25 Mart 2022

Gazete Kritik

Hakların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, Cezaevi Hak İhlallerini ve Gündemi TBMM’de düzenlediği basın toplantısında değerlendirdi.

İşte Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun yaptığı o basın açıklaması:

Şervan Can Güder Van’dan Yüksekova Devlet Hastanesi’ne kadar cenaze aracı ile getiriliyor sonra hastaneden mezarlığa araç verilmediğinden pickup ile götürmek zorunda kalıyor aile.Bugün Şervan Can Güder isimli bir mahpusun ölümü ile ilgili ayrıntılı bilgi vereceğim. Şervan Can Güder Van F Tipi Cezaevi’nde kalan bir mahpus. 20 yaşında. Sağlıklı birisi babası ile vefatından 1-2 gün önce konuşuyor, hiçbir sağlık sorunu yok, gayet neşeli, 20 yaşında, kronik bir hastalığı yok, kronik bir ilaç yok ve aniden aileye bir haber geliyor: “Oğlunuz kalp krizinden vefat ediyor.” Aile neye uğradığını şaşırıyor ve cenaze veriliyor. Cenazeyi alıp getiriyorlar! Cenaze cezaevinden Yüksekova Devlet Hastanesi’ne kadar cenaze aracı ile getiriliyor ve Yüksekova Devlet Hastanesi’ne kadar gelirken cenaze aracı sürekli yoğun bir baskı altında ve cenazenin gecikmesi sağlanıyor!

Şervan Can Güder bir Kürt siyasi mahpus, 15 yaşında hapse girmiş

Şoför saatte 50-60 kilometre hızın üzerine çıkamıyor polisin uyarısından dolayı çünkü cenazenin gece toprağa verilmesi isteniyor! Gece saat 22-23 sıralarında cenaze Yüksekova’ya varıyor. 20 yaşındaki Şervan Can Güder bir Kürt siyasi mahpus, 15 yaşında hapse girmiş, 4 yıl 7 aydır cezaevinde yatan, 18 yaşından sonra hüküm verilen bir mahpus. Zaten adil olmayan yargılama ile yargılanmış ve hüküm yemiş, müebbet hapse mahkûm edilmiş orası ayrı bir konu ama bu kadar uzun süre cezaevinde tutulması, tutuklu olarak ve ani bir şüpheli ölüm ile hayatını kaybetmesi, Yüksekova Devlet Hastanesi’nden mezarlığa kadar cenaze aracı verilmemesi son derece önemli bir problem! Van Cezaevi’nden Yüksekova’ya getirilene kadar Adli Tıp Kurumu ve Yüksekova Hastanesi’ne kadar resmi araçla getiriliyor ve sonrasında cenaze aracı verme noktasında bir yokuşa sürme olayı görüyoruz. Aile beklemekten bıkıp, usanıyor ve bir pick-up tutarak mezarlığa götürüyor.

Van T Tipi Cezaevi’nden Yüksekova’ya kadar resmi araç verilmiş ama bir mahpus Bakanlık kontrolü altında.

Bu arada ağır bir abluka var, Şervan Can Güder’in babası ile görüştüm, onlarca, yüzlerce polisin bir ablukası altında götürülüyor. Gece toprağa veriliyor, normalde cenaze namaz vakitlerinde gündüz toprağa verilir ama çok acele edilerek gece vakti toprağa verilmesi isteniyor, çok yoğun bir psikolojik baskı yapılıyor ve en önemlisi; hastaneden mezarlığa ailenin pick-up ile götürmek zorunda kalması çok üzücü bir görüntü. Bir cenaze aracı bu kadar yoğun bir tertibata rağmen niye cenaze aracı yoktu veya niye cenaze aracı verilmedi. Biz bunlarla ilgili bir açıklama yaptı daha sonra dün gece Van Valiliği bir açıklama yapmış ve demiş ki: “Cenaze aracı verildi.” Peki cenaze aracı vermişseniz hastaneden mezarlığa kadar niye cenaze aracı verilmedi ve aile pick-up ile götürmek zorunda kaldı. Biz bunun benzerini Garibe Gezer’de de görmüştük. Cezaevinden memleketine kadar resmi araçla gitti ve daha sonra cenaze aracı verilmedi, pick-up da götürüldü mezarlığa, aynısı Şervan Can Güder de yaşandı. “Biz cenaze aracı vermiştik.” Peki bizim yayınladığımız videoda apaçık ortada, sizin açıklamanızı bölüyoruz, Van T Tipi Cezaevi’nden Yüksekova’ya kadar resmi araç verilmiş ama bir mahpus Bakanlık kontrolü altında, sorumluluğu altında olan bir mahpus için mezarlığa kadar cenaze aracı temini neden yapılmadı? Neden hastaneden sonra “Başınızın çaresine bakın, ne yaparsanız yapın” muamelesi yapıldı, işler yokuşa sürüldü, bakın açıklama yapmışlar ama bu sorularıma cevap veremiyorlar. Yüksekova Devlet Hastanesi’nden mezarlığa kadar bir cenaze pick-up’ta götürülür mü? Neden bir cenaze aracı orada bulundurulmadı? Görüyorsunuz insanlar bir pick-up’a atmak zorunda kalmış, bir tabut başında delikanlı, pick-up’ta mezarlığa götürülüyor! Hangi biriniz cenazenizin bir pick-up’ta gitmesini kabul edebilir! Hangi cenaze yakını böyle bir muameleyi kabul edebilir? İnsanları öldükten sonra da mı suçlu ilan etmeye çalışıyorsunuz onu anlamak mümkün değil!

Hastaneden mezarlığa kadar cenaze aracı neden verilmediğine dair tatminkar bir açıklama yapılmalı!

Şervan Can Güder gencecik yaşta bir insandı! 20 yaşında bir insan ve şüpheli bir şekilde öldü! Ben Adalet Bakanlığı’nın bir an evvel açıklama yapmasını bekliyorum. 20 yaşındaki bir insan milyonda bir ihtimaldir, kolay kolay kalp krizi geçirmez. Sağlık sorunu yok, kullandığı bir ilaç yok, gayet sağlıklı bir birey, “Öldü” deniliyor! Bunu anlamak mümkün değil! Bir an evvel resmi bir açıklama yapılması gerektiğini söylüyorum Adalet Bakanlığı’na, Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne bunu hatırlatıyorum Iğdır ve Van Cezaevleri’nde neler oldu! Daha 3-4 gün önce de Sinan Kaya isimli 25 yaşındaki bir mahpusun ölümünü duyduk Iğdır S Tipi Cezaevi’nde! Neler olup bitmektedir Iğdır S Tipi Cezaevi’nde? Genç insanların ölümü ne ile izah edilmektedir? Çok net bir şekilde söylüyorum. Neler olup bitmektedir bir açıklasınlar bize! Biz apaçık bir şekilde Şervan Can Güder’in hastaneden mezarlığa kadar pick-up’ta götürüldüğünün videosunu da yayınladık, bu konuda resmi yetkililer bir açıklama yapmak zorundadırlar. Yaptıkları açıklama; Van Cezaevi’nden Yüksekova’ya kadar olan kısmı içermektedir! Bu kadar polis ablukası yapıyorsunuz, kameralar, binlerce polis, bir cenaze sahibinin burnundan getiriliyor! Ne olacak gencecik bir çocuk toprağa verilecek! Ne var bu kadar abartı ve bunu yapan en sonunda da hastaneden bir cenaze aracı vermiyor, işler yokuşa sürülüyor, insanlar pick-up’ta götürmek zorunda kalıyor. Bütün bunların açıklanması gerektiğini net bir şekilde söylüyorum ve hem şüpheli ölümle ilgili hem de hastaneden mezarlığa kadar cenaze aracı neden verilmediğine dair tatminkar bir açıklama yapılması gerektiğinin altını çiziyorum!

Avrupa Konseyi Türkiye’deki kayyım valileri yerel demokrasiye aykırı buldu.

Avrupa Konseyi Türkiye’deki kayyım valileri yerel demokrasiye aykırı bulmuş. Bununla ilgili çok önemli bir açıklama var. Biz kayyım valilerin demokrasiye aykırı olduğunu net bir şekilde söylüyorduk, Avrupa Konseyi de yaptığı araştırma sonrası yerel yönetimlerin yetkilerinin sınırlandırıldığını, devletin yerel yönetimlere fazla müdahalede bulunduğu tespitleri ile kayyım valilerin yerel demokrasiye aykırı bulmuş, bunu da tarihe bir not olarak düşüyoruz!

Selçuk Kozağaçlı ve arkadaşlarına özgürlük demeye devam edeceğiz!

Çağdaş Hukukçular Davası çarşamba görüldü ve tam bir kumpas davası ve maalesef tutukluluklar devam etti. ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı, ÇHD üyesi Barkın Timtik, Özgür Yılmaz, Oya Aslan’ın tutukluluğuna devam kararı verildi maalesef! Burada da biz de mahkemelere zaman zaman katıldık ve tam bir kumpas davası olduğunu gördük. Selçuk Kozağaçlı ve arkadaşlarına özgürlük demeye devam edeceğiz! Dosyanın ilk savcısı soruşturmayı yürüten polisler kaçak, avukatlar tutuklu. Demiş davanın avukatları! Kozağaçlı: “Akyürek’in bize yaptıklarına değil, Cumhurbaşkanı’na yaptıklarına karşısınız. Hakkımdaki soruşturmanın kumpas olduğuna yönelik dava var.” diyor! “Bizi jandarma, polis itirafçıların yalanlarıyla terbiye edemezsiniz.” Diyor yani bizi yargılıyorsunuz fakat bizimle ilgili kararlar alanlar hakkında da kumpas yaptıklarına dair davalar var diyor! Gel de çık işin içinden! Gerçekten çok garip durumlar yaşanıyor Türkiye’de! Barkın Timtik açlık grevinde hayatını kaybeden kardeşi Ebru Timtik gibi sonunun olabileceğini söylemiş, bunlar da son derece önemli hususlar altının çizilmesi gereken hususlar.

Uyarılarımıza rağmen Abdo Baran ailesi yanında olacağına tutuklu öldü!

Maalesef cezaevlerinde hak ihlalleri devam ediyor! Bakın burada andığım bir ağır hasta mahpusun maalesef ki ölüm haberini veriyorum şu an ilk olarak kamuoyuna şu anda bunu açıklıyorum ve büyük bir üzüntü ile açıklıyorum! Daha öncesinde de burada gündem etmiştim, lütfen insan hayati önemlidir, bir an evvel infaz erteleme kararı alın, bu hasta ölmesin, bu hasta için özgürlük bir an evvel sağlansın demiştim. Abdo Boran bir Kürt siyasi mahpus, 3.5 aydır Diyarbakır Devlet Hastanesi’nde yatıyordu. Hastanenin sağlık kurulunun raporu var burada, infaz erteleme almalı, cezaevinde kalamaz diyor! Çok net! 3.5 aydır bu rapor verilmiş, adli tıpa gitmiş, hala bir sonuç yok! Mahpus cezaevinde yatıyor, başında jandarmalar, yakınları ona rahat bir şekilde ulaşamıyor, bilinci yerinde değil, bu hastayı hala serbest bırakmıyorsun, ATK karar vermiyor, sonuçta bu gece saat 02.00 civarlarında maalesef ki hayatını kaybetmiş Abdo Boran! Daha öncesinde defalarca gündeme getirmiştim, önceki gündemlerimi hatırlatmış olayım size! Yatağa kelepçeli bir şekilde yatıyor demiştim ve yatağa kelepçeli bir şekilde hayatını kaybetti! Bunlar insanlığa karşı işlenmiş suçlardır, başka bir şey değil! 3.5 aydır bilinci bile yerinde olmayan bir insana hastanenin sağlık kurulu raporunun infaz erteleme kararına rağmen İstanbul ATK’nın tahliye etmemesi olacak işlerden değildir! İnsanlığın bittiği, öldüğü yerlerdi. Bakın önceden de kaç kez hatırlattım, buradaki basın toplantılarımda kaçıncı kez hatırlattım, etmeyin, eylemeyin insanlık tarihine bu kara lekeyi düşürmeyin dedim ve maalesef ki bu gece Abdo Boran yöneticilerin zalim uygulamalarına dayanamayarak hayatını kaybetti, Allah rahmet eylesin. Yakınları ile az evvel görüştüm, çok üzüntülülerdi. “ Bize büyük zulmedildi, babamıza büyük zulmedildi. Zaten adil olmayan yargılama ile 25 yıldır cezaevinde yatıyordu, 90 yaşına ulaşmış bir hasta mahpusun öncesinde de infaz erteleme alması gereken bir mahpusu tahliye etmediler, tahliye yerine Mardin’den İzmir Menemen R Tipi Cezaevi’ne gönderdiler, “Hastadır ama orada yatsın.” Orada daha da kötüleşti, geri geldi, yoğun bakımlık oldu ve hayatını kaybetti. Değerli arkadaşlar sorarım; babanıza bu yapılsa ne hissedersiniz? Gerçekten vicdani bir cevap verin? Babanıza bu yapılsa ne yaparsınız? Ne düşünürsünüz? Bu devlete, bu iktidara karşı neler hissedersiniz? İnsanlığın bittiği yerler maalesef. Diyecek tek bir kelime bulamıyorum, büyük bir üzüntü ile karşılıyorum çünkü bütün bu serancamı yakından takip eden bir insanım kabul edilecek hadiseler değil bunlar!

Cezaevinde bakın bir babanın mektubu; oğlu ve gelini cezaevinde. Anne Kayseri Bünyan Cezaevi’nde, baba Çankırı Cezaevi’nde. 

Babanın denetimli serbestlik alması lazım, 5 ay geçmiş hala vermiyorlar! Uyduruk nedenlerden! 2 çocukları var perişan durumda! Anneanne yanındalar, bazen babaanne yanındalar, perişan durumdalar. Babaya hala denetimli serbestlik verilmiyor. Mektup yazmış bana diyor ki: “Oğlum Yasin Köyden Çankırı Cezaevi’nde tutuklu, gelinim Zeynep Köyden de aynı suçlamayla Kayseri’de tutuklu, oğluma verilen 5 yıl ceza 5 ay önce bitmiş ama halen cezaevinde tutukludur, saçma sapan bir kurul kararı ile hiçbir olumsuz bir davranışı olmamasına rağmen tutukluluğu 3 ay daha uzatılmıştır. 5 ve 10 yaşındaki Zehra ve Şule torunlarıma ben bakmaktayım, maddi ve manevi ayrıntıya hiç girmeyeceğim, ayrıcalık istemiyorum, bu ülkede adaletten hiç bahsetmesin, bu cezayı reva gören yetkililere sesleniyorum; “Oğlumun ve gelinimin suçlu veya suçsuz olması umurunuzda değil biliyorum, kesinlikle rica ve minnet etmiyorum, bu terbiyesizliğe son verin, torunlarım 5 yıldır adalet değil babalarını bekliyorlar.”” Bir dedenin torunları ve oğlu karşısındaki feryat eden cümleleri bunlar, diyecek başka kelime bulamıyorum!

Şu listeler bize defalarca geliyor! İnanılmaz hadiseler oluyor, şu anda cezaevlerinde bilhassa Sincan Cezaevi’nden 500 kişi Diyarbakır, Van, Erzurum Cezaevlerine sürgün edilmiş, nakil edilmek suretiyle. 

Bu gerçekten çok üzücü bir durum çünkü mahpusa bir ceza çektiriyorsun fakat yakını Ankara’da oturuyor, Sincan’a gelip ziyaret ediyor, sen onu kalkıp Van’a sürüyorsun. Bu insanlar yıllardan oturdukları evlerden taşınmak, Van’a, Diyarbakır’a, Erzurum’a taşınmak zorunda kalıyorlar, en az 500 kişi şu ana kadar nakledildi. Hiçbir gerekçe ileri sürülmeden nakiller yapıldı, mahpus aileleri perişan oldular, evlerini, barklarını kapatıp başka yerlere taşınmak zorunda kalacaklar veyahut da bunu yapamayanlar yakınlarını ziyarete gidemeyecek, bu büyük bir zulümdür! Ben bunu gerçekten zalimliğin zirvelerinden birisi olarak görüyorum! Cezaevinde kalmış birisi olarakta mahpus yakınlarının ne kadar zor duruma düşeceğini de çok yakinen bilen birisi olarak empati yaparak, vicdanım sızlıyor ve bu zalim kararları protesto ediyorum!

Elimde bir avukat arkadaşımızın 5 KHK’lı arkadaş adına açtığı bir dava var! OHAL Komisyonu ile ilgili bir başvuru. 

İzmir Nöbetçi İdare Mahkemesi Kararı ile Danıştay’a başvurmuş ve Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu’nun görev süresinin 1 yıl süre ile uzatılmasına ilişkin 21 Ocak 2022 tarihli 2022/19 Cumhurbaşkanlığı kararının öncelikle yürütülmesinin durdurulmasına duruşmalı yapılacak yargılama sonunda iptaline karar verilmesi istemidir. Bu uzatmanın hukuka aykırı olduğunu söylüyor. Düşünün 23 Ocak 2017’de OHAL Komisyonu kuruldu. 2 yılda tüm dosyalara bakacağını söyledi. 23 Ocak 2019 geldiğinde ancak %40’ına bakmıştı, 1 yıl daha uzattılar, 2020’yi buldu, bitiremediler! 1 yıl daha uzattılar, 2021 bitiremediler. Şimdi 1 yıl daha uzattılar 2022’ yi buldurdular, yine bitiremediler! Şimdi 1 yıl daha uzatıyorlar! Çocuk oyuncağı mı bu? Hukuka uygun işler mi bunlar? Binlerce insan sizin kararınızı bekliyor, oyuncağa çevirdiniz hukuku! Avukat bey Arif Ali Cangı diyor ki: “Dava konusu işlem gerekçesizdir, sebep yönünden hukuka aykırıdır. Dava konusu işlem konu yönünden hukuka aykırıdır, OHAL bitmiştir, uzatmalarının olmaması lazım, komisyonun görev süresinin uzatılmaması lazım. Görev süresi sona eren komisyonun idari işlemle görevini sürdürmesi mümkün değildir, dava konusu işlem amaç yönünden hukuka aykırıdır, dava konusu işlem OHAL’in amacı ve sınırlarını aşan bir işlemdir ve bu uzatma iptal edilip, normal yargıya bu dosyaların intikal etmesi gerekir. Adil yargılanma ve etkili iç hukuk yoluna başvuru hakkı ihlal edilmektedir, bağımsız mahkemeye erişim hakkı ihlali devam ettirilmektedir.” Gibi uzun uzun nedenler anlatmış, hepsini ayrıntısıyla okuyamayacağım, tüm bunlardan dolayı bu uzatma işleminin iptali gerektiğini yürütmenin durdurulmasına, duruşmalı yapılacak yargılama sonunda iptaline.” demiş! OHAL Komisyonu tam bir zulümat komisyonu haline dönmüş durumda! Düşünün 23 Ocak 2019’da güya bitecekti, şu anda 1 yıl daha uzatıldı, düşünün 2023’e gireceğiz, sonra bitecek diyecekler! O zaman da ne olacağı belli değil! Resmen insanların hayatları ile oynuyorlar ve bu arada insanlar intihar ediyor bu beklemekten dolayı, kanser oluyorlar, depresyona giriyorlar, ailelerde boşanma oranları artıyor, hastalıklar artıyor ve OHAL Komisyonu umurunda değil “Uzatırız 1 yıl daha.” Diyor, bu kadar bir sorumsuzluk ve zulüm, maalesef Türkiye’de yaşanıyor!

Türkiye’de başka neler yaşanmıyor ki! Bakın cezaevindeki gazeteciler ve medya çalışanları ile ilgili bir bilgi vermek isterim. 

Bu konuda spekülatif rakamlar da zaman zaman dolaşır kimisi abartılı rakamlar söyleyebiliyor, bizim ölçütümüz haktır. Ne ise onu tespit etmeye çalışalım dedik. Türkiye’de şu anda en az 43 gazeteci ve medya çalışanı gazetecilik faaliyetinden dolayı cezaevinde tutuklu. Hızlıca isimlerini okumak isterim çünkü bu önemli ; Abdulkadir Turay DİHA’dan, Ahmet Uzan Sabah Egeli, Alaaddin Akkaşoğlu Karşı Gazetesi, Ali Ahmet Böken TRT Haber Koordinatörü, Ali Demirer Bugün TV Haber Müdürü, Ali Ünal Zaman köşe yazarı, Beytullah Özdemir Cihan Haber Ajasnı, Cihan Acar Bugün Gazetesi muhabiri, Çetin Çiftçi Bugün Gazetesi, Ercan Gün Fox Tv haber editörü, Erdal Süsem Eylül dergisi editörü, Erkan Akkuş Kanaltürk ve Bugün TV  eski haber müdürü, Erol Zavar Odak Dergi Sahibi, Faruk Akkan Cihan Haber Ajansı, Ferhat Çiftçi Azadiya Welat Gaziantep temsilcisi, Fevzi Yazıcı Zaman göresl yönetmeni, Gültekin Avcı Bugün köşe yazarı, Harun Çümen Zaman eski sorumlu yazı işleri müdürü, Hasan Taşar TRT eski Ankara muhabiri, Hatice Duman Atılım Gazetesi sahibi, Hüdaverdi Yıldırım Bugün Tv, İbrahim Karakaş Yeni Yaşam Gazetesi çalışanı, İsmail Çoban Azadiya Welat sorumlu yazı işleri müdürü, Kazım Canlan Cihan Ankara Haber Müdürü, Kenan Karavil Radyo Dünya genel yayın yönetmeni, Mahmut Gülecan Özgür Halk Dergisi sorumu yazı işleri müdürü, Mehmet Baransu Taraf muhabiri, Miktat Algül Mezitli FM Genel Yayın Koordinatörü, Murat Çağan Nokta sorumlu yazı işleri müdürü, Mustafa Gök Ekmek ve Adalet Dergisi Ankara temsilcisi, Nedim Türfent DİHA muhabiri, Nuh Gönültaş Bugün gazetesi, Özcan Keser TRT istihbarat şefi, Özden Kınık TRT radyo haber müdürü, Rıfat Söylemez Adana Haber gazetesi sahibi, Sami Tunca Mücadele Birliği dergisi yazı işleri müdürü, Sertan Önal Halkın Günlüğü muhabiri, Seyithan Akyüz Azadiya Welat Adana temsilcisi, Turgut Usul TRT spiker, Uğur Yılmaz DİHA Bitlis Haber Portalı, Vahit Yazgan Zaman İzmir bölge temsilcisi, Zafer Özcan Bugün Gazetesi ekonomi editörü. Bu gazetecilerin de ismini saymamız önemliydi çünkü bazen fazla bazen az rakamlar söyleniyor, kimisi gazeteciliğinden yatıyor kimisi daha yüksek rakamlar söylüyor, biz neyse onu söylemeye çalışıyoruz.

Şu elimdeki rapor da sonu üzücü bir şekilde biten bir infaz erteleme önerisi raporu. Yusuf Özmen Erzurum Cezaevi’nde yatıyor, akciğer kanseri 4. Evre taburcu olması, infaz erteleme alması gerekiyor ve 3. Kez Eğitim araştırma hastanesi infaz erteleme almalıdır diyor ve 2-3 gün önce İstanbul Adli Tıp Kurumu: “Hayır infaz erteleme alamaz.” Diyor, diğer birçok mahpus gibi cezaevinde hayatını kaybetmesi bekleniyor!

Ahmet Zeki Özkan’da yine aynı şekilde Antalya L Tipi Cezaevi’nde 4. Evre akciğer kanseri ve maalesef hala taburcu edilmiyor, son derece zor şartlarda ve oldukça ağır bir tedavi altında olmasına rağmen hala infaz erteleme verilmemekte ısrar ediliyor!

Öncesinde de gündeme getirmiştik; Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde Sibel Balaç ölüm orucunda ve Tekirdağ 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nde Gökhan Yıldırım ölüm orucunda. 

Sibel Balaç 3 yıldır, Gökhan Yıldırım 6 yıldır mahpus durumdalar ve gerçekten uzun süredir bir tutukluluk var ve 19 Aralık’ta Sibel Balaç ölüm orucuna başladı, 25 Aralık’ta Gökhan Yıldırım açlık grevine, 22 Ocak’ta da ölüm orucuna çevirdi bu direnişini. Bütün bunların da durması gerekiyor, biz açlık grevleri, ölüm orucu yanlısı değiliz ama bir istek uğruna açlık grevleri, ölüm orucunda olan insanlara da devletin, bakanlığın kulak kabartması ve en azından bir uzlaşma bulması gerektiğinin de altını çiziyorum.

Elimde bir OHAL Komisyonu kararı var maalesef! Bu komisyon kararını Gaziantep’ten Suzan Uzpak isimli kamu görevlisinin ihracından 6 yıl sonra alınan bir karar, 2016’da ihraç ediliyor 2022’de karar veriliyor. 

Hiçbir neden bulamamışlar, aramış, taramışlar 2016’da ihraçtan sonra 2021’deki bir soruşturmayı gerekçe göstermişler ki o soruşturma da daha sonra kovuşturmaya dönmemiş, takipsizlik ile bitmiş. O soruşturmadaki bir fotoğraf gerekçe gösterilmiş ama o fotoğrafta suç unsuru bulunmadığı için zaten takipsizlik verilmiş, kovuşturma yok ortada. Bütün bunlara rağmen bu kişiye OHAL Komisyonu ret kararı vermiş. “Kurum kanaati” demiş ve 2016’daki ihracı 2021’deki soruşturma ile izah etmeye çalışmış! Trajikomik olaylar yaşanıyor şu ülkede! İnanılmaz olaylar yaşanıyor! 2016’da neden ihraç edildiğine dair tek bir kelime yok! 2021’deki soruşturma ve o soruşturma da kovuşturmaya dönmemiş! Bu kadar hukuksuzluk var, kendisi bize gönderdiği yazıda diyor ki: “Bu iktidar bu hakkı yemeye, zulüm yapmaya devam ediyor ama bu dünyada da ahirette de bunun hesabını mutlaka vereceksiniz.” Diye bu iktidara sesleniyor!

Hak ihlallerine geliyorum! Tüketici Hakları Yasası şu anda konuşuluyor Meclis’te. Biz de Genel Kurul’da da bu konudan bahsettik. 

Tam yeterli bir yasa değil! Bakın tüketiciler çok mağdur bu konuda! Bir sipariş veriyorsunuz! Bir kişi bize ulaşmış Boyner adlı firmadan alışveriş yapmış. 2 hafta geçmiş, parasını yatırmış ürünü bekliyor! Ürün yok! Arıyor; “Efendim ürün elimizde yok, 2-4 gün içinde iade yapılacak.” Diyor Boyner yetkilileri! “Parayı gönderin o zaman.” Aradan 20 gün geçmiş para da gelmiyor, ürün de yok, bu ne biçim iş Boyner firması, bu konuda bir açıklama yapmayacak mısın? Tüketici Hakları Yasası konuşuyoruz bakın, yasa konuşulurken bu işlere imza atıyorsunuz. Biz de bunları hep anlatıyoruz! Tüketiciler bu kadar sahipsiz bırakılmış durumda! Herkes bu tür konulardan şikayetçi ve ondan sonra sen parayı yatırıyorsun biz bunu da ayrıca şeffaf paket uygulaması olması gerektiğini de söyledik. Cep telefonu sipariş veriyorsunuz bakıyorsunuz bir kutu getirmiş kargocu “Al imzala.” “Kardeşim ne gelmiş göreyim öyle imzayı atayım.” Diyorsunuz. “Olmaz kardeşim parayı ver, imzayı at. Ben gidiyorum.” Atıyorsunuz imzayı kutunun içinden cep telefonu yerine salatalık çıkıyor veya başka bir şey çıkıyor! Bunlar yaşandı bakın, trajikomik hadiseler ama tüketici koruyan yasa çıkarmazsanız böyle olur, şu ana kadar vatandaş bu haldeydi, şu anda çıkan yasa da yetersiz bir yasa. Bu tür konuda da yeterli önlemleri getirmiyor.

Bize gelen başvurularda bir emekli başvurusu var. 

Diyor ki: “Güya Şubat ayında emekli maaşlarına zam yaptılar. Bu ay yaşlı, sakat ve özürlü olan herkesten 250 TL kesmişler.” Diyor gariban bir emekli vatandaşımız bize başvurmuş Meclis’te onun hakkını gündeme getiriyorum!

Beşiktaş Belediyesi çalışanları: “Yaklaşık 1 aydır KHK ile ilgili güvenlik soruşturması diye devam eden mahkemeler ve kapanan dosyalarımızın bilgileri istenmekte. 

Hakkımda bir dosya var dosya durumu Yargıtay aşamasında ve bir dosya üzerinden işimden olmam insan haklarına aykırı olduğunu düşünmekteyim ki bizler 657’ye bile tabi değiliz bu maddeler memurlar için geçerli diye biliyoruz.” Diye bir itiraz ediyor. Böyle sıkıntılı olan bir Beşiktaş Belediyesi çalışanının başvurusu var bizde, belediyenin açıklaması olursa onu da memnuniyetle yayınlarız.

Hasan Aljarrah isimli bir Suriyeli tedavisinin yurt dışında olması gerektiğine dair bir rapor almış fakat yurt dışına da çıkamadığı için Göç İdaresi Müdürlüğü’nün geciken cevabı konusunda bize başvurmuş, buradan Göç İdaresi Müdürlüğü’ne dolayısıyla İçişleri Bakanlığı’na hatırlatmış olalım.Yine avukat hataları ile ilgili giderilmesi gereken mağduriyetler var.

Öznur Öztürk bize başvurmuş. Müdafi avukatı sanırım CMK avukatıymış, İstinaf kararından sonra 15 gün içinde gereken istinafı yapmamış ve Yargıtay hakkını kaybetmişler, ceza kesinleşmiş bununla ilgili neler yapılabilir, böyle mağdur olan insanların mağduriyeti giderilsin diye bize başvurmuş bu konuyu da gündem etmiş oluyoruz değerli arkadaşlar.

Bir hukukçu başvurusu var bize. “Müvekkilim Murat Şen bylock ile görüştü diye 12 yıl ceza yedi fakat görüştüğünü söyleyen kişinin ID’si benim müvekkilimin telefonunda yok. 

Böyle bir görüşme yok. Birisine belli ki işkence altında böyle bir itirafçı durumuna getirildi, isim verdirilmiş. Teknik olarak raporları sunuyoruz, müvekkilimin telefonunda bu şahıs ile ilgili İD yok! Herhangi bir suç unsuru görüşme de yok.” Profesör bir hukukçu, geçtiğimiz aylarda bir nöbet sonrası vefat eden Dr. Rümeysa Berin Şen’in babası Prof. Dr. Murat Şen ve hukuk profesörü, bir hukukçuya bu yapılıyor. “Böylesi olmayan delillerden 12 yıl ceza aldı, gerçekten bu ciddi derecede yaralamaktadır. Sizlerden ricamız, yargılama sürecindeki maruz kaldığımız bu hukuksuzlukları gündeme getirin.” Diyor.

Açık cezaevlerinde mahkumlardan sağlık sorunları olanların sağlık güvencesi olmadığı için ilaçları kendi parası ile aldığı belirtiliyor bu da sıkıntılı bir durum!Gebze Newroz’u ve diğer birçok Newroz’da yüzlerce kişi gözaltına alındı! 

Gebze’de bebim de bulunduğum mitingte 4 genç; Ramazan Öter, Eyüp Öter, İhsan Öter, Yusuf Demir gözaltına alındılar. İfade özgürlüğünü ihlal eden bu gözaltıların bir an evvel bitmesi ve bu genç insanların mağduriyetlerinin bitmesi gerektiğini söylüyorum. Newroz bayramını cehenneme çeviren bir anlayış ile bitmesi gerektiğinin altını çiziyorum.

Hilvan Cezaevi’nde görüntülü görüşmeler siyasi mahpuslara yaptırılmıyor. 

Diğer birçok cezaevinde de böyle! Biz bu ihlali hep söyledik, söylüyoruz ve devam ederse söylemeye devam edeceğiz. Böyle şey olmaz! Mahpusu cezalandırırsın, kalkıp mahpusun yakınını da cezalandırıyorsun. Siyasi mahpus diye mahpus yakınına bir hak ihlali yapmanın ne anlamı var? Adalet Bakanlığı’na soruyorum!

Af başvuruları çok geliyor, cezaevleri ağzına kadar dolu, adalete dönmeyen bir iktidar var, affı düşünmeyen bir iktidar var, bol bol cezaevi yapıp insanları oradan oraya sürgün eden bir iktidar var karşımızda. 

Af taleplerini de gündeme getiriyorum, binlerce insan bu meselelerin af ile çözülebileceğini söyleyerek affı gündeme getirmemizi istiyor, ben de destekliyorum.

Şırnak Cezaevi’nden Afyon Cezaevi’ne nakledilen Ahmet Yardım koğuşa geçmek istediği halde tek kişilik hücrede hukuksuz bir şekilde 2 aydır tutukluymuş. 

Düşünün hiçbir gerekçe yok, müebbetliklere tek kişilik hücre verilir, hiçbir gerekçe yok koğuşa bu insanı almıyorlar ve daha birçok zulüm yapıyorlar!

Dün gece Genel Kurul’da da gündeme getirdim. Şu anda tüketici hakları yasası konuşuluyor. 54 bin evim mağduru var. 

İnsanlar ev almak için firmalara başvurmuş, firmalar dolandırmış insanlar perişan halde ve tüketici hakları yasası konuşulurken bu konuda tek bir kelime yasalara geçmiyor, tek bir çözüm yolu sunulmuyor!

Engin Bulut Adana Kürkçüler Cezaevi’nde ailesinin olduğu İstanbul’a nakli yapılmadığı için 60 gündür açlık grevindeymiş, bu konuya da Adalet Bakanlığı’nın bir çözüm bulması gerekir! 

“Abimin hayatını kaybetmeden sevk talebinin gerçekleşmesini istiyoruz.” Demiş kardeşi!

Mehmet Yamaç daha önce de çok anmıştık, Kayseri Bünyan Cezaevi’nde ameliyat olması gerekirken doktorun “Ben milliyetçi bir doktorum, ameliyatta önüme gelsen seni doğrarım.” 

Dediğini aktarmıştı ve o mahpus bu doktora ameliyat olmamıştı, biz bu konuyu önceki yıllarda çok işlemiştik, bu kişi yine haksızlıklara uğradığını söylüyor. Telefon görüşmesinde gardiyanların hücresine girip saldırdıklarını, darpa uğradıklarını iletiyor!

Yine Silivri 6 No’lu Cezaevi’nde denetimli serbestliklerin geldiği halde verilmeyen birçok mahpus var.Erzincan T Tipi Kapalı Cezaevi’nde de nakil ile ilgili sorunlar var, Şanlıurfa’dan Erzincan’a nakledilmiş, aile Şanlıurfa’da ve Şanlıurfa’dan Erzincan’a gidip gelmek son derece zor, nakil ile ilgili sıkıntılar çok yoğun! 

Nakil ile ilgili sıkıntıları tekrar söylemiş olayım; bu bir zulümdür, özellikle yapıyorlar, olacak bir iş değil! Aklım almıyor! Diyarbakır, Batman’daki mahpusu alıp o cezaevinden Tekirdağ’a, Şakran’a sürüyorlar! Aile Diyarbakır’dan Batman’dan, Tekirdağ’a 20 saatlik yolculuklar yapıyor, perişan oluyor. Veyahut İzmir’de, Ankara’da ikamet eden mahpusu ailesi orada olmasına rağmen mahpusu Diyarbakır, Van, Erzurum’a sürüyorlar! Yeter ki aileler de cezalandırılsın! Böyle bir şey olabilir mi? Anayasa Mahkemesi ve AİHM’in kararları var! Mahpuslar yakınlarının bulunduğu en yakın yerdeki cezaevlerinde kalmalı. Mahpusa ceza vermişsin, o ayrı bir konu ama mahpusun yakınlarını niye cezalandırıyorsun? Bu ne haldir? Olacak iş midir? Hangi insaf vicdan duygusu bunu kabul edebilir?

Şevki Tehnel Yozgat 1 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde olacak bir iş değil! Obsessif Kompulsif  Nevroz hastalığı var, bir hekim olarak biliyorum. İntihar eylemi de olabilen bir hastalık, ağır psikiyatrik sıkıntıları yıllardır olan bir hasta, intihar eğilimlerini yakınlarına söylüyor ve bu hasta psikiyatriye götürülmüyor! 

Cezaevini arıyoruz telefonlardan kaçıyorlar! Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nü arayıp bu durumu bildiriyoruz! Bize dönüp bilgi vermiyorlar! Bu insan intihar ettiği zaman mı herkes ayağa kalkıp kem küm edip açıklama yapmaya çalışacak. Kaçıncı vaka bu? Burada kaçıncı kez ben hasta mahpusların durumunu bildirmişim ve daha sonra da ölüm haberlerini vermişim ihmalden dolayı! İşte Yozgat Cezaevi’nde Şevki Tehnel, bu kadar hukuksuz bir durum göremedim! Hakikaten Adalet Bakanlığı’nı göreve çağırıyorum, Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nü göreve çağırıyorum, bir hastanın durumu hakkında neden bilgi verilmez? Neden psikiyatriye sevk edilmez o hasta? İlla intihar etmesi mi beklenecek? Ailesinin olduğu Kahramanmaraş’a nakledilse kişi hem hastalıklardan kurtulacak hem de ailesi uzaklara gitmekten kurtulacak! Çok kolay formüller var ama düşünün zulmü arttırmaktan başka bir seçeneği tercih etmeyen bir iktidar yetkilileri var.

Yine askeri öğrenciler ile ilgili birçok başvuru alıyoruz. Öğrenciye orgenerale verdiği cezayı veren bir anlayış var, olacak iş değil! 

Öğrenci ya, bakın daha en son diyor ki; Çanakkale’de 15 Temmuz günü 10 400 üzerinde öğrenciyle Çanakkale Gelibolu’da şehitlik gezisine gitmişler tam da o gün darbe oluyor. Düşünün darbe yapacak adam Çanakkale’ye geziye mi gider? Aklımızın hayalimizin almayacağı işler bunlar! En sonunda mahkeme sonuçlandı geçtiğimiz günlerde tüm bu öğrencilere de müebbet hapis veriliyor! Aklın, mantığın, hukukun kabul etmediği şeyler bunlar!

Nudem Durak Bayburt M Tipi Kapalı Cezaevi’nde. Suçu ne? Kürtçe şarkı söylediği için iki defa üst üste ceza verildi!Ziyaettin Keskin bakın Tekirdağ Cezaevi’ndeymiş eşi İstanbul’a nakledilmesi için yazıyor. Ne kadar Anadolu’nun dört bir tarafından müracaat alıyoruz, Anadolu gerçekten de ağlayan analar ile dolu! 

2 tane çocuğu var ve temizlik yaparak geçimini sağlayan bir insan, Tekirdağ’da eşinin İstanbul’a getirilmesiyle sorunların çözülebileceğini defalarca dilekçelerle gündem etmiş ama yüzüne bakan yok, tepeden istediği yere mahpusu süren bir anlayış devam ediyor.

“Müvekkilim Ramazan Turan Silvan Cezaevi’nden Çorum Cezaevi’ne nakledildi ve çıplak aramaya uğradı.” diyor avukat arkadaş. Çıplak arama, darp ve hakaretler, maalesef ki Türkiye’nin artık pratiği oluyor, günlük sıradan hadiseler haline geldi.

Saffan Örs Sincan T Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalıyor ve denetimli serbestliği geldiği halde tahliye edilmiyor, bakın yakını bize başvurmuş çok yürek yakan cümleler ile başvurmuş. 

Diyor ki: “Mesele yattığı süre değil artık problem olan aşağılayıcı davranışlar, sözler, ithamlar, var olan hakkı reddedip kendi kanaatlerini kullanmaları devlet üstünde devlet varmışcasına yorum yapmaları, devletin verdiği denetimli serbestlik hakkını kullandırtmamaları, kendilerinin söz değil zulüm hakkı olduğunu düşünüyor bu gözlem kurulları.” Diyor ve Saffan Örs’ün yakını diyor ki: “Allah aşkına biz daha kaç kere yargılanacağız? Bir kere yargılandı ceza aldı yakınımız ama gözlem kurulu bir daha yargılıyor! Verilen hüküm var hüküm bitince bırakmamak ne demek? Tehdit etmek ne demek? Kurumun psikoloğunun yargılama hakkı nereden var Allah aşkına? Yardım edin çocuklarım artık dayanamıyor.” Diyor. Böyle de üzücü bir başvuru ile karşı karşıyayız.

Menemen’den aldığımız bir başvuruda infaz koruma memuru tarafından kadına ve çocuğa yapılan tacizin örtbas edildiğine yönelik bir başvuru var. Özel bir durum olduğu için ismini veremiyoruz! 

“Kamera kayıtları, deliller var ama bu kişi koruyup kollanıyor.” Deniliyor. Menemen Cumhuriyet Başsavcılığı’na da bu durumu hatırlatıyorum. “Çocuk korkudan okula gidemiyor, psikolojisi alt üst, tacizci ortada dolaşıyor, bana ve kızıma tacizde bulundu ama birtakım tanıdıkları vasıtasıyla korunuyor.” Diyor!

HDP Kartal İlçe binamıza dün bir baskın yapılıp, aramalar yapıldı. Bir siyasi parti bürosunu taciz ve baskı amaçlı yapılan bu aramayı da kınıyorum! 

Üyelerimiz, halkımızda ilçe binamızın önüne giderek “HDP Halktır, Halk Burada” sloganları ile bu durumu protesto etti!

Önemli bir hususta öncesinde de gündeme getirdiğimiz, İzmit’te Fethiye Caddesi’ndeki çalışmalar. 

Fethiye Caddesi’nde belediyenin gecikmesi var! SEDAŞ’ın girmesi bekleniyordu, SEDAŞ sonunda girebilmiş ve İzmit Belediyesi en kısa sürede yol yapımının biteceğini söyledi ama SEDAŞ oraya girdikten sonra ki bugün girmiş sanırım; 1 ay daha sürecek, ardından İzmit Belediyesi bitirecek, sonuçta bu mağduriyetler devam ediyor. Biz belediye yetkililerinin açıklamalarını da, Belediye Başkanı Fatma Kaplan Hürriyet beni aradı, onun açıklamalarını da çok gündem ettim “SEDAŞ girdikten sonra bitireceğiz.” Dedi ama orada halen devam eden esnafın mağduriyeti bitmemiş durumda, bunun da altını çiziyorum. Mağduriyet var ve bunun bir an evvel bitmesi gerekir.

Kobani Kumpas Davası’nda şok bir gelişme yaşandı. Biz bu davayı izlemeye gidiyoruz. Orada hakim koltuğunda oturan bir kişi vardı, esip gürlüyordu, birtakım kararlar veriyordu, avukatları azarlıyordu. 

Bakın bugün onun kim olduğu ortaya çıktı. Atadedeler örgütüne yönelik soruşturma kapsamında bu hakim öncesinde Kobani Davası’ndan alınmıştı, şu anda da evinde gözaltına alınmış! Düşünün böyle birisi Kobani Davası’nı takip ediyor! Kobani Kumpas Davası’nı anlatmak için çok fazla şey söylemeye gerek yok, bu davanın hakimi; şu anda çok büyük, önemli suçlara imza atan bir örgütle alakalı olarak gözaltına alınan bir kişi. Tabi ki biz yargısız infaz yapmayız, kesinleşmiş bir durum yok ama çok önemli şüpheler var ve siz böylesine bir hakimi alıp, tutup Kobani Kumpas Davası’nın hakimi yapmışsınız! Zaten bu işler hep böyle ahbap çavuş ilişkileri ile dönüyor maalesef ki! İktidarın emrini dinleyen hakimler, savcılar ve yükselişler sonunda da bunlar ortaya çıkıyor!

Şu fotoğrafı maalesef ki unutamayız! Bir başörtülü kadın polis acımasızca başörtülü kadınlara vuruyor! 

Başörtülü veyahut başörtüsüz! Kadına şiddeti kadın yoluyla emreden, hukuksuz bir şekilde insanların anayasal haklarını engellemeye çalışan bir iktidarın memuru bu kadın ve acımasızca copluyor, copladığı kişilerin kucaklarında bebekler var ve savunmasız durumdalar, kimseye saldırmıyorlar! Dün başörtüsüne özgürlük için yoğun bir gayret sarf etmiş, yıllarca bu konuda açıklamalar yapmış bir kişi olarak şu anda iktidarın baş örtülü polisleri kullanarak hak arayanları coplaması karşısında derin bir hayal kırıklığı ve üzüntü yaşıyorum. 

Ben haksızlığa karşı hep hakkın yanında oldum. Dün başörtüsünü yasaklayanlara karşı mücadele ettim, bugün de kendi iktidarını sağlamlaştırmak için anayasal haklarını kullanmak isteyenleri başörtülü polislerine coplatanlara karşı mücadele ediyorum. Bunun da altını çizmiş olayım, biz kriter olarak başı örtmeyi, örtmemeyi değil hakkaniyeti esas alıyoruz, haksızlığa karşı mücadeleyi esas alıyoruz!

Size bir fotoğraf göstereceğim; hasta yatağında bir kişi! Ben niye burada mücadele ediyorum bunun delillerinden birisi; Tuğba Evmez. Şu hasta hali ile böbrek nakli yapılmış hasta yatağında yatan bir kadın. 

Mahkeme kararı var, tüm doktor raporlarına rağmen mahkeme Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi bu kadına ceza verip cezaevine yollamak istedi, evinin önüne, hastanedeki odasına polisler geldi alıp onu götürmek istediler fakat biz buradaki milletvekilliği görevimiz ile, baskımız ile burada, basın toplantılarımda, Meclis Genel Kurul’da gündeme getirdik ve son anda hatadan dönüldü, Şanlıurfa 2. Ağır Ceza Mahkemesi böbrek nakli yapılmış, cezaevine girecek olsa hayatını kaybedecek kişi hakkındaki kararı kaldırdı ve yurt dışı yasağı vererek serbest bıraktı! “Hakim kararı vermiş niye gündeme getiriyorsun?” demeyin, biz zalimce kararlara karşı vicdanımız ile mücadele ediyoruz ve bazen bu zalimlikleri, hukuksuzlukları durdurabiliyoruz bazen durduramıyoruz! Olsun ben bu yolda Hacca gitmeye niyetlenmiş karınca gibi kendimi görüyorum, o karınca bu yolda yürür ya bu yolda ölür ya da o Kabe’ye varır! Neyin ne olacağını bilemeyiz ama bizim niyetimiz doğruluk, iyi işler yapabilmek, haksızlıkları durdurabilmektir! Tüm bunları yaptığımız için de gerçekten önemli işler yaptığımızı düşünüyoruz!

Son olarakta şu gördüğünüz Ayten Anlaş beyaz saçlı mahpusun durumunu söyleyeyim! Çok acıklı bir mektubunu aldım, son olarak bu mahpusun halini söylüyorum! 

Kendisi Bakırköy Cezaevi’nde bir kadın ve 10 yıldır cezaevinde, daha 11 yıl daha cezaevinde kalacak, 10 yıldır ancak 2 kez 90 yaşındaki annesini görmüş! Tek bir isteği var! “Beni Bakırköy Cezaevi’nden Dersim’e yakın bir cezaevine gönderin! Elazığ da olur! Ben oranın göğünü, havasını, kokusunu, suyunu ve insanların şivesini çok özledim ve anam Dersim’den kalkıp İstanbul’a gelemiyor! Ne olur bir tek bunu yapın. Anam ölmeden bir defa onu göreyim. Bakırköy’den Elazığ Cezaevi’ne nakledin.” Diyor, burada tekrar bu nakil isteğinin altını çizeyim, bizim de vicdanen çok rahatsız olduğumuz, üzüldüğümüz ve halledilmesi gerektiğini düşündüğümüz bir durumdur bu.

Yorumlar