27 Ekim 2021

Değerli basın mensupları bugünkü basın toplantımıza başlıyoruz, önemli hak ihlalleri, cezaevlerindeki sorunlar ve bize gelen başvurular yaptığımız çalışmalarla ilgili basın toplantımız başlıyor.

  1. Değerli arkadaşlar Cumartesi günü vahim bir kaza meydana geldi, Dr. Rümeysa Berin Şen yoğun bir nöbetin ardından yorgunluk ve uykusuzlukla dolu bir gün sonrasında maalesef bir kamyona arkadan çarparak hayatını kaybetti. Korkunç bir kaza oldu görüldüğü gibi. Bu kaza aslında sıradan bir kaza değildi, büyük bir yorgunluk ve uykusuzluğun görüntüsüydü. Görüldüğü gibi doktor arkadaşımızın kanlarının bulaştığı kimlik fotoğrafları hepimizin yüreğini dağladı, çok üzüldük tüm kamuoyu konuştu ama bu göz göre göre gelen bir cinayetti. Sıradan bir trafik kazası değil cinayetti. Neden? Çünkü asistan doktorlar, aile hekimleri ve uzman hekim arkadaşlarımız oldukça yoğun, yorucu ve insani kapasitelerin üstünde bir şekilde çalışıyorlar, çok zorlanıyorlar. Bunlarla ilgili çalışmalar dinlenmedi! Dr. Rümeysa Berin Şen bu ay 7. Nöbetini tutmuştu, çoğu 36 saatlik nöbetlerdi çünkü 24 saat nöbete girip ardından ertesi gün mesai bitimine kadar çalışıyordu, oldukça yoğun 2-3 katta 70-80 yataklı bir servisin tüm işlerini gece sabaha kadar uyumadan yürütüyordu ve sonrasında bu oldu. Yıllarca yetiştirilmiş, ailesinin beklentisi olan, kendisinin büyük gayretlerle geldiği bir noktada maalesef ki inanılmaz bir trafik kazasının kurbanı oldu. Aslında kurbanı olmadı, idarecilerin Sağlık Bakanlığı’nın yanlışlarının kurbanı oldu bunu da çok net bir şekilde söyleyelim. Neden? Çünkü biz bu konuyu çok vurguladık değerli arkadaşlar bu konuda birçok soru önergesi verdik, basın toplantılarımızda andık ve ÖFG TV programlarımızda TTB Genel Sekreteri, Ankara Şube Başkanı ile konuşmalar yaptık gördüğünüz gibi Türk Tabipler Birliği Genel Sekreteri Vedat Bulut hocamızla 3-4 hafta önce biz bu konuyu konuştuk, asistan hekimlerin feryadına, aile hekimlerinin, uzman hekimlerin feryadını olumsuz çalışma koşullarını hocamız bize bildirdi buna rağmen önlemler alınmadı ve Dr. Rümeysa Berin Şen cinayet gibi bir kazada hayatını kaybetti. Biz yıllardan beri bu çalışmaları yapıyoruz, gördüğünüz gibi Ali Karakoç, Vedat Bulut hocamızla defalarca davet edip programlarımızda saatlerce bu konuyu bize anlattılar ve biz de kamuoyunu bu bilgiler ışığında bilgilendirdik ama değişen bir şey var mı? Hayır yok. Sağlık Bakanlığı’nın umrunda mı? Hayır değil. Biz bu konuda soru önergeleri verdik. Gördüğünüz soru önergelerini. Asistan hekimlerin 36 saat aralıksız mesai yaptığı iddiası doğru mudur? Eğer bu iddia doğruysa Bakanlığınızın asistan hekimlerin çalışma saatlerini sınırlandırması ile ilgili yapmış olduğu çalışmalar var mıdır? Diye sormuşuz cevaplamamışlar bu soru önergelerini. Cevaplamadıkları gibi herhangi bir şey de yapmamışlar Dr. Rümeysa Berin Şen hayatını uzun süren nöbet sonrası kaybetmiş, ayda 10 nöbet tutuyordu 7’sini tutmuştu çoğu 36 saatlikti ve maalesef ki belki ayağı gazdayken uyudu yorgunluktan, uykusuzluktan ve hayatını kaybetti. İşte soru önergelerimiz burada, Sağlık Bakanlığı hala bu konuda bir açıklama yapmıyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya sesleniyoruz niye açıklama yapmıyorsun? Niye soru önergelerimize cevap vermiyorsun? Biz defalarca söylemişiz! 18 ayda istifa eden hekim sayısının 8 binin üzerinde olduğunu, hekimlerin %84’ünün hasta ve/veya yakınları tarafından şiddete maruz bırakıldığı, hekimlerin %45’inin aylık gelirinin yetişmediğini ve %76’nın pandemi ek ödemesi almadığını vurgulayarak hekimler taleplerinin dinlenmesi için Sağlık Bakanı’ndan görüşme talep etmişler görüşmemişler. Bütün bunlardan sonra Bakanlığınız tarafından herhangi bir plan yapılmış mıdır? Yapıldıysa bu plan kamuoyu ile paylaşılacak mıdır? 36 saati bulan çalışma süreleri, sağlıkta şiddet, yetersiz ücret gibi nedenlerle yıpranan ve motivasyonu düşen hekimlerin başka insanlara nasıl faydalı olması beklenmektedir? Hekimlerin motivasyonunu arttırmak için Bakanlığınızın herhangi bir çalışma planı var mıdır?  Diye sormuşuz ve hekime yönelik şiddetle ilgili sorularımız, pandemi süresince kazanılmış hakların yoğun bir şekilde kısıtlandığı. Şartlarda çalışmak durumunda bırakılan hekimlerin %76’sına yine hakları olan pandemi ek ödemesinin yapılmadığı doğru mudur? Diye sormuşuz. Bakanlığınızın çalışmaları arasında pandemi koşullarından etkilenen hekimlerin durumunu iyileştirmek için başlatılan bir çalışma olarak duyurduğunuz pandemi ek ödemesinin, söz konusu hekimlerin %76’sına ulaşmaması konusunda ne diyorsunuz?Güven kaybınız için ne diyorsunuz diye sormuşuz cevap alamamışız çünkü bir şey yapmak istemiyorlar, yapmıyorlar. Devleti batırmış durumdalar, doktorların ek ödemesini kesiyorlar, daha çok çalıştırıyorlar sonunda doktorlar ya binlercesi yurt dışına gidiyor ya da nöbetten sonra yorgunluk ve uykusuzluktan hayatını kaybediyorlar. Bunlar çok vahim vakalar. Defalarca sormuşum. Geçen sene 8 Ekim 2020’de bir basın toplantımda:“ Geçtiğimiz haftalarda da bunu söyledim: Asistan hekimlerin durumu. Covid salgını ile beraber zaten zor şartlarda çalışan asistan hekim arkadaşlarımız daha da zorlanmış durumdalar, hem çalışma saatlerinin uzun olması çünkü nöbet sonrası da çalışmaları isteniyor hem de Covid dolayısıyla oldukça riskli bir ortamda bulunmaları, hem de maddi, manevi kayıpları nedeniyle oldukça sıkıntılı bir durumdalar. Asistan hekim arkadaşlarımızın feryadını burada duyun.“ Demişim.

27 Ağustos 2020’de üzerinden 1 yıldan fazla geçmiş, basın toplantısında dedim ki:“ Bakın bir de asistanlar ile ilgili önemli bir sorun var. Bize ulaşan asistan arkadaşlarımız; normal uzman doktorların, pratisyen doktorların nöbet tutması sonrası aldıkları hakları alamadıkları. 36 saat uyumadan çalışan bir doktoru karşınızda düşünün, bu doktor size ne kadar hizmet edebilir? Asistan doktor arkadaşların sorunlarını biliyorum bende zamanında bir asistan doktordum ve aç, susuz, uykusuz oldukça zor saatler geçirirsiniz ve sizden iyi bir hizmet beklenir bu gerçekten usule, sağlığa, insanlığa uygun bir durum değil. Asistan doktorların da hakkının ve hukukunun verilmesi gerekiyor, diğer doktorların aldığı hakların onlara da verilmesi gerekiyor. 36 saat uyumayan bir pilotun uçağına biner misiniz? Veyahut da 36 saat uyumayan bir şöförün aracına biner misiniz arkadaşlar? O halde 36 saat uyumayan bir doktora canınızı nasıl teslim edeceksiniz?“ diye 27 Ağustos 2020’de sormuşum. Sormuşuz, cevaplamamış, bir şey yapmamış ve Dr. Rümeysa Berin Şen hayatını kaybetmiş. Sağlık Bakanı hiç utanmıyor musun? Hiç vicdanın sızlamıyor mu? Nasıl çare bulamadınız. Doktor istifalarını kabul etmekle bu işin altından kalkamazsınız, Türk Tabipler Birliği’nin önerilerini yerine getirmekten başka çare yoktur diyoruz. Allah rahmet eylesin Dr. Rümeysa Berin Şen kardeşime. Çok çalışkan, gayretli ve hastalar için sabaha kadar uyumayan bu doktor kardeşimiz vahim bir kazada yönetimin ağır kusur ve ihmallerin olduğu bir ortamda hayatını kaybetti. Kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum tüm halkımıza, tüm tıp camiasına başsağlığı diliyorum ve bu olayların artık olmaması gerektiğini bu yönetim anlayışı devam ettiği müddetçe bu tür cinayet gibi kazaların olabileceğini söylüyorum.

Değerli arkadaşlar maalesef Türkiye Cumhuriyeti iktidarı kokuşmuş ve köhne bir duruma gelmiş durumda. Bakanları inanılmaz açıklamalar yapıyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu vahim açıklamaları ile inanılmaz cümleleri ile onu tanıyoruz. Bakın yine nasıl bir açıklama yapmış. Diyor ki:“Mahkeme kararı var, yıkamıyoruz diyorlar. Siz yıkın mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin.” Bakın bunu söyleyen güya bir hukuk devletinin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu. Muhtarlara demiş ki: “Metruh binalar var ama mahkeme kararı var yıkamıyoruz dediğini söyledi ve “Arkadaş sen yık mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin.” Dedi. Bakın bir İçişleri Bakanı muhtarlara hukuka uyma, kafana göre metruh binayı yık, sonrasında mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin nasıl olsa yargı ellerinde, yürütme ellerinde, yasama ellerinde istediği gibi yapıyor ve muhtarlara hukuka uymayın diyor. Bunun karşısında çarpıcı bir durum var. Sedat Peker mafya lideri diye bilinen Sedat Peker ise insanları hukuka uymaya davet ediyor. İçişleri Bakanı’na ihbar ediyor, kimse harekete geçmiyor, birçok bakanı ihbar ediyor kimse hareket etmiyor. Çelişkiye bakar mısını? Hukuk devletinin Bakanı muhtarlara: “Hukuka uymayın.” Diyor ve Sedat Peker ise insanlara hukuka uyun diyor. Demiş ki: “Sn. İsmail Saymaz Türkiye’de hangi savcı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile ilgili bir karar verebilir? Adamı görevden bile alamıyorlar, Süleyman Soylu’nun gücü AKP’den bile fazladır.” Demiş. Cumhuriyet savcıları Sedat Peker’in iddiaları hakkında harekete geçmiyor. Demiş ki tweetinde: “Sayın Cumhuriyet savcıları şimdi size söyleyeceğim sözlerden dolayı bana yine 11 senelik bir dava daha açabilirsiniz.” Demiş. “Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı hakkımda eski Başbakan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkan Yıldırım hakkında hakaret ve iftira ettiğim gerekçesiyle dava açmış. Benim merak ettiğim Sayın savcılık makamı Hollanda devleti tarafından Erkan Yıldırım’ın o ülkede bulunan 18 Milyar ile ilgili.” Değinilerde bulunmuş. Çok vahim iddialar var ve bir hukuk devletinde savcıların harekete geçmesi gerekirken kıllarını kıpırdatmıyorlar. Savcılar harekete geçmesi gerekirken harekete geçmiyor, geçmemesi gerekirken hemen iktidarın emri ile basit ifade özgürlüğü ile ilgili hususlarda insanlar hakkında iddianameler hazırlamaya başlıyorlar, ülkenin hali bu. Maalesef ki gelinen noktada bir ülkenin İçişleri Bakanı hukuka uymayın derken mafya lideri olarak bilinen birisi tarafından hukuka uyun çağrısı yapılıyor, savcılar harekete geçmiyor. Bu nasıl bir komedi? Gerçekten inanılmaz bir durum ama ülkenin çarpıcı durumunu yansıtması açısından maalesef bu böyle.

Size önemli hak ihlallerinden bahsedeceğim. Bakın Türkiye Cezaevlerinde korkunç olaylar oluyor. İnanılmaz olaylar. Abdulvahit Tuncay yakınları bize bununla ilgili bilgiler göndermişler. Bana geç geldi bu bilgiler neden biliyor musunuz? 3 Mayıs’ta vefat etmiş bu mahpus. Bu tür hasta mahpuslarla ilgili bilgiler bana gelir normalde tüm cezaevlerinden mahpus yakınları bilir ki; ben cezaevleriyle ilgili yakından ilgileniyorum ama bana gelmemiş neden gelmemiş biliyor musunuz? 3 Mayıs’ta çünkü bu iktidar yargıya yaptığı emir ile beni cezaevine atmıştı, ben cezaevindeydim 2 Nisan’dan itibaren ve bu olaydan haberim olmadı, daha sonra haberim oldu. Aylar geçmiş beni cezaevine atarak sadece beni, partimi değil mağdurları da cezalandırmış oldunuz. Abdulvahit Tuncay bu kadar hasta mahpus olarak ihlallere uğramış, 3 Mayıs’ta hayatını kaybetmiş, haberimiz olmamış ben vekil olduktan sonra başvurmuşlar onu gündeme getiriyoruz. Ne yaşamış bu mahpus? Sağlığı ile yaşarken hasta olan ve bakımsızlıktan, sevk gecikmelerinden dolayı böylesine yoğun bakımlık olan bir insandan bahsediyoruz, korkunç bir hal bu. Yoğun bakımlık bir durumda ve bu insan hayatını büyük ihmaller sonucu hayatını kaybetmiş. Yakını bize haber göndermiş. Ne olmuş? Bakın çok vahim bir vaka. Onu size okumak istiyorum. “Babam Abdulvahit Tuncay Tekirdağ’da kaldığı cezaevinde hastalandı 4. Evreye gelene kadar bir kez dahi hastaneye götürülmedi. Hastaneye gitmek için 30 adet dilekçe yazmasına rağmen önemsenmedi, 30 adet. hasta olduğu halde yerde yatırıldı. Karnı şişti hastalık git gide artmaya başladı fakat umursamadılar daha sonrasında babam: “Ölüyorum beni kurtarın.” diye aradı bizi daha sonra Tekirdağ’a gelerek tahliye edilmesi için uğraştık. Yetkililer: “Siz burdan sağ salim çıkartacağınızı mı sanıyorsunuz?” dediler babamı görmek istedik görmemize dahi izin vermediler. Tuvalet ihtiyacını emekleyerek giderdi, emekleyerek. Ağrıları git gide artmıştı. “Allah” diye bağırıyordu, o kadar çaresiz kaldı ki tahliye etmeyecekler “Arkadaşlarımın yanında öleyim bari.” dedi nefret ve kinleri yüzünden tahliye etmeyip ölüme terk ettiler ölümüne 9 gün kala tahliye edildi. 3 Mayıs’ta hayatını kaybetti.” Diyor. Kızı diyor bunları. Bunları duyuyor musunuz? Cezaevlerinde hiçbir hak ihlali olmadığını söyleyen AK Parti’li Van Milletvekili’ne bunu ibraz ediyorum! Tek bir hak ihlali bile kararı vermeyen AK Parti’li İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı’na bunu ibraz ediyorum! Bir işlem yaptınız mı Abdulvahit Tuncay hakkında, başvurular hakkında? Yapmadınız. Peki siz niye oradasınız? Kırmızı plakalı makam araçlarında oturmak için mi oradasınız? Hiç mi vicdanınız sızlamıyor? Nedir bu vakalar? Binlerce vaka geliyor, binlerce dilekçe, binlerce soru öneregesi Adalet Bakanlığı’na veriyoruz. Kılınız kıpırdamıyor? Umrunuzda değil! İşiniz gücünüz tüm vakaları sümenaltı etmek. Ben bu vakayı çok önemli buluyorum ve Abdulvahit Tuncay’ın hakkını sonuna kadar arayacağıma da burada söz veriyorum! Böyle bir hadise olmaz, bizi zindana atarak mağdurların hakkının gasp edilmesini sağladılar ama biz zindandan çıktık vekilliğimize devam ediyoruz ve tüm mazlum ve mağdurların hakkını ayrımsız bir şekilde aramaya devam edeceğiz arkadaşlar. Mazluma, mağdura kimlik sormuyoruz. Kim olursa olsun zalime karşı ve kim olursa olsun zalime karşı mazlumdan yana bir tavır içinde ilerliyoruz. Bizim ilkemiz bu, zalime karşı, mazlumdan yana ve kimliğini sormadan ilerlemektir.

Şırnak T Tipi Cezaevi’nde mahkum olan abim, Şırnak Cezaevi’nden vahim ihlaller geldi. “Kadri KATAR telefon aramasında anneme demiş ki: “Son iki gündür fiziksel şiddet uygulanıyor.”” Vahim infaz koruma memuru şiddet iddialarını aldık.

Tutsak yazarlar emekle dört duvar arasında kitap dosyaları hazırlıyor. Fakat hapishane idareleri o kitaplara sansür uygulayabiliyor. Bager Sayak’ın “Bilge Savaşçılar” romanı bunun son örneği. Bager bizden sansüre karşı sesi olmamızı istiyor. Olur musunuz?” diye sormuş yakını. “Bager “Bilge Savaşçılar” adlı romanının serbest bırakılmasını ve kendisinin hapsedildiği hapishane duvarlarının dışına gönderilmesini talep ediyor. Bager, durumu ne kadar ağır olursa olsun, kitabına yönelik suçlamalar hakkında yorum yaparken bunu trajik-komik bir şekilde nasıl ifade edeceğini biliyor. “Gördüğünüz gibi, romanımı ele geçirmek için her türlü suç ve suç örgütü hakkında bir şeyler eklediler ve yazdılar. Tıpkı otobüs faturaları gibi! Ne bulurlarsa atıyorlar!”” ironi yaparak bu konuda eleştirilerini yapmış bu kişi ve eserine yönelik bu engellemenin bitmesi gerektiğini söylemiş.

Denetimli serbestliği vermemek için kırk takla atan cezaevi idareleri ve savcılarla karşı karşıyayız. Mücahit Akyüz Yozgat Cezaevi’nde tutuklu 7 yıl 9 ay ceza aldı 15 Mayıs’ta denetimli serbestlik günü doldu ama dosya Yargıtay’da onaylanmadığı için çıkamadı dosya 20 Eylül’de kapandı postaya verilmedi bunun için yardım istiyorum. Denetimli serbestlik cezaevinde geçiyor 4 çocuğum var onlarında psikolojileri çok etkilendi bu süreçte.” Diyor bu anne. Düşünün insanların maddi, manevi perişanlığı kimsenin umrunda değil. Postaya verilmiş mi karar verilmiş mi kimsenin umrunda değil.

“Gebze Kadın Cezaevi C-11 koğuşunda yatmakta olan ablam Ayşegül Bulut 6 aydır denetim serbestliği geçmesine rağmen halen tutuklu denetim serbestlik uygulanmıyor.” Diyor.

Yine bir başka KHK’lının başvurusu var. “1995 yılında emniyet teşkilatında polis memuru olarak görev yaparken 14 TEMMUZ 2017 tarihinde 692 KHK ile ihraç oldum.” 2019 mahalli idari seçimlerine girmiş muhtar seçilmiş ve tam göreve başlayacakken kendisine “Sen KHK ile ihraç edilmişsin göreve başlayamazsın.” Denmiş. Diyor ki: “Bana öncesinde bu söylenseydi. Sen bu seçime giremezsin, ben bir sürü gayret ettim, uğraş verdim, maddi manevi gayretim oldu bu da denmedi, bana tuzak kurdular ve ardından muhtarlık elimden alınarak benden sonraki kişiye verdi. KHK’lılar Muhtar, Meclis Üyesi ve Belediye Başkanı; olamaz yazısına istinaden bana değil benim arkamda gelen eski muhtara verdiler. Ben hem polis mesleğinden erken emekli olmak zorunda hem seçildiğim halde muhtarlığım verilme ihlaline uğradım. YSK bu kanunsuz kararı neden seçimden önce almadı. Bize tuzak kurdu. Ayrıca ilçe seçim kurulu benim muhtar olmama engel bir durumun olmadığını yazılı olarak beyan etmişken.” Diyor.

“Eşim Hakan Kanat 24 Temmuz 2016 yılından beri tutuklu.  Kırşehir’de 15 yıl ceza verildi.” Bütün bunlar yaşanırken yine teşhis gecikmeleri, tedavi gecikmeleri ile bir mahpus uzun süredir gecikmeler sonrasında tiroid kanseri olduğu ortaya çıkmış, 22 Ekim’de defalarca Kırşehir Cezaevi’ni aramış eşi kimse cevap vermemiş. Nerede olduğunu bilememiş, eşiniz hem kanser hem de nerede olduğu bilgisi verilmiyor size, daha sonra zorla uğraşarak Sincan Cezaevi’ni bulmuş ve orada acilen ameliyata alındığını, gecikme olduğunu ve acilen ameliyata alındığını görmüş ve  bu konudaki şikayetlerini bize bildirmiş, hasta mahpusların yoğun sıkıntıları devam ediyor ve bize diyor ki eşi: “İlk önce hastaneye gittiğimde eşimi göremeyeceğimi söylediler. Israrlarım sonucu birkaç saniyeliğine görmeme izin verildi. İnsanlık dışı bir muamele ile karşılaştım. Bilinci yarı açık olan ve ağır bir ameliyat geçirdiği her haline yansıyan eşimin odasının kapısında ve yatağının başında jandarma bekliyordu. Hali perişan vaziyette idi beni tanıdı mı emin değilim. Bu durumda olan bir hastanın yakınlarının bakımına ihtiyacı varken ben ancak şu anda hastane yakınında bir yerde bilgi verilmesini beklemek zorunda bırakıldım. Eşimin sağlığı hakkında detaylı bilgi istiyorum. Yanında refakatçi olarak kalmak istiyorum. Ameliyat sonrası ne yapacaklar hemen cezaevine mi götürecekler? Sağlığına kavuşacak mı?” diye büyük bir endişe içinde. Hasta mahpusların hem kendileri hem yakınları perişan içinde çünkü doğru dürüst bilgi veren, refakatçi olarak onları kabul eden bir anlayış yok maalesef.

Bize Semih Altun’un Şanlıurfa Eyyübiye ilçesindeki bir olay sonrası AKP ilçe binasına yapılan saldırı ile suçlanarak cezalandırıldığı söylenmiş ama burada yakınları bize adil olmayan bir yargılamadan bahsederek başvurmuşlar ve Şilan Çetiner’in Semih Altun’u tanımadığını bu ifadelere yansıdığını ayrıca diyor ki: “Recep Çalışkan Semih Altun’un adını vermiştir herhangi bir ses kaydı telefon görüşmesi, parmak izi ve kamera kaydı ise bulunmamaktadır. Semih dair bir diğer şahıs olayı bizzat yapan Şilan Çetiner Semih’i tanımadığını kendi ifadesinde beyan etmiştir, adil olmayan yargılamayla Semih Altun mağdur edilmiştir.” Diyor bu kişi.

Aslıhan Gencay Tarsus Kadın Kapalı Cezaevi’nde son 5 yıllık tutsaklığının 1.5 yılını geçirdiğini ve oranın bir cehennem gibi olduğunu söylüyor. Cezaevi inşaatı henüz bitmeden bakanlık kararı ile erken açılmış adeta bir şantiye görünümündeydi ve sıcak sular akmıyor, kantinde hiçbir şey satılmıyordu, böcekli depolara atıldığından tüm eşyalar karışmış, çoğu kaybolmuştu, ayağınıza zehirli kırkayak, akrep, kancalı böcek, kertenkele, tırmanabilirdi, teninize sürekli sinekler yapışabilirdi. Vejeteryan yemekte, kağıt kalem almada büyük sorunlar yaşadığını. “Sen gazeteci değil teröristsin, burası Sincan’a benzemez, seni kimse duymaz, Adalet Bakanı da biziz, Adalet Bakanlığı da” diyen infaz koruma memurları tarafından tehdit ve hakaretlere uğradığını söylüyor. “Tüm hak gasplarına onursuzluklara, tehditlere, keyfiliklere sonuna kadar direndim ama beni üzen koğuşumda kalan kadınlar, çocuklardı.” Yanıma gelen ÖSO mağduru DEAŞ mağduru insanlar geliyordu. Lilaf bebekle annesi feryat figan ağlayarak cezaevinde koğuşumuzdan içeri girdi, Kürd’ü, Arap’ı bir sürü insana yardımcı olmaya onların avukatlığını avukat olmasam da yapmaya çalıştım hele ki bir keresinde bebeğin annesinin kucağından düşerek bebeğin ağzı aft içinde ve hasta Lilaf bebeğin beşiğinden kafa üstü düştüğü günü unutmaam. “Bebeğin cezaevinde ne işi var?” sözünü doğrularcasına, beton ve demirden müteşekkil bir koğuşta çarşaflar ve iplerden oluşan el yapımı beşiğinde biraz fazla kımıldanıp düşmüştü. Neyse ki Lilaf’a bir şey olmamış, tomografiler sonrasında kurtarılmış.” Daha pek çok şey anlatıyor Aslıhan Gencay Gazete Davul’daki Tarsus Kadın Kapalı Cezaevi hem Cehennem hem Ortadoğu isimli yazısında. Bu yazıyı okumanızı tavsiye ederim, çok vahim cezaevi ihlallerini anlatmış.

Haftanın önemli gelişmelerinde Ugandalı muhalif Fred Lumbuye kajjubi’ye yönelik gözaltı merkezindeki gözaltısı ile ilgili müdahalemiz olmuştu ve sonunda kendisi serbest bırakıldı ve yakınları bize teşekkür etti.

Şanlıurfa 2 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde kadınlar koğuşunda Korona var ve gerekenler yapılmıyor, koğuş karantinaya alınmış. Herhangi bir tedavi verilmediğine yönelik şikayetler var.

Garibe Gezer bana mektupta yazmıştı, kendisine kitap yayınlarının verilmediğini söylemişti ve ardından kendisine çok vahim süngerli odada cinsel yönden işkence ve darp hakaret iddiaları geldi bize ve 22 kadın vekilimiz ve benim verdiğim soru önergelerinde Garibe Gezer’in durumunu sorduk ve sormaya da devam edeceğiz.

Dün Irak-Suriye tezkeresini görüştük, bu konuda tüm muhalefetimizi yaptık. Tezkereler ile varılabilecek hiçbir yer yok ama bütün bunlara rağmen AK Parti-MHP- İyi Parti oyları ile bu tezkere geçti, CHP’nin tavrını taktir ediyorum, bir önemli adım atmıştır, Kürt meselesinin silahla, çatışma ile, tezkere ile çözülemeyeceğini görme yoluyla bir adım atmıştır, devamını diliyoruz ve diğer muhalefet partilerine de bunu diliyorum değerli arkadaşlar.

29 KHK’lı Dışişleri mensubuna operasyon yapılmış durumda ve Ankara Emniyeti’nde daha öncesinde biz bu diplomatlara yönelik işkenceleri mevzu bahis etmiştik, tekrar gözaltındalar. İşkence endişemiz var, ben bu konuyu takip ediyorum, Ankara Emniyeti, İçişleri Bakanlığı bu konuyu çok iyi bilsin, Ankara Barosu’nun kendileri hakkında hazırladığı bir işkence raporu var, bunlar resmi kayıtlara girdi, soru önergelerimize girdi ama bütün bunları sümenaltı etmeye çalışan bir Meclis Başkanlığı ve Bakanlıklar var karşımızda.

Silahlı Kuvvetlerin usulsüz şekilde ihraç ettikten sonra askeri olmayan sivil pilotluk lisansının iptaline dair yazı yazmış, bu talimat hiç sorgulamadan uygulanmış. Düşünün askeriyeden ihraç ediliyorsunuz, kişinin askeri pilot lisansını iptal ediyorsunuz onu anladık, bir de gidip sivil pilotluk lisansı alıyor onu da iptal ediyorsunuz. Ne yapsın bu insanlar? Açlıktan susuzluktan ölsün mü? Ne demek istiyorsunuz ey iktidar yetkilileri?

Pazar günü 24 Ekim’de Kartal Meydanı’nda işçi emekçi mitingine katıldık ve oradaki düzenleyicilerden Kezban Konukçu hanım ile konuştuk ve mitingde işçilerle yan yanaydım. İşçilerin, emekçilerin, KHK’lıların katıldığı bir mitingti ve hepsinin hakkı ve hukuku için orada bulunduk. Yağmur altında, zor hava koşullarında olan bir mitingti fakat katılım gayet istekli, canlıydı ve işçilerin emekçilerin sesinin buradan Ankara’dan Meclis’ten duyulması gerektiğini söylüyorum, oraya gittik, arkadaşlarımızın yanındaydık, Ankara’nın bu sesi duyması, işçinin, emekçinin KHK’lının sesini duyması gerektiğini söylüyorum arkadaşlar.

Ayrıca size çok vahim belgeler göstereceğim, bu Kocaeli Valiliği’nin bir yazısı. Bu kişi KHK ile ihraç edilmiş, daha sonra astsubay iken ihraç edilmiş sonrasında 4 yıllık denizcilik okulu bitirmiş, yeter ki bir denizcilik kurumunda iş bulsun diye ve Kocaeli Valiliği’nce o bulduğu işe liman giriş kartı verilmemesi nedeniyle o işten bir müddet sonra çıkmak zorunda kalmış. Düşünebiliyor musunuz? 10-11 ay çalışıyor, ve daha sonra : “Sen KHK ile ihraç edilmişsin kardeşim, yeniden bir 4 yıllık okul okusan bir iş bulsan da biz sana hayat hakkı tanımıyoruz.” Diyerek Kocaeli Valiliği’nin şu gördüğünüz skandal yazısı ile bu işten çıkarılmış. Bu soykırım değil de nedir? Politik kırım değil de nedir? Burada apaçık şekilde söylemiş. Diyor ki: “Yazışmalarda şahsın kamu hizmetlerinden men içerikli kaydının olduğu bildirilmiştir bu nedenle kart verilmesi uygun görülmemiştir.” diyor. Bunlar insanlık dışı belgeler. Olacak iş mi? Bu insanlar ne yapsınlar? Ne yesinler? Kocaeli Valiliği’ne, Bakanlığa soruyorum nasıl rezalet? Bu insan 6 aydır işsiz, 4 yıl okuduğu mesleğini yapamamaktan dolayı işsiz. Allah’tan korkun. Bu nasıl bir zulüm?

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin, Körfez Belediyesi’nin usulsüzlükleri devam ediyor. Körfez bölgesinden bir fotoğraf sunuyorum. Çöplük gibi kullanılıyor bu bölge, her şey atılıyor. Şiddetli bir yağmurda bu yığın bir sel ile beraber ilerideki tüm mahalleyi altına alabilir, biz bunu söylüyoruz. Maalesef bunlar dinlenmiyor. İlimtepe Mahallesi’ne çöp fabrikası kurulacağı duyulunca kıyamet kopmuştu, gelen tepkiler sonrasında bundan geri adım atıldı ama büyükşehir belediyesinin ilçeye bakışı değişmedi.

Bize yönelik birçok gazetecinin hakareti oldu. Cem Küçük onlardan birisi. Rahat rahat hakaretler ediyordu, biz kendisine hakaret etmedik ama yargıya gittik. Hakkında şu anda dava açılmıştır. Bize başka hakaret etmek isteyenlere duyurulur. Biz hiçbir hakaretin altında kalmayız, hukuka gideriz ve hakareti yapan bin pişman olur buradan da tüm kamuoyuna bunu söyleyeyim.

Türkiye Cezaevleri’nde binlerce akademisyen var, çok vahim bir tablo sunacağım. 460 doktoralı mahpus, 2371 yüksek lisans mezunu mahpus, 27 bin 515 üniversite mezunu mahpus. Boğaziçi Üniversitesi’nde 449 doktoralı öğretim üyesi bulunurken hapishanelerde 460 doktoralı mahpus var. Türkiye’nin hali bu! Türkiye cezaevlerinde hiç olmadığı kadar bilim insanı var çünkü iktidar bilim düşmanı ve bilim insanlarının özgür bilim yapması karşısında özgürce konuşması karşısında öfkeleniyor ve onları zindanlara dolduruyor.

Şu görüntüde Kocaeli Üniversitesi’nden bir görüntü. Umuttepe Kampüsü’nde otobüslerin yetersizliği ile ilgili, öğrencilerin perişanlığı ile ilgili bir görüntü. Öğrenciler duraklarda, burası konser değil otobüs durağı maalesef.

Karantinaya alınan sınıflarda artış var Kocaeli’nde. 98 sınıf karantinada. Maalesef durum böyle!

Salda gölü ile ilgili çok önemli sıkıntılar var. Salda gölü belgesellerinde görüyoruz, millet bahçesi olmadan önce bizim gölümüz güzeldi diyor Salda halkı. Herkes kendi çıkarını düşünüyor ve ne olursa olsun diyor Salda halkı. Devletin buradan elini çekmesi lazım diyor Salda halkı. Salda gölünde neler oluyor? Salda gölü şu anda suları da çekilmiş, millet bahçesi yapıldı yapılacak denilerek şu anda gölün kenarına bile insanlar gitmiyor. Bundan ne köy halkı bir fayda buldu ne de turizm bir fayda buldu ne olduğu belli olmayan bir şekilde Salda gölünün etrafı kirletilmiş, Salda gölünün o doğal ve çok az yerde bulunan sahildeki kumları maalesef insanlar tarafından yağma edilerek götürülüyor, böyle inanılmaz vahim görüntüler görüyoruz.

Biz geçen günlerde biraz üstünden  zaman geçti ama Sn. Ali Babacan’ın sözünü çok vahim bulmuştuk. Demişti ki: “Bazı bakanlar boş kağıda imza attı, üstüne KHK ile ihraçlar düzenlendi.” Bunlar nasıl bakanlardı? Kimlerdi bunlar? Açıklasınlar. Bu konuda bir açıklama yapsınlar. “Biz böyle yapmadık.” Desinler bir görelim. Bunu diyemediler kaç gündür onu bekledik ama biz bu bakanların bir açıklama yapmasını istiyoruz, nasıl bir bakan ki boş kağıda imza atmış üstüne de insanların hayatını perişan eden KHK listeleri konulmuş, bunu anlamak mümkün değil arkadaşlar.

Gölcük’te biz halkımızla buluştuk, sokakta, işyerlerinde, bankalarda, marketlerde, evlerde insanlarımızla konuştuk, çok büyük insan hakları ihlallerinin olduğunu, işten çıkarmaların olduğunu, işyerlerinde önemli ihlallerin olduğunu ve ekonomik sıkıntılar olduğunu bize ayrıntılı bir şekilde anlattılar.

Pazar günü Kartal Meydanı’nda işçi emekçi mitinginde İstanbul KHK Platformu ile beraberdim, bundan büyük mutluluk ve onur duydum. Tüm KHK’lılara da mitinglere katılarak seslerini duyurmaları gerektiğini hatırlatıyorum.

Gençlerle beraber İstanbul’da oturduk ve gençlerimizin ne kadar önemli olduğunu biliyoruz. Gençlerimize daha çok fırsat verilmesi gerektiğini biliyoruz çünkü gençlerimiz bize bunu söyledi. Türkiye’nin geleceği hakkında bizim sorularımıza cevap verilsin denildi.

Ölüye Saygı İnsiyatifi’nin toplantısına katıldık, orada Cumartesi Anneleri’nin Suruç aile yakınlarının ve diğer Garzan Mezarlığı’ndaki mağdur ailelerin ki onların Garzan Mezarlığı’daki cenazeler Kilyos mezarlığına devredilmiş ve orada kaldırım kenarında o kemikler çok saygısız bir şekilde, insanlık dışı bir şekilde oraya nakledilmişti, bu konunun çözümünü bekliyoruz. Cenaze deyince akla siyaset değil insanlığın gelmesi lazım.

Geçtiğimiz günlerde muhtarlarımız ile ilgili bir gün vardı. Muhtarlarımızın demokratik katılımını çok önemsediğimizi söylüyoruz.

Avrupa Parlementosu Türkiye Raportörü Sn. Nacho Sanchez Amor ve ekibi geçtiğimiz günlerde HDP İstanbul İl Başkanlığı’nda bizi ziyaret etti. Bir heyetle dediklerimizi not aldı, Türkiye’deki tüm ihlalleri anlattık ve ayrıca Nacho Sanchez Amor vekilliği düşürülüp cezaevine atılan bir vekil olarak beni Avrupa Parlementosu Türkiye Raportörü olarak ‘Kardeş Vekil’ olarak kabul ettiğini, bana yapılan ihlal ve mağduriyetlerin hepsini yakından takip edeceğini söyledi bunu da tüm iktidar yetkililerine buradan hatırlatalım yaptığınız ihlaller siyaset yapmamızın önündeki engeller Avrupa Parlementosu tarafından takip ediliyor bunu da herkes bilsin.

Yorumlar