29 Ağustos 2023

Birçok hak ihlali var önümüzde ve onları millet adına burada seslendireceğiz.

Öncelikle Sağlık Bakanlığı’nın bir uygulaması E-Reçetem sistemine İngilizce, Almanca, Arapça, Fransızca ve Rusça olmak üzere 5 yabancı dil eklendi fakat bir dil unutuldu! 30 milyona yakın Kürt vatandaş var Türkiye’de ve Kürtçe’nin eklenmesi ihmal edildi veyahut da gerekli görülmedi! Ne derseniz deyin milyonlarca vatandaşımızın ana dili olan Kürtçe E-Reçetem sistemine eklenmedi! Bu konuda vatandaşların büyük tepkisi var ve onların tepkilerini buradan gündeme getiriyoruz. Turistler ve yabancı uyruklu hastalar için ihtiyaç duyulmuş. Peki kendi vatandaşın için niye Kürtçe eklenmesi gerektiğini düşünmüyorsun? T.C. Kimlik Numarası eklendiğinde Türkçe’den başka bir dilde işlem görülmüyor ama bu ülkede Kürtçe anadili olan 30 milyona yakın insan var. Kürt vatandaşlara soruyoruz, diyorlar ki “Ya bari turist olsaydık. Güya vatandaşız ama vatandaşa tanınan hak anadilimiz olan Kürtçe’ye tanınmıyor, turiste tanınıyor. Bunu kabul edemiyoruz.” diyorlar! Devlet Millet bütünleşmesi konusunda önemli hatalar olduğu söylenir, bunların giderilmesi yerine devam ettirilmesi tercih ediliyor. Milyonlarca Kürt’ü kazanmak, onların haklarını teslim etmek yerine Kürtçe’yi hayattan uzaklaştırmayı tercih ediliyor.

Sağlık Bakanı bu sabah bir açıklama yapmış ve yabancı diller konusunda ırkçı bir yaklaşımda bulunan bir anlayışa cevap vermiş ama niye Kürtçe yok sorusuna cevap vermemiş! Sayın Sağlık Bakanı’na buradan sesleniyoruz; milyonlarca vatandaş 5 dile Kürtçe’nin eklenmemesini asıl soruyor! Sen asıl buna cevap ver diyoruz!

Hak ihlalleri bitmiyor! Bakın Türkiye cezaevleri haksızlık, hukuksuzluk üretiyor, Adalet Bakanlığı denilen Zulümat Bakanlığı buna engel olmuyor, aksine bunun devamını sağlıyor. 86 yaşında bir hasta Mustafa Said Türk, gördüğünüz kişi ağır hasta, yatalak. Bu kişi 24 gün hastanede tutuldu, evde bakım hastasıyken hastanede tutuldu ve 24 günde 20 kilogram zayıfladı. Vücudu yara bere içinde kaldı, yattığı yataktan düştü, yerde döşek üstünde yatmak zorunda kaldı, vücudu yara bere içinde kaldı ve biz bu konuda çok uyarılar yapmamıza rağmen maalesef adeta insanlığa karşı suç işlendi. Bakın 86 yaşındaki bir hastanın infaz erteleme alması gerektiğini açıkça defalarca söyledik. Buna rağmen Menemen R Cezaevi’ne attılar. Menemen R Cezaevi’ne gittim ve hastanın cezaevinden hastaneye nakledildiğini öğrendik çünkü O, cezaevinde durabilecek bir hasta değildi ve ardından infaz erteleme aldı fakat 24 gün boyunca Mustafa Said Türk’e işkence çektirildi, resmen işkence, eziyet çektirildi. Bakın şu görüntüleri görüyorsunuz, sırtında yara bere izleri oluşmuş durumda, perişan durumdaki bir insanı görüyorsunuz Mustafa Said Türk bunu Sağlık Bakanı’na gösteriyorum, Adalet Bakanı Sn. Yılmaz Tunç’a gösteriyorum bu rezalet nedir? 86 yaşında yatalak bir insani sedye ile cezaevine götürme rezaletini nasıl işlediniz? Biz size bu insan cezaevine götürülmez, infaz erteleme verilmesi gerekir dedik, dinlemediniz. 86 yaşındaki adamı tutup, iyi bakın şu adam şöyle bir insan yatalak yatan bir insan cezaevine götürülür mü arkadaşlar? Bunun için doktor olmanıza gerek var mı? Ama insafsız, vicdansız insanlar cezaevinde kalabilir raporu verdi, bir hekim olarak utanıyorum, utanç duyuyorum. Manisa Merkezefendi Devlet Hastanesi Sağlık Kurulu’ndan utanç duyuyorum, Hastane Başhekimi defalarca aradık telefondan kaçıyor, hastane doktorları Sağlık Kurulu’nda şu hastanın, cezaevinde yatabileceğine karar verdi! Böyle bir rezalet başka bir yerde görülmedi arkadaşlar! Ne oldu biliyor musunuz? Bizim tüm uyarılarımıza rağmen bu rapor verildi, ardından bu kişi cezaevine yattı, 24 günde 20 kilogram zayıfladı, cezaevinde duramadı, yoğun bakımlara kaldırıldı, Menemen Devlet Hastanesi’ne götürüldü, Yeşilyurt Devlet Hastanesi’ne götürüldü, İstanbul Adli Tıp Kurumu’na götürüldü perişan oldu bu hasta. Vücudu yara bere izleri ile doldu en sonunda Adli Tıp Kurumu dedi ki: “Mustafa Said Türk infaz erteleme alabilir.” İnsanların elinden son anda kurtuldu, canını son anda kurtardı Mustafa Said Türk arkadaşlar. Sağlık Bakanı yok mudur bu ülkede? Manisa Merkezefendi Devlet Hastanesi Başhekimi niye telefonlarımızdan kaçıyor? Bu nasıl bir skandal rapordur? Adli Tıp Kurumu sonunda bir karar verdi ama bu insan bir sürü işkence çekti ya? Böyle bir rezalet olabilir mi? Biz bu raporların nasıl verildiğini de biliyoruz! İktidarın emriyle veya iktidardan çekinme ile siyasi mahpuslara verilen bu acımasız cezalar! Bakın şu durumda yatan bir hastaya cezaevinde kalabilir raporu veriliyor insanlığınızdan utanın, insanlığından utan Manisa Merkezefendi Devlet Hastanesi doktorları! Ayıptır ya, sonunda Adli Tıp Kurumu’ndan yanlıştan dönüldü ama bu insan sizin yüzünüzden işkence çekti hiç mi vicdanınız sızlamıyor! Bu nasıl bir rezalettir! Hasta mahpusların çektiği çileler nedir bir milletvekili olarak millet adına soruyorum; bu rezaletler neden yaşanmıştır? Biz bütün bunların şahidiyiz ve Sağlık Bakanlığı’na Adalet Bakanlığı’na bu rezaleti soruyoruz! Bu nasıl bir rezalettir bu nasıl bir skandaldır? Sizin babanız yok mu? Dedeniz yok mu? 86 yaşında yatalak beyin felci geçirmiş, saymak ile bitmeyecek sağlık sorunları olan bir hastayı nasıl olur da cezaevine atarsınız? İnanılmaz hadiseler yaşanıyor Türkiye’de ve bitmiyor!

Bakın biz İnsan Hakları Derneği’nin son açıklamasından da öğreniyoruz! 2021’den bu yana 313 tutuklunun tahliyesi engellendi. Anayasa’ya aykırı olan yönetmeliğin yürütmesinin durdurulmasını istemiş İHD biz de bunu yıllardır istiyoruz. 1 Ocak 2021 itibariyle yürürlükte olan bir yönetmelik var bu yönetmelik denetimli serbestlikleri ve şartlı tahliyeleri yokuşa sürüyor. Birçok cezaevi ziyaret ediyorum ve oralarda en büyük sorunun bu yönetmelik nedeniyle yokuşa sürülen denetimli serbestlikler ve şartlı tahliyeler olduğunu görüyorum. Normal insanları bu şekilde cezaevinden çıkartmıyorlar bir de kanser hastası ağır hasta yaşlı insanlar da var bunların arasında ve cezaevinde tutulmaya zulmen devam ediliyor. Gözlem Kurulları suç işliyor! Keyfi ve soyut kararlar veriyor. Kendi kafasına göre mahkeme yapıyor, ikinci mahkeme yapıyor. Memleketin mahkemeleri belli arkadaşlar gözlem kurulu diye mahkeme yeri mi var? Adamın mahkumiyeti bitmiş bir daha soruyor; “Şu terör örgütünde misin? Şu kişi hakkında ne düşünüyorsun? Senin dışarıda toplum arasında yaşayacağına kanaat getirmedik salmıyorum seni. 6 ay, 1 sene göndermiyorum seni.” Bu ne keyfiyettir! Nasıl bir keyfiyetle bu yönetmelikle bu idarecilere bu yetkiler veriliyor? Binlerce vaka sayıyoruz her gün burada size.

Y ve S Cezaevleri’nin skandalları da bitmiyor. Türkiye’de artık büyük bir skandal ve rezalet haline gelmiş Y ve S türü cezaevleri kaldırılmalıdır. Oralarda çalışan personeller var. Onlar el mecbur orada çalışıyor müdürleri infaz koruma memurları çalışıyor ve kendilerine buyurulan işleri yapıyorlar ama biz asıl Adalet Bakanlığı’na söylüyoruz. İnsanlık dışı şartlarda olan Y ve S Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevleri kapatılmalıdır. Bakın her yerde var. Ankara’da Sincan’da var, Bodrum’da var, Erzurum’da var, Iğdır’da var ve daha pek çok yerde daha daha yüksek güvenlikli cezaevleri açmaya çalışıyorlar. Bu ne rezalettir! Bakın dün Ankara Sincan 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne gittim. O kadar ağır, o kadar gayriinsani şartlardaki bu cezaevi. İnanılmaz bir durumda, inanın ki bulunduğunuz koğuşun önünü açan bir havalandırma yok. Havalandırma için bir başka yere gidiyorsunuz, tamamen bir zindandasınız. 3 katlı bir yer gördüm orayı, 3 katlı bir yer, bir tek camı var, demir parmaklık var camın önünde yetmemiş üstüne bir de tel örgüler gerilmiş o tel örgüler 1. Kattan iyice elek gibi sımsıkı ikinci katta daha gevşek 3. Katta yine aynı. 3 katlı bir yerde düşünün güneş birle girmiyor odaya. Güneş belki çok kısa süre giriyor insanlar camın kenarında güneş vursun diye bekleşiyor. Zindandan beter. 21. Y.Y.’da 2023’de Türkiye’de Y ve S Cezaevleri rezaleti devam ediyor. Olacak iş değil! 1 saat 50 dakika koğuş dışı bir yere havalandırmaya çıkartılıyor insanlar o sırada insani ihtiyaçlarını da karşılayamıyorlar. Çamaşırlarını içeride kurutmak zorundalar. Yani o azıcık güneşin girdiği camın önüne çamaşırlarını sermek zorundalar bu yüzden güneşte içeri giremiyor. Büyük çarşaflarını asamıyorlar çünkü güneş hepten girmeyecek, tamamen kapkaranlık bir ortama dönecek. Olacak şey değil. Bakın bunlar tamamen gayri insanidir arkadaşlar. Biz bu cezaevlerinde tek kişi kalıyorsanız berber yok cezaevinde kendinizi tıraş edeceksiniz, berber yok. “Koğuşun önündeki koridoru siz temizleyeceksiniz.” Deniliyor. Görevli mi yok arkadaş? “Yok. Bu koridorları mahpus temizler. Bu cezaevinin özelliği böyle.” İdarecilere bir şey demiyorum ama yönetmelik böyleymiş. Mahpus olarak yatıyor orada temizlik görevlisinin yapacağı işi de kendisi yapmak zorunda. Koğuşun dışındaki koridoru da temizlemek zorunda. Bir ana radyo yayını var onun dışında mahpusun bir tek radyo alması bile yasak, radyonuz bile yok. Radyo bile verilmiyor, birtakım yönetmelikler ileri sürülüyor. Ya böyle yönetmelik yerin dibine baksın arkadaşlar ya! Zaten zindan gibi bir yerde duruyorsunuz; “Yok kardeşim sana bir radyo bile vermem. İşte yönetmelik var.” ya bu yönetmelik bu yasa Allah aşkına insan haklarına aykırı! Sen tamamen zindan gibi tuttuğun bir yerde bir muhpusaa bir radyo bile vermiyorsun yönetmeliği ileri sürerek. İç çamaşırı ve çoraplar aileler tarafından getirildiğinde kabul edilmiyor Kargo gönderilmesine iki ayda bir kez izin veriliyor.

Orada bir mahpus gördüm bakın 350 civarında mahpus var. O mahpuslardan birisini gördüm, koğuşunu da gördüm. Açlık grevinde kendisi. Kaçıncı günde biliyor musunuz? 128. gününde şu anda. Ya bu kadar insanlık dışı bir yer varsa insanlar açlık grevi yapmaya başlar. Bu adam belki kısa bir süre sonra ölecek biliyor musunuz? Bir deri bir kemik kalmış, 17 kilo zayıflamış 61 kilodan 44 kiloya düşmüş ve bir sürü sıkıntısı var, vücudunda uyuşmalar var, bir sürü insani sıkıntısı var, B1 vitamini almak istiyor ancak “400 lira verirsen B 1 vitamini alabilirsin.” deniliyor ve benexol adlı ilaçla idare etmeye çalışıyor ve Nedim Öztürk eğer bu halde devam ederse ölür arkadaşlar. Bakın bu kişi ile konuştum ben. Dedim ki: “Nedim Öztürk sen hangi şartla açlık grevini bırakırsın?” “Burası gayri insani bir yer. Ben yüksek güvenlikli bu cezaevlerinin insan haklarına aykırı olduğunu düşünüyorum.” dedi, kendisi terör dolayısıyla da yatmıyor. Önceki suçu terör suçuymuş ardından bir adli ceza almış terörün üstüne bir adli ceza almış buna rağmen Yüksek Güvenliklide tutuluyor. Neden? “Çünkü terörden sonra aldığın adli ceza.” infaz koruma memurları ile kavgası olmuş. Bundan dolayı 17 ay ceza almış ama adli suç olmasına rağmen terör muamelesi görüyor ve Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde. Bundan dolayı; “Haklarım çiğneniyor.” diyerek açlık grevine başlamış. Ben Adalet Bakanlığı’na soruyorum ölmesini mi bekliyorsunuz? Kaç kişi öldü! Avukat Ebru Timtik’in bakın üçüncü ölüm yıl dönümü geçti. Açlık grevinde bir hukukçu hayatını kaybetti bu hukuksuzluklara karşı direnirken. Nedim Öztürk şu anda diyor ki: “Ben illa da bu açlık grevini devam ettireyim demiyorum. Beni buradan insani bir cezaevine sevk etsinler bu açlık grevini bitiririm.” Bakanlık sevk etmiyor. 128 gün geçmiş adamın ölmesini bekliyor. Ya Sayın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç; illa tabutta mı çıksın Nedim Öztürk’ün cenazesi? Sana soruyorum ya! Bakanlığın döneminde cezaevlerinden bir tabut daha mı çıksın? Bakın sizden önceki bakanların döneminde tabutlar çıktı. Sizin döneminizde de mi çıkmasını istiyorsunuz. Halledilebilecek bir durum var halletmiyorsunuz çözmüyorsunuz. Yüksek güvenlikli cezaevi savcısına da sesleniyorum; bakanlığa bu duruma bildirmiyor musun? Gözlerimizin önünde bir insan ölecek!

Mahpusların durumları oldukça sıkıntılı. Başka cezaevlerini de ziyaret ettiğimiz zaman yine sıkıntılı durumlar görüyoruz. Metris Cezaevi’nde 84 yaşında Halil Karakoç kalıyor. Kendisi; “Ben dürüstlükten dolayı buraya geldim. Millet beni sevdiği için cezalandırıldım, emekli bir imamım ben. “Sen Fetö’cüsün” diye beni buraya attılar. Benim ne Bank Asya hesabım var ne başka bir şeyim var. Bir vakfa evimi bağışlamışım, 40 yıl önce. Daha sonra bu vakfa bağışladığım için 40 yıl önce evimi başladığım için evim benden alındı. 40 yıllık evim şu anda benden alındı gasp edildi eşim orada kiracı olarak oturuyor ve bana da ceza verildi. Ben burada ceza olarak yatıyorum.” diyor. 7.5 yıl ceza almış 16 tane ilaç kullanan 84 yaşında bir piri fani arkadaşlar ve orada yatıyor. Sessiz sakin de bir insan olduğu için en problemli hasta mahpusları bu kişinin yanına vermişler ve koğuşta havalandırmada dolaşırken arada bayılmaları oluyormuş ve “Sonrasında ne zaman ayıldığımı bilmiyorum.” Diyor. Bir gün pat diye düşüp ölebilir arkadaşlar çünkü rahatsızlıkları olan bir insan ve kendisi diyor ki; “Her geldiğinde eşiyle helalleşiyormuş.” Eşi de 75 yaşında eşiyle her geldiğinde helalleşiyormuş. “Ben burada zulüm ediyorum zulmen cezalandırıldım ama çok da şikayet etmiyorum çünkü zulme karşı çıktığı için Hanefi mezhebinin imamı İmamı Azam Ebu Hanife bile kırbaçlandı. O fakihti ona bunu yapıyorlarsa bize ne yapmazlar. Bize çektirilen okyanusta damla değil onların yanında. Bana terörist diyorlar diyor ben askerde bile silah kullanmadım din hocalığı yaptım, şimdi “terörist” diye yıllardır hapishanede yaşlı halimle tutuluyorum. Tek bir disiplin suçum yok. Kitap, kuran okumasam delirirdim. Sağlığım bozulurdu buna rağmen hala burada tutuluyorum.” Diyor, yıllarda içeride tutulan sesi duyulmayan bir mahpusu ziyaret ettik.

Yine hasta mahpus Şerife Sulukan’ı ziyaret ettim, kendisi hipertansiyon, epilepsi, depresyon ilaçları kullanıyor. Bir hekim olarakta sağlık durumunu hiç iyi görmedim, iletişimi oldukça zayıflamış ve oldukça önemli kas ve kemik şikayetleri olan bir hasta çünkü gerek tansiyon gerekse de kovid hastalığının tetiklemesi ile bir felç geçirmiş, beyin felci geçirmiş ve kollarında kaslarında o felcin izi kalmış. Bir müddet yatalak yatmış ve bu arada bir mahkemesi devam etmiş ve ardından yatalak haldeyken aldığı ceza onaylanmış. Düşünün yatalak haldeyken aldığı ceza onaylanmış ilk önce infaz erteleme verilmiş, 3 ay, 6 ay verilmiş ardından kendisine 9 ay sonra kendisine “R tipi cezaevine yatmalısın.” denilmiş ve ardından da cezaevinde yatmaya başlamış. Oldukça zor durumda adli tıp kendisine bir infaz erteleme raporu vermemiş ve şu anda Cumhurbaşkanlığı affına başvurmuş. Biz Cumhurbaşkanı’ndan Şerife Sulukan isimli mahpusun affedilmesi gerektiğini söylüyoruz çünkü felç bir hasta, oldukça zor bir durumda, depresyonu var, epilepsisi var, tansiyonu var. Her an bir sıkıntı yaşayıp orada hayatını kaybedebilecek bir hastadan bahsediyorum size. Hasta mahpuslar büyük çile çekiyor.

Yine Muhlise Karagüzel 60 yaşında ileri derecede tansiyonu olan, diyabet ve tansiyon şikayetlerinden dolayı adeta göremeyen. Yanıma geldiği halde beni tanıyamayan, göremeyen bulanık gören 60 yaşında bir hasta mahpus hala cezaevinde tutuluyor. Onun da adli tıpa heyet raporları iletilmiş ve sonuç bekliyor. Umarım en kısa sürede tahliye edilir tahliye edilmezse de Kayseri Cezaevi’ne naklini istiyor çünkü Menemen cezaevinde oldukça zor koşullar içinde kalıyor.

Mehmet Ali Uçar gözleri görmeyen bir mahpus, önceden ilkokulda geçirdiği bir rahatsızlıktan sonra azmederek okuyan ardından avukat olan bir kişi. Çok azimli, iradeli, gayret göstererek hayatta bu kadar dezavantaja rağmen bir başarı elde etmiş. “Zamanında herkes bu cemaatin okullarında okudu, Bilal Erdoğan’ı Berat Albayrak’ı biz bu halimizle gözleri görmeyen ama azmederek avukat olmayı başaran bir insan olarak geldik görevimizi yaptık avukat olduk ve cezalandırıldık, hapse atıldık 5 kez Adli Tıp Kurumu bana cezaevinde kalabilirsin muamelesi yaptı.” 5 kez aslında Adli Tıp Kurumu erteleme vermesine rağmen birtakım nedenlerle işte güvenlik gerekçesi şu gerekçe bu gerekçe denilerek çünkü gözü görmeyen bir mahpus cezaevinde tutulmaya devam ediliyor, bunu da anlamak mümkün değil. Menemen Cezaevi’ne gönderilmiş ardından İzmir Cezaevi’ne kendi isteğiyle çıkmış. Aynı zamanda hemofili hastası bir kişi hem gözleri görmeyen hem de düştüğü zaman vücudunda kanamalar olan bir hasta maalesef şu anda cezaevinde yatıyor.

Yine bir başka mahpus Orhan Çakmak Aydın E Tipi Cezaevi’nde yatıyor. Kendi dosyasını anlattığı zaman nasıl bir adil olmayan yargılanmayla yatırıldığını gördük. Avukatsız yargılandığını bütün bu avukatsız yargılamalar çürük bir dosya olmasına rağmen Yargıtay’ın cezasını onadığını söylüyor. Adil olmayan bir yargılamayla burada tutulduğunu ama Aydın E Tipi Cezaevi yönetiminin insani muameleler yapmasından dolayı da memnun olduğunu söylüyor ve kötülüğe karşı iyiliğin çok değerli olduğunu ifade ediyor. Eleştirdiği hususlar var ama iyi niyetli idarecilerin iyi niyetli yaklaşımlarını da takdir ediyor. Biz neyse onu söyleriz iyiye iyi deriz kötüye kötü deriz neyse bize aktarılan onu söyleriz.

Değerli arkadaşlar yine Eskişehir Cezaevi’nde ziyaret ettiğimiz bir ailenin dramını anlatmak zorundayım. Özlem Sarıçelik ve Zekeriya Sarıçelik çifti anne baba mahpuslar, iki tane çocukları var. Kapatılan kurumlarda öğretmenlik yaptıkları için cezalandırılmışlar ve iki çocuklarından birisi Elif Sinem Down Sendromlu hasta bir çocuk, 3.5 yaşına kadar 7 ameliyat ameliyat geçirmiş şu anda 11 yaşında ve büyük abdestini tutmakta zorlanan, bezlenen bir çocuk annesinin infaz erteleme alma hakkı var çünkü “Yusuf Kerim Yasası” var ileri derece de hasta olan çocukların annesi mahpus ise çocuğun bakımı için infaz erteleme alabiliyor ama bu anne bu hakka rağmen 6 aydır infaz erteleme alamamış. Düşünün 6 aydır hasta bir çocuk dedesi ve ninesi ona bakıyor ve bu zorluklardan dolayı dede kalp krizi geçirip 3 aydır hastanelerde dolaşıyor. Annenin bakımına çok muhtaç ve sonunda bir hak çıkmış ve bu hak daha hala verilmemiş. 6 aydır devlet daireleri arasında bu raporlar dolaşıp duruyor. Eskişehir Savcılığı’na sesleniyoruz adli tıp kurumunun raporu çok gecikti Eskişehir Savcılığı bir an evvel bu konuda bir karar vermeli. Bu aile büyük bir çile çekiyor, anne ve baba ya birbirleriyle cezaevi görüşü yapabiliyor ya da çocuklarıyla. 3 yıldır aile anne baba ve çocuklar olarak bir araya bile gelebilmiş değil. Tam bir aile yıkımı felaketi yaşanıyor ve siz hala bu anneyi içeride tutuyorsunuz. Olacak bir hadise değil dünya başına yıkılmış perişan olmuş bir anne ve aile gördük. Cezaevlerinde büyük aile dramları yaşanıyor. Elif Sinem babasına bağımlı olduğu için o cezaevine girince babasıyla konuşmama gibi bir tepki göstermiş. Yine annesine hep sürekli sarılıp o masum hasta çocuk “Anne bak geçecek üzülme.” diye annesini teskin etmeye çalışmış hasta haliyle ve bunlar da mahpus annenin durmayan gözyaşlarına neden oluyor bunları anlattığı zaman. Bu aile dramlarının bir evvel bitmesi lazım yasal hakları çiğneniyor, hakları olduğu halde bu haklar iade edilmiyor arkadaşlar.

Yine Eskişehir Cezaevi’nde bir mahpus yine kadın Mahpus Nagehan Yüksel 6 yaşına kadar 3 çocuğundan birini yanında bulunduran bir mahpus anne. Bütün bu zor şartlara rağmen Antalya Radyo Televizyon bölümünü kazanmış ama hapishanelerde dezavantajlı mahpuslara bir hak tanınmadığı için kazandığı okula gidememe riski var. Biz tüm üniversitelere fakültelere cezaevi yönetimlerine sesleniyoruz; mahpuslara pozitif ayrımcılık getirilmeli ve kazandıkları okul bir şekilde okutulmalı. Devam mecburiyeti onlar için kaldırılmalı böyle çok zor koşullarda olmasına rağmen azimli gayretli insanlar desteklenmeli diyorum. Kendisi bir anne olarak çocuğunu cezaevi kreşine gönderirken cezaevi kreşindeki etkinliklere katılması engellenmiş çünkü suçu “terör suçu” denilerek çocuğunun diğer annelerin çocuklarıyla katıldığı etkinliklere katılması engellenmiş çünkü çocuk annesi ile bu etkinliğe katılamadığı için etkinliğe gitmek istememiş. Bunun gibi mahpusun da çile çektiği çocuğunun çile çektiği çok hikayeler dinledik ve bu konuda TİHEK sessiz kalıyor, TİHEK’e de başvurulmuş ve TİHEK bu tür durumlar için bir adım atmamış. En basit istekler için gözlem kuruluna sevk edilen bir durum var Eskişehir Cezaevi’nde. Yine az kitap var, bağış kitap kabul edilmiyor, çocukların oyuncakları az, takma çıkarma oyuncakları var sadece ve bir çocuk için son derece yetersiz oyuncak miktarı var. İki çocuk var, 17 kadın var ve insanlar maddi manevi çok büyük sıkıntılar çekiyor. Biz bunları saatlerce dinledik ve ne kadar büyük sıkıntılar yaşandığını gördük. Aynı zamanda 6 yaşından önce çocuğuna sünnet düğünü yapmak isteyen annenin dışarıdan sünnet pelerini getirtmek isteği bile cezaevi idaresi tarafından reddedilmiş ve anne ve diğer kadınlar cezaevinde çocuğun gönlü hoş olsun diye çekbas sapından sünnet bastonu, kağıttan külah, diğer birtakım gayretlerle bir sünnet seramonisi hazırlamak zorunda kalmışlar. Sünnet pelerinin cezaevine girmesinin nasıl bir zararı olabilir? Cezaevleri neden bu kadar bu işleri yokuşa sürüyor anlamak mümkün değil. Bütün bunları biz soruyoruz ve doğru olmadığını söylüyoruz. Kargoların geç verildiği bir cezaevi maalesef. Koğuşta bulundurulabilecek eşyalar yönetmeliğinin uygulanmadığı yönünde mahpusların şikayetleri var ve dilekçelere cevapsızlık var. Dilekçelere resmi cevap verilmiyor üzerine bir iki kelime bir şey yazılarak ceza veriliyor veyahut da sözel cevap veriliyor. Bunlar da doğru değil.

Aynı zamanda Afyon T1 Cezaevi’nde Hüsamettin Uğur isimli mahpusu ziyaret ettim. Kendisi denetimli serbestliği alamayan ve bu tür sıkıntılardan dolayı şartlı tahliyesini de alamayan bir mahpus durumunda. Hüsamettin Uğur aynı zamanda üyelik nedeniyle yargılanan bir mahpus olmasına rağmen en fazla 2 saat havalandırmaya çıkan adli mahpuslarla aynı havalandırma alanını kullanan bir mahpus durumunda. Bu olacak bir şey değil, kabul edilecek bir şey değil! Yönetmeliklerin buna izin verdiği söyleniyor ama bu yönetmelikler doğru değil. Her ne şekilde olursa olsun bu uygulamaların doğru olmadığını düşünüyorum. Keskin Cezaevi’nde darp edildikten sonra Mecliste de gündeme getirdiğimiz bir mahpustu Hüsamettin Uğur. Kendisi darp edildiği halde kendisi suçlu bulunarak sürgün edilmiş durumda ve ardından da denetimli serbestlikleri şartlı tahliyeleri engellemek suretiyle cezalandırılıyor adeta ve aynı zamanda da koğuşunun önündeki havalandırmaya sabah 08.00 Akşam 19.99 saatlerinde çıkması da engellenmiş oluyor. Bunları da biz insani bulmuyoruz çünkü başka aynı suçtan mahpuslar gün boyu havalandırma kullanırken bu şekilde bir muameleyi doğru bulmadığımı ifade etmiş olayım.

Cezaevinde sıkıntılar bitmiyor. Bitlis Ahlat T Cezaevi’nden bize başvurular var. Keyfi bir şekilde cezası biten iyi halli olan mahpuslar bırakılmıyor. Bitlis Ahlat T Tipi Kapalı Cezaevi’nde mahkumların yarısının cezası bitmiş ve bırakılmıyor değerli arkadaşlar ve aileler perişan durumda.

Yine başka vatandaşlarımızdan başvurular var. Diyor ki Aynur Arslan: “Hemşireydim emekli oldum Fransa’ya yerleştim vekaletname gönderdim ancak vekaletnamemizi konsolosluktan almamız gerektiği belirtildi. Konsolosluk iltica ettiğimiz ve KHK’lı olduğunuz için vekaletname vermiyor.” diyor ve bu kişi maaş ve tazminatını alamıyor şu anda.

Mehmet Kaya 8 Eylül 1999 sonrası SGK girişi olduğu için EYT’den yararlanamamış ve bundan dolayı; “Birileri şimdi emekli olurken. Biz 17 yıl daha bekleyeceğiz. En azından bir ara geçiş formülü bulunmalıydı.” diye bize başvuruyor. Biz böyle başvuruları çok alıyoruz. Yani 9 Eylül 1999 ve sonrasında çalışmaya başlayan insanlar büyük mağduriyet yaşadıklarını söylüyor. “En azından bir kademeli geçiş formülü uygulamalıydı.” diyorlar fakat bu uygulanmıyor. “Aradaki 17 yıllık uçurum için bir düzenleme yapılacak mı?” diye soruyorlar. 5000-5900 gün çalışan birinin emekli olması sağlanırken 7000-7500 gün çalışan birinin emekli olamaması adil mi? diye soruyor ve “İlk işe giriş tarihi yerine, “doğum yılı ve prim gün sayısına göre” belirlenmiş bir emeklilik sistemi getirilebilir mi ?” diye soruyor Mehmet Kaya ve diğer başka sorularını da biz bakanlığa soru önergesi olarak sorduk.

Mahmut Kaya 1953 doğumlu 70 yaşında kalp ve dolaşım sorunları var. Yunanistan tarafından pushback yapılmış Edirne’de hapse atılmış. Çocukları: “En azından Manisa’ya sevk edilsin.” Diyor. “Mardin’den gidip gelemiyoruz İzmir’de kardeşlerim var. Onlar Manisa’ya gidip gelebilir.” fakat Manisa’ya da sevk etmiyorlarmış 70 yaşında hasta bir mahpus Edirne’de çocukları yanına gidemiyor eşi Mardin’den gelemiyor böyle büyük bir çile çekiyor. Bu kişinin Edirne’den Manisa’ya sevki gerçekleşmiyor. Yakınları: “Parası da neyse verelim.” diyor ama sevk edilmiyor. Bu nasıl bu kadar zor oluyor anlamak mümkün değil! Elinde hasta raporları da var heyet raporları da var ama bir üst hastaneye sevki hala yapılmıyor.

Mehmet Sarıaltun için yakınları başvurmuş, Karabük T Tipi Kapalı Cezaevi’nde, 6 Kasım 2022’de tahliye edilmesi gerekirken 9 ay geçmiş hala tahliye edilmiyor ve Karabük Cezaevi bunun gibi birçok kişiye de aynı haksızlığı yapıyor.

Recep Köseli isimli bir kişi bize başvurmuş; “Kız arkadaşımın ailesi tarafından kaçırılıp çıplak videolarım çekilerek cinsel istismara uğradım ancak şüpheliler karakoldan serbest bırakıldı. Adli tıp raporu olmasına rağmen.” kendisine bu tür tacizler yapılmasına rağmen ve bütün deliller ortada olmasına rağmen karakoldan serbest bırakılmışlar. Haksızlığa uğrayıp kendisine saldıranların doğru dürüst yargılanmadığını söyleyerek bize başvurmuş Recep Köseli’nin bu şikayetlerini adli makamlara iletiyoruz. İçişleri Bakanlığı’na Adalet Bakanlığı’na duyuruyoruz bu ne haldir? Bu kadar ağır bir işkence sonrasında bunu yapan insanlar nasıl olur serbest bırakılır anlamak mümkün değil!

Arnavutköy Halkalı metro şantiyesinde çalışan işçiler bize başvurmuş. “İstirahat edemiyoruz. Çok sayıda tahta kurusu var ve vücudumuz tepki veriyor yemekler kötü insan muamelesi görmüyoruz. Maaşlar düşük bu sorunların çözülmesini istiyoruz.” diyor işçi kardeşlerimiz, sesi duyulmayan, görülmeyen, görülmek istenmeyen yüzbinlerce işçiden buna benzer birçok başvuru alıyoruz ve burada onların seslerini yükseltmeye çalışıyoruz.

Özer Gündüz 1984 Varto doğumluymuş ve infaz koruma memuruyken birtakım nedenlerden dolayı haksızca ihraç edilmiş ve ardından iade edilmemiş. “Ben bu meseleleri birçok kişiye duyurduğum halde kimse sesimi duyurmadı. İzmir’de gitmediğim belediye yetkilisi kalmadı aç susuz kaldım. Maddi manevi çok yıprandık. Her işte çalıştım onurumla fakat artık dayanamıyorum. Hiçbir şekilde suçlamaya konu olan evraka ulaşamıyorum.” diyor kendisi hakkında bir suçlama evrakı varmış ve buna da ulaşamıyormuş. Parası da olmadığından avukat tutamıyormuş. “Dava açamıyorum başka yere. İzmir’de başvurduğumuz hiçbir belediye eşime iş vermedi 3 üniversite mezunu eşim 6 ay sözleşmeli bir kafede bulaşıkhanede çalışıyor geçici olarak.” diyor yani okumuş yazmış karı koca olan insanlara Türkiye’de yapılan hadise bu. Birtakım haksızlıklarla aileler perişan ediliyor işte gördüğünüz gibi 3 tane üniversite bitirmiş kadın şu anda bir kafede bulaşıkçılık yapmak zorunda kalıyor.

Karabük Cezaevi’nden çok şikayet alıyoruz; Ali Koç Karabük T Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalıyor, 30 yıl cezasını bitirmiş “Artık beni tahliye edin.” demiş fakat cezaevi gözlem kurulu keyfi kararları neticesinde bir yıl daha tahliyesi ertelenmiş, infazı yakılmış.

Hanönü’nde Akfen ve İlbak Holding ortaklığında işletilen Acacia Maden İşletmeleri A.Ş. aşağısında bulunan HES kanalına zehirli kimyasal atık bırakıyormuş. Çevrede bulunan sakinler burayı şikayet etmiş çevre il müdürlüğünden memurlar gelmişler ve bir şey yapmamışlar fabrika yetkililerine; “Burayı temizleyin.” deyip delillerin kararmasına yol açmışlar ve daha sonra Cumhuriyet Savcılığı’ndan suç duyurusu yapmış mahalle sakinleri ve burada da kovuşturmaya yer olmadığına kararı haksızca verilmiş. Bu atıkları taşıyan borular şehrin içinde patlamış, çevreye kirlilik veriyor ve Hanönülüler olarak fabrikanın yönetmeliklere uyarak can sağlığımızı tehlikeye atmasın diye talepte bulunurken bu talepler karşısında yalnız kalıyoruz Bu bağlamda konuyu meclise taşıyın.” demişler bizde Hanönü halkının sıkıntılarını burada gündem ediyoruz Çevre İl Müdürlüğü’ne, Çevre Bakanlığına da burada hatırlatıyoruz. Nedir bu Hal? Bu fabrikanın kimyasal atıkları ve yönetmeliğe aykırı bir şekilde attığı bu atıklar neden örtbas ediliyor göz yumuluyor diye soruyoruz!

Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesinde okuyan binlerce kişi bize başvurdu. Bu yaz okulu sınavlarının online yapılması için önceki haftalarda da gündem ettik fakat Açık Öğretim Fakültesi bu sınavları yüz yüze yaptı, bu ağır sıcak günlerde, deprem bölgelerindeki sıkıntılı binalar olmasına rağmen, insanlar hastayken bir yerden bir yere gitmeleri maddi manevi büyük sıkıntılar içerirken bu sınavları illa yüz yüze yapalım yapalım dediler online yapmadılar ve şu anda birçok kişide bu sınavlara katılamadı. Bize yine mağdur öğrenciler başvuruyorlar ve sınava birçok kişinin giremediğini sınava giremeyen adayların hakları yandığını telafi sınavı ve sınav ücreti iadesi maalesef de söz konusu değil ve mağduriyet yaşayan on binlerce Açık Öğretim Fakültesi adayının bu mağduriyetlerinin giderilmesi gerektiğini söylüyorlar. Sınavların online sınav olarak yenilenmesi gerektiğini söylüyorlar.

Ayrıca bize birçok öğrenci ve velisi başvuruyor çünkü azami öğrenim süre sınırında mağdur olan ve olabilecek on binlerce öğrencimiz var. Bunların arasında Tıp Fakültesi öğrencileri ön planda çünkü diğer kısa süreli okullarda azami süre daha uzunmuş; 2 yıllıklarda %100, 4 yıllıklarda %75, Tıp fakültelerinde ise %50’ymiş. Diyelim ki derslerinizde kaldınız 9. yılda atılma tehlikesi var ve 44c maddesinin de hakkaniyetli olmadığını söylüyorlar. 44c maddesinde değişiklik yapılması gerektiğini söylüyorlar veyahut azami süre öğrenci affı için her sene gündem olmasına gerek kalmadan öğrencilerin eğitim haklarından faydalanması için Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile durumun düzeltilmesi gerektiğini söylüyorlar. Mesela bundan en çok Tıp Fakültesi öğrencileri mağdur olmuşlar son sınıflara sınav hakkı veriliyormuş ama “Biz son sınıfta intörn olup sınavlarımız bitiyor sınava girme şansımız yok. Nöbet tutup staj sonu yeterlilik imzalatıyoruz. 44c de son sınıfa geçenlere kaldığı tüm derslerde 2 sınav hakkı veriyor. Tıpta 4, 5’e geçip azami süresi dolan herkes atılıyor. Benim 5. Sınıftan 9 stajkaldı ve okuldan atılacağız. 5. Sınıfa gelmiş ve bitirmek üzere olan biri artık doktor sayılır ama biz doktor olmanın eşiğine gelmişken okuldan atılıyoruz.” Bu çok haksızca insafsızca bir uygulama.”Sizden isteğimiz bizler atılmadan  44 c de bir değişiklik yapılması.” Bunu da ilgili bakanlığa iletiyoruz yani bu kadar yıl gayret etmiş bir Tıp Fakültesi kazanmış işte birtakım nedenlerle biraz aksamalar yaşamış öğrencilere bu kadar insafsızlık yapılmaz. Bu azami öğrenim süre sınırı meselesi ve 44c maddesi konusunda iyileştirmeler yapılması gerektiğini söylüyoruz.

Fadime Çelebi son derece mağdur. Eşi Orhan Çelebi Dersim Akpazar Eski Belediye Eş Başkanı bize başvurdu. Eşi, bir felç geçirmiş ve bundan dolayı hemen Tunceli’den İstanbul’a gitmişler. “Tunceli Devlet Hastanesi acil servisine gittik ve oradan İstanbul’a sevk edildik. Pıhtı atılmış ve kontrole gelmemizi istediler İstanbul’da ve biz de bu arada kontrole kadar şöyle bir etrafta gezelim bir nefes alalım dedik. Edirne’ye gittik ve tarım yoğunluğu olan köylerde bir Belediye Başkanı olarak incelemeler yapayım dedim. Lalapaşa İlçesine bağlı Kalkansöğüt köyünde köylüler ile köy kahvesinde oturup sohbet yaparken birtakım jandarma gelmiş GBT yapmışlar “Siz buradan Yunanistan’a kaçacaksınız.” Demişler. “Ne Yunanistan’ı? Biz İstanbul’da hastanede tedavi olduk daha sonra kontrole kadar buraları gezelim.” Demelerine rağmen tutuklanmışlar. Ardından kendisi bir müddet sonra serbest bırakılmış fakat hakkında bir ceza ve Yargıtay’da dosyası olan Fadime Çelebi’nin tutukluğu halen devam ediyor. Edirne cezaevinde ve sağlık sorunları da devam ediyor. “Bu cezaevinde şartlar oldukça ağır düzenli doktor kontrolünde olması lazım içerideki koşullar stres beslenme birçok etken hastalığı tetikliyor her an tekrar bir beyin kanaması geçirme riski var. Mahkemeye tüm raporlar sunuldu dikkate alınmadı ve tutukluk devam ediyor.” Biz buradan bu hasta mahpusun durumunu gündem ediyoruz ve bir an evvel serbest bırakılmasını söylüyoruz. Bu kadını bu kadar zulmen neden içeride tutuyorsunuz? Her an yeni bir beyin kanaması geçirme riski var. Yargılayın, tamam ama en azından tutuksuz yargılansın hastane kontrolüne gitsin çünkü önemli sağlık riskleri yaşıyor. Böyle de insanları “Yok efendim işte Edirne civarında dolaşıyorsun sen kaçacaksın.” diyerek damgalamayın diyoruz.

Muhammed Avcı Yozgat 1 No’lu Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda kalıyor yakınları bize başvurdu. Kendisi konuşamıyormuş bir nedenle, yanına cezaevi yönetimi Rahmettullah Doğruyol’u görevlendirmiş ve Bir nedenden Rahmettullah denen kişi Muhammed’i tuvalette öldüresiye dövmüşler. Muhammed hastaneye kaldırılmış ve hastanedeki i durumu söylenmiyormuş. Hastaneden cezaevinde bulunan ayrı bir hasta bölümüne yatırılınca yanına başka bir refakatçi verilmiş fakat olay hakkında ayrıntılı bir açıklama yapılmamış. Biz soru önergesi ile de bu durumu sorduk ve feci bir şekilde dövülmüş. Gözlerinde kan pıhtılaşması, boynunda izler olmuş. Döven mahpusların, mahpusu boğmak istedikleri söylüyor yakını. İç organlarında sorun olduğunu söylüyor ve hastaneye yatması gereken mahpusun cezaevinde kaldığını söyleyerek bize başvurmuş bakanlığın buna bir cevap vermesi gerektiğini söylüyorum.

Saim Keleş; “Hakkari’de özel bir okulda çalıştım. Ardından 15 Temmuz sonrası çalışma iznin iptal edildi cezalandırıldım hapse girdim çıktım. Peki yine öğretmenlik yapayım dedim. Hiçbir özel kurs veya özel okulda çalışamıyorum. Çalışma iznim yok aç susuzum ne yapayım. KHK’lı da olsa öğretmenlik mesleği dışındakiler bir şekilde işlerini yapabiliyor ama biz yapamıyoruz ne yapalım ölelim mi? Bir özel okulda öğretmenlik yaptığım için başıma gelmeyen kalmadı. Cezaevine girdim çıktım aç susuz durumdayım buna bir formül bulunsun. Biz ne yapacağız?” diye feryat ediyor Saim Keleş.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde görevde yükselme sınavı yazılı olarak yapılmış, sözlü mülakat yapılmasından endişe ediliyor. AK Parti-MHP Cumhur Zulüm İttifakı yüzbinlerce insanın mülakatla önünü kesti yazılı sınavlarda başarılı olduğu halde. Gelen şikayetlerden dolayı mülakatı kaldıracağız dediler mülakata devam ediyorlar hala bir de yalan söylediler. Utanmadan yalan söylediler ve mülakat zulmüne devam ediyorlar.

Diyarbakır’dan bir başvuru var, Kayapınar ilçesi ve çevresinde TRT kurumuna bağlı Radyo 3 caz müzik radyo frekansı çekmemekte. Eadyo 3’ün Kayapınar ilçesi ve çevresinde çekmesini istiyorum.” diyorlar.

Ağız ve Diş Sağlığı teknikerleri bize başvurmuşlar, Sağlık Bakanı Sayın Fahrettin Koca’ya soruyorlar; “Aile sağlık merkezlerinde diş hekimliği uygulaması tüm ülkeye yayılacak denildi 2023 yılında ama Ağız ve Diş Sağlığı teknikeri yerine ebe hemşire tıbbi sekreterler çalışıyor. bizim işimizi yapıyor bu olacak bir iş değil. Lütfen en azından on bin Ağız ve Diş Sağlığı teknikeri alımı yapılması konusunda bir gündem oluşturun.” diyor biz de onlara destek oluyoruz.

TOMİS sendikası olarak İstanbul Sancaktepe’de bulunan Plasmek Makina fabrikasında yaklaşık 8 aydır sendikal faaliyet yürütüyorlarmış ve hayat pahalılığı, aniden arttığı için  2 sendika üyesi işten çıkarıldı. 43 işçinin çalıştığı fabrikada, şirket yönetimi sendikal faaliyetleri öğrenmesinin akabinde baskı ve mobbing yapmış. “Sendika olarak, 3 gündür fabrika önünde direnişteyiz.” Diyor Plasmek Makine Fabrika işçilerinin sesini, TOMİS sendikasının direnişini duyun diyoruz buradan.

İsmail Karadağ, genel sağlık sigorta ücreti ile ilgili yeni bir düzenlemenin yapılmasını istiyor. Genel sağlık sigorta ücretinin yatırılması şart ama hastaneye gitmediğimiz takdirde aylık ücret hesabımıza işlemeye devam ediyor diyor. İlgili ücretli bankalardan yatırıp muayeneye olabiliriz. Asrın felaketi yaşadığımız bölge Adıyaman’daki genel sağlık sigorta borcumun da silinmesini istiyorum.” diyor.

Atatürk Havalimanı davasında yargılanan 52 sözleşmeli eri burada defalarca gündem ettim ve gündem etmeye devam ediyorum çünkü haksızca 12.5 buçuk yıl cezaya çarptırıldılar, gariban erler sözleşmeli erler sırf amirlerinin komutanlarının emrine uydukları için darbeci ilan edildiler. Kendi hikayelerini bana anlatıp gönderdiler birçoğu anlatıp gönderdi. Bakın Batyhan Koç göndermiş; “Biz albayın emrine uyduk. Biz bölükteki astsubayın emrine uyduk. Bir şeyden haberimiz yok elimizde silahı tutuşturdular gittik Atatürk havalimanına darbe olduğunu anladığınız zamanda polise silahlarımızı teslim ettik linç edilecektik canımızı zor kurtardık ardından da oradaki polisler bile dedi: “Bu erler komutan değil komutu uyguluyorlar. Suçlu değil halk tarafından linç edilmemizi engellediler.” Bütün bunlara rağmen en sonunda 12.5 yıl ceza ile darbeci olarak cezalandırıldık olacak bir iş değil.” diyor! Hikayelerini anlatmışlar son derece üzücü. Birçok soru sormuşlar o soruları da biz bakanlığa sorduk. O gün bu erlerin başındaki albayı karşılayan polislerin “Buyurun hoş geldiniz.” Diyen polislerin ifadelerine başvuruldu mu?” diyor! Arada biz niye yandık? Diyor! “Komutanımız polisler tarafından hoş geldin diye karşılanıyor ardından biz darbeci ilan ediliyoruz.” Birçok soru sormuş. “Bir er olarak darbeci ilan edilmemin gerekçesi var mı? Güvenlik kamera kayıtları incelendi mi? Kamu malına herhangi bir zarar vermedik ateş etmedik zarar vermedik, emri uyguladık darbe olduğunu anladığımız anda silahı bıraktık canımıza okundu.” diyor 52 tane sözleşmeli er ve yakınları feryat ediyor buradan defalarca duyuruyorum bu zulümdür haksızlıktır diyorum demeye de devam edeceğim.

Bir başkası Tayfun Bağ Kırıkkale Keskin T Tipi Cezaevi’nde o da bize başvurmuş aynı olayı anlatmış “Bir terör kalkışması var diyerek gönderildik. Sonra neye uğradığımızı şaşırdık darbeci ilan edildik. Adil yargılanmadık kaos ortamına dönüşen mahkemelerde biz arada kaynadık ve hiç adil olmayan bir şekilde yargılanarak acımasızca cezalara çarptırdık. Hakimler bizi dinlemedi görüntüler izlenmedi bilirkişi raporları incelenmedi mahkeme yıllarca görülüyor ama biz konuşamamışız kendimizi anlatma fırsatı bulamamışız. Ben inşaat işçisi Aziz’in oğluyum asker olmadan önce inşaatlarda çalışmış bir insandım parasızlıktan yoksulluktan imkansızlıklardan geçerek geldim bu yaşa. Ailemiz bizi orduyu emanet etmişti şu başımıza gelen hale bak.” diyor kendisi büyük bir üzüntüyle bunları anlatıyor. Biz de bu mazlum sözleşmeli er arkadaşlarımızın feryatlarını buradan duyuruyoruz. “Adil yargılanmak istiyorum.” diyor sayfalarca bize anlatmışlar bakın.

Bir başkası Bursa H Tipi Kapalı Cezaevi’nden Mesut Ekin yine aynı şekilde bu 52 sözleşmeli er içinde aynı olayları anlatıyor ve çok büyük mağduriyet yaşattıklarını söylüyor.

Ankara Sincan T Tipi Kapalı Cezaevi’nde Ufukcan Üçler o da yine bize başvurmuş ve hiç hak etmedikleri halde darbeci ilan edildiklerini ve zulüm gördüklerini söylüyor. “Ben babasız büyüdüm kızıma bunu yaşatmasınlar. Görüp duyup bilip susan bunları yaşamamıza vesile olan bir Allah’ın kuluna da halkını helal etmiyorum.” diyor bakın bu zindanlardan yükselen feryatlar bunlar bu sözleşmeli erler feryat ediyorlar kendilerini duymayan insanlara haklarına helal etmiyorlar.

Yine Kırklareli E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndan Celal Emre Ekmekçi o da yine bize bu durumu 52 Er arasında anlatıyor ve büyük sıkıntılar yaşadıklarını, adalet istediklerini söylüyor. “Söylemesi size kolay gelebilir, 3 kelime, 12.5 yıl, o üç kelime benim hayatım. Perişan oldum mahvoldum.” diyor bu feryatları duyun diyoruz.

Yine bakın Bursa H Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda kalan İsmail Aydın’ın Babası bize başvurmuş ve o da bu 52 sözleşmeli çok büyük bir mağduriyete uğradığını anlatıyor.

Bakın size bir fotoğraf göstereceğim; Gazali Aslan mahpus oğlunu Mardin’den Elazığ’a giderek ziyaret ettikten sonra geri dönüş yolunda hayatını kaybeden bir anne oğlu için defalarca Mardin civarındaki bir hapishaneye nakil istemesine rağmen bu nakil yapılmayan ve cezaevi yollarında hayatını kaybeden bir anne daha. Maalesef çok üzücü bir hadise yine devam ediyor.

Barış Anneleri; yine bakın Kürtlerin kaderi ya cezaevi yollarında ya da yargı yollarında hayatını kaybetmek! İşte onlardan birisi bakın barış annesi Perihan Akçelik ile oğlu Cihan Akçelik ifade verme sonrasında dönüş yolunda kaza geçirerek hayatlarını kaybetmişler.

Yasin Kaya Aliağa T Tipi Kapalı Cezaevi’nden bize başvurmuş. “Siparişle getirilen hakim binlerce yıl ceza verdi, polis tutanakları iddianameye döndü ne söylerseniz söyleyin sizi dinlemiyoruz tavrına maruz kaldık. Şikayetçi olmazsan sanık olursun diye insanlar korkutuldu bize ceza veren heyet terfi aldı. Beraat veren heyet cezalandırıldı.” diyor.

Bakın bir başka zulüm daha; bir aileyi görüyorsunuz, karı koca ve annenin elinde bir bebek Semra Banko küçük çocuğu Ahmet Akif ile Edirne Cezaevi’ne girdi kızından ayrıldı iki çocuklu bir aile kızı da babanın yanında ailelerin yıkıldığı uyduruk nedenlerle ocakların söndürüldüğü bir ülke haline geldik. Her gün ama her gün annelerin çocuklarıyla cezaevine girdiği bir ülke var ortada. Adil olmayan yargılamalarla ailelerin perişan edildiği bir ülke durumuna dönmüş durumdayız değerli arkadaşlar.

Geçtiğimiz haftalarda yaşandı; Urfa vekilimiz Ömer Öcalan Halfeti Belediye Eş Başkanı merhum Bazo Yılmaz’ı mezarı başında anmak isterken saldırıya uğradı. Bu kabul edilecek bir hadise değil kesinlikle reddediyoruz, milletvekiline yönelik bu muamelelerin kesinlikle kabul edilemez olduğunu tekrar etmemesi gerektiğini söylüyoruz.

Bakın işkence iddiaları bitmiyor! Ankara Emniyeti’nden çok işkence iddiası geliyor. Bu kişiler işkenceye uğramışlar ve “Burada ölseniz kimsenin ruhu duymaz.” denilmiş kendilerine. Bütün bunlarla ilgili bu resim fotoğrafını gösterdiğim bilgileri bizde olan kişi hakkında İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya bir açıklama yapmadı. Emniyet mekanları, emniyetsizlik mekanları olmamalı!

KHK’lı ailelerin çocukları her gün intihar ediyor. İşte onlardan birisi Mersin’de KHK ile ihraç polis memuru Ahmet Erçakır’ın oğlu şu genç yaşta çocuk bakın Mehmet Reşat Erçakır geçtiğimiz günlerde babasının yaşadıkları sonrası girdiği bunalım sonrası hayatına son verdi. Korkunç bir olay gencecik çocuk maalesef işte şu anlattığımız yıkılan aileler, perişan edilen aileler, işinden atılan analar babalar, yıkılan viraneye döndürülen ocaklar yüzünden yaşadığı bunalımlar sonucunda hayatına son verdi.

Biz bu zulümleri boşuna duyurmuyoruz çünkü sonunda işte genç insanlar bilhassa dayanamayıp hayatlarına son veriyorlar. Biz kesinlikle bu tür intiharların çözüm olmadığını gençlere en başta hatırlatıyoruz, ailelere de bunalım yaşayan çocuklarına terapi vermeleri gerektiğini söylüyoruz.

İranlı gazeteci; bakın elinde silah değil fotoğraf makinesi var ve Türkiye’deydi bu kişi. İranlı gazeteci ve muhalif bir kişi İran’da hakkında idam kararı var ve Türkiye bu kişiyi İran’a teslim etmek üzere. Uzun süre Adana Göçmen Kampı’nda kalmış şimdi İran’a gönderilmek üzere Ağrı Mülteci Kampına götürülmüş her an deport edilebilir. Yani şu gördüğünüz canlı insan her an ölebilir arkadaşlar. Bu da uluslararası hukuk açısından yasaktır ama İçişleri Bakanlığı böyle bir fiile imza atmak üzere. Sayın Bakan’ı da uyarıyorum bu gazeteciyi ölüme göndermeyin diyorum!

Biz kızamık ile ilgili bir salgın durumunun olduğunu Meclis Sağlık Komisyonu’na bildirmiştik fakat Komisyon Başkanlığı son derece duyarsız davranmıştı, halen önergemize cevap bile vermedi fakat kendileri daha beklesinler Sağlık Bakanlığı’nın aklı başına geldi çok çok gecikme ile 3-4 aylık bir gecikme ile Türkiye’de kızamık salgının başladığını 81 İl Müdürlüğü’ne gönderdi. Sağlık Müdürlüğü’ne, Valiliklere bir yazı gönderdi. Günaydın diyoruz Sayın Fahrettin Koca’ya! Meclis Sağlık Komisyonu Başkanı’na da neredesin? Tatili bitir artık işlerine gel işini gör diyoruz! Milletin hakkı hukuku sağlığı ayaklar altında diye kendisine hatırlatıyoruz.

Değerli arkadaşlar bakın biz bunları unutmuyoruz! Güya “One Minute” diyerek İsrail’e rest çeken, bağıran çağıran Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki bir ülkeyiz ama Tel Aviv’e jest üstüne jest yapıyoruz. En yüksek protokolle Cumhurbaşkanlarını karşılıyoruz. İsrailli bir suçlu buradaysa el bebek gül bebek onu İsrail’e teslim ediyoruz. Burada suçlara karışmış insanlar cezaevinden çıkarılıyor İsrail’e teslim ediliyor. Ne olup ne bitiyor bunun bir hesabı da verilmiyor bir açıklaması da yapılmıyor. Olacak işler değil! İnanılmaz bir yakınlaşma var. Biz buradaki hukuksuzluklara da vurgu yapıyoruz. Bir devlet başkanının araya girmesi ile bir mahpusun bir ülkeden bir ülkeye gitmesi bunlar olacak işler değil. Hukuk nerede diyoruz! Siyaset bu kadar her şeye hakim mi diyoruz!

Şu gördüğünüz fotoğraf Ağrı’nın bir köyünden, Doğubeyazıt Yığınçal köyünden hala taş devrinde yaşıyor orası. Ağrı Valiliği, Doğubeyazıt Kaymakamlığı ne yapıyorsunuz diye soruyorum! Eşeklerle su taşıyor köylüler, kimsenin umurunda değil. Yıllardır böyle işte bakın eşeklerle su taşıma görüntüleri hangi yüzyıldayız soruyorum Ağrı Valiliği’ne Doğubeyazıt kaymakamlığına!

Van uçak seferleri ile ilgili sıkıntı devam ediyor. Biz bu konuyu Ulaştırma Bakanlığına sorduk ama gelen cevap; Türk Hava Yollarının kar esaslı bir ulaşım anlayışı içinde olduğunu gösteriyor. “Karına göre sefer düzenliyoruz.” mealinde bir cevap aldık bunu da üzücü buluyoruz maalesef.

Bakın bir merhum polis, kendisi uyuşturucu satıcıları ile çatışmada hayatını kaybetti. Öncesinde KHK ile ihraç edilmiş ardından iade edilmiş polislik görevine başlamış, İstanbul’da uyuşturucu satıcıları ile çatışırken yaralanmış ve hayatını kaybetmiş. Allah rahmet eylesin diyoruz ama bu kişi eğer KHK’lıyken hayatını kaybetseydi “terörist” diyecektiniz, KHK ile iade edildikten sonra şimdi şehit diyorsunuz! Ne oldu da böyle bu kadar insanlara uçurumlar içeren etiketler takıyorsunuz diye size sormak istiyorum ve bu ön yargılar bu zulümler bitsin diyorum artık.

Geçtiğimiz hafta Gebze’de birtakım ziyaretlerde bulunduk ve ardından vatandaşlarımızı ziyaret ettik.

Corning işçileri hala grevde ve fabrika patronu uzlaşmaya yanaşırsa görüşmeye de hazırlar. Kendilerini ziyaret ettik Corning işçilerinin yanındayız.

Gebze’de emekli kardeşlerimizin yanındaydık. Emekli kardeşlerimiz büyük bir sıkıntı çekiyor şu stantta da Gebze meydanında 7500 lirayla yaşayamayız diyorlar. Çok haklılar hepimiz biliyoruz işçi, memur hepimiz biliyoruz 7.500 lirayla yaşamak mümkün değil arkadaşlar bunu kabul etmiyoruz.

Kocaeli Şehir Hastanesi’ni ziyaret ettik ve orada baktık ki hala tramvay inşaatı bitmemiş. Şehir Hastanesi bittikten sonra tramvay akıllarına gelmiş ve tramvay yapmaya çalışıyorlar ve hala daha bitmemiş. Stadyum Tramvay Hattı ihalesi de iptal edilmiş. Yani maalesef bu ihalelerde çok büyük usulsüzlükler döndüğünü de biliyoruz.

Can Atalay ile ilgili İzmit’te bir etkinlik yapılacaktı ve bu etkinlik Kaymakamlık kararıyla iptal edildi. Biz bunu da insan haklarına aykırı buluyoruz zaten hakkı çiğnenmiş vekil olunması engellenmiş bir kişinin bir de üstüne onun adına yapılacak etkinliğinin iptal edilmesi kabul edilecek bir hadise değil.

Kocaeli’de 28 okul ve bir lojman yıkılacak denilmiş. Bu eğer 6 Şubat depremi olmasaydı gözden uzak tutulacak bir olaydı ve çocuklarımız çürük binalarda kalmaya devam edecekti.

Kocaeli Büyükşehir sonunda bir ihaleyi iptal etmiş. En borçlu belediye olmasına rağmen en lüzumsuz ihaleleri açan belediye olarak ilan ediyorum buradan. Bakanlık zaman zaman “Ya artık biraz tasarruf yapın.” diye uyardığı zaman bazı ihaleleri iptal ediyor ama inanılmaz bir şekilde Kocaeli Büyükşehir böyle adrese teslim ihaleler düzenlemekle meşgul.

Gebze’de bakın oldukça önemli sıkıntılar yaşanıyor diğer Kocaeli’nin il ve ilçelerde de yaşanıyor her gün her gün Kocaeli’de bir fabrika patlıyor arkadaşlar. Her gün ama bakın biz Vali’yi de uyarıyoruz gereken denetimlerin yapılmadığını Meclis’ten yıllardır haykırıyoruz ve halen kazalarda devam ediyor.

Yine Kocaeli’de, Kocaeli Milletvekili olarak söylüyorum maalesef ilimizi ve ilçelerimizi uyuşturucu salgını sarmış durumda. Kocaeli Dilovası’ndan bir manzara, aile fertleri arasında kavga var, uyuşturucuya alışan bir ferdi aile yakınları darp ediyor ve onu vazgeçirmeye çalışıyorlar. Biz esas görevin poliste olduğunu düşünüyoruz. Bu uyuşturucu satışını durduracak olan sivil vatandaşlar değildir polisin görevidir ama bir şekilde durmuyor. Yani neden durdurulabilecek bir uyuşturucu satışı devam eder ki bunu soruyoruz. Başka birisine de soramam kim yapıyorsa yapsın hangi suç örgütü yapıyorsa yapsın biz önlemi mülki amirlerden bekleriz. Valilik, Kocaeli Valiliği, Dilovası Kaymakamlığı, Dilovası Emniyet Müdürü neredesiniz diye soruyorum! Kocaeli’de bir sürü torbacı yakalanıyor ama büyük satıcılara dokunulmuyor. Bu da kabul edeceğimiz bir durum değil. İşi kaynağından kurutmanız lazım ama suç işleri bakanının işte birtakım Sedat Peker tarafından iddialara maruz kaldığı bir yerde cevap veremediği bir yerde işte 85 milyonun uğradığı mağduriyet de bu halde. Uyuşturucu ilkokullara kadar inmiş durumda Kocaeli’de durum bu maalesef.

Kocaeli öyle bir yer haline geldi ki her gün fabrikalarda patlamalar oluyor, yangınlar oluyor ve sıcaklıklarla beraber yaşanan kuraklıklar, artan nüfus ve şehirleşmenin verdiği zarar her geçen gün artıyor.

Kocaeli’de sıkıntılar bitmiyor! Bakın, düşünün Kocaeli’de yüz binlerce kişinin yaşadığı Dilovası, Körfez ve Derince hastanelerinde kadın doğum uzmanı yok! Düşünebiliyor musunuz! Kocaeli bu halde ve hala buna bir çözüm bulunmuyor.

Klimalı durak yapıyor Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve klimalı durak bozuluyor vatandaşlar klimalı durak içinde değil klimalı durağan gölgesinde serinlemeye çalışıyor.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ne buradan tekrar soruyorum; hem en borçlu belediye durumundasın hem de paraları çarçur ediyorsun. İhaleler, boşa giden paralar yandaş saltanatlar nereye gidiyor bunlar Tahir Büyükakın sana soruyorum ve cevap bekliyorum.

Kocaeli Valiliği’nin denetlemelerinin eksikliğinden dolayı birçok kaza oluyor ve feçtiğimiz günlerde yine servis sürücüsü 3 yaşındaki çocuğa çarptı belgesi olmadığı görüldü şoförün.

Son olarak da her hafta gündeme getirdiğimiz hak ihlallerini anarak basın toplantımızı burada bitiriyoruz arkadaşlar. Çok önemli hak ihlalleri var ve onları özellikle her hafta anmak durumundayız.

Cemal Kaşıkçı katledildi Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda ve Tayyip Erdoğan esip gürledikten sonra dosyayı Suudi Arabistan devletine teslim etti.

Osman Kavala kendisini cezaevinde de ziyaret ettim. Zulmen yargılanıyor ve çok büyük haksızlıklara uğramış ve AİHM kararının uygulanmasını bekliyor.

Şerif Mesutoğlu’nu dün yüksek güvenlikli cezaevinde de ziyaret ettim. İşlemediği bir cinayetten dolayı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmış bir insan, hakkını arıyorum sonuna kadar da aramaya devam edeceğim. Kendisiyle de konuştum gerçekten büyük bir haksızlığa ve zulme uğradığını yıllardır biliyorum ve tekrar bunu anladım. Şerif Mesutoğlu’nun hakkını savunmaya, adaleti istemeye devam edeceğiz.

Selçuk Kozağaçlı yine cezaevinde ziyaret ettiğimiz Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı zulmen cezaevinde. Bu haksızlığın bir an evvel bitmesi gerektiğini söylüyorum.

Ferit Şenyaşar ve Emine Şenyaşar artık direnişlerine Ankara’da Meclis’te devam ettiriyorlar çünkü Ferit Şenyaşar partimiz Urfa milletvekili ve annesi sağlığı kötü olmasına rağmen Adalet nöbetini Ankara’da Urfa’da devam ettirmeye çalışıyor bu sesi duyun diyorum.

Gabon’lu Dina, Ailesi ve devletinin belki adaletten vazgeçtiği bir mazlum genç kadın ama biz onun öldürülüşünün arkasındaki esrar perdesini aralamaya çalışıyoruz.

Yusuf Bilge Tunç 4 yılı geçti, 4 yılı geçti halen kendisinden haber alınamıyor. Ne dirisi ne ölüsü nerede ne oldu ne bitti bilinmiyor. Korkunç bir durum ve hala hiçbir yetkili de açıklama yapmıyor olacak bir durum değil. En son 6 Ağustos 2019’da Gimat’ta kaçırılmıştı ve ardından hiçbir haber alınamadı kendisinden.

Gökhan Türkmen zulmen yine kaçırılan işkence gören bir insan, kendisi mahkemede bunu anlattı. Yasin Ugan da bunu anlattı zulmen kaçırılıp biri 6 ay biri 9 ay işkence görmüş ve daha sonra zorla imza atılmış ifadelerle cezalara çarptırılmış insanlar ve bu işkence gördükleri dönemleri de mahkemeler görmek istemiyor fakat sayfalarca yazdıkları yazılarla bunu tüm kamuoyuna ilan ediyor bu kişiler. Büyük bir zulüm gördüler ve kendilerini de ziyaret ettim kendilerinden de dinledim ve bildiklerimizin apaçık doğru olduğunu korkunç bir zulme ve işkenceye uğradıklarını anlattılar. Bunu hak kabul etmez istedikleri kadar örtbas etmeye çalışsınlar bunu hiçbir şekilde kabul etmiyoruz ve reddediyoruz. Bu zulmün bir gün ortaya çıkacağını da tüm zalimlere hatırlatıyoruz değerli arkadaşlar.

Gülistan Doku Dersim’de kayboldu 2.5 yılı geçti halen kendisinden bir haber yok. Kendisi unutuldu ama anne babası ablası onu unutmadı bu zulmün bitirilmesi için gayret ediyorlar.

Hürmüz Diril zorla kaçırıldıktan sonra eşiyle birlikte halen haber alınamıyor. Eşi Şimoni Diril’in cesedi bulundu ama kendisi ile ilgili tek bir haber alınamadığı için her hafta andığımız çok önemli hak ihlalleri dosyamıza kendisini de her hafta katmış oluyoruz.

Yorumlar