3 Ocak 2024

Basın toplantımıza önemli ve üzücü bir haber ile başlıyorum! Az evvel aldığımız bir haber; Yargıtay 3. Ceza Dairesi Hatay Milletvekili Can Atalay ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen Can Atalay’ın milletvekili olarak Meclis’e gönderilmesini tekrar engelledi. Olacak bir şey değil! Anayasa Mahkemesi iki kez karar almıştı! Yargıtay’ın kararında ihlal var demişti ve önceki kararlar çerçevesinde açıklama yapmıştı.

Yargıtay Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez görülen bir konu hakkında iki kez Anayasa Mahkemesi’nin kararına rağmen inanılmaz bir karar verdi ve gerçekten çıldırtıcı bir karar bu, skandal bir karar! Anayasa Mahkemesi’nin kararına; “Hukuki açıdan uygun olmayan bir karar ve “Jüristokrasi taslıyor bize” diyerek karar verdi! Jüristokrasi ne demek? Yargının her şeye egemen olması demektir. Aslında Yargıtay kendi üst mahkemesi olan Anayasa Mahkemesi’ne karşı, Anayasaya karşı topluma karşı Jüristokrasi yapıyor! Yani yargının her şeye egemen olduğu iddiası ile hareket ediyor. Bu kabul edilemez.

Anayasa 153. Madde apaçık ortada ve ayaklar altına alınmış durumda. Anayasa Mahkemesi bitirilmiş durumda, Türkiye’de gerçekten aklı mantığı, hukuku hiçe sayan bu inanılmaz trajikomik kararı kınıyorum.

Sabahleyin Türk ekonomisi ile ilgili son TÜİK ve ENAG araştırma sonuçları açıklandı. TÜİK enflasyonun %64 olduğunu söyledi, ENAG ise ki bize göre daha doğru bir değerlendirme yapıyor çünkü bağımsız bir kuruluş % 127 yıllık enflasyonun olduğunu söyledi. İki rakam arasında bayağı bir fark var ve TÜİK rakamı ile iktidarın iddiasının aksine enflasyonun yine de onların tahmin ettiklerinin üstünde seyrettiğini gösteriyor.

Sabah ekonomi ile ilgili bu kararları duyduk. Akşama doğru ise Yargıtay’ın 3. Ceza Dairesi’nin Can Atalay ile ilgili kararını duyduk. Maalesef sabah ekonomi konkordato ilan etti, akşam yargı konkordato ilan etti! Türkiye felç bir durumda, felaket bir durumda. Yargıtay eli ile Anayasa maddeleri çiğneniyor. Apaçık Anayasa maddeleri çiğneniyor ve maalesef ki Anayasa Mahkemesi de fiilen bitirilmiş oluyor. Kınıyoruz, halkın iradesi ile seçilen bir milletvekili 14 Mayıs’tan beri cezaevinde, hakkı kısıtlanıyor. Aynı durumu yaşayan bir milletvekili olarak ben bu durumu kınıyorum, kabul etmiyorum. Ben Anayasa Mahkemesi’nin kararı ile Meclis’e dönmüştüm şimdi alavere dalavere “Can Atalay cezaevinde kalsın.” Denilerek böyle bir hukuk skandalı oluşturdular ve en sonunda yine halkın seçtiği bir milletvekili Meclis yerine maalesef cezaevinde! Kabul edilecek bir durum değil. Bu neyi gösteriyor? Aslında Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin fiilen bitirildiğini gösteriyor. Bu ne demek? Demek ki artık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AYM’yi etkin bir yol olarak tanımamalı çünkü Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin kararları ayaklar altında! Büyük bir rezalet, büyük bir skandal yaşanıyor. Artık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi direnmemeli, Anayasa Mahkemesi’ni etkin bir yol olmadığını, bırakın Yargıtay’ı yerel mahkemelerin bile Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını çiğnediğini görmeli ve direkt Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yolunu açmalıdır değerli arkadaşlar. Son derece önemliydi bu.

Birçok hak ihlali var önümüzde. Halkımız yoğun bir şekilde, Türkiye’nin dört bir tarafından bize başvuruyor, Anayasa’nın hukukun ayaklar altına alındığı bir dönemde de vatandaşın feryat ettiğini görüyoruz. 85 milyonun feryat ettiğini görüyoruz, insanlar inim inim inliyor. Enflasyon çığırından çıkmış durumda, AVM’lerde intihar eden insanlar, fakir fukara insanların feryatları arşı kaplamış durumda. Dramlar, cezaevlerindeki dramlar arşı kaplamış durumda! İşte tüm gerçekliği ile bu hak ihlalleri ile ilgili vurgular yapacağız.

Her kesimden bize başvurular geliyor. Mesela öğretmen arkadaşlarımız başvurmuş; “2023 yılı bütçesi kapandığı için ek ders ücretleri 2023 bitmeden yatırılır normalde. Adıyaman / Kahta’da ve pek çok yerde biz öğretmenlere ek ders ücretlerinin hala hesaplara yatırılmadığını görmekteyiz.” Diyor şikayet ediyor Milli Eğitim Bakanlığı’na buradan duyuruyorum. Bu konu bir an evvel düzelmeli. Arkadaşlarımız çok önemli bir gecikme yaşıyorlar ek ders ücretleri noktasında.

Bir başka şikayette Ünüvar Elektronik’ten geldi bize Serkan Yılmaz 11 Aralık günü İstanbul Ümraniye’deki bu iş yerine girmiş ve siparişler bittikten sonra aldıkları işçileri çıkartıyorlarmış. İşçiler ile ilgili hukuki mevzuata uyulmadan işçi çalıştıran bir işyeri ile karşı karşıyayız. “Beni işten çıkarttılar, bunun üzerine itiraz ettik. Müdür üzerime saldırarak “Seni mi besleyeceğiz?” diyerek hakarette bulundu ve basın açıklaması gerçekleştirdik. Daha önce LCWaikiki meselesinde de size başvurmuştum bana yardımcı olmuştunuz, tekrar başvuru yapıyorum.” Diyor vatandaş ve “Ünüvar Elektronik’teki işçi kıyımına müdahale edin.” Diyor. Biz de buradan Meclis’ten duyuruyoruz, böyle kafasına göre iş yapan firmalar konusunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ne diyor? Sayın Bakan ne diyorsunuz? “Seni mi besleyeceğiz?” diyerek hakaret ederek işçileri kapıdan kovalayan bir işyeri olabilir mi? Bir dünya olabilir mi? Size soruyorum! Gereken işlemleri yapın. Biz zaten yazılı olarakta size başvuruyoruz fakat bu konuyu araştırmak sizin boynunuzun borcu!

Bize birçok vatandaşımız başvuruyor, cezaevleri çok dolu yüz binlerce insan cezaevlerinde adalet gelsin diyoruz. İktidar ve Adalet Bakanlığı adaleti getirmiyor bunun yerine diyor ki; “Size cezaevi getiriyorum.” Cezaevi yapıyor! Adalet yerine cezaevi yapıyor ve böyle bir formül ile hareket ediyor habire cezaevi yapılıyor. 405 civarında cezaevi yapıldı, 422’ye ulaşacaklar, en çok yapılan kamu kurumu son yıllarda cezaevleri oldu ve korkunç masraflar gidiyor. Her türlü itiraz eden anında cezaevine yollanıyor! İnsanlar konuşmaya korkuyorlar, tweet atmaya korkuyorlar. “Silivri soğuk, Sincan soğuk” esprileri insanların dilinde ve iktidara; “Adalet nerede? İnsanlar cezaevinde.” Diye sorduğumuzda. “Adalet nerede mi? İşte bak bol miktarda cezaevi yaparak suçluları oraya atıyoruz, hiç merak etme cezaevi yapıyoruz, canını sıkma.” Diyerek bize cevaplar veriliyor. Evet vatandaşlarımız bundan dolayı genel af diyorlar. Genel af konusunda çok başvuru var. Cezaevlerinde artık yer kalmadı ve bize başvuran bir vatandaşımızın önerisi şu; en azından 5 yıl hapis cezası indirimi yapılsın, en azından bir af konusunda hafifleme olur. Mahpuslar aileleri yakınları tanıdıkları aracılığı ile 10 milyonluk bir oy potansiyeli var. Biz bu sefer af vermeyenleri affetmeyeceğiz.” Diyor. “5 yıllık ceza indirimi ya da genel af konusunda toplumsal adaleti tesis edebileceğini söylüyor. Siz değerli milletvekillerimiz bu genel af konunu değerlendirin.” Diyor. Biz zaten uzun süredir genel af konusunda söylemlerde bulunuyoruz ve vatandaşımızın başvurusu çerçevesinde tekrar bunu gündem ediyoruz.

Iğdır S Tipi Kapalı Cezaevi’nden çok şikayet alıyoruz. Neden? Çünkü yüksek güvenlikli bir cezaevi insan haklarına aykırı her türlü hukuksuzluk yaşatılıyor diğer yüksek güvenlikli cezaevlerinde olduğu gibi. Ruken Yıldız ve Mürvet Kesen isimli iki mahpus var ve uğradıkları ihlallerden dolayı dönüşümlü greve girmişler cezaevi kaloriferleri kapatmış “arızalı” demişler. Iğdır’ın bu havadaki soğuğunda iyice zor durumda oldukları bilgisi geldi bize. Tabii ki bu konuda açıklama yapması gereken bakanlıktır. Biz ondan bir cevap bekliyoruz.

Diş protez teknikerleri bize başvurdu ve çok üzgünler çünkü hiçbir alım yapılmıyor diyorlar. Vasıfsız insanlar diş protez teknikeri olarak çalıştırılıyor ve insanların sağlığı ihlal ediliyor. “Şu ana kadar 623 alım yapıldı, biz yıllarca okuduk, canla başla çalıştık diş protezi teknikeri olduk, kendi branşımızda ilerlemek ve atanmak istiyoruz. Taşeron çalıştırılmasın.” Diyorlar!

Sincan Kadın Ceza İnfaz Kurumu’ndan bir başvuru geldi. Merve isimli bir mahpus, kursiyer teğmenmiş öncesinde bir apandisiti patlamak üzereyken zor bela yetiştirilmiş, sağlık ile ilgili sıkıntılar olan bir hapishane belli ki ve ameliyat sonrası yatağa bağlı kelepçeli olarak bırakılmış. Şimdi de bir diş problemi yaşıyor ortodonti problemi yaşıyor, dişine tel taktırmak istiyor fakat sıra alınamıyor. Bunun için biz annesinin sıra almaya çalıştığı gördük. orası cezaevi annesi niye sıra alıyor? Demek ki büyük bir çaresizlik ve çıkmaz yol olmuş ki sıra alınamamış ki anne gidip mahpus kızı için sıra alıyor! Olacak iş mi Sayın Bakan! Memleketin hali bu. Bir an evvel bu meseleyi halledin. Cezaevlerinde sağlık alanında çok ihlal var ama diş sağlığı alanında inanılmaz ihmaller var, çok sıkıntılar var. Bunu Sayın Adalet Bakanı da biliyor aslında, biz de buradan gündem edelim.

Yıllardır gündeme getirdiğimiz bir başvuruyu söyleyeceğim; daha önce cezaevindeydi ve uğradığı ihlallere burada yıllarca anlattık, bakanlık üzerinde önemli bir baskı kurduk, Mukadder Alakuş’un eşi Fatih Alakuş önemli bir sivil toplum aktivisti olarak yıllarca mücadele etti, hakkını hukuk önünde aradı, siyasete götürdü, çok değerli bir mücadele sergiledi biz de kendisine yardımcı olduk ve Meclis’ten defalarca Mukadder Alakuş’a yapılanları seslendirdik, bakanlığa sorduk, Meclis’te anlattık ve en sonunda Fatih Alakuş Birleşmiş Milletler’e başvurdu. Birleşmiş Milletler’de Mukadder Alakuş yargılamasının hukuka aykırı olduğunu söyledi, çoklu hak ihlali yapılmıştır dedi. İhlaller giderilmeli, yeterli tazminat ödenmeli ve bu yargılamaların önlenmesi gerekir dedi ve hükümetten gönderdiği karar ile 15 Kasım 2022 tarihinde 180 gün içinde cevap vermesini istedi. İktidar, Adalet Bakanlığı karar verdi mi? Vermedi! 1 yıl 1.5 ay geçmiş hala cevap yok! Sayın Adalet Bakanı koca Birleşmiş Milletler sana bir soru sormuş; 180 günde cevapla demiş! Niye cevaplamıyorsun? Biliyoruz, hukuki dinlemiyorsunuz, anayasayı dinlemiyorsunuz ama bizi dünyada da mahcup edeceksiniz. Bakın Birleşmiş Milletler’in yazısına hala cevap vermemişsiniz. Bu ne keyfiliktir anlamak mümkün değil. Burada size bu durumu hatırlatıyorum ve olacak bir şey değil diyorum.

Sayın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç size bir şey hatırlatacağım; Türkiye’de başörtüsü yasakları vardı buna ben dahil birçok kişi ile birlikte mücadele ettik karşı çıktık. O zamanlar Şeyma Türkan isimli bir üniversite öğrencisi bütün Türkiye’de adalet yollarının tıkandığını görünce, Birleşmiş Milletler’e gitmiş ve oradan bir karar çıkartılmış, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nden ve ardından da Anayasa Mahkemesi içtihatlarını değiştirmiş ve adil kararlar almış. Başörtüsü içtihadını değiştirmiş. Şu anda da bunun olması lazım. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi bu kararları alıyor siz nasıl kulak arkası yapabilirsiniz?

Mukadder Alakuş cezaevinden çıktı, yatarı bitmesine 2 gün kala Anayasa Mahkemesi ihlal verdi ve öyle çıktı! Bakın zaten ağır haksızlıklar ile cezaevinde yatan bir kişiydi, ihlal aldı ve çıktı, tekrar Manisa 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanıyor. Niye bu yargılamalar ile uğraştırıyorsunuz? Bakın apaçık belli ki hukuksuzluklar ile dolu bir dosya ve Birleşmiş Milletler kararı var, Anayasa Mahkemesi kararı var, hala Birleşmiş Milletler’e cevap vermiyorsunuz Sayın Bakan! Bunu ben ulusal düzeyde de söyleyeceğim uluslararası düzeyde de söyleyeceğim. Başka kime söyleyeceğim? Mesela Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor’a da ileceğiz. Düşünebiliyor musunuz? Ulusalda kendi anayasasını çiğnemiş bir ülke zaten o toplumu umutsuz ettiği gibi bir de uluslararası alanda Birleşmiş Milletler kararlarını da ayakların altında çiğniyor! Sayın Amor bizi duyuyorsunuz, bizi Meclis’te ziyaret ettiniz onur verdiniz, şeref duyduk ve size bu ihlalleri iletmeye devam edeceğimizi söyledik, Sayın Bakan da buradan duysun. Avrupa Parlamentosu raporlarına girecek bunlar! Türkiye böyle bir yer işte! Biz bir an evvel adaletin tesis edilmesi gerektiğini söylüyoruz!

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan bize çok başvuran kişi var. Neden? Düşünün aynı statüdesiniz, üniversite mezunusunuz bir sınava girmişsiniz, bakanlığa girmişsiniz ama biriniz 4D biriniz 4B biriniz 4A ve hepinizin maaşları farklı! Hele ki 4D’liler! O kadar hakları çiğneniyor ki ASDEP personelleri, hukuken unvansız işçi kadrosunda bu arkadaşlarımız ve 4D’ler 4A’ya geçemiyorlar. 4A’dan ne farkı var? Hatta daha ağır bir şekilde çalıştırılıyor. 4D’liler ASDEP’liler. 4A’lılara 40 saat uygulanıyor ikilik var. Çalışma barışı olur mu öyle bir yerde? Düşünün bir unvansız işçi kadrosu var, bir sözleşmeli kadro var, bir de memur kadro var! Ne olduğu belli değil. Bu durumun düzeltilmesi lazım. 3000 ASDEP görevlisinden 700’e yakını istifa etmek zorunda kalmış, büyük huzursuzluk var. Sayın Bakan duymuyor musun bunları? Allah aşkına bir sürü arkadaşımız bize başvuruyor Aile Bakanlığı’ndan ve bu 4D işçi kadrosuna sehven geçirilen personellerin 4A kadrosuna geçirilmesi gerektiğini söylüyoruz özetle. Sayın Bakan lütfen bu konu ile ilgilenin.

Yusuf Karaman Giresun Cezaevi’nde bir mahpus. İnfaz koruma memurları mahpusların haklarını çok rahat çiğneyebiliyor. Bize gelen başvuruda; “Ersan isimli bir infaz koruma memuru tarafından şiddet görüyor. Koğuş arkadaşı bize ulaştırdı. Oğlumun can güvenliği yok.” Diyor ve “Git savcılığa idareyi şikayet et.” Demiş! Ersan isimli gardiyan tarafından koğuş arkadaşları da ailelerini aramışlar! Ersan isimli infaz koruma memuru ne yapıyor Sayın Giresun Cezaevi Sayın Bakan! “Astığım astık kestiğim kestik” diyen infaz koruma memurları mı var cezaevinde? Böyle bir memur kafasından iş yapamaz! Hukuka uygun iş yapmak zorundadır!

Kendisini Bismil’de de görmüştüm; Mustafa Avcı gözleri ileri derecede görmüyor. İlerleyen bir görme kaybı var. çok üzücü, çalışkan, gayretli, dürüst bir insanı düşünün. Şu anda Diyarbakır 3 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde. Çok üzücü bir hikayesi var. Arkadaşlar bakın engelli insanlarımıza sahip çıkmamız gerekirken onlara artı zulüm yapan bir iktidar döneminde yaşıyoruz. Bu Mustafa Avcı kardeşimiz ne olmuş? 9 Mayıs 2017’de cezaevine girmiş, görme kaybı ile ilgili 2 kez hayatını tek başına idame ettiremez, görme kaybı çok ileri raporları almış ve Diyarbakır İnfaz Hakimliği tahliyeyi vermiş. 1 yıl infaz erteleme almış, 1 yıl sonra gitmiş tekrar müracaat etmiş, Gazi Yaşargil Eğitim Araştırma Hastanesi Sağlık Kurulu’na başvurmuş ve orası adli tıp kurumuna göndermeden karar vermiş ve hakkında arama çıkartılıp derdest edilip tekrar cezaevine götürülmüş. Açık cezaevine atılmış, açık cezaevinde çok zorlandığı için Açık Cezaevi Müdürü demiş ki: “Seni kapalıya yollayalım burada hiç olmuyor.” Kapalı da 31 Ekim 2023’de apartopar adamı cezaevine atmışlar İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan hala bir haber yok! Allah aşkına bu ne acelecilik! İstanbul Adli Tıp Kurumu bir an evvel karar verirdi, ne olacağı ortaya çıkardı! Düşünün hem dezavatajlısınız, engellisiniz, çok ileri derecede görme kaybınız yok adli tıp kurumu raporunu dinlemeden sanki cezaevine büyük bir telaş ile yetiştirme peşinde koşarak mahpusu alıp götürmüşler. Adli tıp kararı yok! Bir insanın hayatı ile böyle nasıl oynayabilirsiniz? Hapiste olmak, işsiz olmak çok zor şeylerdir. İşsiz olarak hapiste olmak çok zordur, bir de engelli işsiz olarak hapiste olmak en zorudur. Öyle bir engel ki önünüzü göremiyorsunuz, bu adamın neresini cezaevine atıyorsunuz Allah’tan korkun!

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı UKOME’nin 04.04.2022 tarihli bir kararı. Diyor ki: “Adalar ilçesi sınırları içinde bisiklet kiralama yönergesi güncellenmiştir.” Peki güncellenmişte uygulanmış mı? Uygulanmamış! Bu gecikmenin nedenleri nedir? Şu anda hangi aşamadadır? Ne zaman hizmete alınması planlanmaktadır? Diye bu meseleyi soruyor vatandaş. Ayrıca burada şimdi ilginç bir olay gazetelere de sık sık yansıdı. Biliyorsunuz memlekette mafya kaynıyor, usulsüz iş yapan bir alanı çevirip abuk sabuk iş yapan insan kaynıyor memlekette! Diyor ki: “ Şezlong kiralayanlar tarafından yaz aylarında kaçak kiralamalar yapılmakta.” 10 yıldır bu işler sürüyormuş, zabıta ceza yazıyormuş sonra tekrar kaçak şezlong işi yapıyormuş bu insanlar demek ki iyi para var cezayı takmıyorlar. Kalıcı bir çözüm bulunamamış diyor! Ücretsiz halk plajı ama şezlong kiralamak isteyenlerden para verilmemesi gereken uyarı levhaları konulsun. O kadar başıboşluk var ki en azından bir uyarı levhası konulsun vatandaş soyulmasın, kandırılmasın diye bu vatandaşımızın bize bir iletisi var. Biz de bakanlığa yazılı olarakta sunuyoruz, sözlü olarakta burada konuyu gündem ediyoruz.

Taşeron firma Vartek ve diğer firmalardan gelmiş bize. Kendileri acil yardım istasyonu inşaatları yapmışlar, Sayın Sağlık Bakanı duyun lütfen! Aslında kendileri taşeronmuş Ferşat Grup’tan işi almışlar, taşeron firma olmuşlar. Ana firmanın taşeronluğunu yapmışlar, paralarını alamamışlar, sözleşmeler var burada. Teslim tutanakları var ve paralarını alamadıklarını ifade ediyorlar. Olayın ayrıntısını, bu konuda aydınlatacak olan bizi Sağlık Bakanlığı. Sayın Bakan bakın arabaların üzerlerine Cumhurbaşkanı’na yazılar yazmışlar. Taşeron şirketlere verilmesi de bir garip. Bir firmaya vermişsiniz, o kalkıyor taşerona veriyor, taşeron iş yapıyor ana firma parayı vermiyor. Ne iştir bunlar Allah aşkına! Bakanlığınızda böyle işlere nasıl izin veriyorsunuz Sayın Fahrettin Koca anlamak mümkün değil. Böyle bir başvuru var, bu şirketler çok mağdur olduklarını söylüyorlar doğru ya da yanlış fakat bize gelen başvuru var, bu konuda siz araştırma yapıp bir açıklama yapın Sayın Bakan bunu da size iletmiş olalım.

Bir vatandaş bize öncesinde de başvurmuş, yararını gördüğü için tekrar başvurmuş. Gülten Öztürk diyor ki: “ Cemaat yargılamalarından dolayı çok mağdur olduk, ailece perişan durumdayız. 2 yıl 7 ay 15 gün ceza verildi, 3 kez hapse girdim çıktım, çok zor durumdayım. Eşim için de size defalarca yazdım.” Diyor ve çok zor durumda olduğunu söylüyor bize. Ardından diyor ki: “Biz bu Yalçınkaya kararı çıktıktan sonra mahkemeye bildirdik, “Bu Yalçınkaya kararı çıktı, bize lütfen yardımcı olun.” Dedik fakat bu konuda bir gelişme olmadı.” Diyor. “Bununla ilgili bakın yıllardır sistematik bir şekilde iftiralara uğradık. Terörist değilim, olamadım, olmayacağım, iftiraya maruz bırakılıyorum, adil yargılanmıyorum, AİHM’in Yüksel Yalçınkaya kararı var, her tarafa bunları iletiyoruz fakat uğradığımız bu iftira ve soykırım bitmiyor.” Diyor. “Karara imza atan hakim ve savcıları HSK’ya şikayet ettim, fakat soykırım, süreç devam ettiriliyor, yeter artık.” Diyen bir vatandaşımız feryadı bu değerli arkadaşlar. Gerçekten son derece üzücü bir durum. Vatandaşları böyle çaresiz bırakan bir sistemdeyiz maalesef.

Zeliha Ersoy, Çorum ili Osmancık ilçesi Esentepe Mahallesi’nde Osmancık belediyesi tarafından köyden kente göç etmiş vatandaşlara arsalar tahsis edilmiş. “Belediye encümen kararı, belediye meclisine arsa bedelini yatırdığımı gösteren makbuzum var, imar iskan plan yapıldı. Belediye arsa bedelinin tapusunu imar çıkarınca verme şartıyla aldığı arsanın tapusunu vermiyor! MHP’li Belediye Başkanı Ahmet Gelgör 1987 yılında belediyenin verdiği encümen kararını tanımadıklarını, arsaları tekrar dayanaklarını imar müdürlüğünde imar müdür vekili ve memurları yanında söyledi. Belediyenin verdiği tapu sözünü tutmasını istiyoruz.” Diyor. Bu mağduriyetin de giderilmesi gerekiyor. Belediyece belirlenen 000 lira meblağ karşılığında tapusu imar iskan planı çıkarılınca verilmek şartıyla 1987 yılında bana satıldı. Belediye veznesine arsa bedelini yaptırdığımı gösteren makbuz var. İmar iskan planı yapıldı ve arsanın tapusunu belediye başkanı vermiyor.” Diyor özetle.

“Sözleşmeli doktor öğretim üyelerine daimi kadro istiyoruz.” Diyor bir başvurucumuz.

“Kamuda 4D sürekli işçilerden mali külfeti olmayan, fiilen yapılan işe uygun meslek kodumuzun güncellenmesini ve yerinden alınan arkadaşlarımızın yıllarca yapmış olduğu eski işlerine geri döndürülüp uygun meslek kodunun verilmesini talep ediyoruz.” Yine bir 4D başvurusu.

Bir nakil başvurusu var. Bakanlık bunu duysun! 15 Temmuz mağduru çok kişi var, astsubay Hasan Kargın Batman Kapalı Cezaevi’nde ağırlaştırılmış müebbet almış adil olmayan bir yargılama ile aile Adana’da her ay 700 km yolu 7500 TL emekli maaşı alan babamı çok yormuş durumda kararan hayatımıza birde annem, babam ve yengem için Batman yolları eklendi. İkametgahımız olan Adana’ya en azından nakledilsin. Adil yargılama görmedik ama en azından nakil olsun diyor.

Karabük T Cezaevi’nden hükümlü olan Ali Koç 1993 yılından beri 30 yıldır cezaevinde ve yine 1 yıl ertelenerek tahliye olması engellenip infazı yakılmış. 1 yıl süresi 26.12.2023 tarihinde bitip, tahliye olması beklenirken tahliye süresi 3 ay daha uzatılmış, infazı yakılmış. Karabük Cezaevi’nden böyle çok kişi var. kimisi 6 ay kimisi 3 ay cezaevi gözlem kurulu habire infaz yakıyor. Karabük Cezaevi’nden bu başvuruları çok alıyoruz.

“EYT mağdurları yine bize başvurmuş ve 5000 iş günü meselesine inandık, bankadan 100 Bin TL kredi çektim ama olmadı, sonradan 5950 güne çıkarttılar. Bizim gibi 1 milyon kişi var çok mağduruz.” Diyor vatandaş, biz bu konuyu defalarca gündeme getirdik getiriyoruz.

“Aile bakanlığı ek ders ücretli meslek elemanı personellerinin doğum izni, yıllık izin, ölüm izni, evlilik izni, anne-babalık izni gibi izinler ve özlük hakları bulunmamaktadır. Kuruluşlarda kadrolu meslek elemanlarıyla aynı işi yapmakta olup resmi tatillerde ücretleri kesildiğinden maaşları asgari ücretin altına düşmekte. “Aile Bakanlığı ek ders ücretli meslek elemanlarının sesi olun.” Diyor, bu problemi az evvel de gündem ettik. Birçok vatandaşımız bize başvuruyor, aynı statüdeki çalışanları ayırmayın, ayrımcılık yapmayın diyoruz Aile Bakanlığına.

“Oğlum Adem Destan Burdur Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde” ağır ihlallere uğruyormuş, ağırlaştırılmış müebbet mahpusmuş ve sesinin duyulmasını istiyormuş. Biz de mahiyetini çok ayrıntılı bilmiyoruz ama yüksek güvenlikli cezaevlerinden ağır ihlaller olduğunu biliyoruz ve bu duruma müdahale edilmesi gerektiğini Sayın Bakanlıktan istiyoruz.

Denizli T Tipi Cezaevi; Denizli T Tipi Cezaevi’nde soyadını bilmiyorum Rıdvan isimli bir mahpus bize iki kez mektup yazdığını söylüyor. Ben cezaevleri yakından takip ediyorum. Rıdvan isimli bir mahpusun mektubu başmemur tarafından engellenmiş. Biz bu durumu bakanlığa da ilettik, Bakan Yardımcısına da ilettik, Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne de iletildi! Ne demek ya! Bir mahpusun mektubu nasıl engellenir? Bu mektupta milleti temsil eden milletvekiline gönderiliyor. Sen nasıl bu mektubu engelleyebilirsin? Cezaevindeki ilgili kişilere soruyorum! Bir an evvel bu durumun düzeltilmesi gerekiyor ve o mektupların bana ulaşması gerekiyor! Kötü muameleye maruz kaldıkları söyleniyor infaz koruma memurları tarafından. “Dövüyorlar ve hakaret ediyorlar.” Demişler, doğruluğu ve yanlışlığın araştırılması gerekiyor. Bunun için mektupları görmemiz gerekiyor ve mektuplar bize ulaşmıyor. Mektupların ulaşması gerektiğini söylüyorlar ve oldukça önemli hak ihlali başvuruları var. Ağır hakaret ve tehditler olduğu söyleniyor. Biz peşinen bir yargı ile şunu söylemiştir demiyoruz fakat bakanlık bu konuyu araştırsın diyoruz. Bakanlıktan bir sonuç bekliyorum Sayın Yılmaz Tunç Sayın Ramazan Can lütfen bu konulara eğilin ve kabul edilemez bu duruma müdahale edin!

RTÜK 2023 karnesi; Rtük’ün 1 Ocak 31 Aralık 2023 tarihleri arasında TV kanallarına verdiği cezalar burada, kabul edilecek bir durum değil. Bakın TELE 1, HALK TV, Flash Haber, Fox TV, KRT, Sözcü TV’ye 59 ceza verilmiş! 67 milyon 850 bin TL! Peki iktidarın yandaş kanallarına ne kadar ceza verilmiş? Neredeyse 34’te 1’i! 2 milyon 147 Bin TL en çok ceza verilmiş; Beyaz TV, TGRT Haber, ATV, A Haber, Ülke TV, Kanal 7, Tv Net, Tv24 daha fazla kanala çok çok az, ayıp olmasın diye cezalar verilmiş! Habire gazetecilerin cezaevine atıldığı medya kuruluşlarının cezaya tabi tutulduğu bir ülkedeyiz değerli arkadaşlar.

Bakın bir başka gazeteci daha Mehmet Kamış bize yakınları başvurdu ve diyorlar ki: “Mehmet Kamış sadece gazetecilik yapmıştır. Bir suçu günahı yoktur. 34 sene gazetecilik yapmış bir isim, 1990 yılında başlamış. Herkes onun iyi bir gazeteci ve fotoğrafçı olduğunu bilir. Muhabir olarak başlamış, Editörlük, yöneticilik, yazarlık yapmış. Hukuk dışı illegal bir iş ile alakası yok.” Diyor yakınları. “Bank Asya, bylock kaydında da içerik yokmuş, HTS gibi nedenlerden bir gazeteci de “terör örgütü üyesi” diye cezaevine atılmış. İşte Türkiye’de gazeteci cezaevlerinde yok cümlelerine ithaf etmiş olalım.

Önceki hafta da göstermiştim, genel kurulda da göstermiştim; Çetin Doğan hasta mahpus ileri yaşta 7 ay oldu, kocamış olduğuna dair dosya Cumhurbaşkanı affı dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önünde fakat imzalamıyor. Hasta mahpusa kimlik sorulmaz diyoruz. Bunların imzalanması lazım. Birçok başka kişi bu mağduriyeti yaşıyor. Vural Avar eski paşa hasta ve kocamış olduğu için cezaevinde öldü geçen sene bu zamanlar. Genelge çıkarttılar, bu derde deva değildi. Biz genelge çıktığında dedik ki; “Yasal değişiklik yapın. Kandırıcı, geçici genelgeler ile bu işler olmaz.” Çok haklı çıktık işte bakın hasta mahpuslar cezaevinde.

Bir başka hasta mahpus; bakın Mehmet Bayram bu haliyle %97 engelli ve bu haliyle haftada 3 kez diyalize giden, habire cezaevinden hastaneye giden bir mahpus, perişan durumda. Kürt meselesinde barış istediği için bu kadar ağır bir şekilde cezalandırılmış. Neden? Çünkü bu kadar ağır ve tahliye edilmesi gerekirken bu cezaları çektiriyorlar.

Kadriye Işık 73 yaşında kanser hastası ve cezaevinde. O da bir ağır hasta mahpus ve adaletin yüzünü göremiyor.

Ahmet Öztürk prostat kanseri yürümekte zorlanan bir insan, mahkeme çıkışı yakınları onu tutuyor ki düşmesin yere diye. Hapishanede banyoyu yapamıyor, arkadaşları ona banyo yaptırıyor. Düşünün bu halde bir mahpusu 76 yaşında cezaevinde tutuyorsunuz. Ağır engelli, kocamış insanlar bunlar.

Hanife Arslan teyze yine 73 yaşında ileri derecede kireçlenmesi var, düşmüş tuvalette dişlerini kırmış çünkü alafranga tuvalette oturması lazım, alaturka tuvalet var ve teyze şekeri, tansiyonu, kireçlenmesi olan, birçok hastalığı olan bir teyze. Kürt meselesindeki sıradan bir meseleyi “teröristlik” olarak göstermelerinden dolayı cezaevinde. Bunlar kabul edilecek hadiseler değil değerli arkadaşlar.

Ağır ihlallere hafta boyunca da müdahale etmiştik, vurgularımıza devam etmek istiyorum. Cezaevinden bize çok mektup geliyor arkadaşlar. “Kamuoyuna sesimi duyurun.” Diyen mektuplar bunlar. Biz de burada bu emanetleri topluma yansıtmış olalım.

Bakın Sümeyye Tercanlıoğlu Bafra T Tipi Kapalı Cezaevi’nde; “ 4 aylık yavrumu içeride olan annelerin, bebeklerin halini görünce yanıma alamadım… Sütüm kesilmek üzere, sırtımda taşıdığım yükün en büyük taşı yavrumun üzerinde… Bebeğim şu anda 4 aylık, adalet kavramını dahi bilmiyor… Ricam kendim için değil bu ülkenin çocuğu olan yavrum içindir.” Diyor. Sümeyye Tercanlıoğlu 4 aydır bebeğini yanına alamıyordu, bugün haber aldık. Koğuşta 25 kişi vardı 12 kişiye düşürüldü, önemli bir gayret sarf ettik bakanlığa tazyik yaptık ve 12 kişiye düşürüldü ikiye ayrıldı koğuşlar ve Sümeyye hanım bugün bebeğini yanına alabildi. Bilemiyorum sütü kesilmişti sanırım sütü tekrar gelir o bebeğin alması gereken anne sütünü bebek alabilir mi bilmiyorum fakat çok üzücü bir durum yaşanıyordu. En azından bebek annesinin yanına gitmiş bununla iktifa ediyoruz, seviniyoruz. Bunu da kamuoyuna böyle duyurmuş olayım. Ailesi bize bugün haber verdi.

Cem Göçer Buca 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nden bize mektup yazmış, biz de o mektubu özetleyerek size buradan aktarıyoruz; “Emekçilerin bir avuç işbirlikçi asalak için köle gibi çalışıp yine de aç kaldığı bizim gibi ülkelerde devrimcilik en büyük suçtur! Adalet reformları devrimcilerin cezalarını daha da ağırlaştırmak için yapılır! 93’den beri belki 10 kere af çıktı ancak bizim üzerimizde bir parça gökyüzü her seferinde biraz daha daraltıldı. Yargıtay ile AYM’nin her gün kavga ettiği bir ülkede hukuk aramak gariptir. 30 yıldır hapiste olan bizler için sesinizi yükseltin.” Diyor. Doğru diyor! Bugün bakın Yargıtay yine Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımadı. Ülkeyi bu kadar felaket bir hale sokmuş durumdasınız! Mahpuslar haksız mı? Vallahi haklılar ya! Dünyaya ne anlatacaksın sen Adalet Bakanı? İktidar yetkilileri? Mahpuslar haklı!

Gülten Sayın, biliyorsunuz herkes iyi biliyor! 6 yaşında kanser hastalığına yakalanıp ölen büyük bir gayretle annesinin yeni bir yasa çıkması ile yanına geldiği bir yavrumuz Yusuf Kerim Sayın vefat etti, annesi tekrar cezaevine girdi çocuk vefat ettiği için ve bize bir mektup yazmış Gülten Sayın diyor ki; “Ben Sakarya 1 Nolu L Tipi Kapalı Cezaevi‘nden Gülten Sayın, Yusuf Kerim’in annesi. Cenazede ve bu acılı günlerimizde yanımızda olduğunuz için öncelikle çok teşekkür ederim. Ömer Bey, bir keresinde Meclis’te siz konuşurken, “Şahit ol ya Rab, şahit ol ya Rab!” diye haykırmıştınız… Ben de zindandan haykırıyorum, şahit ol ya Rab’ Ahmetlerin, Betüllerin, Naimelerin, Yusufların acılarına… Ölmek üzere olan yavrumun yanında 4 ay daha kalabilir ve anne sıcaklığını biraz daha ona yaşatabilirdim. Beni kaybetme korkusunu yaşamadan gidebilirdi bu fani dünyadan. Yusuf Kerim, canım oğlum “Anne anne…” diye diye vefat etti. Benim de tek tesellim son günlerinde yanında olmam oldu…” diyor, kuyuların dibinden gelen sesler ile Gülten Sayın. İnşallah bir an evvel bu zulümden kurtulur! 

Bayram Yıldız, Kandıra 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nden bize yazmış, çok üzücü bir durum gerçekten; “18 yaşından önce emniyet tarafından gözaltına alınan, darp edilen, çocuklar üzerinden aleyhime zorla ifade verdirilen, 20 yıla yakın cezası onanmış bir çocuk hükümlüydüm… Trajikomik nedenler ile cezalar verildi, onandı… 31 yaşındayım, ömrümün yarısı hapislerde geçti. Pozantı Cezaevi’nde çirkef muamelelere maruz kaldık. İki ablamın iki oğlu bu sorunlardan etkilenerek öldü. İki çocuk annesi yengem Rojava’da SİHA ile öldürüldü. İki çocuk annesinden “terörist” mi olur? Aile boyu zulüm gördük. Herkes bize gelince ikiyüzlü. Hapishanede darba uğradım üstü kapatıldı. Üç kelepçe takılıp elim sıkıştırıldı bir de üstüne kamerasız alanda darp edildim. İnfazlarım yakıldı. Duvara sazımı astığım için kamu malına zarardan bana ceza verdiler. Sesimizi kamuoyuna duyurun.” Bayram Yıldız, Kandıra 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi’nden değerli arkadaşlar. Kandıra 2 No’lu Cezaevi’nden çok ihlal başvurusu alıyoruz. Adalet Bakanlığı’na Kandıra 2 No’lu F Tipi Cezaevi’ni özellikle şikayet ediyorum! Özellikle de yazılı ve sözlü olarak birebir de Kandıra 2 No’lu F Tipi Cezaevi’ni şikayet ediyorum. Cezaevini mahpusların sağlık sorunları için arıyoruz müdürler telefonlardan kaçıyorlar! Çok iyi biliyoruz bunu, anlıyoruz. Böyle bir şey kabul edilemez. Bunu bitireceğiz, Sayın Bakan’a da buradan söylüyorum; Sayın Yılmaz Tunç, Sayın Ramazan Can bu müdürler kendi keyiflerine göre orada telefona çıkmama diye bir şey yapabilir mi? Sizden önceki Bakan Bekir Bozdağ demişti ki: “Vekilin telefonuna çıkmayan müdürü görevden alırım.” Lütfen siz de bu lafı söyleyin! Müdürler kafalarına göre milletvekilinin telefonundan kaçamaz! Bu işin takibini yapacağım ve bu işi bitireceğiz. Sayın Bakan ile de bizzat görüşeceğim bu rezaleti bitireceğiz! Böyle şey olmaz! Kandıra 2 No’lu F Tipi’nde neler dönüyor? Bunu buradan soruyorum! Yıllardır birçok hukuksuzluk var! Özel bir gruplaşma mı var? Mahpuslar üzerinde bir terör mü estiriliyor? Ne oluyor? Ne bitiyor? Birçok hak ihlali alıyoruz! Sayın Bakan milletvekilinin telefonuna çıkmayan müdür diye bir kavramı kabul etmiyorum ve sizin ile de bu konuyu konuşacağım.

Mahmut Kurt, Sincan 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nden bize yazmış; “Anneleri bu ülkeden ayrılmıştı. Çocuklarım anneannelerinin yanında kalıyorlardı. Sonunda onların gidişine de onay verdim. Evlatlarımın bu ülkeden ayrılmış olmalarına sevindim çünkü bu ülkede hukukun zerresi yok. Üçüncü defa tahliyemi ertelediler! Açlık grevi düşünüyorum…” diyor Mahmut Kurt. Düşünün inancı açısından açlık grevini düşünmeyen, düşünemeyen bir insanı bile böyle çıldırtıcı bir noktaya getirmiş Sincan 2 No’lu F Tipi Cezaevi! Bu ne haldir! Sayın Bakan, ülkede bakın feryat ediyor mahpuslar cezaevlerinden! Çığlıklar arşa yükselmiş umurunuzda değil.

Uluslararası hukukçu Kerem Gülay hoca, Koç Üniversitesi’nden. Kendisi ile geçtiğimiz gün ÖFG TV sanal medya programında bir program yaptık. Çok değerli görüşler beyan etti, Kerem Gülay hoca der ki: “Uluslararası ceza mahkemesi statüsünün 7-1/E maddesi şöyle bir hüküm öngörüyor; eğer kişileri uluslararası hukukun temel kurallarına aykırı bir şekilde özgürlüklerinden mahrum bırakırsanız bu insanlığa karşı suçtur diyor ve devam ediyor; Gerekçe bir mahkeme heyetinin, tek bir AİHM kararını tanımaması değil. Özgürlüğü bağlayıcı cezalarda ve bunların uygulanmasında -bilhassa 5.,6. ve 7. maddeye ilişkin- AIHM kararlarının sistematik olarak yerine getirilmemesi. Bu yeni bir durum da değil ama AİHM 1000 tane dosyayı Türkiye’ye ileterek ilk defa bu denli açık biçimde “sistematikliği” tanıdı. Dolayısıyla sadece Yüksel Yalçın kararını tanımayan hakimler değil, AİHM’in özgürlüğü bağlayıcı cezalara ilişkin vermiş olduğu tüm 5., 6. ve 7. madde ihlallerine ilişkin kararları veren, onayan, uygulayan tüm hakimler, savcılar, infaz memurları. “Hakimler, savcılar nasıl yargılanırmış verdikleri kararlardan yabancı ülkede” diye merak edenler 19 Aralık ta İsveç Temyiz Mahkemesi’nin onadığı Hamid Nouri kararına baksınlar. Hedef göstermeye yelteneceklere de peşinen söyleyeyim: Temennimi değil, hukuki değerlendirmemi ve dünyadaki yargı eğilimine ilişkin gözlemlerimi dile getiriyorum. Bana saldıracağınıza gelin bu kara lekeyi beraber temizleyecek doğru düzgün bir yargı reformu için el ele verelim.” Diyor! Çok haklı. Bakın Türkiye’de İsrail ile ilgili mitingler düzenleniyor, atıp tutuluyor, iktidar yetkilileri demediklerini bırakmıyor olması gerekeni yapmıyorlar! Olması gereken nedir? Bakın, belgeleri var elimizde Güney Afrika olması gerekeni yaptı! Laf üretmedi, boş boş konuşmadı! Uluslararası Lahey Adalet Divanı’na gitti! İsrail’li yetkililer şu anda titriyorlar nasıl bir cevap vereceğiz diye soykırım konusunda! 22 bin kişiyi aşmış cinayet işliyorlar, korkunç cinayetler işliyorlar. Her gün her gün binlerce kişi öldürüyorlar! Korkunçlar, gerçekten insanlık aleminin en korkunç kişileri oldular, korkunç bir soykırım yapıyorlar ve bunun için Türkiye halen başvurmuyor! Türkiye iktidarı neredesin? Güney Afrika’nın yapabildiğini sen niye yapmıyorsun ey iktidar? Nedir bu hal? Atıp tutmayı beceriyorsun başarıyorsun ama iş yargı yoluna gelince 2009 yılında beni de hayal kırıklığına uğratmışsınız evrensel yargı ilkesi çerçevesinde başvurularımızı yapmıştık Adalet Bakanlığı izin vermemişti, şimdi de Lahey Adalet Divanı’na gitmiyorlar buradan ifşa ediyoruz bu iktidarı, Kerem Gülay hocanın da ağzına, emeğine, diline, yüreğine sağlık.

İktidarlar her türlü hukuksuzluğu yapar, onların karşısında insan hakları savunucuları vardır. Çin ne yapmış? Bakın yıllardır gündeme getirdiğim Uygurlara karşı işlenen insan hakları ihlallerini, soykırımı raporlayan Nicole Morgret’ın ve ABD’li iki analistinin ülkeye girişini yasakladı. İstediğiniz kadar yasaklayın, insanlığın vicdanına yazılıyor bunlar. Çin soykırım yapıyor ve bunu belgeleyen insanların da ülkelerine girişini engelliyor.

Bu Türkiye Finans Kurumu’nun bir belgesi! Türkiye Finans Kurumu kulağının üstüne yatarak, duymamış gibi yaparak hiçbir yere gidemezsin. Bakın bir kişi bize başvurdu. Diyor ki: “ Türkiye Finans Katılım Bankası’na iş başvurusunda bulunan bir kişi, hakkında herhangi bir soruşturma süreci olmamasına rağmen daha önce Bank Asya’da çalıştığı gerekçesiyle işe alınmadı. Bakın burada yazıyor, adama cevap vermişler diyorlar ki: “Geçmişte Bank Asya’da çalıştığınız için sizi alamıyoruz.” Bakın burada yazıyor! Geçmişte falanca kurumda çalışmışsın seni alamayız! Bu ne demek ya? Nasıl bir şey? Türkiye Finans buna cevap ver yoksa çok zararlı çıkarsın bu işten. Türkiye Finans’ta çalışan kişiler de seninle çalışmaktan vazgeçer bunu da bil! Kamuoyu da bu konuda yüksek duyarlılık gösteriyor, bu konu ile ilgili başvurumuza cevap ver! Türkiye Finans’a son çağrım bu!

Bu hafta içi çok üzücü bir karar çıktı! Yüksek Seçim Kurulu KHK’lıların belediye başkanlığına ve belediye meclis üyeliğine aday olmasına bile engel çıkarttı! Bu kabul edilecek bir durum değil! Vatandaş olarak KHK’lılar vergilerini veriyor ve yasalara uygun bir şekilde yaşamaya çalışıyorlar. Nasıl olur da bir vatandaşlık hakkını böyle gasp ederek KHK’lılardan alabiliyorsun? Hakkında yargı kararı da kesinleşmemiş olan bir sürü insan var! “Seni ihraç ettik yargı kararını da beklemiyoruz. Sen muhtar da olamazsın. Belediye Başkan adayı da Meclis üyesi de olamazsın.” Diyorlar. Zamanında da böyle diyorlardı, Sayın Erdoğan’a muhtar bile olamazsın dediler şimdi Cumhurbaşkanı oldu. Demek ki böyle hukuksuz kararlar her zaman geçerli değil. Bakın biz neyse onu söyleriz! Kitabın ortasından konuşuruz, Yüksek Seçim Kurulu bil ki anayasayı çiğneyerek aldığın bir karardır, kabul etmiyoruz, hukuksuzdur, anayasaya aykırıdır diyoruz!

Namuslu aydınlar da çıkıyor. Bakın bir aydın daha doğrusu bir kilise papazı Munther Isaac: “Bu soykırım bitmeden hayat normale dönmez. Hristiyanlara ait yerlere yönelik saldırılar arttı. Sessiz kalan zulmü destekler.” Diyor! İşte insan kimliğine göre değil vicdanına göre konuşmalı.

Bir başka İsrailli bakın biz antisemitist değiliz, İsrailli diye bu kişi Tal Mitnick bizim düşmanımız değil. Diyor ki: “Orduya katılmayı reddediyorum.” Dediği için 30 gün hapse mahkum edilmiş. “Gazze’deki suçlu savaşa katılmayı reddediyorum.  Katliamın katliamı çözmediğine inanıyorum.” Diyor.

TRT Arabi Muhabiri Sümeyye Ebuita diyor ki: “”Gazze’de Çocuk Katletme Festivali” düzenleniyor. Bu festivalde İsrail 10 bin çocuğun canına kıyıyor. Dünyaya bir şey anlatmamıza ihtiyacımız yok. Fotoğraflar konuşuyor.” Diyor! Bakın bugünler çok önemli günler, bu soykırım yapılırken sessiz kalanlardan olmayın ey milyonlar!

Bu soykırıma gücünüz nispetinde karşı çıkın. Gazze’nin %40’ı açlık riski ile karşı karşıya çok büyük sıkıntılar yaşanıyor ve Raşid el-Gannuşi’nin kızı Sümeyye Gannuşi: “Araplar yöneticilerine lanet okuyor ama onları harekete geçmeleri için baskı yapmıyorlar.”

Geçtiğimiz günlerde 28 Aralık’ta Roboski Katliamı’nın maalesef yine yıldönümünü yaşadık. Mesele yargıda maalesef karşılıksız kalmıştı, yeni delliler ile Anayasa Mahkemesi’ne tekrar başvuruldu, umarım Anayasa Mahkemesi gecikmeden adil bir karar verir bu failleri cezalandırılmamış katliamı cezalandırır.

Furkan Karabay, hiç kimse itiraf etmemiş, yalan yanlış yazmamış, bir dosyadaki Başsavcının Çağlayan Adliyesi’nde görev yapan eski mesai arkadaşı onu suçlayan bir dilekçeyi HSK’ya vermiş. “Beni tutukladılar ama bu dilekçeyi yazan savcı halen görevde!” şu hale bakın! “Bu kadarı bile yaşanan hukuksuzluğun çapını gösteriyor. Yeni yıla hukuksuzca “terörist” denilerek hapsedilenlerle girdim, ancak yaptığım gazetecilikten onur duyuyorum. Hepinize iyi yıllar…” demiş gazeteci Furkan Karabay! Çok üzücü bakın kimseye iftira etmemiş, hakaret etmemiş, gazetecilik yapmış teröristsin diye cezaevine atılmış, bu zalimliktir, zulümdür kabul etmiyoruz.

Geçtiğimiz günlerde bir olay yaşandı, elinde kelime-i tevhid yazan bir bayrak ile yürüyen bir kişiye bir genç yumruk attı ve toplum aniden kutuplaştı, kelime-i tevhid bayraklıyı tutanlar, karşı tarafı tutanlar olmak üzere. Bir de burada üzücü bir nokta var, bu üniversite öğrencisi delikanlı kelime-i tevhid yeşil bayrağı tutan kişiyi yumruklamış, burnunu kırmış, burnundan kanlar akıyor ve yanlış bir iş yapmış. Bakın sonuçta bu doğru bir şey değil, insanların görüşlerine, ifadelerine hepimizin saygı duyması gerekiyor, şiddeti hiçbir şekilde kabul etmiyoruz. İnsanlar fikirlerini özgürce ifade etsinler ama şiddet olmaz. Anayasaya göre hilafet istemekte suç değildir aslında, şiddet yolu ile bunu istemek suçtur. Bu da apaçık bir gerçektir ki hilafet isteyen bir insan da değilim ben ama ifade özgürlüğü istemediğiniz meseleler için de geçerlidir arkadaşlar zaten bunun için ifade özgürlüğü vardır, benim kendi ifadem için özgürlük istiyorum, başkasının hoşuma gitmeyen ifadesi için istemiyorum.” Demeyin bu kadar basit bir konu. Şiddet yolu ile bunu yapmaya çalışıyorsa engel olun bu kadar basit bir olay. Siz kalkıp yumruk atıyorsunuz, yumruk atan genç bir delikanlı bakıyorsunuz bir sürü parti yumruk atanın yanındaymış, CHP’de bunlara dahil. Çok üzücü, siyaset alanında olan partilerin kalkıp birilerine yumruk atan birisinin yanında olduğunu onun örnek olduğunu söylemesi bu toplumu iç savaşa kadar götürür. Bu kadar sorumsuzluk olmaz arkadaşlar.

OHAL’in Toplumsal Maliyetleri Raporlarımız devam ediyor, lütfen buna da katılın. Linklerini paylaşıyorum, bunlara katılmanız gerektiğini söylüyorum. https://drive.google.com/file/d/1Ze1QP8OUYx19w0qgqZBwBwGIvxq0fP_S/view?usp=shar*ing

Geçtiğimiz günlerde 30 Aralık’ta Meclis Genel Kurulu’nda gündeme getirdiğim Sinan Ateş cinayeti vardı, bu cinayet ile ilgili tüm ayrıntılar ortaya çıktı, tutanaklar hepsi iddianame daha hazırlanmadı ama polis fezlekelerinde neyin ne olduğu ortaya çıkıyor. Gördüğünüz Tolgahan Demirbaş Olcay kılavuz ile fotoğrafı olan kişi, cinayete yardım edenleri koruyup kaçırdıktan sonra Eski MHP Milletvekili Olcay Kılavuz’un evinde ortaya çıktı. Biz diyoruz ki; MHP’liler bu işin içinde isimleri geçiyor, çıldırıyor MHP yetkilileri. Her şey ortada işte! Bütün bunlar ortada, hala bir şeylerin üstünü örtmeye çalışıyorlar, apaçık bir konuşma var, yazışma var, Tolgahan Demirbaş’ın cinayet sonrası eski MHP Milletvekili Olcay Kılavuz ile çok konuşması var ve daha pek çok delil ve bu cinayetin uzandığı isimler var ama örtbas edilmeye çalışılıyor. Kabul etmiyoruz, reddediyoruz. Bununla ilgili birçok iddia ortaya çıktı bunları da çok üzücü buluyoruz.

Memleketin hali, Emniyet Müdür Yardımcısı Zeki Ağsakal adam güya uyuşturucu ile mücadele ediyormuş, kendisinde uyuşturucu yakalanmış. Fıkra gibi olaylar, memlekette bunlar yaşanıyor değerli arkadaşlar.  

Gerçekten son derece üzücü meseleler yaşanıyor.

Geçtiğimiz hafta yaşanmıştı Suudi Arabistan’da futbol skandalı, o da bir hamaset üretmişti. Önceden kuralları belli olan bir müsabakaya sonradan “Ben Atatürk tişörtü ile çıkarım.” “Ben ne mutlu Türküm diyene.” Sloganı ile çıkarım.” “Yurtta sulh cihanda sulh” bunlar kurallara dahilken bunları dayatma sonucunda bir kriz çıktı ve buradan bir Atatürkçülük nemalanması çıkartılmaya çalışıldı. Bunlar üzücü şeyler, ülkede bakarsınız adamın yasaya yaptığı ev yıkılacaktır, buldozerler gelmiştir, Atatürk resmi ile çıkar, Türk bayrağı ile çıkar yıkımı önlemeye çalışır! Allah aşkına kendi hukuksuzluklarına bayrağı, Atatürk’ü kılıf bulmayın, yanlış işler bunlar!

Tüm bunlar yaşanırken, Maltepe Piazza AVM’de Yılmaz Çakır intihar etti, çok ağır yaralanmış. Evine gitmiş gazeteciler çok tarihi sözler, büyük fakirlik içinde yaşıyor , kadın diyor ki: “ Devlet büyüklerine ne diyeyim. Fakirin halinden anlamıyorlar. Eşim benimle kağıt toplamaya çıkıyordu. Şimdi gelemez, çalışamaz. Mahvolduk.” Diyor!

Mafya liderlerinden, gruplarından araba yakalıyorsunuz, bu arabalar kullanılır mı? Polise yakışır mı? Demeden alıp üstünü boyayıp trafik polisi arabası yapıyorsunuz olacak işler değil! Bunların da yanlış olduğunu söyleyelim.

Yerelde de çok önemli konular var. Bakın öğretmen arkadaşlarımıza Darıca’da bir saldırı yapıldı, 2 öğretmene saldırı yapıldı kınıyorum bakanlığın bir açıklama yapması gerektiğini söylüyorum.

Kroman Çelik Fabrikası ÇED raporu ile genişlemeye çalışıyor, çevreye büyük kirlilik saçıyor ve maalesef halen iktidarın himayesi altında kabul etmiyoruz mücadele edeceğiz bunu herkes iyi bilsin.

Darıca Metro Hattı bitmedi! Gençler; “Aşkımız da Gebze-Darıca Metro Hattının bitmemiş gibi hali olsun, hiç bitmesin.” Diye ironi yapıyorlar, gülüyorlar. Bakanlığa yıllardır soruyorum; 2022 dediler, 2023 dediler, şimdi 2026 diyorlar! Onlar kaçıyor ben kovalıyorum! Gebze-Darıca halkının menfaati için uğraş veriyoruz. Kaçamayacaklar diye de buradan söylüyorum!

Darıcalılar şoförlerden şikayetçi arkadaşlar. 501,502,503 nolu hatlarda çalışan şoförler çok ihlaller yapıyor halkımızı mağdur ediyor bu konuda ilgililerin müdahil olmasını istiyoruz.

Bir iş cinayeti; bakın Seddar Yavuz yine kulağının üstüne yatacak ama bir iş cinayeti, gördüğünüz gibi bir işçimiz Kemal Celep yine bareti olmadığı için hayatını kaybetmiş, düşmüş veya kafasına bir şey değmiş. Bu işçiler niye baretsiz dolaşıyor kardeşim?

Tezcan Galveniz ile ilgili öncesinde de birçok sıkıntıyı gündem etmiştik, şu anda da Türkiye gündemine geldiler ve bunları da gündem etmeye devam ediyoruz.

Kocaeli Darıca’da Kocaeli KHK Platformu ile buluştuk, çok değerli bir mücadele sergiliyorlar, bir KHK’lı olarak her zaman tüm KHK Platformlarının yanındayım, candan yürekten destekliyorum Meclis’te sesleri oluyorum bundan da büyük mutluluk duyuyorum.

Her hafta anmak durumunda olduğumuz ağır hak ihlallerine değinmek durumundayım.

Cemal Kaşıkçı Türkiye Suudi Arabistan Konsolosluğunda öldürüldü ve cenazesi bile ortaya çıkmadı. Erdoğan birçok hakaret etti Suudi Arabistan Krallığı’na aniden dosyayı teslim etti ve aniden de Suudi Arabistan’dan kredi aldığı ortaya çıktı. Bunları affedemiyoruz, kabul edemiyoruz o yüzden sürekli gündeme getiriyoruz.

Osman Kavala milyonlarca kişinin tanıdığı değerli bir sivil toplum aktivisti, insan olarakta çok iyi bir insan yakinen tanıyorum. Toplum sağlığı, huzuru için büyük gayret sarf eden bir insan çok ağır haksız bir karar ile karşı karşıya. Onun yanındayız her hafta gündem ediyorum.

Şerif Mesutoğlu işlemediği bir cinayetin faili olarak Sincan 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ve hiç hak etmiyor bu durumu. Dünyadaki hukuk kanalları ona tıkanmış gibi görünüyor ama biz onun katil olmadığını biliyoruz, görüyoruz ve bir gün ona adaletin değmesini istiyoruz.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı çok değerli bir hukukçu, nitelikli bir insan. Binlerce hukukçuya ders veren değerli bir hukukçu fakat tüm bu niteliklerinden mazlumun mağdurun yanında olduğu için şu anda cezaevinde.

Ferit Şenyaşar ve Emine Şenyaşar büyük bir adalet mücadelesi sürdüyorlar, destansı bir mücadele. Sayın Ferit Şenyaşar kardeşimiz, vekilimiz şu anda Meclis’te yanımızda annesi çok muhterem bizim için onun samimi gözyaşlarına binlerce kez şahitlik etmişiz. Kardeşlerinin artık bu cezaevinden çıkması lazım, bu büyük acılar yaşayan ailenin yüzünün en azından bir nebze gülmesi lazım.

Gabon’lu Dina’nın davasını takip ediyoruz baskılarımız sonucunda katil zanlısı yakalandı.

Yusuf Bilge Tunç bizim için korkunç bir olay, geçtiğimiz günlerde MİT yetkililerine de vurgu yaparak bu 4.5 yıldır kaçırılmış, zorla kaybedilmiş kişiye ne oldu? Neden en azından cenazesi ortaya çıkmıyor diye soruyorum hiçbir cevap alamıyorum, ısrarla sordum sormaya da devam edeceğim.

Zorla kaçırılıp kaybedilen Yasin Ugan ve Gökhan Türkmen Allah’tan öldürülmedi cezaevindeler şu anda canlarını kurtardılar ve mahkemede uzun süre işkenceye uğradıklarını söylediler ama Yusuf Bilge Tunç’tan maalesef bir haber alınamıyor değerli arkadaşlar. Yıl içinde buna benzer çok olay yaşandı.

Koray Vural yurt dışından getirildi ve MİT kendisinin kaçırdığını söyledi.

Gülistan Doku biliyorsunuz, 3 yıl oldu önümüzdeki günlerde maalesef yıldönümü yaşanacak. Ne olduğu belli değil, zerresi bulunamadı, kabul etmiyoruz, aile büyük bir acı yaşıyor ve annenin babanın Gülistan’ın kız kardeşi Aygül’ün acılarına eşlik ediyorum onları çok yakinen anlıyorum ve bunun önemine binaen her hafta burada bu konuyu gündem ediyorum. Biz insanız, insan hakları savunucusuyuz, bu haksızlığı kabul etmiyoruz Allah’ta kabul etmesin.

Şimoni Diril’in cesedinin bulunmasından sonra zorla kaçırılıp kaybedilen Hürmüz Diril maalesef bulunamadı. Adil bir yargılama ve kendisi hakkında bir bilgi bekliyoruz.

Yorumlar