29 Eylül 2023

Yine yoğun hak ihlalleri ile karşı karşıyayız ve hepsini gündem edeceğiz.

Ülke bir hukuksuzluk deryası oldu! İnanılmaz hadiseler yaşanıyor, Altın Portakal Film Festivali’ne de iktidarın baskısı uğradı ve büyük bir zorbalık yapılıyor. Ne oluyor? “Kanun Hükmü” isimli bir belgesel yayınlanmak istenildi. Bakın çok önemli bir belgesel film yıllarca uğraş verildi, en az 6 yıldır bu filmin çekimi yapılıyor ve çekimi engellenmeye çalışılıyor İçişleri Bakanlığı tarafından. En sonunda bu engellemenin ihlal olduğuna Anayasa Mahkemesi karar veriyor ve film en sonunda Altın Portakal Film Festivali, belgesel film seçkisine giriyor. İşte ne olduysa ondan sonra oldu! Bu filmin sanatsal açıdan bu kategoriye girmesine destek verilmesine rağmen iktidar kıyameti kopardı. Her türlü engellemeyi yapmaya çalıştı, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı sustu, festival komitesi başkanlığı sustu ve ardından büyük bir baskı geldi, “Bu film buradan çıkartılamaz.” Denildi. Film ne anlatıyordu? Niye bu kadar kıyamet kopartılıyordu? Kanun Hükmünde Kararname ile yargısız infaz ile yüz binlerce kişinin işinden atılmasına özgürlüğünün gasp edilmesine neden olan OHAL Dönemi faciası, OHAL’in zorbalıklarını ve bunlara karşı tertemiz bir sivil direnişi anlatan bir filmdi. Barışçıl bir sivil direnişi anlatıyordu, halkın, hakkın nasıl bu direnişçilerin yanında olduğunu anlatan çok önemli bir filmdi ama zorbalar buna tahammül edemedi ve her türlü baskıyı yapmaya başladılar. Bunun karşılığında bu belgesel filmin Altın Portakal Film Festivali’nden “Efendim şu direniş halinde gördüğünüz Engin Hoca’nın şu direnişi! Bakın ne yapıyor? Bir teknede işimi, öğrencilerimi istiyorum diyen bir KHK ile ihraç öğretmen var. Nedir yani? Bu kişinin yaptığı yasaya aykırı bir şey mi? Bir sivil vatandaş direnişini gösteriyor ve “Hakkında yargılama var bu kişinin bu film gösterilemez.” İyi valla, bir kişinin hakkında bir yargılama olsun, o kişi ile ilgili filmlerin hiçbiri gösterilemesin, kesin bir karar da yok, olsa da ne yazar. Ülkenin yargısının ne halde olduğunu bilmiyor musunuz? “Hakkında bir yargılama var.” çamur at tutmazsa lekesi kalsın mantığı ile yüzbinlere, milyonlara “Fetö” damgası vurulmaya çalışıldı. “Sen PKK/KCK’lısın” damgası vurulmaya çalışıldı, bir şekilde tutturmaya çalıştılar. “Hakkında bir soruşturma var.” diye vatandaş tüm haklarının gasp edilmesine layık mıdır? Böyle bir şey olabilir mi? Film seçkiden çıkartıldı ve ardından büyük bir kamuoyu baskısı geldi, çeşitli kuruluşlar, SİYAD, SEYAP, sinema kuruluşları açıklama üstüne açıklamalar yaptılar ve bunun kabul edilemez olduğunu söylediler. Oyuncular sendikası, yönetmenler, herkes ama herkes açıklamaları ile buna katlanamayacaklarını söylediler. Belgesel film jürisi çekildiğini açıkladı, diğer filmler yönetmeleri tarafından çekildi, Altın Portakal Film Festivali yapılamaz hale geldi, bunun ardından Altın Portakal Film Festivali yönetimi filmi geri açıkladığını açıkladı açıklamasıyla. Sonrasında ne olduysa Kültür Bakanlığı devreye girdi ve Kültür Bakanlığı yaptığı bir açıklama ile “Efendim “Fetöcülüğ”e hizmet ediyorsunuz.” diyerek birilerini itham etmeye başladı, Altın Portakal Film Festivali’ne baskı yapmaya başladı ve festivalden çekildiğini açıkladı. Ne oluyor? Bir hak direnişini gösteren bir film gösterilecek, milyonlara yaptığınız zulmü anlatan bir film gösterilecek. Kimseye zararı olmayan, hakaret içermeyen, sadece ve sadece zulme karşı direnişi anlatan bir film gösterilecek kıyamet koparılıyor. Neden? Çünkü zulmü yapanlar teşhir edilmek istenmiyorlar, istediğiniz kadar uğraşın, artık bu film kamuoyu vicdanında yer etmiştir. 85 milyonun vicdanında büyük bir tepki oluşturmuştur, hatta Türkiye’yi geçin dünya çapında bir etki oluşturmuştur artık. “Kanun Hükmü” filminin gösterileceği salonlar tıka basa dolacaktır, korkulu rüyalar göreceksiniz ey zalim iktidar sahipleri bunu bilin. İşinize gelmeyen herkese ona “Fetö’cü” buna “PKK’cı” damgası vurmaktan başka ne biliyorsunuz siz? Başka ne biliyorsunuz? O kadar da komiksin ki ey Kültür Bakanı, bu filmdeki KHK’lı iki karakterin Fetö ile ilgili bir soruşturması dahi yok! Başka nedenler ile ihraç edilmişler. Zaten işlerini doğru düzgün yapan insanlar hep ihraç edildi. Onlara bir damga vuruldu. Hakikaten, haklarında bir “Fetö” soruşturması bile yok, Bakanlık uydurup, yalan atacak, insanları kandıracak ya, Festival Yönetimine baskı yapıyor “Sen Fetöcülük yapıyorsun, Fetö propagandası yapıyorsun. Bu festivalden çekiliyoruz.” Diye en sonunda Festival Yönetimi Sayın Başkan Ahmet Boyacıoğlu korktu, “Bana Fetö soruşturması açtılar.” Acilen o gün bir Fetö soruşturması açmışlar. Birtakım troller de tehditler göndermiş. “Canım tehlike altında, hakkımda soruşturma açıldı, bu filmi tekrar 2. Kez çıkartıyorum festivalden.” Şu rezalete bakın! Şu skandala bakın! Güya bir sinema, sanat festivali. Orada gösterimine sanatsal açıdan karar verilecek film bir giriyor, bir çıkıyor. Şu hale bakın! Sanat ortada yok, sanat siyasetin baskısı altında. Böyle bir rezalet olabilir mi? Böyle bir ülkede sanat gelişebilir mi? Böyle bir ülke dünyanın en sonuncu ülkesi olmaktan başka yapar mı? Şu hale bakın! Tam bir skandal yaşanıyor şu ülkede ama ülkenin 1. Meselesi haline geldiği halde birçok çevre bu konuda suskun. 3 maymunu oynuyorlar. Duymuyorlar, işitmiyorlar, konuşmuyorlar, hiçbir şey yapmıyorlar. Maşallah size de demokratlığınıza da hayranım! Bu zulmü yapıyorsunuz 7 senedir yüzbinlerce insanı sorgusuz sualsiz bir gece yarısı T.C. Kimlik numarasını vererek terörist ilan edip işinden atıyorsunuz, tüm kamuoyuna terörist olarak gösteriyorsunuz en basit sosyal haklarından, vatandaşlık haklarından mahrum ediyorsunuz yurt dışına çıkmasını zorbalıkla gasp ediyorsunuz, aç susuz kaldığı zaman sosyal yardım verilmesini engelliyorsunuz, iş kurda iş kursuna girmesini engelliyorsunuz, her türlü zorbalığı yapıyorsunuz ardından buna karşı bir hak direnişini anlatan filmin gösterilmesini de zorbalıkla engelliyorsunuz. Suçlusunuz, suçunuzun ortaya çıkmasını istemiyorsunuz ey iktidar sahipleri. Kültür Bakanı hiç utanmıyor musun? Şu hale bak ya! Sana kim yaptırıyor bunları, senin kültür ile alakan yok, turizmden başka bir şey de bilmezsin, iktidar ne emretmişse onu yapıyorsun başka ne biliyorsun! Şu hale bakın! Bizim karşımıza Meclis’e geleceksiniz bunun hesabını nasıl vereceksiniz? Ülkenin kültürünü sanatını ayaklar altına aldığınızdan haberiniz yok mu? Bütün bunlar yaşanırken ne oldu? O kadar da önemli ve ironikki aslında tüm bunlar yaşanırken zorbalıkla bir film iktidarın baskısı ile birçok muhalefet partisinin de susması ile halen Sayın Kılıçdaroğlu bu konuda bir açıklama yapmıyor, birçok muhalefet lideri bu konuda açıklama yapmıyor. Ülkede tüm ülkeyi sarsan bir gelişme yaşanıyor herkes 3 maymunu oynuyor. Neredesiniz? İktidarı anladık onlar zorbalıktan başka bir şey bilmez. Muhalefetin birçok partisine de sesleniyorum neredesiniz Allah aşkına? Sayın Kılıçdaroğlu KHK Zulmünü bitireceğini söylemiştin neredesin? Böyle mi oldu! Belediyenizin himayesindeki bir festival en sonunda bu filmi göstermiyor. Siz güç odaklarından korkmayın! Halkın vicdanına yaslanın ve o zaman işte gerçekten hak size omuzlar üstünde sizi yükseltecektir.

Bütün bunlar yaşanırken ne oldu? Mazlumların haklılığını gösteren çok önemli bir gelişme yaşandı! İnsanları zorbalıkla ihraç ettiniz. “Bylock kullanıyorsun.” Ne var? Normal, dijital çağda herkesin kullanabileceği bir iletişim aracı Bylock. Bunu teröristlik olarak gösterdiler. İçeriklerine bile bakmadılar, suç içeren bir şey var mı yok mu? “Senin telefonunda bylock var mı? Sen teröristin. Sen Bank Asya’ya para mı yatırdın? Sen teröristin. Sen çocuğunu KHK ile kapatılan bir okula mı gönderdin? Sen teröristin. Sen Zaman Gazetesi’mi aldın? Sen teröristin. Sen bir derneğe üye mi oldun? Sen teröristsin.” denildi. 7 yıldır bundan dolayı yüzbinlerce kişiye cezalar verildi. 2 milyon 200 bin kişiye soruşturmalar açıldı! En büyük zalimlikler yapıldı! İnsanların hayatını karartıldı! Aileler çökertildi! Masum engelli çocukların anne babaları tutuklandı, büyük işkenceler çektirildi bu ülkede. En sonunda Yüksel Yalçınkaya diye birisi, Kayseri’den mahkemelere başvurdu, yerel mahkemeler reddetti bu hukuksuzluğun arkasında durdu, Anayasa Mahkemesi görmezden geldi, başvuruyu reddetti, en sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitti ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi çok önemli bir karar verdi ve dedi ki: “Bylock, Bank Asya’ya para yatırmak, çocuğunu okula göndermek, Zaman Gazetesi’ne abone olmak, tüm bunlar hukuksuzluktan başka bir şey değildir. Bütün bunları bu nedenlerle insanlara ceza vermek hukuksuzluktan başka bir şey değildir. Kanunsuz suç ve ceza olmaz.” Dedi. 7. Maddede ihlal olarak bunu vurguladı. 6. Maddede; “Adil olmayan yargılamalar yaptı Türk mahkemeleri.” dedi. “İnsanların dernek kurma, toplanma hakları gasp edildi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gasp edildi. Büyük ihlaller yaptınız.” dedi Türk yargısına. Çok ağır bir karar verdi. Mazlumların yüzünü güldüren, zalimlerin yüzünü buruşturan bir karar verdi. Düşünün bu karar verilirken öbür tarafta zulüm yine aynı şekilde devam etti ve “Kanun Hükmü” belgeseli “Fetö propagandası.” Neresi Fetö propagandası? Bu filmi izlemeden saçma sapan kararlar veriyorlar. Ben filmi izledim ne propaganda var ne başka bir şey! 2 tane haksızlıktan dolayı atılan kişi biri öğretmen birisi hekim ki o hekim için hastaları yürüyüş yaptı. Çok idealist bir kardiyolog olan “Yasemin Demirci’yi biz istiyoruz, o bize çok iyi bakıyordu.” Diye yaşlı hastalar yürüyüş yaptı Bodrum’da. Siz böyle bir insanı ihraç ettiniz, halkın sahiplendiği bir insanı ihraç ettiniz. Neresi Fetö propagandasıymış? Daha filmi bile izlememişsin Sayın Kültür Bakanı! İşin gücün atıp tutmak, yalan dolan filmden haberin yok. Fetö propagandası diyorsun filmin tek bir yerinde herhangi bir unsur yok sizin Fetö diye addettiğiniz hususlarda. Olsa ne yazar? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu tür legal fiillerin illegal olmayacağına karar vermiş durumda, yapılanın ihlal olduğuna karar vermiş durumda. Kalkmış Sayın Adalet Bakanı Yılmaz Tunç açıklama yapıyor; “AİHM delil değerlendirmesine girmiş bunu yapmamalıydı.” Sen nereden biliyorsun? Senin delil diye dosyalara koyup ihraç ettirdiğin insanlara yaptığın zulüm kabul edilemez diyor AİHM. Hukukçusun Sayın Yılmaz Tunç, sen kendi söylediğine inanıyor musun? Delil diye gösterdiğin şeylerin delillikle alakası yok, suçun bir delili var suç diye nitelenir ama bunların suç ile alakası yok, Anayasa demiş ki: “Normal bir insan gazete alabilir, derneğe üye olabilir.” Nereden uyduruyorsunuz suçtur diye? Zaten bunların suç ile alakası olmadığını AİHM ispat etmiş durumda ve sana kalkmış iktidara 15 bin € ödeyeceksin bu mağdur insana diyor. 500 bine yakın bir para da ödeyeceksin, arkada en az 8500 dosya daha gelebilecek on binlerce dosya var. Maddi ve manevi olarak çok büyük bir bedel ödemişsin ey iktidar. Yaptığın zulümlerin arşa çıkmış, hiç utanmadan bu zulümleri eleştiren bir fiilini yasaklamaya çalışıyorsun festivalden çekiliyorsun, soruşturmalar açıyorsun ne yapacağını bilemiyorsun telaş ile ama öbür taraftan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sana kırmızı kart gösteriyor. Hiç utanmıyor musunuz? Dünyanın dibine vurmuş bir ülkesiniz, tüm evrensel değerlerinde dibe vurmuş bir ülke durumundasınız ve halen kalkmış bu yüz binlerce mağdura ve yakınları ile milyonlarca insana haklarını iade etmemek için diretiyorsunuz. Bir filmin gösterilmesine bile engel olmaya çalışıyorsun, yapman gereken KHK’ları iptal etmek, insanları işine iade etmek ve bu yaptığın zulümden dolayı insanlardan özür dilemektir ey iktidar. Bugün sen bunu yapmazsan yarın öbür gün o iktidardan düştüğün zaman bunu yapmak zorunda kalacaksın. İlelebet bu iktidar da kalmayacaksın bunu da çok iyi bil. Zulümlerin arşa çıkmış durumda. O mazlumların gözyaşları arşa çıkmış durumda, bu ahlar, veballerin hesabını mümkün değil veremeyeceksin, çok ağır bir suç işliyorsun ey iktidar bunu bil. İstediğiniz kadar güç sahibi olabilirsiniz, ben de aynı zulme uğradığımda vekilliğim düşürülüp cezaevine atılırken şunu haykırıyordum; güçlü olabilirsiniz ama biz haklıyız, bundan dolayı güçlüyüz, bundan dolayı da kazanacağız diyordum ve cezaevinden çıktım yine vekil olarak Meclis’e girdim, tekrar bu millet beni 28. Dönemde de vekil olarak seçti, geldim burada mazlumların tüm mağduriyetini anlatıyorum, zalimlerin tüm fiillerini anlatmaya devam ediyorum ve edeceğim de bunu da herkes çok iyi bilsin, kimseyi de susturamayacaksınız. Ona buna tehdit ile “Seni öldürürüm, sana soruşturma açarım.” Diyerek korkak insanları korkutabilirsiniz ama bu ülkenin vicdanlı insanları var, milyonların vicdanı var ve onlar sizin bu zulmünüze karşı koyacaktır bunu da çok iyi bilin.  

İktidarın zulmü bitmiyor! İktidarın hukuksuzluğu bitmiyor! Bakın neler yaşanıyor? Şu hale bakın ya! Anayasa Mahkemesi 5 Ekim’de Can Atalay’ın başvurusunu inceleyeceğini ifade etti. Ardından ne oldu? Yargıtay hemen bir karar verdi, Can Atalay ve Osman Kavala hakkındaki Gezi Davası’ndaki kararları onadı! Acele ile, pür telaş ile bende de aynısını yapmışlardı. 3-4 senede Yargıtay kararları ancak nihayetlenebilirken 1 sene içinde alelacele birilerinin emriyle bunu iyi biliyoruz muhtemelen Süleyman Soylu’nun emri ile Yargıtay hemen hakkımdaki kararı onamıştı. Burada da aynı şekilde bakın hemen Yargıtay alelacele Anayasa Mahkemesi 5 Ekim’de karar açıklayacak ya pür telaş hemen Can Atalay’ın cezasını onadı, Osman Kavala’nın cezasını onadı. Büyük bir zalimlik! Siyasete yine büyük bir baskı ardından ne olacak? Akılları sıra Sayın Can Atalay’ın milletvekilliğini düşürecekler, benim yaşadığım hadisenin bir benzeri yaşanacak, ardından ne olacağını da çok iyi biliyorum. Anayasa Mahkemesi bunu büyük ihtimal iptal eder çünkü benim hakkımda verdiği karar var, o kararın aynısı Can Atalay için uygulandığı zaman bir milletvekili ol, bir çıkarıl, bir cezaevine gir, bir çık, Meclis’e gir, ülke bu halde! Hukuksuzluk dayatıldığı müddetçe bu halde. Benim başıma gelen hadisenin aynısı Can Atalay’a yaşatılıyor, kendisini cezaevinde de ziyaret ettim. Uğradığı zulme karşı kendisine hem Meclis’te hem cezaevinde destek verdim ve bu karara karşı çıkıyoruz, Can Atalay hukukçuluğunu yapmıştır ve suçlu değildir, istedikleri kadar onasınlar, benim kararımda da Yargıtay’ın 5 hakimi vardı, 4 hakim iktidarın emrine uyarak bu onamayı yaparken 1 hakim hukuk vicdanına dayanarak 16 sayfalık bir manifesto yazarak bu saçma sapan hukuksuz karar onanamaz diyordu ve ardından Anayasa Mahkemesi onu doğrulamıştı. Evet ülkede bu işler böyle gidiyor arkadaşlar bunu da herkes bilsin biz bu zalimce karara karşıyız, Sayın Osman Kavala çok değerli bir insan hakları savunucusudur ve ona verilen bu ceza da son derece zalim ve hukuksuz bir cezadır. İnsanlara böyle ağır cezalar vererek muhalefeti susturmaya çalışan bir iktidar var ortada çünkü yargı yok yargı iktidarın emri ile çalışıyor.

Bütün bu hukuksuzluklar içinde ne oluyor? Ülkenin sağlığı göçmüş durumda. Ülkenin en iyi eğitim alan kesimi, en nitelikli, zeki çocukları genelde hekim olur, doktor olur, en yüksek puanlarla oralara girerler, en başarılı çocuklardır ve okulu bitirdiklerinde hem kendileri hem aileleri çok büyük bir istikbal beklentisi içindedirler ama Türkiye’de artık öyle olmuyor! Türkiye’de hekimler büyük bir depresyonda! Türkiye’de hekimler yurt dışına gitmek ile meşguller. Geçen sene bakın 1400’e yakın hekim yurt dışına gitti, bu sene şu anda 2000’leri bulmuş durumda daha da yıl bitmiş değil! Neden gidiyorlar? Çünkü bu ülke bu kadar hukuksuz, bu kadar sağlık açısından kötü bir durumdayken hekimler bu büyük eziyeti çekmek istemiyorlar. Hedef haline getirmek istenmiyorlar ve kamu hastanelerinin içi boşaltılıp özel hastanelerin önü açılırken müteahhidin sahip olduğu şehir hastanelerinin önü açılırken hekimler arada eziliyor. Bu nitelikli insanlarımız arada eziliyor, köle gibi kullanılmaya çalışılıyorlar. İşte bütün bunlardan dolayı hekimler intihar ediyor. Aynı gün 3 hekim intihar etti şu fotoğrafı görün! Şu değerli hekim arkadaşlarımız bugün hayatta değiller. Farklı illerde 3 tane çok değerli hekim arkadaşımız intihar etti! Neden bu intiharlar? Bu insanları eziyorsunuz ey Sağlık Bakanlığı! Bu insanları depresyona sokuyorsunuz, bu insanları çaresizlik içinde bırakıyorsunuz ve yurt dışına gitmek zorunda bırakıyorsunuz. Türkiye dünya rekoru kırıyor. 2000’den fazla hekiminin yurt dışına 1 yıl içinde gittiği bir ülke olabilir mi? Gittikçe artıyor, hekimlerin hepsi bu ülkeden kaçmaya çalışıyor ve yurt dışında çözüm bulmaya çalışıyorlar. Olacak bir iş değil! Mersin, Adıyaman ve Adana’da görev yapan 3 doktor hayatını kaybetti, intihar ettiler. Adana’da Dr. Rümeysa Keleş, Adıyaman’da Dr. Eren Özkara ve Mersin Toros Devlet Hastanesi’nde Dr. Fulya Keçeci hayatlarını kaybettiler, Allah’tan rahmet diliyoruz, kardeşlerimizin yakınlarına da Allah’tan sabırlar diliyoruz. Çok büyük bir üzüntü, çok büyük bir acı yaşanıyor, yakınlarına da ulaşarak tüm bu ayrıntılar hakkında da bilgi alacağım ve taziyelerimi bildireceğim en kısa sürede.

Hak ihlallerine devam ediyoruz, Türkiye iyice çığırından çıkmış ve hak ihlalleri haddinden fazla, bize de Türkiye’nin dört bir tarafından hak ihlalleri geliyor. Bakın ben dil, din, etnik, yapı, siyasi anlayış, mezhebi anlayış hiçbirini ayırt etmeksizin tüm insanların sorunlarına çare bulmaya çalışıyorum. 81 ilden en az 64’ünden bize başvuru gelmiş. Toplumun her kesiminden başvuru geliyor, hiçbir kesimi ayırt etmeksizin hepsinin yardımına koşmaya çalışıyoruz ve bundan dolayı da vatandaşımız bize başvurmaya devam ediyor, bundan dolayı da mutluluk duyuyoruz, görevimiz milletvekilliği ve milletin vekili olarak burada onların sorunlarını gündem ediyoruz.

Bir kişi başvurmuş, Cihan Kor; denetimli serbestlik yasasının mağduru. Diyor ki: “Birilerine denetimli serbestlik yasası faydalı olarak çıktı, bizim aleyhimize çıktı. Bu Adalet Komisyonu’nda da görüşülmedi Muhasebeci komisyonu gibi olan Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşüldü. Ben şehirlerarası tır şoförlüğü yapıyorum. Böyle bir meslekte denetimli serbestlikte 3 günde imzayı atamıyorum, bundan dolayı bilmediğim bir işe girdim, iş kazası geçirdim, elim kopma derecesine geldi, ağır bir iş kazası geçirdim, iş veren işten çıkarttı, elim ameliyatlık ama ameliyat yaptıramıyorum, perişan durumdayım. İmza kalksın ve ayda bir seminer versinler ona katılalım, işimizi yapalım, bize niye zulmediyorlar işimizi yapamıyoruz! Ben bu hayattan çekip gidersem canımı vereceğim bu ülkeyi yönetenler mesuldür, ben bu dünyada onlar ile hesaplaşamam ama ahirette onların da benim de makam mevkiim olmayacak o zaman hesaplaşacağım.” diyor yürekten bir feryat yükseliyor Cihan Kor’dan bunu burada dile getiriyoruz. Bu denetimli serbestlik yasaları adaletsiz bir şekilde uygulandı, çözüm yine olmadı. Bu yasaları biz yapıyoruz biz bozuyoruz. Buradan söylüyoruz denetimli serbestlik yasasında değişim, arkadaşlarımız yasa teklifi hazırlıyorlar, bu konuda çare bulunması için elimizden geleni yapacağız mağdurlara bunu söyleyelim.

Bir baba başvurmuş. Belki bebekten geçirilen bir ameliyat; “Kızım Hiranur damarsal bir sıkıntı yaşadı. Anjiyo yapıldı.” Hiranur için bu anjiyo daha sonra şah damarı kesilmiş ameliyatta doktor hatası olmuş, damar değiştirilmesi için Siyami Ersek’e gitmiş, damar değiştirilmiş, yapay damar gibi işlemler yapılmış ama çocuk büyüdüğü için damarın da değiştirilmesi gerekiyor. Kişi Van’lı Kocaeli Çayırova’ya yerleşmiş, bütün malını mülkünü bu işe vermiş. “Her şeyimi sattım, artık maliyetler çok pahalı altından kalkamıyoruz hem birisinin hatası yüzünden bu mağduriyeti yaşıyorum hem de tüm parayı ben ödüyorum, %70 engelli kaldı çocuğum artık yetemiyorum, bakanlık bu işe bir el atsın, bakanlık bu işi üstlensin, büyük bir hata yaptılar ve beni artık maddi olarak bu durumdan kurtarsın.” diyor bu vatandaşımızın yardımına koşulması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar ülkede hukuksuzlukların zirve yaptığını söylüyoruz. Önceki İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, biz ona suç işleri bakanı diyorduk kendisi de kabul etmişti bunu çünkü her türlü suçluyla, mafya yöneticileri ile uyuşturucu ile sabıkalı olan tüm insanlarla bu adamın fotoğrafı var. Nasıl oluyorsa bu kişi sürekli suçlular ile aynı fotoğraf karesinde görülüyor. İktidar da demek ki rahatsız oldu bu kişiyi yeni dönemde İçişleri Bakanı olarak göstermedi ve tenzili rütbe oldu onun için ve ardından Sayın İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya birçok uyuşturucu operasyonu düzenlemeye başladı, Ayhan Bora Kaplan denilen uyuşturucudan sabıkalı kişi yakalandı, yeraltı dünyasının önemli ismi yakalandı ve yeni bağlantılar ortaya çıkıyor. Sinan Ateş cinayeti ile bile yeni bağlantılar ortaya çıkabilir. İşte tam bu aşamada MHP lideri Devlet Bahçeli açıklama yaptı, suç işleri bakanına sahip çıktı. “Terör ile mücadele etmiş Süleyman Soylu itibarsız hale getirilmeye çalışılıyor, bunu kabul etmiyoruz.” ya suç işleri bakanını mı sahiplenmeye çalışıyorsun Sn. Devlet Bahçeli? Ne zaman doğru düzgün bir iş yapacaksınız? Ben Meclis’te hak üzere direnirken de Meclis Başkanı’na emirler veriyordun, “Gergerlioğlu’nu dışarı çıkartın, yolunu bulun.” Diye talimatlar yağdırıyordun. Memleketi sen mi yönetiyorsun Erdoğan mı yönetiyor? Bir karar verelim! Sağa sola talimatlar yağdırıp duruyorsun, yargıya, Erdoğan’a her tarafa bir talimat yağdırıp duruyorsun ama bu kabul edilecek bir hadise değil. Ülkede demokrasi, insan hakları yönünde bir adım atılmışsa biz her zaman desteklemişizdir. Şu anda suç dünyasının ortaya çıkması konusunda atılan adımları da destekliyorum. Bunlar iktidarı çok eleştiriyoruz ama yeni İçişleri Bakanı’nın attığı adımları da destekliyorum, Ayhan Bora Kaplan’ın yakalanması, başka suç çetelerinin yakalanması, uyuşturucu çetelerinin yakalanmaya başlanmasını destekliyorum, niye şimdiye kadar yakalanmıyordu? Süleyman Soylu zamanında niye yakalanmıyordu bu çeteler? Sayın Devlet Bahçeli’ye sormak lazım; o Soylu zamanında yakalanmayan bu çeteler şimdi yakalanıyor bundan mı rahatsızsınız? Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun itham altında olduğunu mu düşünüyorsunuz? Ne düşünüyorsunuz Sayın Bahçeli? Bu yaptığınız nedir? Hangi fiile uyar? Soylu MHP’ye mi geçecek acaba? Bunu da bilmiyoruz! AK Parti’nin dışladığı, tasfiye ettiği bir insanı bir başka parti lideri sahipleniyor nereye geçecek acaba bunu da anlamak mümkün değil ama bizim anladığımız şu; görevini yapmayan bir insandı Soylu ve çok ağır eleştiriler aldı, iktidar da dahil muhalefetten çok ağır eleştiriler aldı ve yeni İçişleri Bakanı olamadı ve sonra çorap söküğü gibi uyuşturucu çeteleri sahipleri ortaya çıkmaya, yakalanmaya başlandı. Bundan kim neden rahatsız olur ya sorarım size! Herkes görevini yapacak, eski İçişleri Bakanı’nın itibarı zedelenmesi! Var mı böyle bir şey? İşini yapmamışsa oradan tasfiye edilir ve hatta yargılanır! On bin dolar alan siyasetçi dedi hala bir siyasetçi yok! Hiç kimse de bulamadı! Meclis Başkanı Mustafa Şentop davet etti ona da “Söylemem” dedi, hiçbir savcı da “Sayın Soylu söyleyin siyaset kurumunu töhmet altında bırakıyorsunuz 10 bin dolar alan siyasetçi kimdir?” diye sormadı, bu adam görevden uzaklaştırılmış Bahçeli rahatsızmış maşallah!

Bir başka hukuksuzluk, şu anda insanlar tepki gösteriyor ama gündemin yoğunluğundan unutulabiliyor. Koray Vural isimli kişi günler öncesinde Tacikistan’dan zorla kaçırılıp getirildi, Türkiye’de ortaya çıkarılmadı! Nerede bu Koray Vural? İçişleri Bakanlığı, MİT Başkanlığı Koray Vural nerede? MİT’in kaçırdığını ileri sürüyor ailesi ama bir açıklama yapılmıyor! İçişleri Bakanlığı bir açıklama yapmıyor! Ne oldu ya? Bir insan yurt dışından alıp getirildi, nasıl getirildiği kayıtları da ortada ama bu insan yok ortada! Kaç gündür hiçbir kişi açıklama yapmadı, hiçbir kurum açıklama yapmıyor! “Bu kişiyi aldık getirdik.” Ki böyle bir getiriş de yasaya aykırıdır, “Şurada gözaltında, emniyet müdürlüğünde.” Diyen bir kişi de yok. Bir yerlerde zorla kaybedilmiş işkence ediliyor durumda mı? Ne durumda? Allah aşkına şu memleketin haline bakın! Onlarca, yüzlerce kişi zorla kaybedilip kaçırıldı, kendisini devlet görevlisi olarak tanıtan kişiler tarafından işkenceye uğratıldı, aynı akıbet Koray Vural’a da mı uygulanıyor? Bir an evvel açıklama bekliyoruz. Kişinin ülkeye geldiği uçak bile belli. Duşanbe’den İstanbul Havaalanı’na uçan Somon Air SZ 103 uçağıyla gelmiş. Peki bu kişi nerede?

Sabit Özdemir bir mahpus ve Kırıkkale Keskin’den Kırşehir E Tipi’ne nakil istiyor yakınları bunu da buradan vurgulamış olalım.

Adil olmayan yargılamalar ülkede çok yaşanıyor. 2011 yılında Şanlıurfa Merkez’de 70-80 kişilik grup kavga etmiş ve bir kişi ölmüş, 20 kişi de yaralanmış. Ardından yakınlarının ifadesine göre yaralıların ve yaralı olmayan şikayetçi olmayan toplam 23 şahsın kasten adam öldürme suçundan, “Olayda olmayan Babam Hamit Koç’a 23 müebbet hapis cezası verdiler. Karar aşamasında vefat eden şahsı olayı bile görmeyen amcam Abdelilah Koç’a ve ardından yine olayı görmeyen haberi olmayan Hamit Koç’a çok ağır cezalar verdiler.  13 yıldır her ikisi de haksız yere cezaevinde hasta halleri ile kalıyorlar. Babam ağır hasta 71 yaşında. Bizi yargılayan heyet Fetöden ceza aldı ve bu mahkeme tekrar incelenmeli yeniden dosya açılmalı. Suçsuz günahsız 2 kişi haksız yere ceza aldılar. O olayda yoktular ama buna rağmen bir iftira ile ceza aldılar.” Diyor yeniden yargılamanın yapılması lazım.

Ali Çördük Ankara Sincan açık cezaevinde yatıyor. Hasta, ishal, boğaz ağrısı, ateş. Hastaneye götürün diyorlar, hastane yerine koğuşun önüne atıp gitmişler. “Eşim revir için dilekçe yazmış götürmüyorlar, hastaneye götürün demiş götürmemişler ve bir insan ilaç tedavisi olmadan nasıl iyileşir?” Ankara Sincan Açık Cezaevi’ne soruyoruz; bu kişi halen hasta mı? Ne oluyor? Ne bitiyor? Hasta mahpuslara bu muameleyi mi yapıyorsunuz? Diyoruz!

Bize başvuru geldi; “969 Sayılı KHK ile kadro dışı bırakıldık ama başka emsallerimiz olan Alo 139, Alo 189, Alo fetva 190 ve 112 çağrı merkezleri gibi kadrolu değil taşeron şirketler aracılığı ile çalıştırılıyoruz. Çok büyük bir haksızlığa uğruyoruz.” diyor. Bunu da gündem edelim ve neden bu ayrımcılık yapılıyor diye soralım?

Bir başvuru var ve Erzurum Narman cezaevinden abisi pandemi iznine çıkmış ardından Narman Cezaevi Antalya Başsavcılığı’na bu şahsın cezası geldi aramasını çıkarın kapalı cezaevine iade edilmesi için yazı gönderiyor. Antalya Adliyesi işi savsaklıyor, görevini doğru düzgün yapmıyor, 8 ay boyunca aramayı çıkarmıyor. 8 ay boyunca arama çıkartılıp şahıs haberdar edilip gereken işlemler yapılsaydı son çıkan yasadan faydalanacaktı. 31 Temmuzda denetim geçici yasası geldi abimde faydalanmak için adliyeye gidiyordu. “Senin araman yok alamayız.” Diyorlar ama araması var bu kişinin. 15 Ağustos’ta abim kendisi dilekçe yazıyor: “Aramamı çıkarın ben yasadan faydalanmak istiyorum.” Diye en sonunda aramasının olduğunu görüyor ve teslim oluyor ve 31 Ağustos’ta abimin normal cezası 6 yıl 10 gün denetimden faydalansaydı 10 gün sonra çıkacaktı ama kendi hatalarından dolayı abim 3 yıl 10 gün yatacak. Buna bir çözüm bulun.” Diyor. Antalya Adliyesi görevini yapmamış ve Erzurum Narman konuyu bildirmesine rağmen kişi mağdur edilmiş 8 ay araması çıkartılmamış. “Benim aramamı çıkartın demesine rağmen çıkartmamışlar ve bu mağduriyet bitirilsin diyor Aziz Tulay isimli bir ismin yaşadığı mağduriyet bu. İnsanlar  büyük bir perişanlık yaşıyor, çok haksız bir şekilde boş yere cezaevinde yatacak belli ki.

Bir başka mağduriyet; Melike Portakal adındaki bir vatandaş bir kişinin ifadesi ile 6 yıl 3 ay hapis cezası verilmiş ve kendi özel avukatı da olamamış herhalde, CMK avukatı doğru düzgün bir savunma da yapmamış, temyiz sürelerini kaçırmış, “İstinaf Mahkemesi’nde itiraz sürecinde bizim haberimiz olmadığını ve avukatın üzerine düşen görevi yapmadığı için mağdur olduğumuzu hükümlünün iki tane bakıma muhtaç çocuğu olduğunu cezanın ertelenmesi veya dosyanın eski haline geri döndürülmesi için iki defa dilekçe verdik. Reddedildi.” Avukat görevini yapmadı, boş yere biz ceza aldık, boş gerekçelerle. Bunların da ne olacağını tahmin edin, Bank Asya, cemaat yurdunda kalması gibi gerekçelerle. 2 çocuğu olan bir anne boş yere bir de avukatının ihmali nedeniyle böyle bir cezasının kesinleşmesini yaşamışlar. “Bank Asya hesabımda da hiçbir hesap hareketliliği de yok, ama “Bank Asya’da hesap açtın.” Diye 6 yıl hapis cezası verildi. Engelli annem çocuklara bakıyor, 2 çocuk mağdur, anne cezaevinde yok mu bize bir çare?” diye insanlar bize başvuruyor. Aslında AİHM diyor ki: “Buna bir çare var, çok büyük hukuksuzluk yaptın ey Türkiye, bu insanları yeniden yargıla veya hükmü kesinleşmişse veyahut da yargılaması devam ediyorsa beraat ettir.” demek istiyor ama siyasileşmiş Türk yargısı maalesef bunu dinlemiyor.

Mert Ozan Yıldız bir taksici Kocaeli Gebze’de çalışıyor, taksici arkadaşları ile bize başvurdular çünkü Martı Tag isimli bir uygulama var, “Tag adlı bir şirketin saldırısı altındayız.” Diyor. Bu şirketin sahibi de; AK Parti Isparta Milletvekili’nin damadıymış ve sanırım o yüzden korunuyor. İnsanlar bir sürü vergi veriyor, taksicilik yapıyor ama birileri korsan taksicilik yapıyor, birtakım programlar ile ve taksiciler arasında büyük bir huzursuzluk var. Korsan taksiciler gerektiği gibi takip edilip yakalanmıyor ve Gebze’deki taksiciler bunu protesto etmek için emniyetin önüne gittiğinde de taksileri bağlanıyor, 27 taksi bağlanmış, arkadaşlarına cezalar kesilmiş, uyduruk gerekçeler büyütülerek cezalar kesilmiş ve gözaltına alınmış arkadaşları. “Karakol önünde arkadaşımızın serbest bırakılması için beklerken çevik kuvvet bize çağırıldı, sanki çok büyük olay çıkartmışız gibi bize bir muamele yapıldı ve bizlere yardımcı olun.” Diyor. Bakın ülkede resmi olarak bir taksicilik varsa, korsan bir şekilde taksi işi yapan korsan para kazanan insanlara müdahale etmesi gereken İçişleri Bakanlığı, Kocaeli Gebze Kaymakamı’nı, Emniyet Müdürü’nü arıyorum telefonlarımızdan kaçıyorlar. Niye bu işi doğru düzgün takip etmiyorsunuz? Telefondan kaçarak mı siz ilçeyi yöneteceksiniz Sayın Gebze Kaymakamı, Sayın İlçe Emniyet Müdürü? Ortada büyük bir sorun var bunun için sizi arıyoruz, soruna çözüm bulmuyorsunuz taksiciler protesto ettiği zaman adamları gözaltına alıp her türlü hakarete maruz bırakıyorsunuz aynı haksızlık devam ediyor. Böyle şey olur mu? Görevinizi yapın! İçişleri Bakanlığı’na da buradan haykırıyorum, Türkiye’nin dört bir tarafından bu rezalet yaşanıyor; o zaman taksicilerden vergi almayın, vergi alıyorsun, “Seni taksici olarak tanıyorum.” diyorsun korsan taksiye de izin veriyorsun. Olacak iş mi bu? Biz konunun takipçisi olacağız ve İçişleri Bakanlığı’na yazılı soru önergemizi ilettik, yetkililerden cevap bekliyoruz.

Ömer Çağlın isimli bir vatandaş bize başvurmuş, bu konuda her hafta bu sorunu gündeme getirdik, bakın Açık Öğretim Fakültesi’nde yaz okulu sınavları yüz yüze yapıldı ve çok büyük mağduriyetler yaşandı. Bunun deprem bölgesinde yaşayanı var, parası olmayanı var. İnsanlar büyük bir perişanlık yaşadılar, sınav merkezlerine ulaşamadılar, sınava giremediler ve mağdur olan adaylar için de bir telafi sınavı da yapılmadı, açıklama da yapılmıyor. 16 Ekim 2023 ve 2 Ekim 2023 tarihleri arasında Bahar Dönemi kayıt yenilemesi yapılacakmış. Harç ücretlerine gelen zamlardan sonra depremzede adaylar için okumak adeta lüks haline gelmiş. Güz dönemi sınavlarının en azından online yapılmasını istiyor öğrenciler. Birtakım önlemler alalım, biz online olarak girebileceğimi bir sınava şehirler, ilçeler, kilometreler kat ederek gitmeyelim, yüz yüze girmek zorunda kalmayalım diyorlar. Bunun dikkate alınması gerektiğini söylüyorum. Açık Öğretim Fakültesi’nin mağdur ettiği binlerce öğrenci var, bunu da burada gündem etmiş olalım. Mağdur şunu söylüyor: “Kamu Personel Alım ilan ve tarihlerinin 2024 yılının Mart ayından itibaren yayınlanmalı ki mağdurlar, depremzedeler bir avantaj yakalasınlar.” Bu konuda gündem eden biz ve diğer vekillere de teşekkür ediyor başvurucu.

Ameliyathane Teknikerleri diyorlar ki: “ 30 bin mezunu olan ve yılda 4 bin mezun veren bizler hep işsiziz. Bizim sorunlarımıza bir çözüm bulun. Ameliyathanelerde hemşireler değil, ameliyathane teknikerleri çalışsın.” Diyorlar onların yanındayız. Sadece 60-70 kişi ataması yapılıyor, meslek tanımı sorunu çekiliyor. “Adil bir atama yapılmalı, aldığımız eğitime uygun kişiler olarak işlerde çalışmak istiyoruz.” diyorlar.

 Emre Ekinci isimli bir kişi başvurmuş. İş Kanunu’nda yazılı çalışma süreleri, hafta tatilleri ile ilgili Dilekçe Komisyonu’na bir başvuruda bulunmuş. Diyor ki: “ Haftalık en çok 40 saatlik çalışma ve bunun doğal sonucu olan kesintisiz 24 saatlik hafta tatilinin 48 saate çıkartılması konusunda Dilekçe Komisyonu’na bir dilekçe verdim, yasa teklifi de varmış. 21. Y.Y.’da Türkiye’nin bu yeni hale geçmesi gerekiyor.” Diye bir gündem ediyor. “İş hayatı ile ilgili en önemli düzenleme 7 yıldır bekletiliyor, bu mantıklı değil.” diyor bize başvurusunda.

Bağ kur affı için başvuran kardeşlerimiz var. Diyorlar ki: “ Bağkur tescil affıyla devletimize yük olmayacağız aksine devletimize toplu ödeme yaparak destek olacağız, yüzbinlerce bağkur tescil mağduru arkadaşımız var ve ortama 500 Bin TL ödeme yapacağız bağkur tescil mağdurları olarak, bağkur tescil affını son bir kez çıkması için desteğiniz beklemekteyiz.” Tescil Mağduru Cengiz Duru bize başvurmuş. “99 öncesi vergi ve oda kaydım olduğu halde bağkurum resen kayıt altına alınması gerekirken bağkur tescil kaydım kayıt altına alınmamıştır.” diyerek mağduriyetini gündem ediyor buradan da biz gündem ediyoruz ve bakanlığa bu konuda yazılı soru önergemizi verdik.

Diyetisyen kardeşlerimiz de bize başvuruyorlar. Atama sayılarının arttırılmasını istiyorlar. Biz bu konuda gündem etmiştik, bir kısım atama yapılmıştı, obezite okullarda artıyor ve diyetisyenlerin çocukları kontrol altında bulundurması gerekiyor, bir kısım atama yapıldı ama devamının gelmesi gerektiğini obezitenin çok önemli bir tehlike olduğunu bir hekim vekil olarak söylüyorum.

Abdullah Duman bize başvurmuş. “SGK SGK kaydımız olmadığından dolayı tescil hakkımız verilmiyor bu konuda bize yardımcı olun.” diyorlar. Bunu da gündem edelim.

“Ankara Yenimahalle İlçesinde akşam 22:40 sularında işe gitmek için çıkan abim Samet Özgül trafikte seyir halindeyken birileri kırmızı ışıkta geçmiş onlara “Niye geçtiniz? Olur mu böyle şey?” derken sürtüşme yaşanmış. Bu kişiler Samet Özgül’ün arabasını durdurmuşlar ve alkollü ve akılları başlarında olmadıkları belli bir durumdayken Samet Özgül’e bıçakla saldırmışlar ve boğazını kesip orada öldürmüşler trafik magandaları. Bu kişilerden 3’ü yakalanmış ve sonunda ceza verilmiş. Halil İbrahim Demirci’ye müebbet verilmiş fakat Mustafa Demirci ve Bülent Açıkgöz’e 12 yıl ceza verilmiş. Samet Özgül’ün yakını diyor ki: “ Diğer 2’sine de müebbet hapis cezası verilmeliydi. Bu trafik magandalığı, böyle zorbalıkla insana saldırıp öldüren kişiler toplumda dolaşmamalı. Adil bir yargılama olmadı.” Diye bize başvurmuş bunu da burada gündem edelim.

Van Erciş te ikamet eden bir kişi bir taksici esnafı “terörist” diye öldürülmüş! “Benim abim “terörist” değildi taksicilik yapıyordu ve cenazesi için insanlar cenazeye geldiği zaman Emniyet Müdürü: “Bak cenaze için millet toplanırsa cenazeyi toprağa verdirtmem, alıp başka yere gömerim.” Demiş babasına, babası da el mecbur insanların gelmesini istememiş. Haksız, hukuksuz öldürülen bir taksici “terörist” diye damgalanmış, cenazesinde bir sürü polis mezarlığın etrafını sarmış. Ne oluyorsa! Kardeşim bir şekilde adamı haksız hukuksuzca öldürüyorsunuz ardından “terörist” diye damgalıyorsunuz bir de cenazesinde de böyle bir şiddet estiriyorsunuz ve buna itiraz edenleri de gözaltına almışlar ve “Annem bir oğlumu öldürdüler, diğerini de öldürecekler.” Diye sabaha kadar bağırdı, ağladı gözümün önünde bunu unutamam. Bu büyük bir haksızlıktır, Zafer Ceyhan haksız yere öldürüldü. Biz o sırada Giresun’da inşaatta çalışıyorduk, koşturup geldik, abimin hiçbir örgütle alakası yoktur ama 6 yıldır ne bir iddianame hazırlandı ne de mahkemesi kuruldu. Yaptığımız başvurular hep boşa çıktı. Taksicilik “teröristlik” ise bizi de vursunlar. Ben ve iki kardeşim de taksiciyiz. Gece telefon ile müşteriye gidenleri örgüt mensupları diye vursunlar.” Diye sitem ediyor.

Muhittin Kaya bize başvurmuş. “Deniz kuvvetlerinde astsubaydım. Bir itirafçının vermiş olduğu ifade ile gözaltına alındım. Sonra serbest bırakıldım ve mahkemede gizli tanık olarak bu kişi tutuklanmamı ve ihraç olmamı sağlayıp daha sonra ihraç ettirildik. Bana bu kumpası kuranları bilsinler, büyük bir kumpas kuruldu, birilerinin iftirası ile ihraç edildik.” Diyor, bir mağdurun daha feryadını burada gündem ediyoruz.

 Yoğun hak ihlalleri başvuruları devam ediyor. Şerife Sulukan felç bir hasta, %89 engelli oğlu Bahadır Sulukan diyor ki: “Annem 16 aydır hapis ve maalesef yatalak hasta. Tek başına kalıyor, artık depresyon ilaçları kullanıyor.” Ben de kendisini cezaevinde ziyaret ettim, hiç iyi görmedim, gerçekten mental durumu hiç iyi değildi, çok büyük bir sıkıntı çekiyordu, tek başına bir koğuşta kalıyor, hasta, %89 engelli kişiyi tek başına bir koğuşta tutuyorsunuz, karşı koğuştaki insan ile havalandırmada konuşmayı bile büyük bir lütuf olarak görüyor, hasta mahpuslar dışarı çıkması gerekirken Menemen R Cezaevi’nde büyük bir haksızlık ile tutulmaya devam ediliyorlar.

Bu çocuk ve kendisi gibi cezaevinde anneleri ile beraber olan binlerce çocuk vardı Türkiye’de halen de var. Onları gündem ediyoruz, Romaw bu çocuğun adı annesi Cihan Osman ile Kandıra F1 cezaevinde 3 yıldır bu çocuk annesi ile beraber cezaevinde. 3 yıldır dört duvar demir parmaklıklar ardında. Orayı evi biliyor ve tek başına çocukluğunu yaşayamıyor. Tek başına bir çocuk, ne oyun oynayacak bir çocuk bulabiliyor. 3 kız kardeşi akrabalarının yanında. Düşünün anne ve çocuk cezaevinde, 3 kız kardeş başka akrabalarının yanında baba başka bir yerde, parçalanmış bir aile ve Aile Bakanlığı’nın, Adalet Bakanlığı’nın bu durumdan haberi yok, haberi olsa bile umurunda değil, cezaevindeki çocuklu annelerin uğradığı zulümler ve masum bebeklerin dramları devam ediyor Türkiye’de.

Bize gelen mektuplarda çok ağır hak ihlalleri anlatılıyor. Semih Meriç, İzmir 4 Nolu T Tipi Kapalı Cezaevi’nden bize yazmış: “Adil yargılanmadık! 5 yıldır tutukluyum. 25 yaşında girdim 30 yaşındayım. Bir gecede hukuksuzca “terörist” ilan edildik. Suç işleyen değil suça mani olan kişilerdik! Sistematik linçe uğradık. Ünlü hukukçuların mütalaalarına rağmen hala hapisteyiz. Hakkımda şikayeti olan kişiyi hayatta görmedim, tanımam! Ancak ifadeleri ile ceza aldım. Mahkeme başkanı bizi hep aşağıladı duruşmalarda.” diyor Semih Meriç.

Remzi Uçucu, İzmir 1 Nolu F Tipi Cezaevi’nden bize yazmış; “Posta yoluyla gelen kitaplar bekletiliyor. İdarenin ‘ıslahımıza’ neden olmadığını düşündüğü kitaplar içeri alınmıyor. Sohbet hakkı 10 saat ancak çok kısıtlı kullanabiliyoruz. İletişim hakkımız gasp ediliyor. Hakkımız çiğnenince itiraz edip slogan atıyoruz bu seferde disiplin cezası alıyoruz, infazımız yakılıyor. Sesimizi yükseltsek duyuracağımız koğuşlara ücretli mektup gönderiyoruz. Hastaneye giderken insanlık dışı hücre tipi ring aracı dayatması yapılıyor, kabul etmeyince hastaneye gidemiyoruz.” diyor.

İsmail Tunç, Keskin T Tipi Kapalı Cezaevi’nden yazmış; “Darbe gecesi 400 kursiyer öğrenciydik. 150 kişi, “Terör saldırısı var” denilerek, “Yerimizin güvenli olmadığı” söylenerek Genel Kurmay’a nakledildik. Nakledilmeyen 250 kişi beraat etti biz müebbet aldık.” Düşünün 400 kişiden “Sen, sen, sen gel.” Deniliyor, gidenler müebbet alıyor, gitmeyenler beraat ediyor. Adalet bunun neresinde? Olacak iş mi! Devam ediyor; “ Nakledilmeyen 250 kişi beraat etti biz müebbet aldık. Ateşin ortasına indirilmiştik, her taraftan mermi yağıyordu canımızı zor kurtardık. Bizden özür dilenir diye beklerken darbeci ilan edildik. Şu an AİHM’deyiz. Benzer kişilere farklı kararlar verildi. Kanun önünde eşitlik çiğnendi. Bir benzerimiz beraat ederken biz müebbet aldık.” Ülkenin saçmalığı bu halde değerli arkadaşlar. Buradan da onların o zindanların, kuyuların dibindeki insanların sesi olalım.!

Dün duruşmasındaydım! 6 ay boyunca kaçırıldı ve kendisini devlet görevlisi olarak tanıtan kişilerce korkunç işkencelere uğratıldı Ayten Öztürk. Elektrik verme, falakaya yatırma, cop ile vurma, taciz edilme, tecavüze uğrama vb. inanılmaz işkencelere uğratıldı. Bir deri bir kemik kaldı, insanlıktan çıkmış bir halde 6 ay sonra bir boş araziye atıldı, orada Ankara Emniyet yetkilileri onu devraldılar ve sanki yeni bulunmuş muamelesi yaptılar ama Lübnan’dan kaçırılıp Türkiye’ye getirildiği tarih belli. 6 ay arada boşluk var kimse bunun hesabını vermiyor. Apaçık bir şekilde kaçırılmış, işkence edilmiş, vücudunda 898 işkence izi cezaevindeyken sayılmış, cezaevine alınırken bile Sincan Cezaevi yetkilileri demiş ki: “Bu kadar ağır işkence darp görmüş bir insanı biz alamayız, gitsin doktor raporu alsın.” Demiş, doktor raporu alınca işkence belgelenmiş, o ana kadar işkence belgelenmiyor, cezaevi idaresi bakıyor ki perişan ve işkenceye uğramış bir insan var, bu haliyle alsa kendisine mal olacak bu durum çünkü cezaevinde yatarken arkadaşları onun üstünde saymışlar 898 işkence izi var. Böyle bir insan, yaşadıklarını anlattı diye işkenceciler yargılandı mı sanıyorsunuz? Hayır çok inanılmaz bir şey yaşandı! Bu insan uğradığı işkenceleri anlattı diye şu anda örgüt propagandası nedeniyle yargılanıyor. Dün İstanbul Çağlayan 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanması vardı, ben de yargılamaya katıldım ve inanılmaz bir durum gördüm. Mahkemede apaçık her şeyi ile deliller ile bu 6 aylık boşluk ve işkenceye uğrama net bir şekilde ortaya çıkmışken hiçbir hakim, savcı bununla ilgilenmedi ve kişinin yaşadığı bu işkenceyi yazdığı kitabında anlattığından dolayı cezalandırılması istenildi. Biz bunu kabul etmiyoruz, eski vekil arkadaşımız Musa Piroğlu ile beraber bu konuda kendisine destek verdik.

Emir Karakum, zulme sürekli uğratılıyor. Geçtiğimiz hafta da gözaltına alındı ve gözaltında uğradığı işkencelerden sonra doktor: “Bir şeyi yok.” Raporu verdi. Ben kendisini dün gördüm, hala vücudunda izler olmasına rağmen bir hekim: “Bir şeyi yoktur.” Raporu vermiş. İnsanın bir yüzü kızarır? Bu hekim nasıl Hipokrat yemini etmiş anlamak mümkün değil! Kendisi ters kelepçe ile getirilmiş, darba uğradığı apaçık belli, vücudunda izler olan birisine “Hiçbir şey yok” raporu nasıl verebiliyor? İlgili hekimlerin mutlaka Tabip Odaları tarafından incelenmesi gerekiyor. Bu kadar mesleğe ihanet olamaz diyorum! Emir Karakum’dan dinledik bu şikayetlerini, bu hukuksuzluklara çok uğradı Emir Karakum, hapishanede işkence gördü, yine görmeye devam ediyor. Evraklar örtbas edilmeye çalışılıyor, Bafra Cezaevi Savcılığı ne yapıyorsun? Takipteyim! Hiçbir şeyi örtbas edemeyeceksiniz, evrakları belgeleri bir an evvel şahsa verin diyorum!

8 çocuk annesi Uygur Haiernisa Abudujilili sivil toplumun baskısı olmasa Çin Devleti’ne iade edilecekti ve büyük bir aile dramı oluşacaktı ama bizler ve sivil toplumun vicdanlı insanları buna itiraz edince yurt dışına gönderilmesi durduruldu.

Göçmen kadınların dramları bitmiyor! “Çocuklarım haşereler zarar vermesin diye beraber uyuyor. Korkmasınlar diye ışıklar sabaha kadar açık.” Diyor bu anne. İran Kürtlerinden bir annenin hikayesi bu ama bunun gibi binlerce kadının olduğunu bilin değerli arkadaşlar.

Kobani Davası devam ediyor. Davanın avukatlarından Cahit Kırkazak: “; Toplumsal barışa, demokrasiye ve hukuk düzenine kurulmuş bir tuzaktır. Kürtlere ve Kürtlerin dostlarına kurulan bu tuzağa göz yumulursa bütün toplumsal kesimlerin bu tuzağa kapılması kaçınılmaz olacaktır” Yarın öbür gün sizin de başınıza gelir demek istiyor. “Arkadaşlarımız kararlı ve istikrarlı bir şekilde toplumsal barıştan yana mücadele ediyorlar. Ama dayanışma hepimize iyi gelecektir. Bütün aydınları, yazarları, sanatçıları, siyasetçileri bir gün de olsa duruşmayı izlemeye ve gözlemlerini kendi mecralarında toplumla paylaşmaya davet ediyoruz.” diyor ve bu çağrıyı herkesin uymasını ben de buradan söylüyorum. Lütfen bu zulmen yargılanan insanların yanında olun.

Ünlü Yazar Taha Akyol da yurt dışına giden aralarında doktor ve akademisyenlerin olduğu insanlara dikkat çekmiş. “En kaliteli öğrenciler yurt dışına gidiyor, en vahim kaybımız kaçırdığımız beyinlerimizdir.” diyor. Artık herkes bunu görüyor, ülke felaket bir halde maalesef bu halden de dönmek istemeyen bir anlayış var. AİHM’in kararına bir an evvel uyulması gerekiyor.

Değerli arkadaşlar şu anda yapılan istatistikler hakkında bir sonuç veriyor; Meclis açıldı ve Meclis açıldıktan sonra ilk 100 günlük performansa baktığımız zaman, vekillerin 4 bin küsur soru önergesi verdiğini bunun 1000’e yakınının sadece benim tarafımdan verildiğini görüyoruz. Biz 600 vekilin 4 bin küsur soru önergesi verdiği bir yerde 1000’e yakın soru önergesi vermekten dolayı mutluyuz, vatandaşımıza hizmet etmekten dolayı gurur duyuyoruz ve milletvekilliğini sonuna kadar ifa etmeye çalışıyoruz.

Kocaeli’de hastaneleri ziyaret ediyorum Meclis Sağlık Komisyonu üyesi olarak Darıca Farabi Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekimi ile de görüştüm. Hastanede çok önemli eksiklikler var, akademisyen kadro eksiklikleri var, bunların bir an evvel giderilmesi lazım, ana baba günü gibi poliklinikler, insanlar sıra alamıyorlar, kalp damar cerrahisi, beyin cerrahisi, plastik cerrahi alanında çok önemli boşluklar var ve diğer klinik branşlarda da hekim eksikliğinden dolayı gereken şifa sağlanmıyor.

Tüm Kocaeli’de çok büyük bir sağlık skandalları yaşanıyor, tüm hastanelerde aynı durumlar yaşanıyor. Kocaeli nüfusu artmasına rağmen, sağlık alanında ihtiyacı artmasına rağmen, iş kazalarında Kocaeli 1. Olmasına rağmen inanılmaz bir şey yaşanıyor Kocaeli’de; kamu hastaneleri küçültülüyor. İzmit Seka Devlet Hastanesi’nde 305 yatan hasta olmasına rağmen 100 yatağa düşmüş durumda yatak sayısı. Derince Hastanesi %70 küçülmüş durumda, Gebze Fatih Devlet Hastanesi ihtiyaca cevap veremiyor, 2. Bir kamu hastanesi açılması lazım ve bu da gerçekleşmiyor. Kocaeli’de sağlık alanında skandallar maalesef devam ediyor.

Kocaeli Hedef TV’yi ziyaret ettik Genel Yayın Yönetmeni ile konuştuk, Kocaeli sorunları hakkında fikir alışverişi yaptık, hasbihal ettik.

Darıca’da Darıca Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erol Polat’ı ziyaret ettik, kendisinden de Darıca’nın sorunları ile ilgili önemli bilgiler aldık.

Cengiz Yucak Kocaeli Haberi Gazetesi İmtiyaz Sahibi Cengiz beyi ziyaret ettik, güzel bir hasbihal yaptık ve Kocaeli sorunları hakkında kendisinden de bilgi aldık.

Kocaeli’deki sorunlara yerinde müdahalelere devam ediyorum. Kocaeli’de özellikle Yahyakaptan bölgesinde çok büyük bir sorun yaşanıyor. Yıllardır yaşanıyor; Pakmaya’nın kokuları çok rahatsız ediyor çevreyi ve dehşet verici bir kötü koku saçıyor, maya kokusu. Bakın Pakmaya’ya gittim, orada da yetkililer ile görüşmek istedim, görüşemedik, orada bir açıklama yaptım. Daha öncesinde de Yahyakaptan’da oturuyordum bu kokudan dolayı oradan kaçtım adeta şehrin daha temiz bir havası olan yere taşınmak zorunda kaldım. Çok ağır bir koku var, günün belli saatlerinde daha çok gece saatlerinde bu koku salınıyor fakat biz gündüz saatinde de gittiğimizde o ağır pis kokuyu orada hissettik. Hiç kimsenin Kocaeli halkının sağlığını bozma hakkı yok. Meclis Sağlık Komisyonu üyesi olarak bu konuyu hassasiyetle takip edeceğim.

İzmit Seka Devlet Hastanesi Semt Polikliniği kapatılıyor bununla ilgili çok açıklamalar yaptık. Yıllarca çalıştığım İzmit Seka Devlet Hastanesi Yürüyüş Yolu Semt Polikliniği neden kapatılır? Bina zamanında güçlendirmeye uğradı, güçlendirildi, sapasağlam bir bina haline getirildi, biz de on binlerce hastaya hizmet verdik, vatandaşın çok rahat ulaşabildiği, şehrin ortasında vasıtasız bir şekilde ulaşabildiği bir semt polikliniği niye kapatılır? Orada bir poliklinik hizmeti de vermiyorsunuz aslında hastanenin bir parçasıdır ben orada hastaları muayene ettiğimde yatış gerekiyorsa direkt hastaneye araç ile gönderip yatışını da hallediyordum ama vatandaşa bu kadar kolaylık sağlayan bir yer niye kapatılır? Hangi rant için kapatılır? Binanın deprem raporu da daha açıklanmamış niye kapatıyorsunuz bu binayı? Allah aşkına nasıl bir vicdansızlık? Bu binayı nasıl bir rant haline çevireceksiniz bunu anlamak mümkün değil! Ben bu konu ile ilgili bir imza kampanyası başlattım, tüm Kocaeli’liler bu imza kampanyasına katılsın. Geçen gün oradaki eşyalar taşınırken semt polikliniğine gittim eski mesai arkadaşlarım ile de görüştüm ve ben Dilovası’ndan oraya gelen vatandaşları gördüm. Dilovası’nda hizmet alamıyor gelmiş semt polikliniğine, vatandaşı Dilovası’nda bulamadığı hizmeti semt polikliniliğinde veren semt polikliniğini de kapatıyorsun. Vatandaşın aleyhine iş yapmak için yarışıyor AK Parti iktidarı. Bunlar bir çıkar ittifakı MHP ile birlikte. Boşuna söylemiyorum, AK Parti MHP Cumhur Zulüm İttifakı’dır. Tüm sağlık kuruluşlarında bir küçülmeye gidiyorlar. Darıca’da, Gebze’de, Gebze’de yeni bir hastane açmıyorlar. Dilovası Devlet Hastanesi sağlık ocağı gibi çalışıyor, 40 yatak var, yatan hasta yok. Birçok uzman doktor yok, göz yok, kulak burun boğaz yok, genel cerrahide ameliyat yapılmıyor, kadın doğum uzmanı izinde kadın doğumcu yok, olacak bir iş değil ama burası böyle. Vatandaş Dilovası’ndan kalkıyor İzmit Yürüyüş Yolu’ndaki semt polikliniğine geliyor orayı da kapatıyorsun. Bununla ilgili bir imza kampanyası başlattım. Lütfen tüm Kocaeli’liler bu imza kampanyasına destek versinler.

Kocaeli sağlık alanında maalesef utanç duyulacak bir hale sokuldu, üniversitenin değerli bir hocası üroloji hocası dünya çağında Cüneyt Öztürkçügil profesör, Kanada’da bir tıbbi toplantıya katılacak. Türkiye’nin bu anti demokratik durumundan dolayı vize alamamış ve toplantıya katılamayacaktı, olay medyaya yansıdı, biz de eleştirdik ve en sonunda Cüneyt Hoca toplantıya katılabildi. Olacak bir iş değil, maalesef bunlar yaşanıyor, yaşanmaması gerekiyor ama ülkeyi içine düşürdükleri hal bu maalesef!

Sağlık alanında çok skandallar yaşanıyor. Dilovası, Derince, Körfez bölgelerinde doğum yaptıran bir kamu hastanesi yok! Düşünün inanılmaz bir şey bu, yüz binlerce kişinin yaşadığı bir yerde kamuda doğum yaptırılmıyor. Ne oluyor? Özel hastanelere gitsin! Özel hastanelerin sahipleri çoğunlukla AK Parti’li, bir kısmının bazı özel hastaneleri sahibi de AK Parti İl Başkanı Şahin Talus ve diğerlerinin de çoğu AK Parti’li. Maşallah kamu hastanelerinde hizmet verilmesin, küçültülsün, Derince %70 küçültülsün, Seka Devlet 2/3 oranında küçültülsün, Kocaeli Devlet’in içi boşaltılsın, Tıp Fakültesi gereken hizmeti veremesin, sıralar yoğun bir şekilde olsun, tüm Kocaeli’de sağlığı çökertin ardından sahibinin müteahhit olduğu şehir hastanesine yönlendirin. Şehir Hastanesi’nin sahibi müteahhit Sağlık Bakanlığı’ndan kiralamış, oraya hasta doldurmaya çalışıp oradan para kazanacaklar ki müteahhide sabit verdikleri parayı çıkartabilsinler! Böyle bir rezalet yaşanıyor Kocaeli’de. Halkın sağlığı hiçe sayılıyor. Dilovası’ndaki vatandaş koşturup Derince’de kalp krizi geçirdiğinde hizmet alabilecekken orada yatırılamıyor, kalp krizi için, kanser tedavisi için, yanık meselesi için hizmet alamıyor taa Cephanelik bölgesindeki Şehir Hastanesi’ne gitmek zorunda kalıyor. Biz birçok hastanın Derince’den şehir hastanesine giderken yolda hayatını kaybettiğini öğrendik. Kimisi hayatını kaybedeceğini anlayınca özel hastanelere koşturarak hayatını kurtarmış, ülkede böyle bir rezalet yaşanıyor, şehrimizde böyle bir rezalet yaşanıyor. Bunu kabul etmek mümkün değil.

Yine çevre sorunları yoğun bir şekilde yaşanıyor. Bakın Kartepe’de bu derenin suları kirli akıyor. Kule deresine gittik, derede tetkiklerde bulunduk, Habaş’tan mı başka bir yerden mi nereden geldiği belli değil! Buraya kirli, kötü, şehrin içinde akarak, fuardan denize dökülüyor. Burada sık sık pis kokular yükseliyor, simsiyah sular akıyor, bu konuda gereken önlemler alınmalı, Kocaeli Valisi Çevre İl Müdürlüğü ne yapıyor bilmiyoruz ama biz konuyu yakından takip ediyoruz.

İbrikdere Mahallesi’nde büyük sorunlar var. İbrikdere Mahallesi’nde çok önemli sorunlar yaşanıyor ve İbrikdere Mahallesi’ndeki sorunlar için biz vatandaşlar ile görüştük, sık sık elektrik kesintileri oluyor. Sepaş Kartepe’de sık sık elektrik kesintileri yapıyor. Bazen “Şurada elektrik kesintisi yapacağım.” diyor kesmiyor insanlar o gün çalışmalarını iptal ettiği için bir kez daha mağdur oluyorlar bu olacak bir hadise değil ve bunlar maalesef yaşanıyor.

Bakın Kocaeli Kartepe’de bir tane üst geçit var, Mobesko’nun orada, Şehit Ömer Halisdemir Üst geçidi ve vatandaşlar Mobesko’ya gitmek için orada arabalarını durduruyor ama bir cep olmadığı için büyük bir tehlike var orada. Biz; bu cep niye yapılmamış diye soruyoruz! Yol yamuk bir hal arz ediyor. Hoş bir durumda değil, biz bile orada arabamızı zor bela kenara park edip bu çekimleri yaptık. Bir an evvel bu üst geçidin altına bir cep yapılması gerekiyor.

Bakın biz Kocaeli’yi karış karış dolaşıyoruz ve eksiklikleri tespit ediyoruz. Kocaeli Derince’de Fırat Yılmaz Çakıroğlu üstgeçidi, bu üstgeçidin merdivenleri delinmiş, çürümüşlükten paslanmışlıktan. O merdivenlerde yürürken ayağınız oraya girip düşebilirsiniz. Her an çökme tehlikesi yaşıyor üstgeçit, yağmur sularından tamamen paslanmış, çürümüş, delikler var ve Valilik aylardır bekliyor! Büyükşehir aylardır bekliyor! Ne yapıyorsunuz? Ne ediyorsunuz? Merak ediyorum! Vatandaş bu kötü, çirkin görüntüyü içeren üstgeçitten her gün geçmek zorunda ama hiç kimsenin umurunda değil.

Umurunda olmadıkları bir meselede trafik sorunu. Trafik sorununu da İzmit’li bir pişmaniyeci ile konuştuk ve ana arterlerdeki trafik sorunu, İzmit’e Gebze istikametinden giriş, Gölcük istikametinden giriş, Yahyakaptan istikametinden girişte çok ağır trafik çilesi yaşandığını sabahları söylüyor ve buna bir çözüm bulunmadığını söylüyor. Çok haklı İzmit trafik sorunu ile ilgili alternatif yolları oluşturulmaması nedeniyle çok büyük bir çile çekiyor, insanlar işlerine geç kalıyor ve buna çözüm bulması gereken Valilik, Büyükşehir veya Trafik Şube Müdürlüğü, Karayolları bu konuda çaresiz bir şekilde bekliyor, okullar açıldı, her gün herkes büyük çileler çekiyor. Binlerce araçlar yollarda, buna bir düzenleme getirilmesi gerektiğini tekrar söylüyoruz. Trafiğin hali ortada, büyük bir tıkanma hali yaşanıyor, insanlar mağdur ediliyor, trafik felç bir durumda maalesef.

Kocaeli’de sağlık tesisi açacaklarına sağlık tesislerini kapatıyorlar. İşte onlardan birisi Semt Polikliniği nasıl kapatılacak, yıkılacak, birisine tahsis edilecek rant için bilmiyoruz ama Kocaeli Verem Savaş Dispanseri yaşıyor. Yıllarca 1945’ten beri halka hizmet etmiş, Verem gibi çok saldırgan bir hastalık ile mücadele ediyor bundan dolayı da savaş kelimesi kullanılıyor Verem ile mücadele etmek için Verem Savaş Dispanseri kapatılıyor? Kapatılıp yerine ne yapılacak? 3 yıl beklenecekmiş, yatırımlar deprem bölgesine kaydırılacakmış, 3 yıl beklendikten sonra Allah bilir kaç yılda bir bina yapılacak? Verem Savaş kesintiye uğrayacak! Olacak bir iş değil ama yapılıyor, burası Kocaeli insanlar binalara gözlerini dikmiş rant için nereyi yıkacaklarını bilemiyorlar, böyle bir saldırı var maalesef betonlaşma hamlesi var. Verem Savaş Dispanseri de yıkılacak ve bir dernek ile büyükşehir arasında paylaşılacakmış, üleşme sonucunda neler olacak? Kimler ne para kazanır? Rantlar nereye akar bilmiyoruz ama Sağlık Bakanlığı ve Verem Savaş Derneği’nin bu anlaşmanın doğru olmadığını, Verem Savaş Dispanseri’nin hem tarihi güzel bina özelliği hem de verdiği hizmet açısından çok önemli bir yere sahip olduğunu ve bunun kesintiye uğrayacağından endişe ettiğimi söylemiş olayım.

Seka Devlet Hastanesi’nde incelemelerde bulunduk. Öncesinde benim de 17 yıl boyunca görev yaptığım bu hastanenin küçüldüğünü gördük, 305 yataklı hastane çevredeki hastane artmasına rağmen küçültülmüş. Allah aşkına nasıl olur böyle bir şey? Biz yetiştiremiyorduk, yataklar doluydu bizden sonra iyice küçültülmüş 305 yatak 100’e düşürülmüş, 4500 poliklinik sayısı 1500’e düşürülmüş, doğru düzgün bir hizmet verilmediği için vatandaşta uğramamaya başlamış. “Vatandaşta gelmiyor.” Diyorlar, sen hizmeti arttırmazsan insanlar gelmez hizmet alamadığı için. Hastaneyi niye küçültüyorsun? Bunu anlamak mümkün değil. hastane küçülttürülürken özel hastanelerin cebi doluyor, onların cepleri şişkinleşiyor, müteahhidin sahip oluğu Kocaeli Şehir Hastanesi’ne insanlar akın akın gitmek zorunda kalıyorlar, taksi paraları vermek zorunda kalıyorlar, uzak yerlerden taksi parası ile şehir hastanesine ulaşmaya çalışıyorlar. Bu skandalı da Kocaeli Valisi, Sağlık İl Müdürlüğü, Sağlık Bakanlığı Kocaeli halkına yaşatıyor olacak işler değil, bizi bu hastanede görev yaparken çocuklar ölmesin analar ağlamasın dediğimiz için işimizden ihraç ettiler, gün geldi biz buraya Meclis’te 2. Kez milletvekili seçilen bir milletvekili olarak geri döndük, Sağlık Komisyonu üyesi olarak hastaneyi teftiş ediyorum. Bu işler böyledir, insanların hayatını hakkını savunan insanları zorbalıkla işinden atabilirsiniz ama millet gelir o kişiyi milletvekili yapar, o milletvekili gelir bu hastaneyi teftiş eder, sağlık eksikliklerini bu zorbalığı yapanların yüzüne vurur. Hayat böyledir, bunu da hiç kimse unutmasın biz işimizi yapıyoruz, vicdanımıza dayanıyoruz güç odaklarının emrine talimatına göre davranmıyoruz onları arkamıza almıyoruz ve halkımıza arkamıza alıyoruz Allah’ın izni ile bunu da yaptığımız müddetçe iyi işler yapacağımızı düşünüyoruz.

Kocaeli’de eğitim büyük eksiklikler ile başladı. Sinan Dereli Ortaokulu’na uğradım orada bir açıklama yaptım. Eğitim kurumlarında büyük sorunlar var. 1. Sınıflar özellikle ilimizin birçok ilçesinde çok çocuğun olduğu sınıflar var, 50 kişiyi bulan sınıflar var. Ekonomi çok büyük bir deprem geçirdiği için kantinler çok pahalı. En ufak yiyecekler çok pahalı. Çocuklar aç susuz okulda maalesef eğitim görüyorlar, kahvaltı yapamadan okula gelen çocuklar var, çocuklara günde 1 öğün yemek verilmesi gerektiğini söyledik, bu konuda baskı yaptık, Milli Eğitim Bakanlığı adım atar gibi oldu ve vazgeçti sonrasında. Öğrencilere en az 1 öğün yemek verilmesi için bir gündem oluşturmaya çalışıyoruz. Bakanlığın bunu yapması lazım yoksa eğitimde dibe vurmuş bir iktidar daha da öğrencilerin eğitimini dibe vurduracak. Servis ücretleri çok pahalı. Servis meselesi çığırından çıkmış bir halde. Ekonomiyi berbat edip doları, benzini, motorini bu kadar yükseltirseniz olacak olan budur. İnsanlar çocuklarını okula nasıl götüreceklerini bilmiyorlar. Servis firmaları oldukça yüksek fiyat uygulamak zorunda kalıyor çünkü onlar da haksız değil benzin çok artmış durumda maalesef bu da yaşanıyor. Ücretli öğretmenler ile eğitim sürdürülmeye çalışılıyor kadro verilmiyor ve ücretli öğretmenler kadrosuz bir şekilde maalesef oldukça sıkıntı içeren bir halde eğitim vermeye çalışıyorlar. Kürtçe bilen ve anadilde eğitim alamayan Kürt çocukların dramı eğitimde de devam ediyor. Anadilde eğitim meselesi parti olarak en büyük talebimiz, bu bir insan hakkı ve bu dilin anadilde eğitimin engellenmesi Kürtçenin engellenmesi anlamına geliyor ve çocuklar gittikçe Kürtçeyi unutuyor, asimilasyon süreci hızla devam ediyor kabul edilecek bir hadise değil. Biz tüm dillerin, tüm ırkların çok saygın olduğunu ve korunması gerektiğini düşünüyoruz, bir insan hakları perspektifinden bakıyoruz meseleye. Milli Eğitim alanındaki sorunlar bir an evvel çözülmeli, Kocaeli İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile de konuyu görüşeceğim ve bu sorunu çözmeye çalışacağız.

Derince Devlet Hastanesi’nin durumu tüm Kocaeli’deki sağlık kuruluşları arasındaki en vahim durumu arz ediyor. %70 oranında hizmetin azaldığı, vatandaşların sıra bulmakta güçlük çektiği acilinde saatlerce insanların sıra beklediği, hekimlerin çok büyük çileler ile acilde hizmet vermeye çalıştığı, hastanenin giderek atıl hale düşürüldüğü bir anı yaşıyoruz. Onkoloji polikliniği kapatılmış, yanık ünitesi kapatılmış, birçok uzman doktor başta Kocaeli Şehir Hastanesi ve özel hastanelere gitmiş veyahut da yurt dışına gitmiş. 2 binden fazla hekimimizin yurt dışına gittiği bir ortamda Kocaeli’deki sağlık iflas etmiş bir durumda. Kimsenin umurunda değil bu durum çünkü “Gitsin özel hastaneye patronların cebi şişsin.” Ama vatandaşları polikliniklerde bulduk, emeklileri bulduk onlarla konuştuk. Büyük çileler çektiklerini gördük, hekim olarak yüzlerce hasta ile konuştuğum zaman büyük bir hizmet eksikliği olduğunu gördüm, acillerde 3-4 saat bekleyen insanlar, çok yoğun ateşi ile acilde bekleyen insanlar polikliniklerde 2 ilaç yazdırmak için saatlerce bekleyen insanlar. Çok vahim bir durumu gösteriyor Derince Eğitim Hastanesi güya adı, akademisyen yok uzman doktorların çoğu gitmiş, doğum yapılmıyor, koroner ünitesi sağa sola hastayı sevk etmekle meşgul. Her açıdan gerileyen bir hastane. Çevresindeki esnafta dükkanları kapatmaya başlamış, herkes bundan şikayetçi, koca hastaneyi neden böyle işlemez bir hale getirirsiniz anlamak mümkün değil ama yapılan bu maalesef!

Körfez ilçemizde Tüpraş var ve Tüpraş’ta kötü kokuyu yerinde tespit ettik, Tüpraş’a gittik çevre halkı ile konuştuk; Barbaros Mahallesi ortadan kaldırılacak, iptal edilecek denildiği için Barbaros Mahallesi sakinleri ile konuştuğumuzda çok önemli bir şikayet ile karşılaştık. Barbaros Mahallesi hakkında bir kesin karar verilsin deniliyor ve bir açıklama yapılmıyormuş, vatandaş evinde tadilat yapamıyor ne olacağı belli değil belirsizlik var. Vatandaşa bir açıklama yapın diyoruz bunu hem Körfez Kaymakmlığı’na hem Körfez Belediyesi’ne hem de Kocaeli Valiliği’ne söylüyorum; vatandaş Barbaros Mahallesi’ndeki durumdan dolayı çok sıkıntılı. Kaldırılacak mı? Devam mı edecek mahalle belli değil! Bir açıklama yapın kardeşim neyin ne olduğu ortaya çıksın! Bu konuda vatandaşın sesi olmuş olalım. Bir de kötü koku 3-4 günde bir vatandaşı çok rahatsız ediyor, tüp kokusu ortalığa yayılıyor, Tüpraş çevresindeki insanların sıkıntıları devam ediyor. 3-4 günde bir bu ağır çok kötü kokunun yayıldığını görüyoruz.

İzmit Saat Kulesi 2. Abdulhamit’in tahta çıkması vesilesiyle yapılmış. Güzel, İzmit’in simgesi olan bir tarihi yapı ancak şu anda çevresinde insanların uyuşturucu kullandığı, atıl bir yer haline gelmiş. Gece vakitlerinde kimin ne yaptığı belli değil! Tamamen bakımsız bir hale gelmiş! Saat kulesi onarılabilir, kararmış. Temizleme işlemi yapılabilir. Balkondaki korkuluklar kötü, kırılmış, tahtalar kırılmış durumda. Camlardaki pencerelerin tahtaları kırılmış, oldukça bakımsız, kötü bir durum arz ediyor. Saati bozuk, saat kulesi ama saati yanlış gösteriyor çünkü bozuk! Her açıdan dökülen bir yer İzmit Saat kulesi ama ne Kocaeli Valisi ne Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin umurunda değil! Kim düzeltecek burayı? İzmit Belediyesi mi? Kocaeli Büyükşehir Belediyesi mi? Valilik ne yapıyor? Bakanlık bununla ilgili ne yapıyor? Allah aşkına bu aylardır devam ediyor ve kimsenin umurunda değil! Mülki amirlerin umursamadığı bir şehir olarak Kocaeli yaşıyor ve insanlar bu şehirde yaşamaya devam ediyorlar.

Anayasa Mahkemesi bir karar verdi; MTV’yi herkes tekrar tekrar ödeyecek! Olacak bir iş değil! İktidar ekonomiyi mahvetti, ekonomi büyük bir deprem geçirdi ve ardından depremi bahane ederek millete vergi çıkarttılar tekrar. “MTV’yi tekrar tekrar ödeyin.” dediler şu anda insanlar bir daha MTV ödeyecekler, bu olacak bir iş değil. Anayasa Mahkemesi’ne gitti bu kötü yasa, biz ret vermiştik fakat bu yasa Anayasa Mahkemesi’ne de gitti, Anayasa Mahkemesi bu itirazı reddetti ve herkes MTV’yi ödemek zorunda, Motorlu Taşıtlar Vergisi ile vatandaştan adeta bir soygun yapılıyor, yağma ve talan yapılıyor. Vatandaş boş yere bu parayı ödemiş olacak. Bunu da buradan söylemiş olalım.

Her hafta gündeme getirdiğimiz hak ihlallerini burada yine anacağız.

Cemal Kaşıkçı Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda yok edildikten sonra ne ölüsü ne dirisi bulunabildi, bu vahim olayı örtbas etmek için dosyayı Suudi Arabistan’a gönderdiler ve bir şekilde olayı kapattılar. Bu kabul edilecek bir hadisse değil, biz bu zulmü, bu insanın uğradığı haksızlığı duyurmak için her hafta onun sesi oluyoruz.

Osman Kavala biliyorsunuz, dün Yargıtay tarafından karar onandı, haksız hukuksuz bir şekilde cezalandırıldı, Osman Kavala iktidarın zulmüne uğradı ve kendisinden rahatsız olan iktidar tarafından bir talimat ile Yargıtay tarafından da bu karar onanmış oldu.

Şerif Mesutoğlu işlemediği bir cinayetten dolayı Sincan 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutuluyor, yıllardır onu gündem ediyorum bu büyük bir zulümdür haksızlıktır o yüzden her hafta onu gündem ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz.

Selçuk Kozağaçlı, halk için yaptıklarından dolayı cezalandırılıyor, Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı biz onun hak savunuculuğu ve uğradığı zulmü her hafta gündem etme ihtiyacı hissediyoruz.

Ferit Şenyaşar ve Emine Şenyaşar adalet direnişlerini devam ettiriyorlar. Emine Şenyaşar annemiz ameliyat oldu 2 dizine protez takıldı geçmiş olsun diliyoruz Allah’tan şifa diliyoruz Ferit Şenyaşar da ailesinin yaşadığı büyük zulmü duyurmak ve gidermek için önemli bir gayret sarf ediyor, her zaman yanındayız Ferit Şenyaşar vekilimizin.

Gabon’lu Dina zulmen katledildi, herkes bu olayı örtbas etti ama biz Gabon’lu Dina’nın bu mazlum kadının hakkı hukuku için tekrar onu her hafta gündem ediyoruz.

Yusuf Bilge Tunç 4 yılı geçti zulmen kaçırıldı kaybedildi belki işkencelere uğratıldı ve öldürüldü bilmiyoruz fakat 4 yıldır ortalıkta yok. Korkunç bir olay bu, biz Ayten Öztürk’ün de mahkemesindeydik, o da 6 ay boyunca kaçırılmıştı, 4 yıldır haber yok, zorla kaçırılıp kaybedilen Yusuf Bilge Tunç’tan. Biz bu hakkı sormaya devam edeceğiz kim olursa olsun, zulme uğrayan herkesin yanındayız ve zalimlere karşıyız.

Zorla kaçırılıp kaybedilen 6 ay bir işkencehanede tutulan Yasin Ugan ve 9 ay bir işkencehanede tutulan Gökhan Türkmen’in hakkını hukukunu da savunacağız, onlar bu zulümlerden sonra belki öldürülmedi fakat şu anda Sincan Cezaevi’nde tutuluyorlar ve tüm kamuoyuna uğradıkları zulmü defalarca anlattılar mahkemelerde biz de bu zulmün tercümanı oluyoruz, bu zulmün duyurulması noktasında bir tercüman oluyoruz. Onların nezdinde.

Gülistan Doku 2.5 yıl oldu, Dersim’de kayboldu, tüm Dersim halkı, tüm Türkiye kamuoyu merak ediyor ama kendisinin ne dirisi ne ölüsü bulunabildi. Neye uğradığını bilmiyoruz. Biri tarafından katledilip cesedi de mi yok edildi bilmiyoruz fakat Gülistan Doku yok ve ailesi halen acılar içinde.

Ailesi acılar içinde olan bir başka zorla kaçırılıp kaybedilen aile ise; Diril Ailesi. Eşi Şimoni Diril’in zorla kaçırılıp kaybedildikten sonra cesedi bulunduktan sonra Hürmüz Diril hakkında hiçbir haber alınamıyor ve yargı süreci de iktidarın baskısı altında ilerliyor.

Yorumlar