11 Ocak 2024

Kocaeli Körfez Yukarı Hereke Mahallesi’nde taş ocakları var! Taş ocakları 30-40 yıldır mahalle halkını inanılmaz derecede rahatsız ediyor. Dün bölgeye gittim, taş ocaklarını tetkik ettim ve taş ocakları sahipleri tarafından hatta engellenmeye çalışıldık! Niye? Taş ocaklarını tetkik ediyoruz diye rahatsız oldular ve bizi engellemeye çalıştılar. Bu video görüntülerine de yansıdı! Niye engellemeye çalışıyorlar? Çünkü orada kendi başlarına gayet rahat bir şekilde vatandaşı rahatsız eden, doğayı talan eden bir girişim içindeler! Bol bol paralar kazanıyorlar fakat Yukarı Hereke halkı büyük zarar görüyor. Taşları, dinamitler ile kırıyorlar, yerler sarsılıyor, depremlerin ülkeyi, Kocaeli’yi tehdit etti bir zaman diliminde inanılmaz bir şekilde çevreye zarar veriyorlar ve olası bir depremde Yukarı Hereke’de çok önemli sıkıntılar olabilir çünkü inanılmaz derecede dağları delmişler ve delmeye devam ediyorlar ve daha da genişlemek için ÇED raporu ile ruhsat talep ediyorlar! Biz buna karşıyız değerli arkadaşlar. Kabul etmiyoruz, Yukarı Hereke halkının bundan büyük zarar göreceğini düşünüyoruz. Biz bölgede taş ocaklarını ziyaret ettik. Taş ocakları kimdir nedir sahibi kimdir o beni ilgilendirmez! Orada kar ediyor mu etmiyor mu, kar etmesinin önüne geçmek geçmemek benim gündemim değil, benim öyle bir davam ve derdim yok! Benim derdim vatandaşı, milleti korumak! Düşünün dev taş ocakları var, tonlarca dinamit ile patlatılıyor, yerler sarsılıyor, yakınında yerleşim yeri var ve bunlar genişlemeye çalışıyorlar! Aynı zamanda sürekli vızır vızır kamyonlar yukarı çıkıyor, taş ocaklarından tonlarca yük alıyor, çıkıyor ve oldukça yokuş bir yol burası ve kamyonlar burada oldukça zorlanıyor. Arada diğer küçük araçlar kamyonların arkasında önünde büyük tehlikeler yaşıyor çünkü kamyonlar durduğu zaman hareket edemiyor, çıkamıyorlar ve oldukça önemli sıkıntılı trafik kaza tehlikeleri oluşuyor.

Bakın bir fotoğraf! Dinamit ile patlatılmış, evin temellerinde ve merdivenlerde çatlamalar olmuş. Birçok evde bu hadise yaşanıyor! Biz Örgüç Madencilik’te bir tetkik yaptık, oranın görevlileri bizi engellemeye çalıştı! Bu cesareti nereden buluyorlar? Kamusal bir alanda, bir milletvekili olarak açıklama yapmaya çalışırken, halkı korumaya çalışırken maden ocağı görevlileri tarafından engelleniyoruz! Kamusal alan orası ve devletin yolunu kendi yolu olarak ilan etmiş! “Burası kamyonların yolu siz niye buradan geçiyorsunuz?” karayolları bu yolu yapmış, tüm araçlar kullanıyor “Trafik kanunda bu yol yoktur. Devre dışıdır.” O zaman biz nasıl kullanıyoruz? Burada küçük araçlar büyük araçlar birbirine karışmış ve bu kamyonların biz aynı zamanda diğer bir başka yolu da kullandığı ve orada da tehlike saçtığını öğrendik! Bölge halkı ile konuştuk, muhtarlar ile konuştuk, çevre dernekleri ile konuştuk, halkımız ile konuştuk, hepsi müthiş bir şekilde taş ocaklarına karşı!

Bir başka şirket; Simge Mat denilen bir şirketin önüne gidip hem çekim yaptık, tespit yaptık. Simge Mat’ın şirketinin yöneticileri bize engel olmaya çalıştı! Kendi alanları olmayan, kamusal bir alanda açıklama yaparken bize engel olmaya çalıştılar. Böyle bir hakları yok! Vatandaş bize bir şikayet iletmişse, ben boşuna milletvekili olmadım. Vatandaşlar bana şikayet iletir onların sesi olurum bakanlığa iletirim bakanlıkta bana cevap verir prosedür budur. Şirket yetkilisi gelmiş: “Burada basın açıklaması yapamazsın. Sen kimsin?” diyor! Her iki şirket bu pervasızlığı nereden alabiliyor? Ben Kocaeli Valisi’ne soruyorum, Körfez Kaymakamına soruyorum, Kocaeli Büyükşehir ve Körfez Belediyesi’ne soruyorum; Yukarı Hereke halkı sahipsiz mi? Bu şirketler için bu halkı kurban mı ediyorsunuz? Bu ne haldir!

Bakın çevrede halk özellikle yazın tozdan duramıyor! Her taraf toz içinde çünkü inanılmaz bir şekilde taş ocakları fazla miktarda var ve her tarafa toz saçıyorlar. Bölgedeki ağaçlar bodur kalmış büyüyemiyor, doğaya büyük zarar veriyor. Simge Mat adlı şirket Yukarı Hereke Mahallesi’nin mezarlığına yaklaşmış! Osmanlıdan kalma mezarlar bir anda çökebilir ve kemikler ortaya çıkabilir kimsenin umurunda değil. Simge Mat isimli şirket yasayı inceledik, 500 metre uzaktan yapması gerekiyor ama Simge Mat’a 90 metre uzaklıkta ev var ve Simge Mat’a bu izin verilmek üzere ve çok yaklaşacak Yukarı Hereke Mahallesi’ne yeni bir genişleme izni verilirse! Bakın buradan uyarıyorum; 3 kuruş rant için bu izni verme Sayın Bakan! Kocaeli Mülki Amiri, Körfez Kaymakamı buna dur deyin! Biz halk ile beraber buna dur diyeceğiz. Oldu bittiye getirmeyin! Ben bölgeye gittim gördüm, kabul etmiyorum! Bir pervasızlık ve fütursuzlukta var! Ben milletvekili olarak halk ile beraber oraya gitmişim, rahatsız oluyorlar. Niye rahatsız oluyorsun kardeşim sen de savunmanı açıklamanı yap, ben de açıklamamı yapıyorum, sen de açıklamanı yap!

Örgüç Madencilik mahallenin altını tamamen oymuş neredeyse ve olası bir depremde büyük bir sıkıntı olabilir! İnsanlar balkonuna çıkıp hava alamıyor! Ortalık toz duman. Düşünün tonlarca dinamit ile patlatılan dev kayalar, havaya sıçrayan tozlar ve bazı firmalar açtıkları bu oyuğa, Dilovası’ndan Çolakoğlu Firması’ndan CURUF getiriyorlar ve kanserojen madde getirip buraya döküyorlar! Bu ne olacak? Bu kaybolmayacak ki! O toprağın altından sulara karışacak, insanlar sonra niye kanser oluyor? Bundan dolayı kanser oluyor işte. Sen bir oyuğun içine CURUF, kanserojen madde atıyorsun, yeraltı suları vasıtası ile vatandaşın suyuna karışıyor sonra niye kanser vakası artıyor? 5 yaşındaki çocuğum niye kan kanseri oldu diye soruyorlar! Bundan dolayı işte! Bakın biz bunları tespit ediyoruz.

Bölgede Küçük Kaya ve Özbek Madenlerine, Çolakoğlu gibi firmalar yok edemediği dönüştüremediği maddeleri buraya döküyor. Durum sıkıntılı, biz bunu kabul etmiyoruz. Özellikle bakın şu anda Simge Mat şirketinin genişleme çalışması var. Özellikle Simge Mat firması Yukarı Hereke’ye çok yakın ve şu anda tonlarca dinamit ile büyük patlamalar yapmayı hayal ediyorlar, güzel güzel paralar kazanacaklar ama Yukarı Hereke halkı şu anda çok bilmiyor belki, haberdar değil fakat çok önemli bir sıkıntının eşiğinde. Zaten sıkıntı içindeler, zaten dışlanmış bir bölge, oraya bir çöp fabrikası yapmak istediler, engel olduk, şu anda taş ocakları meselesi ile ilgileniyoruz ve son derece saygısızca Simge Mat ve Örgüç firmaları bize müdahale etmeye çalıştı. Buradan kamuoyuna duyuruyorum ve bu firmaları şikayet ediyorum. Bölgedeki taş ocakları sıkıntı veriyor kardeşim! Burada kabadayılık yaparak bir milletvekilini engellemeye kimse çalışmasın, biz bu millet için çalışıyoruz. Orada gelmiş kabadayılık yapıyor milletvekilini engellemeye çalışıyor. Kardeşim ben seni ne tanırım ne bilirim, sana bir hasımlığım yok. Ben vatandaş burada rahatsız oluyor diye yapılan işler usule bilimsel esaslara aykırı diye sana itiraz ediyorum. Git cevabını ver bakalım ne olacak? Yasaları zaten geçtiğimiz yıl böyle bir yasa çıktı, biz muhalefet olarak çok itiraz ettik maden yasası çıktı. Madencileri koruyup kollayan bir yasa çıkarttılar ve bu madencilerin taş ocaklarının sahiplerinin elini kolaylaştırmaya çalıştılar, bu mücadeleyi biz geçen sene verdik, biliyoruz bu işlerin buraya geleceğini de biliyorduk geldi işte! Yazıklar olsun diyoruz AK Parti MHP Cumhur Zulüm İttifakı diye boşuna demiyorum! Biz patronun, para babasının yanında değiliz halkımızın yanındayız. Dün gittik orada çamur, toz içinde kaldık ve orada açıklamalar yaptık hiç önemli değil! Orada halkımız yıllarca bu çamurun tozun içinde kalmış durumda. Dışlanmış, mahrumiyet bölgesinde kardeşlerimiz ve büyük sıkıntı çekiyorlar. Biz konuyu yakından takip edeceğiz ve bu taş ocaklarının genişlemesini engelleyeceğiz bu kadar! Orada tekrar tekrar gideceğiz, tekrar tekrar açıklamalar yapacağız bir an evvel Kocaeli Valisi, Körfez Kaymakamı açıklama yapsın! Bakan açıklama yapsın! Sayın Bakan’ı açıklamaya davet ediyorum yoksa insanlara ihanetten onlara daha da ağır bir şekilde yükleneceğimi buradan beyan ediyorum!

Bir başka hukuksuzluk nerede yaşanıyor? Bakın Sakarya Kuzuluk Kaplıca Evleri’ne gitmişsinizdir belki, büyük bir tesis ben de gittim birkaç kez kaldım. Çok güzel bir doğanın içinde bir tesis, zamanında da güzel bir doğada bir tesis İhlas yapmış diye insanlar gitmiş evler almışlar, devre mülkler almışlar. 32 bin 500 kişi devre mülk almış! Güzel güzel devre mülklerine gidip gelirken, yılın sonu gelmiş, 25 yıldır bu sıkıntı ile uğraşıyorlar! İhlas bu devre mülk, 32 bin 500 kişinin yaşadığı bölümün yönetim kurulunu kendisi almış ve bırakmak istemiyor İhlas firması! Vatandaşlar diyor ki: “Genel kurul boşuna mı yapıldı?” senede bir yapıyoruz, bu sene biz talibiz, sizin yanlış yaptığınızı düşünüyoruz. Artık biz adayız fakat allem kallem etmişler, birtakım maddeler koymuşlar oradaki yönetmeliğe ve efendim işte gayrimenkul sahipleri, devre mülk sahipleri oylarını kullanamamış ve hatta genel kurul salonuna girememişler, kaç yıldır giremiyorlar, bunu biliyoruz bu yıl da yaşandı. 25 yıldır aynı sorunlar yaşanıyor, İhlas bir devre mülk yapmış, yönetimini devre mülk maliklerine bırakmak istemiyor! Böyle bir şey olabilir mi? Allem kallem etmişler malikler devre mülk yönetiminin toplantısına giremiyor. Ben hayatta böyle bir şey duymadım ama yapıyorlar! Apartman yönetim kurullarında da böyle bir şey duymadım ama burada ve başka birçok devre mülkte böyle sıkıntılar yaşanıyormuş, bunu anlıyoruz. Bu sene de yine malikler gelmişler, genel kurul salonuna girecek “Yok efendim falanca maddeden dolayı malikler giremez, biz içeride genel kurul işini hallediyoruz.” Diyerek kendileri bile gelmeden, bir alavere dalavere ile orada genel kurulu yapmış. Devre mülk malikleri bu sefer o bölgeye giremedikleri gibi, genel kurula giremedikleri gibi dışarıda bir genel kurul yapmışlar. Sokağın ortasında bir genel kurul yapmak zorunda kalmışlar. Kararlar almışlar ve bu sefer İhlas hepimizin bir kimlik numarası vardır ya T.C. Kimlik numarası, İhlas bir numara ile bu T.C. Kimlik numarası gibi olan numarayı kendi başka bir ildeki bir otelin sanki şubesiymiş gibi burası değiştirmiş, itiraz edenler bankaya vergi dairesine gittiklerinde orası demiş ki: “Kardeşim bunu değiştirmemiz mümkün değil çünkü başka bir kimlik numarası oluşmuş. Biz buna müdahil olamayız.” Elleri kolları bağlanmış mağdurların ve iki yanlarına düşmüş çünkü atı alan Üsküdar’a geçmiş! Diyor ki: “Biz mahkemeye gidiyoruz, mahkeme 1 yıldan fazla sürüyor biliyorsunuz Türkiye’deki mahkemelerin durumunu, 1 yıl sonra da zaten genel kurulun yönetim süresi bitiyor. Bir daha genel kurul toplanıyor, yeni bir yönetim kurulduğu için ve bu arada dava bitmemiş oluyor. 1 yıl boyunca devre mülkzedeler boş yere uğraşmış oluyor ve bu deveran devam ediyor. Bununla ilgilenecek kimse yok mu? Devre mülkzedeler diyor ki: “İhlas iktidarı arkasına almış, her türlü hukuksuzluğu yapıyor, istediğini yapıyor ve olayı yürütüyor, götürüyor. Hiç hakkı olmadığı halde 25 yıldır devre mülkün yönetimi onların elinde, biz itiraz ediyoruz, hukuksuzluğa uğruyoruz ve bu deveran böyle devam ediyor, çok mağduruz büyük bir haksızlığa uğruyoruz, büyük bir meblağ toplanıyor, çok yüksek miktarda aidatlar toplanıyormuş. Vermezsen devre mülkte kalamıyorsun, giremiyorsun. Kardeşim bu aidatımız ile bir iş yap diyormuş devre mülkzedeler, evlerin eşyaları yenilenmiyormuş ve bu deveran böyle devam edip gidiyor. Verin bize biz bu işi doğru düzgün yapacağız. Nedense vermiyorlar! Birtakım katakulliler ile bu iş böyle yürütülüp gidiyor. Biz konuyu takip ediyoruz. İlgili bakanlığa da soruyoruz; nedir bu iş? Allah aşkına buna bir müdahale edecek birisi yok mu? 32 500 kişilik bir mağduriyet var ortada! 25 yıldır sürüyor! Bu sene de aynısı devam etti, niye devam ediyor? İhlas’ı iktidar koruyor anlaşılan! Bakın şu hale bakın! Deli Dumrul zamanında mıyız? Bunu anlamak mümkün değil ve devre mülkzedelerin de sesi oluyoruz. Yanlarındayız, bu mücadeleyi destekliyoruz, kabul etmiyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugün önemli bir gün! Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırımcı İsrail yargılanmaya başladı! Çok önemli bir gün, bakın işte Uluslararası Adalet Divanı önünde mağdurlar, onların temsilcileri ve bu yargılama başlıyor! Soykırımcı İsrail 25 bine yakın insanı öldürdü ve en sonunda yargılanmaya başlandı! Çok önemli fakat bu “One Minute” diyen yeri göğü inleten, mitingler düzenleyen, boş boş hamaset yapan Türkiye eliyle olmadı! Güney Afrika eli ile oldu! Şu hale bak! Güya “Ben Filistin’in hamisiyim.” Diyen bir Türkiye var, bu mahkeme Türkiye gayreti ile toplanmadı, Güney Afrika’nın gayreti ile toplandı düşünebiliyor musunuz? Yapılması gereken Uluslararası Lahey Adalet Divanı’na başvuru yapmaktı! Birtakım siyasi, ticari kaygılar ile Türkiye bu başvuruyu yapmadı Güney Afrika yaptı ve dava başladı. Utanç verici bir hal ya! Biz davanın başlamasından dolayı sevinç duyuyoruz, İsrail’li soykırımcılar yargılanacak ve cezalandırılacak inşallah ama Türkiye’nin bu hamaseti nedeniyle de utanç duyuyoruz. İktidar hepimize utanç yaşatıyor, 85 milyon adına zerre miktar bir şey yapmadılar, bol bol atıp tuttular, hamaset, miting, uydurmasyon işler ardından yapılması gerekeni Güney Afrika yaptı, yazıklar olsun diyorum AK Parti MHP Cumhur Zulüm İttifakı diye boşuna söylemediğimi buradan tekrar söylüyorum!

İsrail soykırım için her türlü delili, belgeyi verdi. “Onları yakın, yıkın, öldürün, birisini bırakmayın.” Naraları attılar! Korkunç, vahşet ve katliam yaptılar, hatta bırakın canlıları cansız ölülerin yattığı mezarları bile bombaladılar, buldozerler ile mezarlara girdiler! Tarih böyle bir vahşet görmedi arkadaşlar! Düşünebiliyor musunuz? Bırakın insanları, adam ölmüş, bebekler, kadınlar ölmüş intikam hissi ile gelip mezarlığa da buldozer ile giriyor bomba atıyor! Böyle bir vahşi devlet İsrail! Bu devlet tabii ki yargılanmalı! Biz bu yargılanmayı mutlaka takip edeceğiz, çok önemli buluyoruz ve mutlak surette cezalandırılmasını bekliyoruz.

Bakın İstanbul Okan Üniversitesi! Ey Okan Üniversitesi bu ne rezalet? İktidar her türlü hukuksuzluğu yapıyor, biz eleştiriyoruz, ey özel üniversite sen de mi bu işlere giriştin? Bu ne ya? Belgesi çıktı ortaya. Ne olmuş? Kişiye özel, hep böyle oluyor biliyorsunuz! “Falanca eleman alacağız.” Bir kişi belirlenmiş, o kişinin özellikleri yazıyor! “İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi, Turizm ve Otel İşletmeciliği profesör doktor alınacakmış. Diyor ki: “Otelcilik sektörü, destinasyon yönetimi ve turizm Psikolojisi alanlarında çalışmalar yapmış olmak” demiş burada belgesi var! Sonra demek ki torpil iltimas var ya arkadaşlar, belgeye iyi bakın! Oraya herhalde unutmuş onu silecek olan arkadaş, birisi torpil ile bir cümle göndermiş. Demiş ki: “Bunu yapmış olmak. Sonra da “Asım Saldanlı” diye isim yazmış! İsmi silmeyi unutmuş! Kişiye özel açtığını anlıyoruz, birisini tarif ediyor işe alım olayı! Oradaki görevli biraz acemi herhalde bu işlerde arkadaşımız, oradaki ismi silmeyi unutmuş! Birisi ona tarif göndermiş. “Falan işlerde uzman yani Asım Saldanlı’yı alacaksın ama Asım’ı silersin” oradaki silmeyi unutmuş! Kişiye özel bir alım olduğu ortada! Böyle rezaletler yaşanıyor. Bu ülkede bilim olur mu arkadaşlar? Bilimde sürekli gerileyen bir ülkeyiz, Okan Üniversitesi bir açıklama yap şuna! Bu ne haldir? Ülkede OHAL KHK rejimi ülkeyi bu hale düşürdü! Bırakın kamu üniversitelerini, özel üniversitelerde bile torpil, iltimas gırla! Liyakatsiz insanlar başta, burada bir bilim üretimi olur mu? Bilim insanları işlerinden atılıyor Anayasa Mahkemesi: “Bu yanlıştır, ifade özgürlükleri ihlal edilmiştir.” Diyor bu insanlar işlerine iade edilmiyor. İşte ülkenin korkunç hali bu maalesef kabul edilecek bir durum değil bu. Biz de bunu reddediyoruz.

Geçtiğimiz hafta önemli bir ziyaret yaptım. Bir milletvekili olarak hakkımızdır, son derece zor durumdaki insanların sesine kulak uzatmak bizim görevimizdir. Biz de bunu yaptık, her insanın yapamadığını bir milletvekili olarak yetkimiz olan işi yaptık. Bir cezaevine gittik, Kayseri Cezaevi Kampüsü’ne gittik. Kayseri Kadın Cezaevi, Kayseri T1 Cezaevi ve Kayseri T2 Cezaevi’ni ziyaret ettim. İzlenimlerim var, kişi kişi size buradan anlatacağım. Orada iki gün ziyaretlerde bulundum, mahpuslar ile müdürler ile savcı bey ile görüştüm ve konuları anlamaya çalıştım ve mahpuslar hak ihlaline uğruyorsa onları da gidermeye çalışacağız. Bakanlığa soru önergeleri veriyorum. Burada dile getiriyorum, Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nda bunları gündem ediyorum, edeceğim ve sosyal medyadan da duyuracağım.

Nedir mesele? En büyük mesele olarak biz Kayseri Bünyan Kadın Kapalı Cezaevi’nde sağlık muayeneleri yapılırken mahpusların önemli ihlallere uğradığını gördük. Kampüs içindeki hastaneye gidiyorlar, oradan çoğunlukla sevk ediliyorlar ve bu gidişler hep ring araçları ile oluyor. Düşünün ufacık bir alanda kampüs içinde belki kelepçeli değil ama kampüs dışına çıktığınız zaman ufacık bir alanda kelepçe takılıyor ve ufacık bir hücre gibi bir alanda demirden bir yapı içinde hastaneye gidiyorsunuz, hastasınız yani! Düşünün eliniz kelepçeli ve daracık bir alanda, soğukta, Kayseri’nin soğuğu meşhur, soğukta tir tir titreyerek, hasta haliniz ile gidiyorsunuz. Düşünün belki ateşlisiniz, buz gibi bir soğukta gidiyorsunuz, kanser hastası yaşlı insanlar var. Çok perişan bir şekilde gidiyorlar. Bu halde gidiyorsunuz, bakın Kayseri Bünyan Devlet Hastanesi’nde neler oluyor? Bunu Sağlık Bakanı’na ve Adalet Bakanı’na soruyorum; çünkü iki bakanlığı da ilgilendiriyor. Orada mahpus hastalar muayene oluyor. Yine Kayseri Şehir Hastanesi’nde mahkum koğuşu şu ana kadar yoktu, yapılıyor deniliyor ama yıllardır yoktu ve hastalar mağdur oluyordu çünkü muayenesini oluyor, akşama kadar ring aracının içinde hücrede “Bari kelepçesini aç” kelepçeyi de açmıyorlar. Hücrenin içinde kelepçesini aç zaten kapısı kapalı yok açmıyor! Muayene gidiyor, kelepçeli, doktor: “Neyin var?” “Şuyum var buyum var.” Doktor: “Tamam seni muayene edeyim.” Mahpus: “Kelepçemi açın da üstümü başımı toparlayayım, sırtımı açayım.” “Yok kelepçeni açamayız.” “Bana kim yardımcı olacak?” jandarma da kimse de yardımcı olmuyor. Şu hali düşünebiliyor musunuz? Ben bir hekim olarak kabul etmiyorum bunu. Ben de mahpus hasta muayene ettim, kelepçeli muayene olur mu arkadaşlar? Hipokrat yeminine aykırıdır! Sağlık Bakanı sen ne güne duruyorsun? Kadının eli kelepçeli, kadın doğum muayenesi olacak kadın. Kişinin eli kelepçeli dişine dolgu yapılacak dişi çekilecek, dişiniz çekilirken bir yeri tutma ihtiyacı hissedersiniz gerilirsiniz onu da yapamıyorsun çünkü elin kelepçeli. Şu zulme işkenceye bak! Şu hale bak! Bu ne haldir? Başında zaten jandarma yok mu? Jandarma var kardeşim ne oluyor niye kelepçesini açtırmıyorsun Kayseri Bünyan Devlet Hastanesi doktorları, başhekimi, Kayseri Şehir Hastanesi yetkilileri bu ne rezalettir? Ben bunu Sağlık Bakanı’na da söylüyorum, bütçede de söyledik başka zaman yine söyleyeceğim. Böyle rezalet olur mu?

Kadın mahpuslardan bilgiyi aldık. Her kadın mahpus bunu söylüyor. Her kadın mahpus söyler mi? Söylüyor! Kadınların kadın doğum ile ilgili şikayetleri oluyor. Gidiyor kadın doğum polikliniğine ya Bünyan Devlet Hastanesi’nde ya suç grubu soruluyor kapıdan girmeden önce. “Hangi suç grubundan.” “Falanca suç grubundan.” Bir hekim suç grubu sorar mı muayene edeceği hastanın! Kimdir o? “Muayene edeceğim hasta Türk mü? Kürt mü? Sağcı mı? Solcu mu?” diye bir doktor sorar mı? Hiç utanmıyor musun ey doktor? Kimsin sen? Ben de doktorum Hipokrat yemini ettik hiç yüzünüz kızarmıyor mu? Böyle hadiseler duyduk.

Mahpus, kadın doğum polikliniğine giriyor bana kaç kadın anlattı! Kadın doğumdaki kadın doktor özellikle bunu yapıyormuş, “Tamam seni muayene edeceğiz.” Kadın diyor ki: “Tamam kelepçemi aç ki muayene için üstümü başımı toparlayayım, açayım, muayeneye uygun hale geleyim.” “Yok kelepçeni açtırmayız.” “Ee pantolonumu iç çamaşırım nasıl açılacak?” “ben açarım.” “sen benim iç çamaşırımı nasıl açıyorum?” diyor mahpus doktora “Ben açarım açtırmam senin kelepçeni.” “O zaman ben de muayene olmam.” Diyor hasta mahpus muayene olamadan poliklinikten çıkıyor! Böyle bir sürü vaka var! Arkadaşlar olacak işler mi bunlar? Ben bunu Müdür beye de savcı beye de anlattım! Hiç kimse kabul edemiyor ama bunlar yaşanıyor. Sağlık Bakanı sen ne güne duruyorsun? Kayseri Valisi, Bünyan Kaymakamı, Sağlık İl ve İlçe Müdürlükleri bu işkenceye bir dur diyecek birisi yok mu ya? Allah aşkına zaten erkek jandarmanın yanında kadın hastaya kadın doğum ile ilgili şikayetleri soruluyor! Aslında bu da etiğe uygun değil. Orada önlemini alırsın, kadından anemnezini erkeğin olmadığı bir yerde alırsın, kadının özel halleri ile ilgili adet düzeni bir erkeğin yanında bunları anlatmak zorunda mı olacak işler mi bunlar! Bunlar yaşanıyor. Bırakın bunları muayene olamadan hasta dışarı çıkıyor! Neden? Doktor Hanım kapris yapıyor! Olacak işler mi? Böyle sağlık ihlallerini çok duyduk biz, kabul etmiyoruz olacak işler değil!

Bakın Süreyye Erge 40 yaşında kendisine birtakım haksızlıkların infaz koruma memurları tarafından yapıldığını, “Gelsin seni Gergerlioğlu kurtarsın.” Diyen infaz koruma memurlarının olduğunu söylüyor ve yemeklerin çok kötü olduğunu söylüyor. İdareciler de o kadının ruhsal sıkıntıları var diye bir savunma yaptılar. Olabilir, uzun süre hapishanede kalan insanların ruhsal sıkıntıları olabilir ama hapishane idarecilerinin işi bir insanın sıkıntısını gidermektir. Ateşin üzerine su dökmektir, benzin dökmek değil arkadaşlar bakın bu çok önemli! Sıkıntılı bir insan olabilir, zaten cezaevinde kalan bir insanın ruh halinin normal olduğunu söyleyemeyiz, zaten insanlar geriliyor psikolojisi bozuluyor ama siz ateşin üzerine su dökeceğinize benzin döküp infaz koruma memurları ile bu tür sıkıntıların yaşanmasına sebep oluyorsunuz. Garibe Gezer Kayseri Cezaevi’ndeydi orada yaşamadığı kalmadı, ruh hali bozuldu, Kandıra Cezaevi’ne geldi intihar etti. Kayseri Cezaevi’nde yaşadıklarını bana yazmıştı! Bakın bunlar az buz hadiseler değil, insanları gererseniz gererseniz gider intihar eder. Yalnız kaldığı koğuşunda Garibe Gezer intihar etti kimse bir açıklama yapmadı. Ben cezaevlerini yakından takip ediyorum işi ruhuna kadar biliyorum bilmediğim işler değil. Cezaevlerine gidip saatlerce insanları dinliyorum, anlıyorum, idareciler ile de konuşuyorum, savcılar ile konuşuyorum, yargısız infaz yapmıyorum ama benim Adalet Bakanı’na söylediğim şu; sıkıntılı bir ortamda ateşin üzerine benzin dökmeyin, su dökün ey Bakan, ey görevliler! Sıkıntılar var, zaten 10 kişilik yerde kadınlar 16 kişi kalıyor! Kadınlar yerde yatıyor. Düşünün buz gibi bir Kayseri’de cezaevinde yerde yattığınızı düşünün 10 kişilik yerde 16 kişi vığıl vığıl gerçekten zor.

Songül Çetiner’i ziyaret ettim, çok zor durumda bir kadın. Uyduruk gerekçeler ile cezaevine atılmış, yasal kriterler Bank Asya, dernek tüm bunlar illegal kabul edilmiş, cezaevine atılmış “terörist” ilan edilmiş, büyük bir aile dramı yaşıyor. Eşi felç geçirmiş çalışamıyor yatalak, 3 tane çocuğu var birisi engelli 19 yaşında çocuk gibi kendine bakamıyor, anne bakımına muhtaç anne cezaevinde. Büyük çocuğu Mustafa üniversiteyi kazanmış üniversiteye başlayamamış diğer kardeşlerine bakmak zorunda, ailenin maddi ihtiyaçlarını karşılamak zorunda, baba felç yatıyor, çocuk üniversiteyi kazanmış gidemiyor. Diğer kız kardeşte bütün bu sıkıntılar sonrasında intihar girişiminde bulunuyor. Bir aileyi çökertmişsiniz, göçertmişsiniz mahvetmişsiniz! Gittim Songül Çetiner’i dinledim yüreğim sızladı, kalbim parçalandı. Gerçekten öncesinde de bize başvurmuştu, bana başvuran herkesi gidip ziyaret ettim, büyük bir aile dramı yaşatmışsınız. Neymiş? Bank Asya’da parası varmış! Arkadaş Bank Asya Devletin resmi bankasıydı, buraya para yatıranı kalkıp “terörist” ilan ettiniz! Allah’tan korkun ya sonra da böyle aile dramları yaşattınız insanlara! Yazıklar olsun diyoruz. Kendisi bana yaşadıklarını anlattı, “Çok büyük sıkıntılar yaşıyorum, kendimi teskin etmeye çalışıyorum burada ve kütüphaneyi kullanmada zorluk yaşıyoruz. Örme oyuncaklara yasak getirilmiş ve denetimliye çıkan Sivas Hafik’e gidiyor Bünyan’da olsa bu iş işlerimiz uzamaz, Hafik’ten yazı gelene kadar kaç gün geçiyor. Yalçınkaya kararı niye uygulanmıyor? Diyor! Bambu tığ ellerinden alınmak istenmiş çok büyük bir gerginlik olmuş, şimdi halledilmiş ama sırada “Bir bambu tığ bize bile çok gördüler.” Çok üzülmüşler. 10 kişilik yerde 16 kişi kalıyoruz namaz kılacak yer bile bulamıyoruz diyor. Ringte hastaneye gidiyoruz, tam bir işkence. Ufacık bir alan, düşünün şu kadarcık bir alanda düşünün eliniz bağlı buz gibi soğukta demirden bir bölmede cezaevinden hastaneye gidiyorsunuz. Bazı mahpuslar “Ya lanet olsun bu işkenceyi çekmeyim, hastalığımı idare edeyim.” Diye hastaneye bile gitmiyor! Şu hale bakın, şu ülkenin haline bakın arkadaşlar. Ben şimdi buradan Adalet Bakanlığı’na soruyorum, orada da savcı beye sordum! Bu araba ile gitmek zorundalar mı? Daha insani bir araç bulunamaz mı Sayın Adalet Bakanı? Kayseri Cezaevi’nde insanların insanca gideceği bir araç veremez misiniz? Hasta insanı böyle bayağı bir eziyet altında bir yerden bir yere götürmenin ne anlamı var? Zaten jandarmalar var eli kelepçeli nereye gidecek bu insan? Bir sürü güvenlik önlemi var. bu kadar ağır bir işkence altında götürmeyin cezaevinden hastaneye Sayın Bakan Yılmaz Tunç?

Dorşin Gök isimli bir mahpus ile görüştüm. 2 yıldır, telefon ile ilgili bir adli tıp kurumunun kararı ile kendi sesi mi başka bir ses mi olup olmadığı araştırılmış, adli tıp Dorşin Gök’ün sesidir diyememiş! Başka birçok delil de suçsuz olduğunu gösteriyor 2 yıldır Süleyman Soylu’nun kumpası ile cezaevinde masum bir kadın yatıyor. İçimiz sızladı kabul etmiyoruz. Düşünün 2 yıldır işlemediğiniz bir cinayetin faili olarak adli tıp kurumu raporuna rağmen cezaevinde yatıyorsun. Niye? Suç işleri bakanının kumpası nedeniyle! Olay bu arkadaşlar. Yazıklar olsun! Kendi bakanlıktan gitti yaptığı kötülükler bitmedi! Bakın herkes biliyor, yeni İçişleri Bakanı’nın bile yüzüne söyledim. Eski suç işleri bakanı şunu yapmış gıkını çıkartmadı. “Hayır Ömer bey Soylu’ya iftira hakaret ediyorsun.” Diyemedi Sayın Yerlikaya, herkes gördü. Her vekil de bunu söyledi, gıkını çıkartmadı. Soylu’yu koruyucu tek bir cümle söylemedi çünkü herkes haklı, vekiller haklı, halk haklı, suç işleri bakanlığı yaptı! Bu konuda ifade özgürlüğü kararı da var. Süleyman Soylu’ya suç işleri bakanı diyebilirsiniz arkadaşlar. Dorşin Gök, maktul tarafının ailesinin tazminat alabilmek için adli bir kadın ile ilgili bir olayın adliden siyasiye çevrildiğini, karşı tarafın tazminat almak için kendisini yaktığını, kendisine iftira edildiğini ve kurban seçildiğini söylüyor, kendisine yeterince sahip çıkılmadığını da ifade ediyor. Çok üzüldük, ben de cezaevinde 96 gün kaldım suçsuz yere, 2 yıl boyunca suçsuz yere kalmanın da ne olduğunu çok iyi tahmin ediyorum arkadaşlar.

Nazlı Soglin bize dedi ki; “Kürt mahpusların içeride açlık grevleri var, tecrit politikasını bir an evvel gevşesin ve özellikle Kürt mahpuslara yönelik kurslar verilmiyor.” Diyor. Cezaevi yönetimine sorduk onlar; “Az katılım olduğu için o kursları düzenleyemiyoruz.” Dedi. “Sayın Savcım bunları çok abartmayın, illa bir kursa 10 kişi katılacak diye bir farz mı var? 3 kişi ile katılsın. 5 kişi ile katılsın. Ne olacak? Bu insanlar hapiste, en fazla bir kurs ihsan edeceksiniz ne var bunu abartıyorsunuz? “İki kişi başvurdu kabul etmiyoruz.” Ne yapalım zorla kursa mı insan getirilecek? Talep edene bir hizmet sun ne olacak! Zaten 4 duvar demir parmaklık arasında insanlar, orada 1 saat spor, 1 saat sohbet, 1 saat kurs insan için mahpus için ben yaşadım biliyorum, altından kıymetlidir ama sen bunu keyfi gerekçeler ile vermiyorsun! Olacak iş değil bu arkadaşlar. Zaten cezaevi kapasitesinin üstünde 476 kişinin bulunduğu bir cezaevi. 476 kişi var, 460 kişi kapasite bu da artırılmış kapasite. Sıkış tepiş yapılmış! Normalde benim tahminim 200-220 kişilik bir kapasitedir, artırılmış, artırılmışı da aşmış 476’ya ulaşmış ve akın akın mahpus geliyor! Adil yargılama olmazsa cezaevleri dolar, biz bakanlığa adalete dönün diyoruz. Onlar: “Tamam cezaevi yaparız, adalete dönmeyi düşünmüyoruz.” Diyorlar. Nazlı Soglin diyor ki: “ Kayseri’den memleketim Iğdır’a nakil edin diyorum umurlarında değil. Ailem gelemiyor.” Diyor, bütün mahpuslar bunu söylüyor, nakillerin zerre miktarı yapılmıyor! İşi çözersin sen de rahatlarsın ey bakanlık. Kayseri’den Doğu Beyazıt’a bir insanı gönderirsin, mahpusun ailesinin defalarca gelmesini, bir sürü insanın çile çekmesini engellersin. Niye yapmıyorsun? “Yapmıyorum.” Diyor. Parasını vereyim yap diyor. “Yapmıyorum.” Diyor burada bir kasıt olduğu anlaşılıyor arkadaşlar. Özellikle memleketine göndermek istemiyor, mahpusun suçsuz günahsız ailesi gelsin yollarda eziyet sıkıntı çeksin trafik kazaları geçirsin, maddi olarak bir ton parası gitsin, perişan olsun, yaşlı 80 90 yaşındaki anneler babalar yollarda perişan olsun istiyorlar! Vicdansızlık bu kadar olur ancak bunu anlamak mümkün değil.

Savcı beye de söyledim; “Müddetnameler var, ağır ceza almış ama ne olursa olsun bir insan ağır cezada dersin ki: “2060 yılında çıkacak.” 30-40 yıl ceza almış. Ne yazmışlar biliyor musunuz müddetnameye? “Ölünceye kadar cezaevindedir.” Mahpusun morali sıfır! Savcı beye de söyledim; “Allah Allah nasıl böyle yazmışlar?” kardeşim adam ne biliyorsun 200 yıl yaşayacak! İnsanlar çıkacağı yıla bakıyor “Ölünceye dek buradasın.” Bu ne ya? Hiç utanmıyor musunuz? Yaşayan bir insana diyorsun ki: “Sen ölene kadar” belki af çıkar ne biliyorsun! Bakın kaç kişiye bunu yapmışlar. Savcı beye söyledim, Bakan’a da buradan söylüyorum! Kaç kişi böyle bunu söyledi.

Kadın mahpuslar dedi ki: “Biz kadınız, bize özgü günlerimiz var, özgün ihtiyaçlarımız var, bize birtakım sıkıntıları yeterince aşamıyoruz. Bununla ilgili malzemeler gelmiyor. Biz kadın doğum muayenelerinde bize yapılan faşist ırkçı muameleler ki Kayseri’den biz şu ana kadar çok şikayet aldık. Nedense Kayseri Bünyan Devlet Hastanesi’nde, öncesinde de Mehmet Yamaç isimli bir mahpus doktor tarafından ırkçı bir muameleye maruz kalmıştı, “Safra kesesi ameliyatı olman gerekiyor ama ameliyatını yaparız ama masadan kalkar mısın bilmem.” Demiş doktor! Aklınız alıyor mu arkadaşlar? Sen Hipokrat yemini etmiş bir doktor olarak mahpusa böyle söylüyorsun! O mahpus sana ameliyat olur mu? Bunun gibi birçok şey duyduk. Sağlık Bakanı lütfen bu Kayseri Bünyan Devlet Hastanesi’ne ve Kayseri Şehir Hastanesi’ne müdahale et bu ırkçı faşist yaklaşımlar bitsin. Mahpus Kürt diye orada işkence eziyet görmek zorunda mı? Bu ne hal! Doktor ideolojisinden bağımsız hasta muayene edemiyor mu? Bu ne rezalet! Böyle bir şey olabilir mi? Ben de hekimim bana gelen hiçbir mahpusu kelepçeli muayene etmedim. Hiç kimseye suçunu sormadım, ben doktorum çünkü hekimim böyle şey olur mu? Utanç duyuyorum böyle doktorlardan yazıklar olsun diyorum.

Zehra Kaya; 28 yaşında bir ağırlaştırılmış müebbet mahpusu ama diyor ki: “Yanımızda Dilek Arsoy ile Hiyam isimli mahpus kadınlar ve onlar yasaya aykırı bir şekilde ağırlaştırılmış müebbet olmamalarına rağmen bizimle kalıyorlar. İdare de “Onların kimisi kendi isteği ile kalma yönünde” beyanda bulundu diye savunma yaptı, ayrıntılı araştırmak gerekiyor. Spor haftada bir tek başına veriliyormuş. Adlilere, ağır cezalıklara ayrı koğuş açılmış. Ağırlaştırılmış müebbet olsanız da ayrı bir koğuş açılabilmiş adlilere fakat siyasilere açılmıyor! Adlilere açılabiliyor demek ki niye siyasilere açmıyorsun? Zaten o siyasi mahpus ağırlaştırılmışların hücrelerini biliyorum; demir parmaklık yetmiyor tel örgüler, ufacık bir hücre tamamen insan haklarına aykırı bir yerde kaldığınızı düşünün ve ağırlaştırılmış adlilere tanınan hakkın size tanınmadığını düşünün bu olacak bir iş değil arkadaşlar. Mektuplar ile ilgili sorunlar var, mektuplar geç gidip geliyormuş. Özellikle Kürtçe yazılan mektuplar geç gidip geliyormuş. İdareye sorduk bir tane memur bakıyor dediler. 3 tane baksın. Devletin Kürtçe bilen memur bulundurma gücü yok mu? İnsanlar aylarca mektup göndermek ve almak için bekliyorlar! Olacak iş değil, koliler geç gelip gidiyor çok şikayetler var böyle.

Spora 16 kişilik koğuş 10 kişi çıkabiliyormuş. Mevzuat böyle diyor. Koca spor salonu 10 kişi yerine 16 kişi olsun ne olacak? Ama yok dinlemiyorlar! 10 kişi çıkacak! Ne olacak kardeşim? Gerçekten bazı konularda inisiyatif alınamaz mı? Bakanlığa müdür beye savcı beye de söylüyoruz; bazı konularda rahatlatıcı inisiyatif alınabilir fakat almıyorlar!

İç mektuplar ücretli, yan koğuşa mektup göndereceksiniz kişi anlatıyor bana diyor ki: “Yan koğuşa mektup gönderdim 1 ayda gitti! Bir de ücret alıyorlar.” Postacı bu hizmeti yapmıyor. İnfaz koruma memuru alıyor yan hücreye veriyor ama ücretli gidiyor! Zamanında ücretsizdi şimdi engelleme yapmak için ücret getirmişler. Allah’tan korkun ben de cezaevinde kaldım ben kalırken cezaevi içi mektuplaşma ücretsizdi şimdi “Hadi mektupları engelleyelim. Ne yapalım? Ücret koyalım.” Bak cezaevindeki adam zaten para kazanmıyor Allah’tan korkmuyor musun? Her şeyi bırak insan değil miyiz? Adam mektup gönderecek “42 TL parayı vermeden mektubunu göndermem.” Hadi verdi parayı 1 ayda mektup gidiyor! Allah’tan korkun! Ben bunları saatlerce dinledim, hepsi de anlatıyor. Olacak işler değil.

Ayhan Ateş de %70 engelli 19 yaşında bir kız çocuğunun annesi. Kendisinin cezası onanmamış, tutuksuz yargılayın, yurt dışı yasağı koyun! 19 yaşında ağır engelli bir kız çocuğunun annesi. Kız çocuğuna baktıramıyor dışarıda çok zorluk yaşıyor, annenin aklı fikri çocuğunda. Engelli çocuk. Bana bir tek bunu versinler; Yusuf Kerim yasasını biliyorsunuz biz çıkartmıştık bu yasayı, 6 yaşındaki bir çocuğun annesi mahpustu ben çok gayret ettim, bu yasa çıktı anne cezaevinden çıktı çocuğun yanına gelebildi fakat şunu söylüyorum; hepiniz elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün burada bir yaş sınırı olabilir mi arkadaşlar? “Çocuğun 18 yaşına kadar olan çocuklar için bunu kabul ediyorum.” 30 yaşında Down Sendromlu, Otitsik, engelli, serebral palsili bir çocuğun yaşı mı olur arkadaşlar? 3 yaşındaki çocuk gibidir onlar. Annesi babası bakacak bu çocuklara. Buna bir infaz erteleme konusunda öncelik tanı, biraz kolaylık tanı. “Yok olmaz efendim, biz yasayı böyle çıkarttık mümkün değil genişletmeyiz. Bu iş bitti böyle.” Nedir yani? Bu apaçık ortada işte! Bir sürü insan bundan mağdur. Bakın Özlem Sarıçelik, Eskişehir Cezaevi’nde. Hepsi ile uğraşıyorum biliyorum! Down Sendromlu 11 yaşında çocuğu var, adli tıp kurumu bile bu kadar zor infaz ertelemeyi veren adli tıp kurumu bile infaz erteleme verdi sonra ne oldu biliyor musunuz? Anneye infaz erteleme verilmesine rağmen savcılık keyfi olarak dedi ki: “Ben infaz ertelemeyi iptal ediyorum.” Niye? Canı öyle istemiş savcı beyin! Yazıklar olsun sana! Koca adli tıp kurumu bile 11 yaşında engelli çocuğu var, kakasını altına yapıyor hala, anne bakımına ihtiyacı var, bunun için anneye infaz erteleme veriyor. Savcı beyin keyfi öyle istemiş! Arkadaşlar bunlar yaşanıyor işte! Biz bunun için cezaevlerine gidiyoruz. Bunun için bu mağdur insanlara kulak kabartıyoruz ve vicdanımız buna müsaade etmiyor arkadaşlar. Olacak işler değil! Bakın burada da Ayhan Ateş isimli anne suçu ne olursa olsun niye kızını cezalandırıyorsun? Engelli, ağır engelli bir çocuk. Bunun da durumu böyle! Diş sevkleri özellikle bakın söylüyor! Muayenelerde zaten sevklerde sıkıntı var ama diş sevklerinde çok sıkıntı var. “ 3 yıldır dişimin muayenesini yaptıramadım.” Diyen kadın mahpuslar oldu. diş muayeneleri tüm cezaevlerinde çok gecikmeli oluyor, Kayseri Cezaevi’nde de aynı şey yaşanıyor.

Medya Aslan 32 yaşında kendisi diyor ki: “Ağırlaştırılmış müebbet mahpuslar çok sıkıntı yaşıyor. Elif Deniz’in banyo kovası bile yok. Semra Ardıç’ın ailesi çok az gelebiliyor sevki yapılmalı.” Düşünün ailenizin 5 kuruş parası yok. Hakkari’de oturuyor Kayseri’ye nasıl gelecek annesi babası? “2 yıldır annemi babamı görmedim.” Diyen mahpuslar ile konuştum, düşünün! Mahpussunuz özgürlüğünüz kısıtlanmış 2 yıldır parasızlıktan, mahrumiyetten, yaşlılıktan anneniz babanız yanınıza gelemiyor ve nakil istiyorsunuz “Hayır nakil yapmam.” Diyor! Elif Deniz yine hücreye gitmiş panikatağı var bağırsak sorunları var. Hücre denilen yer nasıl bir yer biliyor musunuz? Bir tane tuvalet lavabosu var, başka lavabosu yok. En hijyenik işlerinizi bile tuvaletin lavabosunda halledeceksiniz. Yemek mi salata mı yapmaya çalışacaksın aldığın malzemeler ile o da tuvaletin lavabosunda yapacaksın! Hücre içine ufak lavabo yap dedik bilmiyorum yaparlar mı ama zaten daracık bir yer, ufacık bir yer hücre. Dışarıya açılamıyor havalandırmaya başka yere çıkıyorsunuz tam bir kuyu, kuyuların dibi diyoruz biz oraya, hücrelerin hali bu! Kabul edilecek bir durum yok en azından orada bir iyileştirme yapılabilir fakat bunlar da yapılmıyor bunların yapılması için savcı bey ile konuştuk umarım ilerleme olur. Kendisinin Akne Rozasea isimli hastalığı varmış ilacını yazdıramıyormuş. Birçok diyanet kanalı var ama Halk TV’yi verdiler Habertürk’ü aldılar diyor. “En sonunda mücadele ettik Halk TV’yi aldık ama karşılığında Habertürk’ü bizden aldılar.” Bazen infaz koruma memurları nezaketsizlik yapabiliyor diyor. Düşünün adli mahpus 30 dakika görüntülü görüşebiliyor, siyasi mahpus 10 dakika görüntüsüz ancak görüşebiliyor telefon ile. Adli mahpus 30 dakika üzerine ziyaretçisi gelmezse bir 30 dakika daha görüntülü görüşüyor. Siyasi mahpusun böyle bir hakkı yok. Böyle bir adaletsizlik var. Aynı zamanda aslında cezaevi inisiyatifi ile mahpuslara görüntülü görüşme hakkı da verilebilir bu da verilmiyor.

Ünzile Köşker zamanında bir okul kazanmıştı, biz de gayret etmiştik okulunda okuyamamıştı mahpus olduğu için hakkı yenmişti. Bu da büyük aile dramları yaşıyor ve kendisinden ziyade yaşlı kanser hastası Kadriye Işık isimli mahpus bir anne için çok üzülüyor. Diyor ki: “Ben kendim için çok üzülüyordum, çok sıkıntılar çektim.” Diye 73 yaşındaki kanser hastası mahpus teyze Kadriye Işık’ı görünce dedim ki: “Ben dert çekmemişim. Ben dert çektim demeye utanırım Kadriye teyze varken.” demiş ve “İyi Allah yine bizim başımıza iyi ki taş yağdırmıyor. Bu halde şu yaşlı kadın cezaevindeyken Allah başımıza taş yağdırmıyorsa yine Allah’a şükretmek lazım.” Dedi kadın, “Bu kadar zor bir durumda yaşlı kanser hastası bir kadına infaz erteleme vermiyorlar, hala burada tutuyorlar, inletiyorlar, ağlatıyorlar ben daha bir şey diyemiyorum.” Aynen söylediklerini size aktarıyorum. O teyze ile ben de görüştüm. Kadriye Işık isimli teyze ile görüştüm, 73 yaşında meme kanseri, meme kanseri ameliyatı olmuş, ağır bir kemoterapiye başlanmışken cezası onanmış, cezası da neden onanmış? Bir arsa anlaşmazlığı varmış birisi ile, arsa anlaşmazlığı yaşadığı kişi Kadriye teyze için iftira etmiş. “Fetöcüdür o, Bank Asya’da parası var.” hop teyze allem kallem uyduruk bir yargılama ile cezaevine alınmış. 73 yaşındaki teyzenin neresi “terörist” olacak Allah’tan korkun! Teyzeyi almışlar cezaevine, birinci kemoterapiyi almışken teyze cezaevinde ikinci kemoterapiye başlıyor. Bana anlatıyor; “Sabahleyin kalkıyorum buz gibi soğukta cezaevi ring aracına  biniyorum ellerim kelepçeli tir tir titriyorum, hastaneye gidene kadar kemoterapi alıyorum perişan oluyorum. Akşama kadar yine araca bindiriyorlar bir başka odaya almıyorlar, araçta bekliyoruz akşama kadar kemoterapi aldığım için bir şey de yiyemiyorum. Bulantı kusmam oluyor perişan bir şekilde cezaevine geri geliyorum.” Bu işkenceyi çektiriyorlar kadına. Kulaklarım ile duymasam, dökülen gözyaşlarına şahitlik etmesem bunları söylemem. Hepsi yakinen benim gördüğüm şeyler. Koğuşundaki kadınlar kendisine yardımcı oluyormuş. “Bir keresinde sen hastasın seni hücreye alalım.” Demişler hücrede hepten yapamamış oradaki ağırlaştırılmış müebbetler “Teyzeyi buradan çıkarın perişan burada.” Demişler, 16 kişilik koğuşa getirilmiş oradaki kadınlar “Sen bizim annemizsin sana yardımcı olalım.” Diyorlarmış. Kemoterapisi bitmiş radyoterapi alacak her gün gidecek hastaneye her gün bu işkenceyi çekecek. Bari bu kadını hastaneye yatırın da orada radyoterapisini alsın dedik. Savcı beye de söyledim o da: “Hastane başhekimi ile konuşacağım.” Dedi hem devlete masraf her gün bir sürü görevli araç, yakıt hastaneye bir kişiyi götürüp getirecek. Yatır bu hastayı hastaneye orada alsın 21 gün bu işkenceyi çekmesin. Allah bilir bu da olmamıştır! Biz bunu istedik, yaparız dediler olmuş mu olmamış mı cezaevini arayacağım soracağım. Durum da böyle.

Eraslan Özer isimli bir mahpus onun da %96 engelli çocuğu var ve hükümözlü durumda olmasına rağmen hala cezaevinde ve “Ben bu çocuğuma bakmak zorundayım, sonradan evlendiğim bir kadın bakıyor, annesi engelli çocuğu gitmiş 1 yaşındayken yeniden evlenmiş, bir başka kadın bakıyormuş çocuğa. Kendisi cezaevinde, “bu yasa Yusuf Kerim yasası genişletilip ben de buna dahil olursam çocuğum bu çileyi çekmekten kurtulur.” Diyor düşünün %96 engelli bir çocuk.

Şaban Kaygusuz isimli bir mahpus o da ağır engelli birisi, sağ kolu ve sağ bacağı yok fakat yıllardır adli tıp kurumu ilk önce infaz erteleme vermesine sonrasında da şehir hastaneleri vermemesine bir sürü gidip gelmesine rağmen hala cezaevinde. 2018’de infaz erteleme alıyor, belli ki savcılık reddetmiş, bir şeyler olmuş. Öyle böyle şöyle derken Diyarbakır’dan Kayseri’ye gelirken çıplak aramayı reddettiği için bir sürü de dayak yemiş. Ardından ağır engelli olmasına rağmen, düşünün bir kolunuz bir bacağınız yok ve cezaevinde yaşıyorsunuz! Benim yanıma aksayarak geldi, oldukça ağır bir şekilde bir sıkıntı yaşıyordu. Biz tekrar bir adli tıpın bu hastayı görmesi gerektiğini söylüyoruz, adli tıp görmeli ve bu mesele artık bitmeli. Şaban Kaygusuz bu halde cezaevinde olmamalı, engelli mahpuslar için cezaevi çok çok zor bir yer. Normal engelsiz bir insansanız idare edersiniz ama engelli mahpusa göre yapılmış bir yer değil cezaevleri. Cezaevinden hastaneye gittiği zaman o engelli hali ile çok büyük zorluk çektiğinde de jandarmaların hiçbiri kendisine yardımcı olmuyormuş. Diyorlarmış ki: “Seni sırtımızda mı taşıyacağız kardeşim?” düşünün bu şekilde bir muamele gördüğünüz bir yerde yıllardır yaşıyorsunuz. Umarım işlemleri yapılır.

Şaban Yalçın anestezi uzmanı, KHK ile ihraç bir doktor o da kendisinden çok başkalarının çektiği sıkıntıları yaşıyor ve denetimli serbestlikte çok sıkıntı yok diyor bu cezaevinde. Neyse onu söylüyoruz. “14 Mart Tıp Bayramı’nda doktor arkadaşlarım ile beraber tutuklanmıştım. Yasal kriterler yasa dışı kabul edilerek cezaevindeyim. Bank Asya, Bylock denilerek cezaevindeyim, Yalçınkaya kararları da dinlenmiyor fakat bunu yoğun bir şekilde gündem edin.” Diyor, talebi bu!

Abdullah Burak Yükselen, 36 yaşında eski bir subay. Isparta’da Kara Harp Okulu’ndaymış. Kendisine darbe gecesi hiçbir şeyden haberi yokken “Ankara’ya git emri almış, “terör” saldırısı var.” diye ve hemen ekibini toplayıp Ankara’ya gitmeye çalışırken kendisi darbeci ilan edilmiş. 13 kez çeşitli cezaevi ihlallerinden dolayı Anayasa Mahkemesi’ne gitmiş, İstanbul’a nakil için uğraşıyorum ailem buraya gidip gelemiyor çok büyük sıkıntılar çekiyor. Zaten adil yargılanmadık ama burada da ağır cezaevi şartlarında ihlaller yaşıyoruz.” diyor. Kurslar yeterli değil eğitimler doğru düzgün verilmiyor, dergilerimizi alamıyoruz, görüntülü telefon sistemi alamıyoruz.” Diyor.

Yaprak Taşçı, Kars Kağızmanlı 15 yıl ceza almış 2 yıldır cezaevinde ve bir arkadaşından bahsetti. Günel Saraç 6 yıldır içeride ve nakiller de verilmiyormuş. 3 görüşçü kuralı ile ilgili bir sıkıntı var Kayseri Cezaevi’nde. Diyelim ki Nazlı’nın kardeşi Nazlı ile görüşebiliyor aynı gün Yaprak ile görüşemiyor! Niye? “Sen UYAP’a bir giriş yaptın ikinci giriş için cezaevinden çıkıp tekrar giriş yapman gerekiyor diyorlar. Bunun bir hal yolu varsa yapılmalı çünkü girip çıkmak bir sürü işlem. Sonuçta bir mahpusun kardeşi diğer mahpus ile 3 görüşçüden birisi olamıyor. Bunu halletmeleri lazım cezaevi yönetimi gir çık yapsın diyor öyle hallederiz. Buna uygun bir formül bulunmalı.

Leyla Baran; o da kadın doğum muayenelerindeki sıkıntılardan bahsetti ve çeşitli ihlallerden bahsetti. Çok rahat bir şekilde infaz yakmalar oluyor dedi.

Songül Adın; Mardinli bir mahpus, Kürt meselesinden cezaevinde. Onun da önemli itirazları vardı. Diyor ki: “Sayın Selahattin Demirtaş bize mektup gönderdi. Orada “Biz bu haksızlıklara direneceğiz.” Gibi cümleler var. Cezaevi mektup komisyonu demiş ki: “Selahattin Demirtaş “biz” kelimesini yazarak örgüt mensuplarını motive ediyor, bundan dolayı bu mektubu vermiyoruz.” Başka hiçbir şey yok. “Biz haksızlıklara direneceğiz, biz boyun eğmeyeceğiz.” Demiş. “biz” kelimesi kullanarak örgüt mensuplarını motive etti demiş ve mektup engellenmiş! Evrakları elimizde, okudum, inanılacak bir hadise değil ama yapılmış! Buradan da kamuoyuna medyaya da söylüyorum; gözlem kurulunun kararı infaz hakimliğinin kararı elimizde ve ağır ceza da gerekçesiz bunu onaylamış. “Biz” kelimesi yazdığı için mektup engellenmiş. Niye? Demirtaş Kürt mahpusları motive ediyor, moral veriyor! Bakın gerekçe bu arkadaşlar.

Songül Adın; az evvel bahsettiğim poliklinikte kadın doğum muayenesinde ağır bir ihlal gören kişi Songül Adın. Kendisi anlattı bunu bize. Çok ağır kadın doğum muayenelerinde ve diğer muayenelerde ihlaller yaşadığını söylemiş olalım.

Meryem Gezer isimli bir mahpus, eşi de cezaevinde. İki çocuğu var ve anne baba mahpuslar. Üzerinde bylock çıkmış MİT raporu temizmiş, herhangi bir yazışma yokmuş. Bank Asya, Bylock, dernek diyerek kadıncağız bir anne iki çocuk annesi bir anne ceza almış, eşi de cezaevinde büyük bir sıkıntı çekiyor. Binlerce böyle mahpus var cezaevlerinde.

Hande Ayşe Dörtkol isimli bir mahpus, kendisi mühendislik öğrencisiymiş, KYK’da kalıyormuş, dava sürdüğü için Kredi Yurtlar Kurumu’ndan atmışlar, taşeron firmada çalışıyormuş davası sürdüğü için çıkartılmış. Kamu kuruluşunda taşeron firmada çalışırken davası olduğu içi çıkartılmış. Nevşehir’de KOM takip etmiş, Edirne’de 7 kişi çıkış yaparken yakalanmışlar ve yakalandıkları andaki travmayı bana anlattı. Diyor ki: “Jandarmalar bizi duvar dibine dizdi, ellerinde silah vardı ve acaba taranarak öldürüleceğiz diye büyük bir korku yaşadım, hayatım boyunca unutamam çok büyük bir korku yaşadım sonra beni Edirne’nin eski cezaevine götürdüler Osmanlı döneminden kalma her tarafta fareler vardı. Yüzümüzü kapatıyorduk gece yatarken fareler yüzümüzde dolaşmasın diye ve koğuşun her tarafında fareler dolaşıyordu.” Böyle bir cezaevinde kalmış daha sonra Allah’tan Kayseri’ye gelmiş. “Ablamın eşi de cezaevinde.” Diyor tüm aile boyunca sıkıntılar yaşıyorlar. 10 kişi ile kurslar sınırlı 16 kişi kalıyoruz ancak 10 kişi çıkabiliyoruz diyor.

Kayseri cezaevi izlenimlerim böyle. Biz cezaevlerinde yoğun bir takip yapmaya devam edeceğiz.

Mücahit Demirtaş isimli bir kişi bize başvurmuş. Engelli kadrosundan tersanede işe girmiş, diş ile ilgili bir muayenede tartışma yaşandığı için yargılanıyormuş. “Ne dişimi tedavi ettirebildim. Bütün bunlardan dolayı sabıkam oluştu bir işe giremiyorum, engelliyim, aramadığım üst yetkili kalmadı. Bana iftira edildi.” Diyor ve çok sıkıntı çektiğini söylüyor. Bir şekilde engelli zor durumdaki bir insanın durumuna bakmalı ve ona el uzatmalı. Engelli haklarından herkes bahsediyor ama bir engellinin yaşadığı moral durum hesaba katılmadan engelliler mağdur edilmeye devam edilebiliyor.

Tuğba Kurtgöz Hatay depreminde İzmir’e nakledilmiş, aile Hatay’da İzmir’e gitmeleri çok zor, tekrar Hatay’a nakledilsin deniliyor fakat nakiller yapılmıyor. Maraş Türkoğlu’ndan başka yerlere nakledilenler artık geri dönmeye başlamış ama Hatay’a kimse geri dönemiyormuş aile burada büyük mağduriyet yaşıyor.

Adem Destan 8 yıldır cezaevinde, ağırlaştırılmış müebbet. Dosyası bomboş diyor ailesi Yargıtay onadı şimdi Anayasa Mahkemesi’nde. Burdur Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır ihlallere uğruyormuş ve ziyaret talebinde bulunuyor bizden.

Sözleşmeli erler de bize başvurmuş. “7 yıl sonundaki kamudaki istihdam hakkı yönetmelik 12 Mayıs 2023 tarihinde çıkmasına rağmen hala verilmedi. Sözleşmeli er, erbaşların atamalarını yapsınlar artık.” Diyor bu sözleşmeli er arkadaşlarımız. 12 Mayıs 2023’de yönetmelik çıkmış ama hala verilmemiş. Niye bekletiyorsunuz diye Savunma Bakanlığı’na soruyoruz.

Kocaeli ilinde bir özel hastanede radyoloji uzmanı olarak çalışan bir doktor bey bize başvurmuş, doktor beyin başvurusunda biz şunu görüyoruz; radyoloji uzmanı kendisi biz Kocaeli’de önceki gün hastaneleri ziyaret ettik. Mesela Karamürsel Devlet Hastanesi’nde tüm radyoloji cihazları var ama radyoloji uzmanı yok. Mamografi var, röntgen, komputerize tomografi var, MR var radyoloji uzmanı yok. Niye? Radyoloji uzmanları düşüncelerinden dolayı ihraç edilmiş, özel hasstanede çalışıyor. Doktor diyor ki: “Ben özel hastanede çalışıyorum, devlet hastanesinde radyoloji uzmanı olmadığı için vatandaş bize geliyor ben özel hastanede onun ultrasonuna bakıyorum onu devlet hastanesine gönderiyorum. Beni iade edip devlet hastanesine gönderse devlet bir yükten vatandaşta para ödemekten kurtulacak ama bu eziyeti sırf iktidarları devam etsin diye sırf bizi ihraç etsinler diye yapmaya devam ediyorlar.” Diyor doktor bey haklı uyduruk bir şekilde ihraç edilen KHK’lılar büyük bir zulüm görüyor. Kamuya dönüşleri ile ilgili yasa teklifi verdik kabul edilmedi Meclis’te, tekrar vereceğiz, başka partiler versin yeter ki yüz binlerce kişinin eziyet işkence gördüğü bu KHK zulmü bitsin arkadaşlar bu iş bu kadar. Binlerce insanın hikayesi var ve büyük zulüm görüyorlar.

8 Eylül 1999 sonrasındaki SGK girişi olanlar biliyorsunuz EYT kapsamı dışında bırakıldı! 8 Eylül 1999 sonrası olanlar diyor ki: “En azından bir kademeli yasa çıksın ve biz 1 gün farkla yıllarca sonra emekli olmaktan kurtulmuş olalım.” Biz de bunu defalarca burada söyledik söylemeye devam ediyoruz.

Fahri Geçici Kuran Kursu Öğreticileri bana teşekkür ediyorlar, soru önergesi ile Diyanet’e durumumuzu ilettiniz diyorlar ama bir de yasa teklifi verirseniz çok seviniriz diye bir istek iletmişler biz de bunu vereceğiz inşallah.

Sağlık Bakanlığı’na tıbbi laboratuvar teknisyenlerinin alımı çok azalmış durumda bunun da giderilmesi için bize başvuru var.

Çok önemli bir başvuru; “Metin Can Yılmaz eşim onun adına başvuruyorum. Müvekkilim Enver Altaylı adına müdafi olan ben.” Diyor avukat hanım. “Abdulkadir Türkyılmaz isimli Ankara TEM’de görev yapan işkence yapan bir polis memurundan şikayetçiyiz.” Diyor. “Eşim Ankara 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nde defalarca söyledi, Abdulkadir Türkyılmaz işkencecidir, işkenceci başıdır, bize işkence etmiştir. Hakkında hakim suç duyurusunda bulundu, savcılığa gitti suç duyurusu.” 2021 yılında ancak soruşturma açılmış hala bir şey yok! Bakın şu rezalete bakın! İşkence yaptığı herkesçe malum olan bir kişi Abdulkadir Türkyılmaz! Beni de evimden darp ile çıkartan bir kişi Abdulkadir Türkyılmaz ve binlerce kişi tarafından işkence yaptı denilen bir kişi Ankara TEM’de görev yapan bir memur! Şimdi bu kişi ile ilgili soruşturma açılmış 2-3 yıldır hiçbir ilerleme yok. Niye ilerlemiyor Sayın İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya? Size Bütçe’de de sordum bunu şimdi de soruyorum bu kişi hakkındaki soruşturma niye ilerlemiyor? Kim engelliyor? Adalet Bakanlığı’na soruyorum; niye ilerlemiyor bu soruşturma? Bu ülkede işkenceciler korunuyor mu? Size soruyorum! Bir sürü kişiye işkence yaptığı kesin olan 153482 sicil numaralı bir polis memuru bu kişi. Bakın burada evrakları var. Bir sürü kişiye işkence yapmış, sanık E.A. sanık A.Ö. bir sürü kişi bana işkence yaptı diye bu kişi hakkında şikayetçi oluyor ve halen soruşturmalar yürümüyor. Bunu kabul etmiyoruz işkence insanlığa karşı bir suçtur! Abdulkadir Türkyılmaz’ın yaptıkları da hukuk önünde yanına kalmayacaktır! Mutlak surette hukuk onu mutlaka yargılayacaktır, işkence insanlığa karşı bir suçtur!

Cezaevlerinden bize çok mektup geliyor ve onları da kamuoyuna yansıtmak bizim boynumuzun borcu. Sayfalarca mektupları özetliyoruz ve size aktarıyoruz.

Sema Şener, Gebze Kadın Kapalı Cezaevi’nde diyor ki Bakan duysun; “Cezaevlerinde;  1.Sindirim problemleri oluşur. 2.Stresten egzama ve zona gibi cilt sorunu oluşur. 3.Ani ses, yüksek sesten kalp ritim bozuklukları olur. 4.Kulak ağrıları ve battaniye ile artan tozdan dolayıdır. En önemlisi de kalabalıktan dolayı insan kalabilmektir.” Diyor en önemlisi.

Emre Erdem, Marmara 5 Nolu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalıyor ve bize gönderdiği mektupta diyor ki:  “Engelli mahpusa hücre cezası verileceği zaman sağlık kurulu uygun olup olmadığına bakar. Bende buna uyulmadı ve bundan dolayı infazım yakıldı. Ne yönetmelik ne hukuk dinlendi. Öyle bir yerdeyiz ki engellilerin bile infazı yakılıyor.” Engelli mahpuslar için özellikle dikkat edin, Marmara 5 Nolu L Tipi Kapalı Cezaevi’ni uyarıyoruz.

Mithat Öztürk, İzmir 1 Nolu T Tipi Hapishanesi’nden diyor ki; “Sayın vekilim, Adalet Bakanlığı’na Y ve S Tipi cezaevleri ile ilgili durumu sorduk, bize bilmesinlercilik mantığı ile cevap verdi. Cevap eski cezaevleri kapanınca yeni model cezaevleri açılıyor şeklinde gelmiş. Zaten biz de bu modern cezaevlerindeki gayri insaniliğe dikkat çekiyoruz. Nurettin Kaya Dumlu Cezaevi’nde, Hüseyin Karaoğlan Sincan Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde açlık grevinde. S ve Y cezaevine itiraza devam edeceğiz. ” diyor Mithat Öztürk, İzmir 1 Nolu T Tipi Hapishanesi’nden gönderdiği mektupta!

Alişan Gül, Dumlu 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Hapishane’den mektup göndermiş; “Sizlerden isteğimiz Yüksek Güvenlikli S ve Y hapishanelerindeki insan onuruna aykırı durumların bitirilmesidir. İnsanlık onurunu korumak için ölüm orucuna giren arkadaşımız Nurettin Kaya’nın hücrelerden yankılanan sesi olunuz. Ya taleplerimiz kabul edilir ya da bir bir bu kuyulardan ölülerimizi çıkarırlar.” Diyor!

Onur Batu Yıldız, Kütahya T Tipi Kapalı Cezaevi’nden yazmış; “Adil bir şekilde yargılanmadık. Bizi beraat ettiren İstinaf’ın hakimleri sürüldü. Bize ceza verenler terfi ettirildi. Ayrıca cezaevinde kitap okuma hakkımız çok kısıtlı. Eğitim, kütüphane personeli artırılmalı. Kitap kotası 5 değil 20 olmalı. Kargo ile dışarıdan sınırsız kitap, dergi alınabilmeli. Ayda 1 kitap kuralı kaldırılmalı.” Bakın şunu söyleyim; ben Kayseri Cezaevi’ni eleştirdim fakat neyse onu söylüyoruz. Kayseri Cezaevi’nde diğer cezaevlerinde olmayan iyi bir şey var. kitap engeli pek yok 50 ye yakın kitap bulundurabiliyor mahpuslar savcı ve müdür beyler kitap konusunda bir kısıtlama getirilmemiş. Bu iyi bir gelişme ama bazı yerlerde inanılmaz derecede kitap kısıtlılığı var.

Şadi Muhammed, 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde;“Merhaba Ömer Bey, Türkiye’de mülteciyim. Mülteci olduğum için yakınlarım ile görüşmem engelleniyor. Aynı koridorda farklı suç grupları bulundurulmaz, bulunduruyorlar. Anadilim Kürtçe, Kürtçe kitap verilmiyor. 10 saatlik sohbet hakkı 3 saat uygulanmakta. Radyo kullanımı keyfi yasaklanmıştır. Kürtçe şarkı söylemek soruşturma konusu yapılmaktadır!” diyor.

Selami Menek bize mektup yazmıştı, denetimli serbestliği engelleniyordu ben son gelen haber ile denetimli serbestliği haberini vereyim kendisinin ve yakınlarının gözü aydın, haksızlıkların bitmesi için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.

Gülten Sayın, Ferizli Cezaevi’nden bana yazmış; “Yusuf Kerim canım oğlum… “Anne anne” diye vefat etti… Benim de tek tesellim son günlerinde yanında olmam oldu. Yusufum bu dünyadaki zulme dayanamayan diğer çocuklar gibi mutluluk diyarına uçtu…” diyor hiç unutmayız Yusuf Kerim Sayın’ın annesi Gülten Sayın çıkartılan yasa ile çocuğun yanına böyle döndü ve çocuk vefat etti yavrumuz ve Anne cezaevine girdi tekrar.

Aytaç Ünsal, Edirne F Tipi Hapishanesi’nden yazmış; “Fransa’da yaşayan bir icra katibi var tarihte adı Daumier, bir karikatürist Kral’ın karikatürünü yapıp onu eleştirince deli olduğunu söyleyip akıl hastanesine kapatılıyor. Bunların aklının sınırları içinde onurlu olmak yoktur. Ne yapsalar da Daumier’e boyun eğdiremiyorlar. En son ödüller vererek onu susturmaya çalışıyorlar. O yalancı ve hırsız egemenlerin hiçbir şeyini istemiyorum diye reddediyor. O mütevazi icra katibi, bugün halkların mücadelesindedir. Onu tehdit edenler tarihin çöplüğündedir.” Diyor ve tarihi bir hatırlatma yapıyor mahpus Av. Aytaç Ünsal!

Gökhan Yüksel, Elmalı T Tipi Kapalı Cezaevi’nden bize yazmış; “Adil yargılanmadım. Delilleri toplama noktasında kolluk görevini yapmadı. Yargılama adil cereyan etmedi. Çok mağdurum. Adil bir yargı için mücadele ettiğinizi duydum ve size başvurdum. Mahkeme süreci dahil her aşamada mağduriyete uğradım. Masumum, yardım istiyorum sizden.” Diyor biz de sesini buradan duyuruyoruz

Bülent Parmaksız, Sincan 2 Nolu F Tipi Cezaevi’nden yazıyor; “Bana gelen taziye faksları, kargolar, gönderdiğim mektuplar, kitaplar, kayboluyor. Can sıkıcı bir karmaşa daha doğrusu kasten yapıldığına dair şüphelerim var… Konuyu  Adalet Bakanlığı düzeyinde dile getirin.” Diyor biz de buradan Sayın Bakan’a buradan iletiyoruz.

Nusret Muğla’nın eşi diyor ki: “Bize vefasızlık yapıldı.” Nusret Muğla’yı unutmuyoruz yaşlı başlı bir insan yasal gerekçeler yasa dışı kabul edilerek cezaevine atıldı ve Covid zamanında yaşlı hasta haliyle cezaevinde vefat etti! Büyük bir zulüm gördü ve eşi de feryat ediyor ve bize vefasızlık yapıldı diyor.

“KHK’lı olduğum gerekçesiyle iş vermeye yanaşmadılar.” Öğretmen Murat Derince mesleğinden ihraç edilen binlerce KHK’lıdan biri. “Mesleğimi çok seviyordum.” Diyor, kendisi ödüller kazanmış bu arkadaşımız Murat Derince. Çalışırken ödüller kazanan bir öğretmen ama ihraç edilince kargo veya dağıtım şirketlerine çalışmak için başvurmuş KHK ile devletten ihraç diye o şirketlere alınmadığını anlatıyor. Çok zulüm görmüş.

Önder Babat Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisiyken 3 Mart 2004’te 23 yaşında İstiklal Caddesi İmam Adnan Sokak’ta başından tek kurşunla vurularak katledilen Önder Babat cinayeti zaman aşımına uğratılarak örtbas edilmek isteniyor. Önder’in davasına sahip çıkalım, bu dosyayı kapattırmayalım!

Bakın arkadaşlar biz bunu sosyal medyamızda gündem etmiştik, İstanbul’da bir sürücü bir siyah tenli yabancı anne ve iki çocuğuna arabayı aniden durdurarak onların yere düşmesini sağlayarak zulmetti! Biz bunu duyurduk, lanetledik bu şoförün yaptığı gayri ahlaki davranışı, şoföre bir ceza gelmiş bu da olumlu bir gelişme. Bu tür kadına, çocuklara zulmeden şoförlere cezaların verilmesi gerekiyor. Sosyal medya bundan dolayı var. İyi ki var diyoruz.

Az evvel de bahsetmiştik, Güney Afrika’nın Gazze’deki Soykırım ile ilgili İsrail aleyhine açtığı dava bugün ve yarın görüşülecek, çok önemli yakından takip edeceğiz. Oradaki hukukçular ile görüşmeye çalışacağız, bu zalim, katil İsrail Devlet yetkililerinin ve bu cinayetleri işleyenlerin mutlaka dünya huzurunda yargılanması gerekiyor.

Lone Belarra: “İspanya, Güney Afrika’nın İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı huzuruna çıkarma önerisini desteklemeli. Filistin halkına yönelik soykırımı durdurmak için hep birlikte bir araya gelmeliyiz.” Diyor! Dünyanın vicdanlı insanlarına güveniyoruz. Kimlik, din, mezhep düşünmeksizin bu vicdanların konuşması lazım! Biz vicdanları konuşmasının birçok sorunu bitirebileceğini düşünen insanlarız. Vicdanlar konuşmalı!

Bu çocuk demişki Filistin Gazze’de; “88 gündür insan hakları komisyonuna sesleniyoruz. Hiç umurlarında değil herhalde. Bugün hayvan hakları komisyonuna seslenmeye karar verdik. Fosfordan, bombadan ölmeyen havyanlar açlıktan öldü.” Diyor! Çok büyük bir sitem var burada. Anlayan anlar, anlamayanlar da maalesef vicdansız insan olduklarını gösterirler.

Sayın Hulki Cevizoğlu şu anda AK Parti saflarında, zamanında Ceviz Kabuğu programında başörtüsü yasağı için ben onunla tartışmıştım. Güya başörtüsü yasağına karşı olan AK Parti’de kendisi milletvekili böyle garabet bir dünyadayız, hiç kimse sorgulamıyor bu durumu. Ben kendisi ile Ceviz Kabuğu programında başörtüsü konusunda tartışmıştım, kendisi yasakçı anlayıştaydı. Biz yasağın bitmesi gerektiğini söylüyorduk, AK Parti Hulki Cevizoğlu çizgisine geldi demek ki. Hulki Cevizoğlu kurulduğu günkü AK Parti çizgisine gelmedi, AK Parti Hulki Cevizoğlu çizgisine geldi yani başörtüsü yasakçıları ile aynı safta. Buradan da tüm kamuoyuna duyuruyoruz. Biz hak savunuculuğu ve insan hakları safında olduk her zaman her zaman mazlumun yanında zalime karşı oldum. Güçsüzün yanında güçlüye karşı oldum Allah’a da şükrediyorum.

Çok üzücü bir gelişme yaşandı. Savcı Ayhan Ay, Sinan Ateş davasının savcısı aniden izne ayrıldı. İzin de 2 aylık bir izin! Seçime kadar durumu idare ettirecek iddianame çıkartmayacak bir izin ve Sinan Ateş’in katilleri gizleniyor! Niye gizleniyor? AK Parti MHP Cumhur Zulüm İttifakı var çünkü! Biz dedik bu iddianame seçime kadar çıkmaz, maalesef dediğimizi doğruladılar savcıyı izne çıkarttılar. Şu rezaletleri görüyor musunuz arkadaşlar? Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş feryat ediyor ve diyor ki: “Büyük bir haksızlık ve zulümdür, “Babam nerede?” diyen çocuklarımın yüzüne bakamıyorum büyük bir acı yaşıyorum.” Diyor ve iddianame hala çıkmıyor. Savcı izne ayrılıyor, büyük bir rezalet ve skandal yaşanıyor, utanç verici bir şey yaşanıyor. Hep birlik olmuşlar AK Parti MHP bu olayı örtmeye çalışıyorlar! Ortada korkunç bir cinayet var, 22 tutuklu var ve iddianame yok. Her şey ortada ama iddianame yok. Besbelli ki bir şeylerin üstü örtülmeye çalışılıyor.

Bu kim? Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Rektörü Turgay Uzun! Üniversite perişan halde, öğrenciler üniversitede kalamıyor ve uzaktan eğitim var, binalar mahvolmuş durumda. Rektör ne yapmış biliyor musunuz? Kendisine ebeveyn banyolu bir villa yaptırıyor maşallah. Kendi adamlarını atama yapıyor, kendisinin işine gelmeyen işleri örtbas ediyor! Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi Rektörü Turgay Uzun bütün bunları yapıyor, senin peşini bırakmayacağız hukuk önünde. Kendisine bu eleştiriler yapılınca sosyal medyasından “İt ürür kervan yürür” diye bir tweet atmış, tepkiler artınca sosyal medyasını kapatmış! Şu hale bakın! Bir Rektör böyle tweet atıyor! Çık kendini savun ama kalkıp böyle söylüyor! Nereye yaslanıyor? AK Parti MHP Cumhur Zulüm İttifakı’na yaslanıyor! MHP üzerine çalışması olan bir Rektörmüş, MHP kontenjanından getirilmiş, Rektör yapılmış ve böyle utanç verici işlere imza atıyor! Sayın Rektör herkes seni kınıyor, bir açıklama yap, bu Rektörü de görevden alın YÖK yetkililerine sesleniyoruz, bu olacak bir iş değil Sayın Cumhurbaşkanı, bu rezaletlere izin verme diyoruz!

Barış Hemen Şimdi diyoruz! Cumhuriyetin ikinci yüz yılda demokratik, halkçı ve özgürlükçü bir niteliğe kavuşması ihtimalinin önünde engeller var. Bu engellere itiraz ediyoruz. Bugün biz susarsak, yarın konuşacak kimse kalmayacak.

Sayın Demirtaş diyor ki: “Bakanlıklara Kürtçe bilen memur alınması gerekiyor. Bunu yapmıyorlar, Kürtçe konuşanı kriminalize ediyor. Türkçe’ye ilişkin onlarca kurum araştırma yapıyor. Niye Kürtçe’ye ilişkin çalışma yapmıyorsunuz? Bu devlet, Kürtlere neden hizmet vermiyor?” diyor. Ben de görüyorum bunu, az evvel de söyledim! Kayseri Cezaevi’nde bir Kürtçe konuşup okuyan memur daha olsa Kürtçe mektuplar daha hızlı gidip gelecek ama yok! Bir kişi de yüzlerce mektup ile baş edemiyor ve mektupların gelmesi gitmesi gecikiyor!

Geçtiğimiz günlerde Şahsiyet filminden bir sahne çok konuşuldu. Bir anne 2013 yılına kadar bunlar yoğun bir şekilde yaşanıyordu. Mahkemede Kürtçe konuştuğu için hakim tarafından aşağılanana azarlanan bir anne. Anne diyor ki: “Senin dediklerini anlamıyorum.” Hakim de: “Türkçe konuş.” Kadın Türkçe konuşmayı bilmiyor Kürtçe konuşabiliyor. Bu insanların içini sızlattı, vicdanı yaralandı. Bu sahneler Türkiye’de çok yaşandığı için Kürt sorunu oluştu ve biz diyoruz ki; adımlar atın ki bu yaralar kapansın!

Myanmar’dan bir görüntü. Myanmar sesi az duyulan ancak en vahşi saldırılara maruz halkın yaşadığı bir yerdir. Unutmayalım, unutturmayalım. Myanmar’da cunta rejiminin, bir köye düzenlediği hava saldırısında, aralarında çocukların da bulunduğu en az 15 kişinin hayatını kaybetti.

Kocaeli’deydim geçtiğimiz günlerde. Gölcük’ten İzmit’e gidiş, Gebze’den İzmit’e gidiş tam bir çile sabah akşam saatlerinde, fotoğrafını da çektik. Trafikte biz de çok zorluk yaşadık, gecikmeler yaşadık kabul edilecek bir durum değil arkadaşlar.

Hastanelerimizi ziyaret ediyoruz, Kocaeli Üniversitesi Umuttepe Kampüsü’nde değerli hocamız Görkem Aksu’yu ziyaret ettik! Hastane hakkında bilgi aldık. Biz de acil ve diğer servisleri gezerek hatalarımız hakkında bilgi aldık ve durum hakkında daha da ileri araştırmalar yapıyoruz. Hastanede acildeki vatandaşlarımız ile konuştuk. Orada soğukta kalmışlardı, bölüm oldukça soğuktu başhekim ile de konuştuk ve bu durumu gidermeye çalıştık umarım gidermişlerdir şu anda.

Aynı zamanda Karamürsel Devlet Hastanesi Başhekimimiz ile konuştuk, çok değerli bir başhekim ilgi gösterdi ve anlattı. Karamürsel Devlet Hastanesi Başhekimi Adnan Canveren’e gayretleri için teşekkür ediyoruz fakat hastane yetemiyor! Doktor eksikliği var artırılması gerekiyor. Halk yoğun bir başvuru yapıyor gece aciller oldukça dolu ve sıkıntılı oluyor. Onun için doktor sayısının artması lazım. Başhekim bey 13 pratisyenden 6’sı TUS’u kazandı gidecek ben nasıl burayı çevireceğim diye kara kara düşünüyordu. Radyoloji uzmanı yok, birçok alet olmasına rağmen Röntgen, mamografi MR, Tomografi olmasına rağmen radyoloji uzmanının olmaması kabul edilecek bir durum değil. Aynı zamanda göz uzmanı da yok. Tüm bunların giderilmesi ve doktor sayısının artırılması gerekiyor! Biz hastaneyi ziyaret ettik servislerde dolaştık ve fedakar hemşire arkadaşlarımız ile görüştük. Servislerin durumu fena değil odalar tek kişilik bunları olumlu olarak değerlendiriyoruz.

Gölcük Devlet Hastanesi’ni ziyaret ettik. Başhekim Uzm. Dr. Sertan Acar Bey ile görüştük, kendisi ile hastanenin durumunu gördük. Gölcük Devlet Hastanesi halen eski yerinde yetemiyor. Gölcük 170 bin nüfuslu bir yer ve küçük bir binada hastane hizmeti yürütülmeye çalışılıyor. Yeni bina yılan hikayesine dönmüş durumda yıllardır yapılamıyor. 7-8 yıldır yapılamıyor. 2020’de-2021’de açılacak denildi bir türlü açılmadı, deprem izolatörleri konusu gecikti eksiklikler var soru önergesi var 31 Aralık 2023’de inşaat bitecek Şubat ayında hizmete açılır denildi ama daha inşaatı bitmemiş bunu da buradan Sağlık Bakanı’na söyleyelim. Bize cevap veriyorsunuz ama nerede? Bizim gözlerimiz sizin verdiğiniz cevapların gerçekleştiğini göremiyor bunu da size söylemiş olalım.

10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günüydü, yerel çalışan gazeteciler ile birlikte olduk ve onları tebrik ettik çok zorluklar ile karşılaşıyorlar, çok değerli bir meslek gazetecilik arkadaşlarımızın eline sağlık 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde yüzlerce gazeteci büyük sıkıntılar yaşıyor. Onlarca kişi mahpus ve engellenmeye çalışılıyor çünkü medya özgürlüğü otoriter iktidarlar için son derece engellenmek istenen bir konu.

Son Kale Kocaeli Gazetesi’nde değerli gazeteci İsmet Çiğit’i ziyaret ettik.

Kocaeli’de özellikle gündeme getirmek istiyorum; Derince Fatih Sultan Mahallesi’nde Çenedere Caddesi’nde bir mesire alanı var, mesire alanı mesire alanından çıkmış. Uyuşturucunun, sapıkların, hırsızların, katillerin dolaştığı bir yer haline gelmiş, vatandaş çok tedirgin biz de bölgeyi ziyaret ettik vatandaşlar ile konuştuk bu durumu kabul etmiyoruz bir an evvel değişmesi gerektiğini söylüyoruz.

Az evvel de bahsetmiştim, Yukarı Hereke’deki taş ocakları son derece büyük rahatsızlık veriyor ve biz bölgede tespitler yaptık. Gördüğünüz gibi çok büyük oyuklar açılmış, bütün dağlar delinmiş ve bölgede müthiş bir toz oluşuyor. Trafik, kamyon trafiğinden dolayı berbat bir halde bu duruma müdahil olunması gerektiğini öncesinde de söylemiştik.

Kayseri’de KHK Platformu ile buluştuk ve onlar ile sohbetler ettik destek verdik.

Aynı zamanda Kayseri’de öncesinde evliliklerine vesile olduğumuz bir ailenin çocuğu da kucağımızda oldu, onun da adına Ömer demişler, Ömer ismini koymuşlar. Biri Türk, biri Kürt olan iki kişinin belki gerçekleşmesi çok zor olan evliliği konusunda yardımcı olduk ve Türk Kürt kardeşliğinin tesis edilmesi noktasında bir adım atmış olduk. İnsanların önyargıdan kurtulması ve barış, sevgi, kardeşlik içinde bir arada olmasının mümkün olduğunu düşünüyoruz. Bu bizim adımlarımız ile olacak.

Evinde de ziyaret ettiğimiz hasta mahpustu, cezaevinden çıkması için büyük gayret sarf etmiştik, KHK Mağduru Hüseyin Geçmek, geçtiğimiz günlerde vefat etti Samsun’da. Çok zor durumdaydı, cezaevinde çok uğraşmıştık kanser hastası bu mahpusun infaz erteleme alması için çok gecikme ile almıştı fakat sonrasında hayatını kaybetti, toprağa verildi. “Cenazemde en az 40 KHK’lı kaderdaşım olsun demiş.” Ne 40’ı 100’den fazla kişi cenazesinde vardı ve ona rahmet diledi.

Filistin’de felaket devam ediyor. 2 ay önce eşi ve iki çocuğu dahil ailesinden 12 kişiyi kaybeden Al Jazeera muhabiri gazeteci Wael Dahdouh’un en büyük oğlu gazeteci Hamza az önce katil İsrail’in bindiği arabaya Sihaları saldırması sonucu şehit oldu, Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun. Maalesef işte böyle korkunç cinayetler işleniyor. Bu kişinin gerçekten insanlık adına çok önemli ödüller alması lazım çünkü bu zulme, bu haksızlığa karşı tüm vücudu ile bünyesi ile direniyor.

Son olarak her hafta bahsettiğimiz ve önemine binaen her hafta bahsettiğimiz hak ihlalleri;

Cemal Kaşıkçı Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda yok edildi ne ölüsü ne dirisi çıktı. Tayyip Erdoğan bunun için çok bağırdı, çağırdı laf yağdırdı Suudi Arabistan yetkililerine ama daha sonra dosyayı Suudi Arabistan’a iade etti, bağırdığından kredi anlaşması yaptı Suudi Arabistan ile. Biz bu gerçeğin örtbas edilmesini kabul etmiyoruz.

Osman Kavala bir hak savunucusu sivil toplum aktivisti, haksız yere cezaevinde çok ağır bir şekilde cezalandırıldı, her zaman yanında olduk olmaya devam edeceğiz.

Şerif Mesutoğlu işlemediği bir cinayet, Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk cinayeti sonrasında katil ilan edildi ama işlemediği bir cinayetten dolayı ağırlaştırılmış müebbet mahpusu bu zulmü kabul etmiyoruz.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı, halk için yaptığı gayretler onun cezalandırılmasına vesile oldu! Bu zulmü de kabul etmiyoruz. Selçuk KOzaçağlı Başkanın yanındayız.

Ferit Şenyaşar, Emine Şenyaşar destansı direnişlerini devam ettiriyorlar, her zaman yanlarında olduk yıllardır, yanlarında olmaya devam edeceğiz. Gözü yaşlı annemizin sevgili vekil Ferit Şenyaşar’ın yanında olmaya devam edeceğiz çünkü çok çok haklılar. Allah yardımcıları olsun biz bu duayı hepimiz icabet ediyoruz. Annemizin ellerinden öpüyor Ferit Şenyaşar kardeşimiz ile de omuz omuza bu mücadeleyi sürdürüyoruz, buradan her hafta destek veriyorum.

Gabon’lu Dina cinayetinin en net bir şekilde aydınlatılmasını istiyoruz. Buradan feryatlarımız sonucunda katil zanlısı en sonunda tutuklandı, buradan bizim baskımızın da önemi olduğunu düşünüyorum.

Yusuf Bilge Tunç 6 Ağustos 2019’dan beri kayıp yok, ne ölüsü ne dirisi var korkunç bir olay. MİT yetkililerine defalarca soruyorum tüm yetkililere soruyorum çıtları çıkmıyor korkunç bir olay kabul edilecek bir durum değil benim vicdanım kabul etmiyor, Allah da bunu kabul etmesin halkta kabul etmesin. Bu kişinin dünya gözü ile bir şekilde bulunacağı ve buna bu zulmü yapanların yargılanacağı günleri görmeden beni öldürme Allahım diyorum!

Yasin Ugan ve Gökhan Türkmen de zorla kaçırılıp kaybedilen daha sonra Allah’tan öldürülmeyip bir cezaevinde bulunan kişiler kendileri. Kaçırıldıkları süre boyunca çok ağır işkenceye uğradıklarını söylediler.

Koray Vural MİT tarafından yurt dışından getirilip Ankara’da bir müddet sonra “Onu yurt dışından getirdik.” Açıklaması yapılan bir kişi. MİT bunu yoğun bir şekilde yapıyor yurt dışından insan getiriyor, kendisi ifade ediyor, biz iftira etmiyoruz. Böyle birçok kişiyi getirdi, bunları biliyoruz çünkü kendileri açıklıyorlar veyahut da mağdurlar daha sonra cezaevlerinde mahkemelerde konuşuyorlar. Bunlar da kabul edilecek hadiseler değil.

Gülistan Doku bakın 3 yılı geçti, geçtiğimiz günlerde yıl dönümüydü, Aygül Doku ve anne babası büyük bir mücadele ile Gülistan Doku’nun bulunmasını istiyorlar.

Hürmüz Diril ve eşi Şimoni Diril zorla kaçırılıp kaybedildiler. Şimoni Diril annenin cesedi bulundu ama Hürmüz Diril’in izine rastlanmıyor ve yargısal süreçte adil bir şekilde yürümüyor. Adalet istiyoruz, Hürmüz Diril’in bulunmasını istiyoruz.

Yorumlar