18 Ağustos 2023

ÖFG TV’den herkese merhaba. Her hafta Salı günü saat 21.00’da haftanın önemli insan hakları konuları ve konukları ile sizlere sunduğumuz programımıza bu akşam da başlıyoruz.

Değerli izleyenler bu akşam 2 önemli konumuz var. 2 önemli hukuk ihlali var ve bu konuda çok dertli iki hukuk insanı konuğumuz olacak. Avukatımız Sn. Mahsuni Karaman bir vicdan sızlatan kararla ilgili konuşacak. Mazlum İçli hiç işlemediği, cinayetin işlendiği anda 140 kilometre uzakta olduğu bir cinayetten katil olarak ilan edildi. Yargıtay bu cezayı onadı, inanılmaz vahim bir karar ve Kobani davası ile de ilgili bir karar. Çok tartışılacak, çok konuşulacak inanılmaz bir karar ve işte bu kararla ilgili avukatımız Sn. Mahsuni Karaman ile ilk bölümde birlikte olacağız.

İkinci bölümümüzde de bir hukukçu var Sayın Avukat Celil Çetin, kendisi yine çok önemli bir hak ihlali ile ilgili önemli bir dava kazandı. Bu sadece bir kişiyi değil on binlerce kişiyi ilgilendiriyor. Malum Anayasa Mahkemesi pasaport ile ilgili bir karar almıştı. Özellikle KHK’lıların pasaport ile ilgili uğradığı çok önemli hak ihlalleri vardı. Anayasa Mahkemesi bu konuda önemli bir karar almıştı ancak İçişleri Bakanlığı bu ihlali devam ettirip on binlerce kişiye, aralarında milletvekillerinin de olduğu on binlerce kişiye pasaport tahdidi koyuyor, koymaya devam ediyor. Sayın avukatımız bu konuda çok önemli bir davayı İdare Mahkemesi’nde kazandı çok konuşulması ve duyurulması gereken bir karar çünkü çok kişinin haberi yok ve bu yüzden mağdur ediliyorlar. Çok keyfi bir kararla inanılmaz bir mağduriyet yaşıyorlar.

İlk konumuza geçelim, ilk konumuz ve konuğumuz avukatımız Sn. Mahsuni Karaman konuğumuz. Av. Mahsuni beyi birçok davadan hatırlıyoruz, Sn. Selahattin Demirtaş’ın da avukatı kendisi ayrıca birçok önemli davada vekilleri adına önemli hukuk mücadeleleri yürütmüş bir avukatımız. Kendisi son günlerde feryat ediyor ve inanılmaz bir karara işaret ediyor. Kamuoyunu duyarlılığa çağırıyor. Biz de bu çağrıya icabet ediyoruz, uzun süredir takip ettiğimiz bir olaydı. Yıllardır cezaevinde olan bir mahpus Mazlum İçli, gençliği cezaevinde geçmiş ve şu anda Yargıtay tarafından da Yasin Börü’yü öldüren kişiler arasında olduğuna dair bir karar onanıyor. İnanılmaz bir karar! Şimdi biz bu konu hakkında daha uzun boyutlu konuşmayalım, bu vahim onama hakkında sözü Avukat Sn. Mahsuni Karaman’a bırakalım. Sayın Karaman nedir olay? Siz bir tweet attınız ve kahrolduğunuzu belirttiğiniz ve herkesi duyarlığa çağırdınız. Biz de bu duyarlığa icabet ediyoruz ve sesinizi daha yüksek duyurmanız, o zindandaki adı da Mazlum kendisi de mazlum olan kişinin sesini yükseltmek istiyoruz.

Mahsuni Karaman :Aslında sondan başlamak gerekir her zaman ama sondan başlamayı gerektirecek maalesef ortada üzerinde konuşulabilecek bir Yargıtay kararı yok. Yani Mazlum’un cezasını onayan Yargıtay kararını tartışacak herhangi bir argüman yok çünkü gerekçesiz bir karar. Gerçekten usul ve yasaya uygun, yerel mahkeme hükmünün onanması şeklinde bir karar. Bu Yargıtay kararını esas alıp mı meseleyi tartışacağız yoksa geriye dönüp usul ve yasaya uygun yerel mahkeme kararını mı tartışacağız, maddi delillerin toplandığı maddi gerçeğin arandığı o dosyayı tartışacağız. Bizim feryadımız Yargıtay kararından sonra ortaya çıkmadı, benim en azından bu dosyaya dahil olmam 2020 yılına tekabül ediyor. O günden bugüne ben bu feryadı elimden geldikçe duyurmaya çalışıyorum. Bu çığlığı atıyorum. Dönüp meseleye dair şöyle çok kısaca bir özet yapmak isterim. 6-8 Ekim olaylarını herkes biliyor, 6-8 Ekim olaylarının ülke çapında yaygın bir şiddet hareketine dönüştüğünü de herkes biliyor. Sayısı tartışmalı da olsa onlarca insanın maalesef vefat ettiğini de herkes biliyor ama bizim konumuz daha çok Diyarbakır özelindeki 4 ölüme ilişkin bir vakayı ilgilendiriyor. Dört ölüm de zaten kamuoyuna Yasin Börü ile anılan bilinen olay. Yasin Börü de çocuk yaşta 4 arkadaşıyla 7 Ekim 2014 tarihinde 6-8 Ekim olaylarının tam da sıcağı sıcağına yaşandığı tarihlerde Diyarbakır’da cezaevi semti olarak da tabir ettiğimiz bir yerde linç edilerek öldürüldü. Gerçekten vahşice bir cinayet yani sadece Yasin Börü değil diğer üç arkadaşı da vahşice öldürüldü. Hatta beşinci kişide hırpalanarak yaşamını yitirmedi ama yaralı bir şekilde kurtuldu. Bu gerçekten tasvip edilemeyecek bir olay, bunu her fırsat bulduğumuzda da dile getiriyoruz ama meselenin trajik boyutu sadece bununla da kalmıyor yani yiten canlılarla kalmıyor aynı zamanda da bundan sonra başlayan hukuk skandallarıyla devam ediyor bunun hem hukuk hem de siyasa skandallarıyla devam ediyor. O da şu olaydan hemen sonra yani bir iki ay sonra bir çocuk gözaltına alınıyor kendisine 30’u aşkın bir teşhis yaptırılıyor. Teşhis yaptırılanlar daha önce polisle kaydı olan bir şekilde toplumsal olaylarda Diyarbakır’da toplumsal olaylarda polise kaydı olan fotoğrafı olan kişiler ve bunlar daha çok da Mevlana Halit dediğimiz cezaevi bölgesinde yani Yasin Börü ve arkadaşlarının öldürüldüğü bölgede mukim gençlerden oluşuyor bu teşhis yaptırılan kişiler. Teşhisi yapan çocuk aynı zamanda dosyanın da bir şüphelisi o tarih itibariyle. Sonrasında sanığı oldu Sonrasında da mahkumu oldu. Teşhiste Mazlum ile beraber 30’u aşkın kişiyi Yasin Börü’nün cinayetinin işlendiği sırada Yasin Börü ve arkadaşlarına yönelik olaylar içerisinde bulunduğu yönünde Mazlum’u da teşhis ediyor. Mazlum birkaç gün sonra hemen gözaltına alınıyor. Tabii birçok kişi gözaltına alıyor. Bunlardan birisi de Mazlum. Mazlum savcılıkta da kollukta da ifadesinde kendisinin 7 Ekim 2014 tarihinde yani Yasin Börü ve arkadaşlarına yönelik cinayetin işlendiği tarihte Diyarbakır kent merkezinde olmadığını kendisinin ailecek babası ve kardeşleriyle beraber çalgıcılık yaptığını, çalgı çaldığını söylüyor ve o gün itibariyle de yani 7 Ekim 2014 tarihi itibariyle de Kulp’ta bir düğünde olduğunu söylüyor ama bu Mazlumu gerçekten maalesef kurtarmıyor tutuklamaktan da azade kılmıyor Mazlum tutuklanıyor. 2015 yılı içerisinde bütün genel bir HTS kayıtları üzerinden baz istasyonu sinyal bilgileri üzerinden bir bilirkişi raporu alınıyor. İlginçtir Mazlum’un cep telefonu baz istasyonu sinyal bilgisi evet Kulp ilçesinde veriyor kimi zaman da Lice sınırına Kulp, Lice ilçesi biliyorsunuz ki iki ilçe birbirine sınır. Yani mazlumun aslında bahsettiği yerde olduğu baz istasyonu sinyal bilgileri de destekliyor, beyanını destekliyor ama maalesef Mazlum’un düğünde olduğu iddiası üzerine kimse bir araştırma yapmıyor. Baz istasyonları bunu göstermesine rağmen mahkeme aksi bir kanaatle farklı bir boyuta gidiyor. Bu az önce bahsettiğim ve Mazlum ile birlikte birçok insanı olaydaymış gibi teşhis eden kişinin beyanlarına itibar ediyor. Bu kişi yani teşhisi yapan kişi de daha sonra 2015 yılında duruşmalar başladıktan sonra da aslında kendisinin olaya katılan kişiler olarak bu insanları teşhis etmediğini sadece mahalleden tanıdığını söyleyerek aslında olaylarda bulunan kişiler olarak yapılmış gibi gösterilen teşhisi de aslında kabul etmiyor. Şimdi mesele bununla sınırlı daha sonra 2017 yılında Mazlum ve arkadaşlarına ağırlaştırılmış müebbet hapisler yağdırılıyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapisler Yargıtay’a taşınıyor, temyize temyizde böyle bir durum ortaya çıkıyor. 3 ağırlaştırılmış müebbet hapis yönünden cezalar onanıyor ama Yasin Börü yönünden bozma kararı veriliyor. Bozma kararı da aslında az ceza hükmedildiği nedeniyle. Yani aleyhe bir bozma aslında Yargıtay şunu söylüyor; Yasin öldürüldüğü zaman yaşı küçük bir çocuktu dolayısıyla çocuğa işlenmiş bir cinayet nedeniyle daha fazla ceza verin diye yerel mahkemeye dosyayı geri gönderiyor. Bu sırada Mazlum’un ailesi benimle irtibat kurdu, 2020 yılında dosyaya dahil oldum ve dosyayı incelerken aslında Mazlum’un: “Ya ben 7 Ekim 2014 tarihinde hukukta bir düğündeydim.” şeklindeki beyanının aslında yerel mahkemece hiçbir şekilde araştırılmadığını gördüm. Araştırmalarımızı yoğunlaştırdık Kulp İlçesi Demirli Köyü Keçiveren mezrasında Muhsin Bayram isimli bir vatandaşın düğünü olduğunu Mazlum’un da babası ve kardeşleri ile beraber orada müzik yaptığını, o düğünde müzik yaptığını tespit ettik. Damattan düğün cd’sini temin ettik, düğün görüntü kayıtlarını alıp biz yerel mahkuma sunduk Mazlum’un aslında bu cinayetlerin faili olamayacağını söyledik. Şunu açıkça ifade edeyim yani genel itibariyle şimdi kamuoyunda oluşan algı şu; sanki yerel mahkeme hiçbir şey yapmadı gibi bir algı oluşuyor ama ben burada yerel mahkemenin o günkü tutumunu yani tahkikatı yaparken ki tutumunu takdirle karşılıyorum çünkü yerel mahkeme bu görüntü kayıtları üzerinden birçok araştırma yaptı. Görüntü kayıtlarını bilirkişiye gönderdi görüntü kayıtlarındaki kişinin Mazlum İçli olup olmadığı yönünde rapor aldı Mazlum İçli olduğu anlaşıldı. Damat Muhsin Bayram’ı duruşmaya davet etti, Mazlum İçli’yi teşhis ettirdi, damat Muhsin Bayram’ı dinledi damat: “Kendisi evet bu çocuk babasıyla kardeşiyle beraber bizim ile beraberdi.” dedi daha sonra biz Mazlum İçli, babası ve kardeşini düğün yerine yani Kulp ilçesine o köye götüren ve daha sonra ayın 8’inde geri getiren taksiciyi bulduk taksiciyi dinlettik mahkeme taksiciyi dinledi taksiciyle kendisi zaten bunlara beyan etti mahkeme yetinmedi ilk yargılama sırasındaki HTS kayıtlarıyla tekrar yeniden cep telefonu GSM numaralarına ulaşmaya çalıştı sadece Mazlum’un değil babasının kardeşlerinin akrabalarını yapılan bütün araştırmalarda elde edilen tüm GSM numaraları ile ilgili yapılan araştırmada Mazlum, babası, kardeşleriyle birlikte HTS baz istasyonu sinyal bilgilerinin 7 Ekim 2014 tarihi itibariyle h Kulp İlçesi Demirli Köyü Keçiveren mezrasındaki o düğünü gösteriyordu. Bütün bunlar şunu bir kere ortaya çıkardı; yani Mazlum İçli 7 Ekim 2014 tarihinde Diyarbakır Kent merkezinde saat 19.30 ile 20.30 civarı akşam saatlerinde işlenen bu cinayetin faili olmadığını gösteriyordu bu netti. Savcılıktan bahsedelim çünkü önce Savcı görüşünü belirtir. Savcılıkta gerçekten bütün bu delilleri toplanan delilleri izledi ve bir mütalaa verdi 4 sayfalık bir mütalaa. 4 sayfa genişçe uzun uzun bütün bu delilerden bahseden araştırmalardan bahseden mütalaa ile Mazlum İçli’nin beraat etmesi gerektiği yönünde mütalaasını sundu sorun yok. Aradan 28 gün geçti bir sonraki celse duruşma açıldı Savcı Bey: “Mazlum İçli yönünden biz mütalaamızı değiştiriyoruz.” diyerek yeni bir mütalaa vererek Mazlum İçli ile verdiğim mütalaanın tam aksine bu kez Mazlum İçli’nin cezalandırılmasını istedi mahkeme heyetinden. İlginçtir mahkeme heyeti henüz demek ki kendisine henüz bir bildirimde bulunulmamıştı henüz o benim siyasal el dediğim o baskıcı el dediğim henüz mahkeme heyetine ulaşmamış olacak ki mahkeme heyeti o gün şöyle bir karar verdi; Mazlum İçli’nin kesinleşen 3 öldürme yönünden ve infaz edilen üç öldürme yönünden yani Yasin Börü dışındaki 3 öldürme yönünden mahkumiyetiyle ilgili infazın durdurulmasına karar verdi ve Mazlum İçli’nin tahliyesine karar verdi! Bakın tekrar ediyorum; yani Yasin Börü ve arkadaşlarının katili olmadığı kanaatine varan, topladığı deliller itibariyle mahkeme Mazlum’un kesinleşmiş mahkumiyet kararıyla ilgili bir karar verdi ve infazını durdurarak tahliye kararı verdi. Aynı gün duruşmadan hemen sonra savcı bey itiraz etti bu karara. Bakın 28 gün önce 4 sayfalık mütalaa ile Mazlum’un beraatini isteyen savcıdır aynı kişidir. Bir savcılık kurumundan bahsetmiyorum. Evet bir kurumdan bahsediyorum ama kurumun içindeki kişiyle aynı kişi. Bahsettiğim heyet de aynı heyet üyeleri. Savcı bey bu kez bu karara itiraz etti. İtiraz Ankara 2. ağır ceza mahkemesinden 3 Ağır Ceza Mahkemesine gitti. Gece saatlerinde hiçbir hakim ortada yokken UYAP üzerinden 3 Ağır Ceza Mahkemesine Ankara’daki ağır ceza mahkemesinin Mazlum’un lehine vermiş olduğu o kararları kaldırdılar Mazlumu içerde sabitlediler. Aradan çok ilginç, gerçekten korkunç şeyler döndü. Bakın aradan bir buçuk iki ay kadar bir süre sonra bir sonraki celseye geçiyoruz. Bir sonraki celse Mazlum ile ilgili kesinleşmiş mahkumiyet kararını dahi ortadan kaldıran, tahliye kararı veren ve kararı 3 Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kaldırılan o benim mahkeme Mazlum’un mahkemesi o heyet aynı heyet Mazlum ile ilgili ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi. Bazen siyaset yargı koordinesi gerçekleştirilen bu meselelerin bir örüntüyü işaret ettiğini söylerken aslında boşuna konuşmuyoruz. Feryadımız bu! Bir tutarsız yargısal pratik bu kadar süre içerisinde aynı olayla ilgili aynı kişiyle ilgili gerçekleşemez. Bu eşyanın tabiatına aykırı. Yani siz delil durumunda hiçbir değişiklik olmaksızın bir savcı olarak 28 gün önce 4 sayfa beraat mütalaası verdiğiniz bir kişiyle ilgili cezalandırma mütalaası veremezsiniz, vermezsiniz olağanüstü bir müdahale olmazsa ya da bir mahkeme heyeti olarak Başkan ve iki üye olarak kesinleşmiş üç öldürme cezası, üç öldürme yönünden eğer bir mahkumiyet kararını yeniden yargılanması gerektiğine kanaat getiriyorsanız infazı durdurup mahkumun tahliyesine karar veriyorsanız. Siz bir buçuk ay sonra o kişiyle ilgili ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veremezsiniz! Eğer olağanüstü bir müdahale yoksa. Müdahale edildi.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Hem savcılık makamına hem hakimlik makamına çok müthiş bir müdahale yapıldığı ve kararlarının 180 derece değiştiğini görüyoruz.

Mahsuni Karaman: Tam da bahsettiğimiz şey yani bundan sonraki hukuksal süreci biliyorsunuz zaten. Bu karara karşı Biz Yargıtay’a gittik Yargıtay da onamasını yapıp gönderdi şimdi mesele bu. Peki neydi Ne oldu bu müdahale nereden geldi ve müdahalenin sebebi neydi? Bu müdahalenin nereden geldiğini çok iyi biliyoruz! Çok net operasyonel bir müdahale, müdahale şu; Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın koordinesinde bir savcı tarafından koordine edilen bir mesele bu. Savcı ismini vermeyeyim yani şu an sıkıntılı olabiliyor çünkü hemen TMK 6. maddeden hemen hedef göstermeden dava açıyorlar o konuda da biraz dilimiz yanmış o açıdan ismini vermeyeyim ama bu kişiyi şuradan tanıyalım; 1) Ankara 19. ağır ceza mahkemesinde Selahattin Demirtaş’ın duruşma Savcısı. Selahattin Demirtaş’ın duruşma savcısıyken Selahattin Demirtaş’ı dinleyerek Selahattin Demirtaş’ın bütün savunmalarını alıp daha sonra oradan elde ettiği bilgilerle Kobani kumpas davasının soruşturmasını yürüten ve iddianamesini hazırlayan savcıdır. Bu savcımız aynı zamanda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın HDP kapatma davasının iddianamesini hazırlarken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na lojistik sunan savcımızdır. Bu savcımız aynı zamanda bahsettiğim Mazlum İçli ve Yasin Börü dosyasına müdahale ederek bizzat belge göndererek duruşma savcısını etkileyerek Mazlum İçli hakkında verilen kararı değiştirten savcımızdır. Bu örüntü, bu koordinasyonun baş aktörü bir savcıdır ama elbette ki bu kişiyi suçlamanın bir anlamı yok! Yani bu kişi bütün bunları kendinden menkul bir güçle bir düşünce ile bir anlayışla yapmıyor. Bu sistemsel bir mesele. Bu mesele aslında Saray’ın radarında olan bir mesele Yasin Börü üzerinden sembolleştirilen bu süreç 6-8 Ekim meselesi üzerinden gerçekten Kürt Mahallesi, Kürt siyaseti zaten ayrışık olan Kürt siyaseti derinden çocukları üzerinden ayrıştırıldı. Bir ölü çocuk, bir de ağırlaştırılmış müebbet hapis alan çocuklar üzerinden bu mahalle ayrıştırıldı. Ayrıştırılan bu mahallenin bir kısmı Saray’a eklemlendi. Son itibariyle sonuçta bu. Yani Yasin Börü üzerinden sembolleştirilen 6-8 Ekim meselesini biz vaka olarak tekil olarak alıp bunu bir vicdan meselesi, bunu bir cinayet meselesi olarak ele alabiliriz, doğrudur bu mesele böyle konuşulabilir ama bu meselenin siyasi amaçları, siyasi boyutları da var. Bu siyasi amaç ve siyasi boyutta böyle bir şeydir. Birtakım siyasi hem sebepleri var hem de sonuçları var. Sadece Yasin Börü meselesi üzerinden bakmak sadece Yasin Börü’yü öldürmekten masum bir çocuğun ceza alması üzerinden bakmak da meseleyi çok dar çerçevede tutmak olur. O açıdan şunu söylememiz lazım, az önce bahsettiğim bu örüntü bu koordinasyon ve bu koordinasyonda görev alan aktörler bütün bunları niçin yapıyordu neden yapıyordu? Ana büyük aslında hedef şu; Kürt Siyasetini, Kürt siyasi Mahallesini aslında çocuklar üzerinden ikiye ayırmak. Birisi sosyolojik tabanı Hizbullah’a  dayanan Hüdapar cenahı ötekisi sosyolojik tabanı kısmen de büyük oranda belki de PKK’ya dayanan Kürt siyasal hareketini ayrıştırmak üzerinde kurgulanmış büyük bir proje aslında. Hatırlar mısınız bilmiyorum ama son seçimlerde İçişleri Bakanı Hüda Par’ın Cumhur İttifakına katılması ile ilgili şöyle bir şey söylemişti; “Bunu küçümsemeyin bu eleştirileri öyle basit bakmayın. Bu bir devlet projesidir, önümüzdeki yıllarda siz bunu sonuçlarını da göreceksiniz.” demişti Aslında bu da bu örüntünün bir parçası, bir siyasal bir proje ama bu siyasal proje 2014’ten beri Yasin Börü üzerinden geliştirildi. Yine hatırlamanızı rica edeceğim; 2014 yılında bu olaylar olduktan sonra 2015 7 Haziran seçimleri, 2017 referandum, 2018 Cumhurbaşkanı seçimi ve genel seçim, 2019 yerel seçimler, 2023’e kadar yapılan seçimlere kadar hafızamızı lütfen tazeleyelim. Seçim dönemindeki yegane propaganda malzemesi yani özellikle Kürt mahallesine yönelik yegane propaganda malzemesi, karalama malzemesi; “Yasin Börü cinayetleri, Demirtaş katil, Yasin Börü, 52 kişinin katili, terörist bunlar yaktılar yıktılar.” vesaire vesaire. Şimdi bütün bunların gölgesinde bu siyasi söylemin, bu siyasi projenin gölgesinde yaşadığımız bir yargı süreci var. Bu yargı süreci tek başına Mazlum İçli’nin ceza alması almaması değil elbette ki bu koordinasyonu yürüten kişiler bir yandan HDP’ye kapatma davası açan, açtıran, lojistik destek sunan bir yandan Demirtaş’ın duruşma savcılığını yapan bir yandan da Kobani kumpas davasında Kürt siyasetçilerin iddianamesini hazırlayan ve dosyayı takip eden aynı savcının Mazlum İçli’nin beraat etmesine müdahil olması kadar olağan bir şey yok çünkü sebep şu; eğer Mazlum İçli Yasin Börü’yü öldürmekten yargılanan biri olarak beraat etmiş olsaydı bu durumda Yasin Börü’yü öldürmekten yargılanan mahkum olan diğer insanların da mahkumiyet kararlarının meşruiyeti tartışmalı hale gelecekti ve bu tartışmalı hale gelen meşruiyet Kobani kumpas dosyasında Demirtaş ve arkadaşlarına azmettirmekten, bir mahkumiyet hükmü kurmayı güçleştirecekti hatta hukuken imkansız kılacaktı çünkü Kobani dosyasında Demirtaş ve Arkadaşları tahrik etmektn,e azmettirmekten yargılanıyor yani asli maddi fail dediğimiz bizzat öldüren kişi olarak yargılanmıyorlar. Azmettiren kişileri herhangi bir hukuk, herhangi bir ceza davasına konu olabilmeleri yargılanabilmeleri ya da eninde sonunda bir mahkum olabilmeleri için esas maddi failin yani fiili bizzat işleyen failin ortada olması yetmiyor, yargılanmış olması yetmiyor, mahkum olması yetmiyor, bir de o mahkumiyet kararlarının kesinleşmesi gerekiyor. Dolayısıyla Mazlum İçli, ben Mazlum İçli gibi başka da 14 kişi var bunların mahkumiyeti, yargılanması, mahkumiyet kararlarının kesinleştirilmesi Kobani kumpas dosyasında HDP’li siyasetçilere verilecek cezaların ön hazırlık aşamalarıdır. Taşları döşeniyor, o yol döşeniyor. Karinesini söyleyeyim tekrar bakın bir ispat aracı daha bir detay olacak, 14 Nisan’da Kobani kumpas davasında Savcı mütalaa verdi. Kobani kumpas davasında müvekillerimiz Demirtaş ve Arkadaşları, siyasetçiler 37 kişinin ölümünü azmettirmekten yargılanıyor ama Savcı 14 Nisan tarihindeki mütalaasında sadece 7 kişi yönünden azmettirmeden ceza istedi müvekillerimiz hakkında. Bu 7 kişinin 4’ü bahsettiğimiz Yasin Börü ve üç arkadaşıydı. Şunu söyledim mütalaaya karşı; Yasin Börü’ye karşı işlenmiş suçlardan henüz mahkum olmuş insanlar olmakla beraber kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı yok. Siz diğer bütün ölümleri yani diğer otuz ölümü dışlarken henüz onlar açısından kesinleşmiş mahkumiyet kararı yok diye dışlarken bizi sadece yedi ölümle sorumlu tutarken üstelik Yasin Börü açısından da henüz kesinleşmiş hiçbir mahkumiyet hükmü yokken neden Yasin Börü’yü mütalaanıza kattınız diye sordum savcıya. Çıt yok! Sorumu sordum cevabı alamadım ama cevabı bugünlerde aldım, birkaç gün önce aldım! Şöyle aldım, şunu anladım geriye dönük; 14 Nisan’da Savcı Bey mütalaa verirken bu mütalaa Yasin Börü’süz verilemezdi 6-8 Ekim Yasin Börü ismi anılmadan konuşulamaz lehe de konuşulamaz aleyhe de konuşulamaz siyasetten de konuşulamaz hukuken de konuşulamaz çünkü öyle bir hale getirildi ki bir sembolize kristal bir sembolik bir mesele haline getirildi. O nedenle Savcı Bey 6-8 Ekim’de Kürt siyasetçilerine, HDP’li siyasetçilere mutlaka Yasin Börü’den hukuka aykırı da olsa henüz kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü olmasa bile mutlaka azmettirmeden ceza istemeliydi. Birileri Savcı Bey’e şunu demiş ki; “Siz mütalaanızı verin biz o onu hallederiz. Gerisi gelir.” gerisi ne zaman gelmiş biliyor musunuz? Biz kararı şu an öğreniyoruz şu an bize gönderiliyor ama karar 14 Nisan’dan savcının mütalaasından günler sonra Mazlum İşçi ile ilgili karar 25 Mayıs’ta 5 gün sonra da 31 Mayıs’ta da diğer 14 kişi ile ilgili Yasin Börü’yü öldürmekten dolayı o mahkumiyet hükümlerinin onanması kararının verildiğini anlıyoruz. Bütün bu örüntülerden sonra kimse beni şuna inandıramaz; “Ya bunların hepsi tesadüf. Bunlar birbiriyle bağlantısı yok. Aslında bahsi adı geçen ya da adını vermediğimiz işaretlediğimiz Savcı beyin elbette bir savcı olarak bir yandan Demirtaş’ın duruşmasında yer almak bir yandan Kobani dosyasında yer almak bir yandan Mazlum İşli dosyasına evrak göndermek savcısına müdahale etmek heyetine vesaire. Bu örüntüler bu bağlamı hiç kimse bana tesadüf olarak açıklayamaz. O nedenle mesele şu; mesela 6-8 Ekim üzerinden sembolleştirilen Yasin Börü üzerinden onun yargılaması üzerinden insanlar masum. Bakın içlerinde gerçekten suçlu olanlar olabilir ona bir şey diyemem. Canice işlenmiş bir cinayet var ortada ve suçlularda gerçekten de tespit edilerek mutlaka da cezalandırılmalıydı, cezalandırılmalı da ama birçok masum insan ceza aldı. Bunların en başında Mazlum İçli geliyor, bütün bu mesele Mazlum İçli’ye duyulan kin, nefret veya diğer sandık arkadaşlarına duyulan kim ve nefret değildir, bu mesele siyasi olarak istismar amacıyla kullanıldı başta Cumhurbaşkanı bunu kullandı, 6-7 seçimdir kullanıyor. Olay özellikle 7 Haziran 2015 seçimleri öncesinden itibaren kullanmaya başladı ve bugüne kadar getirdi. Bunun üzerinden Kürt mahallesini ayrıştırdı, Kürt siyasetini zaten bölük pörçük olan ideolojik olarak ayrışık olan o mahalleyi artık bir araya gelemez hale getirecek şekilde ayrıştırdı. Bir kısmını kendine eklemledi öteki kısmını ötekileştirdi. Şu an tasfiye etmeye çalışıyor, ceza vermeye çalışıyor, siyaseten partilerini kapatmaya çalışıyor vesaire. Bu projeyi böyle okumak lazım yoksa sadece Yasin üzerinden okuyup sadece Mazlum üzerinden okursak meseleyi çok dar çerçevede almış oluruz. Umarım bir gün bu meseleleri Yasin’in annesi ile Mazlum’un annesini el ele tutuşturarak çözebiliriz. Üzülerek söyleyeyim bu zeminden çok uzağız, çok uzağız ama o zemini yakalamak için de hukukçu olarak insan olarak ahlaki vicdani hukuki her türlü sorumluluğu da yerine getirmeye de gerçekten amadeyim, hazırım. Bir gün umarım böyle bir siyasal akıl gerçekten hakim olur ve böyle bir mutlu tablo görmüş oluruz diye söyleyeyim.

Gergerlioğlu : Bu tabii çok tarihi bir dava olacak gördüğümüz kadarıyla çünkü bir inanılmaz yerel mahkeme kararı, skandal süreçler ve ardından da Yargıtay’ın onama kararı ve bunun üzerinden Kobani davasına yürüme eğilimi kararı çok çarpıcı bir durum. Ne kadar önemli bir kumpas davası olduğu apaçık ortada. Çok çarpıcı sonuçlarıyla ortada. Yasin Börü de mazlum bir çocuktu, Mazlum İçli de mazlum bir çocuk. Bu coğrafyanın mazlumları birbirine kırdırılıyor ve daha sonra zalimce işlerle onlar üzerinden bir rant elde ediliyor. Korkunç bir durum, çok büyük bir hukuk trajedisi. Sanırım tarihe geçecek, hukuk fakültesinde, birçok hukuk fakültesinde ders kitaplarında okutulacak bir vaka, davayı anlattınız bize. Son derece çarpıcı son derece inanılmaz ama ne kadar büyük bir hukuk cinayetinin yargı eliyle işlendiğine dair çok çarpıcı bir durum. Peki bundan sonra ne olacak?

Mahsuni Karaman : Daha önce 2020 yılında dediğim gibi ilk mahkumiyet hükmü kurulurken Yasin Börü dışındaki 3 arkadaşı ile ilgili mahkumiyet hükmü kesinleştikten hemen sonra Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yapmıştık 2020 yılı. Daha sonra bu bahsettiğim yani Ankara ikinci ağır ceza mahkemesinin yargılanmanın yenilenmesi kararı vererek Mazlum’u tahliye etmesi sonrasında bu kararın kaldırılması süreci de bir itiraza tabiydi o da kesinleşince 2021 yılında bir de oradan bireysel başvuru yaptık Anayasa Mahkemesi’ne. Son olarak da bu onama kararı nedeniyle üçüncü bireysel başvurumuzu yapmış olduk ayın 16’sı itibariyle. Şimdi yani belki programdan sonra ya da şu an bizi dinleyen izleyiciler Anayasa Mahkemesi’nin sitesine girebilirler. Anayasa mahkemesinin güncel kararları içerisinde 2020 2021-2022 yılında yapılmış başvuruların kararları var, ilan edilmiş güncel kararlar bu aralar çıkmış son 5-6 ayda 4 ayda, 3 ayda iyi peki bunlarla ilgili bu kadar acele ettiniz karar verdiniz de bu meseleye dair neden bir el atmadınız? Eğer bu meseleye dair bir el atılmış olsaydı Anayasa Mahkemesi tarafından bugün bu siyasi el, kirli siyasi el Yargıtay’a müdahale edip bu kararı onamazdı emin olun ki onamazdı çünkü Anayasa Mahkemesi ilk kesinleşmiş mahkumiyet kararı üzerinden vereceği ihlal kararı üzerine Yargıtay artık bu kararı veremezdi. Bu siyasi kirli el meydanda cirit atamazdı maalesef yapmıyorlar, maalesef yapılmıyor. Umarız bundan sonra yaparlar çağrımız bu olsun. Anayasa Mahkemesi’nde 3 adet bireysel başvuru var. Bu 3 bireysel başvuru biri 2020, biri 2021, biri de 2023 birkaç gün öncesine ait. Umarız bir an evvel 3 dosyayı da birleştirirler ve bu bahsettiğimiz örüntüyü bu meseleleri bütün bu meselelerin somut fotoğrafını müşahede ederler, görürler ve bir ihlal kararı verirler. Bu kadar keyfi, bu kadar gayri vicdani, gayri ahlaki, gayri hukuki bir karar olamaz. Yani ben Anayasa Mahkemesi şunu da diyemez bunu da açık söyleyelim. “Ya ben derece mahkemelerinin delilleri takdir yetkisine karışmıyorum.” böyle bir şey yok! Delillerin takdiri meselesi diye bir şey yok. Bu çocuk bir düğünde 140 kilometre ötede düğünde görüldüğü belli düğündeki kişinin o olduğu belli mahkemece tespit edilmiş, damat konuşuyor, HTS kayıtları var, taksici var herkes bunu söylüyor. Dolayısıyla sizin kaçarınız yok hiçbir yere kaçılamaz o açıdan bir mahkumiyet bir ihlal kararının verilerek bir an evvel bu çocuğun yeniden yargılama yolu ile aslında bu yargı cenderesinden kurtarılması gerekiyor tek beklentimiz bu.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:İnşallah diyoruz Anayasa Mahkemesi’ne önemli bir çağrı yapıyor Sayın Karaman, Anayasa Mahkemesi’nin de bu vicdan sızlatan inanılmaz karar karşısında çok gecikmeyerek adil bir karar almasını bekliyoruz. Bu çağrı sadece Sayın Mahsuni Karaman’ın çağrısı değil bence 85 milyonun çağrısıdır çünkü bu kadar inanılmaz vicdan sızlatan bir karar verilemez. Yargıtay bu tür işleri sık sık yapıyor maalesef ama Anayasa Mahkemesi’nden adil bir ihlal kararı bekliyoruz. Çok teşekkür ederim Sayın Karaman çok önemli şeyler anlattınız. Biz konuyu takibe devam edeceğiz, umarım bu masumiyetler biter çok teşekkür ederiz.

Değerli izleyenler hemen ikinci konumuza geçelim Sayın avukatımız Celil Bey konuğumuz.

Celil Çetin: Böyle bir zamanda böyle mazlumların sesi olmanızdan dolayı size çok müteşekkiriz. Bütün mazlumlar adına iyi ki varsınız tabii ki böyle sizler gibi değerli bir insan hakları aktivistinin programına çıkmakta çok büyük keyif aldığımı belirtmek isterim başta.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Aldığınız çok önemli bir karar var bu yargı kararını inceledim on binlerce kişiyi ilgilendiren belki yüz binlerce kişinin mağduriyetine olmuş İçişleri Bakanlığı’nın garip bir hukuksuz tavrı adeti var. Böyle tahdit koyma adeti. Anayasaya aykırı tüm teammülleri çiğneyen bir tavrı oldu uzun zamandır İçişleri Bakanlığı’nın inanılmaz şekilde mağduriyetler oluşturdu. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını da çiğneyen bir bakanlık vardı. Suçişleri bakanı diyoruz kendisine Süleyman Soylu zamanında bu fiilleri işledi ve şu anda da üzerinde konuştuğumuz yargı kararı.

Celil Çetin: Mahsuni beyi dinledik eğer bir devlette vatandaş değil insan değil de ideoloji kutsanıyorsa maalesef hukuk ihlalleri çok oluyor günümüzde de her gün değişik şekillerde karşımıza çıkıyor. Bu bizim bahsettiğimiz konu, bazı mağdurlar bana ulaştılar. Dediler ki: “Biz cezalarımızı çektik ama pasaport talebinde bulunduğumuz zaman pasaport verilmiyor. Sebebi nedir?” diye. Biz de kişilerin cezalarını çektiğine dair belgeleri, denetimli serbestliklerinin sona erdiğine dair belgelerle idare mahkemelere başvurduk. İdare’den olumsuz yanıt geldikten sonra bizimkine daha çok zımni ret geldi 2 ay içerisinde dava açma hakkımız var. Dava açtıktan sonra bize davalı idarenin savunmasında “Pasaport kanununun 22. Maddesine göre genel güvenlik bakımından yurt dışına sakıncalı görülen personel olduğundan biz bunu dışarı çıkartmadık.” Dedi, konu üzerinde durduk savunmalarımızı güçlendirme noktasına gittik, maalesef İçişleri Bakanlığı Anayasa’nın bu OHAL KHK’larını iptal etmesine rağmen 2016’ya 205, 2018’e 81, 2018’ 83 ve 2019’da 114 esas sayılı dosyalar var anayasanın iptal kararı verdiği. Bu dosyalara rağmen İçişleri Bakanlığı tek bir imza ile 31.07.2022 tarihinde yaklaşık 59.620 kişiyi güvenlik bakamadan mahsurlu diyerek pasaport engelini koyduğunu tespit ettik. Biz bunu daha sonra araştırdığımız zaman Anayasanın 2. 11. 13. ve 23. maddelerinin açık ihlal olduğunu tespit ettik ve savunmamızı bu noktada geliştirdik şöyle ki; malumlarınız olduğu üzere Anayasa’nın 23/5 maddesi 2010 yılında anayasa değişikliği ile değiştirildi ve şu hale geldi. Orada diyor ki; “Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti ancak suç soruşturması ve kovuşturması sebebiyle hakim kararına bağlı olarak sınırlandırılabilir.” diyor hal böyleyken İçişleri Bakanlığı pasaport Kanunu’ndaki anayasa hükmüne anayasanın 23 maddesine açık olarak aykırı olarak bir düzenleme ile 59.620 kişinin pasaportuna tahdit koyduğunu tespit ettik ve bu noktada savunmalarımızı geliştirdik. Hem Ankara 17. İdare mahkemesinden hem Ankara 24. İdare mahkemesinden bu tür tahdit kararlarının iptali kararını aldık ve bu kişilerin mağduriyetleri giderildi. Bunlar giderildikten sonra tabii biz bunları Twitter’dan, meslektaşımız Levent Mazılıgüney gibi, sizler gibi kişiler üzerinde bunları mağdurlara duyurmaya çalıştık. Şimdi artık şu anda gördük ki bu hatta şöyle oldu Sayın vekilim şu anda Ankara 17. İdare mahkemesinden aldığımız ve sizlerle paylaştığımız kararın ben yürütmesinin durdurmasını talep etmiştim Sayın mahkeme talebimizi kabul etti ve davalı idare bu talebi istinaf etti Ankara 10. bölge İdare Mahkemesi bu davalıların istinaf kararını da reddetti. Yani bu da artık idare mahkemeler noktasında bu kararların devamının geleceğini bize göstermesi açısından umut verici oldu. Şimdi bu tür problemlerle karşı karşıya gelen mağdurlara ne yapması gerekir asıl bunu söyleyelim tabi biz kararları aldık.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Çok önemli bir karar ama bundan sonra on binlerce kişinin belki bu karardan da haberi yok. Mağduriyet devam ediyor, ne yapacak bu vatandaşlarımız?

Celil Çetin: Önce kişi eğer mahkemelerden soruşturma veya kovuşturma kapsamında herhangi pasaport tahdit konusunda bir hakim kararı yok ise haklarında idareye başvuracak. İdare ya yazılı olarak ret kararı verecek ya da bir ay içerisinde bir cevap vermezse buna biz zımni ret diyoruz bir ay içerisinde cevap vermediği zaman o sürenin bitimi tarihine itibaren 60 gün içerisinde İçişleri Bakanlığı aleyhine Ankara idare mahkemelerine dava açacaklar. Davanın dilekçesi konusunda bizlere ulaşabilirler zaten biz bunu bütün gerek tweet hesabımızda da yayınladık bize de bir şekilde ulaşabilirler. Sizler vasıtasıyla mesela yine insan hakları aktivisti olan meslektaşımız Levent Mazılıgüney vasıtasıyla ve diğer meslektaşlarım vasıtasıyla ulaşabilirler. Bu dilekçelere de örneklerini de kendilerini sunabiliriz bu konuda. Yürütmenin durdurulması talebiyle bu davalar açıyorlar ve bu davalar açarken mutlaka daha önce Anayasa değişikliğinden sonra Danıştay idari dava daireleri kurulunun 31.01.2013 gün ve 2008/ 921 esas 2013/ 314 kararınu mutlaka dosyaya ekliyorlar. Zaten bunu 2013 yılında Danıştay idari davalar kurulu: “Bu kesinlikle Anayasa’nın 23’e 5. maddesine aykırı. Burada bir mahkeme kararı olmadan hakim kararı olmadan siz bir kişinin pasaportuna tahdit koyamazsınız idari olarak.” bu şekilde yürütmenin durdurulması talebiyle dava açacaklar mağduriyetlere kısa bir sürede nitelenecek çünkü elimizde emsal sayılabilecek kararlar var. Yurt dışına çıkma konusunda çok acelesi olmayan fedakar mağdurlar içinde şöyle bir talepte bulunacağız malumlarınız olduğu üzere bir kanunun anayasaya aykırılığını mahkemelerde talep edebiliyor ya da o mahkemeye dava açan mağdurlar da bunu talep edebiliyor. Bunu dava açan kişi; benim mağduriyetime neden olan pasaport kanununun 22 maddesi anayasanın 2. 11. 13. ve 23. maddelerine aykırı olduğundan bu itiraz yoluyla bu kanunun iptalini talep edecek. Bunu biraz önce arz ettiğim gibi mahkeme bunu resen göz önünde bulunabilir. Bu kararlardan sonra mesela herhangi bir idare mahkemesi bunu göz önünde bulundurup bu kanunun iptali konusunda bir itiraz yoluna başvurabilir. Pasaport 22 tamamen anayasanın 2. 11. 13. ve 23. maddelerine aykırı. Dilerseniz o maddelerinde birkaç tane cümle ile bahsedebilirim. 2. maddesinde diyor ki Anayasamızın; bizim sosyal hukuk devleti olduğumuzu bahsediyorsunuz sosyal hukuk devletinin gereği şudur; zayıf güçlüye karşı korunur. Mesela işçi işverene, kadın kocaya karşı, vatandaş devlete karşı korunur. Burada vatandaş devlete karşı korunmuyor eziliyor. 11. maddesi anayasa hükümleri Yasama yürütme yargı olan idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel kurallarıdır kanunlar Anayasaya aykırı olamaz. 13. maddede temel hak ve hürriyetler özüne dokunulmaksızın yalnız Anayasa’nın ilgili maddelerini belirten sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlandırılabilir. Burada da biraz önce arz ettiğim gibi 23. madde ağır bir ihlal var bir de 23/5’i anlattık zaten. Bir kişinin pasaport tahdidi ancak soruşturma ve kovuşturma kapsamında hakim kararıyla sınırlandırılır. Bu maddelere aykırılıktan dolayı itiraz yoluyla gerek mağdurlar gerekse mahkemeler resen bunu Anayasa Mahkemesi’ne götürerek iptal kararı alır ki götürülürse kesinlikle iptal edileceği konusunda da hem fikirim. Bunda dikkat edilmesi gereken bir husus var. Bir Anayasa mahkemesine itiraz ve iptal davası açabilmek için 10 yıl içerisinde böyle bir davanın açılıp reddedilmemiş olması gerekiyor. Zaten bu konuda da yaptığımız araştırmalarda böyle bir iptal davası da itiraz yoluyla iptal davası açılmamış bunu da buradan duyurmak isterim. Konu çok net kısa ve açık. Yani anayasanın 23. maddesine doğrudan aykırı bir eylem. Sayın İçişleri Bakanı’na anlatılmadığı kanaatindeyim. Bu daha önceki bakan tarafından alınmış Anayasa’ya doğrudan aykırı ve zulme davetiye çıkaran bir karar. Bunu sizin vasıtasıyla ve çabaları vasıtasıyla Sayın Bakan’a uygun bir lisanla anlatıldığı zaman bu 59.627 kişinin mağduriyetlerinin ben Bakan tarafından giderileceğini inanıyorum. Bu konuda iyimserim en azından.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Önemli bir ihlal kararıydı Anayasa Mahkemesi’nin OHAL KHK’ları, KHK’lılar ile ilgili ihlal kararı fakat iyi bir niyet olmadığı apaçık belli İçişleri Bakanlığı’nın daha doğrusu Süleyman Soylu’nun çünkü daha çok şahsi bir karar gibi duruyor. Hemen böyle bir pasaport madde 22’ye sığınması ve oradan böyle bir şey çıkarmaya çalışması ki bu madde de sanırım istismar ediliyor. Öyle değil mi?

Celil Çetin: Kesinlikle Pasaport Kanunu’nun 22. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğunu ve iptal edilmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu süreçte malum rejim belli bir kesimi hedef haline koydu ve bazı Anayasa’ya aykırı kanunlardan hareket ederek mağduriyetler artıyor ama buna çok acil bir önlem alınmazsa bu iki ucu keskin kılıç gibidir Sayın vekilim yarın Allah korusun bu ülke bir açık cezaevine dönebilir. Bu şu anda hedefteki mağdurlar için geçerli ama yarın bu iş tersine dönebilir tersine döndüğü zaman da ülke açık bir cezaevine dönebilir. Bizler insan hakları aktivistleriyiz biz kimlik ayrımı yapmaksızın her zaman zalimin karşısında mazlumun yanında olan insanlarız ki bu konuda siz bizim önderimizsiniz hakikaten sizleri çok seviyoruz Bu konuda çabalarınızda her türlü takdirin üzerinde. Buradan hareketle bu aklı selim davranmamız lazım yani, bu bugün benim meselem olabilir ama yarın sizin meseleniz olabilir. Onun için bu tür hukuksuzluklar her an herkesi etkileyebilecek mahiyette olduğundan direkt Sayın Bakan’ın şahsında direkt hukuka dönülmesi gerektiğine inanıyorum ben.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Evet çok önemli ama bahsettiğiniz gibi Türkiye’de anayasaya rağmen yasalar bireyin özgürlüğünün aksine çıkarılıyor maalesef çoğunlukla. Anayasa’nın da insan haklarına uygun daha özgürlükçü bir anayasa olması gerektiği apaçık ortada ki şu andaki anayasaya bile uymayan yasalar çıkarılıyor ve bu yasalar Anayasa Mahkemesi’nden ihlal almasına rağmen yine uygulanmaya devam ediliyor. Bakanlık tarafından güvenlik soruşturması ile ilgili de aynı süreç yaşanmıştı biliyorsunuz İçişleri Bakanlığı yine aynı uygulamaları yapmıştı Anayasa Mahkemesi ihlal verdikten sonra yine İçişleri Bakanlığı güvenlik soruşturması ile de ilgili keyifli kararlar oluşturmuştu. Demek ki yasaya bile gerek yok o yasayı istismar edecek bir bakanlık olduktan sonra maalesef anayasanın üstünde tepinme hali gerçekleşiyor fakat burada tabii şu teknik olarak ben birtakım bürokratlara da bu konuyu ilettim. Anayasa Mahkemesi pasaport ile ilgili çok önemli bir konuda bir ihlal kararı vermişse aslında teknik olarak bu konuyu ilgilendiren diğer yasalar varsa onların da iptal edilmesi gerekir ve hatta uygulama dışı bırakılması gerekir diye düşünüyorum. Bir daha bunun için Pasaport madde 22 için bir daha Anayasa Mahkemesi’ne gidilecek bir daha o ihlal olduğu görülecek bir sürü mağduriyet bu arada yaşanılacak ve iyi niyetli olmayan bir idare de mevzu bahis olduğu için bu mağduriyetler devam edebilecek. Aslında teknik olarak böyle olması gerekir diye düşünüyorum. Belki ikisi de ayrı yasa ama sonuçta yasaların ruhu aynı gibi görünüyor. Bu konuda ne dersiniz Sayın Çetin?

Celil Çetin: Sayın vekilim burada aslında hiç idare mahkemeye gitmeye gerek yok normalde bu bakanlıkların hepsinin hukuk müşavirlikleri var. Burada hukuk fakültesi 1. sınıf öğrencisi bile normal bir yasanın Anayasa aykırı olmayabileceğini çok iyi bilir. Bizdeki bu pasaport kanunun 22 maddesi aynı Şapka Kanunu gibi yürürlükte olan ama yürürlükten kalkmış bir madde. Bu maddeden tutup da o kadar insanın zulme uğramasının nedeni yok. Biz de kişi değil devlet kutsanıyor vatandaş değil devlet kutlanıyor. Bu da temel hak ve özgürlüklerin acayip derecede zarar görmesine neden oluyor. Devletin maalesef kuruluş felsefesinde düşünen ve sorgulayan insanlardan nefret ediliyor. Bizim temel sorunumuz bu. Hatta şöyle diyorum ben; bizim kütüphanelerimizi süsleyen yazarlara bir bakın; Yaşar Kemaller, Orhan Kemaller, Kemal Tahirler, Nazım Hikmetler Necip Fazıllar bunların hepsinin ortak özelliği terörden yargılanmış. Yani düşünen ve sorgulayan insan sevilmemiş. Bunların temelinde de hatta bu ülkede maalesef bakanlık yapmış bir insan; “Bizim uluslararası ceza hukukunun bir kuralı vardır. Şüpheden sanık yararlanır.” denilir. Ne dedi Bakan? “Bizde şüpheden devlet yararlanır.” Dedi. Bunlar çok trajikomik durumlar, bakanlık yapmış insanlar böyle diyorsa böyle bir yönetimin hukuk devleti olduğundan bahsetmemiz mümkün değil. Biz böyle bir hukuksuzlukta ama yine de hukuktan yana olarak hukuki kararları zorlayarak mağduriyetin giderilmesinden yanayız.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bugün işlediğimiz iki konuyu da aslında kapsayan, işaret eden bir cümle sarf ettiniz. Şüpheden devlet yararlanır mantığı maalesef iktidarda ve bakanlarda var. Aslında daha da ilerisi var anlaşılan “İsteğimiz böyledir buyruğumuz böyledir, bundan dolayı yargı kararları da istediğimiz gibi değiştirilir ve ona kendi keyfimize göre karar verilir.” Şeklinde bir uygulama olduğunu görüyoruz. Şüpheden devlet bile yararlanmıyor. “Onlar bizim buyruğumuza göre yargı kararları değişir, istediğimiz yasayı istediğimiz şekilde değiştiririz.” diyen vahim bir durum var. Çok önemli bir çağrınız var Sayın Celil Çetin tüm mağdurlara sesleniyorsunuz bir an evvel mahkemelere koşturun ve bu mahkemelerin de Anayasa Mahkemesi’ne başvurmasını sağlayın ve bu pasaport madde 22 iptal edilsin herkes de bundan kurtulsun. Sayın Bakan’a da bir çağrınız var, Sayın Ali Yerlikaya da bu hukuk dışı uygulamayı iptal etsin ve bir daha İçişleri Bakanlığı bunu yapmasın diyorsunuz. Çok önemli bulgular.

Celil Çetin:Sayın Bakan’a çağrım ve umudum var. Özellikle göreve gelir gelmez emniyetteki bu göreve dönme kararı verip de göreve başlatılmayan kişilerin başlatılmasından dolayı biz kendisinin o davranışını çok takdir ettik. Zaten bizde her zaman insanların özellikle devlet yöneticilerinin kamu adına hareket eden insanların temel hak ve özgürlükleri noktasındaki olumlu davranışlarını takdir etmekte her zaman cömert davranmaktan yanayız. Sayın Bakan’ımızın da emniyet mensupları konusundaki yaptığı eylemlerden dolayı kendisini takdir ettik bu kapsamda aynı hukuka uygun davranışlarını bekliyoruz ve bunların mahkeme kararına gerek kalmaksızın bir an önce bu 31 Temmuz 2022 tarihinde verilen Bakan Oluru imzasıyla yaklaşık 59.620 kişinin mağduriyetini gidermesini bekliyoruz. Bu konudaki inancımızı tekrar belirtiyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Yani bu tahdidi kendisi kaldırabilir diyorsunuz. İdari bir karar ile kendisi mahkemelere yansımadan “Kaldırıyorum.” Der kaldırır.

Celil Çetin:Tabii ki bütün mazlumların hem dualarına hem taltiflerine talip olur.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Sayın Bakan Ali Yerlikaya’ya çok önemli bir çağrı geldi programımızda, Sayın Avukatımız Celil Çetin Sayın Ali Yerlikaya’ya OHAL Komisyonu’nun iade ettiği fakat Süleyman Soylu’nun göreve başlatmadığı polis memurları ile ilgili aldığı inisiyatifi hatırlattı, bu olumlu inisiyatifin pasaport konusunda devam etmesi gerektiğini söyledi. Çok önemli bir vurguydu. Biz de bunu anıyoruz. Peki çok teşekkür ederiz Sayın Celil Çetin programımıza katıldınız biz bu vurgularınızı yüksek sesle tekrar etmeye devam edeceğiz.

Değerli izleyenler programımız bugün de burada bitiyor. İki önemli insan hakları ihlalini işledik çok dikkatle dinleyin lütfen ve bu konuda hukukçularımızın beyanatlarına ve çağrılarına icabet edin. Hukuka çağıran, insan haklarına çağıran, davet eden vurgular yaptılar. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz programımıza katıldıkları için umarım kamuoyu için de çok faydalı bir program olmuştur. Haftaya salı günü saat 21.00’da buluşana kadar hayırlı akşamlar diliyorum hoşça kalın.

Yorumlar