12 Ekim 2023

Gündemimizin ilk maddesi maalesef tüm Türkiye’nin ve dünyanın gündemi olan bir konu. Filistin ve İsrail arasındaki çatışmalar. Aniden başlayan aslında hiç bitmeyen, yıllardır devam eden ve sürekli harlayan bir ateş sahibi bir çatışma Filistin-İsrail arasındaki çatışmalar. Şu anda dehşet boyutlara vardı. Binlerce insan ölüyor ve bir uzlaşma, barış şansı görülmüyor. Savaştan, kandan, gözyaşından başka bir çözüm düşünmeyen taraflar birbirlerini öldürmek ile bir yere varacaklarını sanıyorlar! Evet, İsrail işgalci bir güç, zalim bir güç, vicdansız bir devlet, hukuk, insanlık tanımayan bir devlet ancak bu devlete karşı mücadele ile düşmana benzeyerek kazanılamaz! Düşmana benzeyerek de kazanılan hiçbir savaş adalet ile kazanılmış bir mücadele olamaz. Bunu en net bir şekilde söyleyelim!

Bakın görüntüler var! Hamas’ın İsrail’e düzenlediği baskında festivallere yönelik saldırıda en az 260 sivilin öldürüldüğü, otobüs duraklarında yaşlı, başlı insanların öldürüldüğü görüntüler yansıdı. Bunlar kabul edilecek hadiseler değil. Zulme karşı zalime karşı mücadele edilir ama zalim olarak yapılmaz bu. Bu kabul edilecek bir hadise değil. Bu konuda düşüncemiz nettir, insan hakları perspektifi ile konuya bakarız. Her olayda olduğu gibi bakarız, kim olursa olsun zalime karşı kim olursa olsun mazlumdan yana ilkesi ile yıllardır hareket etmişizdir. Mazlumun yanındayız fakat mazlum da hiçbir zaman zalimleşmemelidir, bunu da net bir şekilde söylüyoruz.

İsrail’de bu baskına karşı Hamas’lı militanları yakalayıp çırılçıplak soyup üzerlerine yazılar yazıp, rakamlar yazıp aşağılayarak darp ederek görüntüler sunmuştur medyaya. İsrail kendi vahşetinin gereğini yapmıştır fakat bunlar örnek alınacak hadiseler değildir bunu herkese, tüm insanlığa söylemiş olalım. Vahşet, vahşeti doğurur başka bir şey değil. Mücadele insani, vicdani açıdan olmalıdır. Bizim bildiğimiz gerçekler budur. İnsani, vicdani, islami gerçekler budur ve olması gerekenler de budur bunu en başta söylemiş olalım değerli arkadaşlar. Biz bu çatışmanın bir an evvel bitmesi gerektiğini düşünüyoruz. En azından 1967 sınırlarına dayanan iki devletli bir çözüm halen mümkün. Binlerce insanın, kadının, bebeğin, çoluk çocuğun ölümü ile iki tarafta bir yere varamaz. Mutlak surette bir çözüm bulmak zorundalar, bu topraklar, bu dünya hepimizin kendimize yaşayacak bir alan bulabiliriz. Başkası için de bir alan bırakabiliriz ve illa her şey her yer bizim olsun anlayışı ile hareket etmek doğru değildir. 3 dinin İslam’ın, Hristiyanlığın, Yahudiliğin beraber yaşayabileceği bir alandır. 3 semavi dinin de kutsallarının, kutsal mekanlarının olduğu bir alandır ve 3 dinin mensuplarının birbirlerine saygıyla bakması gerekir. Hiçbiri: “Burası benimdir başkasına yer yok onları katletmek, sürmek, yok etmek caizdir.” Anlayışı ile bakmamalıdır, olay tam anlamıyla budur. Tüm siyasal, tarihi ve sosyal gelişmeler de bizim yıllardır söylediğimiz bu gerçeklikleri apaçık ortaya çıkarmaktadır. Hamas yetkililerine de sesleniyorum; evet İsrail zalimdir, vicdansızdır ona karşı ben de yıllardır mücadele ediyorum, lanetliyorum İsrail’in zulümlerini ama İsrail’li sivillere karşı katliam yaparak ardından da İsrail’in Gazze’yi yerle bir etmesine imkan sağlayarak hiçbir yere varamazsınız. Bebekler, çocuklar, kadınlar, aileler perişan durumdadır. Bunun açıklaması yoktur ve bu daha da bir çıkmaz sokağa sürüklenmekten başka bir şey getirmeyecektir. İsrail Devleti yetkililerine de şunu söylüyoruz; İsrail Devleti gücüne güvenmemeli, en güçlü olduğu zaman bile vahim bir şekilde bir katliama uğrayabiliyor ki kesinlikle yanlıştır bu katliam fakat çatışma ile silah ile ezme ile hiçbir hak talebini bastıramayacaklarını da çok net bir şekilde İsrail’li yetkililerin her zaman bilmiş olması lazım. Siyonist gayeler dini gayeler değildir. Siyonizm ırkçılıktır, insanlığa karşı düşman bir ideolojidir ve bu ırkçı gayri insani ideoloji ile İsrail ve İsrail halkı da kurtuluş bulamaz çünkü bu ideoloji onların başına bela olan bir ideolojidir ve bu anlayıştan en kısa sürede vazgeçmelidirler.

Değerli arkadaşlar bu hafta yine Türkiye vatandaşları olarak, Türkiye’deki milyonlarca emekli olarak çok önemli konu gündemdeydi. Sayın Cumhurbaşkanı lütfetti, 16 milyona yakın emekliye 5 Bin TL ihsan göndereceğini buyurdu! Adeta emekli ile dalga geçti. Emekli sadaka istemiyor. Emekli ihsan istemiyor. Emekli; insan gibi yaşamak için bir ücret bekliyor! 7500 TL ile 10000 TL ile bu ülkede bir vatandaşın, bir ailenin geçinebilmesi mümkün değil. “1 defalık sana sus payı. Hadi bakalım Cumhuriyet’in 100. Yılı sus bakalım, emziği ağzına tıkayıverelim, sus da artık aklın başına gelsin. Sus bakalım!” anlayışı ile verilen bu 5 bin TL emekli ile alay etmektir başka bir şey değil çünkü her şeyin azgın bir şekilde arttığı bu dönemde bir defalık emekliye verilen bu ücretin hiçbir şeyi karşılamayacağı apaçık ortadadır, biz defalarca sorduk, söyledik. 7500 TL ile geçinebilir misiniz? dedik! Emekli açlıktan ölsün mü? dedik ve bir cevap alamadık ve en sonunda bir sadaka gibi bir para ilanı yapıldı. Sayın Cumhurbaşkanı bilsin ki; emekliler bu sadaka gibi tekliften memnun değildir. Doğru düzgün her ay ücretlerinin arttırılmış olmasını talep etmektedirler. En azından açlık sınırının oranının 3 Bin TL oranın üstünde bir oranda bir emeklilik aylığı miktarına ulaşmak istemekteler. Asgari ücretin altında milyonlarca insan maaş almaktadır. En az 9 milyon insan asgari ücretin altında maaş almaktadır ve bu miktarlar yaşanabilecek miktarlarda değildir. Emekliler çok abartılı ücretler istememekte ve makul bir şekilde yaşanabilecek bir şekilde bir ücret ile ancak hayatını sürdürebileceğini ifade etmektedir. O yüzden bu düzenlemenin bir an evvel değiştirilmesi ve emeklinin isteğine uygun bir hale getirilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar sağlık alanında Kocaeli maalesef dökülüyor. Biz defalarca bunu söyledik, bakın Kocaeli’de Şehir Hastanesi büyük bir gecikme ile açıldı ki biz zaten karşıydık bu şehir hastanesine, onun açılma süreci de skandallar ile dolu oldu ve açıldıktan sonra da kamu hastaneleri küçültülmeye ve kapatılmaya başlandı. Buradan özel hastaneler iyi rant elde etmeye başladı ve önleri iyice açıldı ve bu arada da kamu hastaneleri kadroda çalışacak uzman hekim bulamamaya başladı. Şu anda daha bugün açıklandı; Sağlık Bakanlığı uzman hekim atayamıyor! 123 hekim ataması açmış, 25 civarında KBB uzmanı atayabilmiş, 123 KBB uzmanı kadrosuna ancak neredeyse 1/5 oranında bir hekim atayabilmiş. Hekimler ne yapıyor? Türkiye’de durmuyor ve şu anda yıl sonu itibariyle 3000’i bulacak sayıda hekimin yurt dışına gideceği ortaya çıktı. Şu anda 2300’ü buldu, yıl sonu itibariyle de 3000’i bulacağı tahmin ediliyor, hekimler akın akın yurt dışına gidiyor. Sağlık Bakanlığı kadroları boşalıyor ve sağlıkta hizmet maalesef büyük bir fiyasko ile sonuçlanıyor. Vatandaş hizmet alamıyor, özel hastanelere gitmek zorunda kalıyor özel hastanelere gidince de önemli sorunlar ile karşılaşabiliyor.

Önümde bir şikayet var Kocaeli’den, Lastik İş Sendikası Eski İzmit Şube Başkanı Yusuf Bayraktar AK Parti İl Başkanı Dr. Şahin Talus’un hastanesinde ölen babasının resimlerini paylaşmış. Cesedi çürümüş halde teslim aldığını söyleyen Bayraktar “Devletten yatak parası almak için çürüyene kadar babamı bekletiniz mi?” diye sormuş ve beddualar sıralamış özel hastaneye. Konuşarak götürdükleri babalarını daha sonra yoğun bakıma yatıran hastanenin uygulamaları ve muayene ve tedavisinden şikayetçi olan kişi medyaya başvurmuş. Hakikaten iddiaları doğruysa iyi bir bakım almamışsa, vücut yaraları iyi tedavi edilmemişse oldukça vahim bir durum. Ciddi bir takip yapılması gerekiyor, bu konu hakkında ve Sağlık Bakanlığı’nı bu vatandaşın şikayetini incelemeye davet ediyorum. Acaba AK Parti İl Başkanı diye incelemeyecekler mi? Yoksa evrensel hukuk ve insan haklarını esas alarak ve yasaları esas alarak böyle bir inceleme yapacaklar mı Sn. Fahrettin Koca’ya soruyorum! Yargısız infaz da yapmıyoruz, nedir olayın gerçekliği, bir usulsüzlük bir kötü muamele ve muayene ve süreç var mıdır yok mudur? Vatandaşın iddiaları doğru mudur değil midir? Tüm bunların ayrıntılı bir şekilde araştırılması gerekiyor. Medar Hastanesi’nde bu olay gerçekleşmiş ve merhum şahsın oğlu bu konuda ayrıntılı bir şekilde şikayetlerde bulunuyor Gölcük Medar Hastanesi hakkında oldukça önemli şikayetleri var. Bu şikayetler doğru mu değil mi biz de bunu soru önergesi ile soracağız ve bir yanıt bekleyeceğiz. Bakalım bu konu hakkında bakanlık nasıl bir cevap verecek? Özel hastane AK Parti İl Başkanı’nın olduğu için cevap üstü örtülerek mi verilecek yoksa gerçek bir araştırma yapılacak mı? Ben adil ve objektif bir şekilde konuyu takip edeceğim.

Bize gelen başvurular hakkında bilgi vermek isterim; Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nden şikayetler var. Kocaeli Milletvekili olarak Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin çok icraatlarını eleştiriyorum, her gün haklı olduğum da çıkıyor ortaya. Belde A.Ş de işe alımlarda 5593 sayılı yasaya muhalefet ederek insan ayrımcılığı yapılıyor. Belde A.Ş.’nin hep torpilli eleman aldığı yönünde önemli şikayetler var.

Değerli arkadaşlar yıllardır KHK sorunu devam ediyor. Bakıyorsunuz yargısız infaz ile işinizden KHK ile ihraç edilmişsiniz, mahkemelere müracaat ediyorsunuz, beraat ediyorsunuz daha sonra işe iade edilmiyorsunuz. Niye iade edilmiyorsunuz? İşte bunun nedeni ile ilgili önemli bir başvuru aldım dikkatle dinleyin. Mustafa Aydın Balıkesir İl Emniyet’te polisken Fetö/PDY’den açığa alınmış 4 ay içinde KHK ile ihraç edilmiş, 6 sene soruşturması sürmüş ve en sonunda kesinleşmiş beraat ile sonuçlanmış. “Bir şey yok sende.” Denilmiş. “E o zaman beni niye ihraç ettiniz? İade edin.” Diye vatandaş başvurmuş. Bakın sonra neler yaşanmış? “Mesleğe iade için idari dava sürecinde, öğrendim ki emniyette hakkımda sahte belgeler düzenlenmiş.” Emniyette, önceden çalıştığı kurumda. İade edilmemesi için sahte belgeler düzenlenmiş, bakın çok önemli! Sahte tanıklar oluşturulmuş! “Bu surette mahkemeler yanıltılmış, bunlar işin bir boyutu ikinci konu açılan terör soruşturması neticesinde Emniyet POLNET  ortamında ve TEMBİS (Terörle Mücadele Müdürlüğü Bilgi İşlem Sistemi) sistematik fişlemeler yapılmış. Soruşturma bitip beraat bile alsanız bu fişlemeleri silmiyorlar ve kanunsuz bir biçimde kullanıyorlar mahkemelere delil diye gönderiyorlar. İdari kurumlarla paylaşıyorlar. Hukuk devletinde beraat alan suç ve suç isnadı ortadan kalkar ama kanunsuzluk ruhlarına işlemiş kişiler mahkeme kararına rağmen bu fişlemeleri tutuyor ve hukuksuzca kullanıyor adamların kişi masumiyeti ve mahkeme kararları umurunda değil işin acısı bu bütün KHK’lılarda geçerli ve pek çoğu bunu bilmiyor. Kanunen bunların silinmesi ve kimse ile paylaşılmaması gerekir, polisleri valiliğe emniyete şikayet ettim amirler memurları korudu, emniyeti valiliğe şikayet ettim valilik emniyeti kolladı, emniyet ve valiliği savcılığa şikayet ettim takipsizlik verdi.” Bir Türkiye hikayesi, geleneği! Kimi kime şikayet ediyorsun meselesi! “Mahkemeye itiraz ettim mahkeme özetle bahse konu suçlar işlenmiş ama kasıtlı olduğuna inanmıyoruz dedi oysaki em az 8 ayrı suç bazıları 3’er seferden fazla defaten işlendi. Hatta şikayetçi oldum diye tekrar keyfi soruşturma yapıp kişisel verileri izinsiz ele geçirme ve görevi kötüye kullanma suçu işlediler. Yani kendisine öyle güveniyor ki emniyet bir nevi suç örgütü gibi davranıyor artık. Şu an Anayasa Mahkemesi’ne müracaat ettim dosya orada beklemede.” Arkadaşlar şu işe bakın! Bakın en sonunda itiraz etmiş mahkemeye mahkeme demiş ki: “bahse konu suçlar işlenmiş ama kasıtlı olduğuna inanmıyoruz.” Suç işlenmemiş demiyor; “Bahse konu suçlar işlenmiş ama kasıtlı olduğuna inanmıyoruz.” Diye konuyu örtbas etmiş. Vatandaş olarak kime güveneceksiniz? Adı emniyet olan bir kurumda böyle işler döndüğüne dair çok önemli iddialar var, mahkeme de bunu reddedemiyor en sonunda ama emniyet, valilik, orası, burası herkes örtbas ediyor ve kişi beraat ettiği halde hakkındaki abuk sabuk fişlemeler kaldırılmıyor ve o yüzden de iade edilmiyor! Sadece 1 kişiye değil binlerce kişiye zalimlik vicdansızlık yapılıyor. Tüm bunlar kayıtlı belgeli işlemler. Bu ülke böyle bir halde ama biz bu hali kabul etmeyeceğiz.

Milli Eğitim Bakanlığı mülakatı kaldırmadı! Bakın “Yok kamera ile yapacağız. Şöyle, böyle.” Dedi geçen hafta konuyu çok tartıştık. Lami cimi yok kardeşim mülakatı kaldırın, bu üçkağıtçılıktır, bu sahtekarlıktır, bu kayırmadır, lafı hiç uzatmayacağım çok net söyleyeceğim. Kaldırın şu mülakatı ya! Sahtekarlığın adı mülakat olmuş! Şu hale bakın! Yazılıda en yüksek puan alan mülakatta sınırın altında kalıyor her nedense ama bir bakıyorsunuz bir torpili olan mülakatta geçivermiş, yazılıda en üst puanı alanın önüne geçivermiş! Hak çalmadır, sahtekarlıktır, aklınıza hangi kötü kelime geliyorsa onun ile vasıflandırabileceğiniz bir hak gaspıdır bu iş! “Yok onu kamera ile yapacağız efendim, şöyle yapacağız.” Ya iktidar sen değil misin? Kime ne hikaye anlatıyorsun sana sorarım!

Recep Köseli daha önce de bize başvurmuştu! Bir zorla kaçırma, gasp, darp olayının mağduru. Video kamera görüntüleri var. Telefon kayıtları var, her şey var, adli tıp raporu var. Kız arkadaşının ailesi tarafından kaçırılıp darp edilmiş kişi. İstismara uğramış, ağır darplar, hakaretler tehdit mesajları, tehdit videoları mahkeme takipsizlik vermiş! Bu ülkede neler dönüyor arkadaşlar? Adalet devletin temelidir diyorsunuz, bu kadar apaçık adaletsiz olaylar yaşanıyor, devletin kurumlarında yaşanıyor bunlar. Devletin kurumları güya adaletin güvencesi olacakken adaletsizliğin timsali oluyor bu ne haldir? Bu toplum kokuşmaz mı? Bu iktidar yapısı kokuşmuşsa toplum da kokuşmaya başlar.

Yozgat 1 No’lu T Tipi Cezaevi’nden son zamanlarda çok ihlal başvurusu alıyoruz. Bir başvuruda; Hakan Avi, Feyzi Ayzit ve Ersin Sömer cezası bittiği halde tahliye olamıyorlar. Böyle bir başvuru var! Cezaevi keyfi nedenlerden dolayı bırakmıyor ayrıca mektuplar da gönderilmiyormuş.

Bedelli askerlik yapacak olanlar kışla şartının kaldırılmasını istiyor. “Yurt dışından gelenler kışlada askerlik yapmıyor, parayı verip bitiriyor bu işi diyor, biz niye 1 ayımızı kaybediyor, işimizden, gücümüzden!” hakikaten böyle bir ayrım olmaması lazım. 28 günlük kışla şartının kaldırılması gerektiğine ben de katılıyorum.

KHK’lı doktorlara sınavlarda başarılı olmasına rağmen hala işyeri hekimliği belgesi verilmiyor! Bu zalimliği ben de yaşadım. Yıllardır da binlerce insana yaşatıyorlar ama kabul etmiyoruz, sonuna kadar mücadele edeceğiz. Bakanlık bu konuda bir hesap versin, utanç verici hukuksuzluğa hala devam ediyorlar. Hakkında kesinleşmiş de hiçbir karar olmayan kişilerin yargı süreci devam ediyor diye kazandığı sınavın gereğini yapmıyor! Dünyanın neresinde görüşmüş. Bir sınava giriyorsunuz sınava girerken sizi engelleyen yok. Sınavı kazanıyorsunuz, sınavı kazandıktan sonra sınavı kazanma ile ilgili işlemi yapmayan bir bakanlık var. Al bu bakanlığı çöpe at o zaman. Allah aşkına! Sayın Bakan, bak sizin hakkınızda bu kadar ağır bir cümle sarf ediyorum. Var mı buna bir cevabınız? “Hayır, Gergerlioğlu bize ağır bir cümle sarf ettin.” Diyebilir misin? Çünkü siz anayasa ve hukuku çiğniyorsunuz. Vatandaşa kazandığı sınavın gereğini yapmıyorsunuz. O zaman vatandaş nasıl sınava giriyor? Bunun bir cevabı var mı? El insaf ya! Bunu açıklamak mümkün değil.

Böyle bir ortamda bakın istatistikler her gün açıklanıyor! Türkiye’nin en iyi üniversitelerinden mezun olan gençler akın akın yurt dışına gidiyor! Bakın şu anda Almanya verileri açıklandı. Almanya’ya en çok iltica eden ülke sıralamasında 2. Sıradayız. Bu konuda Suriye’yi bile geçmişiz arkadaşlar. Afganistan 1. Sırada, Türkiye 2. Sırada, Suriye 3. Sırada. Şu ülkenin haline bakın ya! Afganistan ve Suriye’de savaş, çatışmalar var onların gitmesini anladık. Düşünün daha iç çatışmaların devam ettiği Suriye’den bile daha fazla Türk vatandaşı Almanya’ya iltica etmeye çalışıyor. İktidarın yüzünün kızarması gerekiyor, büyük bir rezalettir!

Bakın iktidarın yüzünü kızartacak bir başka fotoğraf daha gösteriyorum; Zarif- Sümeyye- Tercanlıoğlu çifti. Sümeyye Hanım’ı görüyorsunuz 3 aylık bebeği var. 3 aylık bebeğine veda ediyor, bir anne ve bebek arasındaki bir veda anı bu. Anne cezaevine gidiyor, cezaevinin kötü şartlarından dolayı 3 aylık bebeğini yanında götüremiyor. Bebeğini emzirdiği halde götüremiyor, bebek anne sütü alamıyor, anne bebeğinden ayrı, bebek sütten ayrı ve bebek sütten kesilebilir, anne sütten kesilebilir ve anne bebek ilişkisi bozulabilir. Bütün bunlar Türkiye’de yaşanıyor. Neden? Bu insanlar “Efendim Bank Asya’da hesabın varmış. Çocuğunu okula göndermişsin. Derneğe üye olmuşsun.” Gibi suçlardan dolayı suçlanıyor ve bu aile dramlarının yaşanması sağlanıyor. Bu zalimliktir ve 21. Y.Y.’da normalde Anayasal anlamda her vatandaşın yapabileceği işlemleri yaptığı için vatandaşların bebeklerinden, yakınlarından ayrıldığı bir zaman diliminin yaşandığını burada belgelemiş oluyoruz.

Bize cezaevlerinden gelen mektuplar var, onları özetleyerek size sunmak istiyorum; bakın Rafet İlden, Edirne F Tipi Cezaevi’nden bize yazmış: “Eşimle birlikte Edirne’den Yunanistan sınırına geçtik. Yunan askerleri bizi telefonlarımızı alarak çetelere teslim etti. Onlarda tüm paramızı alarak bizi darp ettiler. Eşimi taciz ettiler!.. Bu zulümleri tüm dünya duysun! Ulusal ve uluslararası platformlarda bu konu gündem olsun.”

Haspi Aydemir, Kocaeli 2 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi’nden bize yazmış: “Burada karşı karşıya olduğumuz uygulamalar hukuksal hak ihlali kapsamından çok daha ötededir. Bana ve hücre arkadaşım Ramazan Benice’ye yapılanları 7 Şubat’ta Kocaeli Cumhuriyet Savcılığına yazmamıza rağmen cezaevi idaresi dilekçeyi iletmedi. Tekrar yazdığımız dilekçelerde kaybedildi! Size gönderdiğimiz mektupta engellendi. Size ve İnsan Hakları Komisyonuna 2.kez başvuruyoruz.” Cezaevine bak! İnsanlara hem haksızlık ediyor hem de haksızlığın bildirilmesi ile ilgili mektupların, dilekçelerin iletilmesini engelliyor. Nerede yaşıyoruz Allah aşkına? Bakanlık, Kocaeli 2 No’lu F Tipi Cezaevi ne yapıyor? Sormuyor musun? Sen mi emrediyorsun böyle; “Mektupları engelle, dilekçeleri engelle, aman yaptığınız zulümler ortaya çıkmasın.” diye sen mi emrediyorsun Adalet Bakanı? Sorarım size!

Aytaç Ünsal, Edirne F Tipi Cezaevi’nden yazmış: “”Şakran Hapishanesi’ndeki eşim Didem Ünsal’a gönderdiğim mektupta Akın Gürlek’e hakaret ettiğim iddiasıyla dava açıldı. Gönderilmemiş, engellenmiş, kamusallaşmamış mektuptan hakkımda dava açıldı. İşte Türkiye hapishaneleri budur.” Diyor! Evet bu Türkiye hapishanelerinde sık yaşanıyor! Suç diye iddia ettiği şey gerçekleşmemiş, o mektup gitmemiş. Hakaret mi o da ayrı bir konu fakat o mektup gitmemiş ve oluşmamış bir suçtan kişiyi yargılamaya başlıyorsunuz! Türkiye hapishanelerinde bu çok yapılıyor, ben de yaşadım. Oğlum bana hakkımda çıkan haberler ile ilgili belgeleri, haberleri getirdiğinde hakkımda dava açıldı. O belgeler elime bile ulaşmamıştı. “ Vay nasıl birtakım haberleri cezaevindeki mahpusa sunmaya çalışır oğlu?” diye böyle abuk sabuk yargılamaların olduğu bir yer Türkiye cezaevleri. Ben de yaşadım bu örneği, başkaları da yaşıyor şu anda. İtham ettiği, isnat ettiği suç oluşmamış olsa da yargılama başlatan cezaevleri var. “Astığım astık, kestiğim kestik. Deli Dumrul gibi istediğimi yaparım.” Diyen cezaevleri bunlar. Hiçbiri de birbirinden farklı değil.

Bir mektup daha; “Sonradan beraat eden arkadaşımla üniversitede tanışmam suç gösterildi. Babamı yargılayan hakim, işkence gördüğü çok açık belli bir tanığın istifra ederek verdiği ve sonraki ifadesinde geri çektiği beyanıyla 18 yaşında bir genç olan bana 6 yıl 3 ay ceza verildi. Şaka mı bu diye sordum ama babama verilen cezanın aynısı babamın gözleri önünde bana da verildi. Okulumu bitirmeye bir dönem kala hapishaneye girdim. Cezam 3 günde istinafta onaylandı, şimşek hızıyla dava ilerliyordu fakat 5 parasız ben savunmama yardımcı bir avukat bile bulamıyordum.” İşte Türkiye cezaevlerinden bir enstantane daha. Yüz binlerce kişinin yaşadığı hallerden bir hal daha!

Adem Ketir, İzmir 1 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi’nden bildirmiş; “Annem, çocuğum, ailem Muş ilinde ikamet etmekte ve 7 yıla yakındır uzaklık ve imkansızlıklar nedeniyle görüşemiyoruz. Annem kanser ve böbreği iflas etmiş durumda, böbreğimi vermek istedim. Donör olma talebim kabul edildi ancak ben İzmir’de o Van’da olduğu için işlemler yürümüyor. Her an annemi kaybedebilirim. Anneme yakın Ahlat Cezaevi’ne nakil edilsem bu sorunları aşabiliriz ama nakil edilmiyorum.” Karşınızda insan olsa bu işlemlere cevap verir yapar çünkü bakın ortada son derece dramatik hadiseler var ama hiçbir şeyi umursamayan kurumlar, bakanlıklar var.

Sayın Sezgin Tanrıkulu CHP İstanbul İl Kongresi’nde: “Beni kurtlar sofrasına attılar.” Dedi, insan hakları savunucusu Sezgin Tanrıkulu ile farklı partilerdeyiz ama insan hakları savunuculuğu anlamında aynı kulvardayız. Ona yapılan tüm kötülüklerin karşısındayım ve onun ifade özgürlüğü ve barış düşüncelerinin yanındayım.

 Şu son fotoğraf ile bitireyim! Burası Gazze değil, Rojava. Türkiye tarafından atılan bombalar sonucu bacaklarını kaybetmiş bir kız çocuğunu görüyorsunuz. Biz gerek Filistin sorunu gerek Kürt sorununun savaş ile çatışma ile kan ile değil anlaşma ile barış ile müzakere ile çözülebileceğini söylüyoruz. Karşılıklı bombalar, füzeler, roketler fırlatırsanız işte böyle genç kızlar bacaklarını kaybeder. Hayatlarını kaybeder! Bütün bunlar ile anılabilecek zerre bir sonuç yoktur o yüzden biz zulmün karşısındayız, insan haklarını, hayatı, hakkı çiğneyen tüm uygulamaların karşısındayız.

Yorumlar