16 Nisan 2024

ÖFG TV’den herkese merhaba, her hafta Salı günü saat 21.00’da haftanın önemli insan hakları konuları ve konukları ile size sunduğumuz programımıza başlıyoruz.

Bugün iki konuğumuz var. İlki yarın Kobani Davası ile ilgili önemli bir duruşma olacak ve partimiz adına davayı takip eden Sn. Öztürk Türkdoğan ile konuşacağız. İkinci konuğumuz Meclis’te bu hafta turizm yasası görüşülecek yasa ile ilgili Muğla Turist Rehberleri Odası Başkanı Özgür Akgül ile görüşeceğiz. Kobani davası yarın görüşülecek önemli bir gün olacak. Parti yetkililerimiz, vekillerimiz ile biz de orada olacağız. 3.5 yıldır devam ediyor dava, yıllardır konuşuluyor ve çok ağır ithamlar ile devam eden bir dava.

Öztürk Türkdoğan: Kobani Kumpas Davası dediğimiz bir dava bu. Ekim 2014 tarihinde Kobani ile dayanışmak amacıyla Türkiye’de yaygın protesto gösterileri yapılmıştı aslında bu gösteriler Ağustos 2014’ten beri yapılıyordu. DAİŞ Suriye’de sadece Kobani’ye değil Kürtlerin yaşadığı kentlerin tamamına öncesinde Irak’ta ezidilere saldırmıştı. Ağustosun başında ezidi soykırımı gerçekleştirmişti. Kobani davasını anlatırken buna da değiniyoruz. Suriye Rojava’da Kobani’nin düşmemesi için Türkiye’de insanlar yaygın gösteriler yaptılar. O esnada HDP partimiz bir sosyal medya mesajı paylaşmıştı insanların demokratik haklarını kullanmasını istemişti. Öncesinde Türkiye 2 Ekim tarihinde Suriye tezkeresinde o tezkereye dayanarak peşmerge güçleri Kobani’ye geçip yardım ettiler. Bu süreçte hemen hemen herkes bir şekilde Kobani’nin düşmemesi kurtarılması için bir yerinden dahil oldu sürece. 6-8 Ekim tarihleri arasında 7 Ekim’den itibaren paramiliter güçler sahaya çıktı şiddet hareketleri görülmeye başlandı. Protestoculardan çok sayıda kişi yaşamını yitirdi. Toplam 54 kişi yaşamını yitirdi. Geçici sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti 1 günlük. Gösteriler bitti ve Kobani’ye yardım edildi. Süreç bu şekilde devam etti. O dönem Ankara’da bir soruşturma numarası verilmişti Cumhuriyet Savcısı soruşturma açmıştı, daha sonra dokunulmazlığı olmayan kişiler ile ilgili ön ifadeler alınmıştı, dokunulmazlık kaldırıldıktan sonra o soruşturma kapsamında ifadeler alındı ve cumhuriyet savcısı suça rastlamadığı için dava açmadı. Sonrasında konjonktür değişti Türkiye’de tek adam rejimi devreye girdi 2018 seçimlerinden sonra devlet organize edildi. O dönemin eski kamu güvenliği müsteşarlığı kapatıldı ve 2018 ekim ayında Ankara TEM Şube Müdürlüğü’nde eskiden andıç dediğimiz askeri vesayet belgesi dediğimiz belge hazırlandı, o belgeye dayanarak hazırlık hareketlerinin yapıldığını anlıyoruz. O belgeyi dava dosyası içinde bulduk. Ankara TEM’de öyle bir belge hazırlamışlar ki; HDP’nin nasıl kapatılacağını, siyasilere dava açılacağını, kumpas kurulacağını anlatmışlar ve o belgede yazılanlar uygulamaya konuldu. Devlet içerisinde bir ekibin işi olduğu anlaşılıyor. Bu işin içinde AKP MHP iktidarının paramiliter güçler ile bağlantılı ekipleri olduğunu söyleyebilirim çünkü tuhaf bir durum. Mahkeme belgenin araştırılmasını istemişti akıbeti ortaya çıkartılamadı. 2020 yılında özel savcı Ankara’ya getirdiler ve o bu soruşturmayı başka bir numara vererek canlandırdı ve önce Eylül ayında arkadaşlarımız gözaltına alınıp tutuklandı, yılbaşından bir gün önce iddianame düzenlendi. Mahkeme 1 hafta sonra 2021 yılının Ocak ayının başında 7’sinde kabul etti iddianameyi ve duruşmayı nisan ayına verdi. Nisan 2021’den beri aralıksız sürüyor. Arkadaşlarımız o tarihten beri tutuklu bazı arkadaşlarımız, 2016 yılından beri başka suçlamalar nedeniyle tutukluydular onların tutukluluk süresi 7 yılı doldurdu. 2020’nin sonbaharında tutuklananlar bakımından 4 yıllık tutukluluk süreci ile karşı karşıyayız. İddianame düzenlendi 2600 civarında müşteki davaya dahil edilmiş. İçinde kamu özel kuruluşlar, şirketler, gerçek kişiler, bankalar, Diyanet İşleri Başkanlığı var, tuhaf bir durum ile karşılaştık. Davaya dahi edilmek istenen insanların çoğunun bundan haberi yok. Mahkeme kendisini savcı yerine koyup delil toplamaya başladı. Dokunulmazlığı kaldırılan siyasetçi arkadaşlarımıza fezlekeler birleştirildi. AİHM’in Büyük Dairesi Demirtaş’ın bu soruşturmalar kapsamında tutuklanmasını sözleşmenin ihlali olarak değerlendirdi Türkiye aleyhine karar verdi ve o kararında 6-8 Ekim 2014’te HDP’ye izafeten suçlama konusu yapılan sosyal medya paylaşımlarının bir partinin demokratik protesto bağlamında kullandığı sözler olduğunu bunun demokratik toplumda suç olmadığını etraflıca yazıyordu AİHM ki daha sonra 2 sene önce açıklanan Figen Yüksekdağ kararında da aynısını tekrar etti. AİHM bu davanın dayanağı olarak gösterilen sosyal medya açıklamalarının suç olmadığına karar verdi. 18 arkadaşımızın tutukluluğu devam ediyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: 6 yıl bekleme neden?

Öztürk Türkdoğan: 6 yıl çözüm süreci döneminde yasa çıkartılmıştı. 6551 sayılı kanun, bu kanun halen yürürlükte bu kanunu uygulayan bir müsteşarlık vardı. 2018’te müsteşarlık tasfiye edildikten sonra işlemlerin yapıldığını anlıyoruz. Devlet kendi içinde “farklı bir uygulamaya” gitmiş! Kanun yürürlükte ama uygulamayan İçişleri Bakanlığı pratiği vardı. Süleyman Soylu döneminde oldu. Kendisini yeni bir vesayetçi pozisyona koymuş ve bu uygulamaları iktidar 6 yıl sonra karşımıza çıkmasının sebebi bu. Politik bir durum bu! Hukuki bir durum değil! Hukuki bir durum olsaydı 2014’te açılan soruşturma davaya dönüşürdü. 2014’te açılan soruşturmada hiçbir işlem yapılmadı. İfadeler alındı ve herhangi bir işlem yapılmadı! 2020 yılında yeni soruşturma numarası veriliyor ama hazırlık hareketleri, emniyetin dava ile ilgili 2018’de başladığını anlıyoruz dava dosyasındaki belgelerden. Bu nedenle davanın politik bir dava olduğunu ifade ediyoruz çünkü o belgede nasıl ki HDP kapatma davası ile ilgili talimatlar yazıyorsa aynı şey oldu. Sonrasında HDP’ye kapatma davası açıldı ve halen devam ediyor. O dava nedeniyle HDP Mayıs 2023 seçimlerine katılamadı. Başka bir parti Yeşilsol Parti bünyesinde seçimlere katılmak zorunda kaldı, sandık görevlisi ataması yapamadı. Partiyi kısa süre içinde halka anlatamadı ve iktidar bu davayı da bu hareketle elde etmek istediği siyasi amaca büyük oranda ulaştı. HDP’nin oy oranı bir şekilde düştü ve şimdi de son 1 yıl içerisinde 4 isim değiştirerek partimizin adı DEM Parti oldu. Bir yandan seçimlere dönük siyasi amaçla açıldığı anlaşılan bir dava bir yandan da Selahattin Demirtaş şahsında Kürt siyasetçilere yönelik intikam davası. Bu nedenle kumpas davası diyoruz. Ortaya hukuki bir şey koysunlar hukuki tartışma yapalım. Protesto gösterisinde yaşamını yitirenler ile ilgili hukuki süreçler bitti. Yasin Börü’nün linç edilerek öldürülmesi korkunç bir şeydir hepimiz kınadık. O olay ile ilgili yargılama yapıldı failler tespit edildi. O mahkemede, mahkeme HDP’li siyasetçiler ile ilgisi olmadığını ortaya koydu. İktidar bir kumpas kuruyor kendi siyasi söylemleri ile halkın inanmasını istiyor ve yıllarca bunu kullandı, seçim meydanlarında kullanıldı. 31 Mart seçimlerinde artık bu tarz ötekileştirici söylemlerin karşılığı olmadığı anlaşıldı. Ötekileştirici söylem döndü kendisini vurdu ve iktidar oy kaybetti. Halk bu tür şeylere inanmıyor. Kürt kentlerinde bizim kendi belediyelerimizi yeniden almamız ki alamadığımız birkaç belediye de asker polislerin seçmen olarak kaydırılması nedeniyle alınamadı. Bu açıdan bakıldığından iktidarın kumpas kurduğunu halkın anladığını gösteriyor seçim sonuçları. Böylesi bir ortamda bu dava bugüne kadar geldi insanlar yargılanan arkadaşlarımız kısıtlı imkanlar ile savunma yapmak durumunda kaldı. Sözleri kesildi avukatlar konuşturulmadı. Tüm kuralların tamamı ihlal edildi. Biz bunları mahkeme salonunda uzun uzun anlattık. İddianamenin hazırlanması, okunmadan kabul edilmesi, iddianameye itiraz hakkının kullandırılmaması, mahkemenin delil toplamaya çalışması, iftiracı tanıklar gibi tüm bunlar usul hukukuna aykırı. O dönem PYD Terör örgütü olarak kabul edilmiyor. Adalet Bakanlığı belgesi dava dosyasında olmasına rağmen yokmuş gibi davranılıyor. MGK Kobani gösterileril ile ilgili çözüm sürecini provoke etmeye dönük girişimler olarak değerlendiriyor. MGK’nın önemsiz gördüğü durum ile ilgili 6 sene sonra nasıl bir kumpas kurarsınız? Bu dava Türkiye’deki tek adam rejimine geçişin ne kadar sakıncalı olduğunu göstermesi bakımından önemli bir dava. Siyaset yargı ilişkisinin iç içe olduğunu gösteren ender davalardandır. Geçen ay mahkeme son sözleri aldı ve yarın için karar vereceğini açıkladı. Bu sabah; “Biz dosyayı incelemeyi bitiremedik, eksikler var. o nedenle yarın karar vermeyeceğiz. Tutukluluk incelemesi yapacağız.” Diye resmen bize bildirdiler.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Yarın ne bekliyorsunuz mahkemeden?

Öztürk Türkdoğan: Yarın tutuklu arkadaşlarımızın tahliye edilmesi gerektiğini bir kez daha ifade etmek isterim çünkü onların haksız tutukluluğu çok açık. Bu kadar uzun süre insanların haksız yere tutulması bir zulüm. Buna son vermeleri gerekir. Özellikle ciddi sağlık sorunu olan arkadaşlarımızın mutlaka tahliye edilmesi gerekir. Sağlık ve yaşam hakları anlamında hakları olduğunu hatırlatacağız mahkemeye. Siyasal konjonktürden etkilendiği o kadar açık ki karar sonraya kalacaksa seçim sonuçlarını iktidar değerlendirir ve kumpaslara gerek olmadığını anlar ertelenecek duruşmada arkadaşlarımız beraat ettirilir çünkü ortada suç yok. Yarın arkadaşlarımızın bir kısmının tahliye edilmesi gerektiğini kuvvetlice vurgulayacağız ve talep edeceğiz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Biz de yarın mahkemede olacağız. Çok büyük bir haksızlık zaten AİHM kararı da var, apaçık ortada. 6 yıl sonra bir siyasi talimat ile başladığı apaçık ortada olan bir dava var ortada dönemin siyasi iklimine uygun bir şekilde başlatılmış fakat Kürt sorunu bir dönemin siyasi iklimine hapis olacak bir sorun değil. Ağır yargılamalar, parti kapatmalar vb. her türlü devlet cebri ile bitirilecek bir mesele değil. Davalar açar partilere kapatma davası açarsınız ama sorun bitmez. Kürt meselesi böyle bitmez! Birileri bunun peşinde. Kürt meselesi çıkaranların yüzünden bu halde ve onların adalete dönmesi gerekiyor. Karşısındakine zorbalık yapmaması gerekiyor.

Öztürk Türkdoğan: Umarım yarın iyi bir haber alırız.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Meclis’te turizm yasası var ve turist rehberleri ile ilgili önemli değişiklikler var bunu mecliste tartışacağız. Bir de konunun çalışanları açısından değerlendirelim dedik. Muğla Turist Rehberleri Odası Başkanı Özgür Akgül ile konuşacağız. Bu hafta meclis turizm yasasını konuşacak. Siz de bu konuda önemli bir gündem oluşturmaya çalışıyorsunuz, bana birçok başvuru geldi. Önceki haftalar basın toplantımızda gündem ettik. Meclis açıldı ve ilk konumuz turizm yasası. Günümüzde turizm son derece önemli bir yere geldi. Bacasız sanayi, doğru kullanıldığı zaman ülkelere büyük paralar kazandıran ve çok önemli bir sektör haline gelen bir konu oldu ve her geçen gün de önemi artıyor. Bu sektörde çok çalışan insan var. Milyonlarca çalışan insan var. Oteller, çalışanlar, acenteler bir sürü insan var ve turizm ile ilgili çalışan insanlarımızı bu yasa etkileyecek. Bu yasa sizce ne getiriyor?

Özgür Akgül : Tüm rehber meslektaşlarımızın hepsi büyük bir endişe içinde. Psikolojileri bozulmuş durumda son 3 aydan beri bu son gelişmeler ile alakalı. Bizim turist rehberliği hobi işi değil Anayasa’nın tanımış olduğu bir meslek ve hakları var. 6326 sayılı kanun ile turist rehberlerinin çalışma alanları ve hakları belirlenmiştir. Türkiye’nin 100 üzerinde üniversitede 2 yıllık ve 4 yıllık programları ile rehber yetiştiriliyor. 13500 turist rehberine ulaşmış bulunuyoruz son 30 yılda. A grubu acenteler günübirlik ya da haftalık yaptıkları kültür turlarında otobüs içinde lisanslı turist rehberi bulundurma zorunluluğu vardır. Komisyondan geçmiş olan meclise gelen yasa tasarısı ile bu yasal zorunluluk ortadan kaldırılıyor. Bunun sonucunda oluşacak şeyi görebiliyoruz ki birçok kaçak acentecilik faaliyetleri baş gösterecek bu saatten sonra. Lisansı olmayan ehliyeti olmayan yetersiz kişilerin bu mesleği icra etme durumu olacak. Normal bir binanın mimari projesi mimar tarafından imzası gerekirken inşaat şantiye şefinin imzası ile bu iş yapılabilir hale geliyorsa bizim de şu andaki mesleğimiz bu şekle gelmiş durumda. Yoldan geçen bir kişi bu meslek ile eğitimi almayan kişiler araç içinde mikrofon alıp rehberlik hizmeti verecek duruma gelecek. Bizim üniversitelerde okutmakta olduğumuz gençlere büyük bir kazık atmışlık olacak çünkü bunlar mevcut kanun ile bu bölümlere girdiler ve bitirmek üzereler. Ellerine geçecek olan bir belge hiçbir işe yaramayacak gibi bir duruma geliyor. Bu yüzden tüm turist rehberleri bunu anlamakta zorluk çekiyor. Mehmet Nuri Ersoy Turizm Bakanımız acente sahibidir, yıllardır kültür turizm alanında faaliyet göstermiş ben de şahsım olarak acentesinde çalışmış bir kişi olarak bunu nasıl düşünebildi? Nasıl böyle bir yasa organize etti ve komisyona getirdi anlamakta inanılmaz güçlük çekiyoruz. Bizim en önemsediğimiz maddelerden bir tanesi bunun yanında yabancı dil bilmeyen bir rehber düşünmek çok güç geliyor insanlara, biz bu konu ile baş etmeye çalışıyoruz, anlatmaya çalışıyoruz. Komisyondaki vekillerin çoğu ile görüşüldü. Anlatıldı, bizi dinleyenlerin hepsi bize hak verdi, konuya hakimler fakat vekillerimizin bıyık altından söyledikleri; “Biz bunun böyle olmayacağını biliyoruz farkındayız fakat Turizm Bakanı bastırıyor, çok ısrarcı. Biz de çok fazla yapabileceğimiz bir şey yokmuş.” Gibi bir ifade kullanıyorlar en sonunda ve bizi çok üzüyor. Vekillerimizin bu konuda kendi fikirlerinin arkasında durabilmeleri lazım. Bizler ile görüşürken bizlere nasıl hak veriyorlarsa orada güçlü bir şekilde sözlerinin arkasında durmalarını beklerdik fakat komisyondan hızlı bir şekilde geçti. Bu konu nereden çıktı? Biz hükümetin arayıp bulamadığı meslek grubuyuz. Hiçbir şekilde Turizm Bakanlığı’na bağlı olmamıza rağmen Turizm Bakanlığı’nda tüm yetkilerin olmasına rağmen hiçbir mali yük olarak üzerlerine külfet getirmiyoruz çünkü turist rehberliği serbest meslek ve hiçbir şekilde iş beklentisi yok. “Bize bir iş verin.” Gibi isteğimiz talebimiz yok. Pandemi döneminde herkes işsiz kaldı ama bir gün bile hükümetin, bakanı suçlayıcı feryadı olmadı çünkü serbest piyasa sonuç olarak bizim seçimimiz. Hükümetin sağlayabileceği bir iş kolu değil. Turizm acenteleri ile çalışmak zorundayız. Ülkeye gelen turistlere 1 haftalık, 2 günlük, 4 günlük turist grubu ile beraber grubu alır en son ayrılacağı güne kadar onlar ile beraber turlarımızı yapar tarihi eserler ile alakalı olan tüm yerleri gezdiririz. Gezebileceği yerler hakkında fikir edindiririz ve Türkiye’ye tekrar getirmeye çalışırız. Güneydoğu Anadolu Bölgesi çok rağbette. İzmir, İstanbul ve Ankara’dan herkesin görmek istediği bölge. Şanlıurfa Rehberler Odamız var ve yaklaşık 500 civarında rehber üyemiz var orada. Toplam 13500 rehberiz. Ben Muğla Rehberlik Oda Başkanıyım. Toplam 13 oda mevcut. Şu an tüm oda başkanları büyük baskı altında üyeler tarafından herhangi bir şey yapmıyor muyuz? Kanunu durdurmak için Cumhurbaşkanı ile Turizm Bakanı ile görüşmemiz isteniyor ama bu işlerin kolay olmadığını tahmin edersiniz. Bizim bakan ile görüşme alabilmemiz sadece 2 kez oldu ve bakanımız bu konuda her yerde vermiş olduğu demeçlerde çok sert. Sürekli olarak İtalya’yı örnek gösteriyor. İtalya’da zorunlu değil araç içinde rehber bulunması biz de niye zorunlu olsun deniliyor. Orada farklı kurallar var o kısımlar ile ilgili herhangi bir yorumda bulunmuyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Hizmet kalitesini düşürecek bir uygulamayı bakanlık neden yapmak ister?

Özgür Akgül : Sonuç olarak 13500 lisanslı turist rehberi varken 15000 seyahat acentesi var. 13500 rehberin 4-5 bin kişi eylemsiz olarak kalıyorlar. Ara verebiliyorlar ve eylemli olmuyorlar fakat bir sonraki sene vizelerini yapıyorlar. Ben de 2-3 dönem yapmamıştım. Şu an mesleğimi icra ediyorum. Bu hizmet kalitesini düşürecektir çünkü seyahat acenteleri belirli rekabet içine girerlerse sonuç olarak bu işi hobi olarak yapacak kişi çok ucuza, ya da “Ben gezmek istiyorum.” Deyip bu hizmeti bedavaya yakın fiyat ile yapabilir. Gelecek grup o kişinin lisanssız turist rehberi olduğunu bilmeyecektir. Denetlemeler sayesinde acenteler sisteme oturmuştu. Yerel pazarda da yerel acentelerde ne kadar külfette olsa lisanslı turist rehberi almaya başladılar. Bunu serbest bıraktığınızda acenteler için maliyet açısından kolaylık olabilir. İyi hizmet vermek isteyen seyahat acenteleri bu tarz maliyet hesabına girecek acentelerin rekabetine maruz kalacak ve onların sistemini de kalitesini de aşağı çekecek. Çok büyük olan seyahat acenteleri var bunların bizi kullanmak istemeyişi. Çince, Korece veya diğer farklı dillerde gönderen tur operatörleri grup ile beraber tur liderleri gönderiyorlar. Tur liderleri bizim kontrolümüz altında devam ediyor tur. Eksiklik varsa biz tamamlıyoruz. Tarih konusu ile ilgili konu olursa biz anlatım yapıyoruz sonra onlar anlatım yapıyorlar. Bu işi yabancı tur liderleri yapabilir hale getirdiler bizi tasfiye etmeye çalışıyorlar. İstihdam problemi ortaya çıkacaktır. Bakanımızın 5 yıldızlı otelleri var. 5 yıldızlı oteller şehir merkezlerinde olmuyor. Şehir merkezinden 1 saat, 45 dk uzaklıkta konuşlanıyor. Buradaki misafirlerin en büyük gayreti otel güzeldi fakat merkezden uzaktı. Bizler bu konuda zorlandık. Merkezden uzak olduğu için şikayetlerini belirtiyorlar. 5 yıldızlı oteller tur operasyonlarını seyahat acentelerinden almak istiyorlar. kendi müşterilerine otel önünden tur organize edip transfer sağlayıp bu konu ile ilgili rehberleri tasfiye etmeye çalışmak sebeplerden biri olabilir. Yabancı tur operatörlerinin yanında getirdikleri tur liderleri ile bu işi tamamlamayı düşünüyorlar. Gençlerimizin olması gereken iş sahasını bizden almış olacaklar. Maliyet konusunda ikna değiliz çünkü rehber maliyeti çok ağır bir maliyet değil. Bizim taban yevmiye ücretimiz Turizm Bakanlığı’ndan belirlense de kişiler acenteler rehberler ile pazarlık yapıp çok ucuza turlara çıkabiliyorlar etik ve yasal olmasa da yapabiliyorlar. Acentelerin üzerinde rehberlik maliyeti yüksek bir rakam değil.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Biz mecliste yasayı görüşeceğiz. 13500 turist rehberi de bekliyor heyecanla. Umarım sizi işsiz bırakacak bir sonuç olmaz.

Özgür Akgül : Dünyanın hiçbir yerinde yabancı dil bilmeyen turist rehberi olmaz. Dünyanın hiçbir yerinde lisansı olmayan bir kişi otobüse binip kişilere tarihi brifing verme işini rastgele yapamazlar. Turizm kalitesini düşürmenin anlamı yok. Farklı mesleklerden kişileri de bizim mesleğimize adapte etmeye çalışıyorlar. Sanat tarihçileri, okul öğretmenleri arkeologları sahamıza sokmaya çalışıyorlar. 13500 turist rehberinin evine cenaze gelmiş gibi üzüntü yaratacaktır, hayal kırıklığı yaratacaktır. Büyük emekler verdik. 27 yıllık rehberim bir anda mesleğimin elimden alınması söz konusu. Turizm Bakanı’nın şu savunması çok yanlış; ben araçlarda rehber bulundurma zorunluluğunu ortadan kaldırıyorum araçlarda rehber bulunmasın demiyorum diyor. Bu yasa çıkar çıkmaz birçok rekabetçi acente artık rehber almama durumuna geçecektir. Savunması da çok yerinde bir savunma değil. Türk grupları ile çıkıyorsa rehber neden yabancı dil bilsin diyor! İnsanları yabancı dil konuşmaya motive etmemiz gerekirken bu saatten sonra yasa çıkarsa orada yabancı dil öğrenmede zorluk çeken öğrenciler motivasyonunu kaybedecek. Lisansı zaten alacağım yabancı dil öğrenme ile niye kendimi zorlayayım diyecektir. Günden güne yıldan yıla yabancı dil bilen rehberlerimiz azaldıkça sorun olarak ortaya çıkacaktır.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Biz konuyu tartışacağız mecliste ve bu mağduriyeti gündeme getireceğiz.

Özgür Akgül : Desteğe çok ihtiyacımız var. iktidar partisi çoğunluk içinde olduğu için defalarca konular anlatıldı fakat bakanın etkisi baskısı altında oldukları için özgürlüklerinin olduğuna inanmıyorum istedikleri şekilde oy kullanacakları özgürlüğe sahip olduklarına inanmıyorum. Vekillerimiz inşallah cesaretli olurlar ve bunun yanlış olduğunu bile bile sadece bakan böyle istedi diye bu şekilde çıkmasına izin vermezler yasanın.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Çok teşekkür ederim Özgür Bey, meseleyi gündem edeceğiz. Değerli izleyenler programımızı burada bitiriyoruz. Bugün 2 konuğumuz oldu Kobani Kumpas davası ve ikinci konumuz Mecliste görüşülmekte olan Turizm yasası ve turist rehberlerinin mağduriyeti konusunu Muğla Turist Rehberleri Odası Başkanı Sn. Özgür Akgül gündem etti. Hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. Haftaya Salı günü saat 21.00’da tekrar birlikte olacağız inşallah hoşçakalın.

Yorumlar