18 Eylül 2021

T24

HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, “Türkiye’de her gün işkence görüyoruz, ‘Makatına cop sokarız’ diyorlar insanlara, kaçırılan insanlar cezaevinde çıkıyor, böyle devlet olmaz!” dedi.

HDP’li Gergerlioğlu, gündemdeki gelişmeler ve cezaevlerindeki hak ihlalleri hakkında TBMM’de basın toplantısı düzenledi.

“9 aydır kayıptı, nerede ortaya çıktı biliyor musunuz?”

Gergerlioğlu, “9 aydır burada basın toplantılarımızda gündeme getirdiğimiz, Meclis’te soru önergeleri verdiğimiz, İçişleri Bakanlığı’na sorduğumuz, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a sorduğumuz ve hiçbir devlet görevlisinden cevap alamadığımız bir kaçırılma olayı bitti. Hüseyin Galip Küçüközyiğit 9 aydır yoktu, kaçırılmıştı, kayıptı ve nerede çıktı biliyor musunuz? Bir devlet kurumunda, Sincan Cezaevi’nde” ifadesini kullandı.

Gergerlioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Böyle bir ülke olabilir mi arkadaşlar? 9 aydır bu kişi neredeydi? Bu ülkede MOBESE kameraları yok mudur? İstenirse 5 dakikada bu insan bulunamaz mıydı? HTS takip kayıtları yapılamaz mıydı? Hiçbir şey yapılmadı. Bütün her işlem yokuşa sürüldü, uluslararası kuruluşların bile sorularına cevap verilmedi. Bir milletvekili olarak benim de sorularıma cevap verilmedi en sonunda bu kişi Sincan Cezaevi’nde ortaya çıktı.

“Bu nasıl bir devlettir?”

“Ruhsar Pekcan sorusu sorarız sümenaltı ederler, 128 Milyar Dolar nerede deriz sümenaltı ederler, İçişleri Bakanı’nın kendi söylediği 10 bin dolar alan siyasetçi konusunu gündem ederiz suskunluğa gömülürler; siz bütün soruları suskunlukla mı geçiştirmeye çalışıyorsunuz?

“9 ay boyunca kaçırılmış bir insan Sincan Cezaevi’nde çıkıyor, hiçbir devlet görevlisi bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmiyor, bu nasıl bir rezalettir? Nasıl bir skandaldır? Bir açıklama yapacak Allah’ın kulu yok mudur? Bu nasıl bir devlettir? İnsanlar büyük kabuslar yaşamış, Nursena Küçüközyiğit 9 aydır ne yaşıyor haberiniz var mı sizin?”

Gergerlioğlu, basın toplantısında şu ifadeleri kullandı:

“Değerli basın mensupları bugünkü basın toplantımıza başlıyoruz. Yine önümüzde çok yoğun insan hakları ihlalleri var ve bunları gündem etmeye devam ettik, ediyoruz ve edeceğiz de hiçbir güçte bizi bu yoldan saptıramayacak, engelleyemeyecek. Bugün yine maalesef ki ağır insan hakları ihlalleri ilk gündem sıralarımızda. İşkence, işkencenin fiili olarak uygulanması, manevi olarak uygulanması, maddi olarak uygulanması yoğun bir şekilde gündemimizde olacak bugün.

İlk olay son derece önemli haftanın en çarpıcı önemli olayı 9 aydır burada basın toplantılarımızda gündeme getirdiğimiz, Meclis’te soru önergeleri verdiğimiz, İçişleri Bakanlığı’na sorduğumuz, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sn. Fuat Oktay’a sorduğumuz ve hiçbir devlet görevlisinden cevap alamadığımız bir kaçırılma olayı bitti. Hüseyin Galip Küçüközyiğit 9 aydır yoktu, kaçırılmıştı, kayıptı ve nerede çıktı biliyor musunuz? Bir devlet kurumunda; Sincan Cezaevi’nde çıktı ortaya Hüseyin Galip Küçüközyiğit 9 aydır 29 Aralık’ta Ankara’dan Kocaeli’ne: “Kızım yılbaşını sizinle geçirmek istiyorum, geliyorum.” Diyen kişi aniden kayboldu. Yakınlarına hiçbir haber vermedi. En son onu apartman kamera görüntüleri 3 kişinin izlediğini gösterdi ama bu konuda ne ciddi bir araştırma yapıldı ne de sorduğumuz sorulara cevap verildi. Ulusal ve ulusalararası mekanizmalar harekete geçirilmedi, AİHM ve BM’in sorularına cevap verilmedi, Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı’na sorduğumuz sorular cevapsız kalıyor nedense. Hüseyin Galip Küçüközyiğit 9 ay sonra, tüm aramalarımızdan sonra kızı Nursena Küçüközyiğit’in 9 ay aramasına rağmen, hiçbir yerden haber alamamasına rağmen 9 ay sonra Sincan Cezaevi’nde çıktı. Kendisini gece vakti arayan bir yetkili: “Oğlunuz burada.” Dedi Hüseyin Galip Küçüközyiğit’in annesine. Böyle bir ülke olabilir mi arkadaşlar? 9 aydır bu kişi neredeydi? Bu ülkede MOBESE kameraları yok mudur? İstenirse 5 dakikada bu insan bulunamaz mıydı? HTS takip kayıtları yapılamaz mıydı? Hiçbir şey yapılmadı. Bütün her işlem yokuşa sürüldü, uluslararası kuruluşların bile sorularına cevap verilmedi. Bir milletvekili olarak benim de sorularıma cevap verilmedi en sonunda bu kişi Sincan Cezaevi’nde ortaya çıktı. Biz OHAL Dönemi’nde en az 35 kişinin kaçırılıp işkence edildiğini yıllardır söylüyoruz, işte onlardan en sonuncusu bu kişi. Kendisini devlet görevlisi, polis olarak tanıtan kişilerce kaçırılan bu kişiler uzun süre işkencehanelerde tutulduklarını söylüyorlar ve ardından da suskunluğa gömülüyorlar ya da mahkemelerde kendilerini uzun süreli işkence yapıldığını söylüyorlar. İşte onlardan birisi Ayten Öztürk ile de biz geçtiğimiz günlerde konuştuk. Ayten Öztürk’te 6 ay boyunca kaçırıldıktan sonra bir işkencehanede başka kişilerinde bulunduğu bir işkencehanede. Başka kişilerinde işkenceye uğrama seslerini duyarak kaldığı bu işkencehanede ki: “Üst katta mesai saatlerine göre sesler duyuyordum, Cumartesi Pazar gelmiyordu o kişiler haftaiçi geliyordu o kişiler orası devlet dairesiydi sanırım.” Diye bir açıklama yapıyor ve alt katında işkenceye uğradığını söylüyor. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kötü muameleye ve insan hakları ihlalline uğramaya hakkı yoktur hele ki insanlık suçu, işkenceye uğrama hakkı yoktur, hiçbir insana yoktur ve biz Türkiye Cumhuriyeti’ndeki milletvekilleri olarak ne kadar bu işler örtbas edilmeye çalışılsa da bu konunun üstüne gideriz, giderim, sonuna kadar da gitmeye devam edeceğim ne zaman ki ülkemiz bir demokratik hukuk devleti olana kadar. Yetkilileri bir an evvel açıklama yapmaya çağırıyorum. Bu bir skandaldır, İçişleri Bakanı’nı istifaya davet ediyorum, böyle bir rezalet olamaz. 9 aydır bu insan neredeydi. Ruhsar Pekcan sorusu sorarız sümenaltı ederler, 128 Milyar Dolar nerede deriz sümenaltı ederler, İçişleri Bakanı’nın kendi söylediği 10 bin dolar alan siyasetçi konusunu gündem ederiz suskunluğa gömülürler; siz bütün soruları suskunlukla mı geçiştirmeye çalışıyorsunuz? 9 ay boyunca kaçırılmış bir insan Sincan Cezaevi’nde çıkıyor, hiçbir devlet görevlisi bir açıklama yapma ihtiyacı hissetmiyor, bu nasıl bir rezalettir? Nasıl bir skandaldır? Bir açıklama yapacak Allah’ın kulu yok mudur? Bu nasıl bir devlettir? İnsanlar büyük kabuslar yaşamış, Nursena Küçüközyiğit 9 aydır ne yaşıyor haberiniz var mı sizin? Diğer kaçırılanların yakınları yıllarca neler yaşadı? Cumartesi Anneleri yıllarca ne yaşadı haberiniz yok mu sizin? Niye bu insanlar kayıplar nerede diyor? 35 yıldır direnen Cumartesi Anneleri var; “Çocuklarımız kaçırıldı, gözaltına alındıktan sonra hiçbir şekilde ne ölüsünü ne dirisini bulamadık.” Diyorlar. Şu anda da aynı şekilde. 29 Aralık 2020’de ortadan kaybolan bir kişi bakıyorsunuz Eylül ayında ortaya çıkıyor. Bunun açıklamasını yapacak bir Allah’ın kulu yok mu? Bakın 6 Ağustos 2019’da ailesine hiçbir şekilde haber vermeden ortadan kaybolan, daha doğrusu kaçırılan Yusuf Bilge Tunç ortada yok. Bir Allah’ın kulu çıkıp bir açıklama yapmıyor. Aynı şekilde onda da hiçbir sorumuza cevap verilmiyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sn. Fuat Oktay’ın ben bunu yüzüne sordum bütçe görüşmelerinde Meclis’te bana dedi ki: “Bu ülkede insan kaçırma gibi bir suçu devlet işlememiştir, işlemez.” Peki o halde işlenmediğini ispatlayın bize bakalım. Cumartesi Anneleri 35 yıldır niye sokaklarda onun bir cevabını verin. Hüseyin Galip Küçüközyiğit’in kızına bir cevap verin, Yusuf Bilge Tunç’un çocuklarına, eşine, babasına cevap verin. Afaki, kafadan atma cevaplarla halkın vekillerinin karşısına çıkmayın, biz size bakın bu bilgilerle, belgelerle çıkıyoruz ve bunların peşini de kesinlikle bırakmayacağız. 6 Ağustos 2019’da Yusuf Bilge Tunç kaçırıldı 25 ay oldu. Babası diyor ki: “Hüseyin Galip Küçüközyiğit bulundu benim çocuğum nerede?” Böyle bir devlet olmaz arkadaşlar, hiçbir yetkili çıkıp Yusuf Bilge Tunç’un babasına: “Şu araştırmayı yapıyoruz çocuğun şöyle oldu. Ölüsünü bulduk. Dirisini bulduk.” Hiçbir şekilde açıklama yok. Ne oldu bu insana? Bir anda ortadan kayboldu, hiçbir MOBESE kamerası araştırması yapmadınız. İşyerlerinin kameralarının iptal edildiğini, o görüntülere yakınlarının ulaşamadığını gördük. Ne oluyor bu memlekette? Beyaz toroslardan sonra siyah transporterlar bu kadar mı pervasız bu kadar mı fütursuz el insaf diyoruz ve biz her halükarda bu kaçırılma olaylarının peşini bırakmayacağımızı söylüyoruz. İster insanlar yok olsun ister bulunsun bu olayların peşini bırakmayacağız.

Bir başka skandal olaya dün şahitlik ettik. Halkın avukatları, Halkın Hükük Bürosu avukatları yargılanıyor yıllardır hukuksuz bir şekilde yargılanıyor ve biz oradaydık. İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde HDP Milletvekilleri, CHP’den Turan Aydoğan arkaşımız ile beraberdik. Bu duruşmayı takip ettik, yoğun bir katılım vardı, uluslararası avukatlık, hukuk örgütlerinin katılımı vardı, salon ağzına kadar doldu, taştı. Çok önemli bir davaydı çünkü ceza hukukçusu Selçuk Kozağaçlı ki kendisi en az 20 bin hukukçuya eğitim vermiş, 3 uluslararası hukuk örgütünün yönetim kurulunda bulunmuş çok nitelikli bir ceza hukukçusu, siz bu kişinin ve arkadaşlarının yargılanmasını ceza hukuku ilkelerini ayaklarınızın altına alarak yapıyorsunuz. Hiç utanmadan, çekinmeden, pervasızca yapıyorsunuz. Biz bu duruşmada bulunduk ve çok üzücü bir şekilde orada Baro Başkanlarımız da vardı ve biz çok adil olmayan bir yargılama yapıldığını gördük. 2013’te başlatılan bir yargılama süreci ile birtakım kişiler yargılanmaya başlanıyor bu davada hukukçu ve diğer kişiler. Ardından 2017 yılında yeni bir dosya açılıyor, daha sonra karar veriliyor ve birtakım kişiler için onaylanıyor. Selçuk Kozağaçlı ve Barkın Timtik için onaylanmıyor ve yerel mahkemeye dosyaları birleştirin diyor Yargıtay ve burada da bir çelişki var, birileri için onaylıyor aslında hukuksuzluk apaçık ortada ama birileri için onaylıyor ama öbürküler için onaylamıyor. Nitelikli hukukçular mahkemede saatlerce bu hukuksuzlukları anlattı. Avukatı Hasan Fehmi bey ayrıntılı bir şekilde: “Biz profesyonel halkından kopuk avukatlar değiliz. Biz bu davanın peşini bırakmayacağız.” Dedi. “16. Ceza Dairesi soruşturmadaki hakimin kovuşturmada görev almasına müsaade ederken 37. Ağır Ceza Mahkemesinin ayıbını örtmek istedi. Açıkça yasa hükmüne aykırı davrandı.” Dedi. “Berk’in kılıç boynunda. Kendisi de yargılanıyor, avukatlar hakkında yazması lazım ki kendini kurtarsın.” Dedi ve itirafçı gizli tanığın beyanları ile çok hukuksuz kararlar verildiğini ve bu kişinin de şizofren bir kişi olduğu, çok sağlıksız beyanlarda bulunduğu apaçık ortada ve maalesef bu karar dayatıldı. Burada sorgulama bitmeden hüküm kurulmaya çalışılıyor, ceza hukuku açısından cinayet gibi bir olay bu zaten Yargıtay’ın verdiği kararda büyük hukuksuzluklar var, aynı zamanda sorgular bitmemiş. Bu işin eğitimini veren insana siz sorgusu bitmeden ceza vermeye çalışıyorsunuz. Maalesef Türkiye’de bu oluyor. Bakın bazı enstantenelere sunmak isterim mahkemeden. “Bağımsızlık tarafsız ve usule uygun kurulmadığı.” Dendi ve “Bu yargılamayı yapanlar hukuka aykırı davranmıştır.” Akın Gürlek tahliye verdikten saatler sonra tahliye kararını yine aynı mahkeme heyeti bozuyor. Belli ki bir yerlerden talimat geliyor. Ülkedeki hal skandal bir hal. Tahliye kararı veriyorsunuz saatler sonra bir şekilde tahliye kararı bozuluyor. Dosya tekemmül etmiş durumda değil ve Av. Oğuzhan Topalkara diyor ki: “Bu dosyaya beyaz bir örtü sererek hukuksuzlukları kapatamazsınız. Ebru Timtik’in bu dosyada kanı var. Ebru Timtik’in tabutu bu salonun ortasında duruyor. Beyaz örtünüz kana bulanır.” Diyor ve bakın neden bu hukuksuzluk var? Bu mahkemeye delil getiren polislerin bazıları tutuklu, hükümlü veya firar. Suçları sahte delil üretmek, bu kişilerin eylemlerinin bu dosyada sahteciliğe yol açmadığını ispatlamadan devam edemezsiniz. Sahtecilikle dosyaya evrak eklendiği, bu kişilerin yargılandığı ve cezalandırıldığı halde bu safahatın devam ettiğini söylüyor avukatlar. “Verdiğim ifade polis zoru altındadır.” Diyen Cavit Yılmaz ve İlkay İşleri’in Avrupa’dan gönderdiği mektuplar nazarı itibare alınmıyor. “Bütün bu söylediklerimiz doğru değil.”diyen bir kişi var ve yurtdışından noter tasdikli mektup gönderiyor. Av. Topal Kara diyor ki: “Tavsiyemiz sabıkalı kolluk görevlilerinin delillerini, sabıkalı yargılamanın kararlarını yok saymanızdır.” Diyor. “28 günde hapishanede tutuklu 2 avukat için ne değişti de kaçma şüphesi kanaatine vardınız ve tutukluluğun devamına karar verdiniz?” diyor. İstanbul Baro Başkanı Durakoğlu diyor ki: “Bir yargıca ne yapılmış olabilir ne devreye girmiş olabilir de ilk kararından saatler sonra dönebilir. Yaptığınızı temizleyeceksiniz deyip karardan döndürdüler. Siyasal güç müdahale etti. Yargılama o gün bitti. Bize bizim dışımızda kimse avukatlık yapmayı öğretmesin.” Diyor Sn. Durakoğlu ve diğer baro başkanları yine çok çarpıcı şeyler söylüyor. Ankara Baro Başkanı Sn. Erinç Sağkan: “Bundan önceki hukuksuzlukları özetledik. Bütün Türkiye biliyor bu hukuksuzlukları. Sizlerden de talebimiz adil yargılanmanın sağlanması. Duruşmanın başlangıcında çok büyük bir beklentiye girmiş durumdaydık. Savcılık makamı mütalaasında hiçbir neden belirtmedi tutuk devam isterken.” Duruşmanın bir savcısı var dün atanmış. Mahkemeden 1 gün önce o mahkemeye atanan bir savcı tutukluluğun devamını istedi arkadaşlar, dosyadan belli ki bir haberi yok ama tutukluluğun devamı. Türkiye’de yargı bu bunu tüm Türkiye ve Dünya duysun. Sn. Sağkan devam ediyor: “5 yıldır tutuklama nedenleri ortada yokken 2 avukat tutuklu. En azından tutuklama nedenleri tartışılsın ki bizim hukuka zerre kadar umudumuz kalsın.” Adana Baro Başkanı: “Bu sanıkları baromuza davet edip, onlardan eğitim aldık. Şimdi bu işin nasıl yapıyorsa öğrenmek istedik eğer bu pratik suçsa biz de eşlik ettik ama sanık olmayı başaramadık.” Diyor ve diğer baro başkanları da yine aynı ifadelerde bulunuyor. Sn. Selçuk Kozağaçlı da tüm baro başkanları ve uluslararası kuruluşlara teşekkür ettikten sonra: “Venezuella’dan Filipinler’e kadar avukatlık mesleğimi sürdürdüm. 3 adet Uluslararası avukatlık kurumunda yönetim kurulundayım. Şimdi onlar da burda, ayaklarına sağlık. Tahliye talep etmeyeceğim. Benim talebim tutuklama gerekçelerini yazmanız, bize bildirmenizdir. Cmk maddelerini klişe şekilde yazılmasın. Bu dosyada sorgular bitti dediniz, bitmedi. Böyle yargılama olmaz. Birleşen dosya yönünden beyanlarımız ve savunmamız alınmadı.” Diyor. “Sorgu almadan devam edemezsiniz. Mutlak bozma nedenidir. Sizi bu yükten kurtarayım. Suçlamaları reddediyorum. Teknik anlamda usul yerine gelsin. Usul hukukunu sizin anladığınız şekilde tartışamayız, bu çok tehlikeli. Kanunda sorgulardan sonra delillerin tartışılmasına geçilir diyor 206. madde. Ben bu aşamadayım. Siz ne aşamadasınız bilmiyorum.” Diyor bir hukuk insanı hakime, savcıya. Gerçekten utanç verici sahneler vardı. Çok açık ceza maddeleri var, onları hatırlatıyor sanık kendisi çok değerli bir hukukçu. Hakime, savcıya ceza maddelerini hatırlatıyor. “Maddeler bunlardır. Siz hangi maddeye göre davranacaksınız bilemem.” Diyor. çok üzücü bunlar ve Kozağaçlı dijital deliller var diyor. “Ama dijitaller yok diyorum. Var diyemezsiniz. Burda takdir hakkınız yok.” Dijital delil deniliyor bu dijital deliller ortaya çıkamamış arkadaşlar. “Deliller emanette, savcılıkta, kollukta yok diyorum. Beni avutmak için ne yapmalısınız. Delilleri getirmeniz, tartışmamız ve bilirkişi incelemesi yapmalısınız.” Diyor ve  “Tanığın kendi el yazısından okuyorum. “2011’de annemi be kızkardeşimi öldürmeye çalıştım paranayodan.” Ve çok çarpıcı bir şey söyledi; bakın bu tanık Berker Can demiş ki: “Bakırköy Akıl Hastanesi’ne bir müzekkere yazın. Adamın sağlık durumunu, ruhsal durumunu araştırın. Benim Benim dışımda örgüt üyesi dediği kişiler kimler? Babası, Gülben Ergen, Tarkan.” Bu kişiler için de örgüt üyesi demiş. Siz böyle bir insanın DHKP-C üyesidir demiş, böyle bir ruh sağlığı bozuk, birçok vukatları olan bir insanın ifadeleriyle çok değerli bir hukukçuyu mahkum etmeye çalışıyorsunuz ve 5 yıldır tutuklu. Tutukluluk süresi de taşmış, artık tahliye edilmesi gerekiyor. Abuk subuk gerekçelerle tahliye edilmesi gerekirken maalesef rehine olarak tutuluyor orada. Bakın Akın Gürlek hakkında herkes şunu söylemiş: “O bir yargıç değil Avrupa Konseyi kendisi için seyyar heyet.” Diyor Selçuk Kozağaçlı ve Barkın Timtik: “Beni tahliye etmek zorundasınız. Baro başkanlarına ve duruşmamız için gelenlere teşekkür ederim. Ebru Timtik benim ablamdı. Avukatlık mesleğinin onuru ve memleketimizde meydana gelen bütün adaletsizliklerin son bulması için 238 gün aç kaldı. Vicdan şahsi bir mesele Ebru Timtik’in yaşatılması vicdan meselesiydi de. Elbette kendi ettiğiniz yeminlere, anayasaya uygun davranamazsınız böyle bir beklentim yok.” Diyor ve hakime; “Siz dosyaya atanınca yeni bir Akın Gürlek’le mi karşı karşıyayız diye.” Soruyor. “Ablama karşı borçlu hissettiğim için konuşuyorum burada.” Diyor ve devam ediliyor. Barkın Timtik diyor ki: “Ben aynı zamanda burada Çorlu Davası’nın avukatıyım, ben aynı zamanda Emine Şenyaşar için adalet isteyen bir insanım.” Diyor. Özgür Yılmaz yargılananlardan Av. Özgür Yılmaz ise diyor ki: “Biz bu dijitallerin getirilmesini talep ettik, dosyaya getirilmiyor. Bu dijitaller nedeniyle yapılan yargılamalarda 2000’li yıllarda da yargılama yaptım, o zaman da getirilmedi. Hiçbir zaman getirilmedi. Berk Ercan beyanları nedeniyle ceza verildi bana. Gerekçede duruşmada Berk Ercan’ın benim hakkımda duruşmada böyle bir beyanı yok.” Diyor ve maalesef tutukluluğun devamına karar veriliyor. Barkın Timtik ve Selçuk Kozağaçlı için tutukluluk halinin devamına karar verilip 17 Kasım’a ertelendi bu dava. Gerçekten çok önemli hukuksuzlukların olduğu bir dava, biz bunu takip etmeye devam edeceğiz arkadaşlar. Bütün hukukçular oradaydı ve biz de takip etmeye devam edeceğiz.

Maalesef ki bir başka vahim vaka daha var. Adana’da bu oldu. Türkiye’de son zamanlarda çok vahim vakalar oluyor; Adana’da Furkan Gönüllüsü 3 kişi anadan üryan bir şekilde emniyette; gözaltında hakaret, darp, işkenceye uğradıklarını söylüyorlar. “Seni hadım ederiz, makatına cop sokarız.” Diyorlar bu kişilere. Korkunç ifadeler var ve avukatı Yusuf Işık onlarla görüşmeye gittiğinde, görüşmenin engellenmeye, eksiltilmeye çalışılıyor. Furkan Gönüllüleri de Adana Emniyeti önünde bir direnişe geçiyorlar. Sabahlara kadar gördüğünüz gibi orada bekliyorlar ve saatlerce bu kişiler orada tutuluyor. Furkan Gönüllüleri Alparslan Kuytul  hoca orada bekliyor ve “İşkenceci polisler hesap vermeli” pankartları ile isteklerini beyan ediyorlar ve maalesef Türkiye’de işkencenin olduğunu her gün görüyoruz. Her gün bunlar görülür mü? Alparslan Kuytul ve arkadaşlarının emniyet önündeki bekleyişleri günlerce sürdü ve maalesef ki bu işkence vakası konusunda şu anda İçişleri Bakanlığı’ndan bir açıklama yok. Kadın erkek yüzlerce kişi Adana Emniyeti’nin önündeydi. Korkunç bir vaka, biz aldığımız bir habere göre; Anayasa Mahkemesi’nin bir kararına göre Afyon Emniyeti’ndeki işkence vakalarından sonra bir kişinin Anayasa Mahkemesi’ne başvurduğu, o dönem savcılığın takipsizlik verdiği dosya için Anayasa Mahkemesi’nin 4 yıl sonra hak ihlali kararı verdiğini apaçık bir şekilde görüyoruz. Çok vahim bir dosya. Zamanında Afyon Emniyet Müdürlüğü’nü biz defalarca gündem etmiştik bundan 4 yıl önce, oradan çok vahim vakalar bize gelmişti. Murat Boşçu isimli bir kişinin de başvurusunu almıştık, aynı ifadeler vardı. Bu kişiler de işkenceye uğradığını söylüyordu. Anayasa Mahkemesi’ne gittikten sonra Anayasa Mahkemesi yerel mahkemeye tokat gibi bir cevap veriyor ve hiçbir şey yapmamışsınız çok ağır iddialar var. Bütün bunlar için zerre bir araştırma yapılmamış diyor ve yeniden soruşturma istiyor. Bu kaçıncı vaka oldu arkadaşlar? Bakın Anayasa Mahkemesi çıplak arama, işkence, kötü muamele; cezaevinde kolu kırılan ve örtbas edilen mahpuslar için ihlal kararı verdi, Adalet Bakanlığı yetkililerinin, Adalet Bakanı’nın, İçişleri Bakanı’nın yüzünün kıpkırmızı olup istifa etmesi gerekir, normal bir ülkede bunların olması lazım. Anayasa Mahkemesi’nin kararları oldukça net ve hukuki bu durumlarda ve ağır insan hakları ihlalleri olduğunu çok net bir şekilde söylüyor ve biz bu konuları işlemeye devam edeceğiz.

Bizim İstanbul ATK’dan şikayetlerimiz var çünkü hasta mahpusların tahliyesine izin vermiyor, geçit vermiyor hukuksuz bir şekilde. Onlardan birisi eski vekilimiz Aysel Tuğluk hakkında; Aysel Tuğluk birtakım önemli rahatsızlıkları var. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi cezaevinde kalamaz raporu verdi, son kararı İstanbul ATK’nın vermesi gerekiyordu ancak cezaevinde kalabilir raporu verdi. Cezaevinde tek başına işlerini göremeyen, oldukça sıkıntılı, hastalıkları olan ve bir üniversite kurulunun cezaevinde kalamaz raporuna rağmen ATK bu kararı verdi. Çok üzücüdür, utanç vericidir. Aysel Tuğluk çok üzücü hadiseler yaşadı ve bundan dolayı belki büyük sıkıntılar yaşıyor şu anda. Annesini toprağa verdi Ankara’da ve birtakım nefret dolu, korkunç insanlar o mezarlığa geldi. “Anneni bu mezarlığa gömdürmeyiz, onun cenazesini mezardan çıkaracağız.” Naraları atmaya başladılar ve Aysel Tuğluk bu hali yaşadı. En sevdiğiniz varlık annenizi toprağa verdikten sonra birtakım mahluklar çevrenizde danslar ederek savaş tamtamları çalarak “Bu cenazeyi o topraktan çıkaracağız.” Diyor. Cenaze yani bu dünyadan ayrılmış bir insan. Hangi anlayışta bir cenazeye saldırı normal olabilir? Bu kadar ağır ve canice barbarca bir saldırı olabilir mi? Bu insanlar bu hallerini devam ettirdi saatlerce sonrasında Aysel Tuğluk annesinin cenazesini mezardan çıkarttırdı ve memleketi Dersim’e götürdü ve orada gömdürdü. Bu korkunç hadise Türkiye’de yaşandı ve daha sonra Aysel Tuğluk hapishanede rahatsızlanmaya başladı. Bu hali yaşayıpta bir insan normal kalabilir mi arkadaşlar?

Hasta mahpuslar çok ağır ihlallere uğruyor. Ayşe Özdoğan buralarda çok defa gündeme getirdik. ÖFG yayınında kendisi ile konuşma yaptık. Birçok medya kuruluşu kendisiyle konuşuyor. Şu anda Türkiye’nin gündeminde Ayşe Özdoğan müthiş bir dram var. Ayşe Özdoğan yargılanmış, cezası Yargıtay tarafından onanmış ama ağır hasta 4. Evre metastatik maksiller sinüz kanseri ve bu insan işlerini yapabilecek, yemek yiyebilecek, yüzünü yere eğebilecek bir durumda değil. Yemek yediği zaman yemekler, su burnundan geliyor. Geçirdiği ağır ameliyatlarla ağzında dişler alınmış, tükrük bezleri alınmış ve elmacık kemiğinden beynine kadar birçok organı alınmış durumda ve yine de metastaz yapmış çok ağır bir hasta, çok zor durumda bir hasta ama buna rağmen kendisi hakkında İstanbul ATK: “Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nden getirdiğin raporda eksiklikler var. Git Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne tekrar rapor getir.” Dedi. Bu kişinin dışarı çıkamaz raporu var, bu kişi nasıl gidip rapor alacak? Büyük eziyetler çekecek ancak alabilecek. Bunu çok iyi biliyorum bir doktor olarak, bir insan hakları savunucusu olarak. Bu kişinin eşi 11 yıl ceza aldı dün. Etmeyin, eylemeyin bakın eşinin yardıma, desteğe ihtiyacı var dendi dinlemediler ve 11 yıl ceza verildi arkadaşlar, korkunçtur bu. Sadece siyasi mahpus olduğu için de infaz da 1 yıllık bir erteleme alabilirdi alamıyor çünkü siyasi mahpus. Adli mahpus olsa alabilir ama siyasi mahpus olduğu için alabileceği 1 yıllık infaz ertelemeyi de kocası alamıyor. Başka ne oluyor? Annesi de kanser olmuş, kız kardeşi kime bakacağını bilemiyor? Ayşe Özdoğan’a mı annesine mi baksın? Çocuğu kalp hastası, annesi kanser, eşi cezaevinde, kendisi cezaevine girmek üzere. 4. Evre metastatik maksiller sinüs kanseri ve bu insan hala cezaevine girer miyim giremez miyim diye her gün ağlıyor, her gün İstanbul ATK raporunun kararını bekliyordu ve ATK’da: “Git, raporlarla uğraş.” Her şey ortada arkadaşlar. ATK’ya soruyorum: “Hiç mi vicdanınız kalmadı?” Aysel Tuğluk, Ayşe Özdoğan için verdiğiniz kararlarda hiç mi vicdan, insanlık duygunuz kalmadı. Bütün insanların vicdanı sızlıyor. Hangi kesimden olursa olsun bir insana bu yaşatılmaz yarın öbür gün bu insan hayatını kaybettiğinde bunun hesabını kim verecek?

Arzu Nur Özkan tahliye edildi. Biz burada onun için çok büyük uğraşlar verdik. Doğumuna 1 ay kala cezaevinden çıktı, geçenlerde beni aradı ve “Ömer bey size bir mektup yolladım, daha sonra ikinci mektubu yolladım cezaevinden onu engellediler. Size onun kopyasını aldım gönderiyorum.” Dedi, gönderdi. Son 1 ayda kamuoyu baskısıyla cezaevinden kurtuldu. Zaten İstinaf bu kararı bozmuştu. Saçma sapan bir karardı. KHK ile kapatılan bir okulda öğretmenlik yapmak ve Bank Asya’da hesabının bulunması bu kadının iki aylıkken tutuklanmasına, 6 ay cezaevinde adeta işkence görmesine çünkü işkence dolu bir hayat var. Anlatıyor bize perişan oluyorsunuz, bulantılar, perişanlıklar arasında bu hayatı yaşadı. En sonunda da ona ‘Pardon’ dediler, senin hakkındaki karar yanlış, İstinaf böyle dedi. Çektiği eziyetler, kamuoyunun duyduğu üzüntüler. Bu ülkede yargı mı var? Ne yargısı!

Yine çok vahim bir tablo. Bana gelen iletiden okuyorum: “Yahya Süleyman günlerdir ağlayarak annemi istiyorum deyip ve son zamanlarda hiçbir şey yememeye başladı.Bugün Yahya Süleyman annesi Özlem Sarıçelik’in yanına cezaevine girdi. Dedesi ve Babaannesi perişan, baba da cezaevinde, ablası Down sendromlu.” Ablası Down sendromlu bir çocuk. Down sendromlu çocuk günlerdir, aylardır ağlıyordu. Baba cezaevindeydi, anne de 20-25 gün önce tutuklandı. Dede ile görüştüm çok üzgün ve perişan bir durumda. Binlerce aile bu ülkede bunları yaşıyor arkadaşlar. Anne-Baba Tutukluluklardan dolayı bu çocukların ruh halleri bozuluyor, büyük sıkıntılar yaşanıyor. Biz dedik ki: “Anne baba tutukluluklar için bir formül bulun.” Güya Adalet Bakanlığı bir formül bulacaktı ne oldu biliyor musunuz? Çok vicdansızlar bunlar. Bu yasa teklifi Meclis’e geldi son saniyede yasa teklifini Meclis’e getiren AK Parti yetkililerinin kendileri, kendi tekliflerinin maddesini iptal etti. Anne baba tutukluluklardaki şu dramların yaşanmasına devam edilsin dediler. Bu kadar vicdansızlar. Anne baba tutukluluklarda belli bir süreye kadar bu yasa maddesi eğer yasalaşsaydı bu dramlar bitecekti, bu çocuklar perişan olmaktan kurtulacaktı ama kendi getirdikleri yasa maddesini ki biz çok büyük zorlama yaptık buna rağmen son anda iptal ettiler. Nasıl bir insanlık dışı vicdansızca bir hali yaşıyorlar anlamak mümkün değil.

Şanlıurfa Hilvan Cezaevi’nden aldığımız iletilerde en az 45 kişinin ailelere haber verilmeden yurdun dört bir tarafındaki cezaevlerine nakledildiklerini öğrendik. Diyor ki: “Eşim Şanlıurfa T tipi nde kalıyordu pazar günü telefon görüşünden sonra bir an test yapılıp Urfa’dan Elazığa götürülmüş başkalarından öğrendim ve biz Antep’teyiz Urfa’ya zor giderken şimdi Elazığ’a 7 ayı kalmıştı bilerek yaptıklarını düşünüyorum.” Kimi Elazığ’a, kimi Diyarbakır’a. Ailelerin haberi yok. Böyle bir şey olabilir mi? Bunlar insan!

Uygur Türkü Kurban Tohtiniyaz’ın akıbetini İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya sorduk. 6 Eylül sabahı Kurban Tohtiniyaz evinden Sirkeci Karakolu’na götürüldü. Ailesinin ziyaretine izin verilmiyor. Eşi ve çocukları evde çaresiz babalarının Çin’e iade edilmesinden endişeleniyorlar. Bu iddiaları biz İçişleri Bakanlığı’na sorduk, hala bir açıklama yok. Bu kişiler Çin’e iade edilirse orada hayati tehlike yaşayabilir. Soru önergesi verdim. İçişleri Bakanı’ndan cevap bekliyorum. Türklük diyerek istismarda birinci sırada gelen AKP-MHP’liler Uygur Türkü Kurban Tohtiniyaz’ı Çin’e iade edebilirler. Ben bir HDP vekili olarak bunun için mücadele ediyorum, bakın benden başka bunun için soru önergesi veren olmadı ve halen cevap alamadık ama bu insanın ölümüne, 5 çocuğun yetim kalmasına müsaade etmeyeceğiz.

Bakın biz bunu hep söylüyoruz. Az evvel söyledim. Ben bu arabanın başına gittim. Yusuf Bilge Tunç’un kaçırıldığı zaman Gimat civarında bırakılmış arabanın başına gittik, çok garip bir durum vardı. Ailesine akşam yemeğe gelmeyeceği zaman haber veren bu insan o gün haber vermeden aniden yok olmuştu. 25 aydır da ondan bir haber alınamıyor. Yusuf Bilge Tunç hatırlatmaya devam ediyoruz.

Nesrin Nas belirtmiş. Biz tüm arkadaşlarımız, tüm insan hakları savuncuları bu korkunç tutukluluğu takip ediyoruz ve gerçekten 4.5 yıldır Osman Kavala tutuklu. Nesrin Nas diyor ki: “Bazen çok kötü bir kabusun içindeymişiz gibi geliyor. Başka türlü Osman’ın bu kadar gün, ay, yıl içeride olması nasıl açıklanır bilmiyorum. İnsan hakları örgütlerinden Osman Kavala çağrısı, AİHM’in Osman Kavala’ya yönelik hak ihlali kararının uygulanması talebinde bulunan 10 sivil toplum kuruluşu Kavala’nın tahliyesi çağrı yaptı.” Sn. Demirtaş için de bu çağrılar yapıldı.

Biraz da yerele geçelim. Vekili olduğum Kocaeli Belediyesi’nde yürüyüş yolumuz vardır. Tüm Kocaeli’lilerin, İzmit’lilerin çok sevdiği bir yerdir. Çınarların altında yürürüz, şehrin ortasındandır ve maalesef orada hangi müteahhitlere peşkeş çekildi, kim oradan ne kadar rant elde etti bilmiyorum ama nedensiz bir peyzaj çalışması yapıldı. O çalışmada ağaçların köklerine zarar verildi, kimisi kurudu gündüz değil gece kesildi. Biz bu kesilme olaylarında şuradaki ağacın kesilmesini gündem ettik ve daha sonra o ağacın yerine başka bir fidan dikildi ve maalesef ki bu olaylar devam etti arkadaşlar. Biz bu yürüyüş yolundaki çevre düzenlemesinde çok önemli soru işaretleri olduğunu düşünüyoruz.

Hanse Bulut 64 yaşındaki Kürt anneyi terörist diye tutuklamışlar. Bu çözüm sürecinin bitişinden sonraki dönemde hendek barikatların olduğu dönemlerde bu anne evinde mahsur kalmıştı ve maalesef ki adil olmayan bir yargılamayla cezaya çarptırılmış ve geçtiğimiz gün 64 yaşındaki bu anneyi cezaevine koydular. Oğlu diyor ki: “64 yaşında ki barış annesi annemin evine baskın yapıp gözaltına aldılar. Ömer abi benim annem hipertansiyon hastası şu anda İzmir Şakran’da ve hiçbir bilgi vermiyorlar.”

Bir başka ihraç vakası. Biz insanların düşüncelerini, yaşam tarzlarına bakmıyoruz. İşlerini yapabiliyor mu yapamıyor mu ona bakıyoruz. Trans kadın olması mesleğini yapmasına engel olmamalıydı. Mesleğiyle ilgili bir kusuru yokken alınan bu karar haksızlık Doktor Larin Kayataş, meslekten “genel ahlak” gerekçesiyle men edildi: Bu ülkede trans kadın olmak ne zamandan beri suç sayılıp görevini yapmaya engel olunuyor?

Biz bunları maalesef ki 100 yıldır görüyoruz. Yerde oturan çarşaflı bir kadın, zincire güya vurulmuş ve onu o çarşafın zincirini çıkarıp altından beyaz elbiseleri ile bir kadın çıkarıyorlar ve kadınları örtüden kurtardık! 100 yıldır yapılan bir şeyi Edremit Belediyesi etkinliğinde gördük. ÇYDD bu etkinlikte bu mizanseni hatırlatmış ve biz de bunun çok üzücü bir durum olduğunu. Özgürlüğün kazanılmasının bir inancı temsil eden çarşaf üzerinden, örtü üzerinden yapılmaması gerektiğini, özgürlüğün kazanılması için bu ülkede çarşaflı Nene Hatunların, Kara Fatmaların büyük bir gayret verdiğini söyledik. Şu anda da önemli bir gerginliğin yaşandığı başörtüsü meselesinde, din ve devlet işlerinin önemli sıkıntılar yaşadığı, yıllarca başörtüsü yasaklarının olduğu bu konuda artık bu tür mizansenlerin özgürlük, hukuk, insan hakları anlayışına zarar verdiğini söylüyoruz. Bunlar artık olmamalı. Ben bunları tüm yetkililere de hatırlatıyorum. ÇYDD yetkililerine de hatırlatıyorum. Bu ülkede bizim hepimizin amacı daha çok demokrasi, daha çok insan hakları olmalı. Hiçbir kimse ne mini eteklinin, ne çarşaflının, ne başörtülünün, ne başı açığın giysisinden rahatsız olmamalı herkes özgür olmalı, insanlar düşüncelerini beyan etmeli kimseye bir dayatma yapmamalı. Bu görüntüler toplumsal barışı bozuyor ve bu görüntüler de AK Parti iktidarının, Cumhur İttifakı’nın din istismarı yapmasını da devam ettiriyor, bunu göremeyen arkadaşlarımıza tekrar hatırlatmış olalım. Bunlar gerçekten hala eski Türkiye anlayışlarıdır. CHP Genel Başkanı Sn. Kılıçdaroğlu’nun tavrını tasdik, tasvip ettik hep. Sn. Kılıçdaroğlu CHP’nin başörtüsü yasakçılığını bitirmesinde çok önemli kilit bir rol oynadı ve bu yasak bitmelidir dedi zamanında ve CHP açısından bu meselenin bittiğini düşünüyorum ama birtakım kuruluşlar hala bu eski tavırlarında devam ediyor. İnanın ki biz bu ülkede hiç kimseyle çatışma, çelişki yaşamak istemiyoruz. Bu ülkenin tüm vakıfları, dernekleri hepsi güzel işler yapmalı, hepsinin de güzel hayırlı işlerinde hukuki insan hakları ile ilgili işlerinde elimizden gelen desteği de vermek durumundayız ama bu ülkede din, devlet ilişkilerinde, etnik ve dini ayrımcılık meselelerinde önemli sorunlar yaşandı. Bu meselelerin kaşınması ve tekrar bir gerginlik unsuru olmasının hiç kimseye bir yararı yok. Ben bunu çok net bir şekilde söylüyorum. Hiç kimseyle de bir sürtüşmeye girmeye hevesim de yok, gereği de yok ama biz diyoruz ki eskiden CHP bu noktada yanlış adımlar atsa da attığı yeni adımı destekliyorum ben. Zamanında CHP’nin yasakçı tavrına karşı mücadele etmiş bir insanım ama ne zaman ki özgürlükçü bir tavır takınıldığı CHP tarafından bunu da ayakta alkışlamış bir insanım. Kim özgürlük yönünde adım atarsa onu da her zaman tasvip ederiz.

Bakın bu bir hayvanat bahçesinden bir görüntü. Erkek kurtun eşi yanından alınmış. Bu hayvan stres içinde yuvasında dolaşıyor. Ben hayvanat bahçelerini ziyaret ettiğimde; depresyondaki aslanları görüyorum, hırçınlaşmış saldırganlaşmış çünkü mahpus durumuna düşürülmüş ayıları görüyorum. Getirildiği Afrika’dan hayvanat bahçesinde saatlerce, günlerce etrafına boş boş bakan zürafatları görüyorum. Hayvanat bahçeleri aslında hayvan hapishanelerine dönmüş durumda. Hayvanat bahçeleri yasaklanmalı. Bunlar çünkü hayvan hapishanesine dönmüş durumda. Doğal yaşamı korumak durumundayız. Hayvanat bahçelerinin yasaklanması gerektiğini çok net bir şekilde söylüyoruz. Bu yanlış, bu hayvanlara zulüm edemeyiz, canlılara zulmedemeyiz arkadaşlar.

Geçtiğimiz hafta doktor arkadaşlarımız çok önemli bir gösteri düzenledi Ankara’da. Yurdun dört bir tarafından aile hekimleri dernekleri geldiler çünkü aile hekimleri çok büyük sıkıntı altında, meslektaşlarım bu sıkıntıları bana yansıtıyor. Hastaneye gittiğim zaman uzman doktorları, pratisyen hekimleri, aile hekimlerini çok büyük sıkıntıda görüyorum. Yaptıkları işler konusunda çok mutsuzluk, ümitsizlik, karamsarlık içindeler çünkü devlet onlara vaad ettiği ücretleri vermiyor. Zaten ağır çalışma koşulları altındalar, zaten 1.5 yıldır bütün toplumu saran Covid tehdidi altındalar, bütün bunlara rağmen devlet onlara vereceği geliri kısmaya çalışıyor büyük bir gayretle. Diyoruz ki son yönetmelik; aile hekimlerini çok mağdur etti ve bakanlığa sesleniyoruz: “Aile hekimleri çığ gibi büyüyen sorunlarını dile getirmek için Ankara’da miting yaptı. Kocaeli Aile Hekimleri Derneği de mitinge geniş katılım sağladı. Biz hem Kocaeli’ndeki meslektaşlarımızın hem yurdun dört bir tarafında görev yapan meslektaşlarımızın yanındayız arkadaşlar.

Bakın sivil tepkiyle tepki gösterelim. Ben hiçbir zaman insanlara haksızlık yapıldığında “Gidin orayı darp edin.” Demem ama sivil tepki gösterin derim. Benim söylediğimi kimisi yanlış anlayabiliyor. Meşru yollardan haklarınızı arayın dediğim zaman yapılan zulme boyun eğin anlamına geliyor. Meşru yöntem nedir? Hukuka başvurursunuz ve sivil tepki ile kimseye zarar vermeden hukuksuzluk yapmadan hakkınızı ararsınız. Sivil tepki kazandı diyoruz. Madenci patronlar kaybetti. Kocaeli Halıdere’de bir taş ocağı vardı, tekrar faaliyete geçmesi için girişimlerde bulundu patronlar fakat Halıdere taş ocağının faaliyetleri vatandaşların itirazları ve valiliğin hazırladığı rapor doğrultusunda heyelan riski göz önünde bulundurularak Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü tarafından tamamen durduruldu. Halıdere sakinlerinin direnişi ve tepkisi istenilen sonucu getirdi. Arkadaşlar sizin hakkınızı patron vermediği zaman gidip iş makinesiyle, ekskavatörle gidip kamyon tahrip etmekle mi hak aranacak? İşte hak böyle hukuk önünde veyahut sivil tepki ile kimseye zarar vermeyen eylemlerle kazanabilir. Hak haksızlık yaparken aranmaz, ben bir insan hakları savunucusuyum böyle bir şey olamaz. Hiçbir zaman için de kabul edemem. Hakkı sonuna kadar meşru yolları, tüm hukuki yolları, tüm insan hakları çerçevesindeki tüm sivil direnişleri kullanarak yapabilirsiniz. Ben de vekilliğimin alınma sürecinde bu yöntemi kullanarak sonuna kadar kimseye zarar vermeden sivil direniş yöntemini kullandım, kamuoyu tepkisi geldi ve sonunda Anayasa Mahkemesi toplamda birçok nitelikli karar verdi. Haksızlık sürekli vardır, haksızlık yapıldı diye gidip kamyon tahrip etmenin bir anlamı yok değerli arkadaşlar.

Kocaeli’nde çocuk yoğun bakım doktoru yok, servis var ama doktor yok. Kocaeli il merkezinde çocuk yoğun bakım eksikliği yaşanıyor. İl merkezindeki tek çocuk yoğun bakım hastanesi Kocaeli Üniversitesi’nde. Orada da ciddi yer sıkıntısı yaşanıyor. Derince Eğitim ve Araştırma Hastanesi Alikahya Yerleşkesi’ndeki yoğun bakım servisi ise doktor olmadığı için kullanılamıyor.

Yine bir kaçırılma vakası. Sincan İlçe Eş Başkanımız Fatma Kılıçarslan geçtiğimiz günlerde az evvel de bahsettiğim gibi akşam üstü bırakıldı ve ona çok ağır hakaretler yapıldı maalesef. Ölümle tehdit edildi. “Bir dahaki sefere gözünü Cerablus’ta açarsın, bırak bu işleri.” Diye tehdit edildi.

Aşı karşıtlığı için miting düzenlenmiş, ben ifade özgürlüğü açısından bu tür mitinglere karşı değilim. İnsanlar düşüncelerini ifade etsin. Demokratik, hukuk devletinde normaldir bu mitingler ama bu düşünceye katılmıyorum çünkü aşı olmak lazım. Aşı olmadığı için ölen çok insan var. Doktorlardan bile aşı olmayanlar var. Hastalığa yakalanıyor ve ölüyor. Aşı hastalığı önlemiyor ama aşı hastalığın hafif geçirilmesini sağlıyor. Daha dün aldığım bir haber, kendim için özel bir durum ama vahim ve çok üzüldüğüm bir durum olduğu için çok üzüldüm. Bir yakınım 5 aylık hamile bir kadın aşı olmayı reddettiği için eşi covid geçirdikten sonra kendisine bulaştı ve maalesef ki covid hastalığı geçirirken 5 aylık bebeğini düşürdü ve bebeğini kaybetti. Hem benim için çok üzücü bir şeydi hem de topluma hatırlatmalarıma devam etmem gerektiğini hatırladım.

Adana ile ilgili bizim verdiğimiz soru önergesini gündem edeceğiz ve biz bu soru önergesinde bir kötü muamele ve işkence suçuyla Adana Emniyet Müdürlüğü’nde görev yapan polisler hakkında soruşturma açıldı mı diye soruyoruz. Tehdit ve hakaret suçuyla soruşturma açıldı mı diye soruyoruz. Eğer bu iddia doğruysa gözaltındaki bir müvekkil avukatıyla görüşürken neden zorluk çekmektedir? Bütün bunları İçişleri Bakanlığı’na sorduk. Maalesef ki iddialar çok ciddi. Türkiye bizim Ağustos 2020’deki basın toplantımızda açıkladığımız gibi CPT raporlarında çok üzücü bir ülke ve maalesef işkence ve kötü muamelenin olduğu bir ülke. Avukatın tutunağını da görüyorsunuz.

Bir öğrenci Sakarya’da kiraların pahalı olmasından dolayı yatağı atmış sokağa orada yatıyor ve sivil bir protesto eylemi düzenliyor. Ben tekrar hatırlatıyorum; öğrenciler yurt ve kira ücretlerinin çok yüksek olmasından dolayı çok zordalar. Bir öğrenci sivil bir direniş eylemi yapıyor. Yetkililer bu kira meselesine önlem alsınlar, öğrenciler perişan sokaklarda mı yatacak?

Bir öğrenci eylemi daha. Öğrenciler İstanbul İstiklal Caddesi’nde bir protesto yapmış. Eğitim yılı başlıyor, öğrenci nerede kalacak? Demiş ama bütün bunları söylerken polisler öğrenciyi haklı bulacak yerde onların afişlerini alıp yırtmışlar. Yurt ve kira zamlarıyla “Geçinemiyoruz” diyen üniversiteliler olarak barınma hakkımızın gasp edilmesine karşı Taksim İstiklal Caddesi’nden sesleniyoruz: “Ne evde ne yurtta sokakta isyandayız!” demişler.

Tekirdağ Merkez Değirmenaltı Mh. Namık Kemal Üniversitesi bölgesi Gençler yurt/ev arıyor,devlet yurdu yetersiz, özel yurtlar, kiralar çok pahalı ama tüm bunlar sorun değilmiş gibi AKP Tekirdağ İl Başkanlığı bu mobil araçla ücretsiz playstation oynatıp maç sonu yeni üye yaptırıyor. İktidar kira meselesine çözüm bulması gerekirken playstation oynatıyor.

Ben bu konuda bir açıklama yaptım bir sürü linç yedim. Çok üzücü ve şaşırtıcıdır. Gördüğünüz gibi ne olduğu da belli olmayan bir vaka var. Kimisi diyor ki işçi kimisi diyor ki ortaklardan birisi. İşçi de olsa ortak da olsa hakkını böyle ekskavatörü alıp bir sürü kamyonu paramparça ederek aramamalı. Biz hukuki yolların olduğunu söylüyoruz, biz sivil direnişin ve diğer yolların olduğunu söylüyoruz hak arama bu şekilde olmaz. Evinize hırsız girse polise başvurmalsınız, yapacağınız iş hırsızın evinden para çalmak değil, size haksızlık yapanın ağzını burnunu kırmak değil. Bunlar doğru şeyler değil, toplumumuzda insan hakları bilinci çok zayıf ki bu kadar net bir olayda bile ne dediğimiz anlaşılmıyor ve insanlar ilginç tepkiler gösteriyorlar. Olayda kalkıp bizi bu işçiyi eleştirdiğimiz için işçi düşmanı patron yanlısı bile niteleyenler oldu. Biz Çalışma Bakanlığı’na bir sürü soru önergesi vererek bir sürü işçinin uğradığı mağduriyeti burada Meclis’te basın toplantısında gündem eden bir milletvekiliyiz. Bir sürü grev alanına gitmiş, işçilerle yan yana bir sürü eyleme katılmış bir insanım; kalkıp bize böyle ithamlarda bulunabiliyorlar ki burada bu eylemi yapan kişinin işçi olmadığı şirket ortaklarından birisi olduğu da sonradan ortaya çıktı ama ülkemizde böyle afaki bir anlayış var. Daha meseleyi bile tam anlamadan güya hakkı, hukuku bu şekilde yollarla aranabileceğini düşünen insanlar var. Haksızlık yaptığınızda aslında kendi hakkınızı çiğnediğinizin de farkında değilsiniz. İnsan hakları alternatifi zor iştir. İnsan hakları seçeneğini seçmek zor iştir arkadaşlar ama kırıp dökmek kolaydır. Biz insan hakları alternatifini seçmiş durumdayız. Hak zorbalıkla aranmaz, haktan ayrılırsan zalim olan sen olursun. Zalimle mazlum arasında çok ince bir çizgi vardır o yüzden mazlumun zalim olmaması gerekir, biz mazlumun sonuna kadar arkasındayız. Bazen mazlumlar da zalim olabiliyor. Bunu da bu iktidar döneminde gördük maalesef. Tüm bunlara karşı biz hak ekseninden cevap veriyoruz. Sınıf mücadelesi, bu kişinin yaptığı zorbalık haklıdır diyenlere karşı diyorum ki: “Ben hep hak eksenindeydim ve hak ekseninde kalmaya devam edeceğim. Başka bir mazeret, başka bir o günle ilgili bir mazerati kabul edemiyorum.”

Can Candan hocamızla konuştuk Boğaziçi Üniversitesi Akademisyeni Profesör ve kendisi Boğaziçi Üniversitesi’nde çalışması engellendi Rektör Naci İnci tarafından buna karşı direniyor. 8 Ekim’deki öğretim yılına kadar görevine iade edilmesini bekliyoruz Can hocanın.

Ayten Öztürk’ün çok vahim işkence iddiaları var. Kendisine bir devlet dairesinde işkence edildiğine dair çok vahim işkence iddialarında bulunuyor. Bu iddianın araştırılmasını tekrar hatırlatıyoruz.

Leyla Güven vekilimiz Kürtçe şarkılarla halay çektiği için cezalandırıldı. Kızıyla 1 ay telefonda görüşmeme cezası aldı. Ceza kesinleşmediği için uygulanmıyor, şu an görüşebiliyor ama bu cezanın kesinleşmemesi gerekiyor. İnfaz hakimliğine müracaat edilmiş durumda ama biz de soru önergemizde sorduk. Madem halay çekenler örgüt üyesi halay başı olunca o da örgüt yöneteciliği ile mi yargılanacak? Bu verdiğimiz önergeyi Meclis Başkanlığı ‘İstişare amaçlı bir soru’ diye reddetti. Bunu da kabul etmiyoruz. Biz hakikaten merak ediyoruz bu ülkede üyelik, yöneticilik çok afaki, uyduruk nedenlerle belirlenebiliyor o yüzden bu konuda bir açıklama bekliyoruz.

Alparslan Kuytul’un gönüllüleri ile beraber yaptığı direnişte gözüne sıkılan biber gazı sonrasında yaşadığı anı gösteriyor. İşkenceyi bitirin, ortaya çıkarın, açıklama yapın diyor insanlar. İşkencecilerin yargılanması gerekirken; işkenceyi ortaya çıkarın diyenlerin gözüne biber gazı sıkılıyor. İşte böylesine garip bir ülkedeyiz. Bu 21.Y.Y.’da herkese bir ibret vesikası olsun, Alparslan Kuytul hocanın bu fotoğrafı ve onun gibi birçok öğrencisine de biber gazı sıkıldı, günlerce orada perişan oldular, yerlerde yattılar ama sonunda da bu kişiler serbest bırakıldı, en azından bu sivil direniş kazandı, ben bu sivil direniş sırasında ben onların bu sivil direniş sırasında hiçbir şekilde sağa sola zarar vermediklerini ve haksızlık etmediklerini gördüm. Bu bir sivil direnişti ve ben sivil direnişlerin yanındayımdır. Kim yaparsa yapsın sivil direniş önemlidir, hak ararken haksızlık yapılmaz!

HDP Basın danışmanlarından Ece Şimşek tekrar gözaltına alındı protesto ediyoruz.

Barış Akademisyenlerinden Sibel Bekiroğlu ve Mehmet Mutlu sabah saatlerinde gözaltına alındılar. Dün serbest bırakıldıkları haberlerini aldık. Günlerce gözaltında kaldılar.

Latife Akyüz’ün yurtdışı yasağı gerekçesiyle yurtdışındaki akademik olanaklardan yararlanamaması nedneiyle hak ihlaline uğradığı; yani yurtdışına çıkışı engellenmesi nedeniyle AYM hak ihlali kararı verdi. OHAL Dönemi’nde haksız, hukuksuz insanların yurtdışına çıkması, bilimsel çalışma yapması engellendi ve sonunda aradan 5 yıl geçti AYM diyor ki: “Yurdışına çıkışına engelleyerek, bilimsel çalışma yapmasını engelledin. Hak ihlali yaptın.” Diyor ve bu insan 5 yıldır büyük mağduriyetler yaşadı.

Gülsüm Coşar böyle KHK ile ihraç bir hakimdi ve şu mezar taşını görüyorsunuz, orada çok çarpıcı bir yazı var. Genç yaşta vefat etmiş, 5 yaşında bir çocuk bırakmış ve eşi cezaevinde olan bir KHK’lı eski hakime diyor ki: “Uçmayı öğrenmeden göçmeye mecbur kalmış bir kuş gibi kalbimiz.” Demiş ve bunu anılarında yazmış. Sanırım Cahit Zarifoğlu’ndan bir alıntı yapmış ve bu alıntısını da mezar taşına yazmış arkadaşları. Gerçekten çok üzücü bir dram yaşadı.

Maalesef ülkemiz 11 Eylül’ü şu şekilde yaşıyor. Görüyorsunuz yargıçların adalete intihar bombacısı gibi saldırdığı bir ülkeyi yaşıyoruz. Dünyada bu oldu, uçaklar gökdelenlere saldırdı ama bizim ülkemizde de yargıçlar adalete böyle saldırıyorlar.

 AİHM önünde bir protesto gösterisi. Türkiye’de kaçırılanlarla ilgili bir protesto gösterisinden sonra Hüseyin Galip Küçüközyiğit’in ortaya çıktığını gördük.

Geçtiğimiz gün Siirt’teydim bir panel dolayısıyla. Siirt’te Deliklitaş’ı ziyaret ettik ama çok üzücü çünkü buralar dünya harikası yerler ve çok iyi bir şekilde değerlendirilebilirdi ama değerlendirilmemiş. Çok yalnız bırakılmış. Ermenilerin yaptığı eski bir su çeşmesi, şu anda su akmıyor burada. Yine şehrin merkezinde Güres Caddesi’nde bir güya peyzaj çalışması yapılacak 3.5 aydır esnaf perişan, doğru dürüst iş yapılmıyor ve şehrin merkezinde ağaçlar kuruyor, yerler inşaat halinde.

İHD İstanbul Şubesi tarafından bana ifade özgürlüğü Ayşe Zarakoğlu İfade Özgürlüğü ödülü verildi. İHD İstanbul Şubesi’ne bundan dolayı teşekkür ediyorum.

Pazar günü Antalya’da bir paneldeyiz. Konyaaltı Cemevi’ndeyiz. Tüm Antalya’lıları çağırıyoruz.

Nuriye Gülmen 400 gündür cezaevinde bunu protesto ediyoruz. KHK direnişine öncülük ettiği için bu hali yaşadı.

Barış annesi Şahide Özer vefat etti, ona Allah’tan rahmet diliyorum.

Bir mülteci aile: “Çocuğumuzun ölüm nedeni araştırılsın.” Apandisit ameliyatına girmiş ve maalesef cenazesi çıkmış, bu konunun aydınlatılması lazım.

Veysel Atasoy 1 yıl oldu maalesef ki Kütahya Tavşanlı Cezaevi’nde pandemi dolayısıyla çok büyük ihmallere, ihlallere uğradı ve yoğun bakımda günlerce kelepçeli, entübe haldeyken kelepçeli bir şekilde yatağa bağlanmıştı ve sonunda bütün bu ihmaller, ihlallerden sonra hayatını kaybetti. Bu Pazartesi günü ölüm yıldönümüydü, 1 yıl olmuştu eski bir KHK’lı polis memuru kendisi.

Mustafa Kavut maalesef Süleyman Demirel Üniversitesi öğretim görevlisiydi. Mustafa Kavut kendisi bir öğretim görevlisi olmasına rağmen pazarlarda domates salatalık satıyordu ve bütün bu streslerden sonra yaklaşık 1 yıl önce bir beyin kanaması ile hayatını kaybetti bu öğretim üyesi. OHAL maalesef ki hayatımıza kast ediyor.

Osman Kavala’nın haksız tutukluluğunu protesto ediyoruz.

Şerif Mesutoğlu’nun AYM kararının bir an evvel gelmesi gerektiğini ve bu haksız Yargıtay kararının bozulması gerektiğini söylüyoruz.

Selçuk Kozağaçlı’yı tekrar hatırlatıyoruz. Çok değerli bir hukukçunun bir an evvel serbest bırakılması gerektiğini söylüyoruz.

Mazlum Dönder’in cezaevinde uğradığı büyük zulümlerin bitmesi gerektiğini tekrar hatırlatıyorum.

Kaçırılmış olan Batmanlı İstanbul’da kaçırılmış Mehmet Bal nerede diye soruyorum?

Kaçırıldığını söyledikten sonra mahkemesi kapalı yapılan Gökhan Türkmen’i tekrar hatırlatıyorum. 9 ay boyunca kendisine işkence edildiğini mahkemede anlatmıştı, bu konu vuzuha kavuşmalı diyorum.

Gülistan Doku kaçırılmıştı Dersim de ve maalesef ki hala bir açıklama yok. Bazen kaçırılanlar bulunuyor.

Hürmüz Diril maalesef bulunmadı, eşinin cesedi bulunmuştu Hürmüz Diril hala ortada yok.

Yusuf Bilge Tunç’u da tekrar hatırlatıyoruz. 25 aydır ne oldu? Öldürüldü mü? Bir açıklama yapsınlar da en azından mezarının yerini öğrenelim diye soruyoruz.

Bugünlük basın toplantımız burada bitiyor. Biz hak ihlallerini yetiştiremedik ama biz halkın vekili olmaya, halkın sesi olmaya devam edeceğiz. Hepinize teşekkür ediyoruz ve saygılarımı sunuyorum.”

Yorumlar