2017-01-13 00:00:00

10. yılında 100 yıl evvelden belli bir muamma

Hrant Dink'in katledilişinin 10. yılı… aradan 10 yıl geçmiş ve bir arpa boyu mesafe alınamamış durumdadır. Bir yara tekrar kanatıldı ve görünmeyen bu yaranın nasıl bir kasıtlı yara olduğu anlaşıldı.

2009 yıllarında açılım politikaları başladığında içimden “Hrant erken mi konuştu şu faşist ortamın yumuşadığı bugünlere kadar sabretseydi belki birşey olmazdı” diye düşünmüştüm. Yanlış düşünmüşüm, bu ülkede kötülük bitmeyecekmiş, yalancı baharmış. Açılım ve çözüm süreci politikaları bitti, artık eskiyi terk, yeni Türkiye'yi MHP ile birlikte kurtarma zamanı.. ! Bu hasta toplumu iyileştirme gayretinin ne kadar zor olduğunu biliyoruz ama şu an daha çok hastalandırıcı bir süreci yaşıyoruz.
“Hepsi oradaydı” bunu biliyorduk ama ispatlanamıyordu. 10 yıl herkesin bir diğerinin üstüne atma gayretleriyle geçti. Ortak bir cinayeti diğerinin üstüne yıkma gayreti farklı zamanlarda farklı katil zanlılarının isminin ön plana çıkmasına neden oldu. Meğer öldürüleceğini bir tek Dink bilmiyormuş.
Sıcak kanlı, duygulu, dışa dönük, çabuk kızan ama yufka yürekli, ilk tanışanın samimi olduğunu mutlaka anlayacağı bir kişilik Hrant. Kötü niyetlilerin, belden aşağı vuranların yanlış anlayacağını bu yüzden çok umursamadı. Hem Türkiye'de, hem Ermenistan'da hem de Avrupa'da tepki çekebilecek sözler sarf etti ama iyi niyeti, risk alarak çözüme odaklı olması onu hep dikkat çekici kıldı. Tüm içtenliğiyle bir benzetme yaptı ve adeta pimi çekti. Kirli kan benzetmesi,  bu kötü niyetli, lümpen toplumun kaldırabileceğinin çok üstündeydi.
Tuba Çandar'ın “Hrant Dink” kitabı, gittikçe bunaltılan Dink'e kurulan çemberin nasıl daraltıldığına dair izlerle dolu. Dink bunalıyor, asabileşiyor, öfkeleniyor ama buraları terkedip gitmek istemiyor. Adeta kaderine hazır ve razı.
Hrant Dink Ermeni olduğu için öldürüldü. Soykırım gerçeğini dile getirdiği için öldürüldü. İçten, samimi, ama açık sözlü bir adam olduğu için vuruldu. O öldürülürken çevrede bekleşen Ogün Samast'ı iyi vurup vuramayacağını gözleyen görevliler şimdiye kadar gördüğüm en utanç verici görüntülerdi ama gözlerden kaçırılamayacak bir gerçek manzaraydı.
Devlet asliyetine dönmeye karar verdi. Bekir Bozdağ'ın başkanlık sistemi için cumhuriyetin ilk yıllarındaki anayasadan örnek vermesi yeşil Kemalizmin iyice içe sindirildiğini gösteriyor. “İsmet İnönü partili, milletvekili, genel başkan, cumhurbaşkanı. Ne oldu, tarafsızlığına halel mi geldi? Bizim yaptığımız Atatürk anayasalarına dönmektir.Artık “ya devlet başa, ya kuzgun leşe” lafları dolaşıyor islamcılarımızın ağzında.
Farklılıklar içinde yaşam daha zor. Bu ideali devlete bırakmakla aslında suçlu olan biziz. Bu devlet suçlarını gizlemekle meşgul ve yeni suçları örtbas etmede son derece mahir. Bizi birbirine yakınlaştıracak ortak değerlerimiz bu topraklarda çatlağını bulan su misali olan türkülerimizdir. Sarı gelin türküsüne gelin sarılalım biz, ortak ve kardeşçe yaşamaya çalıştığımız günlere dair bir izdir bu. Aslında Anadolu'daki tüm farklılık yaraları için insan hakları aktivisti doktor olarak tüm yöreleriyle türkülerimizi tavsiye ediyorum. Bu toprağın tüm kimliklerini iyileştiricidir, çok eminim. Sorunları Hrant'ça çözmeye çağırıyorum sizi. Onun bu topraklardaki dili anlayan ve  kötü niyetli muhatabını bile insafa getiren hasbiliğine çağırıyorum sizi. 
Hakkımdaki soruşturma sürecinde usulüne uygun linç nasıl yapılırmış gördüm. Bu topraklardaki 100 yıllık kötülüğü bitirmemiz için 100 yıl uğraş vermemiz gerekecek, bizim yaptığımız çok yetersiz bir çaba sonrası ümitsizliğe kapılmak. Toplumun uzlaşıp sözünü devlete dinletmesinden başka çaremiz yok.

Yorumlar