17 Ekim 2023

ÖFG TV’den herkese merhaba her hafta Salı günü haftanın önemli insan hakları konuları ve konukları sizlere sunduğumuz programımıza bugün de başlıyoruz.

Bu hafta konuğumuz değerli araştırmacı yazar Ümit Aktaş. Yıllardır yazan çizen düşünen üreten ve topluma önerilerde bulunan bir entelektüel. Kendisi ile bugün geniş çaplı bir konuşma yapacağız. Biz İsrail Filistin arasındaki çatışmaları büyük bir üzüntü ile takip ediyoruz, binlerce kişi ölüyor, hızla ölüm sayıları artıyor. İnsanlık gereken hassasiyeti göstermiyor, daha doğrusu olması gereken çözümü sağlayacak barışı oluşturacak bir anlayışta değil. Ne yapmalı diye çok tartışıyoruz, İslam dünyası, insanlık tartışıyor. İşin doğrusu İslam dünyası bunu daha çok tartışmalı çünkü çoğunlukla halkında Müslüman olan ülkelerde bu sorunlar yaşanıyor. Ortadoğu’da yoğun bir şekilde yaşanıyor ve maalesef ki bitmekte bilmiyor. Biz en azından bu çatışma ortamında insanları aklı selime davet etmek istiyoruz. Bir taraf duygusu ile karşındakinin paramparça olmasını isteyen zihniyetlerden olmak istemiyoruz ve bir şekilde barışçıl çözüm nasıl olabilir? Bunu sürekli düşünmeye gündem etmeye çalışıyoruz. Bu konularda çok düşünen araştıran yazan çizen bir insan Sn. Ümit Aktaş. Kendisi ile sadece bu İsrail Filistin meselesini değil, İslam dünyasının dört bir tarafında olan silahlı çözüm gayretlerini ve buna karşı olan bir durumun nasıl gerçekleştirilebileceğini konuşacağız. Ortalık kan gölü! İnsanlar, kadınlar, çocuklar, bebekler, erkekler, siviller sürekli ölüyor. Herkes karşı taraftan daha çok ne kadar ölüm sağlayabiliriz derdine düşmeye başladı. Akıl mantık baştan gitmeye başladı, böyle bir ortamda bir şeyler konuşmak gerekiyor, gündem oluşturmak gerekiyor. Bu yüzden sizi dinlemek istedik.

Ümit Aktaş:Doğrusu İslam dünyasının genel olarak da insanlığın temel sorunu bu savaş meselesi. Çok manidar bir şekilde Kuran-ı Kerim’de başlangıç uyarısı var. İnsanların kanlar dökücülüğüne dair bir uyarı. Yeryüzü insanlara emanet edileceği zaman Allah’ın böyle bir kararı ortaya çıktığı zaman melekler şunu söyler: “Orayı kanlar dökecek, fesada boğacak birisine mi emanet edeceksin?” diye. Allah’ta insanlara bilmeyi, düşünmeyi öğretir ve sonra “Benim bildiğimi siz bilmezsiniz.” der ne yazık ki insanlık bugüne kadar Allah’ın bu güvenini tasdik edecek bir eminliği ortaya koyabilmiş değiller. Hatta  Adorno Alman düşünür Yahudi soykırım sırasında Amerika’ya kaçan biri. Şöyle bir sözü var: “İnsanlar vahşetten, medeniyete doğru giden bir tarih oluşturamadılar ama sapandan atom bombasına giden bir tarihi oluşturabildiler.” Bu hakikaten meseleyi güzel bir şekilde özetliyor. Bize yakışan bir medeniyet, insanlık, insaniyet, barış oluşturabilmekti ama biz her fırsatta savaş ve savaş teknolojileri üretiyoruz. Aslında toplumsal sorunlarda insani sorunlarda siyasi sorunlarda savaş belki en son sıradaki tercihtir. Başka hiçbir çare kalmadığında insan elini taşa, silaha, sopaya atabilir diğer çözüm yollarını denemişse şayet ama görülen o ki; bu durum hiç de hızar etmiyor. İnsanlık ilk elden silaha başvuruyor. Bu bir iç güdüsel bir şey. İnsanın beşeri yönü ile ilgili. Hayvani yönümüz ile ilgili. Hayvanların davranış tarzı ama insanlık bunu mu gerektirir? İnsanoğlu insanlık felsefe strateji hikmet üretmek mecburiyetindedir. Kuran-ı kerim’de tüm peygamberlere kitap ile birlikte hikmetin de verildiği belirtiler. Buradaki hikmet batı dillerinde strateji anlamına gelen bir kavramdır. Bilgece davranış üretebilmektir. Bu bilgece davranışsa açıktır savaş değildir. Savaşın dışındaki insani, insanca olan çözümler. Savaş hiçbir zaman insancıl bir çözüm değildir. Savaş her zaman insanlığın yıkımı katledilmesi yok edilmesi tüm birikimlerin ve olumlu değerlerin ortadan kaldırılması anlamına gelir ki bunun en yakın şahitleri bizleriz. 1. Ve 2. Dünya savaşlarını yaşamış olan insanlıktır. İnsanlık tarihinin en korkunç yüzyılı 20. Y.Y. ve bu ne yazık ki arkasında binlerce yıl geride bırakan tecrübe anlamına gelir. İnsanlığın tecrübesi budur. Ortaya koyabileceği halbuki çok güzel şeyler yapıldı. Sanat, bilim, düşünce, ahlak, dinde çok güzel gelişmeler ortaya çıkmıştır ama bir savaş tüm bu değerleri altüst edip yok etmektedir. Bu birliğe ümmete dair olan insanlar o savaşta karşılıklı olarak birbirlerini gırtlaklamaya öldürmeye koşmuşlardır. Daha önceden birbirine kardeşim dostum diyen insanlar bir anda düşman kesilmişlerdir ki buna sosyalistler de çok şaşırmışlar Müslümanlar da çok şaşırmışlar. Çanakkale savaşında Hintli Müslümanlar gelip savaşmışlardır. Bunlar birbirini tanımadan, birbirlerini boğazlamışlardır. Bu insanlığı yıkıma götürecek, ortadan kaldırabilecek bir fecaattir. Dünyada en fazla savaşların ölümlerin silahların olduğu yerde bu içinde yaşadığımız Müslümanların yaşadığı aslında çok değerli olan İsa (A.S.) Muhammed (A.S.)  bize bunu mu öğretti. Hiçbir zaman tavsiyeleri bu olmadı. İncil’de de Kuran’da da tekrarlanır. Haksız bir şekilde cana kıyma, insanın yapabileceği en kötü şeydir ama en çok da savaşanlar bu 3’lünün mensupları. İçinde yaşadığımız bizi üzüntüye boğan Filistin ve İsrail kavgası. Bir açıdan Müslümanlar ve Yahudiler arasında kavgadır. Bu kavga için hiçbir nedenleri yoktur. Tarih boyunca Müslümanlar ile Yahudiler barış içinde iç içe yaşamışlar. Bu havza batı dünyası ile doğu dünyası arasında bulunan havza. Kavşak bir coğrafya. 3 büyük kıtanın kesiştikleri buluştukları bir yer. Medeniyet ve uygarlıkların ortaya çıktığı yer ama bu bölge maalesef son 100 yıldır emperyal savaşların alanı haline gelmiş durumda ve bu bölge halkları emperyal güçler tarafından sürekli kışkırtılarak birbirleri ile savaşlamaktalar ve bunlar üzerinden birtakım çıkar kavgaları sürdürmekte. Bunlar da buna uslu uslu araçsallaştırılmakta ve sebebini irdelememekte. Dünyada en büyük küresel güç olan ABD’nin bu gölgede hemen hemen tüm ülkelerde birkaç ülke istisna savaş üsleri bulunmakta. Uçak filoları vs. bu bölgede bulunmakta. Halbuki Amerika neresi burası neresi! Amerika’nın buraya bu kadar yığınak yapmasının anlam üzerinde düşünmeliyiz. Bunu çeken nedir? Savaşa, yatkınlık nereden geliyor? Hiç mi biz kitabı okumuyoruz veya insani bir tarafımız barışa dönük yüzümüz yok mu? İsrail ve Filistin belki hemen gündem olabiliyor ama bu bölge 1 ay önce Ermenistan savaşı vardı. Onlar ile birlikte Kürtler ile savaş sürüp gitmekte ve Ukrayna Rusya savaşı. Bu akılsızlık bu coğrafyada bu kültürler tarafından yürütülüyor! İnsanlığa örnek olmaları gereken bu coğrafyanın halkları insanları kültürleri neden tam tersi şeyleri yapıyorlar. Meleklerin beklediğini değil şeytanın beklediği işleri yapıyor diye bu beni çok şaşırtıyor ve üzüyor. Bir yandan en küçük bir savaş çığlığında silah patlamasında birden heyecana kapılan ayağa kalkan, heyecanlanan o ana kadar hiçbir iş yapmadığı halde çok şeye girişen insanları gördükçe daha da şaşırıyorum. Neden barışçıl kullanılmıyor? Tartışmaların merkezinde olan Kudüs şehri oldukça kadim bir şehir ve 3 dinin de ortak kültürün olduğu şehir. Bu şehrin barış içinde kardeşlik içinde paylaşılması daha doğru değil mi? Niçin illa birileri burada hakim olmayı esas alıyor. Mekke dini bir merkez olarak Kabe’nin olduğu şehir neden bir ülkenin denetimi altında? Bu kadim şehirlerin; Kudüs, Mekke gibi kadim şehirlerin ulusal hüviyetleri olmaması gerekiyor. Bunlar evrensel şehir statüsüne alınmalı. Yeryüzünde evrensel şehirler olmalı, barışın kültürün, dinlerin, olduğu heyecanla yaşandığı evrensel şehirler olmalı. Cevaplamamız gereken temel soru olmalı ama bunun üzerinde kafa yorduğumuzu düşünemiyorum. Bizi zamanında oldukça heyecanlandıran bir İran İslam Devrimine bakıyorum o devrim heyecanlandırmıyor. Zamanında Filistin direnişleri o direnişler de artık beni çok heyecanlandırmıyor çünkü insanlık adına umut veren şeyler ortaya koyamıyorlar. İşin başında bundan 20-30-40 yıl önce ortaya çıktıklarında insanlık adına bir umut taşıyorlardı ama bu umudu bizim bu coğrafyadaki insanların yüklenemediklerini altından kalkamadıklarını düşünüyorum aynı şeyler Türkiye için de söylenebilir veyahut da Mısır için, Pakistan, Afganistan, Hindistan ki oraya doğru geleceğiz. Oradaki çok güzide şahsiyetler; Abdulgaffar Han neden bir sürü savaşçı figürü bu coğrafyaların insanları ezberledikleri yad ettikleri halde Abdulgaffar Han’ı tanımıyorlar. Oysaki Abdulgaffar Han çok daha bilge ve önemli bir şahsiyettir ama bizler kahraman deyince aklımıza savaşçılar geliyor. Oysaki Nietzsche kahramanın temel özelliğinin savaşmadan savaşabilmektir diyor. Silah kullanmadan savaşabilmek. Bizim dilimizdeki kavramsal dünyamızdaki karşılığı cihat etmektir. Kuran’da cihat ile ilgili cihadın anıldığı ilk ayette inanmayanlara karşı bu Kuran ile en büyük cihat et der, en büyük cihat sözü de sadece bu ayette geçer. En büyük cihadı biz kitap ile verecek insanlarız. Bize tevdi edilen şey bu ama biz cihadı da kitabı da anlamlarını karıştırmış bir toplum haline gelmiş durumdayız maalesef.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Genel durum böyle. Şiddetli çatışmaların olduğu zamanlarda Cevdet Said gibi Abdulgaffar Han gibi İslam dünyasında barışçıl çözümü ileri süren aydınlar neler yapmış? Ne gibi engeller ile karşılaşmış? Ne gibi engeller ile karşılaşmış. Bugün barış iyidir dediğimizde insanlar kulak asmak istemiyor. “Neden yumuşak laflar? Silah konuşur, bizden şu kadar öldürüldü biz de 3 katını öldürmeliyiz.” Diye cevap veriliyor fakat barışçıl yollarla mesafe kat eden aydınlarımız neler yapmış?

Ümit Aktaş:Cevdet Said ile röportaj yaptım, çok önemli bir bilge Suriye’de yaşayan ve burada savaşa karşı olan şiddetsizliği savunan bir mücadele veriyor. Hiçbir zaman da uzun yıllar yaşadığı halde Suriye’deki otoriteye boyun eğmiyor ama onlara karşı silahlı bir mücadele yolunu da tercih etmiyor. Suriyedeki işlerin rengi değişip iç savaş başlayınca orada yaşayamadığı için Türkiye’ye hicret ediyor ve ömrünü burada tamamladı, birçok eseri Türkçe’ye çevrildi bu eserleri önemli. Günümüzde bir Müslümanın silah ile savaşması, islamı silah ile yaymaya çalışması haramdır dedi. Ben de şaşırdım böyle bir şeyi duyunca. “Günümüzde silah ile mücadele etmek, silah ile islamı yaymaya çalışmak haramdır.” Dedi ve hakikaten bu söz çok önemliydi çünkü bizim coğrafyamızda böyle bir söze sahip olan çok az insan vardır bu sözün değerine ulaşmış olan. Bu sözü söyleyenler bizim coğrafyamızda çok da sevilmezler tutulmazlar çünkü bu coğrafya ancak insan öldürmeyi değerli bulur. Bizdeki kahramanların hemen hemen hepsi komutanlardır ve önemli yerlere komutanların isimleri verilir. Gemilerimizde genellikle general veya komutan isimleri vardır Rus gemilerinde bestekarların, yazarların isimleri de vardır isim olarak. Biz de değişmedi. Tarihimiz içinde etkin olan şahsiyetler genelde komutanlardır, egemenlerdir. Bilgelerin ismi hiçbir zaman öne çıkmaz. Abdulgaffar Han da bugünkü Afganistan’ı yöneten Taliban’ın olduğu kavmin ferdi fakat Abdulgaffar Han bugünkü Taliban ile ters bir zihniyete sahip. Kadınların adı anılmadığı o coğrafyada kadınları okutan halkı ikna eden Gandi ile tanışmadan silahsız bir yol ile mücadele etme bilincine sahip olan bir şahsiyet ki Gandi kendisi ile tanıştığında “Benim yaptıklarım hiçbir şey değil Hindu halkı genel olarak şiddetsizliği dini bir akide olduğu bir toplum ama sen insanların boğazladıkları bir yerde şiddetsizliğe yönelttiysen önemli bir şey. Halkın kıymetini bilecek durumda değil.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Çok çarpıcı bir söz. Hiç hak etmediği az tanınmayla malul Abdulgaffar Han maalesef çok az tanınan şahsiyet. Kitabınızda da belirtiyorsunuz Gandi ile Müslüman olarak bir araya gelerek, Hindular ile Müslümanların çatıştığı ortamda Gandi ve Abdulgaffar Han’ın zorlandığı anda ortak işler yapan şahsiyetler. Gandi tüm dünyada tanınıyor, büyük övgüyle tanınıyor Abdulgaffar Han Müslüman dünyasında yeterince tanınmıyor. Bu Gandi’nin az evvel bahsettiği durumdan mı?

Ümit Aktaş:Gandi tanınan birisi Abdulgaffar Han önemli bir yoldaşı. Abdulgaffar Han Hindistan’ın sınır bölgesinde, onun yaşadığı bölgedeki Gandi ile Hindistan Pakistan ayrışmasına karşı çıkan birliğini savunan öngörülü şahsiyetler ama onların istediği olmuyor bölünme oluyor. 3 halkın aleyhine durum. Savaşçı heyecanlar bilgeliklere galip geliyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Dönemin iki şahsiyette ilerleyen yıllarında siyaseten mağlupları. Barışçıl düşünceleri karşılık bulmadı ve bölünmeler çatışmalar yoğun şekilde seyretti entelektüel dünyada kalıcı iz bırakan insanlar diyebilir miyiz?

Ümit Aktaş: 20. Y.Y.’ın en önemli iki şahsiyeti çünkü İngiltere’nin en önemli sömürgesindeki 300 yıl sömürge altında yaşamış bir halk, bu halk karmaşık bir halk farklı etnik unsurların olduğu bir coğrafya. Bu coğrafyayı bir araya getirip mücadeleye ikna edebilmek üstelik o dönemin teknolojik silah olarak en gelişmiş ülkesi İngiltere’ye halkı ikna edip silahsız mücadeleyi sonuna kadar gösterebilmiş iki önemli şahsiyet. Bence 20. Y.Y.’ın anti emperyalist mücadelelerin en önemlisi ve İngiltere gibi yer küreyi egemenliği altına almış bir ülkeyi yenilgiye uğratarak mücadeleyi sonuçlandırıyor. İngilizlere kendi öğretisini bir bakıma kabul ettirmiş oluyor. Osmanlı döneminde yeryüzünün batı dünyasının baharatı, ipeği Hindistan’dan geliyordu. İnsanlar neden Hint kumaşlarını bırakıp İngiliz kumaşlarına mecbur edildiler? Neden İngiliz sömürgesi altında kalabildiler? İngiliz kıyafetlerini terk edip dikişi olmayan kumaş ile örtünerek hayatının sonuna kadar öyle yaşadı. Batı modernitesine karşı çıktı, batı sanayinin şiddet üreten sanayi olduğunu söyledi. Batı silahlarını reddetti silah kullanmadan halkına nasıl mücadele edeceğini gösterdi ve buna rağmen halkını toplumu bağımsızlaştırmasına rağmen Gandi “Bizim için asıl önemli şey özgürleşmektir.” dedi. İslam dünyasında silahlı kahramanlar halklarını bağımsızlığa kavuşturmuşlar ve diktatörlük kurmuşlar. Bütün bunların anlaşılması gerekiyordu. Bunlar bilgelik meselesi. Hindu metinleri yanında Kuran ve İncil’den de ayetler okuyor ve Gandi’nin öldürülmesi bu yüzden. Müslümanlara fazla yüz verdiği düşünülüyor. Onları fazla önemsediği düşünülüyor. Pakistan zamanındaki hapsedilme yıllarındaki sayısı İngilizler zamanından daha fazla.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Ömrünün yarısı zindanlarda geçen bir insan değil mi?

Ümit Aktaş:Evet ve basit nedenlerle. 98 yaşına kadar yaşıyor ve bu hayat bütünüyle mücadeleler ile geçiyor, ölünceye kadar mücadeleler sürüyor. Bu doğrudan sivil itaatsizlik ile geçen mücadele. Gandi Tolstoy’un anarşizmini belirliyor. Tolstoy şiddet karşısında tepki verilmesini doğru bulmaz. Gandi onun gibi pasifist birisi değil. İngilizlerin Hint halkına yasak kıldığı denizden tuz çıkartma yasağını ortadan kaldırmak için 600 km’lik günler süren yürüyüş başlatır ve yürüyüş sonucunda denizden kendisi ile yürüyüşe katılanlar ile denizden tuz çıkartarak bu yasağı delmiş olur. Sonunda bir sürü insan öldürülür, Gandi hapsedilir, olaylar çıkar ama neticede bu yasak kaldırılır. Düşünün koskoca bir halk denizden tuz çıkartamıyor. Kürtlere ana dili ile eğitim vermeyi yasaklıyorsun. Bu bir aptallık değil mi? İnsanların birbirlerini ezerek haklarını gasp ederek yaşama çalışmaları. Gandi ve Abdulgaffar Han insanların özgürleşmelerinin önünü açan insanlar. Gandi mücadele etti, elindeki tek silahı oruç tutmak. Toplumda reaksiyon gördüğü zaman oruç tutarak onları ikna ediyordu. Gandi’nin kıymetini Nurettin Topçu Cemil Meriç iyi bilirlerdi ama Abdulgaffar Han tanınmayan birisi. Gandi Tolstoy gibi hakkın gaspı karşısında şiddete başvurmayın demiyor buna boyun eğmeyin mücadele edin ama silaha başvurmayın diyor çünkü silahlı bir mücadele mazlum durumda olanlar açısından zaten mağlubiyetin başlangıcıdır. Gandi ile Abdulgaffar Han ikna edebilmek için İngilizleri insanların ölümünü kabullenmek durumunda kaldılar. İngilizler her seferinde yüzlerce kişiyi katlettiler. İngilizler Afganistan’a kadar işgal ediyorlar. 2 toplum da işgalleri ortadan kaldırıp İngilizleri ortadan çıkartıyorlar. Gandi; “Biz düşmanlara değil düşmanlığa karşıyız.” Yani o kadar incelikli bir şey ortaya koyuyor ki “Amacımız düşmanımızı yok etmek değil düşmanlığı yok etmeye çalışıyoruz.” çünkü bizim karşımızda düşman olarak gelen insan da insan. Belli bir ulusun neferi olarak ortaya gelmiş. Ulusal güçlerin ulusal ordular oluşturmaları ve ordular ile çıkar savaşlarına girmeleri.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: İnsanlığın Müslümanların bölgede her geçen gün ezilen Kürt meselesi nedeniyle ezilen binlerce insan var. Azerbaycan Ermenistan arasında barışça çözülebilecek meseleler var, İsrail Filistin arasında da barış fikrini inşa etme şansımız ne derece var? Ne yapmak lazım? Tarihe büyük iz bırakıp gittiler. Kalıcı eserler bıraktılar fakat İslam dünyasının realitesi bu. Uzun vadeli plan ile de olsa 100 yıllık plan ile de olsa nereden başlayarak bu makus talihi yenebiliriz?

Ümit Aktaş:Biz buna başladık. Suriye savaşı yeni başlarken biz bu savaşın ortaya çıkmaması büyümemesi için bir araya geldik, birlikte barışçıl yolda Türkiye, Suriye, İran yöneticileri ile görüşerek çözüm yolu üretmeye çalıştık. O günkü siyasal şartlar nedeniyle görüşmelerimizi gerçekleştiremedik. 3. Yol bildirisi yayınladık. En doğru yolun barış yolu olduğuna ikaz ettik. İnsanlar bize her iki kesimde saldırdı. Alayla andılar 3. Yol bildirisini ve 3. Yolculuğu farklı şeyler ile karıştırdılar. Bizleri arada kalmışlık ile itham ettiler. Böyle şahsiyetlere ihtiyaç var. Abdulgaffar Han ve Cevdet Sait gibi. Düşünceyi ortaya koyan ariflerin, bilge kişiliklerin kıymetini bilmiyoruz. Bizi heyecanlandıran HAMAS ilk kurulduğu dönemde intihar eylemleri yaptı herkes heyecanlandı. Bu intihar eylemlerinin islama aykırı olduğunu yazmıştım. Siz bir yerde kendinizi bomba yapıp patlatıyorsunuz orada birtakım insanlar ölüyor. Bunların hangisi ölümü hak etti? Bu ölümleri meşru kılmak için İsrail halkının askeri hedef olduğunu iddia ettiler.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Çocuğu asker ilan ederek meşrulaştırmaya çalışıyorlar.

Ümit Aktaş: Kuran size kadını, çocuğu, din adamını öldürün mü diyor? Israrla dokunmayın diyor siz bombalıyorsunuz. Suriye’de bir sürü bombalanmış cami var. Hamas o eylemleri bıraktı. Niye bıraktı? Şimdi de hiçbir ikaz etmeden rasgele bombalar atıyorsun. Ölen insanlardan Müslüman olanlar da var. Bu tür şeyleri kabullenmek doğru değil. Bunlar bizleri heyecanlandırıyor. Önemli bir bilimsel çaba, sanatsal çaba, düşünsel çaba aynı heyecanı vermiyor. Kitap yazılması, düşünce üretilmesi insanlığın hayrına bir şey bulunması aynı heyecanı vermiyor. Biz bu tür çabayı başlattık karşılık bulmadı önemsenmedi, bırakmamak lazım, devam etmek lazım. Barışçıl mücadeleleri sürdürmek lazım. Barıştan bahsetmek tuhaf bir aşağılamaya sebep oluyor. Barış küçümseniyor. İnsanlığın en kutsal kelimesidir.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bu aklı selim düşüncelerin islam dünyasında yükselmesi için elimizden geleni yapacağız. Bugün de programımızı burada bitiriyoruz, haftaya Salı günü saat 21.00’da sizlerle birlikte olacağız hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.

Yorumlar