12 Eylül 2023

Bugün 12 Eylül 2023, bundan 43 yıl önce 12 Eylül 1980’de milli iradeyi ayaklar altına alan, demokrasiyi çok yoğun bir şekilde tahrip eden, yıllarca büyük acılara neden olan bir darbe yaşandı. Bu darbenin kötülükleri saymakla bitmez. Bir sağdan, bir soldan astık diyen Kenan Evren daha sonra yıllarca hükümran oldu fakat ömrünün son günlerinde yargılandı ve cenazesinde kimse olmadı. Darbe çok ağır insanlık suçlarını beraberinde getirdi, Diyarbakır zindanını beraberinde getirdi, Türkiye’nin var olan insan hakları sorunlarının üzerine adeta benzin döktü, alevlendirdi ve çözümleri içinden çıkılamaz hale getirdi.

Böyle bir darbenin sonrasında oluşturulan anayasa ile yönetiliyoruz. Darbe anayasası ile yönetiliyoruz, özgürlükler açısından çok önemli eksikliklerin olduğu bir anayasa ile yönetiliyoruz. Gerçi bu anayasaya bile uyulmuyor fakat biz sürekli en iyisini talep etmek zorundayız. Özgürlüklerin, hakkın, hukukun en iyi tesis edildiği bir anayasanın bir an evvel oluşturulması gerekiyor.

Anayasa’da 187 madde değiştirilmiş. 177 maddelik anayasada, başka birçok ara madde değişiklikleri ile 187 madde değişikliği yapılmış, kevgire dönmüş ve yeni bir anayasa ihtiyacı apaçık ortada. İnsan haklarına dayalı bir anayasa istiyoruz. Türkiye’nin demokratikleşmesine hizmet eden, Türkiye’nin önemli insan haklarını sorunlarını, Kürt sorununu, Alevi sorununu, din ve vicdan özgürlüğü sorununu, azınlıklar sorununu ve daha pek çok sorunu bitirecek bir anayasa istiyoruz. Bunu biz yapabiliriz, Meclis yapabilir. Sorunların çözümü, çözümsüzlüğe itmek, çıkmaz sokaklara itmek ve bu çözümsüzlükler içinde silahların ortaya çıkması, çatışmaların ortaya çıkması ile bitmez. Sorunların çözümü Meclis’tedir. Sorunlara kayıtsız kalarak hasıraltı ederek, halının altına süpürerek bir Türkiye vaat ettiniz. Silah, kan, gözyaşı ve huzursuzluktan başka bir şey çıkmadı! Kürt meselesinde yaşananlar bunlardır ve biz bir darbe sonrasında bir darbenin yine 43. Yıldönümünde lanetle andığımız bu darbeye karşı çözüm diyoruz! İnsan hakları diyoruz! Türkiye’nin en önemli insan hakları konularında çözüm istiyoruz.

“Ben gücüm ile, otoritem ile, zorbalık ile insanları susturdum, haksızlıklara boyun eğecekler, ses çıkartamayacaklar.” Demesin hiçbir devlet yetkilisi! Vatandaş, huzursuz, Türkiye’nin dört bir tarafına gidiyoruz, sorunlarımıza çözüm istiyoruz fakat “Dipçik görüyoruz, kötü muamele görüyoruz, işkence görüyoruz.” diyen halkımız ile karşılaşıyoruz. Bir devlet halkına zorbalık etmez, anayasa güçlü devlet aygıtına karşı bir toplumsal sözleşmedir. Devletler güçlüdür, tankları vardır, topları vardır, silahları vardır, maddiyatları vardır ve yönettikleri insanları ezebilir. Buna karşı işte anayasalar vardır! Anayasalar devletin daha güçlü ve milleti ezmesi için değil, milletin özgürlüklerinin ve haklarının güvence altına alınması için vardır. Bunun için vardır anayasalar! Bir toplumsal sözleşmedir. Bir mutabakattır! Farklı kesimler bir toplumda yaşayabilir ama bir anayasa ile en azından bir ortak payda oluşturularak ortak bir yaşama çözümü bulunabilir. Biz Türkiye’de yıllardır düşünce özgürlüğü alanında sorunlar olduğunu biliyoruz. Düşüncesi farklı olan insanlar iktidarlar tarafından zalimce, zorbaca cezalandırılıp zindanların dibine atılmıştır, kuyuların dibine atılmıştır. Dini ve mezhebi görüşleri farklı olan kişiler kimi zaman insanlar başları örtülü olduğu için zulme uğramıştır, imam hatip lisesine gittiği için zulme uğramıştır, kimi zaman Alevi olduğu için zulme uğramıştır, kimi zaman dini görüşü devletin kabul ettiği resmi görüşe aykırı olduğu için zulüm görmüştür. Biz her din ve mezhep mensubunun her inanç veya inançsızlık mensubunun bu inanç veya inançsızlıklarında özgür olması gerektiğini laikliğin bir din düşmanlığı şeklinde değil, devletin tüm din ve mezheplere inanç ve inançsızlıklara eşit mesafede olarak algılanması gerektiğini söylüyoruz. Türkiye’de bunun tersi uygulamalar çok gördük, dindar insanlar çok mağdur edildi ve inançlarından dolayı çok zulme uğradılar. Bu bir gerçektir. Mezhebi farklı olduğu için insanlar çok dışlandı, ezildi, Aleviler, Ezidiler, Süryaniler, Ermeniler, diğer azınlıklar bu zulümleri çok çekti. Biz bunların olmaması gerektiğini ve bu toplumda farklılıklarımız ile bir arada bulunmamız gerektiğini söylüyoruz, bunu başarabiliriz.

Kürt meselesinde çok büyük acılar yaşandı ve yaşanıyor, hala bir anadilde eğitim meselesi yok! Eğitim öğretim yılı başladı, hala Kürt çocukları bilmedikleri bir dilden diğer Türkçe’yi iyi bilen çocuklar ile beraber bir yarışa katılıyorlar. Yarışa aynı mesafeden başlamıyorlar, çok daha geriden başlıyorlar ve bu açığı kapatmaya çalışıyorlar. Anadilde eğitim anayasa ile düzenlenmelidir. Bu zulüm de ülkede bir an evvel bitmelidir. Anadilde eğitim vermek ile ülke bölünmez! Daha da bütünleşir, birbirine kenetlenir. Bu ülkenin insanları devletine bağlanır ve buna güven duyar ancak yıllardır bu basit mevzu anayasal birtakım maddeler ileri sürülerek halledilmiyor. Niye halletmiyorsunuz? Anayasayı da insanlar yapmıyor mu? Anayasa’nın 42. Maddesinde; “Tek dille eğitim olur, o yüzden başka bir dil kabul etmeyiz.” Denilip duruluyor! Ne gerek var bunları dayatmaya? Bu ülkenin insanlarını mutsuz etmeye, kimliksizleştirmeye, dilini, dinini, kültürünü, örfünü unutturma gayretlerine ne gerek var? Sorarım size! Biz Kürt meselesinin de silahla, çatışmayla değil anayasa ile, özgürlükler ile hak ile hukuk ile çözüleceğine inanıyoruz. Silahlı çözümlere de karşıyım ve kabul etmiyorum. Anayasa insan hakları ve özgürlükleri genişleterek eğitim haklarını en iyi bir şekilde tanıyarak Türkiye’deki gerginlikleri, vatandaşların isyanlarını, itirazlarını bitirebilir. Hala bir şansımız var, bu şansımızı kullanalım, gecikmeyelim diyoruz ve 12 Eylül 2023 günü o meşhum darbeden sonra Türkiye’nin zorbalığa, dayatmaya, işkenceye, zindanlara boyun eğmeyeceğini Meclis’ten haykırarak bunları tekrar söylüyor ve bu milletin bir vekili olarak özgürlükçü, insan haklarına dayalı yeni bir anayasa talebimizi yineliyoruz.

Değerli arkadaşlar cezaevlerinde sorunlar bitmiyor. Ben size birçok sorun anlatacağım biraz sonra fakat bu konuda da genel olarak bir şey söylemek gerekiyor! Cezaevlerindeki bu sorunları bitirmek için Cumhuriyet’in 100. Yılında bir genel af beklentisi var. Türkiye’nin neresine gitsek, doğusuna, batısına, kuzeyine, güneyine gitsek inanın ki yüz binlerce insan bize mahpus yakınları için bir genel af olup olmadığını soruyor. Meclis’ten büyük bir beklenti var. Cumhuriyet’in 100. Yılında 29 Ekim 2023’de Cumhuriyet’in 100. Yıl hatırına bir genel af ilan edilebilir. Adli ve siyasi ayrımı yapılmaksızın bu ülkeyi rahatlatacak, zindanları boşaltacak, yeni zindanlar yaptırmayacak, ülkenin yüzünü güzelleştirecek ve insanlarını mutlu edecek bir genel af talep ediyoruz. Bu bir zorunluluktur. Çok açık ve net bir şekilde milyonlarca insanın isteğidir. Adaletsizlikler ile dolu cezalar insanlara verilmiştir ve o hapishanelerde çile çekmektedirler ve daha o hapishanelere girecek on binlerce insan ve onların yakınları yüz binlerce, milyonlarca insan vardır ve bu kısır döngü ve çilenin bitmesi için bir genel af ihtiyacı apaçık ortadadır.

Bakın bütün bu sorunların bitmemesinden, özgürlükçü, hakka, hukuka dayalı bir devlet oluşturulmamasından, bunun aksine zorba ve dayatmacı bir devlet oluşturulmasından dolayı cezaevlerinden feryatlar yükseliyor. İnsan hakları yerine daha ağır güvenlikli, daha zindan şartları içeren cezaevleri yapan bir ülkeyiz. Utanmanız gerekiyor, utanmanız gerekiyor ey iktidar. Yüksek güvenlikli cezaevleri yapma rekoru kırıyorsunuz! S ve Y Cezaevleri yapma rekoru kırıyorsunuz! Hastaları R Tipi Cezaevlerine atarak oralarda onları o hastalıkları ile baş başa bırakarak o tek kişilik koğuşlarda zindan şartlarında tutarak zulmediyorsunuz!

Bakın cezaevlerinden bazı şikayetler söyleyeceğim size.

“Kardeşim Sabit Özdemir, Kırıkkale Keskin T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda kalmakta Kırşehir E Cezaevi’ne nakil için defalarca başvuru yapıyoruz verilmiyor.”

Çorlu Açık Cezaevi’nde Ersin Özçelebi eğitim hakkının kısıtlanmasından şikayetçi. Cezaevine atılmışsınız ne yapacaksınız? Kitap okuyacaksınız, eğitim peşinde koşacaksınız. Mahpus da onu yapmış fakat yine engellenmiş! Islah etmek için insanları cezaevine atıyorsunuz orada okumasını da engelliyorsunuz. Sakarya Geyve Üniversitesi’ni kazanmış. E-Devlet üzerinden kayıtlar yapılmış ancak okulla irtibat kurulamıyor. “Öğrenci belgesi verilmiyor. Üniversite kayıtlı öğrenciyi hükümlü olduğu için kabul etmiyor. Eğitim hakları engelleniyor mahkumların. Bu konuda gereğinin yapılmasını arz ederiz.” İnsanlar hükümlü olmuş, okumak istiyorlar. Ne var bunda? Bunun bir yolu açılamaz mı Sayın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç? Güya ıslah edeceğiz diyorsunuz daha da insanları mutsuz edip, suça sürüklüyorsunuz.

“Düzce T Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan Sinan Tutmaz’ın babasıyım. Engelli bir kişi elleri kopuk, yüz felci geçirmiş, kulak zarı patlamış hipertansiyon hastası ve arkadaşları yardımıyla yaşarken 1 ayda 3 kez hücre cezası verilmiş. 5 günü geçmeden tekrar hücreye konuluyormuş. Hem engelli hem de habire tek başına kalacağı bir hücreye konulması cezaevine girmediyseniz bilemezsiniz, çok ağır bir sıkıntıdır, çok ağır bir hak kaybıdır, çok ağır bir zulümdür. Bunu da size söyleyeyim, buradan Düzce T Tipi Kapalı Cezaevi yetkililerine sesleniyorum; bu aşırı cezaları bitirin artık diyorum ve bu mahpusun sesini de buradan duyuruyorum.

Az evvel söylemiştik; insan haklarına dayalı bir anayasa oluşturmazsanız insanları zorbalıkla, baskı ile şiddet ile otorite ile zapturapt altına almaya çalışırsınız ve bunun için ne yaparsınız? F Tipi Cezaevi yaparsınız! Yetmez alfabenin başka harflerine geçersiniz. Y dersiniz S derseniz her türlü harfi kullanırsınız işte onlardan birisi, bir feryat Hüseyin Karaoğlan. Sincan 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde. Bu cezaevlerini sanırım çoğunuz görmemiştir. Gerçekten zindan denen yer orası işte. Ben gördüm bu cezaevlerini, 3 katlı ve yan yana ufacık koğuşlar, içine eşya koyduğunuzda adım atacak yer kalmayan bir koğuş ve tek bir camı var. Önünde demir parmaklık bununla da yetinmiyorlar bir de kum eleği gibi bir elek şeklinde bir tel örgüde geriliyor ve insanlar hayatının sonuna kadar burada tutulmaya mecbur bırakılıyor. Bu istediği kadar yasalarda yönetmeliklerde olsun bu insan haklarına aykırıdır arkadaşlar, o yüzden yeni bir anayasa istiyoruz. Gerçi şu hal şu andaki anayasaya bile aykırıdır ancak açık kapı bulup işte böyle yüksek güvenlikli cezaevi yapabildikleri bir anayasa yerine net ifadelerle insanların zindana Bastille zindanı gibi yerlere atılamayacağına dair ifadelerin olduğu yeni sözleşme metinlerine ihtiyacımız var. Hüseyin Karaoğlan bakın ne diyor? “23 saatimi tek başına kuyu gibi olan bu yerde geçiriyorum. 1 saat havalandırmaya çıkıyorum. Burada çıldıracağım. Gayri insani bir ortamda tutulmaya zorlanıyoruz” ve 11 Eylül itibariyle açlık grevine başlamış dün itibariyle. 5 dakika dursanız çıldıracağınız bir yerde hayatınızın sonuna kadar tutulduğunuzu düşünün gerçekten korkunç yerler ve bu şekilde insanlar cezalandırılamaz. Tamam özgürlüğünü kısıtlarsın ama bu denli ağır bir şekilde hak kaybı oluşturarak insanları zindanlara atamazsınız diyorum. Buralarda insanlar ya çıldırıyor ya da intihar ediyor veyahut da işte kısa sürede kanser oluyor. Bunu kabul etmiyoruz!

Recep Şaşmaz Diyarbakır D Tipi’nden Kırşehir Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne götürürmüş. 3 katlı tek odalı koğuşların olduğu bir başka cezaevi ve buranın durumunun çok kötü olduğunu söylemiş. Başka cezaevine sevk istiyorlarmış verilmiyormuş, ölüm orucuna gireceğini söylemiş. “Bu cezaevinde yaşayacak durumda değilim buradan sevkim çıkana kadar ölüm orucuna başlayacağım.” Demiş. İşte bakın bir sürü mahpus ölüm orucuna başlayacağını söylüyor ve bunun sonu yok. Bu cezaevleri kapatılmalı net çözümü söylüyorum; ağır yüksek güvenlik içeren S ve Y cezaevleri kapatılmalı, R Cezaevleri de devreden çıkarılmalı çünkü hasta mahpusa infaz erteleme vermemek için icat edilmiş bir cezaevi R cezaevleri o yüzden bu cezaevleri de devre dışı kalmalı infaz ertelemeler zorlaştırılmalı.

Bedri Akın, Ankara’da Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde kalan bir mahpus, az evvel size bahsettim. Düşünün daracık bir odada bir pencereniz var ve o pencerenin önüne günde 1-2 saat ancak güneş ışıkları düşebiliyor, güneşi bile göremiyorsunuz çünkü o denli ince bir çizgi halinde görünüyor gökyüzü yetmemiş bir de tel örgü germişsiniz. O tel örgüyü insanlar aralamaya çalışmış “Kamu malına zarar verdin.” diye para cezası vermişsiniz! Bakın bu mahpuslara bir şey olursa sorumlusu ceza yönetimidir çünkü buranın insan haklarına aykırı olduğunu bakanlığa bildirmelidir. Cahid İlboğa, Cevher Türk, Hasan Kuramı, Ozan Alpkaya, Cihad Bekir, Sedat Karabalık, Enver Baysal, Bager Sayak, Aziz Aktaş, Ercan Arkuş tekli hücrelerde kalıyor. Defalarca bakanlığa, milletvekillerine başvurulmuş ve mahpus yakınları diyor ki: “Meclis açıldığı zaman Meclis önünde oturma grevi yapacağız.”

Mehmet Şah Oturakçı Burdur E Tipi Cezaevi’nde kalmakta ve evine yapılan bir operasyon sonucu kendisine çalışırken bir kağıt gönderilmiş, eline de ulaşmamış ve daha sonra Burdur’da yakalanmış. Burdur E Tipi Cezaevi’ne konulmuş siyasi bir mahpus olduğu için ağır tecrit görüyormuş. Girdiği günden 4 gün önceye kadar kendisine hiçbir elbise verilmemiş eğitimli köpekler gelip bizim getirdiğimiz elbiseleri koklamadan teslim etmeyeceklerini söylemiş cezaevine başka mahpustan elbise bulmuş. Sırf bunlar siyasi nedenle cezaevinde bulunduğu için. Düşünün günlerce cezaevinde kalıyorsunuz, içeri girdiğiniz kıyafetle, iç çamaşırıyla ve büyük bir zulüm yaşıyorsunuz. Bunlar kabul edilecek hadiseler değil arkadaşlar! İnsanların özgürlüğünü kısıtlayabilirsiniz ama hakkını gasp edemezsiniz.

Patnos L Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunan Mizgin Kayıtbey ve iki kadın mahpus ağır bir şekilde hak ihlaline uğramış durumda. Ne oldu? Bu mahpusları erkek infaz koruma memurları saymak istemiş kadın mahpuslarda: “Hayır, kadın infaz koruma memuru yok mu? Niye erkek geliyor?” deyince bir sürtüşme yaşanmış ve ardından darp edilmişler, ağır bir şekilde darp edilmişler, domuz bağı ile bağlanmışlar. Düşünün cezaevinde domuz bağı ile bağlanıyorsunuz, her türlü zulme uğruyorsunuz, her türlü hakarete uğruyorsunuz, saçınızdan, başınızdan çekiştirilerek götürülüyorsunuz. Her türlü hakarete uğruyorsunuz ve buna susacağımızı zannediyorsunuz! Bunlara susmuyoruz ve itiraz ediyoruz. Bu bir işkencedir ve ölüm dahil, her türlü tehdide karşı biz ağır hak ihlallerini buradan ifşa ediyoruz ve kabul etmiyoruz. Bsunun için de hukuki işlemler yapılıyor. Biz de mecliste soru önergeleri ile İnsan Hakları Komisyonu’na başvuruyla elimizden geleni yapıyoruz. İnsanlar o zindanlarda zaten ağır hak gaspları ile yaşıyor bir de onlara kötü muamele ve işkence yapıp domuz bağı bağlarsanız gerçekten inanılmaz bir zulüm anlamını taşır bu yapılanlar.

Silivri 1 No’lu L Tipi Cezaevi’nde 28 kişilik koğuşa 2 kişilik yemek gelmiş. “Bu kadar az yemek olur mu?” denince de görevli bunu yere dökmüş “Şimdi alın temizleyin.” demiş düşünün yani şu manzarayı görüyor musunuz arkadaşlar. Yazılan dilekçeler sümenaltı edilmiş. Evrak kayıt no istediklerinde türlü bahaneler sunulmuş. Geçen haftada sular kesikmiş ve “Sizin koğuşununuz ne koğuşu? Terör koğuşu değil mi? Zaten siz teröristsiniz.” gibi söylemlerde bulunulmuş. Aslında cezaevinde böyle bir ayrım olamaz. Alıp cezaevi insanları orada tutuyorsa kendisine emanettir ve kimseye ayrım yapamaz. İnsani açıdan bir ayrım kabul edilemez ama bu tür muamelelerde yoğun bir şekilde cezaevlerinde yaşanıyor.

Murat Mudarasız eski bir asker, 2013 yılında kendisi ihraç edilmiş ve daha sonra ihraç edilen askeri birtakım hakim albayların verdiği ceza nedeniyle askeriyeye dönememiş ve bu konuda çok girişimleri olmuş. Birçok yere başvurular yapmış fakat mahkemeler, itirazlar, istinaflardan dönmüş ve yargılanmanın yenilenmesi talepleri de kabul edilmemiş. “Başkası için kabul edilen bu talepler niye benim için kabul edilmiyor? İsmim çok duyulduk bir isim olmadığı için mi?” diye itiraz ediyor. Adalet talebi herkes içindir, herkes için adalet dileriz ve burada yapılan bir haksızlık varsa isim ayırt etmeksizin adalete herkesin kavuşması gerektiğini tekrar buradan ifade etmiş olalım.

Abdulkadir Poyraz isimli bir vatandaş başvurmuş. “Abim Vural Poyraz’ın iki oğlu var biri 2 yaşında biri 5 yaşında.” diyor anne bir çocuğuyla caddeden karşıdan karşıya geçmek isterken alkollü bir sürücü tarafından vurularak hayatını kaybetmiş bir trafik kazasında ona çarpmış araba ve ikiz bebeği varmış karnında, ikiz bebeklerde kurtarılamamış ve anne de kurtarılamamış. Peki bu fiili işleyen alkollü kişiye ne yapılmış? Hiçbir şey yapılmamış, serbest bırakılmış ve bize başvuranın iddiası; “AK Partili olduğu için veya torpille veya parayla serbest bırakıldı. 7 Ekimde tekrar mahkemesi var bu konuyu gündeme getirin.” diyor yani ülkede yargı kurumlarına bir hüven kalmamışsa yandık. Düşünün elinde tuttuğu çocuğuyla karşıdan karşıya geçmeye çalışan, karnındaki ikiz bebeği ile bir trafik kazası sonucu hayatını kaybeden alkollü bir sürücü tarafından çarpılan bir annenin yakınlarının feryatları bunlar. Ülkede bu kadına bile adalet yoksa kime adalet olacak diye soruyorum! Vicdan sızlatan bu durum karşısında 7 Ekim’de tüm kamuoyunu duyarlığa çağırıyorum ve adalet talebimizi buradan tekrar gündeme getiriyoruz.

“Elazığ E Tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda kalan oğlum Mehmet Eray Karslı Çorum L Tipi Cezaevi’ne gönderildi.” diyor ve sürgün edilmiş ve darp edilmiş. “Çocuğum beni aradığında suratının şekli tanınmaz haldeydi. Elazığ Cezaevi: “Biz bir şey yapmadık.” demiş ama Antep’te çocuğumun gözüne kalem sokmuşlar.” diyor. Böyle ağır birtakım hak ihlalleri iddiaları var. Biz bunu soru önergeleriyle de soruyoruz. Darp ederek, sürgüne göndererek insanlara zulmetmeye ne gerek var? Neden bu fiilleri yapıyorsunuz diye soruyorum Adalet Bakanlığı’na ve bütün bunlardan sonra da kamera görüntüleri yok mudur? Nerede yapılıyor bunlar? Bir soruşturma yok mudur? Bu iddialar doğru mudur yanlış mıdır? Neden bir cevap vermiyorsunuz diye soruyorum!

Muharrem Koçpınar isimli bir kişinin bize bir başvurusu var. Hamide Yanağlıbaş, Nazlıcan Karakaya isimli iki kişinin çeşitli kurumlarda senet yolsuzlukları ve birtakım öğrencileri mağdur ettikten sonra siyasi güçlerini de kullanıp 2000 öğrenciyi mağdur ettiklerini ve büyük suçlar işlediklerini iddia ediyor. Eski Türk Amerikan Derneği yabancı dil kursu Bakırköy ve Mecidiyeköy şubeleri sorumlusu Enver Öztürk’ün bu şekilde mağdur edildiği iddiası var. Bütün bunlar adil bir şekilde yargılamayla çözülmeli diye buradan biz de duyuruyoruz. Vatandaşın yargıdan umudunu keserek çare aradığı bir ülke olmamalı bu ülke. “Yargı kurumları, adalet devletin temelidir diye eğer ki duvarlarında yazıyorsa bunun gereğini getirmelidir.” diyor.

 Osmaniye T tipi kapalı cezaevinde kalan Murat Gülpak sanırım bel fıtığı var ve aşırı bel ağrısı şikayetleri var ve revire 40 günde bir sıra geldiği gerekçesiyle çıkamamış ve ağrı kesiciler kullanıyor ve “En temel insan hakkı olan sağlık hizmetinden 40 günde yararlanmamak nasıl bir uygulanmadır.” diyor telefonda artık dayanamadığını söylenmiş. Düşünün bel fıtığısınız korkunç ağrılar çekiyorsunuz ve doktora görünemiyorsunuz. Osmaniye T Tipi Cezaevi’ne de bunu soruyoruz Adalet Bakanlığı’na sorarak ve oralardan cevap bekleyerek bunu soruyoruz. Yok mu yani bir bel fıtığı tedavisi yapacak bir hekim yok mu bu ülkede? Bu insan ağrılar içinde kıvranıyor cezaevinde olacak bir iş değil.

Odyometri teknikeri arkadaşlar bize çok başvurdular ve son derece mağdurlar. Onların teknik olarak yapabilecekleri bu işi hemşireler, sağlık memurları sertifikalar alarak yapıyor. Yalan yanlış bir şekilde yapıyor ve odyometri teknikeri arkadaşlarımız KPSS puanlarına rağmen atanamıyor, çok az alım alınıyor. 85 binlik sağlık atamasında 233 kişi alınmış odyometristler sesimize ses olun diyorlar öncesinde de ses olmuştuk şimdi de ses oluyoruz. Sağlık Bakanı’na bunu hatırlatıyoruz boşuna bu okullar açılmış değil. Bir hekim olarak bu tür sağlıkla ilgili işlemlerde bir ustalık olması gerektiği için bu bölümlerin açıldığını biliyorum. Her türlü hekimin istediği tetkiki teknisyen arkadaşlarımız bir önemli eğitim sonrası öğrenir ve yaparlar. Bu öyle 3-5 günlük bir sertifika edinerek yapılacak bir iş değildir. Bunu da hatırlatmış olalım. Bu arkadaşlarımızın haklarının çiğnenmemesi gerektiğini söyleyelim.

Hulki Güneş 59 yaşında 32 yıldır cezaevinde. Düşünün yani yattıkça yatırıyorlar sizi. Şakran 4 No’lu Kapalı Cezaevi’nde cezası da bitmiş ama adeta rehin alınmış ve hücre cezaları iptal edildiği halde serbest bırakılmıyor ve hasta tutsaklar listesinde, Koah hastalığı, kalp, akciğer sorunu, ankilozan spondilit hastalığı ile yaşıyor.

Cezaevlerinden gelen bu şikayetlerin yanı sıra cezaevlerini de ziyaret ederek bu sıkıntıları yakından görüyoruz, müşahede ediyoruz önceki günlerde Sincan Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde açlık görevindeki Nedim Öztürk’ü ziyaret etmiştik, konuyu gündeme getirmiştik. Ağır hak ihlalleri ile yaşadığı ve ağır adil olmayan yargılamalar ve bunun benzeri fiili uygulamalarla mağdur edilen Nedim Öztürk açlık grevindeydi. En sonunda cezaevinden bir başka cezaevine nakledilerek L Tipi Cezaevi’ne nakledilerek bu zulüm bitirildi ve Nedim Öztürk’te açlık grevini bitirdi. Bu da önemliydi bunu da buradan duyuralım. İnsanlara böyle zulmederek açlık grevine itmek hiç doğru bir davranış değil. 140 gün aç susuz kaldığınızı düşünün sırf bir haksızlığa karşı çıkmak için 140 günde 15-20 kilo zayıflayacak kadar aç susuz kalmak kabul edilecek bir hadise değil. Bir devlet mahpuslara bu zulmü yapmamalı.

Mehmet Akbulak Elazığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde onu ziyaret ettik. Kendisi yıllarca Isparta’ya nakil için dilekçe vermiş kabul edilmemiş ve ardından çocuğu Isparta’dan Elazığ’a gelirken bir trafik kazasında hayatını kaybetmiş ve kendisi ardından defalarca bakın defalarca verip de reddedildiği bu nakil isteğinden sonra apaçık devlet görevlilerinin hatası olan, o kızın kanında elleri olan devlet görevlileri maalesef bu kızın hayatını kaybetmesinden, 13 yaşındaki bir kız çocuğunun babasını ziyaret etmek üzere cezaevine giderken bir trafik kazasında hayatını kaybetmesinden sonra babasının Isparta civarı bir cezaevine nakil talebini yine reddettiler. Bu kadar bir zalimlik ve vicdansızlık kabul edilecek bir hadise değil arkadaşlar. O kız çocuğu ki babasından bizzat dinledim, “Bana Bir Masal Anlat Baba” şarkısını dinleyerek babasına mektuplar yazan ve döktüğü gözyaşlarına mektuplarında daireler içinde alıp babasına bunu anlatan, çok duyarlı naif ve zeki bir kız çocuğuymuş ve babası gözyaşlarıyla bu çocuğu ile ilgili anılarını, duygularını bana anlattı. İnsanları bu kadar haksızlık altında bırakmak ailesinden uzak bırakmak korkunç bir şey ve kabul edilecek bir durum değil değerli arkadaşlar.

Bir başka zulüm de nerede yaşandı? Eskişehir Kapalı Cezaevi’nde yaşandı. Özlem Sarıçelik, kendisini ziyaret etmiştim, eşiyle beraber yıllardır cezaevinde. 3 yıldır anne baba ve iki çocuk bir anda aynı yerde bir araya gelememiş. Düşünün böyle bir aile ve bu ailenin bir Down Sendromlu Engelli çocuğu var. Adli tıpa başvurmuş Yusuf Kerim yasasından faydalanmak için anne, adli tıpta uygun bulmuş “Tamam infaz erteleme alsın bu kadın çünkü hasta çocuğu var.” denilmiş ama savcı engelini aşamamış, savcı keyfi gerekçelerle anneye infaz erteleme vermemiş, reddetmiş. Kabul edilecek bir hadise değil bir anne yıllardır engelli çocuğuna bakamıyor ve hakkı olduğu halde, yasal hakkı olduğu halde 7 aydır bekliyor, en sonunda adli tıp kendisine bu hakkı veriyor ama savcılık keyfi bir işlemle bu hakkı ayaklar altına alıyor. Bu bir zalimliktir ve vicdansızlıktır başka bir şey değil. Bu annenin ve çocuğun ahını almak kimsenin başını göğe erdirmez ve kimse bu yaptığıyla kurtuluş bulamaz, iflah olmaz bunu söyleyelim arkadaşlar. Bu kadar vicdansızlığı başka bir zaman görmedik. Mazlum, masum bir hasta çocuğu annesinden uzak tutmak için yargı güçlerinin bu gayretini esefle kınıyor ve lanetliyorum, yazıklar olsun diyorum o savcıya da böyle bir anlayışa da yazıklar olsun diyorum ve itiraz sonrasında umarım adalet yerini bulur. Bu anne hasta çocuğuna kavuşur diye ümit ediyorum.

Elazığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ziyaret ettiğim KHK’lı eski Tuğgeneral asker bana cezaevinde çok büyük güvenlik açıklarının bilerek isteyerek oluşturulduğunu ve 40 güne yakın öncesinde gerçekleşen bu saldırının zaten “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” anlayışı ile apaçık ortada olduğunu söyledi, anlattı ayrıntılı bir şekilde bu konuda bilgi ve belgeler sundu. Bunlarda son derece önemliydi zaten cezaevinde bir müdür ve dört infaz koruma memuru da açığa alınmış. Bunlar da önemli bilgiler.

Sedat Güvercin bir kursiyer öğrenci Elazığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde onu da ziyaret ettim ve çok üzgün olduğunu gördüm ama üzgünlüğü kendisine yapılan zulümden ziyade ülkenin haline dairdi. Meriç’te insanların ülkeden ayrılmak isterken boğulmasına hamile çocuklu kadınların cezaevlerinde olmasına, çok büyük bir üzüntü duyuyor ve buna karşı ne yapılabileceğini kendisi açısından sorguluyordu. Adil olmayan bir yargılamayla cezalandırılmış, kendisine ceza veren hakim ardından bu cezayı onayacak şekilde bir başka yere terfi etmiş, terfi ettiği yerde verdiği cezayı onaylamış ve daha da terfi edip Yargıtay’a gittiğinde de muhtemelen bu kararın tekrar onanması noktasında da müdahil olmuş Hakim Oğuz Dik, isminden oldukça şikayetçiydi mahpus ve adil olmayan yargılamalar yaptığını söylüyordu ve ardından Anayasa Mahkemesi de bu hukuksuz kararı onamış ve şu anda mahpus kursiyer öğrenci AİHM’de. Kendisi kursiyer teğmen bile değil teğmen bile olamamış 30 Ağustos’ta teğmen olabilecekken Kafkas Üniversitesi sınıf öğretmenliği mezunu bu genç kişi askeriyeye büyük umutlarla girmiş ve teğmen olmak için kurs görürken 15 Temmuz lanetli darbe girişimi gecesi 400 arkadaşıyla bulunduğu okulundan Genelkurmay’a rastgele seçilerek götürülmüş. “O seçilenler arasında ben olmasaydım şu anda beraat etmiştim.” diyor ama ““Sen, sen gel.” denilerek biz seçildik 150 kişi götürüldük diyor Genelkurmay’a diğer 250 kişi beraat etti biz darbeci ilan edildik ki Genelkurmay’a indiğimizde her taraftan ateş altındaydık ve neye uğradığınızı şaşırmıştık, silahlarımızda kurşun yoktu ve canımızı korumak için nereye kaçacağımızı bilemedik, böyle olduğu apaçık ortada olduğu halde biz ağır bir ceza aldık müebbet hapse mahkum edildik ve bir gün adaletin tecelli etmesini bekliyor. Ardından gözaltına alındıktan sonra da TEM’ciler tarafından ağır bir şekilde mağdur edilmişler. Her türlü zulme kötü muameleye uğramışlar “Ama moralim iyi depresyon da yaşamadım. Allah’a imanım tam. Biz onurumuzla yaşadık. Bundan dolayı cezaevindeyiz, kitap okuyorum bana vakit bile yetmiyor. Burada millet zannediyor ki sıkılıyoruz hayır bize vakit bile yetmiyor en iyi bir şekilde hayatımı idame etmeye çalışıyorum. Anne baba tutukluklar, perişan aileler benim en büyük üzüntüm.” diyor ve uyuşmuş bir toplumu eleştiriyor “Niye bu zulümleri görmüyor?” diye topluma sitemlerini bildiriyor.

Murat Özdemir cezaevinde ziyaret ettiğimiz bir başka kişiydi. “Seni affedeceğiz gel teslim ol.” denildiği için 6 yıl bulunduğu örgütten ayrılarak güvenlik kuvvetlerine teslim olmuş. Kendi isteğiyle teslim olmuş ve işte küçük bir ceza ile kurtulacağını sanırken ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilmiş. “Bize bu kadar çağrı yapılıyordu sonunda bu muamele nedir? Ben sırf onun, bunun ismini vermediğim için mi bu muameleye tabi tutuldum? Hani verilen sözler!” diyerek sitemlerini bildiriyordu ve kendisi de Elazığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde “terörist” diye saldırıya uğrayan saldırganlar tarafından bacaklarından ve kafasından şişlenen bir mahpustu. Kendisi de bu saldırıyı bize ayrıntılı bir şekilde anlattı.

Ülkede yargı olmayınca borsa olur! “Fetö Borsası” adıyla anılan bu borsayı artık bilmeyen yok! Ülkede yargı yok, hukuk yok, insan hakları yok bundan istifade edenler kim? Hakimler savcılar; bunlardan birisi İzmir’de Okan Bato ismindeki bir hakim “Fetö Borsası” iddialarına neden olan çok hakkında iddia var ve acayip parası malı mülkü var. Bir hakim yani korkunç trilyonlar sahibi nasıl oluyor? Olabilir mi yani? Aklınız mantığınızı alır mı? Ama inanılmaz malı variyeti mülkü var bunun açıklaması da apaçık “Fetö Borsasıyla” açıklanıyor! Ülkede hukuk olmayınca böyle yan yollardan insanlar oraya buraya para dağıtarak kendini kurtarmaya çalışıyor. Bu da iktidarın bir ayıbı ve utancıdır utansınlar şu halden.

Bakın şu resim nerede? Biz burada 2-3 hafta önce gündeme getirmiştik. Hanönü’nde bir tesis var atıklarını dereye akıtıyor bu konuyu Hanönünü halkı bize iletti burada gündem ettik. Bu gündemleri yapanlardan birisi Mehmet Soysal, şu darp edilmiş kişi. Kim darp etmiş? Hanönü Belediye Meclis Üyesi MHP’li Metin Yamalı ve adamları tarafından darp edilmiş. “Niye bu haksızlığa zulme ses çıkarmıyorsun?” demiş Mehmet Soysal, Metin Yamalı ve adamları da bu kişiyi böyle öldüresiye dönmüşler, ülkenin hali bu! Biz mecliste bu hak ihlallerini gündem ediyoruz bu hak ihlallerini ilçesinde gündem eden kişiler de dayak yiyorlar. İşte ülkenin hali bu ve bu çevre kirliliğine ve vatandaşın sağlığına aykırı işler maalesef devam ediyor.

Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç’a soruyorum; bir insan zulme, küfre, hakarete, maruz kaldığında ne yapar? Siz gidip o kişiyi bulup dövmemizi mi istiyorsunuz? Bir başka haksızlık yapmamızı mı istiyorsunuz? Biz böyle bir şey yapmayız, yapmıyoruz! Ne yapıyoruz? Yargıya başvuruyoruz, küfür, hakaret ve benzeri muamelelere uğradığımızda yargıya başvuruyoruz. Yargı ne yapıyor? Apaçık hakaret ve küfürler için soruşturma başlatması gereken yargı ne yapıyor biliyor musunuz? Uyduruk gerekçelerle takipsizlik verip duruyor. İşte Bakın şu elimde oğlum Salih Gergerlioğlu’na ve dolayısıyla bana ağır hakaretler içeren paylaşımlar yapan kişiler hakkında yapılan suç duyurularına verilen takipsizlik kararıdır. Şu anda ağzıma alamayacağım hakaret ve küfürleri apaçık kendi kimliğiyle yazan kişilere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve savcıları takipsizlik veriyor! Böyle bir rezalet nerede görülür? Sayın Bakan’ın kendisine de gönderdim bu belgeleri ve hala susuyor! Sayın Bakan niye susuyorsunuz? Sayın Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Akça niye susuyorsun? Ankara Cumhuriyet Savcısı Ayhan Demirel’in şu fiillerine nasıl susuyorsunuz? Tam 225 dosya 1-2 gün içinde güya inceleniyor incelenmesi mümkün değil 225 dosyayı nasıl inceliyorsun bu kadar yazıyorsun çiziyorsun ama belli ki zaten baştan ret verme kararı var. Ne hakaret edilirse edilsin ret verilmiş çeşitli gerekçeler ileri sürülerek. Ya tuzun koktuğu bir yerdeyiz Sayın Adalet Bakanı bu ne rezalettir? Bu nasıl bir skandaldır? Muhalefet partisinin vekilinin oğlu diye en ağır hakaretler yapılabilir diye mi düşünüyorsunuz Siz Adalet Bakanı olarak siz Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Ahmet Akça olarak Ankara Cumhuriyet Savcısı Ayhan Demirel olarak bu ne rezalettir ya? Bu işin peşini bırakacağımı mı zannediyorsunuz! HSK’ya bu savcıyı şikayet ediyorum! Ayhan Demirel şu rezalet kararlarının kabul edilemeyeceğini bilsin, hukuk önünde sonuna kadar hakkımızı arayacağız. Bu rezalet kararlar kesinlikle kabul edilecek kararlar değil utanç verici kararlardır. Şu kararlara bakın; kime küfür edildiği belli değil diyor! Kişi etiketlenmiş apaçık etiketlenerek ağır hakaret edilmiş edilmiş kime hakaret edildiği belli değil diyor. Şu satırları yazarken hiç yüzün kızarmıyor mu sayın Savcı? Şu satırları okurken hiç utanmıyor musun Ankara Cumhuriyet Başsavcısı ve de Sayın Adalet Bakanı apaçık belgeleri de size gönderiyorum bunun hakkında yapılabilecek bir açıklama var mı? Muhalefet partisi vekilinin yakınları kendisine her türlü hakaret yapılabilir diye mi düşünüyorsunuz? Adalet anlayışınız bu mu? Ülkeyi bu hale soktunuz. 12 Eylül darbesinin 43. yıl döneminde ülkeyi darbeden beter bir hale getirdiniz ya. İnsan haklarını bu kadar ayaklar altına alan evrensel hukuku bu kadar ayaklar altına alan bir anlayış oluşturdunuz. “Efendim iktidar partisinin vekillerine hakaret edilince hemen anında gecikmeden soruşturma başlatalım. Muhalefet partisi vekili ve yakınlarına hakaret edilirse anında en ağır hakaret olsa bile sümenaltı edelim.” hiç mi utanmıyorsunuz? Apaçık şu belgeleri bir avukatın bir hukukçunun görmesine gerek yok! Apaçık bir şekilde ağır hakaretler var bunu yapanlar yarın öbür gün yargı kurumları önünde cezalandırılacaklarını bilsinler. Bakın HSK var, Yargıtay’a başvuru yolları var. Hiçbir şekilde bu yaptıklarının yanlarına kar kalmayacağını hukuk önünde cezalandırılacaklarını bilsinler.

Thodex’te 11196 yıl hapis cezası verildi Faruk Fatih Özer. Peki MHP’li bir vekil vardı halen de var, Saffet Sancaklı’nın oğlunun bu kişiyle ortaklık yaptığı herkes tarafından biliniyordu. Onun oğlu herhangi bir yargılamaya uğradı mı? Düşünün bakın Faruk Fatih Özer ile ortaklık yapan kişi Cumhur İttifakı Partisi’nin vekilinin oğlu olunca hiçbir işleme tabi tutulmuyor ama onun dışında muhalefet partisi vekilinin oğlu ve yakınlarına hakaret edilince anında takipsizlik kararları veriliyor. İşte ülkedeki hukukun durumu bu.

Elimde bir açıklama var Sayın Sezgin Tanrıkulu’nun, ülkede AYM, AİHM kararlarıyla apaçık ispatlanmış güvenlik kuvvetlerinin kaçırma, yargısız infaz, köy boşaltma, bombalama olayları ile ilgili açıklamaları apaçık ortada, kararları apaçık ortada. Bütün bunlara rağmen Sayın Sezgin Tanrıkulu bunları gündeme etti diye linçe tabi tutuluyor. Gerçekleri söylemek ne zaman linç gerekçesi olabilir? Bunlar istenildiği kadar kabul edilmesin zaten yerel mahkemelerde hasıraltı edildi zaman aşımına uğratılmak istendi AİHM’de bütün bunlar cezalandırıldı. Bakın kuşkonar köyü katliamı, Kulp katliamı bütün bunlar yargı önünde en sonunda cezalandırılmış ve toplumun vicdanında apaçık suç olduğu besbelli olan hadiseler. Roboski Katliamı bunu reddedebilen bir kimse var mı arkadaşlar? Roboski Katliamı kimin uçaklarıydı bunlar? Kimin bombaları? Allah aşkına! Bunlar apaçık ortadayken hala Sayın Sezgin Tanrıkulu gerçek bir insan hakları savunucusudur ve korkmadan yıllardır apaçık gerçekleri söyler onu linç etmeye çalışmak inanılmaz bir trajedidir, kabul edilecek bir hadise değildir reddediyoruz ve Sayın Sezgin Tanrıkulu’nun yanında olduğumuzu buradan tekrar beyan ediyoruz.

Türkiye Otizm Meclisi’nin bir açıklaması var, eğitim yılı başlaması dolayısıyla otizmli çocuklar özel bir ilgi görmelidir. Bu çocukları korumak ve onları en iyi bir şekilde iyileştirmek zorundayız. Çok yoğun bir şekilde artan bir hastalık otizm, farkındalık ve bu çocuklara ilginin artması gerektiğini söylüyorum. Anne veya babası cezaevinde olduğu için otizm hastalığı ilerleyen binlerce çocuğun olduğu bir ülkede otizmi tekrar gündem etmek bu açıdan da son derece önemli.

Öncesinde burada gündem etmiştim. İzmit Carrefour otoparkında yüzlerce sıfı araç park edilmişti ve bizim yoğun gündem etmemizden sonra bu araçlar boşaltıldı. Ne oldu? Ne bitti? Ne Valilik ne başka birisi bir açıklama yapmadı. Ülkenin hali bu biraz paranız varsa korunuyorsunuz kullanıyorsunuz hiç kimse hakkınızda bir açıklama yapmıyor paraları alıp götürüyorsunuz sonra işte arabaları da alıp götürüyorsunuz, ülkenin hali bu ama biz bu durumu yakından tespit ettik baskı yaptık sanırım en sonunda burayı boşaltmak zorunda kaldılar baskılarımızın sonucu olduğunu düşünüyoruz.

Bakın İzmit’te sefer yapan bir halk otobüsü, vatandaşlar fotoğrafını çekmiş “O kadar pis koltuklara oturmak istemiyoruz. Üzerine yanımızda taşıdığımız ve üzerine oturabileceğimiz eşyaları sererek yolculuk yapıyoruz. İlkel yöntemlerle yolculuk yapıyoruz.” Batı Terminali ile Yeşilova arasında hizmet veren hat 71’i kullanan vatandaşların şikayetleri bunlar. Bir Kocaeli Milletvekili olarak bütün bu yerel sorunları yakından takip ediyorum ve çözüm bekliyorum.

Marmara Denizi’nde sıcaklık artarken oksijen seviyesi azalıyor. Kocaeli Milletvekili olarak Körfez’de deniz kirliliğinin artmaması, azalması giderilmesi için tüm ciddi çalışmaların yoğun bir şekilde yapılması gerektiğini söylüyorum.

Biz daha önce de burada gündem etmiştik boşuna gündem etmiyoruz ve soru önergeleri ile sorarak netice alıyoruz. Düşünün İzgaz’dan bir doğalgaz firmasından size bir fatura geliyor neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz! 50 bin 500 liralık doğalgaz faturası gelmiş! Adam demiş: “Ne 50.000’i ne hali ben böyle bir doğalgaz kullanmadım.” sonra haberler çıktı bizde bakanlığa sonra önergesi verdik en sonunda ne çıktı ortaya biliyor musunuz? 50 bin 500 değil 552 liraymış! Yani bu kadar özensizce işler yapılan kurumlar var ülkede. İzgaz bunu yapmış, biz müdahil olmasak bu konu çözülmeyecekti. Biz vatandaşımızın yardımına koşarak bu meseleyi de hallettik.

Bakın şurası İzmit Erenler sırtından Cedit’teki kentsel dönüşüm çalışmalarının son hali biz yerinde gittik tespit ettik. Cedit Mahallesi’nde bir kentsel dönüşüm olayı var. 2021’de bitmesi gerekiyordu 2016’da başlamıştı ve halen bitmemiş durumda. Daha da çok uzun yıllar sürecek gibi firma ağırdan alıyor ve iş güvenliği ilkelerine aykırı bir şekilde çalışıyor. Toz kalkıyor ve çevre halkı bundan çok rahatsız oluyor. Özellikle Erenler halkı çok rahatsız oluyor. Biz bu inşaatın bir an evvel bitmesi ve firmanın doğru düzgün çalışması ve Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin de denetimi doğru yapması gerektiğini söylüyoruz. Konuyu takip ettiğimizi söylüyoruz konuyla ilgili Erenler Mahallesi Muhtarı İhsan Sarı bey ile de görüştük konuyu takip ediyoruz. Cedit Mahallesi Muhtarı ile de görüştük, kendisine de bilgiler verdik, kendisinden de sorduk.

Bir başka sıkıntı Körfez’de limanların oluşturduğu sıkıntı var. Dubai Port ve Oyak Port Limanı bir arada! Giriş kapıları da bir arada ve inanılmaz bir trafik sıkıntısı oluşturmuş durumda. Kamyonlar, tırlar girip çıkıyor ve o arada sivil araçlar büyük tehlikeler yaşıyor. Körfez’in bütün kıyıları limana çevriliyor. Önüne gelen kıyıları gasp ediyor, limana çeviriyor. Körfez kıyıları yaşanmaz bir hale geliyor. Derince’de, Körfez’de her yerde maalesef bir kıyı yağması var her tarafa liman yapılıyor tehlikeli maddeler dolduruluyor, İzmit’te korkunç patlamalar olabilir Toprak Mahsulleri Ofisi patlaması oldu ve daha Allah korusun bu hoyrat ve açgözlü saldırılardan sonra da limanlarda yeni patlamalar olabileceğini düşünüyoruz.

Gebze Darıca metro hattı bitmedi bir türlü. Defalarca Sayın Bakan’a sormuştum “Bitecek edecek.” diye bize cevaplar verdi verdiği tarihler tutmadı halen bakın o tarihler geçti gitti Gebze Darıca metro hattı bitmedi gençler artık aralarında espri yapıyorlarmış; “Aşkımız Gebze Darıca metro hattı gibi olsun. Hiç bitmesin.” diye çünkü yıllardır devam ediyor, bitmiyor yani ve gençlerin de diline düşmüş. Düşünün hal bu ülkede. Biz konuyla ilgili Darıca Abdi İpekçi Mahallesi’nden Muhtar İsmet Aydın bey ile de görüştük bize bilgiler verdi. Yine aynı muhtarlık önünde biraz hava almak için engelli araçlarıyla bölgeye gelen engelli vatandaşlarımızla da görüştük. Çok sorunları var engelli vatandaşlarımızın en başta sarf malzemesi sorunu, sarf malzemelerinin her geçen gün daha çok masrafının çıktığını ve devlet tarafından ödemesinin kısıldığını ve kendilerine yük bindiğini söylüyor. İdrar sondası ve diğer saf malzemelerinin bu denli pahalı ve ödeme kısıtlılığı içinde olmasından çok rahatsızlar ve engelli arkadaşlarımız engelli araçlarını alamadıklarını bu konuda 450 binden 1 milyon 50 Bin TL’ye paranın çıktığını fakat o paraya da doğru düzgün bir araba bulamadıklarını söylüyorlar. Biz bu konuları çok gündem etmiştik korkunç bir enflasyon var ve bu para miktarları yükseltilmeli diye düşünüyoruz.

Dilovası Devlet Hastanesi Başhekimi Sayın Op. Dr. Ömer Naci Yılmaz’ı ziyaret ettik, Dilovası Devlet Hastanesi’nde önemli sağlık sıkıntıları var maalesef. Sağlık Bakanlığı’ndan kaynaklı başhekim de kendi hekimleriyle beraber bir görev yapmaya çalışıyor ancak hem pratisyen hekim eksikliği var hem kadın doğumcu doğum izninde olduğu için yok ve Kadın Doğum Polikliniği çalışmıyor, servisleri çalışmıyor. Yine göz doktoru yok, dışarıdan bir gün geliyor onun da bir anlamı yok. Kulak burun boğaz doktoru yok dışarıdan bir gün geliyor, birçok yokluklarla bu hastane var. Tabii böyle doktoru da çok fazla olmayınca insanlar da hastaneden ümidini kesip doğru düzgün hastaneye gitmiyor ve yatan hasta sayısı da çok düşüyor. Yani Dilovası halkının adeta ümidini kestiği bir hastane haline gelmeye başlamış Dilovası Devlet Hastanesi. Biz eleştiriyoruz ama olması gerekenleri söylüyoruz. Bir an evvel pratisyen hekim artırımı yapılmalı dışarıdan taşımalı pratisyen gelmemeli. Önemli uzmanlıklara yeni uzman doktorlar atanmalı ve hastane canlandırılmalı. Körfez, Dilovası ve Derince’de kadın doğum uzmanı yok. Yani AK Parti İl Başkanı’nın Özel Hastanesinin olduğu bir yerde yüzbinlerce kişiye hitap eden bölgelerde bir kadın doğum uzmanının olmaması düşündürücü ve herkesin aklına gelen soru apaçık ortada! İl başkanının özel hastanesi olduğu için mi bu kadın doğum uzmanları yüz binlerce kişinin yaşadığı yerlerde yok diye soruyoruz! Bu büyük bir insafsızlıktır eğer böyle ise bir an evvel bu konuda adımların atılması gerektiğini Sağlık Bakanlığı ve Kocaeli İl Sağlık Müdürlüğü’ne hatırlatıyorum.

Dilovası’nda uyuşturucu ile ilgili bir açıklama yaptık ve Dilovası’ndaki uyuşturucu meselesinin çok önemli boyutlara ulaştığını söyledik. Kaymakam ile de görüşerek ortak bir çalışma teklif edecektik fakat Sayın Kaymakam bizden köşe bucak kaçıyor, telefonlarımıza çıkmıyor. Bu üzücü ve komik bir durum. Yani bu ülkenin milletvekilinden kaçan bir Kaymakam, kaçan bir Vali beni Twitter’da engellemeye çalışan bir Kocaeli Valisi, randevularımızdan kaçan Kaymakamlar! Ya siz ne yapmaya çalışıyorsunuz ya? Allah aşkına yani iyi misiniz? Milletten mi kaçmaya çalışıyorsunuz? Milletin vekilinden mi kaçmaya çalışıyorsunuz anlamak mümkün değil yaptıklarınızı.

Kocaeli İzmit Kuruçeşme’de otobana ayrım yerinde Otoban ve D-100 ayrım yeri son derece yanlış bir şekilde yapılmış bu tespiti yaptık ve orada Kocaeli Emniyet Müdür Yardımcısı’nın bir kaza geçirdiğini de gördük ve bu konunun giderilmesi gerektiğini söylüyoruz.

Derince Toprak Mahsulleri Ofisi’ndeki patlama yerini de tekrar ziyaret ettik ve Toprak Mahsulleri Ofisi’ndeki patlama ile ilgili bilirkişi raporunu halen açıklanmamasını eleştirdik ve eleştiriyorum. Bu rapor bir an evvel açıklanmalı önemli hatalar olduğunu tahmin ediyoruz. Biz bilirkişi raporu üzerinden konuşmak istiyoruz ama rapor bir türlü açıklanmıyor. TMO’yu da gezdim hala buğdaylar ortalıkta çok büyük bir milli servet kaybı var ve halen TMO çalışmıyor. 2 yıla yakın da çalışmayacak gibi duruyor. Bu denli büyük zararı yol açanlar hakkında da idari ve adli işlemler yapılmalı.

Kocaeli’de bir havaalanı var yıllardır var ama yapılmıyor. 1999’larda bile yapılırken yapımı durdurulan 2011’de açılan ama bir müddet sonra hizmetten alıkonan 2023 yılında içinde personeli ve alet edevatının hepsi olmasına rağmen hizmet vermeyen bir Havaalanı; Cengiz Topel Havaalanı olacak bir iş değil. Böyle bir skandal ülkenin başka yerlerinde de görünüyor ama kabul edilecek bir durum değil.

Cedit Mahallesi Muhtarı ile Nabi Keskin ile Cedit Mahallesi sorunlarını konuştuk ve konuşmaya da devam edeceğiz.

Zafer Polat işinden atılmış eşinden boşanmış hayatı mahvedilmiş bir öğretmen. Genç yaşında ilik kanserine yakalanarak hayatını kaybetti. Kendisi gibi hayatı karartılmış, ailesi mahvedilmiş KHK’lılardan birisiydi. Bu ahların, bu veballerin bir gün mutlaka hesabı sorulacak kimse de bunu unutmasın bunu da söylüyoruz.

Yüksek Güvenlikli Cezaevlerinde şartların çok ağır olduğunu ve insanların dayanamadığını söylemiştim. İşte sonunda intihar eden bir mahpus Cuma Kılıç Antalya Yüksek Güvenlikli cezaevinde intihar etmiş. “Beni buradan çıkarın. Burası yaşanacak bir yer değil korkunç bir yer.” Dedikten sonra intihar etmiş kimse bu ahları bu veballeri hissetmiyor mu? İnanamıyorum buna ama işte yaşanan maalesef bu. Gencecik bir insan insan haklarına aykırı zindan gibi bir yerde bulunduğu için binlerce defa “Beni sevk edin.” demesine rağmen sevk edilmemiş ve en sonunda intihar etmiş.

Kocaeli iş cinayetlerinde işin doğrusu Türkiye’de 1. Sırada. İstatistiklere göre İstanbul ve Bursa’dan sonra 3. sırada ama nüfus yoğunluğuna baktığımız zaman, nüfusa oranladığımız zaman iş cinayetleri açısından Kocaeli Türkiye’de 1. sırada. Bu korkunç bir durum binlerce sanayi tesisinin olduğu bir ilde Valilik ve Çalışma Bakanlığı’nın son derece duyarsız olduğunu defalarca söylüyoruz ve gereken önlemler alınmıyor ve bu önlemlerin alınmamasından dolayı da son bir ay içinde Kocaeli’de 9 işçi hayatını kaybetti. Nüfusu oranladığımızda Türkiye’de 1. durumdayız utanç verici bir hal Kocaeli’yi bu hale düşürenlerin utanması gerekiyor. Bunu da buradan söylüyoruz.

Yorumlar