11 Ocak 2022

Herkese merhaba yeni bir ÖFG Tv yanını ile herkese merhaba diyoruz, iyi akşamlar diyoruz. Her hafta Salı günü saat 21.00’da yayınlanan programımız her hafta biliyorsunuz çok önemli insan hakları ihlallerini konu ediniyor. Konularımız oluyor, konuklarımız oluyor ve hep birlikte konuşuyoruz. Ne kadar önemli bir şey yaptığımızı da görüyoruz! Bu yayınları tüm kamuoyuna yansıtmaya çalışıyoruz, ajanslara ve diğer sosyal medya kanalları ile de yapmaya çalışarak mağdurların ve ihlale uğrayan insanların feryatlarını tüm kamuoyuna duyurmaya çalışıyoruz.

Bu hafta da yine iki konumuz ve iki konuğumuz var. Uzun süredir üzerinde çalıştığımız, işlediğimiz konular bunlar.

İlki Türkiye’deki Ermeni meselesi ile ilgili çok önemli bir konuk Sn. Fatma Yavuz ile konuşacağız. Kendisine yönelik çok ağır bir linç kampanyası düzenletildi, sadece toplumda dini ve etnik ayrım yapılmaması gerektiğini söylediği için, hakkaniyetli bir duruş sergilemeye çalıştığı için, kendisinden olmayan insanları sahiplendiği ve bir hak mücadelesi verdiği için ona yönelik önemli bir saldırı var şu anda. Ayrıntılarını az sonra konuşacağız.

İkinci konuğumuz da 2 yıldır gündem ettiğimiz bir konu; Gülistan Doku. Bunu artık tüm Türkiye toplumu iyi biliyor! Bir gün aniden kaybolan ve bütün arama çalışmalarına rağmen, daha doğrusu iyi aramama nedeniyle bulunamayan bir kişi. Ne oldu ne bitti esrarengiz bir konu haline döndü. Aylarca, yıllarca bu konuyu biz Meclis’te işledik, Gülistan Doku nerede dedik! İlk önce çok fazla ses çıkmıyordu, daha sonra tüm kamuoyu bu konuyu duymaya, bilmeye başladı ve ardından şu anda Gülistan Doku ile ilgili son gelişmeleri ailesinden annesi ve babasından soracağız. İkinci bölümümüzde de Gülistan Doku’nun ailesi ile görüşeceğiz ve bu kaybolma hikayesini, belki kaçırılma tüm bunları anlamaya çalışacağız.

İlk konuğumuz Sn. Fatma Yavuz. Hoşgeldiniz Fatma hanım.

Fatma Yavuz:Hoşbulduk, merhabalar herkese iyi akşamlar diliyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Fatma Hanım siz şu anda ağır bir linçe uğruyorsunuz, önemli bir hak mücadelesi veriyorsunuz. Diyanet İşleri Başkanlığı’nda çalışıyordunuz, oradan ihraç edildiniz bir şekilde ayrıldınız. Şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesi İnanç Masası çalışanısınız. Başörtülü olarak çalışıyorsunuz. Bir haber ile son günlerde gündeme geldiniz; Takvim gazetesi iktidara yakın bir gazete, bir bulvar gazetesi şöyle bir haber yaptı hakkınızda; “Başörtülü çalışan olarak çalışan İstanbul Büyükşehir Belediyesi İnanç Masası çalışanı Ermeni asıllı Fatma Yavuz Atatürk’e ve Türk Milleti’ne hakaret etti. Türklerin soykırım yaptığı yalanına sarılan Yavuz, ülkücüler için de hırsız diye tanımlarında bulundu.” Spotuyla verdiği haberin görselinde şöyle ifadelerde bulundu bu gazete: “Ekrem tam kendine göre çalışan bulmuş. Türk düşmanı Ermeni sevici.” Gibi ifadeler ile sizi hedef gösterdi. Siz de önemli bir açıklama yaptınız, bir tweet attınız dediniz ki: “Bu bir güvercin tedirginliği yazısıdır. Birkaç gündür insafsız saldırıların hedefi oluyorum, bu ahlaksızlığa susarak yanıt vermeyeceğin.” Çok önemli bir şey söylediniz. “Susmayacağım, geri adım atmayacağım, haklıyım, tüm bu biçimsiz saldırılara yönelik ve hasmane ve kötü ruh hali saldırılarına yönelik susmayacağım.” haykırışında bulundunuz aksine “Haykıracağım.” Dediniz. “Bu sefer kimse duymadı, yetişemedik, bilemedik diyemeyecek.” dediniz. Hrant Dink’i hatırlattınız onun son günlerini hatırlattınız ve sizin de aynı tehlike ile karşı karşıya olduğunuzu söylediniz ve ardından şunu eklediniz; “Şunu bilin ki bu işler hep ucuz insanlara, ucuz tetikçilere havale edilir en saçma hedef göstermeler can alır bu ülkede.” diyerek size karşı yapılan bu yayının aslında ne kadar yaşam hakkınıza yönelik ağır bir tehdit olduğunun altını çizdiniz, çok önemli bir konu. Bizim için yaşam hakkı, din ve vicdan özgürlüğü, düşünce özgürlüğü son derece önemli konular insan hakları savunucuları için ve siz tüm bunlarla ilgili önemli ihlaller yaşamaktasınız şu anda. Tüm bunlarla ilgili ağır komplike bir saldırı ile karşı karşıyasınız. Komplike bir insan hakları ihlali ile karşı karşıyasınız ve siz kendinizi savunmaya çalışıyorsunuz. Burada biz mikrofonu size uzatarak sizin görüşlerinizi kamuoyuna yansıtmak istiyoruz ÖFG TV sosyal medyada çok izlenen bir yayın yapıyor ve mağdurların sesleri de etkili bir şekilde kamuoyuna yansıtılabiliyor ve biz elimizden geldiğince tüm yoğun gayreti gösteriyoruz. Söz sizde Fatma hanım. İlk önce kendinizi tanıtsanız, Ermeni misiniz? Türk müsünüz? Neden böyle Ermenice bir alfabe kullanıyorsunuz, bunun bir arka planı var sanki. Bir anlatsanız kamuoyu bu konuda bilgilense.

Fatma Yavuz: Öncelikle çok teşekkür ederim bana bu fırsatı verdiğiniz için. Sizi çok takdir ve beğeni ile takip ediyorum, mağdurların sesi oluyorsunuz iyi ki varsınız diyorum öncelikle. Kendimi de çok uzatmadan özet bir şekilde tanıtmaya çalışayım. Az çok biliniyor zaten, uzun zamandır bu profil ile tanınıyorum. Ermeni miyim? Buna şöyle bir cevap vermek istiyorum; özellikle Elhamdülillah Ermeni’yim. Hikaye zaten benim Ermeni olmamla başladı aslında bugüne gelmesi ancak ben kendimi sosyal medyama girenlerde görüyorlar, Türk Ermeni’si olarak tanımlıyorum çünkü etnik kökenim Ermeni değil. Bu bir gönül kimliği, bir vicdan yolculuğu sonunda edindiğim bir kimlik, bu vicdan yolculuğu da rahmetli Hrant Dink’in Hrant Dink anmasının 10. Yılında başlayan bir yolculuktu. O günden sonra ben bazı ezberlerim olduğunu fark ettim. Çok yanlış bilgilerim olduğunu fark ettim. Doğduğum ve büyüdüğüm çevrede çok katıydı bu ezberler ve bize böyle yüklenerek büyümüştük. Paket halde yüklenerek büyümüştük, onların üzerine gidince çok farklı olduğunu hiç öyle olmadığını gördükçe çok güzel detaylar da var arada ama konu bu olmadığı için buraları biraz hızlı geçiyorum. Süreç içinde 2017’de oldu o anma. 3-4 yıl içince Ermenileştim ama bu bir asimilasyon değil çünkü Türk kimliğim ile de çok barışığım Türklüğüm ile de problemim yoktu onu da bırakamadığım için ikisi birlikte Türk Ermenisi diye kendimi tanımlamaya başladım. “Öyle şey mi olur ya Türksün ya Ermeni.” Diyenler oldu. Aslında oluyor Türkiye’de birçoğumuz iki kimlik taşıyoruz ama Ermeni olunca sorun olduğunu zannediyorsun. Mesela etnik olarak Gürcü’yüm ama biz Türk’üz. Gürcülüğümüz siliktir, Türk milliyetçisi bir ailenin çocuğuyum. Bütün köydeki hemşehrilerim ailem kendini Türk olarak tanımlar. Kimsenin kafasına soru işareti gelmez; biz Gürcü müyüz, Türk müyüz. Hem Türk hem Gürcü nasıl olacağız diye soru sormazlar. Çok makul gelir onlara ve bunu yıllardır sürdürürler bence de makul ve bence de çok güzel. Gürcüyü çekip Ermeni koyunca öyle şey mi olur diyorlar. Gürcü olunca oluyor Ermeni olunca niye olmuyor? Soru bu zaten. Ermeni olunca olmuyor. Boşnak Türk olabilirsin, alt kimlik, üst kimlik, yan kimlik Laz ve Türk aynı anda oluyor. Arap ve Türk aynı anda oluyor. Birçoğumuz birden fazla kimlik taşıyoruz Ermeni Türk olunca herkes olmaz öyle şey dediler bende olur öyle şey demek için ısrar ettim bunda. Özetle kendimi hatta şöyle bir tanımda buldum; self devşirme olarak tanımlıyorum. Kendimi devşirdim ve Ermeni’leştim, Ermeni kardeşlerimden de güzel bir kabul gördüm o da beni motive etti, artık ben ölünceye kadar bu kimliği taşıyacağım, büyük bir onurla ve memnuniyetle taşıyacağım çünkü Ermeni’likle ilgili o pejoratif yük çok haksız da bir yük, kalksın ve benim buna bir katkım olsun istiyorum. Bazen şöyle tweet atıyorum arada bir; artık afedersiniz Ermeni dönemi bitmiştir, Elhamdülillah Ermeni’yim dönemi başlamıştır diye. Benimki bir yolculuktu, zor bir yolculuk. Çok mayınlı bir arazi olduğu için bu konu, ara ara böyle tacizlere uğruyorum, bu ilk defa da olmadı ama buna da hazırım. Böyle olacağını biliyorum, bilerek girdim bu yola. Onları da rahmetli Hrant Dink’in dediği gibi tatava yapmadan, onurla onu da taşıyabilmem gerektiğini düşünüyorum, baş göz üstüne ben bu bedeli öderim bu yükü taşırım.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Sağ olun. Siz aslında bir level atlatmışsınız, Türkiye kamuoyunda biz Ermenilere yapılan haksızlığı vurgulamak için “Hepimiz Ermeniyiz.” Dediğimizde çok tepki aldık, alıyoruz, alabiliyoruz ama siz bir level daha atlamışsınız “Elhamdülillah Ermeni’yim.” Diyorsunuz.

Fatma Yavuz:Bence oraya çoktan gelmeliydik.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Önemli bir mesaj veriyorsunuz. Bir dindar, Hanefi Müslüman Türk olarak Ermeni meselesine risk de alarak çok önemli bir dikkat çekiyorsunuz. Bu budur! Yıllardır yaptığınız bu çok önemli bir tavır. Bunlardan dolayı mağduriyetler de yaşadınız. Peki kısaca anlatır mısınız? Bu toplumda Ermeni olmak ne demektir? Neden siz Ermenileri sahiplenmek zorunda hissettiniz? Rahmetli Hrant Dink’in hatırasına sahip çıkmak zorunda hissettiniz? Hem dinen hem etnik olarak Ermenilerden farklı olan Müslüman ve Türk olan bir kişisiniz ama bu konuda son derece vicdanlı bir duruş sergilemişsiniz, bunun nedeni nedir Fatma hanım?

Fatma Yavuz:Çok teşekkür ederim. Çok garip; şuradan başlayım. Profilimde baştan beri Türk Ermeni’si yazıyor. Bu ne demek? Yarısı Türk yarısı  Ermeni demek. Ben iki kimliğe karşı da aynı aidiyeti sergiliyorum. Kimse Türk’ü görmüyor, orada sanki sadece Ermeni yazıyormuş gibi davranıyorlar orada Türk de yazıyor. Manşetlerde Türk düşmanı yazdılar, baktığınızda Türk Ermeni’si yazıyordu, Ermeni kadar Türk’üm ben. Niye dikkate alınmıyor? O da Ermeni olmakla alakalı, Ermeni deyince herkes dikkat kesiliyor, Türk normal! Anormal kabul edildiği için yarı yarıyadır orada benim ifadem Türk Ermeni’si yazıyor çünkü. Ben Hrant Dink anmasından sonra oradaki ortam beni çok etkiledi, gerçekten benim için bir milat oldu sonra Hrant Dink vakfına takılmaya, bu konuyu daha çok araştırmaya, okumaya merak etmeye başladım. Özet geçiyorum, meselelerin bize anlatıldığı gibi olmadığını gördüm, müthiş bir trajedi olduğunu gördüm. Daha merakım da giderek arttı çok hümanist bir duruşum vardır hayata karşı orada dostluklar geliştirmeye başladım. Hrant Dink vakfında tanıdıklarım oldu onlardan dinlemeye başladım. Dedim ki: “Ermenice de öğreneyim.” Dedim çünkü topyekun bir haksızlık var hem dillerine, hem kültürlerine her türlü mirasa karşı ayrımcılık var. Bir ucundan Ermeniceyi yaşatmış oluruz diye bir kur Ermenice kursuna gittim. Alfabeyi öğrenemedim ama merhaba, nasılsın demeyi öğrendim. Çok hoşuma gidiyordu, kültürü, dili tanıyordum bir taraftan da farkındalığım artıyor. Sonra bir gün Ermeni kanaat önderlerinden biri vefat etti ve Sn. Milletvekili Garo Paylan Meclis’te Allah rahmet eylesin anlamına gelen Ermenice bir cümle kullandı. Çok normal, rahmet dileyen bir cümleydi. Orada o kadar büyütüldü ki o; “Sen bunu nasıl kullanırsın? Nasıl bu iç dil? Bilinmeyen dil!” onun üzerine o kadar spekülasyon, polemik yapıldı ki ben de izliyorum bunları. O sürede de baya duygularım Ermenileşmiş demek ki o kadar üzüldüm ki ne demek? Allah rahmet eylesin dedi adam ne dedi? Burada nasıl bir şey buluyorsunuz? Nasıl bir buradan polemik çıkarabiliyorsunuz diye çok canım sıkıldı, bir şey yapamadım. O duygusallıkla Ermenice dersi aldığım hocama selamımı da ileteyim, Sevan Değirmenciyan kendisini çok severim, sevgilerimi iletiyorum. Whatsapp’tan yazdım, benim ismim Ermenice alfabede nasıl yazılıyor? Kendim yazamadığım için o da yazdı gönderdi, onu o gün profilime Ermenice harflerle yazdım Fatma Yavuz’u aslında beni şövanist milliyetçiler Ermeni yaptı. O gün o dille ilgili o tartışma olmasaydı ben profilime öyle yazmayacaktım. Öyle yazınca onunla ilgili tartışmalar, ne yazıyor, sen kimsin derken adım adım Ermenileştim. Sonra bir gün yine her yıl Hrant Dink anmasına gidiyorum çünkü benim için bir vecibe gibi oldu, daha sonraki yıllardan birinde Müslüman Ermeniler sayfası var Youtube’da onun admini beni tanıdı: “Fatma Hanım Müslüman Ermeniler sayfasının adminiyim, size adminlik vermek istiyorum.” Dedim ki ben Ermeni değilim. “Bende Ermenice meal olan bir Kur-an’ı Kerim var hediye etmek isterim.” Dedi ve çok memnun olurum dedim. Çok güzel baskılı Arapça-Ermenice meali kur an hediye etti, o Kur’an’ı görünce ben Müslüman Ermeni olacağıma kendim de ikna oldum, çok duygulandım, Kur an yanında da Ermeni’ce harfler var. Bunu paylaşmak istediğimde onun fotoğrafını alıp sürekli beni Müslüman Ermeni mi olur diye taciz edenler bal gibi olur bu da kitabı yazdım ve paylaştım. Çok paylaşıldı. Milyonluk görüntülemeler aldı sonra o tweetim hacklendi, yok edildi. Çok güzel bir tweetti. Sonrasında da Müslüman Ermeni diye etiketlendim, herkes o paylaşımda Müslüman Ermeni, Türk Ermeni olarak tanıdılar ben de yok değilim demedim, zaten öyle etiketlenmek istiyordum. O gün bu gün Müslüman ermeni diye etiketlendim, ben de baş göz üstüne, Elhamdilüllah ben de onurla yaşıyorum, DM’den sonra bir vicdan yolculuğu sonunda kimlik kazandım etnik olarak Ermeni değilim, dedim soran herkes şahittir, bu şekilde bunu gündemde tutmaya, bu haksızlığı dile getirmeye çalışıyordum her halk kendini rahat ifade edebiliyor, ötekinin de ötekisi var. Tabi ki Türkiye’de başka öteki kimlikler de var ama en ötekisilerden biri bu! Her şeye rağmen yine kendini ifade edenler var ama Ermeni olmak çok zor bir şeydir Türkiye’de hele ki.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Sizce en dipte olan mı?

Fatma Yavuz:Bilmiyorum öyle bir yarıştırma yapmayım ama en diptekilerden biri! Hele ki Ortodoks Ermeni’ler de çok zor ama Müslüman Ermeniler diye bir trajedi var, sonrasında da onu fark ettim ben! Bunu anlatacağım Ömer bey müsaade ederseniz; ben Ermenileşirken bir taraftan Kur an Kurs öğretmenim, o zaman diyanetteyim, kadınlarla ders yapıyoruz ben yaşlarda kadınlar. İki yıldır dersime gelen bir öğrencim var son derece mutaassıp, oldukça tesettürüne, namazına dikkat eden çok dindar bir hanım. Kürt olarak biliyorum, Muş’lu bir Kürt aile olarak biliyorum. O zaman da böyle bir sokaklarda bir provokasyon olmuştu, bankamatikler zarar görmüştü, ertesi gün öğrenciler de çok kızgınlar. Diyorlar ki: “PKK’dan bıktık.” Diye kendilerince kızıyorlar. Birisi dedi ki öğrencilerimden: “Zaten onlar Kürt bile değil onlar Ermeni.” Dedi, PKK’lılar için. Ben dedim ki: “Sen niye öyle söylüyorsun?” derken o kadıncağız oradan kalktı “Hocam bu ne diyor? Ben Ermeniyim kabul etmem.” Dedi, küstü, gitti çıktı sınıftan. Ben peşine gittim; “Yanlış anlama, o bilmedi.” Derken ben de bilmiyorum. Ermeni’leri biliyorum ama bu kısmı ben de yeni öğreniyorum. Ben bunu evlerine ziyarete gittim, baktım ki ailecek Ermeniler ve son derece dindar Müslümanlar, kripto bir durum değil bu! Müslümanmış gibi davranmıyorlar, benim gibi Müslümanlar, çok da dindarlar, kayınvalidesi o da Ermeni, hacdan gelmiş bana: “Kızım şunu nasıl okuyacağım? Nasıl kılacağım?” diye sorular soruyor. Ben şaşırdım. Nasıl olur dedim! Biz Ermeniyiz, Anadolu halkları gibi nasıl ki Türkiye Gürcüleri Müslüman olmuşsa Ermenilerden de birçok Müslümanlığı tercih eden var nasıl olmuş bilmiyorum. Dedeleri zorla mı gönüllü mü oldu bilmiyorum ama bu nesle geldiğinde samimi Müslümanlar, çok dindarlar bunu söyleyemiyoruz çünkü Ermeniler diyor ki: “Müslüman Ermeni olmaz.” Müslümanlar: “ Ermeni Müslüman olmaz.” Diyorlar, biz iki ateş arasında kalıyoruz bu polemiğe maruz kalmamak için Kürt’üz diyoruz. Onlar konuşulunca bunu söylemek zorunda hissettim dedi. Ben çok üzüldüm, kız kardeşi imam hatip mezunu, görümcesi Kur an Kursu’nda okumuş, orada kendimle özdeşleştirdim. Benimle tek farkı ben de Gürcüyüm. Ben hiç sorun yaşamıyorum ama bunu söylemekle bunu söylediğim zaman bir şey olmuyor sen niye aynı şey. Sen niye bunu söyleyemeyeceksin? Nasıl olur böyle şey? Allah yaratmış hepimizi. “Hocam biz söyleyemiyoruz, çok laf işitiyoruz.” Dedi onun üzerine ben sizin yerinize söylerim diye bir misyon edindim, kendimi onun yerine koyarak aslında benim oradaki kurguladığım profil gerçek ama o ben değilim, o öğrencimin ağzından yazmaya başladım, ona da okutuyordum yazdıklarımı. Tabi o da mutlu oluyordu ondan da bilgi alıyordum. Nasıldır? Nedir? O da bana anlatıyordu şuralarda köyler var bunlar Ermeni köyü, böyle yaşarız gibi gerçek olduğu için bilgiler de sağlam oluyordu karşılık buluyordu, onun ağzından yazıp onu da okutuyordum bunun üzerine bana DM’den onun gibi olan başka Müslüman Ermeni’ler yazmaya başladı. “Fatma hanım biz de Ermeniyiz, eşim tesettürlü ama biz de söyleyemiyoruz. “dediler. Bunu misyon edindim.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Müslüman olsa bile bir Ermeni öteki değil mi?

Fatma Yavuz:O daha da öteki. O Ermenilerden de tepki görüyor. Çünkü öyle bir ezber var. Ermeni Ortodoks olur diye bir ezber var, bu Ermeniler de de var. İki tarafından da ezberinin arasında kalıyorlar. Daha çok onların dilini ifade etmem gerektiğini hissettim çünkü onları hiç kimse konuşmuyor. Diğer Ermeni meselesini yine sol cenahtan konuşan var ama Müslüman Ermenileri kimse konuşmuyor, onların derdinin kimse farkında değil bir farkındalık oluşsun istedim ve kendimi Müslüman Ermeni olarak devşirdim, Elhamdülillah Ermeniyim mottosu da oradan çıktı, ben onu ısrarla savunuyorum, hepimiz Adem babadan eşitiz, ne mutlu Türküm diyene ise ne mutlu tüm haklara diyebilmeliyiz. Elhamdülillah başka ne koyuyorsan oraya oraya Ermeni de koyabilirsin. Bu dilimizi değiştirmemiz lazım, bakışımızı değiştirmeden önce dilimizi değiştirmememiz lazım, söylemleri düzeltmek lazım, bunlar kendini Türk olarak tanımlayan mahalleye düşüyor çünkü Ermeniler bunu yapamaz zaten baskı görüyorlar, yapmaya çalıştığı zaman otomatikman bir sürü tacize uğrayacak ben her şeye rağmen bunu yapabildim çünkü herkes benim çevrem, Türk olarak biliyor Ermeni olduğumu da biliyor bir yere kadar geliyorlar ve duruyorlar çünkü orada bir zırh var egemen kimlikten olmamın, her taraftan egemenim; Sünniyim, Hanefiyim, Türküm, İmam hatipliyim, diyanetçiyim, başörtülüyüm, çok makbul bir kızım. Tüm o makbuliyetler beni koruyordu ama ben de inadına bu makbuliyeti toplumun yararına bir şeye çevirmek için inadına Ermenileştim böyle bir durum oldu.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Hele ki bu iktidar döneminde çok konforlu olacak bir görüntü inanç ve etnik kimlik halinden en konforsuz olana bir yolculuk yapmışsınız son derece vicdanlı bir tercih yapmışsınız. Son derece önemli bir farkındalık oluşturmaya çalışmışsınız. Allah razı olsun, tebrik ediyoruz. Ben çok değerli buluyorum çünkü aynı şeyleri az çok bende yaşadım. 2012 yılında Hrant Dink cinayetinin aydınlatılmasının geciktiği 5. Yılda bir Aydınlar İnisiyatifi oluşturarak “Adalet Talebimiz var. Hrant Dink cinayeti aydınlatılsın.” Dediğimiz zaman yine aynı bu tür gazeteler, böyle bulvar gazeteleri, elinize almaya çekindiğiniz kağıt parçası gibi gördüğünüz gazeteler de bize saldırmışlardı. Bir cinayetin aydınlatılması, bir ötekileştirmenin ortadan kaldırılmasını gündem ettik diye adımız “Ermeniciye” çıkmıştı, hem de etnik olarak Türk’üm, Ermeni’lerin hakkını savunduğumda adım Ermeniciye çıkıyor.

Fatma Yavuz:Tabi ki Ermeniciyiz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Mesela Kürtlerin hakkını savunduğumda Kürt’çü denmeye başlanıyor. Ne dersen de! Ben hepimiz Filistinliyiz’i rahatlıkla söylebiliyorsam hepimiz Ermeniyiz’i de rahatlıkla söylerim, birine haksızlık yapılmışsa mazlumun, mağdurun yanındayız derim insan hakları perspektifi bunu gerektiriyor, işin doğrusu sizin yaptığınız çok olması gereken sıradan normal bir tavır, insani bir tavır. Çok olağanüstü bir şey değil! Olması gereken normal insani, vicdani bir tavrı sergiliyorsunuz ama öylesine bir toplumda yaşıyoruz ki yanınızda olan çok fazla kimse yok öylesine bir toplumda yaşıyoruz ki bu düşünce çok marjinal bir düşünce olarak algılanıyor ama biz biliyoruz ki yüzlerce yıl önce de böyle çıkışları aydınlar yapmıştı toplumun aydınları biliyorsunuz o toplumun fenerleridir, onlar çıkışlar yapmıştır o zamanlar çok garipsenmiştir o aydınlar bilim insanları sonra yüzlerce yıl sonra denmişti ki; ne kadar önemli bir çıkış yapmış insanlık adına bu insan. Şimdi de aslında sizin durumunuz böyle. Size şimdi bunu demeseler de mutlaka ileride Fatma Yavuz ne kadar önemli bir çıkış yapmış aslında, ne kadar önemli bir farkındalık oluşturmaya çalışmış diyeceklerdir.

Fatma Yavuz:Buraya ek yapmak istiyorum. Çok doğru söylüyorsunuz. Bir manipülasyon var, dindar ve vicdanlı insanlar aslında vicdani olan, imanı gerçekten kuvvetli olan her insan adalete omuz verir niye vermesin ama bir manipülasyon yapılıyor; Ermenilik bir dinin adıymış gibi onlara anlatılarak ben çok insandan şunu duydum; “Hepimiz Hrant’ız deyin de Hepimiz Ermeniyiz demeyin.” Denildi. Ermenilik bir din değil ki Ermenilik bir halkın adıdır ama sanki bir dinin adıymış gibi gösterilip şöyle deniyor; “Bak bak Hepimiz Eemeniyiz diyor bunlar din düşmanı, bir Müslüman hiç Ermeniyiz der mi?” diye bir manipülasyonla dindar insanların vicdanı Hrant Dink meselesinden uzak tutuluyor, ben buradan onlara seslenmek istiyorum; sevgili kardeşlerim, asla bu manipülasyona gelmeyin öyle bir şey yok. Ermenilikte, Gürcülük, Lazlık, Türklük gibi bir halkın adıdır. Hepimizi Rabbimiz yaratmış, hepimiz Adem Babanın çocuklarıyız, Ermeniyiz dememde hiçbir sakınca yoktur, dininize hiçbir helal gelmez, burada rahat olun ve adalete omuz verin Hrant’ın davasına omuz vermek demek adalete omuz vermek demektir, Allah adaleti emreder hiç şüphe etmeyin bundan. Bir insan sokak ortasında kalleşçe vurulur da bir Müslüman buna nasıl sessiz kalır. Ben 10 yıl sessiz kalan biri olarak söylüyorum; aynı körlük, basiretsizlik ben de vardır çünkü bana da pompalanmıştı büyüdüğüm çevrede kör edici bir algı vardı, onu yırtın ve adalete omuz verin hiçbir şey olmaz tam tersi imanınız kuvvetlenir bence Rabbinizin katında çok daha ecir kazanırsınız lütfen bu oyuna gelmeyin bu başlangıç olsun çünkü Hrant yerde yattıkça bu ülkede adalet yerde yatacak, adaleti yerden kaldırmak zorundayız ve en çokta bu Müslümanlara düşen bir görevdir diye düşünüyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Teşekkürler. Aslında siz bir vicdan abidesi olan Hrant Dink’in vefatından sonra etkilenerek çok önemli bir tavır ortaya koymuşsunuz, bir vicdani tavrı ortaya koymuşsunuz, şu anda da o vicdani tavrınızla size bir bedel ödetilmek isteniyor. Böyle birtakım şablonlu, klişe ifadeler ile Ogün Samast gibiler etkilenmeye çalışılıyor, siz itibarsızlaştırılmaya çalışılıyorsunuz. Ne oldu? Kısaca anlatır mısınız Fatma hanım? Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki hikayenizden girerek.

Fatma Yavuz:Sondan başlayayım isterseniz. Böyle bilinince, profilde de yazınca benim tahminim, isabetli de olmayabilir. Son zamanlarda İBB’ye ve Sayın Ekrem Başkanımıza karşı bir kampanya olduğunu düşünüyorum, negatif bir saldırı olduğunu düşünüyorum, bunun bir devamı olduğunu düşünüyorum açıkçası çünkü hiçbir şey yok, durup dururken bir gün hedef oldum. Bir gün kalktım gazeteler ‘Ermeni sevici’ diye haber yapmış, bağlam olmadan olduğu için bunun devamı olduğunu düşünüyorum, İBB’de öyle var, şöyle var iddia oldu, nerede bunlar deyince gösteremediler. Çabuk arayın bulun, Fatma Yavuz diye bir şey var buradan ekmek çıkar gibi bir durum olmuş bence. Hatta hayal ediyorum; “Fatma Yavuz soykırım enter” ne çıkarsa almışlar, başka ne var toplayın getirin neler yazmış diye saçma sapan bir torba açıp içine atmışlar! Bu bir politik kavgadır, ben de İBB’de çalışıyorum eyvallah oraya kadar bir şey demiyordum sessiz kalacaktım ama Takvim’in attığı manşet olayı tamamen başka bir mecraya getirdi ve orada patladım, bambaşka bir yere geldi çünkü büyük puntolarla resmimi koymuş ‘Türk düşmanı Ermeni sevici’ yazdılar, insan nasıl böyle bir şey yazar? Siz ne kadar insafsız ne kadar vicdansızsınız? Tabi ki Ermeni seviyorum ama Türk düşmanı olduğumu nereden çıkardın? Türküm ben. Türklüğüme de gönülden bağlıyım bunu nereden çıkardın? Niye? Çünkü bu manşetler bu ülkede kan döktü, can aldı. Bu tür manşetlerle önce bir hedef gösterildi, rahmetli Hrant Dink’de öyledir, Türk’ün zehirli kanı dedi, bağlamından koparttılar tamamen bir iyileştirme önerdiği halde orada birbirimize derman olalım demeye çalıştığı halde söylediğim sözleri makasladılar Türk düşmanı gibi kampanya başlattılar sonra birisi çıktı ve sonucu biliyorsunuz. Bu hikaye daha rahmetli Hrant Dink’in toprağı yeni kurudu hala mı böyle başlıklar atılıyor! Bir arpa boy yol almadık mı? Nasıl bir şey bu? Bu ne rahatlık? Burası dağ başı mı? Burada hukuk yok mu? Bir gazete böyle manşeti nasıl atar? Hele ki Hrant Dink tecrübesi olan bir ülkede bu manşeti nasıl atar? Orada kalmadı ben oradan sonra güvercin tedirginliği yazısını yazdım ve topa girdim çünkü bu artık politik kavga değil insan buraya düşmemeliydi çok bambaşka bir bamteline bastınız, çok tehlikeli bir oyun oynadılar, çok insafsızcaydı, sen birtakım politik kavgalardan rant elde edeceksin diye bir insanı nasıl hedef gösterirsin? Her sokağa çıktığımda bir milli duygularına; öyle var ya insanları linç ediyorlar. Sevgili Barbaros Şansal’ı linç ettiler ‘Milli duygularımıza yenik düştük.’, milli duygularına yenik düşen biri kendine bir vazife çıkarırsa bunun altından nasıl kalkacaksınız? Olmayan şeyler değil! Başka gazeteler de gazete demeye şahit lazım, ne manşetler attılar insanlar saldırıya uğradı, taciz edildi, böyle bu ülkede bu sistem. Ben artık bu manşetten sonra kesinlikle alttan almayacağım, susmayacağım. Bunun kapatılmasına izin vermeyeceğim ve bunu politik bir kavgaymış gibi algılanmasına da izin vermeyeceğim bu ayrı bir konu bu manşet atıldı, ortalığı ayağa kaldıracağım. Bu kelimeler sonsuza kadar bir daha bu ülkede yan yana gelmemeliydi, bu dört kelime bir daha böyle bir manşet atılamamalıydı. Bugün Almanya’da en kötü gazete neyse oranın da böyle bulvar gazetelerinin en berbatı neyse bilmiyorum, şöyle bir manşet atabilir mi nazilerle ilgili Yahudileri hedef gösteren Nazi övücü bir manşet atabilir mi atamaz! Ne olur Almanya birden ayağa kalkar zaten öyle bir şey düşünemez bile! Bizim de artık bu ülkede Türk düşmanı Ermeni sevici diye bir manşet atılamaması, böyle bir şeyin düşünülememesi gerekiyordu, 19 Ocak’ta Hrant anması olacak tekrar, bir arpa boy yol almamış olarak gideceğiz oraya o yüzden ben bunu son derece önemsiyorum, bunun peşini bırakmayacağım, hukuki olarakta bırakmayacağım, sosyal alanda da bırakmayacağım, bu artık İBB kavgası değil bu ülkede resmen bunun adı artık tetikçiliktir! Mesela bazıları şöyle diyor; “Bir şey olmaz. Boşver, geç git. Unut gitsin, iki hafta sonra unutulur.” Diyorlar, bunu söyleyenlere de teessüf ediyorum, zaten sizin kulak vermeniz için bir şey olması gerekiyor değil mi? Tahmin ediyorum ki; rahmetli Hrant vurulmasaydı, ölmeseydi, şu an duyarlıymış gibi görünenlerin çoğu bir şey olmaz diyecekti. Ölmeseydi o manşetler o zaman da ciddiye alınmayacaktı, Hrant için yapılan haberler. Ölmeseydi kimse ciddiye almıyor bu ülkede, ölmem mi gerekiyor? Sansasyonel mi olmuyor yaşayınca? Ölünce daha mı sansasyonel oluyor! Ben bunu kesinlikle kabul etmiyorum! Bu manşet, bu haber, bu hedef gösterme bu türden her türlü hedef göstermek kim için yapılırsa yapılsın ağır bir suçtur. İnsan hakları ihlalidir, tüm ülke buna karşı çıkmak zorunda. Hele ki aktivistler ben onlara da teessüf ediyorum, çoğu aktivist tanıdığım insanlar: “Boşver Fatma.” Neyi boşvereyim? Niye boşvereyim? Niye boşveriyorum? “Eğer bunu sürdürürsem Takvim’in daha çok hedefi olurmuşum, onları kızdırırmışım, daha kötü şeyler yapabilirlermiş”. Allah Allah kötü bir şey söylemek istemiyorum! Şerlerinden daha korunayım diye ben bunu sineye mi çekeceğim. Ben susmayacağım, Takvim’in de peşini bırakmayacağım, atıyorsa da atsın onun da peşini bırakmayacağım susmuyorum. Ne münasebet? Tetikçi insanların şerrinden emin olmak için susmak ne demek? Bu nasıl bir öneridir? O yüzden bu önerileri kabul etmiyorum, sevgili dostlarıma da teessüf ediyorum, bunu bir daha düşünmelerini rica ediyorum. Bu bir orta doğu ezberidir, “Susalım, sakin duralım, daha kötü yapmasınlar.” Artık susmayalım! Susmayalım! Sustuğumuz için tekrar atılabildi yeterince konuşsaydık bu manşet atılamazdı! Bunu da yeterince konuşsaydık Takvim özür yazısı yazardı yazmadı çünkü biliyor ki herkes susacak! Sıkıştırabildik mi Takvim’i hayır! Bunlarda hepsinin susanların vebali vardır. Ben 10. Yıla kadar sustuğum için çok üzülüyorum tövbe ediyorum Allah’a 10 yıl nasıl fark etmedim? Tüm bu yaptıklarım o sustuklarımın kefareti olsun diyedir, günahlarıma tövbe ediyorum sustuğum için nasıl susabildim, sokak ortasında bir adamı vurdular ve ben haberleri değiştirip başka şeyler izleyebildim, duyarlılık gösteremedim, gözlerim kördü, kulaklarım sağırdı ama artık bunu gördükten sonra tekrar o şeye dönemem, aynı sağırlığı, aynı körlüğü taşıyan  çok anlıyorum. Ben de öyleydim. Özellikle kendi mahallemin insanlarına buradan seslenmek istiyorum, lütfen gözlerinizi açın, kulaklarınızdaki pamuğu çıkarın susmamız gereken değil haykırmamız gereken bir şey. Bunu artık aşmış olmalıyız Türkiye’de hala mı bunlar söyleniyor? Bunu bir yol almak zorundayız. 19 ocak’a giderken herkesin bunu tekrar düşünmesini istiyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Çok önemli bir cümle söylediniz; bu ülkedeki tüm ötekileştirilenlerin ortak cümlesi aslında. Garibe Gezer cezaevinden yazdığı son mektuplarında birinde yaşadığı ihlalleri anlatarak şöyle bir cümle sarf etmişti; “Ölünce mi yaşadığımız haksızlıklar anlaşılacak? Bizim gibilerin ölünce yaşadığı haksızlıklar anlaşılır.” Siz de ayrımcılığa uğramış, nefret söylemi üzerinize toplaştırılmış bir insan olarak böyle bir cümle sarf ettiniz, bu tabi çok üzücü ve çok dikkat çekici bir durum. Bunlar beraber aslında ülkedeki bu ilkel ırkçılığa da vurgu yaptınız. Dediğiniz gibi Nazi şokunu yaşayan Avrupa şu anda ırkçı bir ifade karşısında amuda kalkıyor! Bir futbolcuya bile zenci, siyah demek büyük bir suç oluyor, bunu diyenler istifa ettiriliyor ama şu anda bırakın öyle bir şeyi daha fazlası Ermeni sevicilik, Ermeni’yi sevmeyi bile korkunç bir suç olarak lanse eden bir yayın anlayışı ile karşı karşıyayız! Böylesine bir nefret söylemi ile karşı karşıyayız. Peki Fatma hanım zamanımız da daraldı aştık, kısaca bize tüm bu gelişmelerden sonra ne oldu anlatır mısınız? Suç duyurusu yaptınız mı? Tepkiler nasıl oldu, farklı çevrelerden tepkiler kısaca anlatırsanız sevinirim.

Fatma Yavuz: Ermeni sevici eyvallah, çok seviyorum Ermeni’leri orası eyvallah. Türk düşmanı nereden çıktı? Onu nasıl yaptıklarını da izah etmek istiyorum çünkü oradan hala yürümeye çalışıyorlar. O kadar ahlaksızca bir çalışma yapılmış ki; yazmışlar benim adımı, bir de soykırım yazmışlar enter yapmışlar sonra Taha Erbil diye arkadaşa yazdığımız yorumlardan bir şey çıkarmışlar şöyle demişim: “Bu nasıl bir halk? Bir halk periyodik olarak bu kadar soykırıma nasıl uğrar? İnanamıyorum.” Gibi bir şey söylemişim, üstü altı yok tamamen makaslanmış, halbuki orada bahsettiğim Kürtlerin Orta doğu’da  uğradığı soykırım’dı. Taha Erbil’in profilini tanıyanlar Kürt bir arkadaştır. Yanlış hatırlamıyorsam ya Halepçe’ydi ya da Saddam’ın oradaki uğradığı soykırımlardan birine diyorum, bu nasıl bir halk sürekli orada katlediyorlar diye konu o iken bu arada alttakiler üsttekiler silinmiş, onu kim nasıl yapmış bilmiyorum, o tweetim mention duruyor ama üstte altında o tweet kaldırıldı, hesap kapatıldı yazıyor bağlamı gösteremedim ama o Kürtlerin Orta Doğu’da uğradığı soykırımlar ile ilgiliydi onu alıp sanki ben Türk halkı Ermeniler’e soykırım yaptı demişim gibi o kadar ahlaksız bir manipülasyon ile Türk düşmanlığını oradan çıkarıyor çünkü başka yerden çıkaramaz çünkü ben ülkeme aşığım, ben Türk’üm ne düşmanlığı? Çok seviyorum ülkemi de kimliğimi de. Kimliğimi bırakamadığım için Türk Ermeni’si dedim. Türklüğümü bırakamadım o kadar barışığım Türklüğüm ile. Dolayısıyla böyle ahlaksızca manipülasyon ile Türk düşmanlığı çıkarmak Allah’a havale ediyorum, umarım başlarına döner, bunu ahirette de helal etmeyeceğim, bu dünyada da bırakmayacağım. Bugün avukatlara vekalet verdim, tabi ki suç duyurusunda bulunacağım, demokratik tüm haklarımı kullanacağım, yapılabilecek her şeyi yapacağım ve bu işin peşini bırakmayacağım, sadece hukuki olarak değil halkın vicdanına da bunun hesabını verecekler! Özellikle bu trol ordusu! Bu sadece Takvim’in de işi değil, aynı anda birçok böyle ıvır zıvır birtakım siteler isimleri aklıma gelmiyor Sabah vardı, sonra Yeni Şafak vardı bilinenler bunlar. Böyle küçük küçük bir sürü siteler de aynı metin üzerinden yani aşağı yukarı aynı şeyler üzerinden yazılar yazıldı. Belli ki bu bir odak bunu çalışmış alın demiş malzemeler bunlar şunu şöyle manipüle edin bunu böyle manipüle edin şuradan vurun diye bir çalışma yapılmış ve biz ülkece bundan çok çekiyoruz yani biri hedef seçiliyor onun hakkında birtakım malzemeler toplanıyor onun üstüne bunu ekle, altına şunu ekle onu oradan kaydır bunu buradan manipüle et bir insan itibarsızlaştırmak için hedef seçiyor işte birtakım böyle bunu görev olarak yapan birtakım ahlak dışı etik dışı odaklar tarafından sistematik saldırı yapılıyor ve bir hedefe ulaşılmaya çalışıyor bir amaç orada tabii ki. Bende bu amacın ne olduğunu gayet iyi biliyorum şuanda İBB’de çalıştığım için hedef oluyorum ama şunu söylemek istiyorum buradan size ekmek çıkmaz. Her kuşun eti yenmez, ben buna sessiz kalmam. Bu arkadaşlar çok kötü bir çalışma yapmışlar, çok berbat bir manipülasyon yapmışsınız benden Türk düşman çıkaramazsınız. Ben bunun altında kalmam, başka kapıya, başka şeyler bulun bu kadar ucuz bir numara ile bu hedefe ulaşamazsını ve  umarım sonsuza kadar bence şunu da konuşmalıyız hem Ermeni meselesini hem de trollük ne demek bu ülkede trollük ile nasıl insanlar itibarsızlaştırılıyor nasıl politik hedefler için insafsızca manipülasyonlar yapıyor bunu da konuşması gerektiğini düşünüyorum Türkiye’nin. Ben buna karşı duracağım ve bunu bırakmayacağım yani hakkımı arayacağım. Bu arada tepkileri de söyleyim çok olumlu tepkiler geldi, özellikle zaten benim işte politik duruşuma daha yakın olanlar zaten çok destek oldular ama özellikle normalde benim fikirlerime katılmayan, politik olarak benden ayrı duran insanlarda çok destek odular sağ olsunlar. Dediler ki: “Tamam her şey bir tarafa bu yapılan doğru değil vicdan bunu kabul etmez.” Dediler. Yani çok ortak bir mutabakat oldu o açıdan. Ben çok memnunum yani gerçekten vicdanı olan herkes bunu eleştirdi. Sadece eleştirmekle kalmadı çok ciddi tepki gösterdiler, destek mesajları geldi, aradılar, yazdılar, yazılar yazıldı bana sormadan yani profilime girip oradan meseleyi anlayıp çok güzel köşe yazıları yazıldı mesela Aris Nalcı yazdı çok teşekkür ederim, işte Zeynep Sena kardeşimiz yazdı, birçok yerde yazıldı şimdi aklıma gelmeyenler olabilir. Bence çok güzel bir sinerji çıktı. Ben diyorum ki Sevgi Türkan buradan yürüyelim yani çok güzel bir ortak nokta yakaladık politik olarak birbirimize karşı da olsak vicdani bir yerde buluştuk, ırkçılığa karşı hep birlikte ses çıkaralım. O mahalle bu mahalle demeden ırkçılığa karşı, itibarsızlaştırmaya karşı, manipülasyona karşı hep birlikte ses çıkaralım. “Kavgalarımızı” da insan onuruna yapacak yakışacak şekilde yapalım, doğrular üzerinden, hakikat üzerinden, gerçekler üzerinden birbirimize tez, antitez ilişkisi kuralım, böyle manipülasyonla, yalanla, dolanla, hedef gösterme ile hiçbirimiz kazanamayız. Güzel bir sinerji var Umarım Türkiye tekrar ortak değerlerde birleşmenin bir örneğini oluşturur burada.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Fatma Yavuz onurlu, şahsiyetli bir duruş sergiliyor, radikal bir duruş sergiliyor olması gerekeni yapmaya çalışıyor, çok çok gecikmiş olanı yapmaya çalışıyor aslında. Onun bu ifadeleri karşısında ifade özgürlüğünün yanındayız, gündeme getirdiği konu ile ilgili ben bugün İçişleri Bakanlığı’na bir soru önergesi verdim Fatma Yavuz ile ilgili birçok soru sordum İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ve bu soruların içinde bu gazetenin nasıl böyle bir cesaretle yazabildiği bu gazeteleri denetleyen kimse olmadığını sorduk. Bu tür yalan bir habercilik ile insanların can güvenliğinin ayaklar altına laındığı konusunda neler yapıp yapmadıklarını sorduk. Bu gazetenin iktidara yakın olması dolayısıyla mı böyle bir haber yapıp yapmadığını sorduk Yine Ogün Samast’ın mahkemede: “Asıl beni değil asıl o gün “Vatan haini utanmaz Ermeni Hrant Dink” diye manşetleri atanların yargılanması gerektiğini içeren sözlerini Ogün Samast: “Beni değil o günkü hedef gösteren medyayı yargılayın yönündeki sözlerini gündem ederek.

Fatma Yavuz: Bunun altını çizebilir miyiz! Bende bilmiyorum tam benim söylemek istediğim şey; Ogün Samast mahkemede: “Beni değil bu manşetleri yargılayın.” Dedi değil mi?

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Şunu söyledi Ogün Samast sayfalık bir mektup yazmış mahkemede. O bir tetikçi olarak kullanıldı ve cezasını çekiyor ama anlaşılan içeride düşünmüş ve onun düşündükten sonra söyledikleri son derece önemli. Ben de o mektubu okudum. Gerçekten çok etkilendim. 17 yaşındaki delikanlı olarak işlediği bu cinayetler, o çocukken katil haline geldiği bu cinayetten sonra mahkemede şunları demiş Fatma hanım: “Vatan haini utanmaz Ermeni diye manşetleri ben mi attım. adamın yazdığı yazının bir bölümünü cımbızla alıp provokatörlük yapan ben miydim? Bu manşetlerde bu yazılar yüzünden mahkeme köşelerinde Dink’i ve Orhan Pamuk’u süründüren halkımızın önüne bunlar ‘vatan haini, devlet düşmanı, bize küfreden bizi aşağılayan, bölmeye çalışanlar işte bunlar’ diye hedef gösteren ben miydim?” ifadelerini kullanmış. Bütün bunlardan sonra Fatma Yavuz’un başına da böyle bir Allah korusun cinayet gelebilir ve bundan sonra pişman da olsa bir can gidebilir. “Bunu gören bir devlet görevlisi yok mudur? diye sorduk. Fatma Yavuz’ bir koruma verilmiş midir? Bu konuda bakanlığınızca itidalli bir yaklaşım var mıdır? Bir kadın olması hasebiyle daha zayıf görülen kişi olması hasebiyle de Fatma Yavuz kadın cinayetleri açısından da incelenmiş midir? dedik ve Nefret söylemleriyle öldürülen kaç kişi vardır? Dedik. Son beş yıldaki bu rakamları da sorduk ve Fatma Hanım önemli bir söyleşi yaptık. Vaktimiz de daraldı ben size çok teşekkür ederim. İsterseniz izleme de kalın. Şimdi de biz çok önemli bir başka, derin yaraya değineceğiz.

İki yıldır kaybedilen Gülistan Doku’nun anne ve babasıyla konuşacağız. Bir başka dert için Dersim’e uzanacağız. Şu an için size çok teşekkür ediyoruz ve başka ekleyeceğiniz bir şey yoksa yayınımızdan alarak aileye bağlanıyoruz.

Fatma Yavuz: Çok teşekkür ederim herkese iyi akşamlar diliyorum. Şimdilik bu kadar yeterli diye düşünüyorum ama bu konuyu konuşmaya devam edeceğiz yani başka mecralarda ben başka detayları anlatmaya devam edeceğim. Tekrar bağlayalım Elhamdülillah Ermeniyiz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Değerli Fatma hanım bu onurlu duruşunuz için teşekkür ederim. Takvim Gazetesi’nin bu haberini yargılamaya, onları utandırmaya ve onları hukuk önünde yargılamaya devam edeceğiz. Siz topluma tek başına çok önemli bir şey hatırlatmaya çalışıyorsunuz. Tüm insan hakları savunucularına çağrı yapıyorum sadece ben değil, sadece birkaç kişi değil tüm insan hakları savunucuları ve tüm toplum Fatma Yavuz’un yanında olmalıdır. Böylesine onurlu durum sergileyen arkadaşlarımız kesinlikle yalnız bırakılmamalıdır. O Türklüğü’nden değil Müslümanlığı’ndan değil sadece vicdanından dolayı böyle bir duruş sergiliyor, Allah razı olsun diyoruz teşekkür ediyoruz ve tekrar görüşmek üzere sizi hiç yalnız bırakmayacağız Meclis’te de bu konunun takipçisi olacağız diyoruz Fatma hanım.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Değerli izleyenler şimdi de biraz geciktik yarım saat olacaktı ama konu çok önemliydi, ister istemez uzadı bizi sabırla dinleyen şu andada Gülistan Doku’nun anne ve babasına bağlanıyoruz. Çok önemli bir olay, Gülistan Doku kardeşimiz 2 yıldır yok! Nerede diye soruyoruz, defalarca Meclis’te soruyorum, Gülistan Doku nerede ey devlet bunu ben bilemem! Bu kişi nasıl olur da bir anda buharlaştı, nereye gitti diye defalarca, yüzlerce defa sordum. Soru önergeleri verdim, partim sordu, tüm toplum sordu ama Gülistan Doku yok! Gülistan Doku nerede? Maalesef ki 2 yıldır bu acı yaşanıyor, annesinin acısını sosyal medyada izliyoruz, gerçekten vicdan sızlatan çok büyük bir acı var ortada. Ne oldu ona? Yaşıyor mu? Öldü mü? Öldüyse cenazesi nerede? Bir devletin vatandaşına karşı en büyük borcu bu! Tüm bunları konuşacağız. Birtakım iddialar var bunları konuşacağız. Halit bey, Bedriye hanım hoşgeldiniz. Sözü uzatmadan size bırakıyorum. Halit bey önce söz sizde sonra Bedriye hanım. Kendinizi tanıtın lütfen, neler yaşandı, ne oldu ne bitti biz sizden dinleyelim.

Halit Doku: 2 sene bitti, bizi oyaladılar. 10 gündür biz adliyenin önünde nöbet bekliyoruz. Kimse bize bir şey demiyor. Bizi içeri almıyorlar, zorla gidiyoruz. O olay olduğu zaman bizi hep kandırıyor. “Sizin kızınız barajdadır.” Kızımızın orada olmadığını biz biliyorduk. AFAD’ciler diyordu ki: “Gülistan burada değil.” Biz orada su altındakileri görüyoruz. Her gün bizim yanımıza adamlar verildi. Polis değil, bir memur verildi, memurun bizim yanımızda ne işi var? Polis değil, güvenlikçi değil. Bizi oyaladılar. Biz 10 gündür buradayız. Bize bir şey söylemiyorlar. Eskiden nasılsa şimdi de öyle. Bu kızı okuluna gönderdik, onlara teslim ettik, yurda, polise teslim ettik. Biz böyle bir şey olacağını bilsek kızımızı okula göndermezdik. İŞKUR’un müdürüdür. Polis değil, yanımızda ne işi var? Bizi oyaladılar. Bizi kandırdı. Benim okumam, yazmam olmadığı için ben kendimi ifade edemiyorum. İçimde çok şey var, ben beceremiyorum. Ben çok zorlanıyorum. Milletvekilim bize yardım etsen. Bir komisyon kurulsun Gülistan için bunlara bir ceza verilsin, memur değil, polis değil. Katilin evinde bile ifadesini almış. Babasının dahi ifadesi evde almış, o arabasında kan izi vardır belki. Ben bunu Vali’ye de söyledim, Başsavcı’ya da söyledim. O arabanın fotoğrafını bana getirin ki ben de inanayım, siz bu işi yapmışsınız! Ben o işi yapsaydım, benim o arabanın fotoğrafı için bir dosyada vardı. Benden niye o polisin arabanın fotoğrafı dosyada yok! Onun evinden o polisin evinde 20 yaşındaki bir kız var, onun ifadesi dosyada yok! Benim kız onun evine gitmiş. Orada evde kavga etmişler. Kızım çıktığı zaman da yine sokakta kavga etmişler dükkandakiler polisleri aramış, polis gelmiş demiş: “Kimliğini çıkart.” Gülistan o polise: “Benim kimliğim yok.” Babasını çağırıyorlar o da polis o da polis. Bir kapının önünde konuşuyorlar, onun yanında arabaya biniyor, elimizde o da var. Allah için bize yardım edin, milletvekilleri orada Gülistan için bir komisyon kursunlar. Bu işi araştırsınlar biz çok perişanız.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Halit bey bir vatandaşın hayatı bir insanın hayatı bir devlet için en önemli olay olmalıdır. Bir vatandaş hayatını kaybetse, o devlet bütün işi gücü bırakıp o vatandaşın ölüm nedenini bulmalıdır, o vatandaşın cenazesini bulmalıdır. Ne olmuş o konuyu ortaya çıkarmalıdır. İnsan haklarına saygılı bir hukuk devletinin yapması gerekeni budur ama maalesef ki böyle bir şey göremiyoruz ve bundan dolayı çok aksayan hususlar var. Ben tekrar size döneceğim, bu arada Bedriye annemize dönmek istiyorum. Söz onda kendisi bize anlatsın, nedir ne yaşıyor 2 yıldır neler yaşıyorsunuz Bedriye hanım? Çok acı bir olay yaşadınız ve bitmeyen bir ıstırabınız var. Söz sizde.

Bedriye Doku: 2 senedir benim kuzum yok. Hiçbir şey değişmedi. Biz buraya geldiğimiz 10 gün oldu. Biz bu kışta, bu soğukta orada oturuyoruz. Kimse bize yardım etmiyor. Ben kızımı istiyorum, ben kızımı önce Allah’a sonra devlete emanet ettim. Benim kızımın başına ne geldi, ben kızımın başına ne geldiğini öğrenmek benim hakkımdır, ben anneyim, ben öğrenmek istiyorum. Kalkıyorum Gülistan, oturuyorum Gülistan, yatıyorum Gülistan 2 sene oldu, hayat bize zindan oldu. Benim kızım toprak değil bir can. Benim kızım yok dedim, bizim elimizde delil yok denildi. Elimde delil yok bir can. Bu yeterli değil mi? En son benim kızım o çocuk ile kavga etmiş, gitmiş. İşkur müdürünün bizim yanımızda ne işi var? Ben istiyorum ki Vali onu görevden alsın, milletvekili bize yardım etsin. Bizi 1 sene o barajda oyaladılar. “Sizin kızınız buradadır. Yemin ederim senin kızını vereceğim.” Denildi niye vermediler kızımın kemiklerini? Benim kızım barajda değil! Kızım 2 gün önce bana telefon açtı, ben o kadar özlemişim ya Allah benim şahidim olsun ben demedim seni özledim. “Kızım sen ne zaman eve geleceksin?” dedim. “Anne 2 hafta kaldı, sınava gideceğim sonrasında eve geleceğim.” Dedi. Kızım sır oldu gitti! Allah için bize yardım edin. Ben kızımı istiyorum, ben katili aramıyorum, ben o çocuğu hiç tanımıyorum. Biz geldik buraya emniyete sadece başvurduk, ben bugün gözlerimle gördüm, kulağımla da şahit oldum. Bir tavuk kaybolmuş, bir kedi kaybolmuş, hiç bize bakmadı. Hep üstünü kapatıyorlar. Biz o ifadeyi 3 gün sonra aldık denildi. O oğlanın ifadesi niye alınmadı? Telefonuna niye el konulmadı? Bilgisayara neden el konulmadı? Niye onun evi arabası aranmadı? Belki benim kızımın kanı o arabada var! Niye aranmadı? Evini apar topar toplandı gitti. Niye bize yardım etmiyor kimse? Biz vatandaş değil miyiz? Niye?

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Şu anda yetkililer ne yapıyor Halit Bey. Şu an için bir çalışma var mı? Siz 10 gündür Dersim’desiniz ve adliyenin önündesiniz adalet nöbeti tutuyorsunuz, ülkede habire insanlar adalet nöbeti tutuyor uğradıkları zulümden dolayı maalesef ki böyle bir ülkeyiz ben de bir ara adalet nöbeti tutmuştum uğradığım haksızlıktan dolayı. Şu anda Urfa’da Şenyaşar ailesi Adalet Nöbeti tutuyor.

Halit Doku: Eskiden nasılsa bugün de aynı öyledir. Biz gidiyoruz, “Gerekeni yapıyoruz.” diyorlar hani siz gerekeni yapıyorsunuz dedim. Bu deliller yeterli değil. Kızım oğlanın evine gitmiş, ne onlar beni tanıyor ne ben onları tanıyorum. Kızım ne amaçla onların evine gidiyor kavga ediyor? Demek ki kızıma bir zarar vermiş ki kızım onların evine gidiyor! Bize yardım edin. Bu katili yakalayın.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Size dosya kapandı, bu iş bitti mi diyor yetkililer, siz orada adalet nöbetini tutarken biz barajı aradık bulamadık, daha sonra yapacak bir şey yok bu dosya kapandı gitti mi diyorlar. Ne diyor size yetkililer?

Bedriye Hanım: Dosya açılmadı, niye açılmadı? Niye dosya cinayet diye açılmıyor? Bizim elimizde bir şey yok, ortada bir can var. Ben Vali beye söyledim, Vali bey bir araba bana verdi, senin araban benim elimde kaybolsa sen bana sormaz mısın “Benim arabam nerede?” ortada bir can yok, bu delil yeterli değil mi? Allah için bize yardım edin. Milletvekillerine sesleniyorum bizim sesimizi duyun, ben bir anneyim, ben çocuğu dünyaya getirdim, ben okula gönderdim, benim çocuğum üniversite öğrencisiydi önce Allah’a sonra devlete emanet ettim. Devlet benim kızımı versin, ya sağ ya ölü versin. Benim kızımın bir mezarı olsun, ben bir fatiha okuyacağım, ben bir anneyim. Bize yardım edin. Milletvekillerine sesleniyorum benim sesime ses olun, benim sesimi duyun. Sizin de çocuklarınız var. Allah için bize yardım edin, Allah için bize yardım edin! Bizi bu azaptan kurtarın. Biz kendimizi ifade edemiyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Siz çok iyi ifade ediyorsunuz aslında.

Bedriye Doku: Biz katili değil kızımızı arıyoruz. Kızım 21 yaşında benim canım kanım ortada yok. Ortada bir can yok. Bu yeterli değil mi? Niye başka polis ağzını açmıyor? Niye evini apar topar toplayıp gitti? Niye bizim yanımıza gelmedi. Onun suçu yoksa, bizim yanımıza gelse, bizimle acıyı paylaşsa, biz beraber kızımızı arayalım. Niye gelmedi? İlk gün benim orada 3 gün sonra onların ifadeyi aldı, birisi bir şey söyledi. Zaten 21 yaşında benim kızım onun evinde kız kardeşi var. O kızın ifadesini almadılar. O çocuk o ifadeyi aldı, kapıyı açtı, “Ben burada değilim.” Diye başka bir şey söyledi ifadeler birbirini tutmuyor. 3 gün sonra benim kızım orada kavga ediyor. Benim kızım arabasına binmiyor, benim kızım zorla arabaya bindiriliyor. İki esnaf polisi arıyor, polis geliyor. Benim kızım kimliği çıkarıyor, o çocuğun kimliği yokmuş. Polisi arıyor polis geliyor. Polis geliyor o çocuğun babası polis, onun arkadaşı. Benim kızım öğretmenin evine gidiyor, öğretmen bunu bize söylüyor. Öğretmenin ifadesi emniyette var. “Gülistan geldi ben yemek verdim yemek yiyemedi. Gülistan’a kahvaltı hazırladım çay içti yemedi.” Gülistan: “Ben yurda gideceğim.” Demiş. Gülistan gitti sır oldu.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Peki siz şu anda 10 gündür nöbet tutuyorsunuz ama 2 yıldır tabi ki çok büyük üzüntüler yaşadınız, sabah akşam kızınızı aradınız, her yerde aradınız, barajda aradınız, çevrede aradınız, adliyede soruşturmanın doğru dürüst yürütülmesini istediniz ama yeterli bir cevap alamadınız değil mi Bedriye hanım?

Bedriye Doku: Yok. Burası hem kamera hem MOBESE her yerde var. Eski Vali diyor ya: “Benden habersiz kuş uçmaz.” Kuş uçmaz ya bu cana ne oldu? Benim kızımın başına ne geldi? Niye her zaman onun üstünü örtüyorsun? Ortada bir can var. Sizin de evladınız yok mu? Siz bilmiyor musunuz o anne baba ne yapıyor? Biz burada film çekmiyoruz! Ben 60 yaşındayım, ben her zaman hastayım, Allah’tan korkmuyor musunuz? Bunların çocukları yok mu? Bunlar bilmiyor mu bugün bunların başına geldi yarın bizim de başımıza gelir! Bunlar Allah’tan korkmuyor mu? Allah’a teslim ediyorum. Oturuyorum Gülistan, Kalkıyorum Gülistan senin başına neler geldi? Yemek yiyorum Gülistan senin başına ne geldi? Yatıyorum Gülistan senin başına ne geldi? Allah şahidimdir benim ruhum bu taraflarda akşam geziyor. Allah benim şahidim olsun. Bize hayat zindan oldu, zehir oldu. Ya ben Gülistan’ı kime soracağım devlete sormayacağım da kime soracağım. 2 hafta önce Adalet Bakanı buraya geliyor Vali’ye söylüyor gazetecileri ara Gülistan Doku’yu bana sormayın. Allah için ben Gülistan Doku’yu size sormayıp kime soracağım Allah’tan korkun! Ben Gülistan Doku’yu size sormayacağım da kime soracağım. Ben Gülistan Doku’yu devlete teslim ettim, polise teslim ettim. Benim kızım bir üniversite öğrencisi, 21 yaşında onun hayali hep yarım kaldı. Ya Allah’tan korkun ben Gülistan Doku’yu kime soracağım?

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bedriye hanım’ın feryatları karşısında tek bir kelime etmek mümün değil çok haklısınız biz bu konuda Bedriye Hanım Halit bey defalarca Millet Meclisi’nde gündem ettik. İlk başından itibaren.

Bedriye Doku: Allah için bize yardım edin. İşkur’un müdürü bizim yanımızda ne işi var? Polis değil, savcı değil, bizim yanımızda ne işi var? Bizim yanımıza gelip bizi kandırdı, bizi oyaladı. O köprüde bizi oyaladı. Bunların vicdanı yok mu? Bunların çocuğu yok mu? Bunlar Allah’tan korkmuyor mu? Bunlar bizi kandırdı dedi ki: “Bunlar gariban.” Diyarbakır’dan buraya gelmiş, bizim daha önce bu olayı bizim üstümüze gelmedi, bize acımız büyüktü. Bize dedi ki: “Kızın intihar etti.” 1 hafta önce kitap almış, kardeşinin çocuklarına toka almış, bana ayakkabı almış: “Anne ben eve geliyorum.” İntihar edecekti bunları niye almış?

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Gülistan’ın ablası Aygül hanım bir şeyler söylemiş, onlarla ilgili ben kamuoyuna da okuyayım. Siz de devam edin Bedriye hanım. Aygül diyor ki: “Gülistan intihar etti dediler, biz 2 yıldır dağa, taşa, demire, hayvana herkese Gülistan’ı sorduk. Tam 2 yıldır karşımızda tek bir muhatap bulamadık. Benim kız kardeşime ne olduğunu bilen dönemin Valisi Tuncay Sonel diyordu ki: “ Benden habersiz kuş uçmaz.” Ben biliyorum ki Gülistan’ı öldürmediler, Gülistan intihar etti, dediler.” Vali: “Şerefim ve iki çocuğumun üzerine yemin ederim, ben Gülistan’ı bulacağım.’ dedi. Tam bir yıl bizi Munzur’a kitledi” Geçtiğimiz günlerde Adalet Bakanı’na bunları sormak istedik sordurmadılar diyor. “Gülistan Doku’dan siz sorumlusunuz kızımı bulun.” Diyorsunuz. Gülistan’a ne oldu sorusunu biz tabi ki İçişleri Bakanlığı’na soruyoruz ama 2 yıldır ortada hiçbir şey yok maalesef. Ortada bir cevap olmasa da bir şekilde Gülistan’ın ne olduğunun ortaya çıkması lazım. Halit bey sizin ekleyeceğiniz ifadeler var mı sözü biraz da size verme.

Halit Doku: Bizzat Süleyman Soylu Erdoğan’ın yanında dedi o eski Başsavcı’nın olayı ile ilgili. Erdoğan’a söyledi: “Bu başsavcı bir şey yapmamış. Ben dosyaya baktım bir şey yapmamış. Bu nasıl bir savcıdır bir şey yapmıyor? Sizden bir ricam olacak. Milletvekilleri komisyon kursunlar bu katili yakalasınlar. Buna bir ceza versinler. Bunu araştırsınlar. Biz burada perişan olduk. Soğukta akşama kadar nöbet tutuyoruz orada. Bugün söyledik kızımızın kemiklerini vermeyene kadar biz nöbetimize devam edeceğiz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Gülistan Doku’nun değerli ailesi bugün konuğumuz oldu. Yürekten ifade ettiler. Türkçe anadilleri değil tahsilleri az ama onlar yürekleri ile bu topluma çok önemli bir şey söylüyorlar.

Bedriye Doku: Benim kızım bir ağaç, bir hayvan değil bir can, 21 yaşında onun ayağını öpüyorum, ben bir anneyim, akşam ağlıyorum sabah ağlıyorum. Gülistan sen neredesin? Gülistan senin başına ne geldi? Gülistan sen nerdesin? Seni öldürdüler bir yere mi gömdüler? Sen neredesin Gülistan? Allah için bize yardım edin.

Halit Doku: Ben bunu savcıya da söyledim, Başsavcıya ’da söyledim. Dedim ki: “Kavga etmişler. Siz bilmediniz, siz o polise demediniz; bu kız evine niye geldi? Bu delil yeterli değil mi? Sormamışlar.

Bedriye Doku: Ortada bir can yok. Ortada 5-6 kişi benim kızım sonra o baraja düştü. 6 kişi çıkarttı. Benim kızım oraya attı benim kızım nereye gitti? Abilerim, kardeşlerim, evlatlarım aradı hepsine teşekkür ederim. Bana dedi ki: “Teyze senin kızın burada yok. Kızın burada olsa niye çıkartmayayım?” Niye bizi kandırdılar? Özdemir Aktaş o bir polisle geldi. O niye geldi? Ben istiyorum ki onu alsınlar sizden rica ediyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Biz bütün bunları değerlendireceğiz. Ailemiz Meclis’te bir komisyon kurulması gerektiğini söylüyor. Gülistan Doku’nun kaybolması ile ilgili bir komisyon kurulması talebini biz de gündem edeceğiz iki yıldır bu konuyu basın toplantılarımda soru önergelerimde gündem ediyorum ve bu komisyon meselesinden başka çare yok gibi görünüyor çünkü adli ve idari makamlarda şu anda bir şey yapmıyorlar. Aile feryat edip nöbet tutuyor. Olay kilitlenmiş durumda. Biz elimzden geleni yapmaya söz veriyoruz. Değerli ailemiz Bedriye Hanım, Halit bey size çok teşekkür ederiz.

Bedriye Doku: Biz de çok teşekkür ederiz. Siz bize yardım edin Allah’ta size yardım etsin. Kim bize yardım ederse Allah da onlara yardım etsin yürekten söylüyorum. Ateş benim yüreğimde ateş var sönmüyor. Allah’ım şahidimdir benim yüreğimde ateş var.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Onu çok yakinen anlıyoruz görüyoruz, hissediyoruz sevgili Bedriye anne. Biz de elimizden geleni yapmaya söz veriyoruz. Size çok teşekkür ediyorum ve iyi akşamlar diliyorum.

Bedriye Doku: Çok çok teşekkür ediyorum.

Değerli izleyenler gerçekten bu topraklarda çok acılar yaşıyoruz. Hem ilk konuğumuz Fatma hanım hem ikinci konuğumuz Gülistan Doku’nun anne ve babası Halit ve Bedriye Doku gerçekten hepimizi üzdüler, hepimizin kalbini, yüreğini dağladılar çünkü çok büyük acıları, hüzünleri gündeme getiriyorlar. Bu toplumun büyük insan hakları ihlallerini, dertlerini, sıkıntılarını gündeme getiriyorlar, kendilerine çok teşekkür ederiz. Elimizden geldiği kadarıyla kendilerine yardımcı olmaya  yanlarında durmaya çalışacağız. Bu haftada ÖFG TV bu kadar burada bitiriyoruz. Haftaya Salı günü saat 21.00’de sizlerle birlikte olana kadar hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. Hoşçakalın.

Yorumlar