7 Ekim 2022

Değerli basın mensupları bugünkü basın toplantımıza başlıyoruz. Gündemimizde yine önemli hak ihlalleri var. İlk olarak şu anda Türkiye’nin gündemindeki başörtüsü konusu ile ilgili vurgular yapmaya çalışacağım. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu başörtüsüne yasal bir serbestiyet getirilmesi konusundaki bir teklif ile öne çıktı ve ardından Sn. Cumhurbaşkanı da anayasal değişiklik teklif etti ve Türkiye başörtüsü meselesini tekrar tartışıyor. Kimisi bu teklife itiraz etti, kimisi olumlu buldu ve partiler arasında farklı görüşler var, tartışmalar var ve bir şekilde sonuca ulaşması gerekiyor. İtiraz edenler, “Şimdi sırası mıydı başörtüsünün?” diyenlerin arasında bir mesele gündeme geldiği zaman ki bu yıllardır Türkiye’nin çok yoğun bir şekilde tartıştığı başörtüsü yasağı ile ilgili bir konu. Şu anda iktidarın uygulamaları ile yasak kalktı fakat yasal, anayasal bir serbestiyet yok! Bir başka iktidar geldiğinde yine yasağı devreye koyabilir! Bütün bu teklifler hakkında yoğun tartışmaların olması, itiraz seslerinin yükselmesi aslında başörtüsü meselesinin halen devam ettiğini göstermektedir. Bunu özellikle vurgulamak isterim. Başörtüsü meselesi gerçekten devam etmeseydi bu kadar yoğun bir şekilde tartışılmazdı. Kadınların kılık kıyafeti ile ilgili yıllarca, milyonlarca kadına yönelik yapılmış bu ihlali evet yasal olarak kaldıralım derdi, herkes mutabakat ile bunun altına imza atardı ama ülkemizdeki kafaların içine hala demokrasi, hukuk, insan hakları unutulmamış demek ki halen “Türkiye’de başörtüsü meselesi yok ki.” Oluyor, sen zaten başörtüsü meselesi yok dediğin için var aslında! Neden? Çünkü başörtüsü yıllarca Türkiye’nin en önemli konusu oldu, bu yasa en önemli konusu oldu zira inanılmaz bir haksızlık, hukuksuzluk vardı ve bu dayatılmaya çalışılıyordu. “Şeriat ülkesi olur. Başörtüsü serbest mi bırakılır? Din devleti mi olacağız?” deniliyordu! Yasa ile değil fiili uygulamalar ile serbest bırakıldı ülke ne bir şeriat devleti ne başka bir şey oldu! İsteyen başını örttü isteyen başını açtı, demek ki özgürlüklerde korkulacak bir şey yok! Her alandaki özgürlüklerden korkulmaz! Birileri de kalkıp diyor ki: “Ülkede başörtüsü meselesi yoktur.” Kardeşim niye kendi ideolojiniz özgürlüklerin önünde bir engel oluyor? Niye? Başkasının özgürlüğünü kendi özgürlüğün için bir tehdit olarak görüyorsun olur mu böyle şey? 21. Y.Y.dayız. bu ülkenin gerçeklerini hepimiz biliyoruz. Bu ülkede başörtüsü yasakları ile milyonlarca kadının canı acıtıldı ve siyasi gündemin zirvesindeydi yıllarca ve bundan sonra da olabilir bu! Şu anda iktidar bu konuyu sağlam bir zemine oturtmuş değil, Sn. Kılıçdaroğlu’nun önerisini bu yüzden destekliyorum, partimiz de destekliyor. Gelin bu konuyu çözelim. Bu işte işi yokuşa sürmekle, lafı dolandırmakla hiç kimse bir yere varamaz. Sn. Kılıçdaroğlu’nun bu teklifinden sonra Sn. Erdoğan: “Gelin anayasa değişikliği yapalım. Aile, LGBTİ meselelerini katalım.” Dedi. Ya hu sadede gelin! Memleketin yıllarca dev bir meselesi var; başörtüsü meselesi ve bu meselenin çözümü konusunda aslında o zamanlar en büyük engellerden birisi CHP’ydi! Ey AK Parti sen daha ne istiyorsun? Şu anda o yasaklarda direnmiş CHP’nin Lideri Sn. Kemal Kılıçdaroğlu çok olumlu, çok iyi, çok adil, çok insan haklarına uygun bir adım atarak başörtülü insanların özgürlüğü konusunda yasal bir güvence sağlamaya çalışıyor ne var bunda? Niye yokuşa sürüyorsun? “Sen eskiden yasakçıydın.” Deniliyor sadede gelin, bu işi halledin. Anayasal değişiklikler mi diyorsunuz? Tamam buyurun anayasal değişikliği hazırlayın, getirin, biz de bu konuda onay veririz. CHP yetkililerine de sesleniyorum, AK Parti yetkililerine de sesleniyorum işi yokuşa sürmeyin! İşi niye yokuşa sürüyorsun? “Senin yapacağın anayasadan ne olur? Bu iş yasa ile değil anayasa ile olurmuş.” Sadade gelin bu işi çözelim yasal olarak, anayasal olarak. Bitirelim bu konuyu! Türkiye’nin tüm meseleleri de çözülebilir aslında! Kürt meselesi de bu çerçevede anayasal değişikliklerle çözülebilir. Başörtüsü meselesinde lafı aşağı yukarı çekmenin hiçbir anlamı yok benim teklifim açık; bir anayasal değişiklikle mi olacak bu? AK Parti-CHP diğer partilerin çoğunluğunun bir onayı mı var? Lafı oraya buraya çekmeyin. Gelin en kısa sürede bir anayasal değişiklik ile bir mutabakat sağlansın ve ülke bu dertten kurtulsun. Zorla kadınların başını örtmek, zorla kadınların başını açmak gibi bir haksızlık olabilir mi? Ben zamanında başörtüsü yasağına karşı yıllarca mücadele etmiş bir insanım. Şu anda da İran’daki uygulamalar nedeniyle Mahsa Amini’nin hayatını kaybetmesi ve diğer baskılar nedeniyle de zorla baş kapatmayla mücadele ediyorum, bir zamanlar zorla başörtüsünü açtırmaya şimdi de zorla baş kapattırmayla mücadele ediyorum. Biz özgürlük diyoruz; gelin bu işin çok fazla lüzumsuz tartışmasını yapmayalım ve bir sonuca bağlayalım. Kadınların kılık kıyafeti ile kimse uğraşmasın ama şunu da bazı zihinler çok iyi bilsin; “Bu ülkede başörtüsü meselesi yoktur, bitmiştir, zaten isteyen başını örtüyor, öyle bir mesele mi var ey CHP nereden çıkardın?” diye birtakım sesler yükseliyor. Hayır! Az evvel de söyledim; bu konu bu kadar yoğun bir şekilde tartışılıyorsa zaten başörtüsü meselesinin halen devam ettiğinin apaçık bir göstergesidir! Zihinlerde demokrasi yerleşmemiştir zihinlerde sadece kendine demokrat anlayışlar vardır! Hepimizin bu anlayışlara karşı kendimizi korumamız gerekir!

Değerli arkadaşlar biz bu konudaki teklifimizi söyledikten sonra ikinci olarak şu anda Meclis’te tartışılan halen nihayete ermeyen sansür yasası ile ilgili beyanlarda bulunmak istiyoruz. Sansür yasası biliyorsunuz bir dayatma ile geçirilmeye çalışılıyor ve en çokta gazeteciliği, haberciliği vuracak “Ben iktidarım istediğim haberi yayınlamıyorsun, senin yayınladığın haber yalandır.” Diyerek gerçek habercilik yapan gazeteciler zarar görebilecek! Zaten dünyada medya özgürlüğü alanında 180 ülke arasında 149. Sıradasın ey Türkiye Cumhuriyeti iktidarı yetkilileri! Sana bu yetmemiş demek ki! 180. Ülke olan Kuzey Kore gibi olmaya çalışıyorsun! Maşallah! Ne diyeyim sana? Kuzey Kore’de ne oluyor? Bakın inceledik, Kuzey Kore’de medya devlet onayından resmen geçiyor! Medyanın haberleri devletin onayından resmen geçiyor gayet yasal bir durum! Biz de yarı resmi olarak geçiyor! İktidar medyaya bir şekilde hakim olmuş, istediğini onlara yaptırıyor, resmi olarak değil ama yarı resmi olarak hakim durumda ama bu iktidara yetmemiş arkadaşlar! 180 ülke arasında 149. Kötü sırada olması yetmemiş, Kuzey Kore’nin yerine gözünü dikmiş ve bu yasa ile Kuzey Kore’nin yerine geçmeye çalışıyor. Maşallah! Ülkeye ancak bu kadar kötülük yapabilirsiniz! Haberciliği, medya özgürlüğünü ancak bu kadar baltalayabilirsiniz!

Çok önemli bir konu var. Biz bunu aylardır gündeme getiriyoruz, bakın polis intiharları! Aylardır bu Meclis’te polis intiharlarının son derece dikkat çekici olduğunu, önlenmesi gerektiğini kaynaktaki nedenin bulunması gerektiğini mobbinglerin bitmesi gerektiğini defalarca söyledik. Soru önergelerimiz ile İçişleri Bakanlığı’na başvurduk! Hatta biz bu soru önergelerini verirken normal popülasyondan 5 kat fazla dedik, tespitlerimizi yaptık. Polis intiharları normal popülasyondan 5 kat daha fazla fakat ne oldu biliyor musunuz? Bakın size Meclis Başkanlığı’nı şikayet edeceğim. Elimde belgeler var. Biz bu polis intiharları ile ilgili İçişleri Bakanlığı’na soru önergelerini defalarca verdik ve bütün bu bakanlıktaki anti demokratik zorba anlayışın yerleşmesine neden olan, mobbinglere neden olan güç, çıkar ilişkilerinin baş faili olan Süleyman Soylu’nun bütün bu intiharlardan sonra istifa edip etmeyeceğini sordum, düşünüp düşünmediğini sordum. Meclis Başkanlığı bu önergemizi geri çevirdi! “İstişare amaçlıdır. Yok şöyledir.” Sayın Meclis Başkanı Mustafa Şentop Süleyman Soylu’yu korumak mı senin görevin? Milleti korumak mı Süleyman Soylu’yu korumak mı? Bakın Süleyman Soylu’yu korumaya çalıştı sonrasında ne oldu? Son 2 günde 4 polis memuru intihar etti! Bakın ben bir milletvekiliyim, millet adına görevimi yapmaya çalışıyorum, polis memurlarının intiharlarını sormaya çalışıyorum, bakanlıktaki yoğun mobbing iddiaları ve bakanın uygulamalarının buna neden olup olmadığını, çeşitli sorular ile soruyorum, İçişleri Bakanlığı’na önergem varamıyor arkadaşlar! Daha Meclis Başkanlığı’nda çelmeyi takıyor Sayın Şentop! Meclis Başkanlığı ilk engellemeyi yapıyor! Sana ne oluyor Sayın Şentop? Sana ne oluyor Sayın Şentop’un istifa edip etmeyeceği sorusu niye rahatsız ediyor sizi? İşte bak önergemizi engelledin bu konular tartışılmadı sonuçta ne oldu? Son 2 günde 4 polis memuru daha intihar etti bunlar büyük vebaldir! Polis memuru intihar mektubu bırakmış! Bir hekim, bir insan hakları savunucusu olarak onu bu duruma zorlayan şartlar adeta ona intihar et demiş! Onu görüyorum şu mektupta! Basına yansıdı bu mektup! Ne diyor? “Suçsuzum dedim, inceleyin soruşturma yapın dedim dinlemediler. Dosyanın kapağını bile açmadan yıllardır zulmettiler. Öyle bir dönemdeyiz ki memura zulmeden taktir alıyor. 1.5 yıl 2 m2 kulübede bu durumu hazmedememekten, düşünmekten kanser oldum.” Derdinden adam kanser olmuş, uğradığı mobbinglerden. “ 1 böbreğimi kaybettim. Soruşturma 2 yıl sonra bitti aslında dosyada delil yokmuş beraat dediler ama kaybettiğim hiçbir şeyi yerine koymadılar.” Adama bir ton zulmetmişler sonunda beraat etmiş, haklarını da vermemişler. İntihar mektubu bu o yüzden onun adına, onun hakkı için okuyorum arkadaşlar. O insan bu dünyadan gitti artık! Bu mektubunu onun adına onun hakkı için okuyacak başka kimse kalmadı! Ben onun vekili olarak bir milletvekili olarak bu zulme uğramış polis memurunun mektubunu burada okuyorum size. Süleyman Soylu duysun bunu! “Tek isteğim iade-i itibarım. Eski yerime gidip sadece çalışmak istiyorum dedim. İl emniyet müdürünün talimatı “Eski yerine tayin olmaz.” dediler. Sokakta çalışmayı yoğun çalışmayı seviyorsun madem güven timlerine verelim seni dediler. İnandım tamam dedim. Bir ay sonra bugün öğreniyorum ki bana bu sözü veren müdür beni kanser olduğum koruma büroya geri göndermiş. Aklım hayalim almıyor artık insan nasıl bu kadar zalim olabilir. Mesleğini bu kadar seven biriyle niye dalga geçersin. Başka yere veremem deseydi anlardım ama umut verip beni kanser eden kulübeye neden gönderdin.” Neden gönderdin ey müdür? “Onurumla şerefimle bu kadar oynanmasını artık kaldıramıyorum. Hepiniz hakkınızı helal edin emniyeti bu hale getirenler utansın. Bu teşkilatta artık mesleğini seven, çalışmayı seven memur istenmiyor.” Haksız mı bu polis memuru? On binlerce polis memuru haksız, hukuksuz, uyduruk gerekçelerle işinden atılmadı mı arkadaşlar? Bu insan KHK ile ihraç edilmemiş bakın, açığa alınıp aylarca bekletilmemiş ama bu insana bir sürü zulmedilmiş, yeri değiştirilmiş, sürgünler, mobbingler buna isyan ediyor! Daha on binlerce KHK ile işinden atılmış polis memuru da var! Onlar da bir benzerini yaşadılar. Bu memur da benzerini yaşamış her türlü sürgüne uğramış. “Onurumla, şeferimle bu kadar oynanmasını artık kaldıramıyorum hepiniz hakkınızı helal edin emniyeti bu hale getirenler utansın!” demiş. Utanırlar mı bilmiyorum! Ben hiç yüzlerinin kızaracağını sanmıyorum, zorbalığı esas aldılar yüzü kızarıyor mu o Süleyman Soylu’nun? O gücünü çıkarlarını en iyi bir yere getirsin başka hiçbir şey düşünmüyor! Memurları intihar ediyor, toplumun 5 katı oranında intihar ediyor umurunda değil! “Bu teşkilatta artık mesleğini seven çalışmayı seven memur istenmiyor.” İstenmediği için bir sürü haksızlık yapılıyor! “Ben Enes Sayhan artık pes ediyorum. Ölümüm hiçbir şeyi değiştirmeyecek ben de biliyorum ama ben şerefli Türk polisiyim, onurumun şerefimin kendi müdürlerim komiserlerim tarafından artık ayaklar altına alınmasını kaldıramıyorum. Ailem üzülmesin ben daha iyi bir yere gidiyorum. Bana kendi teşkilatım yaşarken defalarca ölümü yaşattı.” Diyor! Bu kadar ağır cümleler olabilir mi arkadaşlar? Bu merhum intihar eden polis memuruna bunu yapan müdürler, Genel Müdür, Bakan nasıl insan içine çıkabiliyor? Hiç mi haya etmiyorsunuz? Bu ne haldir? Adama yapmadığınızı bırakmamışsınız sonunda intihar etmiş, bu kaçıncı hem de? Defalarca gündem ettik! Güvenlik Bakanlığı değil ki artık kendi uygulamaları ile Zorbalık Bakanlığı haline getirmişler İçişleri Bakanlığı’nı. Biz dışarıda vatandaşa açıklama yapmak istiyoruz, memurlarını gönderiyorlar, emrediyorlar, biliyorum ki o memurların çoğu da bu yaptıkları işten utanıyor, yüzü kızarıyor vatandaşı yanımızdan uzaklaştırıyor polis memurları. Onlara emreden, o mobbingleri yapan, o zulümleri yapan amirleri var! Ve sonunda insanlar patır patır intihar ediyor! Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop önergelerimizi engelliyor! İçişleri Bakanı Süleyman Soylu önergelerimize cevap vermiyor, memurlar intihar etmeye devam ediyor! 2022 yılındaki Türkiye’den manzaralar bunlar arkadaşlar! On binlerce insana bir ton haksızlık yapılmış, haksız hukuksuz bir şekilde, abuk sabuk gerekçelerle işinden atılmış ve mobbingler, sürgünler, en sonunda insanların hali bu! Şu anda ben buradan millete sesleniyorum, millete şikayet ediyorum bu yetkilileri bakın milletin fertlerine zulmeden, onların intiharlarına yol açan bu yetkilileri size şikayet ediyorum Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden ey millet! Biz bunlara karşı burada sizin adınıza mücadele ediyoruz ve söz olsun ki mücadele etmeye devam edeceğiz! İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Meclis Başkanı Mustafa Şentop’u bu son durum hakkında açıklama yapmaya davet ediyorum! Biz bunları defaten de sorduk, soruyoruz, soracağız! Açıklama yapın! Merhum polis memuru Enes Seyhan.

Bu 3 önemli konunun altını çiziyoruz ve hak ihlallerine geçiyorum.

Cezaevleri başta olmak üzere yurdun dört bir tarafından başvurular alıyoruz. Diyor ki: “Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde kalmakta olan eşim Sebahattin Gültekin.” Sebahattin Gültekin ve diğer birçok mahpus Sincan 1 No’lu F Tipi’ndeki bir uygulamadan bu aralar çok şikayetçiler! Artık cezaevlerini yakından takip ediyoruz çünkü bir kişi şikayeti yaptığı zaman ondan habersiz başka mahpuslardan da aynı yönde şikayetler geliyor. O kadar az yemek veriyorlarmış ki, mahpuslar aç! Başka birçok şikayette de Sincan 1 No’lu F Tipi’nden bahsediliyor. Ne oluyor? Cezaevi yetkilileri devlet size bir ödenek veriyor, o ödenekten böyle zırnık miktarda mı yemek çıkıyor? Niye bu mahpuslar aç kaldıklarını söylüyorlar! Ne oluyor? Ne bitiyor? Bakanlık mı para vermiyor? Gelen parayı doğru bir şekilde mi yemeğe çevirmiyorsunuz? Neler oluyor? Bakın ne diyor başvurucu: “Sabah kahvaltısında 1 bardak çay küçük bir reçel. Akşam yemeğinde 3 yemek kaşığı pilav 1,5 misket köfte.” Bunlarla kim doyabilir arkadaşlar? “Aç kalıyoruz.” Diyen bir sürü mahpus var. Adalet bakanı bu konuda bir açıklama yapsın lütfen ve denetimli serbestlikler de verilmiyor! Birçok cezaevinde artık alışkanlık haline getirdiler vermek istemiyorlar ama biz de gündem ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz Sebahattin Gültekin de denetimli serbestliğini uyduruk nedenlerle alamıyor!

KHK’lılar çok büyük zulümler görüyorlar! Cezaevinde yatmış, çıkmış, KHK ile ihraç edilmiş bir kamu görevlisinin durumunu kendi anlatımıyla anlatacağım. Ender Atak diyor ki: “Bir manavda gündelik işçi olarak çalışmaktayım. Yanında çalıştığım kişi de KHK’lı olduğundan birileri bir dedikodu yaydı ve aldığım tüm sosyal yardımlarım ve yeşil kartım Aksaray İli Ağaçören Kaymakamlığı tarafından kesildi.” Ağaçören Kaymakamlığı niye kesiyorsunuz? Zaten çok zor durumda bir insan, aç susuz öldürmek mi istiyorsun Ağaçören Kaymakamı?  3 çocuğu var bu insanın. Kirada yaşıyor, odun kömür temin edemiyor. Ombudsmana değişik tarihlerde birkaç kez başvurusu olmuş, CİMER’e başvurmuş her yere başvurmuş “Çok zor durumdayım.” diyor bu kadar zor durumdaki olan bir insana kaymakamlık verdiği yardımı da kesiyor. Bir açıklama bekliyoruz Ağaçören Kaymakamlığı’ndan!

Nebi Bartın ve amcaoğlu Cabir Bartın ve iki arkadaşı Almanya’ya gitmek istemişler yolda Çek Cumhuriyeti’nde bir tesiste tutuluyorlarmış! 200-300 Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı var çok zor durumda olduklarını beyan ederek bize başvurmuşlar. Dışişleri Bakanlığı’nın bu konuyu araştırması ve bize bilgi vermesini istiyoruz. Vatandaşlarımızın son derece zor durumda olduğunu görüyoruz.

İsmail Kale Sakarya L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmakta. Yargıtay kararı onaylanmadan tutuklanmış ve eşi de tutuklanmış ve eşi de tutuklu. Çocuklar ninede dedede çok zor durumdalar ve Yargıtay kararı olmadan tutuklanmış. Ya daha Yargıtay kararı yok, babaanne psikolojik ilaç kullanıyor, halasının kanser olması nedeniyle çocuklarla ilgilenemiyor. Perişan durumda bir aile Sakarya Cezaevi’nde Kandıra Cezaevi’ne naklini istiyor. Kocaeli’de ailesi ikamet ediyor. Karı koca mahpuslar, Yargıtay kararı daha İsmail Kale’nin onaylanmamasına rağmen tutuklu. Yani perişan durumdaki bir aile. Hani bu ülkede Aile Bakanlığı yok mu arkadaşlar ya? Bakın eşinin kararı onanmış onu anlıyoruz ama İsmail Kale’nin kararı da onanmamış. Niye bu insan mahpus? Çocuklar var, onlara bakanlar hasta, kanser per perişan durumda bir aile! Ya Allah aşkına devlet yok mu bu ülkede? Bunu anlamak mümkün değil! İnsanları bu kadar çaresiz, bu kadar çıkmaz sokağa nasıl itebiliyorsunuz?

Uğur Demirok, önemli bir başvuru aldık Uğur Demirok isimli kişi ile ilgili. Bize yakınları başvurdu. Bu kişinin Azerbaycan’da kaçırıldığı ve Türkiye’ye getirildiği yönünde çok önemli bilgilere sahip olduklarını ve halen Uğur Demirok’a ulaşamadıklarını, nerede olduğunu bilemediklerini söylüyorlar! Kardeşi, eşi bana başvurdu. Ben de buradan İçişleri Bakanlığı yetkilerine soruyorum! Yeni bir zorla kaçırma ve kaybedilme vakasıyla mı karşı karşıyayız? Azerbaycan’da bir iş insanı, siyah bir Transporter’a benzer bir araca bindirilerek kaçırılmış! Ardından yakınları Azerbaycan emniyetine gidiyorlar. Onlar: “Bizde yok.” diyorlar sonra birileri off the record oradaki emniyeti yetkililerinden birisi: “Kardeşim burada değil o Türkiye’ye kaçırıldı.” diye bir bilgi veriliyor, off the record bir bilgi bu ve Türkiye yetkililerine soruyorlar burada da cevap yok! Yani ne iştir bu soruyorlar! Neye istinaden bu kişi alındı? Suçu ne? Sağ mı? Ölü mü? Suçu her ne olursa olsun ceza muhakemesi kanunu kapsamında devam edilmesi gerekmiyor mu? Neden bu insan ortalıkta yok? Neden yasal boyut terk ediliyor? Neden hukuktan ve şeffaflıktan uzaklaşılıyor? Kapalı kapılar ardında her türlü baskı zulüm işkence ile üzerine belirli suçlar mı yıkılmaya çalışılıyor? Ya da kendisinden çerçevesi belirlenmiş bir ifade mi verilmesi bekleniyor? Evli ve bir çocuk babası olan Uğur Demirok’tan 29 gündür bir haber alınamıyormuş arkadaşlar! Ailesi bana başvurdu. İçişleri Bakanlığı bir cevap versin çok önemli iddialar var! Azerbaycan yetkilileri kesinlikle bizde değil diyor. “Türkiye’ye götürüldü.” Diyorlar. Türkiye’ye soruyorsun; Türkiye İçişleri Bakanlığı bir şey demiyor. Ne oldu bu insana? Buharlaştı mı? Bir anda yok olmuş! En son siyah Transporter’a benzer bir araca bindirilirken görülmüş ne oldu bu insana? Bir açıklama yapılsın! Bundan öncesinde de onlarca insan OHAL döneminde zorla kaçırılıp kaybedildi ve bulunamadı! Bir kısmı emniyet müdürlüklerinde, bir kısmı cezaevlerinde ortaya çıktı arkadaşlar! O yüzden önemli bir vaka olarak görüyoruz ve bir an evvel bir açıklama yapılması gerektiğini, ailesinin çok tedirgin olduğunu, yaşam hakkı ihlali tehlikesinin olduğunu burada vurguluyorum.

Sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları değil her insan bize başvuruyor, her mağdur insan. İran vatandaşı iki kişi başvurmuş; Armin Khosnehar ve eşi Sepideh Molaei: “İki çocuğum ve kuzenim Hatef Ramazani ile beraber Kocaeli Geri Gönderme Merkezi’nde kalıyoruz. Türkiye’ye turistik bir gezi nedeniyle geldik ve İnterpol kararı ile kaldığımız otele baskın yapıldı. Gözaltına alındık hakaret, küfür her türlüsünü gördük ve şu anda geri gönderme merkezindeyiz. Biz İran rejimine muhalif insanlarız ve rejim tarafından bir banka soygunu ile suçlandığımızı duyduk. Böyle bir şeyle bir alakamız da yok. Bizim sadece ideolojik bir muhalifliğimiz var. Beni ve ailemi kurban olarak seçtiler, ellerinde hiçbir delil olmaksızın hakkımızda böyle suçlamalarla iade talebinde bulunuyorlar. İran’a iade edilirsek öldürülürüz.” Diyor bu insanlar ve seslerin duyulmasını iade edilmemelerini istiyorlar. İdare mahkemesine başvurmuş avukatları ve hukuki süreç bekleniyormuş. Şu anda her an iade edilme tehlikeleri de var ve bu konuda insani bir duyarlılığı hatırlatmış olalım. Hayati tehlikesi olan hiç kimsenin biz ırkına, dinine, kimliğine, siyasi görüşüne bakmayız! Hayati tehlikesi varsa iadenin olmaması gerektiğini söyleriz.

Bahtiyar Öztürk evrakları da burada bakın arkadaşlar Türkiye cezaevlerinde öylesine zulümler yaşanıyor ki; Afyon 1 No’lu T Tipi Cezaevi’nde son zamanlarda bu cezaevinden çok şikayet alıyoruz. Çok ihlaller var, uyduruk gerekçelerle insanların denetimli serbestlikleri, koşullu salıverilmeleri verilmiyor! Bahtiyar Öztürk’ün iyi hali ile ilgili sıkıntı yok. Zamanında birtakım ufak tefek disiplin cezaları almış, onların da infazı bitmiş şu anda iyi halle ilgili bir sıkıntı yok. Peki ne var bütün cezaevlerinde bu yapılıyor! Çağırıyorlar gözlem kuruluna: “Pişman mısın? Sen örgüt üyesisin pişmanlığını açıkla, değiştiğini açıkla.” Zaten çoğunlukla adil olmayan yargılamalarla insanları cezaevine atmışsın. Bir de “Hadi bakalım terörist olmadığını ispatla.” deyip duruyorsun. Adam zaten: “Ben terörist değilim.” diye girmiş cezaevine. “Hadi bakalım terörist olmadığını ispatla pişmanım de bakayım. Hadi bakayım.” yani denetimli serbestliğini de koşullu salıverilmesini de sonuna kadar yatıracaklar. Allah aşkına yani yatır babam yatır cezaevleri ağzına kadar dolmuş bunlar doymuyorlar. İki kez denetimli serbestliği iki kez de koşullu salıverilmesi verilmemiş. Yine en son 20 Eylül’de 30 Aralık 2022’ye ertelenmiş ailesi perişan ve eşi bize başvurmuş diyor ki: “Mahpus eşim 39 yaşında ben 37 yaşındayım. Yıllarca cezaevinde mi kalacak? Çocuğumuz olmadı, çocuğumuzun olma yaşı da geçiyor artık. Böyle bir haksızlığa, hukuksuzluğa daha uğrayacağız bir an evvel artık bu zulmü bitirsinler.” diye bize başvurmuşlar. “74 aydır eşim cezaevinde çocuğumuz yok. Gençliğimizi elimizden aldılar çocuk sahibi olma yaşımız da geçiyor. Eşimi oradan çekip alamıyoruz yardımlarınızı bekliyoruz.” diyor çok zor durumda ki bir eşin bize başvurusu var değerli arkadaşlar.

Hüseyin İzci bize başvurmuş. Derik Kaymakamlığı’nda çalışıyormuş ve o sırada kendisi de gözaltına alınmış, sonrasında beraat etmiş fakat bu arada KHK ile ihraç edilmiş. Peki sonra ne olmuş bakın? Bu arada bir ihbar mektubu gelmiş devlet yetkililerine; “Efendim Hüseyin Avcı, Ali Yazıl ve Fikret Bağı’nın da bu cinayette parmağı var.” diye bir ihbar mektubu gelmiş. Ne olmuşsa, nasıl bir allem kallem olmuş bilemiyoruz; Hüseyin Avcı ismi yerine Hüseyin İzci, bu şahıs değerlendirilmiş ve bu soyadı karıştırılmasından dolayı çok önemli mağduriyetler yaşamış. En sonunda beraati da Yargıtay’da onaylanmış ama en sonunda diyor ki: “Bu esrarengiz Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk cinayetiyle ilgili bu ihbarlar hakikatine uygun bir şekilde zaten değerlendirilmedi.” Onlardan birisi Hüseyin Avcı aslında eski Derik Kaymakamıymış ve onunla ilgili bir araştırma yapılmamış! Hüseyin İzci bir ton mağdur edinmiş. Ya zaten Derik Kaymakamının öldürülme olayının çok esrarengiz bir olay olduğunu kurban olarak ilan edilmiş olan Şerif Mesutoğlu’nun gerçek katil olmadığını burada yıllardır her hafta söylüyorum. Çok açık çünkü maktül Kaymakamın yakınları da bunu defalarca söylüyorlardı. Maktül Kaymakamın Babası da bunu defalarca söyleye söyleye son nefesini verdi geçtiğimiz haftalarda vefat etti. İşte Bununla ilgili bir ihbar mektubu da gereğince değerlendirilmemiş, bir kişi mağdur edilmiş en sonunda da bize başvuran kişi diyor ki: “Zaten böyle uyduruk meselelerden sonrasında da benim OHAL Komisyonu’nun ret gerekçesinde de  PKK/KCK’ye irtibatlı iltisaklı olduğum gerekçesiyle bana ret verildi ve mağduriyet üstüne mağduriyet yaşadım.” diyerek bize bu OHAL Komisyonu kararını da göndermiş ve bunu eleştiriyor. “Beraat ettim. Üzerime çamurlar atıldı, onların hepsinden beraat ettim ama en sonunda OHAL Komisyonu beni örgüt üyesi diye irtibatlı iltisaklı diye lanse edip ret verdi.” Düşünün bu insanlar ne kadar mağdur oluyor arkadaşlar! Durup dururken bir suikast ile belli ki alakası yok, pat diye bir sürü mağduriyet yaşamış!

Tolga Metin görevinden ihraç edilmiş yargılanmış 8 yıl 1 ay ceza almış ve bu kişi de yine Sincan T Tipi Kapalı Cezaevi’nde yatıyor ve koşullu salı verilmesi verilmemiş, iyi halliliği var ve denetimli serbestlik verilmemiş, koşullu salıverilme şu an hala verilmiyor! Ya cezanın dörtte dördünü yatırmaya çalışıyorlar! Yani şu andaki bakın bunu tüm dünya da duysun; Adalet Bakanlığı’nın uygulaması bu! Güya denetimli serbestlik ile koşullu verilme diye bir şey çıkarmışlar uyduruk gerekçelerle bunları vermemek için ne yapacaklarını bilemiyorlar! Bu mağdur Tolga Metin de onlardan birisi olarak görünüyor. İyi haliyle ilgili bir sorun yok! Daha yani bu insanlara niye bu zulümler yapılıyor? Bir kişi, iki kişi değil ki bakın onlarca kişi aynı şikayetler ile bize başvuruyor. Bu ne demek? Genel bir politika zorbalığı var! Bu bu demek. Başka bir şey değil! Adalet Bakanlığı’nın bilinçli genel bir zorbalığı var! Denetim serbestlik koşullu salıverilmeler hakkındaki net cümlem budur!

Ülkemizde dolandırıcılar cirit atıyor. Peki o dolandırıcıların yakalanması için yasalar çıkartan veyahut da o yasaları çıkardıktan sonra gerekli güvenlik önlemlerini alan bir iktidar var mı? Yok! Ya memlekette millet, dolandırıcıların eline bırakılmış insafına bırakılmış arkadaşlar. Bakın biz hiç ayrımsız, her mağdurun burada şikayetini gündem ediyoruz. Smart coin mağdurları bana defalarca başvuruyor. Bir dolandırıcı onlarca insana böyle iyi kar vaadiyle paralarını almış, dolandırmış ve bu insanlar perişan olmuş. Mehtap Taş bize başvurmuş diyor ki: “Eşim Hasan Taş bankadan aldığı kredi ile 10 tane inek aldı. Daha sonra bunun aklına bu şirket girmiş “Ya senin inekten getirebileceğin kardan çok daha fazla karı sana veririz. Gel smart coine paranı yatır.” adam inekleri satmış gitmiş smart coine paraları yatırmış. Sonra tabi dolandırılmış, adam dolandırıldığını anlayınca perişan durumda oradan oraya başvurmuş. Davalar açılmamış, Ankara Siber Suçlarla mücadele Daire Başkanlığı’na gitmiş şikayetçi olmuş. Hiçbir dava açılmamış ve en sonunda ne olmuş biliyor musunuz? 47 yaşındaki Hasan Taş evinin bahçesinde ağaca kendini asarak intihar etmiş, oğlu babasının ipte sallanan cesedini indirmiş, ipten almış oğlu. Aile perişan, savcılar halen harekete geçmiyor dolandırıcılarla ilgili bir gelişme olmuyor. Bu olay Kütahya Simav’da yaşanmış. Başvurucunun iddiasına göre; smart coin firması ekibi Çiğdem Karaca ve ekibiymiş. Bu kişiler hakkında bir işlem yapıldı mı? diye soruyoruz yargı makamlarına. Herhangi bir dava açılmadığı yönünde beyanlar var. Ne olup ne bitiyor? Bir sürü insanın intihar haberlerini alıyoruz! Ya memlekette bu işler bu kadar kolay mı ya ey iktidar yetkilileri? Milleti dolandırıcıların insafına bırakmışsınız! İstedikleri gibi kandırıyorlar insanları hiçbir önlem yok ortada böyle her hafta bu tür vakaları anlatıyoruz.

Yine Bülent Demir de bir başka dolandırıcılık mağduru. Sahibinden.com’dan telefon almış ve bir dolandırılma olayıyla karşılaşmış. Ahmet Seven adına Bankada hesabında iki rehin olduğu söylenmiş fakat bu kişinin banka işlemlerine müsaade edilmiş! Hani birileri hem dolandırıcılık yapıyor, hem de belli ki devlet dairelerinde korunup kullanıyor mu? Ne oluyor? Birtakım yerlerde, özel bankalarda da belki bu tür olaylar oluyor! Bankadan işlem yapmasına, rehinler olmasına rağmen müsaade edilmiş ve mağduriyetler yaşanmış. Şimdi halen bir sonuç yok!

Mehmet Yörük’ün yakınları başvurmuş Manisa T tipi Cezaevi’nde kalmakta. Bu kişinin de yine çok zor durumda olmasına rağmen denetimi serbestliği gelmesine rağmen denetimli serbestliği verilmiyor. “3.5 yıldır ailecek maddi manevi perişan durumdayız.” diyor ve halen bir gelişme yok.

Van İlinden birçok başvuru alıyoruz. Van İlinde arsası, arazisi olanlara İmar Kanunun 18. maddesi itibariyle bir uygulama yapılıyor. Devlet diyor ki: “Senin arsanın, arazinin 18. madde gereğince %45’ini alırım.” “Peki alırsın ne yaparsın bunu?” “İşte hastane yaparım, kamu dairesi yaparım. Sağlık Ocağı yaparım. Yol yaparım.” Diyor. Peki yapıyor mu? Yapmıyor! Aldığı %45’i alıp başkalarına satıyor. Vatandaş mağdur. Diyor ki: “Benim malımı alıp güya kamu binası yapacak, yapmıyor. Başka vatandaşa satıp buradan kâr elde ediyor. Madem satacaksın bana sat. Benim dostum var düşmanım var. Gelip arsayı belki kan davalım alacak. Bir sürü huzursuzluk olacak en azından bana sat.” Onu da yapmıyor! Vatandaşlar son derece mağdur arkadaşlar. Bakın bize başvurdular böyle, büyük mağduriyetler var. Mehmet Salih Ay ve diğer birçok kişi başvurmuş. “Arsalarımızın kamu hizmetine verilmesine razıyız. Ancak maliye hazinesine verilen arsalarımızın yeniden bize veya başka birisine ihale yoluyla satılması kabul edilemez.” yani yasa çıkmış, güya bu yasayla ilgili de bir işlem yapılmalı! Yani böyle bir şey olabilir mi! Vatandaşlardan adeta gasp yapılıyor ve sonra istenildiği gibi kullanılıyor vatandaşlar şu anda Van’da yüzlerce, belki binlerce vatandaş çok büyük mağduriyet yaşıyor. Bu konuda biz soru önergemizi de vereceğiz buradan basın toplantımızda da gündem ediyoruz. Binlerce kişi mağdur olmuş durumda maliye hazinesini verilen arsalarda mevcut evleri olanlar var. Onu da ihale yoluyla satıyorlar! Ortalık karışmış. Böyle birçok başvurular alıyoruz. Bunu kabul etmiyoruz! Tapulu arsalar parçalanıyor, el konuluyor, hisselere bölünüyor. Karışık bir durum olmuş durumda yarın öbür gün adli meselelerde çıkabilir.

Türkiye cezaevlerinin birçoğunda ağız içi arama dayatmaları nedeniyle sağlık hakkı ihlalleri yaşanıyor. Akhisar Cezaevi’nde Hüseyin Sarı’nın ciddi hastalıkları olmasına rağmen, ilerlemiş kanser hastası olmasına rağmen ağız içi arama dayatması olduğu için hastaneye gidemiyor. 3 aydır kendisi ve birçok mahpus hastaneye gidemiyor. Düşünebiliyor musun Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bu ülkede bunlar yaşanıyor! Yani insanlar bu tür bir dayatmadan dolayı sağlıklarını da kaybediyor!

Yine Türkoğlu Cezaevi’nden İhsan Oral sağlık hakkı ihlallerine uğradığını söylüyor. Aylardır ağrıyan dişi için halen hastaneye sevk edilmediği yönünde şikayetleri var. Çok acil hastane sevkinin sağlanması gerekiyor. Türkoğlu Cezaevi zaten oldukça sıkıntılı bir cezaevi. Diyor ki başvurusunda: “İnfaz koruma memurları tarafından arama bahanesiyle yataklar ıslatılıyor, dolaplar boşaltılıp yerlere atılıyor. Yataklar yerlere atılıyor. Hem içme suyu hem de musluklardan verilen su verilmiyor.” Mahpuslar duş almalarında da sıkıntı yaşıyorlar ve dışarıdan egzama hastası olduğu için getirilen şampuanlar da kesinlikle kabul edilmiyormuş.

Tarım ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü Doğa Koruma Milli Parklar Genel Müdürlüğü birimlerindeki birçok taşeron, kadrolu işe geçmek konusunda talepleri var. “Vasıflı işçi, işçi gibi statülerde tam zamanlı kadro talep etmekteyiz. Süreç kadro ile sonuçlanırsa zaman içerisinde görev yükselme sınavları ile normal mühendis gibi statüler süreçler ilerleyen zamanda olabilir.” Diyorlar.

“Ankara Sincan 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde bulunan kardeşim Bedri Akın ve mahkumlara Kürtçe kitaplar verilmiyor. Mahkumlar keyfi muameleye maruz kalıyor.” diyorlar Bu da yine bakın Sincan 1 No’lu’dan bu ara çok şikayet alıyoruz.

Öğrenciler başvurmuş. “2022 KPSS için 11 aydır ders çalışıyoruz ve emeklerimizin çöp olmasını istemiyoruz bu hafta sonu KPSS’ye gireceğiz.” Biz de bunu yetkililere ileteceğiz. “Sağlık Bakanlığı 85 bin alımının 2022 KPSS ile yapılmasını istiyoruz.” diyor arkadaşlarımız. Bunun da altını çiziyoruz. “Sesimizi Fahrettin Koca’ya duyurun lütfen.” diyor Biz de buradan Sayın Fahrettin Koca’ya duyuruyorum.”

Yine bakın Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nden İlhami Kambur’dan çok az yemek verildiği yönünde şikayetler var. Babası cihaza bağlı yaşıyor ve Çorum iline nakilleri de yapılmıyor. Hem az yemek veriliyor hem nakilleri yapılmıyor. Bunun bir an evvel halledilmesi gerekiyor.

Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nden bir başka şikayet daha. Ufuk Dinç denetimli serbestliği uzun süredir verilmiyor hem bu cezaevi hem birçok cezaevinde birçok sorun var. Türkiye’de 9 bininci olarak Afyon Kocatepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazanmış, “Afyon’a naklimizi yapın. Orada okusun, mahpusken.” Deniliyor bu da yapılmıyor. Hem özgürlüğünden hem eğitim hakkı gasp edilmiş oluyor!

Bu şikayette de Sincan 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nin az yemek verdiğine dair şikayetler var. Yani artık Ufuk Dinç’in bir an evvel Sincan’dan Afyon’a naklinin yapılması gerekiyor.

Haftalar gündem ediyoruz fakat Akşehir Kaymakamı, Konya Valiliği, İçişleri Bakanlığı, Aile Bakanlığı halen üç maymunu oynuyor. % 98 ağır engelli bir çocuk var karşımızda. Babası mahpus, üç Kardeşler annesi çok zor durumda. Yakup Ali midesinden besleniyor ve babanın bu çocuğa yakın bakım göstermesi gerekiyor. Baba cezaevinde, bir an evvel tahliye edilmesi gerekiyor fakat edilmiyor, edilmemekle kalınmıyor çocuğun engelli yakını aylığı da verilmiyor. “Muhtaç değilsiniz.” Diyor. Ya bu nasıl bir vicdansızlık haftalardır soruyorum Akşehir Kaymakamı? Bu kadar zor durumdaki bir aileye “Sen muhtaç değil.” diyebiliyorsan muhtaç kimdir o zaman ya? Allah aşkına yani maddi manevi bir ton çileler çeken, eşi cezaevinde çocuğu % 98 engelli, çalışamayan bir kadın muhtaç değilse Allah aşkına kim muhtaçtır ya? Hiç mi vicdanınız yok? Hiç mi insafınız yok? Kaç haftadır soruyorum bunu ya! Anlamak mümkün değil gerçekten. Bakın bu çocuğa engelli yakını aylığı verilmiyorken devlet katında neler oluyormuş? Korkunç şeyler oluyor, büyük hırsızlıklar oluyor! Bakın bunu ben söylemiyorum Sayıştay Denetçileri söylüyor! Ya bir çocuğun engelli yakını aylığını vermiyorsun, hiç yüzün kızarmıyor ey Bakanlık! Bak senin Bakanlığında ne oluyor?

Aile Sosyal Hizmet Bakanlığı’na bağlı müdürlükler engellilere ödenmesi için özel bankalardan alınan promosyonu yemek, konaklama gibi özel işleri için harcamış! Ya şu rezaleti duyuyor musunuz ya? Az evvel ben size dedim ya vicdansızlık; ya demek ki bunlar için vicdansızlık vız gelir yani umurlarında değil! Vicdansızlığı yapıyor üstüne de gidip yemek yiyor. Bir de 5 yıldızlı otellerde konaklıyor! Engellilerin hakkını alıp yemişler ya! Allah’tan korkun. En ağır suç ve günahlar bunlar ya! Yok mu yani bu memlekette bu işleri sorgulayacak birisi? Sayıştay bakın bunu bulmuş. Hadi bakalım hesap versin şu gariban çocuğun engelli yakını aylığını vermiyorsun gidip orada bir ton hırsızlık var! Sayıştay Denetçisi söylüyor bunu! Bu ne usulsüzlük? Aile Bakanı ne yapıyorsun sana bütçe görüşmelerinde de soracağım bunları!

Bunlar çok kirli çamaşırlar! Bir engelli yakını aylığını vermeyenler neler yapmış bakın! TMSF’de ne dolap dönmüş! SGK Primi ile sağlık hizmeti alabiliyorlarken özel hastanelerle anlaşma yapmışlar usulsüz olarak bütçeden karşılanmış. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 10 milyon 576 Bin TL değerindeki 33 kamu konutunu satmış ama konuta ilişkin bir belge yok!

Boğaziçi Üniversitesinin Kandilli Rasathanesi yerleşkesindeki eski yemekhane binası ihalesiz 311 Bin Liraya Rektörlük ofisi yapılmış! Allah bilir hangi ahbap çavuş ilişkisi ile bir müteahhite tahsis edildi bu ihale! Bakın ihale yok! Sayıştay Denetçisi görüyor bunları! Biz diyoruz zaten Boğaziçi Üniversitesi direnişinde diyoruz; bu rektör ne çeviriyor? Ne dolaplar dönüyor? Nasıl orada duruyor derken arka planda bu işler dönüyormuş!

Diyanet İşleri Başkanlığı bir de Diyanet İşleri Başkanlığısın! Orada mevzuata göre zorunlu olmasına rağmen bazı mal alımları ve yapım işlerini sözleşme yapmadan doğrudan temin etmiş! Bir de insanlara bazı nasihat yolluyorsunuz Cuma günleri uygulasınlar diye. Ele verir talkını kendi yutar salkımı öyle mi Sn. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş? Ne diyeceksin buna? Vallahi insanın yüzü kızarır! Millete din, ahlak, iman diye anlatıyorsunuz sonuç bu! Siz millete ahlak mı anlatıyorsunuz iktidarın emirlerine uymayı mı anlatıyorsunuz! Bu arada da bu tür dolaplar mı çeviriyorsunuz? Bize bir anlatın!

Emniyet Genel Müdürlüğü trafik cezalarının %30’u oranındaki tutarı vermesi gereken belediyelere ödememiş!

Merkez Bankası Bankalar Meclisi’nin 2 Şubat 2021 tarihli kararına rağmen Merkez Bankası Mali Kontrol Müdürlüğü’nü kurmadı. 1.5 yıl geçmiş. Bakın niye kurmuyorsun kontrol müdürlüğünü? Belli ki kontrol edilmesini istemiyorlar!

Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın kendisine tahsis edilmiş Atatürk Orman Çiftliği arazisini uyduruk bir şekilde bir futbol kulübüne verildi, o futbol kulübü burada kar elde ediyor burada usul var mı yok? Ne dolaplar çeviriyorsunuz?

 4 şehir hastanesi yapımında yer teslimi dahi yapılmadan inşaata başlandı.

Uşak Üniversitesi’nde 243 işçiye toplamda 3 bin 790 gün yıllık izin kullandırılmadı. Bu da biriken izinler ücrete yansıyacak ve yüksek ödemeye dönüşecek. İnanılmaz usulsüzlükler hukuksuzluklar ayyuka çıkmış durumda! Sonra da biz soru önergeleri ile bunu soruyoruz, zaten ilk planda Meclis Başkanı bir çelme takıyor, ardından bakanlıklara gidiyor, bakanlıklar cevap vermiyorlar veya veremiyorlar! Soru önergelerimin ancak %24’üne cevap alabiliyorum. Millete buradan şikayet ediyorum. Meclis Başkanı Sn. Şentop’u da bakanlıkları da buradan şikayet ediyorum. Biz fikri takibi devam ettiriyoruz. Hiç kimse elimizden kurtulamaz kusura bakmasın, herkes işini yapacak! Meclis Başkanı Meclis Başkanlığını yapacak. Kimse bir siyasi partinin liderinin emrini dinleyerek işini yapmamalı! Sen yasamanın başkanısın, Devlet Bahçeli’nin emrini dinlemek mi yürütmenin emrini dinlemek mi işin? Allah aşkına yürütmenin organına soracağımız soruya niye çelme takıyorsun engel yapıyorsun bırak soralım! Ne istişaresi ne hali! Sizinle ne istişaresi yapacağım ben ya! Yasaları uygulamayan yetkililerle neyin istişaresini yapacağım?

Bakın Şerife Sulukan %89 engelli bir kadın Menemen R Tipi Cezaevi’nde, çok zor durumda yatakta felç bir şekilde yatıyor! Bir de üstüne kalp kapak ameliyatı geçirmiş. Diyeceksiniz ki; “Bu kadını niye daha cezaevinde tutuyorlar?” tutuyorlar işte! Anlamak mümkün değil, hangi zorbalıkla, hangi kin, nefret, intikam ile tutuyorsunuz Allah’tan korkun, %89 engelli, üstüne kalp kapak ameliyatı olmuş, gariban bir kadın, KHK ile ihraç edilmiş bir fizik öğretmeni! Belki bunları yaşamasa şu anda bir sınıfta çocuklara fizik öğretecekti ama şu düştüğü hale bakın! Bir zindanda tahliye edilmesi gerekirken hala o zindanda felç bir şekilde tutulan kadın, ameliyatlar geçiriyor yine orada!

İşte onlardan birisi; Bilal Konakçı. Eski bir polis memuru, bomba tahrip uzmanıymış ve bir bombayı etkisiz hale getirme işleminde maalesef bomba patlamış! Bilal Konakçı %98 engelli haline gelmiş. Sonra bu polis memurunun başına başka ne iş gelmiş? Adamı bir de KHK ile ihraç etmişler! Ardından bir de cezaevine atmışlar! İşinden atmışsın, sağlığından olmuş, %98 engelli zindana atmışsın, adamcağız şu haliyle bakın cezaevinde, en sonunda, aylardır söylüyoruz bunu en sonunda dün gece Cumhurbaşkanı af yetkisini kullandı. Sürekli hastalık ve sakatlık derecesi ile affedildi ama aylardır bu adam içeride zulüm görüyor, işkence çekiyordu, ya %98 engelli ne demek arkadaşlar! Cezaevi koşulları zaten çok zordur. Bir de bu kadar zor bir durumda, siz cezaevindesiniz en sonunda olmuş ama çok gecikmeli olduğunu söylemiş olayım. Yani artık böyle bıçak kemiğe dayandığında mı bunlara karar verilecek ya! Allah’tan korkun ya! Biz burada gündeme getirdiğimiz her konuda haklı çıktığımızı gördük. Bununla belki gurur duyuyoruz ama bir taraftan da üzülüyoruz. Yıllardır, haftalardır burada gündeme getirdiğim her türlü ihlal konusunda hep haklı çıktım. Allah’tan korkmayanlarla mücadele ediyoruz ve hep de haklı çıkıyoruz ama birilerin yüzü hiç kızarmıyor! Millet bir ton zulüm görüyor, işkence çekiyor en sonunda haklı olduğumuz ortaya çıkıyor ve hiçbir açıklama yapmadan işin içinden sıyrıldıklarını düşünüyorlar!

Nagehan Yüksel ve oğlu Yusuf Yiğit Yüksel Eskişehir L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmaktalar, çocuk annesiyle kalıyor, kahvaltılık istihakı bile doğru düzgün verilmiyormuş. Çocuk cezaevinde ve televizyonu kurmamışlar. Eskişehir L Tipi Kapalı Cezaevi yetkililerini uyarıyoruz, çocuk bu! Çocuk ile ilgili bu şikayetler geliyor! Bu çocuğun orada ne işi var bunlara formül bulunmalıydı ama maalesef ki bunlarla uğraşmaya üzücü bir şekilde devam ediyoruz!

Maalesef başka ihlaller de var. Onları da anmak zorundayız. Tarihe not düşmek adına. Zilan Karagüzel demiş ki: “ Annem Muhlise Karagüzel Muş 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıyla 7 yıl 6 ay cezalandırıldı suçu siyasal parti faaliyetleriydi. Yargının ne denli siyasallaştığına bir örnek daha. Ağır hasta ve 4 yıldır cezaevinde. Mahkeme kararları infaz niteliğinde ve tahliye yok!” diyor.

Bir başka bakın zor durumda kadın. Sevim Yıldırım iki çocuğuyla cezaevinde. Birisi annesini emiyor her zaman da annesinin yanında değil. Bir babaya veriyorlar, bir geliyor, gidiyor iki çocuk perişan durumda. Bu çocukların hali bu işte! Büyük travmalar yaşıyorlar. Büyük çocuk babasına gidip geliyor, küçük çocuk babasından ayrı, annesinin yanında. Bütün bu anne bebek mahpuslukları ile ilgili çok yasal tekliflerde bulunduk zalimce uygulamadılar ve bu kadınlar beton dört duvar, demir parmaklıklar arasında zulüm görmeye devam ediyorlar!

Cezaevinden bize mektuplar geliyor fakat engelleniyor. İşte onlardan birisi; Aytaç Ünsal Edirne Cezaevi’nden yazmış bana mektubunda. “Size yolladığım mektuplar engellendi çünkü sesimiz oluyorsunuz, paylaşımlarınız etkili. Hapishanedeki avukatlar olarak cübbemiz, kalemimiz canımız ile direnişi savunacağız mektuplarımızı engelleseler ne yazar yüreğimiz ile savunuyoruz.” Demişler.

Arkadaşlar geçtiğimiz günlerde biliyorsunuz ben Akyurt Geri Gönderme Merkezi’nde olan Somalili Mohamed İsse Abdullahi ile ilgili bir açıklama yapmak istedim Kuğulu Park’ın önünde. Açıklamamı vatandaşların dinlemesinin önüne geçtiler. Bir milletvekili açıklama yapıyor, vatandaşlara zaten yaptırılmıyor, ben yapıyorum onların yerine açıklamayı. Vatandaşların beni dinlemesi bile engelleniyor, iteleyerek vatandaşları oradan uzaklaştırıyorlar. Peki hakkında açıklama yaptığımız kişi ülkesine geri gönderilse anında öldürülür orada çünkü orası çok tehlikeli bir yer. Giden muhalifler hep öldürülüyor. Yakın bir süre önce arkadaşı öldürüldü. Peki ben bu kişi için açıklama yapmak isterken bana bu muameleyi nasıl yapabiliyor polis? Yapıyorlar! Peki biz de boş durur muyuz? Hem yanımdan uzaklaştırılan vatandaş ifade özgürlüğünün engellenmesinden dolayı, hem de ben siyaset yapma hakkımın engellenmesinden de dolayı Ankara Emniyet Müdürlüğü hakkında suç duyurusunda bulunduk ve mutlaka bundan sonuç alacağız çünkü bunlar dünyanın hiçbir yerinde görülmeyecek, inanılmaz vakalar. Dokunulmazlığı olan bir milletvekili, anayasal olarak milleti temsil eden ve onların haklarını ifade etme durumunda olan bir milletvekili böyle kamu görevlileri tarafından zorbalıkla engellenmeye, işini yapması engellenmeye çalışılıyor ve biz de bunun için gereken başvuruyu geçtiğimiz günlerde bir suç duyurusuyla Ankara Adliyesi’ne yaptık ve sonucunu da bekliyoruz.

Bu arada ilginç bir gelişme daha oldu. Biz bu videoyu Tiktok’ta paylaştık. Tiktok Kurumu da bir sosyal medya paylaşım firması biliyorsunuz, bizim paylaşımımızı “Topluluk kurallarına aykırı, taciz ve zorbalık” diyerek kaldırdı. Yani düşünün vatandaşın ve benim uğradığım haksızlığın sergilendiği video Tiktok tarafından kaldırılıyor! Ey Tiktok ifade özgürlüğü ile ilgili durumlar mevzu bahis olduğunda şikayetçi oluyorsun, “Evet işimi yapamıyorum.” diyorsun Sonra da kalkıp bizim ifade özgürlüğümüzün engellendiği videoyu uyduruk gerekçeyle kaldırıyorsun! Allah aşkına bu ne iştir Tiktok yetkilileri size soruyoruz! Hani sansür yasasından önce sen mi sansürü uygulamaya çalışıyorsun?

OHAL zulmü hakkında gerek Meclis’te geçtiğimiz hafta, gerekse de sokaklarda birçok eyleme imza attık. Meclis’te bir rapor açıkladık; OHAL Mağduriyetleri raporu KESK’in düzenlediği eylemde de KHK’lara da, OHAL Komisyonu’na da, Kurum Kanaati kavramına da “Hayır bunları tanımıyoruz.” dedik arkadaşlar ve demeye devam edeceğiz!

Şu cinayeti kamuoyu kabul etmedi, edemez! Unutmadı, büyük tepki gösterdi! Çok haklıydı! Müzisyen Onur Şener zalimce “İstediğim parçayı çal.” diyenlerin emrini, isteğini dinlemediği için zalimce katledildi, boğazı kesilerek öldürüldü değerli arkadaşlar ve bu katillerin nasıl olur da bu tür bir bakanlık müfettişi olduğu, bakanlıklarda nasıl bir Ak Parti, MHP ahbap çavuş ilişkisi döndüğüne dair durumlar çok gündem oldu. AK Parti MHP yetkilileri ne dolaplar çeviriyor? Önceden sabıkası varmış bu kişilerin adam yaralamaktan ve yine gelip bir kişiyi öldürmüşler. Bu adamları bakanlık müfettişi yapmışlar ya! Böyle bir rezalet olabilir mi? On binlerce kişi zulmen işinden haksız, hukuksuz, yargısız infazlarla ihraç edilsin sabıkası olan, ne olduğu belli olmayan insanlar sırf AK Parti MHP’ye yakınlıklarından dolayı bakanlık müfettişi yapılsın ve sonrasında bu tür cinayetler, inanılmaz hadiseler yaşanıyor şu memlekette.

Bir Anayasa Mahkemesi kararı. Eski milletvekilimiz Leyla Güven hakkında. Bakın biz hep söylüyoruz; hukuksuzluk yapmayın, yarın öbür gün bir yerden döner. İşte Anayasa Mahkemesi’nden dönmüş; Leyla Güven’in milletvekili iken tutukluluğun devam etmesi tamamen dokunulmazlığa aykırıydı, yasaya, anayasaya aykırıydı ama zorbalıkla yaptılar bunu ve Anayasa Mahkemesi bu ikinci tutukluluk hakkında da tekrar, birinci tutukluluk içinde vermişti, ikinci tutukluluk içinde ihlal kararı verdi! Birilerinin yüzü kızarıyor mu o İçişleri Bakanı’nın yüzü kızarıyor mu? Mümkün değil! Onlar “Anayasa Mahkemesini tanımıyoruz.” Demekle meşguller çünkü anayasayı, hukuku uygulamaya çalışan bir mahkeme var ınların karşılarında rakip gibi gördükleri bir mahkeme var arkadaşlar.

Bakın iki gün önce Ağrı Patnos Cezaevi önündeydim. Haftalardır, aylardır Sayın Alparslan Kuytul hocayı ziyaret etme talebim olmuştu, Adalet Bakanlığı yetkilileri hep olumsuz dönmüşlerdi veyahut da dilekçelerimize cevap vermemişlerdi. Peki sonra ne oldu? Bu son ziyaret talebimizde de o cevap vermediler “Yok Bakan yerinde yok, yurt dışına gitti yok.” bir sürü Adalet Bakanlığı mı Zulümat Bakanlığı mı olup olmadığı belli olmayan cevaplar verdiler! Peki Zulümat Bakanlığının bu cevaplarından sonra biz ne yaptık? Atladık gittik Patnos’a. Patnos cezaevinin önüne gittik ve en sonunda başsavcı izni vermek zorunda kaldı. Sayın Alparslan Kuytul Hoca ile 2 saat 10 dakika kadar görüştüm. Kendisi ile ayrıntılı bir şekilde yaşadıklarını, hapishanedeki ihlalleri, taleplerini, dava sürecini konuştuk anlattı, dinledik. Bir milletvekilinin

adli mahpus statüsünde olan birisi ile görüşmesi için izin alması da gerekmiyor aslında. Cezaevi idaresine bilgi verip bu mahpusla görüşebilir yasa bunu söylüyor. Hükümlü Ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkında Yönetmeliğin 40.maddesi. En sonunda Başsavcının önüne yasayı koyduk ya! Yasayı uygulamayan Adalet Bakanlığı, yasayı uygulamayan başsavcıların olduğu bir yer burası ya! Önlerine yasa koyuyorsunuz ki yasayı görüyorlar yüzleri kızarıyor, kabul ediyor ya! Memleketin hali bu arkadaşlar! Niye bizi bu kadar yokuşa sürüyorsunuz zora sokuyorsunuz? Ayıp değil mi? Bir milletvekilinin hakkı bu! Yeter ki tecrite uğrattıkları, 8 kişilik koğuşta tek başına tuttukları, görüntülü görüşme hakkını vermedikleri haftada bir olan 10 dakikalık görüşme hakkına ancak 2 haftada bir verdikleri, yarım saatlik olan görüntülü görüşme hakkını vermedikleri, nakil taleplerini başka cezaevine, Adana yakınlarına cezaevine nakil taleplerini yerine getirmedikleri, tecrit altında tutmaya çalıştıkları bu mahpusu iyice böyle boğmaya çalışsınlar, iyice yalnız bırakmaya, tecrit altında bırakmaya çalışsınlar, iyice esir muamelesi yapsın. İstedikleri bu arkadaşlar! Şu hale bakın ya! Biz gittik sonunda çıkışta bir açıklama yaptık Patnos Cezaevi önünde!

Kars iline geçtim ve Kars ilinde de birçok sorunların olduğunu gördüm. Kars ilindeki vatandaşlarla konuştum, bir parti yetkilimiz Kars’ın sorunlarını bilen bir arkadaşımız bize Kars ile ilgili üzücü gerçekleri anlattı. Kars ilinde her şey kötüye gidiyor. Hayvancılık kötüye gidiyor. Çok iyi hayvancılık yapılan, et ve süt ürünleri noktasında çok iyi bir yerde olan Kars ilimizde maalesef hayvancılık alanında, süt ürünleri alanında çok geriye gidişler var! Mazot fiyatları çok arttı, yem fiyatları çok arttı. Enflasyon arttı, vatandaş ne yapacağını bilemez bir şekilde her geçen gün hayvancılıktan, tarımdan uzaklaşıyorlar. Ekilebilir araziler var fakat çiftçiler vazgeçiyor. Ekimler çok azalmış durumda. Turizm yeterli oranda değil, esnaf çok zor durumda ve tüm bu olumsuzluklar sonucunda büyük bir işsizlik var. Aslında çok zengin tarihi ve turistik bir dokusu olan ilimiz Kars fakat maalesef Kars ilinde ne tarım kalmış ne hayvancılık kalmış ne turizm kalmış ne çalışabilen gençler var! İşsizlik çok yoğun boyutta ve maalesef Kars ili fakirleşiyor! Bunun sonucunda ne oluyor? Kars ilinden binlerce insan yurt dışına göç ediyor. İşte iktidarın ülkeyi getirdiği hal bu! İktidarın Kars ilini getirdiği hal bu arkadaşlar! Şehir gerçekten zor durumda, esnafla da konuştuk, öğrencilerle de konuştuk, köylüler ile konuştuk, üretici ile konuştuk ve hepsinde çok üzücü bir görüntü olduğunu görüyoruz.

Geçtiğimiz günlerde İnfaz Koruma Memuru Turgay Kınalı eski bir mahpus tarafından öldürüldü. Biz cezaevlerini ihlaller açısından yoğun bir şekilde eleştiriyoruz. Bazen bize diyorlar ki: “İşte infaz koruma memurlarının hakları için niye bir şey söylemiyorsun?” biz onlar için de çok şey söylüyoruz. Bakın işte İnfaz Koruma Memuru bir arkadaşımız emekli olmuş ve uğradığı mağduriyet yaşam hakkı ihlali sonucu öldürülmüş. Bunu da anında kınadık kabul etmiyoruz ve bu olayın etkili adil bir şekilde soruşturması gerektiğini söylüyoruz.

Basın toplantımızın sonunda her hafta gündeme getirdiğimiz önemli ve hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğimiz ağır hak ihlalleri var.

Cemal Kaşıkçı Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda öldürüldü, cesedi buharlaştırıldı ve sonunda dosyası da buharlaştırıldı. Bunu kabul etmiyoruz, Allah da kabul etmesin, toplum da kabul etmesin.

Osman Kavala zulmen yıllardır, 6 yıla yakındır tutuklu. Uyduruk gerekçelerle cezalar veriliyor. Tüm kamuoyu vicdanı da biliyor ki AİHM’de 18. madde ihlali dedi, o da biliyor ki Osman Kavala zulmen tutuklu ve bir an evvel tahliyesini istiyoruz.

Sibel Balaç şu anda çok zor durumda Gökhan Yıldırım ATK kararı ile tahliye edildi ama Sibel Balaç şu anda 37 kilo ve büyük sağlık sorunları, yaşam tehlikesi yaşıyor. Halen ATK bu konuda bir karar vermedi. ATK’nın bir an evvel onun tahliyesi ile ilgili karar vermesini bekliyoruz.

Şerif Mesutoğlu zulmen, maalesef ki dosyası AHİM’de olan fakat cinayetle alakası olmayan bir mahpus, korkunç bir vaka. O yüzden her hafta gündeme diyoruz, herkes biliyor katil o değil ama adamcağız yıllardır zindanlarda. Ya kendisini yakıyor ya açlık grevleri yapıyor. “Hayatımı, ailemi mahvettiniz. Benim bu cinayetle bir alakam yok.” Diyor. Cinayet işleyen bir insan bunları yapmaz hakikaten, herkeste biliyor maktulün yakınları da biliyor, tüm yetkililerde biliyor, oradaki tüm kolluk görevlileri de biliyor ki katil bu insan değil çünkü herkes olayın perde arkasındaki o esrarengiz tablosunu az çok tahmin ediyor fakat zindanlarda çürüyor bu insan.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı olarak o da her hafta andığımız ve anmamız gereken çok değerli bir hukukçu ve sırf iyi hukukçuluk yaptığı için bu zindanlarda.

Emine Şenyaşar annemiz de belki ilkokul mezunu bile değil ama üniversite mezunlarına bile adaleti, hukuku, hakkı, insanlığı, direnişi öğretecek bir annemiz. Çok değerli bir annemiz haksızlığa, hukuksuzluğa, hastane davasının açılmamasına, Urfa Adliyesi’nde dosyaların sümenaltı edilmesine karşı yıllardır çok büyük bir mücadele veriyor. Emine Şenyaşar ve oğlu Ferit Şenyaşar ve tüm Şenyaşar ailesinin, bu mazlum ailenin yanındayız.

Yusuf Bilge Tunç korkunç bir şekilde 3 yıldır hakkında hiçbir bilgi verilmeyen, zorla kaçırılmış, kaybedilmiş ölüsü ve dirisi bulunamayan bir insan. İnanılmaz bir vaka, durum olduğu için her hafta anıyoruz anmaya devam edeceğiz.

Yasin Ugan ve Gökhan Türkmen de zorla kaçırılıp kaybedildiklerini mahkemelerde haykıran insanlardı. Bunlardan yola çıkarak da Yusuf Bilge Tunç’un başına neler gelebileceği konusunda fikir yürütebiliyoruz fakat hala o bulunmuş değil.

Gülistan Doku da kaybedilen, belki kaçırılan veyahuttta bir başka şekilde ne olduğunu bilemiyoruz, bir insanımız ne ölüsü ne dirisi bulunmadı ve halen etkili adil bir soruşturma yapılmıyor.

Hürmüz Diril ve Şimoni Diril de kaçırıldılar. Davaları devam ediyor, geçtiğimiz hafta işlemiştik ve halen adalete ulaşılmış değil. Hürmüz Diril nerede diye yıllardır soruyoruz, ailesi soruyor insan hakları savunucuları soruyor sormaya devam edeceğiz.

Basın toplantımız burada bitiyor hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Yorumlar