02 Eylül 2021

Youtube

Değerli kamuoyu bu hafta önemli iki olay oldu. Onları ilk başta gündem edeceğim daha sonra diğer cezaevi hak ihlalleri ve kamuoyundaki yankılanan diğer hak ihlallerine de değineceğiz.

Geçtiğimiz gün ÖFG TV’de de konu ettim. Türkiye’den Yunanistan’a geçmeye çalışan göçmenler bir jandarma komutanı tarafından nehre atıldılar. Bu inanılır bir şey değildi fakat biz bunu araştırınca doğru olduğunu gördük ve gerçekten kulaklarımıza, duyduklarıma inanamadık ama olay gerçekti. 50-60 kişilik Suriyeli, Afganlı bir grup maalesef o bölgedeki jandarma komutanı tarafından nehre atılmıştı. Bu konu ile ilgili bir çalışma yaptık ve soru önergesi verdik onu da size aktarmak isterim. Soru önergesini İçişleri Bakanlığı’na verdik. İçişleri Bakanlığı’na bazı sorular sorduk. Türkiye’den Yunanistan’a geçmeye çalışan oradan geri itilen, buradan tekrar Yunanistan’a gönderilmeye çalışılan, bu arada jandarma komutanı tarafından 5’erli gruplar halinde nehre atılan bu kişiler hakkında İçişleri Bakanlığı’na sorular sorduk. Buradan tekrar soruları soruyorum çok önemli bir konu ve İçişleri Bakanı’nı derhal bir açıklama yapmaya davet ediyorum. Bu konunun sümenaltı edilemesi mümkün değil, bir an evvel açıklama yapılmalı. Biz bu göçmenlerin iddiaları doğru mudur diye soruyoruz, bu konu hakkında açılmış soruşturma var mı, jandarma komutanı ve askerlerin ifadesi alınmış mı? Mağdurların ifadesine başvurulmuş mu? Son 5 yılda Meriç’ten geçen kaç kişi hayatını kaybetti? Kolluk kuvvetleri tarafından geçiş anında yakalanan kişiler son 5 yılda kaç kişidir? Kamu görevlilerinin kötü muameleleri hakkında kaç kişi için soruşturma başlattınız? Bu cevapları İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan talep ediyorum. Bu kesinlikle örtbas edilebilecek bir konu değil. Bugünkü basın toplantımın ilk konusu bu ve biz bu soruyu sormaya devam edeceğiz. Cevabı alana kadar. Gerçekler ortaya çıkana kadar, jandarma komutanı ve askerler cezalandırılana kadar bilsinler ki ben bu konunun peşini bırakmayacağım. Konuların nasıl peşini bırakmadığımı herkes iyi bilir. Çıplak arama konusunda nasıl konunun peşinde koştuğumuza şahit oldunuz. Hani birtakım bedeller ödettirilip, vekilliğimin düşürülmesi, cezaevine girme gibi hususlar mevzu bahis olsa bile çıplak aramayı tüm kamuoyuna nasıl belgelemiş isek, ifşa etmiş isek, kamuoyu tarafından tasdik edilmişse bu konuyu da belgeleriz, ifşa ederiz. Bu muameleyi yapanlar, bu muamelenin üstünü örtenler, örtbas edenler, bakanlık yetkilileri, tüm yetkililer zor durumda kalırlar. Bunu tekrar söylüyorum bu üstü örtülecek bir olay değil. Aksine bu ciddiye alınıp gerekli hukuki prosedürün özenle uygulanacağı bir konudur. Ortada bir cinayet iddiası var, son derece vahim bir şekilde kamu görevlilerinin insanları nehre atma iddiası var.

Geçtiğimiz günlerde ÖFG TV’de konu da ettik. HDP PM üyesi Celalettin Yalçın geçtiğimiz hafta İstanbul Levent’te metroya binmek üzereyken kendisini polis olarak tanıtan kişiler tarafından kaçırıldı. Gece boyu korkunç işkencelere uğradı, üstündeki başındaki her şey alındı, iç çamaşırları ile bir dağ başında bırakıldı ve bu kişi zor bela canını kurtardı çünkü kafasına silah dayanmıştı. Kafasına silah dayayanlar tarafından ölebilirdi, işkenceden ölebilirdi çok kötü anlar yaşadı. Tüm bu muamelelerin sonunda serbest bıraktılar, o da şu anda suç duyurusunda bulundu. Kamuoyu, medya, haber organları duydu ve haber yaptı. Biz de tekrar gündem ediyoruz. Celalettin Yalçın HDP PM üyesi bir yasal parti çalışması sonrasında kendisini polis olarak tanıtan kişiler tarafından gözaltına alındı ve sabaha kadar bir dağ başında işkenceye uğradı. Bu korkunç bir olaydır. Dağ başı olarak tarif ettiği bir yere götürüldü, gözleri kapalıydı ve sürekli yokuş yukarı çıktıkları bir yer olduğunu ifade etti. Orada bir evde birtakım kişiler tarafından küfürler, hakaretler eşliğinde tecavüze uğrama ve çeşitli işkence girişimlerine maruz kaldığını ifade etti.Bunları yapan kişilerin, itirafçı olma, ajanlaşma taleplerinde bulunduğunu ve kendisinin kabul etmediğini aktardı. Biz bununla ilgili yine İçişleri Bakanlığı’na soru önergesi verdik onu da okumak isterim. İçişleri Bakanlığı’nın bunu da acilen cevaplaması önemli. 

“- Celalettin Yalçın isimli yurttaşın kendini kolluk gücü olarak tanıtan kişiler tarafından kaçırıldığı iddiası doğru mudur?

– Bu iddialar doğruysa konuyla ilgili İçişleri Bakanlığı tarafından açılmış bir soruşturma var mıdır?

– Konuyla ilgili mağdurun HTS ve Mobese kayıtları incelenmiş midir?

– Celalettin Yalçın isimli yurttaş ile ilgili emniyet ya da jandarma kayıtlarında herhangi bir işlem yapmış mıdır?

– İnsanlık suçu kapsamında olan iddialarla ilgili Bakanlık tarafından bir açıklama yapılması planlanmakta mıdır?

– Son 5 yıl içerisinde ailesi ya da yakınlarının kaçırıldığı iddiasıyla şikayetçi olan yurttaş sayısı kaçtır?”

Diye soruyoruz!

Bunlar son derece önemli sorular, kaçırılma olayları son derece önemli olaylar. Geçtiğimiz haftayı 26-30 Ağustos Kayıp ve Kaçırılanlar Haftası olarak andık. Kutlandı demiyorum çünkü kutlanacak bir tarafı yok. Herkes tarafından unutulan kayıpları ve kaçırılanları hatırlatmak amacıyla oluşturulmuş bir hafta ve gün 30 ağustos. Düşünün tam bugünlerde yeniden insan kaçırılıyor. Türkiye’deki insan kaçırma, kayıp vakalarının ne durumda olduğunu göstermesi açısından manidar. Yıllardır Türkiye’de Cumartesi Anneleri’nin olduğunu, binlerce faili meçhulun olduğunu, beyaz toroslar sonrası siyah transporterların başladığını söylüyoruz fakat bütün bunlara rağmen kayıp kaçırılanlar haftasında bir kişi daha kaçırılıyor. İşkence ediliyor, tecavüz girişimlerine bulunuluyor, başına silah dayatılıyor, ölümden dönüyor, iç çamaşırları ile dağ başında bırakılıyor. Bundan sonra İçişleri Bakanlığı bu konu ile ilgili tek bir açıklama yapmıyor çünkü bunu yapanlar kendisini polis olarak tanıtan kişiler. Türkiye’de son 5 yılda birçok kayıp kaçırılan vakası oldu. Uzun süreli kaçırılan 35 civarında insan oldu. Daha yüzlerce de günlük olarak alınıp, işkence edilip, ajanlaştırılmaya çalışılan kişiler oldu. Hala 2 yılı aşkın bir şekilde Yusuf Bilge Tunç isimli vatandaş ortaya çıkmadı. Hüseyin Galip Küçüközyiğit isimli 29 Aralık 2020’den beri ortaya çıkmadı. Küçüközyiğit kamera kayıtlarına göre 3 kişi tarafından takip edilirken kaybedildi, kaçırıldı ve halen ortaya çıkarılmadı. Tıp Fakültesinde okuyan kızı kendisini arıyor fakat resmi yetkililer ne Yusuf Bilge Tunç için ne Hüseyin Galip Küçüközyiğit için bir cevap vermiyorlar. Çok vahim hadiseler yaşıyoruz. İnanılmaz hadiseler.

Yarın yapılacak önemli bir sınav ile ilgili size bilgi vermek istiyorum. Öğrenciler büyük bir tedirginlik yaşıyorlar. Nedeni ise, Anadolu Üniversitesi’nde 4 Eylül’de ülke genelinde yaz okulu sınavı yapılacak ve pandemi koşullara göre testi pozitif olanları ve temaslıları resmi belge ile üniversite sınava çağırmış. Üstüne bir de bugün genel sekreter yardımcısı ulaşımları bizi ilgilendirmiyor açıklaması yapmış. Açıklamada “Pozitif öğrenciler şahsi araçlarıyla sınava gelsin.” denilmiş. PCR Testi pozitif çıkan öğrencilerin sınava gireceği binalara ulaşımda sıkıntı yaşayabileceği ile ilgili soru üzerine genel sekreter yardımcısı: “Bu durumda olan öğrenci arkadaşlarımız varsa bu öğrenciler ayrı salonlarda sınava alınacak, pozitif olan öğrenciler kendi toplu taşıma ile mi gelir yoksa kendi şahsi araçları ile mi gelir bu üniversitemizin belirleyeceği bir durum değil. Öğrencilerin hem kendi sağlıklarını hem de toplum sağlığını göz önünde bulundurarak sınav salonuna gelmeleri gerekiyor. Bizim tavsiyemiz şahsi araçları ile sınav yerlerine gelmeleri olur.” şeklinde cevap veriyor. Öğrenciler bu durumdan dolayı son derece tedirgin. PCR testi pozitif insanların bu sınava gitmeleri uygun değil. Buna bir çözüm bulunması gerekirken, üniversite maalesef böyle bir dayatmada bulunuyor. 3 Eylül Cumartesi günü yapılacak bu sınavda binlerce öğrenci böyle bir mağduriyet yaşayacak. Bu konuda sağlığa, sıhhate uygun, yasalara uygun önlemlerin alınması gerektiğini buradan açıköğretim fakültesine hatırlatmış oluyoruz.

Bitlis’te orman yangınları devam ediyor, tamamen söndürülmüş değil. Bunu defalarca duyurduk fakat hala karadan bir şey yapılmıyor. Hava desteği ile biraz müdahale edildi fakat yangınların tam olarak sönmediği ve Siirt’e doğru ilerlediği haberini aldık. Bu konuda gereken önlemlerin alınması önemlidir. Baktığınızda Somali’ye yardım yapan bir ülkeyiz ama bir doğru dürüst yangın söndürme uçağı ve helikopterimiz yok. Dışarıdan gelenler uçaklar yangın mahallerinde düşebiliyor, tecrübeli personelimiz de bulunmuyor. Çok vahim hadiseler yaşanıyor. Bu sene korkunç orman yangınları oldu. Ormanlarımız, ağaçlarımız, canlı kayıplarımız oldu. Milyarlarca canlı hayatını kaybetti ve yetkililer seyretti. Bu iktidarın nasıl bir çürüme, çözülme, çaresizlik yaşadığını nasıl sorunlara çözüm olamadığını göstermesi açısından son derece vahim bir gelişme. Bu ülkede iktidar 3-5 tane yangın söndürme uçağı, yangın söndürme helikopteri bulundurmuyor mu? Yangınların olma ihtimali düşünülmüyor mu? Bu yangınlar olduğu zaman birtakım ırkçı provakasyonlar peşinde koşmak yerine helikopter, uçak bulundurmayı düşünmeyi niye akıl etmiyorlar? Niye eksiklikleri ile yüzleşmeyi düşünmüyorlar? Bunları tekrar sormak isteriz.

Dün 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü kutladık. Barışı aslında senenin her günü kutlamamız önemli çünkü barış her insan için bir hak. Birleşmiş Milletler’in 1978’de tanıdığı barış hakkı var. Bu barış hakkı dini, etnik, mezhebi ayrımlardan uzak ve her insanın haiz olduğuna dair bir bildirgedir. Bunu tekrar hatırlatalım. Ülkede de Kürt meselesi adil, insan haklarına uygun bir şekilde çözülmedikçe de bu konuda maalesef güzel günler göremeyeceğimizi, hep temennilerde kalacağımızı söyleyelim. 1 Eylül Barış Günü dolayısıyla 1 Eylül Barış Günü’nde yapılan bir etkinliğin fotoğrafını paylaştığı için 27 yıllık uzman doktorluk mesleğinden ihraç edilmiş bir insanım. Bu 1 Eylül Barış Günleri’nde barışı en net çıplak ve ürpertici bir şekilde talep etmeye yönelik çalışmaları, görsel çalışmaları kendi sosyal medyamda yansıttığım için 27 yıllık uzman doktorluğumdan ihraç edildim ve hakkımda idari ve adli soruşturmalar açıldı. Bu nedenle de 1 Eylül Barış Günü çok önemli. Biz hep barış dedik, 1 Eylül’deki barış mesajlarını paylaştık, bizi işimizden, vekilliğimizden attılar, cezaevine attılar fakat barış demeye devam ediyoruz çünkü bu toplumun barıştan başka çaresi yok. Nefret dayatmacılık, ırkçılık dayatmacılık bu toprakların çaresi değil. Bu toprakların çaresi insan hakları ve barıştır ve bu çok zor değil. İnsan olabilirsek, hakka riayet edebilirsek biz 1 Eylül Barış Günü’nü en güzel şekilde kutlar ve mutlu olabiliriz diye düşünüyorum.  

Ben Kocaeli milletvekiliyim, milletvekili olmadan önce de Ford fabrikasının işçilere yönelik kötü muameleleri ile ilgili defalarca şikayet almışızdır. Gerçekten Ford fabrikasının işçilerini bir meta gibi gördüğünü, insan gibi görmediğini, kötü muamele ettiğini yakinen görüyoruz. Maalesef Ford ile bizim ilk tanışıklığımız namaz kılmak isteyen bir işçinin işten çıkarılması dolayısıyla olmuştu. Ben o zaman Mazlum-Der Kocaeli Şube Başkanı’ydım. Bir işçi bize başvurmuştu; Ford’ta namaz kılmak istediği için işten çıkarıldığını, kendisine namaz kılma yeri ve vakti verilmediğini söylemişti. Biz o zaman da bu konuyla çok ilgilenmiştik. Başka birçok ihlalin de orada olduğunu gördük ve ardından işçilere iyi muamele edilmediğini, haklarının yendiğini gördük. Şu anda da Ford fabrikasında işçilerin çok şikayetleri var. Taşeron işçiler haklarını istiyorlar, birçok açıdan mağduriyet yaşadıklarını söylüyorlar. Kocaeli Milletvekili olarak tüm Kocaeli’lere sesleniyorum. Ford’daki mağduriyetleri yıllardır biliyorum gündem etmeye devam ettim ve devam da edeceğim. Ford yetkililerini buradan uyarıyorum, işçilerinize gayri insani muamele de bulunamazsınız, ben bu konunun takipçisiyim ve Meclis’te de bu konuda bir soru önergesi veriyorum. Ford işçilerinin mağduriyeti ile ilgili yakından takibimizi sürdüreceğiz. Ford fabrikası ile ilgili başka iddialar var ve bunlarla ilgili keskin net bir şekilde hukuki çözüme gideceğiz, bunu da tüm Kocaeli halkı, Ford işçileri ve yöneticileri yakinen bilsinler.

Dün adli yıl açılışı yapıldı. Adli yıl açılışı dolayısıyla bir mesaj yolladık. Bunu size de iletmek isteriz. Bir ülkedeki huzurun, mutluluğun kaynağı yargıdır. Yargıda insanlar adaletsizliğe uğradığı zaman kendilerine adalet getirecek, yargıdan da bir adalet bulamazlarsa o zaman her şey bitmiş demektir. İnsanlar arası ilişkiler, vatandaş devlet ilişkileri, vatandaş iktidar ilişkilerinde adaletsizlik olabilir fakat vatandaş bağımsız yargıya gittiği zaman eğer ki adalet bulamıyorsa eğer ki yargı iktidardan etkileniyorsa, siyasetten etkileniyorsa, sac ayağı olması gerekirken yürütmenin boyunduruğu altında, yürütmenin istediğini yapan bir pozisyonda ise o zaman durum çok vahimdir. Maalesef Türkiye’de yargının adil olmamasından, bağımsız olmamasından yürütmeye bağlı olmasından, hukukun üstünlüğü ilkesi noktasında dünya kriterleri açısından dibe vurmasından dolayı çok büyük sorunlar yaşanıyor. Bir memlekette de yasama, yürütme ve yargı eğer ki demokrasi varsa yönetimin sac ayaklarıdır. Yargı eğer ki adalet sağlamıyorsa bu topluma gerçekten çok vahimdir ve biz bununla ilgili bir paylaşım yaptık onu da okumak isterim size. Adil ve tarafsız bir yargının varlığından ziyade yargının var olup olmadığının sorgulandığı bu günlerde; hukukun üstünlüğü ilkesinin esas alındığı, Hakimlik ve savcılık teminatının var olduğu, Yargı sistemi ve mensuplarının gruplaşmadan, siyasi ve ideolojik kamplaşmadan uzak kaldığı, bağımsız, tarafsız ve savunmanın önünde ki engellerin olmadığı temel hak ve özgürlüklere duyarlı devleti koruyan değil vatandaşı koruyan bir yargı sisteminin herkesin hakkı olduğunu bir kez daha belirterek fedakarca görev yapan Avukatlar, hakim ve savcılar ile tüm yargı çalışanlarına görevlerinde başarı diliyorum. Dün adli yıl açılışıydı, dünden itibaren avukatlar, hakimler, savcılar, adliye çalışanları görevlerine başladı hepsine başarılar diliyoruz ama bu başarının en önemli kriteri adalettir, adaletle yönetmezlerse, adaletle bir mekanizma yürütülmezse buradan bir şey çıkmaz. Çalışmalarının bir anlamı da olmaz.

Adalet derken bakın çok önemli bir hususu aktarmak isterim. KHK ile görevinden ihraç edilen kişiler hukuk fakülteleri okuyorlar, hukuk fakültesini bitirdikleri zaman avukat olamıyorlar.  Bize başvuru gelmiş: “Vekilim, KHK lı olan ve yeni hukuk fakültesinden mezun olan kişilerin avukatlık stajına başlamalarına (AYM kararına rağmen) engel olunuyor. Savcılık izin vermiyor, itiraz ediyor. Elimizden işimizi, mesleğimizi aldılar. Yılmadık tekrar okuduk. Derdimizi dile getirin.” Biz bu konuyu yıllardır gündem ediyoruz maalesef çok vahim bir hak ihlali olarak devam ediyor. İnsanlar hukuk fakültesini bitirmiş ve bu insanların daha avukat olmasının önüne niye geçiyorsunuz? Maalesef birtakım siyasi gerekçelerle Adalet Bakanlığı adı adalet ama kendisi siyaset bakanlığı insanların avukat olmaması için büyük bir gayret sarf ediyor. KHK’lı kişilerin avukat olmaması için ve sürekli itirazlar yapıyor. İnsanların stajına engel oluyorlar, ruhsatlarına engel oluyorlar, avukatlar büyük bir mücadele veriyor. Ben 3 yıldır Meclis’te mücadele ediyorum, gündem ediyorum. KHK’lı avukatların haklarını almak için Adalet Bakanı ile görüştüm. Herkes topu birbirine atıyor. Adalet Bakanlığı bile saraya bakıyor ve kararı kendisinin veremeyeceğini düşünüyor. Tüm bakanlıklar saraya bakıyor ve oradan bir işaret bekliyorlar maalesef ki durum bu biz bu durumu kabul etmeyeceğiz, KHK’lı hukukçuları direnmeleri gerektiğini tekrar hatırlatmış oluyoruz.

Biz tekrar mağdurların halini gündem etmeye çalışacağız. Ayşe Özdoğan Yargıtay tarafından kararı onanmış durumda ama maksiller kanseri var, geçen haftada gündem ettik. Bu kadının hapse girmemesi lazım, eşi de hapiste, kendisi hasta kanser hastası, yayılmış bir kanser var, çok zor durumda engel oranı oldukça yüksek ve bu kadın maalesef ki hapse girmek üzere. Eğitim Araştırma Hastanesi cezaevine giremez raporu vermesine rağmen İstanbul ATK bu konuda karar vermiş değil. Diken üstünde cezaevine girecek miyim girmeyecek miyim diye bekleyen bir kadın. Ayşe Özdoğan için kamuoyunu duyarlılığa davet ediyorum, girmemesi lazım, bu kadının hakkını, hukukunu korumak lazım.

6 aylık hamileydi, 7 ay oldu, 8 ay oldu Eylül veya Ekim’de doğumu bekleniyor, aylardır hapishanede Arzu Nur Özkan çok zor durumda, bana kendisi mektupta yolladı, mektubunu da gündem etmek isterim. Arzu Nur Özkan’ın bana gönderdiği mektup burada arkadaşlar Kayseri Bünyan Cezaevi’nden mektup göndermiş. Mektubu okuduğunuz zaman çok üzülüyorsunuz, geçtiğimiz hafta mektubu gönderdim ben. Çok zor durumda hamile mahpus, cezaevinde mi doğum yapacak, nerede doğum yapacak, ilk doğumu, ilk doğumlar çok zor olur tıbben. Bir belirsizlik içinde bu kadıncağız. KHK rejiminin bitmesi, Anayasal rejimin gelmesi noktasında isteğimizi devam ettireceğiz. Arzu Nur Özkan’ın mektubu burada. Okumaya yürek dayanmaz. Gerçekten çok zor bir mektup insan okuduğu zaman çok üzülüyor. Telefon konuşmaları da basına yansıdı ağlayarak konuşan, uğradığı mağduriyetleri etraflı bir şekilde anlatamayan büyük üzüntüler yaşayan bir kadın Arzu Nur Özkan onun bu durumunu tekrar gündem ediyoruz ve böyle olmaması gerektiğini söylüyoruz.

Bir başka mağduriyeti daha gündem edeceğim size. Cemile Mehmet Dönmez çifti şu anda hapishanedeler, çocukları büyük olanı 8 yaşındaki Mesut’un annesi ve babası tutuklandı. Mesut epilepsi nöbetleri geçiriyor, anne ve baba içeride. Çocuklar perişan bir durumda. Çocuklarla birlikteydi anne fakat cezaevinde fare çıkınca çocuklar Hatay’daki anneannenin yanına gönderildi. Çok zor durumda Cemile Mehmet Dönmez çifti onların durumu da tekrar burada hatırlatmış olalım.

Selçuk Mızraklı arkadaşımız Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Başkanı. Daha öncesinde HDP Diyarbakır vekiliydi, yerel seçimlerde Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı oldu Selçuk Mızraklı vekilimiz, kardeşimiz, hocamız ve dünya 1 Eylül Barış Günü dolayısıyla Diyabakır Amed halkına bir mesaj yollamış: “Umudunuzu kaybetmeyin, yitirmeyin, barışı hep birlikte yaşayacağız.” Diyor Selçuk Mızraklı arkadaşımız kayyumun marifetlerini gündem ettiği için tutuklandı, ceza verildi, Yargıtay onamadı, tutuklandı. Kayseri Bünyan Cezaevi’nde, Diyarbakır’dan uzağa götürüldü. Her türlü zulüm yapıldı, Selçuk Mızraklı vekilimize, başkanımıza ama o direniyor. Özgürlük diyor, hak diyor, hukuk diyor barış diyor, yerine getirilen kayyum her türlü haksızlığı, hukuksuzluğu, zorbalığı yapıyor. Birçok kötü kokular geliyor kayyum belediyelerinden, halkın iradesi ile seçilmiş kayyımlar uzaklaştırıldı, zindanlara atıldı yerine bunu hak etmeyen insanlar belediye başkanı olarak getirildi. Başkan değil kayyumlar. Bu kişiler oralara getirildi, Diyarbakır’da, Van’da birçok ilde ve ilçede bu gasplar yapıldı. Biz bu gaspları tanımıyoruz. Selçuk Mızraklı vekilimizi başkanımızı tekrar anıyoruz. Dünya barış günü dolayısıyla zulmen tutuklu olduğu halde bir ümitsizliğe, karamsarlığa, bıkkınlığa, yılgınlığa düşmeden gönderdiği mesajını da çok değerli buluyoruz ve sevgili başkan Selçuk Mızraklı yanındayız seni unutmuyoruz, kalbimizdesin diyoruz. Buradan kendisine ailesine yakınlarına tüm sevenlerine Diyarbakır halkına selamlarımızı, saygılarımızı sunuyoruz. Selçuk Mızraklı başkanımızı unutmayacağımızı buradan tekrar hatırlatıyoruz.

Bir önemli ilginç kaçırılma olayını gündem etmek istiyorum. Bakın Uganda yönetimine muhalif Fred Lumbuye Türkiye’de kaçırıldı. Kaçıran kim? Uganda yönetimi. Nerede? Uganda Büyükelçiliği’nde. 3 Ağustos’tan beri Uganda Büyükelçiliği’nde tutuluyor. Bu kişi idam cezası olan Uganda’ya iadesi halinde hayati tehlike yaşayacak! Lumbuye Fred Kajubi için özgürlük kampanyası var, biz de bunu hatırlatmış olalım. Uganda anti-demokratik bir yönetim idam cezası var ve bu muhalif kişi Uganda’ya iade edildiği taktirde bu kişi hayati tehlike yaşayacak bunu da hatırlatmış olalım. Bu konuda birtakım gösteriler yapılıyor onunla ilgili de bilgi vermek isteriz. Gösterilerle ilgili fotoğrafları da anmak isterim değerli arkadaşlar.

Vekili olduğum Kocaelispor ilk galibiyetini aldı ve Kocaelisporu’da tebrik ediyoruz. 1. Lig’de başarılar diliyorum. Lige biraz kötü bir başlangıç yapmıştı takımımız ama ilk galibiyetini aldı, tebrik ediyorum. Kocaelispor’un yolunun açık olmasını istiyorum. Kocaelispor yıllardır birtakım çıkarcılar tarafından istismar edildi, yalnız bırakıldı, önemli mahkumiyetler yaşadı. Aslında zamanında Türkiye liglerinin çok önemli takımıydı, çok önemli futbolcular çıkarmış bir takımdı Kocaelispor, çok dişli bir takımdı ama maalesef ki orada da rant hesapları, çıkar hesapları ön plana geçti. Takımda bu tür hesaplar öne geçince spor ruhu arka plana atılınca birtakım kişiler orada boy göstermeyi marifet bilip para, çıkar, menfaat rant ilişkileri ile ele geçirince Kocaelispor’un tekrar yükselmesi ve en iyi duruma gelmesi için hepimiz gayret içindeyiz ve Kocaelispor ile ilgili takibim ile Kocaeli Milletvekili ile devam ettiriyorum.

Kadın Voleybol Takımımız Filenin Sultanlar Avrupa Voleybol Şampiyonası’nda şampiyonluğa doğru gidiyorlar, müthiş maçlar çıkarıyorlar, çok başarılılar. Tahminim şampiyon olacaklar öyle görünüyor, nazar değdirmeyelim ama gayet başarılı çok iyi maçlar çıkarıyorlar ve büyük galibiyetler alıyorlar. Umarım ki şampiyon olurlar buradan tekrar Filenin Sultanlarını tebrik ediyorum önleri açık olsun diyorum ve sadece iki maç kaldı diyoruz şampiyonluğa umarım ki bu noktada daha iyi bir gelişme olur diye düşünüyoruz.

Evet dün yine bir başka önemli yıl dönümüydü. 1 Eylül 2016 672 sayılı KHK ile 58 binden fazla kişi ihraç edildi. Korkunç bir olaydı, 1 Eylül 672 KHK’sı ile ihraç edilenleri biz dün andık. Bu konuda bir paylaşım yaptım. 58 bin kişi bir anda devlet tarafından terörist ilan edildi. Düşünebiliyor musunuz? Bu memlekette bir anda 58 bin kişi devlet tarafından herhangi bir yargı işlemi görmeksizin terörist olarak ilan ediliyor, işinden atılıyor, damgalanıyor ve vebalı muamelesi görerek yurt dışına çıkışı engelleniyor. Daha sonrasında da devam eden KHK’larla onbinlerce kişi işinden atıldı, 150 bine yakın insan işinden atıldı, bilahare bakanlıkların da işten atmaları, özel sektörün de işten atmaları, kayyum atamalarla beraber en az 250 bin civarında mağdur kitlesi olduğunu görüyoruz. Bu mağdurların çoğu sessiz ama biz onların sesi olmaya çalışıyoruz. Dün 1 Eylül 672 KHK’nın yıldönümüydü, dehşet veren bir tasviye operasyonuydu bu. İnsanlar bu operasyonlardan dolayı hayatlarını kaybettiler, intihar ettiler, evlilik hayatları sarsıldı, boşanmalar yaşandı, insanların hayatı alt üst edildi. Sadece işinden atılmadı, adeta hayattan atıldı, vatandaşlıktan atıldı o yüzden biz 672 KHK’yı ve 1 Eylül gününü unutamıyoruz, en yoğun tasviyenin on binlerce kişinin tasviye edildiği KHK’ydı bu ve kesinlikle biz bu KHK’yı kabul etmiyoruz. KHK yıldönümünde de onu kınayarak anıyoruz 672 KHK’yı. KHK’ların bir an evvel ortadan kalkması yasalara dönmemiz gerekitiğini söylüyorum. KHK’ların iptal edilmesi zor değil. Onlar yasaya çevrildi ama bir yasa daha çıkarırsınız o yasayı iptal edersiniz, zor bir konu değil devletin hukuka dönmesi lazım onbinlerce kişinin mağdur olduğu 672 KHK’yı lanetle anıyoruz, kınıyorum ve buradan 672 KHK’lılara yılmayın, boyun eğmeyin direnin çağrısında bulunuyorum. Boyun eğerek bir yere varamazsınız. Sadece direnen bizler, değil tüm KHK’lılar olmalı hatırlatmasında da bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar şimdi de bize gelen başvuruları gündem etmek istiyoruz. Bize başvuru formları ile gelen başvurular ile ilgili bazı gündemlerimiz olacak.

Bakın bir başvurucumuz diyor ki: “Sayın vekilim Ben Şırnak ili Silopi ilçesinde 7 yıldır sınıf öğretmenliği yaparken.” İlk önce açığa alınmış daha sonra iade edilmiş, hakkında adli bir soruşturma açılmış ama beraat etmiş. Ardından iktidar onun peşini bırakmamış ve 23.02.2021’de bakanlık kararıyla ihraç edilmiş. Bakanlık kararı ile beraat etmeme rağmen daha sonra yine yakama yapışıp beni 23.02.2021’de ihraç ettiler fakat ben perişan durumdayım.” Diyor. çocukları var, kızı var 10 yaşında, çalışamıyor, gidip özelde çalışayım diyor özelde de çalışma iznin yok çalıştırmayız diyorlar. Ne yapacağını bilemez bir durumda. KHK ile ihraç edilmemiş, bakanlık kararı ile idari olarak ihraç edilmiş, beraat kararı var bırakın bari özelde çalışayım diyor özelde de çalıştırmıyorlar. Bakın ne diyor: “Benim annem de süt satarak,yumurta satarak okuttu beni. Bu şekilde yargılanıp beraat etmeme rağmen hiçbir somut delil yokken ihraç edilmem oldukça ağır bir karar oldu, CİMER başvurusu yaptım KDK başvurusu yaptım,tüm kurumlar çalışma izni için valiliği gösteriyor, Valilik’te işi yokuşa sürüyor. Şırnak valiliği kes kopyala yapıştır yazısıyla uygun görmemiş özelde çalışmamızı, halbuki bakanlık Özelde iken çalışan kişilerin izinlerini iptal etmişti, Milli Eğitim Bakanlığı’nın kendi öğretmenleri için böyle olmamalı.” Çünkü KHK ile ihraç edilmemiş, bakanlı kararı ile özelde çalışmasını neden engelliyorsunuz. “7145 sayılı kanunun 26. maddesi sadece kamuda istihdam edilemez diyor, 5580 sayılı özel öğretim kurumları kanununu 4. maddesi ise irtibat iltisak olmayacak diyor.” beraat kararına rağmen ,manevi tazminat almış bu kişi. “İrtibatım olmadığı halde bizi mağdur etmekten zevk alıyor sanırım bu kurumlar.Yani biz aç mı ölelim,intihara mı teşebbüs edelim,evimize ekmek peynir su almaylım diye mi bu zulüm yapılıyor artık bıktım usandım,ne yapacağımı bilemiyorum.” Diyor bu mağdur öğretmenimiz. “Şimdi ekte gönderdiğim valilik uygun değildir yazısını da idare mahkemesine taşıyacağım param olduğu için değil hakkımı savunmak için yapıyorum bunları.İlgilendiğiniz için teşekkür ederim.” Diyor. insanları bu halde bırakıyorlar korkunç haller olacak şeyler değil, maalesef bunu yaşatıyorlar.

Bir başka hadise Diyarbakır’dan; Özgürlükçü Hukukçular Derneği Başkanı bize gönderdi. Mehmet Selim Dağtaş 9 arkadaşı ile beraber gözaltında Diyarbakır TEM’de fakat Mehmet Selim Dağtaş’ın Covid testi müspet buna rağmen gözaltına alınmış ve diğer kişilerle beraber aynı araçta getirilip götürülüyor, diğer kişilere de bulaştığı besbelli ortada ve 8 gün oldu şu anda halen gözaltısı devam ediyor, bu mağduriyet devam ediyor. Avukat hanım diyor ki: “Müvekkilimizin nefes almada zorlanmakta, öksürük durumu artmış ve halsizleşmesi var ve halen hasta ve bulaştırıcı durumdayken gözaltında.” Diye şikayette bulunuyor.

Yusuf Akbaba yıllardır hapishanede. Görüyorsunuz çoluk, çocuğu var. Ailesi ile beraber. Yusuf Akbaba bu kişi ile ilgili şikayetleri size aktaracağım. “Kayınpederim Yusuf Akbaba Denizli T Tipi Hapishanesi’nde 28 yıldır cezaevinde şuanki durumu pek çok sağlık sorunu var ve hiçbir şekilde ilaçlarına ulaşamıyor, ayağğında şekerden dolayı yaralar çıkmış durumda maalesef raporları ve ilaçları verilmiyor kendisi şeker hastası olduğu için diyet yemeği alması gerekiyor ama verilmiyor. Denetimli hakkı reddedildi yararlanamıyor. Tüm kapılar bize kapalı.” Diyor Yusuf Akbaba’nın sorunlarını da hastalık sorunlarını, denetimli serbestlik alamama sorunlarını gereken yemek vb. Alamama sorunlarını gündem ediyoruz ve Denizli T Tipi Hapishanesi’ni ve Adalet Bakanlığı’nı uyarıyoruz.

Ayrıca Maraş Türkoğlu Cezaevi’nden Serhat Yıldırım ile ilgili şikayet aldık. Koğuşta itirafçı bir kişi ile beraber bulundukları için büyük bir huzursuzluk yaşanıyormuş ve bir kavga dövüş hadisesi yaşanmasından dolayı tedirgin Serhat Yıldırım’ın yakınları. Yine pandemi nedeniyle görüşlerin iptal edilmesi, telefon haklarının tanınmaması gibi hususlarda da şikayetçi. Kapalı görüşlerin sürelerinin 1.5 saat olmasına rağmen 30-45 dk olarak uygulanmasından dolayı şikayetçi bu kişi.

Aynı zamanda geçen haftada gündeme getirdik. Devletin el koyduğu evim firmaları var. 54 bin kişi mağdur! Bakın yanlış duymuyorsunuz biz bu konuyu geçen haftalarda da gündeme getirdik, bu tür size ev alıyoruz diyen firmalara devlet el koydu TMSF’ye aktarıldı ama bu insanlar çok zor durumda yarın da bu konuda bir eylem yapacaklar. Mağdurların biz sorunlarını gündem ettik etmeye de devam ediyoruz. Evim firmaları ve diğer firmalardan mağdur olan kişilere tekrar hatırlatıyoruz. Sizi unutmuyoruz, hatırlatıyoruz. Demiş ki mağdur bize: “İnsanlar varını yoğunu tüm birikimini buralara yatırdı. Devlet el koydu ve bu insanlar belirsizlikte mağdur oldu. Bu sürecin ne zaman biteceği yıllara mı yayılacağı paramızın verilip verilmeyeceği belirsiz. Bu konuda bize bu 54 bin mağdura ve ailelerine yardımcı olmanızı rica ediyorum sayın vekilim sesimiz olun ve bu konunun takipçisi olun.” Takipçisiyiz, bu konu ile ilgili soru önergesi de verdik, ikinci defa basın toplantısında gündem ediyorum. 54 bin mağdurun yanında olduğumu da tekrar belirtmiş olayım.

“Kardeşim Silivri 2 No’lu Cezaevi’nde, 3 kez dilekçe yazmasına rağmen revire çıkarmıyorlar. Vücudunun her yerinde kızarmalar olduğunu söylüyor. Alerjik bir hastalık olduğu kesin. Şikayet sonrası problem yaşar diye şikayet etmek istemedik ama artık bizde yorulduk. Silivri 2 nolu diğer bölümlere göre çok daha katı uygulamalar yapıyor. Bu ilk değil 3 senede defalarca Silivri 2 No’lunun katı uygulamalarını gördük diyor şahıs.” Buradan tekrar bu kişinin sağlık hakkı ihlali ile ilgili problemlerini yansıtmış olalım. Silivri 2 No’lu Cezaevi’ni uyarmış olalım, Adalet Bakanlığı’nı da uyarmış olalım, insanların hasta bir şekilde cezaevinde bulunmasına göz yumması gerekiyor, oradaki personelin insafına bırakmaması gerekiyor.

Edirne Savcılığı’nın uygulamaları ile ilgili değinmek isterim. Edirne Savcılığı maalesef çok kasti uygulamalar yapıyor. İnsanları mağdur ediyor. Bize ulaşan bazı şikayetler oldu! İzmir’den gözaltına alınıp tutuklanan kişilerin Edirne’de savcılık tarafından kasti olarak birtakım muamelelere uğradığı, tahliyelerinin yapılmadığı, bilerek tutukluluk süresinin uzatılmaya çalışıldığı ortada. Edirne ile hiçbir alakası olmayan kişilerin Edirne Savcılığı tarafından çağrılması, iddianamelerin hazırlanmaması, Edirne Savcılığı’nın keyfi uygulamaları dikkatimizi çekiyor. Kişinin İzmir’de adli bir soruşturması var ama bakıyorsunuz Edirne Savcılığı kişiyi Edirne’ye çağırıp tutuklatmış, haklarından mahrum ediyor. Bir hukukçuyu tutuklatmış, onun ortağını tutuklatmış ve bu kişilerin tutukluluğa itirazlarını görmezden geliyor, aileler perişan İzmir’den Edirne’ye çoluk çocukla gitmek konusunda büyük perişanlık yaşıyorlar, kasti olay var Edirne Savcılığı böyle bir görev üstlenmiş demek ki. Özellikle bazı kişilere yönelik kasti uygulamalar içinde, Edirne Savcılığı’na bu ülkeye hukukun bir gün geleceğini hatırlatıyoruz. Bakın adli yıl yeni açıldı biz tüm hakim savcılara bu hatırlatmaları yaptık, iktidarın değil adaletin sevdalısı olun dedik ama bakıyorsunuz bize yurdun dört bir tarafından Edirne’sinden Van’a kadar her taraftan hakimlerin savcıların çok kasıtlı işler yaptığına dair şikayetler yağıyor maalesef.

Bazı mektupları gündem etmek istiyorum çok önemli. Bana gelen mektuplar oluyor. Az önce Kayseri Cezaevi’ndeki hamile mahpus Arzu Nur Özkan’ın durumunu gündem etmiştim. Başka gündem edeceğim yerler de var. Bakın onlardan birisi Van Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nden bana mektup göndermişler; Yusuf Kenan Dinçer göndermiş. Özenli bir mektup. Birçok hak ihlali anlatılmış. Diyor ki: “2021 Temmuz ayı hak gaspları raporu. Temmuz ayındaki hak gasplarını, Ağustos ayında bana göndermişler. Ayrıntılı ihlaller anlatılıyor. Çok dikkatli bir şekilde notlar tutmuşlar. Bölüm bölüm anlatmışlar bunları. Kitap, yayın hakkı gaspı, tek kişilik hücrelerde tutulması, sohbet hakkı gaspı, haber kanallarının yayına verilmemesi gaspı, sağlık hakkı gaspları, mektup hakkının gaspı, diğer görüşlerle ilgili gasplarla ilgili şikayetlerini iletmişler. En fazla dikkat çekeni 6 kişi ile ilgili şikayetler. Normalde hücre cezası 20 günden fazla diyebilir ama kişiler 56 aydır tek kişilik hücrelerde tutuluyor. Zaten kendileri de bunu çok ağır bir şekilde eleştiriyorlar. “Hakkımız ve hukukumuz çiğneniyor.” Diyorlar. Tek kişilik hücrelerdeyiz diyorlar. Bunu eşkiyalık olarak niteliyorlar. Kim bunlar? Talat Şanlı, Mecit Şahinkaya, Taner Korkmaz, Murat Kaymaz, Yusuf Kenan Dinçer ve Akil Nergiz ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olmamalarına rağmen tek kişilik hücrede kalıyorlar, öyle bir talepleri de yok. 56 aydır bu şekilde cezalandırılıyorlar. Ben Adalet Bakanlığı’na, Ceza Tevkif İşleri’ne soruyorum sizin hukukunuz yasalarınız Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde  geçmiyor mu? Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 6 kişiyi niye 56 aydır tek kişilik hücrelerde tutuyor bunu tekrar soruyoruz. Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi derebeylik mi? Bunu da tekrar soruyorum Adalet Bakanlığı’na Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne. Bu insanlar hak ihlali raporu göndermiş bu insanlar.

Rukiye Tutar Gebze Cezaevi’nden göndermiş. Rukiye hanımın da durumu çok kötü. Rukiye hanımın ne yaşadığını anlatmaya çalışayım. Rukiye hanım kızıyla beraber çok zor durumda diyor ki: “23 kişiyiz tek tuvalet var, kızımla beraberiz. 28 aylık kızıma WC eğitimi veremiyorum. 23 kişi sürekli tuvalet meşguldür, çocuğa tuvalet eğitimi vermek zor bir iştir. 28 aylık çocuk oldukça zorlanır bu eğitimi almakta. Anneler bazen saatlerce uğraşır ama böyle bir ortamda 23 kişi var. Tek tuvalet var ve 28 aylık kız çocuğuna tuvalet eğitimini anne veremiyor, büyük bir mağduriyet yaşıyor. Kapalı görüşte babasına: “Baba omzuna al, at ol.” Diyor. çocuğu dışarıda anneler 1.5 yıldır çocuklarına sarılamıyor çünkü açık görüş yok diyor. çocuğu yanına almayan dışarıda olan mahpus anneler 1.5 yıldır çocuklarına sarılamıyor çok vahim bir hadise. Kreşte yok, Gebze Cezaevi’nde ve çocuklar çok zorda. Rukiye Hanım’ın mektubunu tekrar anmış olalım son derece vahim bir olay. Çok insanın içini titreten vicdanını sızlatan bir olay maalesef.

Bir başka mektubumuz bize cezavelerinden çok mektup geliyor o zor durumdaki insanların sesi olmaya çalışıyoruz. Bu da bize Gebze Cezaevi’nden Merve Hande Kayış göndermiş. O da çok zor durumda. Bakın ne diyor? “4 yaşında 16 aylık ikiz bebek 3 çocuk annesiyim.” 3 çocuk annesiymiş biri 4 yaşında diğer ikizler 16 aylık. “ 4 aydır çocuklarımdan ayrı kötü şartlarda Gebze Cezaevi’nde mahpusum, çocuklar çok zor durumda, 4 yaşındaki kızım iyi değil her hafta pedagogla konuşuyor anlam veremiyor yaşadıklarına, sesimi duyun.” Diyor. biz de Merve hanımın sesini duyurmaya çalışalım. Hamile, çocuklu anneler çok kötü şartlardalar. Tutuksuz yargılanabilecekken zulmen maalesef cezaevlerinde tutulmaya devam ediliyorlar.

1.5 yıldır cezaevlerinde açık görüş olmamasına, kapalı görüşlerin 3 iken 2 olmasına, kapalı görüşlerde 1.5 saatlik sürenin haziran ayında yasalaşmasına rağmen birçok cezaevinde 30-45 dk olarak uygulanmasını biz hep gündem ettik, ediyoruz ve edeceğiz. Bu uygulamalar zulmen devam ettiriliyor. Çok zalim uygulamalar çünkü cezaevindeki insanlar o görüşlerde 1 dakika daha fazla yakınlarını görmek için çok şeyler verebilirler. Bu çok büyük ihtiyaç ama maalesef ki bu konuda zalimce bir tavır devam ettiriliyor.

Geçtiğimiz günlerde güzel bir haber aldık. Uzun süredir ilgilendiğimiz Erzurum Cezaevi’nden Ankara Sincan’a getirilen, Yusuf Yakşi isimli gırtlak kanseri olan kişi sonunda infaz erteleme aldı. Allah’a şükür bu güzel bir gelişmeydi, bunu duyurmuş olalım. Bu konuda çok büyük gayret sarf ettik, Yusuf Yakşi’nin durumunu çok gündem ettik, şükürler olsun ki infaz erteleme aldı ama alana kadar çok çileler çekti. İnsanlar ya tabutla tahliye oluyorlar ya da yoğun bakıma gönderilerek yoğun bakımda tahliye ediliyorlar. Maalesef hal bu çok sıkıntı yaşıyor hasta mahpuslar, binlerce hasta mahpus var sayısı tam net değil ama her gün artan sıkıntıları yaşıyor hasta mahpuslar.

Yine bir başka mağduriyet Beyza Üstün hocanın 6 ay sonra Sincan’dan Diyarbakır’a mektubu gitmiş. Bunu cezaevinde bende yaşadım, mektuplar çok geç gelir, çok geç gider, bir kısmı engellenir. Düşünün Beyza Üstün hocanın 6 ay sonra Sincan’dan Diyarbakır’a gitmiş, karıncalar mı götürdü? Bu nasıl bir haldir? Adalet Bakanlığı Sincan Cezaevi bu konuda bir açıklama yapacak mı bunu bilmek isteriz.

Hayri Özkul’la ilgili bu mektup. Hayri Özkul ne diyor? Mektubu burada. Kandıra Cezaevi’nden Hayri Özkul bize mektup yazmış. Evraklar, belgeler var. Artık çok zor durumda. Diyor ki: “Keyfi olarak denetimli serbestlik vermiyorlar. Bu kadar aleni hukuksuzluk nasıl yapılıyor? Aklım almıyor? Yazdığım hiçbir dilekçeye olumlu cevap verilmiyor.” Diyor ve “Ölümüm birilerinin içini soğutacaksa hazırım en azından böyle bir kez ölürüm, yaşadıklarımla her gün ölüyorum.” Diyor Hayri Özkul. Mektubu burada. Evraklarını da yollamış, defalarca denetimli serbestlik için müracaatlarda bulunmuş, mektubu ve evraklar burada, infaz hakimliği ağır ceza ama inanılmaz bir şekilde denetimli serbestliği verilmiyor, uzatılmıyor. Çok zalimce uygulamalra bunlar. Gerçekten kabul edilecek şeyler değil.

Balıkesir Kepsut Cezaevi’nden Harun Reşit Çümen göndermiş, eski bir cezaevi, daha öncesinde de gündem etmiştik. Kepsut Cezaevi’nden. 2020 Bütçe Görüşmeleri’nde gündem etmiştim. Harun Reşit Çümen koğuşunda 25 fare çıktığını, 25 fareyi öldürdüklerini söylemişti, dehşet verici bir şey. Kepsut Cezaevi eski bir cezaevi ve oradan çok ihlaller geliyor bize. Harun Reşit Çümen bize ayrıntılı cevaplar yazmış ve onlarla ilgili de gündemler etmiş.  O da denetimli serbestliğin verilmemesi ile ilgili gündemlerde bulunmuş. “Eşim ve 4 çocuk İstanbul’dan Kepsut’a geliyor ama benimle görüşe 2 kişi girebiliyor.” Anne ve 4 çocuk geliyor, görüşe anne ve 1 çocuk girebiliyor. Diğer çocuklar bekleme salonunda ağlıyor. Baba bunu duyuyor, biliyor. Babanın içi parçalanıyor. Neden iki sınırlaması getirdiniz? Bu görüş kabinlerinde 3-4 kişi olabilir, birkaç kişi ayakta durabilir bunun ne mahsuru var? İnsanlar İstanbul’dan Balıkesir Kepsut’a geliyor, anne ve 4 çocuk. Çocuklardan birisi babayı görebiliyor. Diğer çocuklardan anne bir yere bırakamıyor, çocukları getirmek zorunda, çocuklar bekleme salonunda ağlıyor anne mahsun. Harun Reşit Çümen diyor ki: “Yüreğim parçalanıyor, ufak çocuklarım dışarıda kalınca çok üzülüp ağlıyorlar, çok trajedi dram yaşanıyor hiç gündem olmuyor, biz bunları gündem etmeye çalışıyor, uzun bir mektubum var, Harun Reşit Çümen birtakım sorular sormuş biz cevaplamaya çalışmışız. O da görüş saatlerinin niye 1.5 saat olarak uygulanmadığını bize soruyor ve diğer mağduriyetler hakkında bilgi veriyor.

Raşit Dörtyol da Bolu F Tipi’nden yazmış bize. Diyor ki: “Başka cezaevinde verilen Halk Okul dergisi verilmiyor, buna oturma eylemi yaptığımızda İKM’ler Özgür Mulla’nın parmağını kırdı. Özgür Mulla’nın parmağı kırıldı. Ortak mektup göndermemiz de yasak, her hakkımız yasak, Adalet Bakanlığı bizi duymuyor.” Ben bunu cezaevinde yaşadım. Bir koğuştaki 2-3 kişiye bir zarf içinde ayrı ayrı mektuplar gönderiyorsunuz. Bunun ne zararı var? Bir mektup zarfında o koğuştakilere 3 ayrı mektup gönderiyorsun 1 zarf içinde bu engellenmiş. “Ayrı ayrı göndereceksin.” Gibi zorluklar yapılıyor. Bunlara direnenlerden Özgür Molla’nın parmağı kırılmış. Bu da ağır bir ihlal, bu konularda hepsinde soru önergeleri veriyoruz, bunları takip ediyoruz. Sadece gündem etmiyoruz, söylemekle kalmıyoruz Bakanlığa bu mağduriyetler iletiliyor.

Fatih Özgür Aydın bu kişi de Chrohn hastası. Chrohn hastalığı ağır bir hastalıktır, bağırsaklarda sürekli ishalle seyreden, gerekli ilacı kullanmadığınız taktirde bağırsak kanserine yol açan bir hastalıktır ve maalesef 1 aydır bu gereken ilaç kullanılmıyor Fatih Özgür Aydın tarafından Budenofalk ilaç temin edilemiyor. “Çok sıkıntılarım var diyor, ilacı kullanamazsam uzun  vadede kanser olabilirim. Sorumlu Adalet Bakanlığı, suç duyurusunda da bulundum ilaç temin edilmiyor.” Diyor.

Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca bir açıklama yapmış. Dün 1 Eylül Adli Yıl Açılışı dolayısıyla; “Yeni bir Anayasa arayışını destekliyoruz.” Demiş. Ben Mehmet Akarca’ya diyorum ki: “Bırak yeni Anayasa’yı var olan Anayasa’yı, hukuku uygula, var olan hukuku ayaklar altına alma.” Diyorum. Bu kişiler yürütmeye boyun eğmiş kişiler, dualar ederek açılış yapıyorlar. Bu ülkede ben de müslümanım, dua ederim, namaz kılarım ve müslüman olmayanlar da var adalet kimlik tanımaksızın dağıtılır. Siz o adaleti birtakım islami ritüellerle başlattığınız zaman Hristiyanı, Yahudusi, Ateisti bundan tedirginlik duyar. Burada demek ki suni müslümanlıkla ilgili bir durum mevzu bahis. Ben sünni müslüman olmadığım için adalet gelmeyecek diye tedirginlikler başlar. Bu vahim bir hadise. Ayrıca Yargıtay Başkanı hukuktan Anayasa’dan bahsediyor ona şunu hatırlatmak isterim. Siz yürütmenin emirlerini uygulamaktan başka bir şey yapmadınız. Savcılığınız başkanlığınız döneminde benim hakkımda açılan davada Yargıtay’a geldiği zaman çok hızlı bir şekilde olağanüstü bir şekilde ceza istemişti o dönem Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısıydı Mehmet Akarca ve sanırım bütün bu muhaliflere yönelik cabbarca tavırlarından dolayı ödüllendirildi ve Yargıtay Başkanı yapıldı. Benim hakkımda ceza istemişti, Anayasa Mahkemesi’nin daha sonra 15-0 hak ihlali veren bir dosya için ceza istemişti bu başsavcı, tüm Türkiye ve dünyanın güldüğü bir dosyaydı, siyasi olduğu apaçık belli olan bir dosyaydı. Mehmet Akarca Cumhuriyet Başsavcısı olarak benim ve muhaliflerin dosyaları ile ilgili ceza isteyerek Yargıtay Başkanı oldu. Yargıtay Başkanı oluyorsunuz ve hiç çekinmeden hukuk ve Anayasa diyorsunuz. Ben bir mağdur olarak bunları unutmuş değilim, bunları da yüzlerine çarpıyorum, çarpmaya da devam edeceğim. Mehmet Akarca hangi yüzle hukuk ve Anayasa diyorsunuz bunu sormak istiyorum çünkü çok bariz hukuksuz bir dosyadan ceza istenmemesi gerektiği yönünde görüş beyan etmeniz gerekirken, hızlıca ceza istiyorum şeklinde görüş beyan etmeniz ne kadar yürütmeden etkilendiğinizi, muhalif partiden bir vekili nasıl ekarte etmek istediğinizi gösteriyordu.

Diyor ki: “Eşim Yunus Ölmez Gebze Belediyesi’nde fişlenerek işten çıkarıldı.” ve ardından bu kişiyle ilgili eşi bir ileti de bulunmuş. Huri Demir Ölmez eşi Yunus Ölmez ile ilgili Kandıra Cezaevi’nde Savcı Nazif Yüce tarafından nasıl denetimli serbestlik hakkından yararlandırılmadığına dair birtakım bilgiler göndermiş. Bu kişi ceza almış. 7.5 yıllık bir ceza almış. Cezaya 1 yıl kala denetimli serbestlik hakkından faydalanmak için başvuruyor, hakkında cezaevi ve örgütten ayrıldığına kanaat getirmiş ve samimiyet tasdik belgesi anlamında belge vermiş. Gözlem Kurulu: “Tamam sen denetimli serbestliğe ayrılabilirsin.” Diyor. Sonrasında 12 Haziran’da Savcı Başkanlığı’nda toplanan cezaevi kurulu denetimli serbestlikten faydalanabilir, uygundur şeklinde rapor vermiş. Aynı kurul 3 gün sonra nedense; bir kurul toplanıyor 12 Haziran’da: “Yunus Ölmez denetimli serbestlikten yararlanabilir.” Diyor ardından 3 gün sonra ne oluyorsa denetimli serbestlikten faydalanmaya uygun değildir şeklinde yeni bir rapor düzenliyor. Değişen hiçbir belge yok, aniden karar değişiyor. “Eşim tahliye olamadı, denetimli serbestlikten faydalandırılmadı, Kandıra Savcısı Nazif Yüce bizim gibi çok sayıda mahkumu hakkından faydalandırmıyor, itirazımızı yaptık.” İnfaz Hakimliği de Yunus Ölmez’i haklı bulmuş gözlem kuruluna demiş ki: “Bunun disiplin cezası yok, denetimli serbestliğe ayrılabilir neden böyle karar verdiniz?” fakat eşimin tahliye edilmesi yönünde verilen infaz hakimliği kararına savcı Nazif Yücel tekrar itiraz etmiş. Bu konu Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz etmiş, mahkeme de savcının kararını yinelemiş. Ben bu evrakları inceledim arkadaşlar gerçekten çok vahim. Bu kişinin denetimli serbestliğe açıkça ayrılması lazım. Gözlem Kurulu diyor ki: “Denetimli serbestliğe ayrılması lazım.” Savcı itiraz ediyor, infaz hakimliği çok nitelikli gerekçelerle gözlem kurulundaki bu kararın doğru olmadığını söylüyor. Daha sonra savcı itiraz ediyor ve Ağır Ceza Mahkemesi çok afaki gerekçe belirtmeden savcının itirazını yeterli buluyor, gerekçede belirtmeden “Denetimli serbestliğe ayrılamaz.” Kararı veriyor. Bunlar çok vahim kararlar. Belgeler elimizde ve gerçekten çok üzücü. Kocaeli İnfaz Hakimliği’ne başvurulan, İnfaz Hakimliği’nin kararı şurada var. İnfaz Hakimliği’nin kararı şurada var bakın. Bu kadar ayrıntılı, o kadar net bir şekilde bunu belirtmiş ki hiçbir engel yoktur denetimli serbestliğe ayrılmasında diyor İnfaz Hakimliği ama Ağır Ceza hiçbir gerekçe belirtmeden savcının itirazı haklıdır diyor. bunlar yargı adına utanç vericidir. Dün 1 Eylül’de çıktılar bir sürü süslü laflar ettiler biz o süslü laflara değil şu evraklara bakıyoruz. Şu gerçekliğe bakıyoruz, biz hayatın içindeyiz, bu mağdurların evraklarını, tetkiklerini şikayetlerini A’dan Z’ye inceledim ve ortada o kadar hukuksuzluk yasayı çiğneme kasti davranış, devlet eliyle yapıldığını görüyorsunuz çok net. Dün 1 Eylül Adli yıl açılışında süslü laflar edenlerin şu dosyaları görüp utanması lazım. Maalesef ki Hakimler, savcılar yürütmenin kulu kölesi olmuş durumda. Yürütmenin bir dediğini iki etmiyor, bazı yerlere özel hakimler savcılar atanıyor. Edirne’de olduğu gibi bazı cezaevlerine savcılar atanıyor, verilen denetimli serbestlikler iptal ediliyor vb. İnanılmaz hadiseler gerçekleşiyor.

Biz son olarak bazı mağduriyetleri duyurarak bitirelim.

Osman Kavala arkadaşımız 1402 gündür tutuklu maalesef. Halen, zulmen düşünün Osman Kavala zulmen içeride tutuluyor.

Şerif Mesutoğlu Kırşehir Cezaevi’nde maalesef Anayasa Mahkemesi kararını bekliyor. İşlemediği bir cinayetten dolayı orada mağdur ediliyor.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı ve halen hapiste çok nitelikli bir hukukçu sürekli onu anıyoruz. Çok üretken ve ayrımsız bir hukuk, adalet peşinde koşan bir insan.

Mazlum Dönder’den bana mektup gönderdi, çok zor koşullarda hücrede kalan bir insan Mazlum Dönder. Onu sürekli anacağım çünkü durumuna üzülmüştüm, çok büyük mağduriyetler ve ihlaller yaşayan bir insan.

Gökhan Türkmen kaçırılan bir kişiydi mahkemede kaçırıldığını söylediği halde mahkemeleri kapalı yapıldı ve şu anda cezaevinde. Kaçıranlar değil kaçırılan insan cezalandırılmış oldu.

Gülistan Doku aylardır yıllardır maalesef bulunmuyor, korkunç bir vaka. Yapılması gerekenleri Tunceli yetkili makamları daha yeni yapmaya başladılar. Çok büyük bir muamma Gülistan Doku aylardır yok ortada ne kendisi ne cesedi ne ölüsü ne dirisi hiçbir şey yok çok vahim bir vaka olarak devam ediyor.

Hürmüz Diril eşi Şimoni Diril cesedi bulundu, kendisini arıyoruz.

Yusuf Bilge Tunç’u az evvel söylemiştim. 6 Ağustos 2019’da kaçırıldı 2 yıldan fazla ortada yok.

Hüseyin Galip Küçüközyiğit 29 Aralık 2020’den beri kaçırılmış durumda bulunmuyor. Bu kişileri niye her hafta anıyorsun diyorlar? Çünkü çok vahim, çok ağır hak ihlalleri bir insanın yaşam hakkını ihlali kadar ağır bir hak ihlali olamaz. Biz geçtiğimiz sene bu kaçırılmaları yılın en önemli hak ihlalleri olarak nitelemiştik bu sene de sanırım yine böyle niteleyeceğiz çünkü çok hak ihlali yapılır ama direkt insanın yaşamına yönelik can güvenliğine yönelik müdahaleler, devlet müdaheleleri kabul edilecek hadiseler değil. Bunları da tekrar vurgulamış olalım.

Bugünkü basın toplantımız burada bitiyor hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Yorumlar