyoruz.

Bu hafta programımızda iki önemli konu var. Birisi; ilki cezaevindeki çocuklar, bebekler, hamile kadınlar, çocuklu anneler ve bunun oluşturduğu büyük sorunlar, büyük dramlar, hasta mahpuslar, mahpusların hasta yakınları eşleri çocukları çok trajik bir konu, çok yüreğimizi sızlatan bir konu ve bu konuda son derece duyarlı bir insan Cemre Birand konuğumuz olacak.

İkinci konuğumuz ise Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle Gazeteci Evrim Kepenek arkadaşımız ile konuşacağız.

Değerli izleyenler hepimiz çok iyi biliyoruz; bu ülkede yaşayan insanlar çok değerli gazeteci Mehmet Ali Birand’ı tanırlar, gerçekten nitelikli bir gazeteciydi, müthiş haberleri vardı, mesleğine aşık bir insandı, ben onun yayınlarını çok izledim, belgesellerini çok izledim, gerçekten işini çok seven, aşkla, şevkle yapan insanları da çok severim, çok takdir ederim, öyle bir insandı. Büyük başarılara imza attı, çok cesur bir gazeteciydi, en olmayacak zamanlarda inanılmaz haberlere imza attı, çok çarpıcı gündemler oluşturdu. Merhum Mehmet Ali Birand’ı bir kanser hastalığından genç yaşta maalesef kaybettik. Yeri boş kaldı doldurulamıyor. Eşi Cemre Birand sadece onun eşi olarak değil bizim için çok daha önemli bir özelliği ile dikkat çekiyor. Cemre Birand çok vicdanlı bir insan, haksızlıklara, hukuksuzluklara, zalimliklere, vicdansızlıklara dayanamayan bir insan ve apaçık tepkisini ortaya koyuyor. Kendisi bir anne, bir babaanne ve çocuklara, bebeklere yapılanlara en insani duyguları ile, vicdani duyguları ile karşı çıkıyor, sosyal medyada çok önemli tepkiler gösteriyor. Kendisini tebrik ediyoruz tüm kamuoyu adına. Çok değerli cümleleri var, paylaşımları var ve ardından çok önemli, acı veren olaylar yaşadık, yaşıyoruz. Bundan sonrasını yaşamayalım diye şu anda yaşananları engelleyelim diye acı çeken insanların çocukların, bebeklerin, annelerin acılarını dindirelim diye uğraş veriyoruz. Cemre Hanım söz sizde, cezaevlerinde mahpuslar var, hasta oluyorlar birçok mağduriyet yaşanıyor ama bir de çocuklar var, bebekler var, cezaevi dışında mahpusların hasta çocukları var. Büyük acılar yaşanıyor neler diyorsunuz?

Cemre Birand: Mehmet Ali pankreas kanseri hastasıydı ama kalbi çok yoruldu iki sene dolu dolu yaşadı çünkü kanserlerin en önemli etkisi moraldir, evde iyi bir bakımdır, ona şevk vermek işine devam etmesi, iyi bir gıda ile beslenmesi, hava alması, spor yapması bütün bunları yapabildiği için 2 sene dolu dolu yaşadı ama aldığı kemoterapiden kalbi yoruldu. Hapiste bir sürü kanserli hasta var ve ben de kanser geçirdim, annem de geçirdi. Biz kanseri bilen bir aileyiz, hapisteki kanserlileri gördüğüm zaman ailelerin çığlıklarını duyduğum zaman içim parçalanıyor. Ben eşime çok iyi bakabildim, çok iyi gıda verebildim, çok sevgi ve şefkatle besledim onu. Hayatının 2 senesini dolu dolu yaşattım. Dışarıda olan anneler, eşler, çocuklar bunları yapamıyorlar! Hasta bir insan, kanser olsun, sakat olsun bunu hapiste geçirmemeli! Bunun bir sistemi olması lazım ve eminim ki hukuken bir sistem var, adalet yok hukuk var! Adil bir düzenleme olsa bu hastalar evlerine dönebilse, aileleri en iyi bildikleri doktorlarda tedavi alsınlar. Hapiste revir var, revirlerde ne bir mr taraması ne başka taramalar var. Bu hastaların gün be gün çok yakından takip edilmesi lazım ama aileleri de çocukları da aynı suçu paylaşmamalı! O bakımdan infaz kanunu deniliyor ama bunun yolu olması lazım! Olmaması beni üzüyor. Kanser hastası ile yaşamış bir eş olarak üzüyor, kanser hastalığı geçirmiş birisi olarak üzüyor. 21. Y.Y.’da bunun sınırı olmamalı! İhracat yükselmiş deniliyor, onlar beni ilgilendirmiyor beni ilgilendiren; hapisteki hastalar, bebekler. 1 aylık bir bebek hapiste! İnfaz kanunu 5275 Sayılı Kanu’nun 16/4. Maddesine göre 1 yıl 6 aya kadar bir bebek kalmaz, annesinin infazı ertelenir! Nasıl oluyor da 1 aylık bebek annesi ile hapiste oluyor! Bunu hapise koyanlar suç işliyorlar gibi geliyor, öyle olduğunu düşünüyorum ve benim içim paralanıyor! Twitter’da bir sürü aile yırtınıyor; “Kocalarımızı eve gönderin biz bakalım.” Diyorlar! Meşhur bir sürü anne var etrafta, şarkıcı, tiyatrocu, sinemacılar korkuyorlar mı? Gıkları çıkmıyor! Onlara hayret ediyor, 3 milyon takipçisi olan insanlar var! Bir tweet atsalar, baskı yapsalar, konsere çıkamayacaklarından mı korkuyorlar ben bunları anlamıyorum! Benim vicdanım izin vermiyor! Beni üzüyor ve elimden bir şey gelmiyor. Eninde sonunda ben 4 yılda bir oy veren bir insanım başka bir şey yaptığım yok ama hiç olmazsa Twitter’dan olanları desteklemeye çalışıyorum, sizleri destekliyorum, Sezgin Bey’i destekliyorum. Birtakım insanlara ümit vermeye çalışıyorum. Meşhur olduğumdan değil bunları ben yaşamış bir insan olarak biliyorum. Yaşadığımdan da insanların faydalanması lazım, faydalanmasını istiyorum. Biliyorum kanserde ne yapılması gerektiğini! Ahmet Burhan Ataç olayını yaşadık. Ona benzer bir olay yaşıyoruz. Çocuk “Anne” diye ağlıyor ve bu kadına ayağına kelepçe takılıp çocuğunun yanına yollanamaz mı? Bir şey olması lazım! Bunların 21. Y.Y.’ın Türkiye’sinde olmaması lazım bunların.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Şu anda bahsettiğiniz gibi Ahmet Burhan Ataç babasız vefat etti, “Baba, baba” diye feryat etti ve maalesef hayatını kaybetti. Çok büyük acılar çekti. Selman Çalışkan yine 6 yaşında bir beyin tümörü hastasıydı ve bu çocuğumuz da babası cezaevinde o da babası çıkmadan hayatını kaybetti, çok acılar çekti. Yine Yakup Ali Çetin %98 engelli bir çocuğumuz 16 yaşında, çok büyük sıkıntılar çekiyor baba tutuklu ve çocuğunun yanında değil, çocuğunun bakımını çok iyi takip eden bir insan olarak maalesef cezaevine girdiği için çocuğun durumu tamamen kötüleşti ve baba halen cezaevinde. Mahkum da değil tutuklu, tutuksuz yargılanabilir ama bırakın tutuksuz yargılanmayı uzun bir süre engelli yakını aylığı bile verilmedi. İnanılmaz zulümler yaşanıyor, bütün bunlara geçeceğiz ama öncelikli gündemimiz; şu anda acil ve halledilmesi gereken bir vakamız var ilk olarak Yusuf Kerim Sayın 6 yaşında bir çocuk, ewing sarkom hastası, kemik kanseri ve acımasız bir şekilde kanser hastalığı ilerliyor. Biz doktorları ile konuştuk, hekim olarak çok üzüldüm çünkü mikroskop altında bile o kanser hücrelerinin ilerlediğinin görüldüğü bir kanser türü, ilerleme gelişme hali maalesef mikroskop altında bile görülüyor. Çocuğun fazla bir zamanı yok, ewing sarkom’un en tehlikeli tipi maalesef ve çocuk zayıflıyor. Kemoterapi alıyor fakat ilk kür kemoterapiden sonra bile hastalık ilerliyor, kemoterapi ile başarılı olamıyor maalesef çocuğun bakıma, annenin şefkatine ihtiyacı var çünkü tedavi başarız, tedavinin başarılı olması için annenin yanında olması lazım sadece tedavi yetmiyor. Böyle bir tablo var, biz bunu yaklaşık 15 gün önce haber aldık, hemen gündem ettik, kamuoyunun gündemine geldi ve önemli yankılar oluşturdu. Sizler ve birçok duyarlı, vicdanlı insan bu konuda önemli bir gündem oluşturdu ve takip etti konuyu fakat Cemre Hanım Yusuf Kerim Sayın hala annesiz! Hala o infaz erteleme ile bu çocuğun başına gidebilecek anne cezaevinde tüm çırpınışlarına rağmen, baba tüm çırpınışlarına rağmen işinden ayrılmış, çocuğunun başında bekliyor ve annenin yanında olması için tüm gayretini gösteriyor, tedavi çok başarılı değil kanser ileri derecede ilerliyor, çocuk zayıflıyor ve halen bu çocuğun başında annesi yok! Bu inanılmaz bir durum, 84 milyonun buna anlattığımız zaman hepsinin tepki gösterebileceği bir durum çünkü siyaseti, her şeyi aşan bir durum ortada hasta bir çocuk var ve en çok ihtiyaç duyduğu annesi başında yok! Annesi bize cezaevinden mektup gönderdi, “Ben çocuğuma muhtacım, onun başında olmak zorundayım. O bana muhtaç ben ona muhtacım, bir saniyem geçmiyor ki onu düşündüğüm saniyem olmasın.” Diyor annenin duyguları böyle ancak baskılar sonrası bir ziyarete geldi çocuğunu gördü ve çocuğun o mutlu yüzü fotoğraf karesine yansıdı mutlaka çocuğunun sağlıklı olabileceğine annesi yanında olduğu zaman o fotoğraf karesinde adete tarihi bir fotoğraftır bu; gördük ve maalesef bu anne çocuğun yanında değil. Cemre Hanım en başta annesiniz, bir babaannesiniz ben sizin duygularınızı kamuoyuna duyurmak istiyorum.

Cemre Birand:Benim aklım almıyor! 6 yaşında bir çocuğun annesiz kalabileceğini, kanser çok moral isteyen bir hikaye ve çocuğun morali çok önemli, iyileşsin iyileşmesin hayatının ömrünün sonu ise bile onun annesine moral içinde geçirmesi lazım, çocuğun kabahati ne? Bu çocuk niye cezalandırılıyor? Çocuk niye annesinden uzak kalıyor? “Kanun böyle istiyor.” Deniliyor demek burada bir yanlışlık var, kanunda yanlışlık var. Bir annenin kanser hastası çocuğun yanında olması lazım %20 şans veriyorlar çocuğun yaşamasına. Düşünebiliyor musunuz? Bu kadar insan var ve çocuğu var! Bu kadar milletvekilleri var onlar anneanne, babaanne, dede değiller mi? Bunu hissetmiyorlar mı? İnsanlar sadece Twitter’da mı yapması lazım? Aklım almıyor! Arsızlığı aklım almıyor ve dediğim gibi bu çocuğun günahı ne? Annesi hapiste ama bu çocuğa bir şey yapılması lazım, sadece kemoterapi verip iyileşecek evlat diye doktorlar veya babası yetersiz! Hasta bir çocuğun en önemli tarafı şefkat, sıcaklık, annesinin kucağında yatmasıdır. Annesine sarılmasıdır, ölecekse de annesinin koynunda ölmelidir, benim aklım almıyor. Bu duyarsızlığa aklım almıyor, ünlülerin sessizliğini aklım almıyor. Elime bir pankart alsam sokaklara çıksam diye düşünüyorum. Kendi başıma elime pankart alayım sokaklara çıkayım diye düşünüyorum. Twitter’dan destek yapabiliyoruz. Bir gecede kanun çıkarabilecek insanlar var. Onların yapması lazım bunu!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Gerçekten öyle siz yerinizde duramıyorsunuz, adeta sokağa fırlayıp elimde bir pankart ile bu zulmü durdurayım diyorsunuz, sosyal medyadan da feryat ediyorsunuz. Hassasiyetiniz, vicdanınız hissediliyor fakat bu olaylar devam ediyor. Ahmet Burhan Ataç babasız ölüyor, Selman Çalışkan babasız ölüyor, Yusuf Kerim Sayın Allah korusun annesiz ölebilir çünkü hastalık ilerliyor ve vahim bir durum var! Bunun için Adalet Bakanlığı’na bir çağrı yapmamız gerekiyor! Şu anda bu çaresiz bir durum, şunu netleştirip bir somut çözüm bulmamız ve kamuoyuna yansıtmamız gerekiyor! Şu anda yasalar bu anneye infaz erteleme vermeyi maalesef sağlamıyor.

Cemre Birand:O zaman yasalar yanlış! Bazen hukuk, adaletin arkasından geliyor! Vicdanın arkasından geliyor! Bu da çok görülmüş bir şey; ne için yeni kanunlar çıkarılıyor? İyi olmayan kanunların yerine gelsin diye. Bekir bey dedi ki bu sene Temmuz ayında: “Çalışma yapıyoruz hastalar için.” Kaç ay geçti o çalışma ne oldu? Hiç haberimiz yok!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Temmuz ayında bu sözü söyledi Bekir Bozdağ ve Ekim ayında Meclis açıldı biz yasayı bekledik.

Cemre Birand:Ben de bekledim.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Biz de bekledik ama yasa gelmedi! 4 ay geçti halen yasa yok!

Cemre Birand:Milletvekili anneleri ne yapıyor? Bir sürü kadın milletvekili var, her partiden kadın milletvekili var, onu düşünüyorum bazen niye onlar birleşmiyor? Meral Akşener Hanım’ı düşünüyorum o niye ses çıkarmıyor?  Bir sürü milletvekili hanım var onlardan hiçbirisinden ses çıkmıyor!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Sizin çağrınızı alalım! Bu duyarsızlık birtakım biraz da siyasi kaygılardan mı kaynaklanıyor bilemiyoruz, siz çağrı yapın lütfen, gerçekten o uyanmayan vicdanları uyandıracak bir çağrı istiyoruz Cemre Hanım!

Cemre Birand:Benim çağrım; anneler birleşin hapisteki bebekleri çıkarın! Milletvekili anneleri, meşhur anneler birleşin ve bu bir kamuoyu oluşturun ki bu hapisteki bebeklere bir çare bulun. Bunlar annelerinin koynunda yatıyor, annelerinin yemeğini yiyor. Günde 1 saat belki daha az dışarı çıkabiliyor, onlara yazık, onları niye cezalandırıyorsunuz? Niye çocukları cezalandırıyorsunuz? Niye onlara bir çare bulmuyorsunuz? Lütfen birleşin anneler, anneanneler, babaanneler birleşin!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Siyasi parti başkanlarına, kadın milletvekillerine, anne milletvekillerine özellikle siyaset üstü bir çağrınız var!

Cemre Birand:Bu olay siyaset üstü bir olay, tamamıyla AKP, İYİ Parti veyahut CHP’nin olayı değil, bu bir Türkiye’nin sorunu, herkesin bir sorunu! Bu bebekler bizim geleceğimiz, bu bebekler büyüdüklerinde Türkiye’yi nasıl görecekler, ne hissedecekler ne diyecekler! “Ben ömrümü hapiste geçirdim, bana bunları yapmadılar.” Mı diyecekler? 396 bebek var bugün hapiste bu ayıp bize olmaması lazım!

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Adalet Bakanlığı’na sözünüz nedir? Vural Avar hasta mahpustu ve maalesef gecikildi, Alzheimer hastasıydı, 85 yaşında cezaevinde tuvalette düşüp öldü, skandal bir ölümdü! Bakan ki ben ona Zulümat Bakanı diyorum kusura bakmasın çünkü adaletin izi yok onun uygulamalarında. Ne yapacağını bilemedi, iki ayağı bir pabuca girdi, Cumhurbaşkanı’nı kurtarmak için “Biz Cumhurbaşkanı af yetkisini kullanabilirdik ama geç kaldı.” Dedi ama kendilerinin resen bu yetkiyi kullanma hakkı olmasına rağmen ihmal ettikleri ortaya çıktı! Bunu örtbas etmek için hemen 1-2 hafta içinde bir genelge çıkardı. Bakın Temmuz ayından beri yasayı Meclis’e getirmeyen Bakan, 1-2 hafta içinde paçası tutuşunca genelge çıkardı fakat bu genelgede derde deva değil! Biz 5275 Sayılı Yasa’daki hasta mahpuslar ile ilgili veyahut mahpusların ağır hasta eş veya çocukları ile ilgili maddelerin adil bir şekilde değişmesini istiyoruz. Adli, siyasi ayrımı yapmasın, mahpus adli mahpus, siyasi mahpus diye yakınını ayırt ediyor! Allah aşkına bir çocuk babası şu suçtan, bu suçtan diye ayırt edilir mi Allah aşkına hiç mi vicdan yok sizde? Eğer ki bakanlık bu noktada iktidar bu noktada hızlıca 7. Yargı paketine ki onun içinde hasta mahpuslar ile ilgili bir madde yok! 7. Yargı paketi Meclis’e gelmek üzere, 7. Yargı paketinin içine hasta mahpuslar ile ilgili hususlar katılırsa bu konu çözülebilir belki 15-20 güne bu anne Yusuf Kerim’in başına gelebilir!

Cemre Birand:15-20 günü var mı Yusuf Kerim’in? O çocuğun günahı ne? 15-20 günü belki de yok! Bir süre Twitter’da yazılacak “Vah vah” denilecek o da unutulup gidilecek. Türkiye’nin hafızası biliyorsunuz, gündem o kadar değişiyor ki Türkiye’nin hafızası azdır bu konularda ama unutulsun istemiyorum! Çıkabilirse bu yargı paketinde ki temmuzdan beri çalıştıklarını söylüyorlar. Lütfen bir şey çıkacaksa çıksın! Bunlar muktedir insanlar yapabilirler, ellerinden gelen şeyler bunlar ve hapisteki hastalarla bebeklerin durumunu bir an önce bir çare bulunması lazım! Bir sürü Alzheimer hastası var. Çevik Bir çıkarıldı, hala Alzheimer’lı hasta var hapishanelerde! Nerede olduğunu bilmeyen insanlar var ama Çevik Bir çıkarıldı çünkü Çevik Bir’in herhalde arkası vardı bilemiyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:   Arkası olmayan birçok Alzheimer hastası, çok kötü durumda olan Mehmet Emin Özkan, Şerife Sulukan gibi ağır hastalar, %89, %95 ağır engeli olan hastalar halen şu anda cezaevinde zor durumdalar. Ben vekil olarak cezaevlerini ziyaret ettiğimde gözlerimle de gördüm! Ölü gibi yatan hastaları gördüm! Koğuşa girdik adam yatıyor, yatağında dedim ki: “Bu ölü mü?” o kadar ağır ki durumu. “Evet çok ağır hasta ama halen infaz erteleme verilmedi.” Dediler. Ben bir hekim olarak orada şok oldum. “Bu hastayı nasıl tutuyorsunuz burada?” dedim, bu anları kendim canlı olarak yaşadım. Bir de bebeklerin durumu var! Şu anda biliyorsunuz az evvel siz de bahsettiniz, birçok bebek cezaevinde kaldı, son 6 yıl içinde çok fazla arttı! Bir ara 880’leri buldu 0-6 yaş arası bebek ve çocuk sayıları Türkiye cezaevlerinde bu inanılmaz bir sayıydı. Çok yüksek bir sayıydı, Türkiye maalesef dünya rekorları kırdı, inanılmaz sayılardı ve iktidar da bundan rahatsız oldu, pandemi vs. denilerek bir müddet sayıları açıklamadı! Biz vekil olarak sorduk, 0-6 yaş arası cezaevindeki çocukların sayılarını gecikmeli olarak açıkladılar! Geçen gün bir açıklama geldi ama sayılar azaldıktan sonra açıklamalar yapıldı. Bu süre içinde bu mağduriyetler çok yaşandı ve halen yaşanıyor. Hamile kadınlar şu anda halen var. Cezaevinde mahkumken cezaevinde tutulmuyorlar çünkü yasa var denilerek çıkarılabiliyor ama tutukluyken şu anda “Sana göre değil, bu yasa mahkumları kapsıyor, tutukları kapsamıyor.” Deniliyor. Mahkum için deniliyor fakat başka bir maddede bunun tutuklu için de uygulanması gerektiği söyleniyor aslında hukuken de aklen bunun böyle olması lazım! Cezanız kesinleşmiş, siz buna rağmen bir muafiyet alıyorsunuz hamile veya bebekli anne iseniz fakat cezanız kesinleşmemiş, tutuklusunuz bu muafiyeti alamıyorsunuz! Bunu akıl alır mı? Bu hukukta var mı Allah aşkına? Kaç yıldır siz biz hepimiz feryat ediyoruz, böyle bir şey olabilir mi diyoruz ve maalesef ki bu dramlar yaşanıyor. Şu anda yine hamile kadınlar cezaevinde ve en son Konya Cezaevi’nde şu anda bir anne 8 aylık doğurduğu çocuğu ile beraber 1 aylık oldu çocuk bugün, düşünün ufacık minnacık bir bebek 4 kişilik yerde 6 kişi kalıyor, eşi çırpınıyor ne yapacağını bilemez bir halde ve bu kadın halen cezaevinde. Ne diyorsunuz?

Cemre Birand: 5275 Sayılı Kanun korumuyor mu bu kadını diyorsunuz?  18 aya kadar hapiste kalamaz diye bir kanun var ortada. 16/4 maddesi var ama bu mahpus ve tutuklu arasındaki farkı oynuyorlar!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Aslında burada doğru bir yorum yapabilirler o yorumu yapmak istemiyorlar ve acımasızca cezalandırıyorlar. Şu anda İnci Bebek 1 aylık bir bebek annesi ile cezaevinde! İzleyicilere soruyorum; sizin vicdanınız kabul ediyor mu? Gencecik anne, bebeği ile cezaevinde. Eşi ile konuştum, 3 yaşında bir de çocukları varmış! Baba diyor ki: “Ben kime yansam şaşırdım! 3 yaşındaki çocuğumu durduramıyorum anneyi istiyor! Diğer taraftan eşimin halini düşünüyorum ne yapacağımı bilemiyorum. Babaanneyi çağırdım o 3 yaşındaki çocuğa bakıyor, ben avukatlar sayesinde itiraz ediyorum ama hakimler acımasızca bizim itirazlarımızı reddediyorlar. Ne yapacağımı bilemiyorum.” Diyor.

Cemre Birand:O zaman şöyle bir şey yapmamız lazım değil mi? Mahpus ve tutuklu arasındaki farkın olmaması lazım bebekler konusunda! Öyle bir çağrı yapmamız lazım değil mi?

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Evet.

Cemre Birand: Mahpus veya tutuklu anne ile bir bebeğin yeri hapis değildir! 6 yaşına kadar çocukların da yeri hapis değildir! Yerler beton, oyuncakları yok, annelerin yemeğini yiyorlar, aynı yatağı paylaşıyorlar, o zaman yapacağımız çağrı; mahpus ve tutuklu farkını kaldırıp bebeğin yeri hapis değildir deyip anneye elektronik kelepçe koyup eve yollasınlar 18 aydan sonra da ne yapacaklarsa yapsınlar ama hiç olmazsa anne doğru beslenir, bebeğini doğru düzgün emzirir.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Burada bazı başka sorunlar da oluyor! Bu şekilde emziren anneler gözaltına alınıyor veya tutuklanıyor sütleri kesilebiliyor!

Cemre Birand:Bir hikaye vardı; musluğa akıtıyordu sütünü, ben onu duyduğumda ağladım! Korkunç bir olaydı! Sütünü veremiyor, musluğa akıtıyor!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Böyle çok anne oldu biliyorsunuz, gözaltında emziren anneler, yanında bebeği yok meme doluyor ve anne onu emzirmek zorunda, bebek yanında yok tabii ki lavaboya boşaltıyor! Anne sütünün lavaboya boşaltıldığı bir ülkeyiz, yıllardır buna benzer çok vaka yaşandı ve yaşanıyor! Şu anda da maalesef buna benzer hadiseler yine yaşanmaya devam ediyor. Biliyorsunuz, yine bu çerçevede hamile kadınlar cezaevindeyken cezaevinden alınıp doğuma götürüldüler!

Cemre Birand:Kelepçeli doğum yapan vardı.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Doğumdan 1-2 saat sonra “Jandarma sayımız yetersiz bu akşamı bekleyemeyiz, cezaevine götürelim.” Diyerek, 2 saat önce doğum yapmış kadınların cezaevlerine götürüldüğü bir Türkiye’yi yaşadık yaşıyoruz! Acımasızlıklar yaşandı ve bakın onlardan birisi; anne Demet Hırka’nın çocuğunu görüyorsunuz, bu anne şu anda Elazığ Cezaevi’nde 5.5 aylık bir bebek bu bebek! Anne cezaevinde, cezaevi koşulları kötü olduğu için bebek cezaevinde değil ve annenin sütü kesilmiş, anneye ara sıra bebeği getiriyorlar, bebek geldiğinde annesine sarılıyor, sonra ayrılmak zorunda kalıyor. Anne perişan, bebek perişan bu hadise şu anda halen devam ediyor! Elazığ Cezaevi’nde bu anne Demet Hırka, bu çocuk yanında değil 5.5 aylık bir bebek, bir de bunun gibi annesi cezaevindeyken maalesef dışarıda olan çocuklar var! Cezaevi koşulları müsaade etmediği için anneanne, babaanne yanında olan binlerce çocuk var! Bir de böyle durum var!

Cemre Birand:Anneanne, babaanne nasıl bakabilir bir çocuğa? Bir yere kadar bakabiliyorsunuz, ben de babaanneyim ama benim torunlarım geldiğinde benim kuvvetim, verebileceğim his birkaç saatlik bir hikaye, günlerce onun mesuliyetini insan almaması lazım! Anneannenin, babaannenin vazifesi sadece o çocuğu şımartıp anne babaya geri yollamaktır ve onlara da külfet verilmemesi lazım. İnsanların, herkesin hayatta bir rolü var, anneler de kendilerine düşen vazifeyi yapmazlarsa, o çocuğa o şefkati veremezlerse o çocuklar nasıl çocuk olacaklar? Nasıl devlete faydalı çocuk olacaklar! Devlet’e faydalı olsun derler ya hep, onlar devlete faydalı olamayacaklar, kin içinde büyüyecekler bu çocuklar!

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Böyle çok çocuk var! Bakın onlardan birisi halen yaşanan bir dram! Biz bunu yakından takip ediyoruz; Eyyüp- Serda Alıcı çifti! Bu anne cezaevinde, baba da cezaevinde bu 3 çocuk, 2 ay kadar çocuk esirgeme kurumunda kaldı. Çok büyük travmalar yaşadılar. Maalesef ki üçü de psikolojik sorunlar yaşıyorlar ve çocuk psikiyatrisi takibi altında ortanca çocuğumuz ve halen başlarında anneleri, babaları yok! 2 ay çocuk esirgeme kurumunda kaldılar, şimdi dede-ninelerinin yanında verildi ama onlar da yaşlı başlı ninelerinin yanına verildi, çocuklarının eğitimi, sağlıkları, bakımları her şeyleri aksıyor. Durum bu ve bir örnek bakın! Belki yüzlerce, binlerce aile var ve duyarlı insanlar dışında toplumun umurunda değil Cemre Hanım. Siz buna ne diyorsunuz? Sizin feryatlarınız sosyal medyadan yükseliyor ama tekrar dinlemek isteriz, kamuoyu dinlemek ister. Şu manzaralar için ne diyorsunuz?

Cemre Birand:Büyük bir bozukluk olduğunu düşünüyorum, her şeyin bir çaresi olabilir. Çare bulacak insanların buna cevap ve çözüm bulacak insanları Meclis’e yolladık, oy verdik gittiler. Hep onu diyorum; Meclis’teki annelerin birleşmesi lazım, onların bir şey yapması lazım çünkü tek tek olmuyor! Bekir Bozdağ bir taraftan o diğer taraftan, kamuoyu da yetersiz kalıyor çünkü kamuoyunun da kendine göre çok büyük problemleri var, herkes kendi içinde problem yaşıyor şu anda Türkiye’de. Bizim üzerimizde bir şeylerin yapılması lazım, bizler feryat figan ediyoruz ama bir yere kadar ediyoruz. Onun için bunları yapabilecek olan insanların biraz oturup etrafındaki kendi çocuklarına, kendi torunlarına bakıp ben olsam ne yapardım diye düşünmesi lazım ve kendi ellerini vicdanına koyup, aynaya baktıkları zaman “Ben olsam şöyle yapar mıydım?” diye düşünmeleri lazım! İnsanlar sadece bizden uzak, onun için bizi ilgilendirmez dememesi lazım! Biz kocaman bir aileyiz Türkiye olarak büyük bir aileyiz ve ailenizin birkaç ferdi hasta olduğu zaman hepimiz hasta oluyoruz o bakımdan bunun çaresi kolay!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:İstenirse çözülür diyorsunuz!

Cemre Birand:Ellerinde imkan var, kanun çıkarma imkanı var! Onların da bakıp kendi torunlarına baksınlar, yüzlerine baksınlar! Ben onların yerinde olsam, belki bilmiyorlar bunları! Kimsenin yerine koymak istemiyorum!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Maalesef bu dramlar devam ediyor, biz cezaevlerinde de gördük. Koğuşlarda ufacık çocuklar, anneleri ile beraber oyuncakları yok.

Cemre Birand:Bazı resimler görüyorum hapishanelerde, süslenmişler 7-8 çocuk ellerinde oyuncak. Okuyorum diyorum ki; oyuncaklar verilmiş gitmemiş çocuklara! Her cezaevinde sanki ayrı bir uygulama var gibi!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Ben geçtiğimiz gün 4-5 yıl cezaevinde kalan bir anne ile konuştum; çocuklara çok yetersiz sınırlı oyuncak veriliyordu çünkü her oyuncak için bir bahane bulunuyordu ve “çok basit oyuncaklar ancak çocuklarımıza verilebiliyordu.” dedi. O oyuncakların çocukların elinden yönetmeliğe aykırı diye alındığını da yazdı bana bir anne. Bir başka anne geçtiğimiz gün ziyaret ettim çocuğu 6 yaşına girmiş 3 aylıkken cezaevine girmiş ve o çocuğu ile yıllarca yaşamış, daha yeni çıkmış ve çocuk halen gece anne ile yatıyormuş. Başka yatakta yatmayı kabul etmiyormuş “Ben annemle yatarım.” Diyormuş ve anne diyor ki: “Ben diğer odaya geçiyorum çocuk beni kaybedebilir korkusuyla hemen ağlayarak diğer odaya geliyor.”

Cemre Birand:Travmalarını düşünün! Hapiste olan 0-6 yaş çocukların travmalarını düşünün! 5 yaşındaki çocukların bunların gelişiminde hep derler ya; 12 yaşına kadardır gelişim diye bunların ömürlerinin yarısı gelişmeden geçiyor! Sonra da hayırlı evlat nasıl olacak? İmkanları var yapmaları lazım Ömer bey! O imkanları kullanmaları lazım!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Çocuk artık yıllarca cezaevinde kaldığı için bu çocuk için söylüyorum; cezaevinden annesi ile çıkış fotoğrafı bu! Cezaevinden çıkarken annesine demiş ki: “Çıkmayalım buradan çünkü burası bizim evimiz, başka niye dışarı çıkacağız.” Cezaevini evi gibi belleyen çocukların olduğu bir ülkedeyiz ve bu çocukların psikolojik travmaları yıllardır devam ediyor. Ben anneyi dışarıda ziyaret ettim, annesine sürekli sarılan bir çocuk var, hiç ayrılmıyor, sürekli sarılıyor. Annesi 1 dakika ayrılsa büyük tedirginlik yaşıyor bu çocuk! Bunlar inanılmaz üzücü hadiseler. Siz bu duyarlılığınız ile bu büyük yaralara temas etmenin ne kadar önemli olduğunu söylüyorsunuz.

Cemre Birand: Empati yapmak lazım, tüm hikayelerde empati olmadığı zaman da hiçbir şey olmaz! Meclis’teki annelere; ne olur empati yapsınlar, birleşsinler, kendilerini yerine koysunlar ve “Biz ne yapabiliriz?” diye düşünsünler!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Öylesine olaylar yaşandı ki; gözaltına alındığında hamile olan ve düşük tehlikesi yaşayan annelerin bütün itirazlarına rağmen tutuklandığını ve o bebeklerin düştüğünü biliyorum!

Cemre Birand:Bir olay olmuştu öyle!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Gülden Aşık isimli bir hanım vardı, onun bebeği düşmüştü bunlar inanılmaz acımasızlıklar! Maalesef bu iktidarın eline bebek kanının da bulaştığı apaçık ortada, çok net bir şekilde çünkü biz bunların hepsinin kaydını tuttuk. Tüm düşük tehdidine rağmen tutuklanan bu kadınların, o düşen bebeklerin hakkını, hukukunu mutlaka sormak lazım, bu ahlar yerde kalmaz.

Cemre Birand:Başından beri dediğim gibi; etkili olarak birleşmek lazım! Twitter’dan elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz ama bir yere kadar, tek istediğim o ünlü anneler, onlar da katılsınlar, şarkıcı anneler de bize katılsınlar, korkmasınlar! Yine konsere çıkarlar, yine paralarını alırlar ama korkmasınlar! Onlar da tepki versinler, çocuklarının suratlarına baksınlar çünkü ileride belki de bakamayacaklar, biz o gün hiçbir şey yapmadık diyecekler!

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Yarın öbür gün çok büyük mahcubiyet yaşayacaklarını söylüyorsunuz! Peki siz onların haberi olduğu halde siyasi birtakım kaygılardan dolayı mı sessiz kalıyorlar?

Cemre Birand:Kaygılarını bilemem ama suskun oldukları %100! Çok az konuşan var! Hepsinin herhalde kendine göre savunması vardır ama ben hayret ediyorum! Ben bu yaşımda bir şey yapıyorsam onlar da yapmaları gerekiyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Tüm kamuoyu adına teşekkür ediyoruz hassasiyetiniz için. Cemre Birand tüm annelere, tüm ünlü annelere sesleniyor, kadınlara sesleniyor bu büyük drama sessiz kalmayın diyor ve biz de ilk sessiz kalmayan ilan edeceğimizi ve tüm kamuoyu olarak tebrik edeceğimizi de söylüyoruz! Cemre Hanım da sanırım bunu yapacaktır, biz bekliyoruz yeter ki yapsınlar, konuşsunlar çok memnun kalırız ve bu çocuklarımızı kurtarırız! Yusuf Kerim Sayın’ı ve miniklerimizi kurtarırız diyoruz. Çok çocuk kurtardığınızı biliyoruz ve inşallah tamamen de biteceği noktasında görüşlerimiz var. Değerli izleyenler ÖFG TV’nin ikinci bölümünde Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle bir gazeteci arkadaşımız ile konuşacağız. Malum gazeteciler halka gerçekleri yansıttıkları zaman muktedirlerin hedefine alınıyor ve cezalandırılıyorlar. Habercilik çok önemli bir meslek ve demokrasinin en önemli ögelerinden birisi medya özgürlüğü çünkü halkın doğru haber alabilmesi son derece önemli ama doğru habere güç sahipleri işlerine gelmediği zaman inanılmaz müdahaleler yapıyorlar, gazetelere yapıyorlar, gazetecilere yapıyorlar, radyolara, televizyonlara her yere yapabiliyorlar ve aniden gerçekler buharlaşabiliyor! İşte Çalışan Gazeteciler Günü nedeniyle bir gazeteci arkadaşımız Evrim Kepenek ile görüşeceğiz. Evrim Hanım Çalışan Gazeteciler Günü’nüz kutlu olsun. Bir gazeteci olarak neler hissediyorsunuz?

Evrim Kepenek:10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü bugün fakat Türkiye’de birçok gazeteci çalışıyor ama çalışamayan ve hapiste olan onlarca gazeteci arkadaşımız var. Önce onlara bir selam göndermek istiyorum, bugün Türkiye’de bazı gerçekleri öğrendiysek özellikle tutuklu Kürt gazeteciler sayesinde, bunu da hatırlatmak isterim ve maalesef biliyorsunuz cezaevleri hem düşünce ve ifade özgürlüğünden dolayı tutuklu hem de yaptıkları haberlerden dolayı tutuklu onlarca insan ile dolu maalesef! Bugün de onları hatırlıyoruz çünkü bugün Çalışan Gazeteciler Günü ve onlar da bugün sahada olup haberleri ile geçmek isterlerdi, öyle bir bağ kurmuşlardı ama maalesef Çalışan Gazeteciler Günü’nde cezaevindeler. Onlarca gazetecinin haklarının verilmediğini biliyoruz yine Türkiye’de. Gazetecilik bir dönem 90’larda prestijli özellikleri olan bir meslekken maalesef bu iktidar döneminde birçok meslek grubunun prestiji nasıl sarsıldıysa gazetecilerin durumu da böyle. Nasıl ki doktorlar iktidar tarafından hedef gösteriliyorsa, doktorluk mesleğine yönelik saldırılar geliyorsa, avukatlara yönelik saldırılar geliyorsa. Savunma hakkı nasıl engelleniyorsa aslında bugün gazetecilerin durumu da maalesef bundan bağımsız değil. Gerçekleri açığa çıkartan gazeteciler özellikle iktidarın sürekli hedefindeler, kimi zaman sırf kadın oldukları için hedef gösteriliyorlar, kimi zaman çalıştıkları kurumlardan dolayı “Foncu medya” denilerek hedef gösteriliyorlar, kimi zaman sadece gerçeği açığa çıkardıkları için belirli grupların belirli çevrelerin “prestijini sarsmak için” hedef gösteriliyorlar, bunları yaptıkları iddia edilerek hedef gösteriliyor Türkiye’de gazeteciler. İktidar gazetecileri hedef gösterdikçe sokakta, sahada da maalesef polisin de tavrı pek farksız olmuyor iktidardan!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Birçok gazeteci cezaevinde farklı sayılar söyleniyor, biz de Meclis’te dile getiriyoruz. “Şu kadar gazeteci tutuklu cezaevinde.” Diyoruz fakat iktidar hep itiraz ediyor. “Onlar gazetecilik faaliyetinden dolayı cezaevinde değil. Onlar suçludur.” Diyorlar. Ne diyorsunuz? Cezaevinde birçok gazeteci mahpus, Mezopotamya Ajansı muhabirleri, 16 gazeteci aylarca mahpustu ardından 9 gazeteci arkadaşımız aylardır mahpuslar ve en son onların çıplak arama ile ilgili mağduriyetleri oldu. Düşünün çıplak arama haberleri yapan gazeteciler cezaevine giriyor, çıplak aramaya uğruyor ve bunun sonucunda da takipsizlik veriliyor! İnsanın kanına dokunan olaylar bunlar. “Sen mi bu gerçeği yansıttın? Hem senin canına okuruz hem de sana bu çirkin muameleyi yaparız hem de bunun üstünü kapatırız.” Diyor. Ne diyorsunuz tüm bunlar için?

Evrim Kepenek:İktidarın: “Onlar gazeteci değiller.” Cümlesine çok alışkın olan gazetecilerden biriyim çünkü benim de yargılandığım bir davada mahkeme heyetinden defalarca duyduğumuz bir cümle: “Siz gazeteci değilsiniz.” İddianamelerimiz de de bu yazar. Hep şöyle söylerim; bizim gazeteci olup olmadığımıza iktidar karar veremez. İktidar kimin gazeteci olduğunu, kimin gazeteci olmadığını tespit edecek pozisyonda değil. Dünyanın hiçbir ülkesinde de iktidarlar belirlemez kimin gazeteci olduğunu. Kimin gazeteci olduğuna yapılan haberler, üretimler, gazeteci haberleri ile vardırlar, eğer haber yapıyorsanız içerikleriniz varsa üretiyorsanız video haberiniz varsa haber yapıyorsanız evet gazetecisinizdir ve mahkemede de söylediğim gibi: “Kimin gazeteci olup olmadığına iletişim fakülteleri, iletişim uzmanlarımız, okurlarımız var bırakın onlar karar versin bu ülkede kim gazeteci kim gazeteci değil iktidarın böyle bir söz hakkı yok. İktidar olmasından kaynaklı yok çünkü iktidar hiçbir yerde bir kere gerçeklerin ortaya çıkartılmasına neden olan bir mesleğe yönelik bir tanımlama yapamaz çünkü iktidar zaten güç dengesine baktığımız zaman adı üzerinde iktidar; gazetecilik konusunda böyle bir tanımlama hakkını ona vermiyoruz. Sendikalar karar verebilir, meslektaşlarımız belki karar verebilir ama “Onlar gazeteci değil.” Demek bir kere ayıp, eminim iktidar ve çevresinin de okuduğu gördüğü birçok fotoğrafta haberde yine bizim tutuklu arkadaşlarımızın büyük bir emeği vardır. Bu ülkede iktidar ve çevresi de gerçekleri hakikati öğreniyorsa yine gazeteciler sayesindedir, o yüzden lütfen onlar gazeteci değil vs. gibi cümlelerle sendikalarda dahil hiçbir gazetecinin gündeminde değil aslında iktidarın tanımlamaları çünkü onlara göre kimin gazeteci olduğu aslında ortada büyük bir kesim gazeteci değil ve her yerde olduğu gibi gerçeklerin, hakikatin ortaya çıkartılmasını isteyen iktidarlar elbette gerçeğe yazan gazetecileri de bir şekilde, dönüştürmeye çalışıyor, gazetecilik kurumlarına dönüştürmeye çalışıyor, dönüştüremediği kuruma bazılarına kayyım atıyor, kayyım atayamadıklarını satın almaya çalışıyor zaten Türkiye’de o kadar çok medya sahipleri değişti ve el değiştirdi ki medya patronlarına baktığımız zaman büyük bir kısmının enerji yatırımları olduğunu görüyoruz. Enerji yatırımı olan bir maden şirketi olan medya patronunu bir işçi öldüğü zaman da gazetesinde yer vermiyor elbette, böyle durumlar yaşandığı için çok az sayıda kalan bağımsız, halkların haberini yapan gazetecilerin de bu şekilde hedef gösterildiğini görüyoruz maalesef. Belki sayımız azalıyor her gün geçtikçe çünkü dönüşmek isteyen bir iktidar var, satın alarak, cezaevine koyarak ve baskı uygulayarak ya da ara sıra sopasını göstererek “Kapatırız ha.” Diyerek çıkışları ile bunu yaparak gazetecileri susturmaya çalışan bir iktidar ve çevresi var ama yine de her şeye rağmen sayısı az da olsa Türkiye’de gazetecilik mesleğini uluslararası standartlarda layığı ile yapmaya çalışan gazeteciler de var elbette.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Her gün bir gazeteci tutuklanıyor kimisi serbest kalıyor veya yeni tutuklamalar oluyor! Son sayı nedir Türkiye’de tutuklu gazetecilerde?

Evrim Kepenek:Son olarak 100’ün üzerinde gazeteci tutuklu diye biliyorum, en az 100 gazeteci cezaevinde çünkü sayılar hem çok farklılık gösteriyor kurumlardan, sendikaların bir sayısı var, bianet’in hazırlamış olduğu raporlar da var; Medya Gözlem Raporları hem gün gün gazetecilere yönelik baskıları anlatıyor, Erol Önderoğlu imzasıyla hazırlanıyor bu raporlar, orada da görebilirler izleyenler. Sadece tutuklama değil, gözaltılar, açılan davalar çok fazla dava da açıldığını görüyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Sadece tutuklama değil, gazetecilere dava açılması, gözaltına alınması bunlar da ağır mağduriyetler. Ben kamuoyuna da buradan duyurmak istiyorum, “Gazeteci mağduriyeti var mı?” deniliyor! “Kaç tutuklu var ki? Onlar gazeteci değil.” Diyerek işi bitirmeye çalışıyorlar ama dava açılması, soruşturmalar davalar gözaltılar sahada gazeteciliğinizi yaparken polisten gördüğünüz muameleler son derece önemli!

Evrim Kepenek:Bu konuda çok doğru bir noktaya değindiniz ve benim de bu konuda ilerlememe neden oldunuz. Örneğin çok fazla sayıda karakola gidip imza vermek zorunda olan gazeteci arkadaşımız var! Tutuklu değiller sizin de söylediğiniz gibi ama serbest bırakılmışlar her hafta gidip haftada 2 kere karakola gidip imza vermek zorunda birçok gazetecinin bu da bir baskı, şehir dışına çıkamıyor, haber takip etmeye gidecek ama gidemiyor çünkü imzası var. Karakola gittiklerinde de zaten onur kırıcı, aşağılayıcı davranışlar ile karşılaşıyorlar gazeteciler ve sahadaki polis baskısı da her geçen gün artıyor. 2000’li yıllardan beri gazetecilik yapıyorum hep şunu söylüyorum; zaten böyledir bu iş, sahada zaten engellenirsin diye söylerdim ama son 1, 1.5 yıldır sahada engellemek değil sahada nefes aldırmayan bir polis baskısı görüyoruz. Asla çekim yapmamıza izin vermiyorlar, hemen basın açıklaması olduğu zaman etrafı sarıyorlar ve ilk cümle şu oluyor: “Gazetecileri alandan süpürün.” Biz bu süpürün kelimesine o kadar çok “dalga geçtik” ve o kadar eleştirdik ki son 2-3 aydır süpürün demiyorlar ama “Bu gazetecileri alandan uzaklaştırın. Önce gazetecileri alandan uzaklaştırın.” Cümlesini duyuyoruz maalesef. Bizi çok az uzaklaştırma değil bu oldukça uzağa gönderiyorlar ellerinden geldiğince. Önceden evet uzaklaştırırlardı bir şekilde biz bir yolunu bulup eğilirdik, yüksek bir yere çıkardık, fotoğrafı görüntüyü alırdık ama şu an o kadar uzaklaştırıyorlar ki ve her uzaklaştırmada görüyoruz ki; o alanda örneğin kadınları gözaltına alıyorlarsa 8 Mart’ta ya da 25 Kasım’da o kadınlara çok yoğun işkence yapıldığını görüyoruz sonradan. Demek ki bu işkenceler görülmesin, kamuoyuna duyurulmasın diye önce gazetecilere uzaklaşın emrini veriyor polis amirleri bugün.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Biz bunu basın toplantımızda da gündem ettik, Mezopotamya Ajansı muhabirlerinin cezaevinde uğradığı darpları, ihlalleri gündem ettik. Çıplak arama ve diğer birçok ihlaller yaşandı. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Evrim Kepenek:Özellikle gazetecilere yönelik sahada, dışarıda baskılar var sizin de söylediğiniz gibi hapis gazetecilere ekstra baskı var, onları orada yalnızlaştırmak istiyorlar, mektuplarını vermediklerini biliyoruz, mektuplarını engelliyorlar, kitaplarını vermiyorlar, basın yayına ulaşmaya engel oluyorlar, sınırlı sayıda gazete veriyorlar, evrensel, birgün, yeniyaşam gibi gazetelere ulaşamıyor tutuklu gazeteciler. Özellikle Kürt gazetecilere yönelik hem sahada hem hapishanelerde ekstra baskı olduğunu görüyoruz oradaki arkadaşlarımız da bu baskıya inat edercesine oradan yine haber gönderiyorlar, bütün kamuoyuna belki de o gönderdikleri haberler yüzünden onları ekstradan baskı altına almak. Haber yaptığınız sürece baskı altındasın mesajı vermek istiyorlar. Her ne olursa olsun bunlar kamuoyunda sizin basın toplantılarınızda bizlerin haberlerinde kamuoyuna duyuruluyor çünkü hep söylediğimiz bir şey; hakikatin öyle bir yönü var bir şekilde yine de ortaya çıkıyor!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Çok önemli bir konu, demokrasinin en önemli ögelerinden birisi medya özgürlüğü ve bu alanda çalışan gazetecilere yapılan baskıları anlattınız çok teşekkür ederiz yayınımıza katıldığınız için.

Programımıza burada son veriyoruz. Bu hafta cezaevindeki mahpus annelerinin bebeklerinin durumu ile ilgili çok değerli bir insan Cemre Birand Hanımefendi ile konuştuk, ardından çalışan gazetecilerin sorunlarını gazeteci arkadaşımız Evrim Kepenek’ten dinledik. Özetle bizi anlatmaya çalıştı ama biliyoruz ki dağ gibi sorunlar var. Her yerde maalesef mağdurlara, muhaliflere yönelik dağ gibi ihlaller yapılıyor.

Bugün de programımızı burada bitiriyoruz haftaya Salı günü saat 21.00’da buluşmak üzere hoşça kalın. İyi akşamlar.

Yorumlar