6 Ocak 2023

Değerli basın mensupları bugünkü basın toplantımıza başlıyoruz.

Önümde önemli hak ihlalleri var fakat bunları oluşturan adına maalesef Adalet denilen ama açıkçası bizim açımızdan Zulümat Bakanı olan Sn. Bekir Bozdağ’ın müsebbibi olduğu hak ihlalleri var. Yürütme kurulları, bakanlıklar hak ihlallerinin ana faili oluyorlar. Ağır hasta mahpuslar dramlarını burada binlerce defa gündeme getirmiş bir milletvekiliyim, binlerce defa 4 yılı aşkın bir süredir burada basın toplantılarımda, genel kurulda hasta mahpusların dramlarını, uğradıkları hak ihlallerini gündeme getiriyorum, hasta mahpusların artışı noktasında dünyada 1. olduğumuzu, hasta mahpus ölümleri arasında dünyada 1. olduğumuzu ve artık işin çığrından çıktığını defalarca söyledim! En sonunda ne oldu? İşte Aralık ayında 28 Şubat davasından hükümlü Vural Avar 85 yaşında hasta bir mahpus olarak, Alzheimer hastası olarak infaz erteleme alması dışarıda artık olması gerektiği halde skandal bir şekilde cezaevinde hayatını kaybetti. Bu ilk hasta mahpus ölümü değildi! Son hasta mahpus ölümü de olmayacak bu gidişle çünkü Zulümat Bakanlığı doğru düzgün bir işlem yapmıyor! Bu ölüm öncekilere göre Adalet Bakanlığı’nın telaşa kapılmasına neden oldu. Zulümat Bakanı Sn. Bekir Bozdağ Kanal 7’ye bir söyleşiye çıkarak, birtakım açıklamalar yaparak, Cumhurbaşkanı’nı temize çıkarmaya çalıştı. Adli tıp görevlilerini, oradaki doktorları suçladı. “Ben de müzdaribim kanser hastalarına infaz erteleme vermiyorlar, bu nasıl zalimliktir? Olur mu böyle şey? Bizim de vicdanımız sızlıyor.” Gibi açıklamalar yaptı! Hem bürokratını sattı hem de gerçekleri örtmeye ve Cumhurbaşkanı’nı kurtarmaya çalıştı çünkü resen infaz erteleme verilebilecek bir kimse, dışarı çıkabilecek bir kimse cezaevinde tuvalette düşmek suretiyle hayatını kaybetmişti ve o düşme hayatını kaybetmesi sonrası oradan çıkarılıp hastaneye götürülürken zaten hayatını kaybetmişti.

Bütün bunların üzerine Zulümat Bakanı Sn. Bekir Bozdağ bir genelge yayınladı. Genelge elimde! Bu genelge hakkında ve diğer genelge ile ilgili diğer örnekler hakkında konuşacağım çünkü bu genelgede özetle diyor ki; adli tıp kurumu infaz erteleme vermişse Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne hızla gitsin çünkü bu arada ölen çok mahpus oldu, o kadar ağır kanlılar ki o kadar umursamazlar ki bunun için ölen çok insan oldu maalesef. Bunu görüp bu konuya bir şey demişler! “Adli Tıp Kurumu infaz erteleme vermese de Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne gelsin biz bir bakalım.” Herhangi bir milletvekili ya da başkası bu skandalı ortaya çıkarmadan olaya müdahil olalım demek istemişler, tutukluysa da mahkemesi buna baksın, iyice bizi rezil etmesinler mahkeme en azından tahliye versin gibi üstü kapalı ifadeler var. Bunu anladık, bu genelge ile işler çözülmez arkadaşlar! Bunu en başta söyleyeyim, bakın 5275 sayılı yasayı getireceksiniz Meclis’e biz burada bu aksayan yönleri biliyoruz, onları tespit edip değiştireceğiz! Böyle bir uyduruk genelge ile bu işler düzelmez! Bakın ben bu işleri çok iyi bilen bir insanım, hem bir hekim hem de insan hakları savunucusuyum. Bu işi olabildiğine iyi bilen bir insanım! O yüzden böyle uyduruk bir genelge ile bu iş çözülmez. Getireceksin yasa teklifi ki getirmediler halen! 7. Yargı paketinde hasta mahpuslar ile ilgili bir yasa teklifi yok! Birçok derde derman olacak düzenleme yok ortalıkta! Bu nedir? Böyle bir “Aman bizi rezil etmeyin ey Adli Tıp görevlileri, ey yargı mensupları, aman bir daha mahcup olmayalım.” Genelgesi bu! Mahpusların ağır hasta eşleri veya çocukları ile ilgili çok dramlar yaşanıyor!

Mesela Ahmet Burhan Ataç’ın babası cezaevindeydi, siyasi mahpus olduğu için dışarı çıkamadı. Çocuk: “Baba, baba, baba…” diyerek hayatını kaybetti.

Selman Çalışkan beyin tümörüydü, 6 yaşında bir çocuk, babasının yanında olması gerekiyordu ona da infaz erteleme vermediler, o da : “Baba, baba, baba…” diyerek hayatını kaybetti.

Yakup Ali Çetin babası Eyüp Çetin cezaevinde, mahkum bile değil, %98 engelli ağır hasta bir çocuk babasının yardımına muhtaç, infaz erteleme verilmesi gerekiyor veya mahkeme ile bir çözüm bulunması gerekiyor, burada da acımasızca kişi mahkum olmadığı halde halen tutuklu olarak cezaevinde! Acımasızca çocuğunun başına getirmiyorlar!

Yusuf Kerim Sayın ewing sarkom hastası 6 yaşında annesi mahkum çocuk ölmek üzere, ağır bir kanser hastalığı tedavisinde, anne cezaevinden çıkmadan çocuğun hayatını kaybetme ihtimali çok yüksek buna rağmen acımasızca o anneye infaz erteleme getirilebilecek yasal değişiklikleri yapmıyorlar, acımasızca yapmıyorlar! Şu genelge nedir ya? Sen bana Yusuf Kerim Sayın’ın işini halledecek yasa teklifi getir kardeşim! Önceki çocukları kahreden bu durumu çözecek bir yasa teklifi getir! Bundan sonra mağdur olacak çocukların annelerin, babaların durumunu çözecek hasta mahpusların gerçek anlamda bu sorunları çözecek bir yasa teklifi getir nedir bu? Bu genelge ile iş mi çözülür? İşiniz gücünüz böyle abuk sabuk, alelacele “Aman başımıza iş açtık, durumu toparlayalım.” Genelgeleri! Başka anladığınız, bildiğiniz yok! Biz size diyoruz ki; apaçık yasal değişiklikler getirin!

Bunu yapmadığınız için yaşanan çok ağır dramları anlatacağım. Gerçekten insanın tüylerini diken diken eden şu evrakları okuduğu zaman çıldırtan birçok husus var burada! Kemal Mutlum bir hasta mahpustu. Kişi 54 yaşında cezaevinde yaşadığı tüm adil olmayan yargılamalarla beyin tümörü, kanserine yakalandı. Çok üzücü bir süreç yaşanmış. Genelge çıkararak bu eski günahlarınızı affettiremezsiniz! Yanlış ve eksik bir genelge ile de sonraki günahlarınızı da affettiremezsiniz! Kemal Mutlum’un ölümü tam bir cinayettir! Başka hiçbir şey değildir! Bir hekim ve insan hakları savunucusu olarak söylüyorum; bakın bu kişi hasta mahpustu ve 23 Kasım 2022 günü hayatını kaybetti! Çok acı, üzücü ihlallerle dolu bir hayatı ve sağlık süreci var. Kemal Mutlum ile ilgili bakın süreci şöyle anlatayım; kendisi 2020 yılında burada evraklar var, Anayasa Mahkemesi başvuruları AİHM başvuruları hepsi elimde. Çok vahim bir hikaye. Bunlara baktığımız zaman biz nasıl acımasızca insanlığa karşı suçlar işlendiğini görüyoruz. İnsanlığın ayaklar altına alındığını görüyoruz! Hastaların suçuna göre muamele gördüğünü görüyoruz. İnsanlık dışı işler görüyoruz! Bakın 2020 yılında beyin tümörüne yakalandığı anlaşılmış zaten gecikmelerle anlaşılmış ve ardından ameliyat edilmiş bu hasta. İlk ameliyat sonrası Eğitim Araştırma Hastanesi demiş ki: “1 yıl infaz erteleme almalı.” ama bu sırada Adli Tıp demiş ki: Hayır veremem.” Demiş. o sırada Bu infaz ertelemeyi alsaydı bu sorunların çoğu çözülebilirdi hasta da sağlıklı bir şekilde tedavisini sürdürebilirdi dışarıda fakat verilmemiş. Bu sefer hastalık ilerlemiş ikinci kez ameliyat olmuş yine infaz erteleme verilmemiş. Bu sefer hastalık yine ilerlemiş, hastane cezaevi defalarca gidip gelen bir kanser hastası düşünün ve beyninde kanser var, çileler adeta işkenceler çekiyor. 3. Kez ameliyat olmuş, 2022’de 3. kez ameliyat oluyor. Bu sefer artık yine tekrar götürülüyor hastaneye Eğitim Araştırma Hastanesi diyor ki: “Evet infaz erteleme almalıdır.” adli tıp’a gidiyor. Adli tıp burada evraklar diyor ki: “3 ay infaz erteleme almalıdır.” Diyor fakat bu arada acımasız bir mekanizma var. Bu hekimler kurulunun raporuna rağmen bu evrak mahkemeye gidiyor, hangi mahkeme? Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi hakimleri bakıyorlar ve 9 gün karar gecikiyor adam çok kötü yoğun bakımlık durumda oldukça kötü bir şekilde hastanede yatıyor adli tıpta infaz erteleme vermiş ama Hakim Kerim Coşkun Başkanlığı’ndaki mahkeme heyeti diyor ki: “Bu terör örgütü üyeliğinden yargılanmaktadır. FETÖ üyeliğinden yargılanmakta olduğu için çıkması topluma tehlike saçabilir bu adam. Toplum güvenliğine aykırıdır.” arkadaş adam yoğun bakımda yatıyor! İyi misiniz siz ya? Diyor ki: “Biz Ankara TEM şubeye sorduk. Onlar da dedi ki : “Terörden yatıyor yine de siz bilirsiniz ama toplum güvenliği için de pek iyi değildir.” Diyor. Mahkeme heyeti: “Ben hekim değilim ama o zaman tamam çıkmasın.” Diyor. Hekim olmadan bu kararları nasıl veriyorsunuz ya iyi misiniz siz? Bakın böyle bir mekanizma var o yüzden yasalar değişsin diyoruz! Sonra avukatı bu arada Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuş durumda ve Anayasa Mahkemesi’nin ilk kararı çıkıyor. “Biz adli tıp kurumunun süreci var o süreç içinde ki kararı bekliyoruz.” şu mahkemenin kararı olumsuz çıkınca Avukat tekrar koşturuyor Anayasa Mahkemesi’ne “Bak adli tıpa rağmen mahkeme olumsuz karar verdi ey Anayasa Mahkemesi verdi ikinci bir tedbir kararı ver.” Diyor. “Hayır ben karışmam mahkeme öyle karar vermişse.” Peki hasta yoğun bakımda yatıyor ve sonra ne oluyor? Yoğun bakımda ailesi diyor ki: “Bari yoğun bakımda başına gidelim refakat edelim.” Cumhuriyet Savcısı Mustafa Ertürk diyor ki: “Hayır olmaz her defasında Ankara’dan İstanbul’a geleceksiniz ve benden izin alacaksınız.” Her gün izin ver hastanın başında olsun. “Hayır haftada bir rutin olarak değil her gelişinde benden isteyeceksin, canım isterse vereceğim, sen koşturup duracaksın öyle hastanı görüp gelebileceksin.” Yoğun bakımda ve yatağa elleri kelepçeli bağlanmış bir hastadan bahsediyoruz ve bu durumda da tekrar Avukat Anayasa Mahkemesi’ne tedbir başvurusu yapıyor. “Ya böyle şey mi olur?” diyor. “Bu kadar ağır bir durumda bu kadar acımasızca işlemler mi oluyor?” diyor. AİHM’e başvuru yapıyor 14 Kasım’da. Çok üzücü bir süreç hastanın tahlilleri burada oldukça ağır ve kötüleşmiş, hasta bilinci kaybetmiş ve halen hastanede tutuluyor ve en sonunda 23 Kasım günü hayatını kaybediyor. Sonra cenaze namazı kılınıyor adeta vicdansızlık ve merhametsizlik abidesi bir olay olarak adeta vicdanın ve merhametin cenaze namazı kılınıyor! Bu kadar acımasız bir iş yapılıyor daha yeni bakın! Bu olay hiç Türkiye toplumunda gündeme gelmedi! Ya arkadaşlar Allah’tan korkun sizin de babanızın annenizin başına gelebilirdi bu olay! Bu kadar acımasızca yoğun bakımdaki bir hastayı adli tıp bile infaz erteleme vermesine rağmen mahkemelerin Anayasa Mahkemesi’nin infaz erteleme vermemesi olacak iş mi! Siz bu ülkede şu genelgeyle mi sorunu çözeceksiniz? Şu genelgeyle mi! Bakın bu ülkede böyle acımasız işler yapılıyor şu genelgeyle çözeceksiniz işi öyle mi? Uyduruktan bir genelge! Bu genelge ne kadar uygulanır! Burada acımasızlık abidesi var ve bu olaylar devam ediyor! Sen genelge yazmışsın cezaevi gözlem kurulları bildiğini okuyor! Sen bunu biliyor musun? Sadece son evrede adli tıbbın verdiği rapor sonrası ile ilgili bir genelge hazırlamışlar bakın! Mesele sadece son evre değil ki hastaların teşhisi, tedavisi, infaz erteleme alma başvuruları, adli tıp, Eğitim Araştırma Hastanesi süreçlerinde A’dan Z’ye hepsi dökülüyor hepsi yanlış! Sadece son evredeki bir durumla ilgili genelgeyle işi kurtaramazsın ki!

Bakın bir başka olay daha var burada! Şu olay sadece vahim bir gelişme ile ilgili tek örnek değil! Şu anda Sincan F-1 cezaevinde yatan bir mahpus var Mustafa Başer! Bu kişinin 1 yıl önce denetimini serbestliği gelmiş. Adam mesane kanseri denetimli serbestliğini vermemişler ve bu arada 1 yıl yatıyor, bir ameliyat oluyor bu arada. Daha sonra 27 Eylül’de tekrar koşullu salıverilmesi geliyor. Bakın denetimli serbestliği vermemişsiniz, adam kanser buna rağmen vermiyorsun, ikinci bir mahkemeye yapıyorsun gözlem kurulu olarak. İlk mahkeme tabii biliyorsunuz yargıda yapılır ama kalkmışsın cezaevi gözlem kurullarında adamın tahliyesi gelmiş diyorsun ki: “Bana isim ver sana gözlem kurulundan öyle tahliye veririm.” yani ne ismi ne hali! Burası mahkeme mi? Gözlem kurulu “mahkeme olmuştuk biz.” diyorsun kimse seni dinlemiyor ve 27 Eylül’de bakın 1 sene denetimli serbestlik almamış. 27 Eylül’de tekrar şartlı tahliye verilecek bunu da vermiyorlar! “3 ay daha vermiyoruz bize isim vermedin.” bu sefer hastanın morali bozuluyor, ikinci kez kanser nüksediyor! İkinci kez ameliyata giriyor şimdi üçüncü kez bir nüks oluyor. 3 ay da geçiyor aradan Aralık’ın sonunda gözlem kurulu toplanıyor; “Bir gerekçe bulamadık ama 6 ay daha yat bakalım içeride.” adamın hiçbir disiplin cezası yok, iyi hali var, her şey tamam zaten 1 yıl denetimli serbestlik vermemişsin, 3 ay uyduruktan işi uzatmışsın sonra bir 6 ay daha kafadan uzatıyorsun! Bu nasıl vicdansızlık? Bakın daha 3-5 gün önce genelge yayınlandı ama ben size gerçekleri anlatıyorum. Genelge uyduruk genelgelerle bu iş çözülmüyor! 23 Kasım’da kelepçeli bir halde yoğun bakımda yatağına kelepçe ile bağlanmış, bilinci olmadığı halde kelepçe ile bağlanmış eşi, çocukları başında olmadığı halde hayatını kaybeden A’dan Z’ye ihlaller ile dolu bir sağlık süreci olan Kemal Mutlum’u anlatıyorum ardından Mustafa Başer’i anlatıyorum size bakın ve bakanlık hala daha insanların gözünü boyamakla meşgul! Olacak iş mi? Şimdi bu insanlar ne yapsın? Kendi yakınınız olduğunu düşünün! Dışarıda doğru düzgün bir tedavi alabilecekken cezaevinde her türlü dezavantajlı hali yaşıyorsunuz ve sizi hala dışarı çıkarmamak için gözlem kurulları 40 tane takla atıyor! Mustafa Başer burada Bakın bu mahpusun başına gelenler de bunlar! 3. kez kanseri nüksetmiş! Kendi başınıza, babanızın başına geldiğini düşünün ya bu nasıl zalimlik türleridir? Ben boşuna mı Zulümat Bakanı Bekir Bozdağ diyorum! Sen de kanser hastasısın Sn. Bozdağ bak bütün bu yaptığın kötülüklerden sonra ben sana kötülük dilemem yine Allah şifa versin derim. Kanser hastası zor bir iştir ben hekimim ama bil ki başka kanser hastaları bunları çekiyor! Bu zalimliğin sonu yoktur! Sonra çok üzülürsün! Çok vicdan azabı çekersin! Bakın biz dün işkence raporlarını yayınlamayan insanları anlattık, bütün bunların sonunda insanlar vicdan azabı çeker arkadaşlar bu işler bildiğiniz gibi değildir! Bütün bunları biz takip edeceğiz raporlar elimizde, bu takiplerimiz sonunda bizim elimizden kimse kurtulamayacak bu dünyada kurtulsalar da öte dünyada da bu zalimlikleri yapanlar cezalarını bulacak!

Değerli arkadaşlar bugünün önemli bir başka konusu daha var onun da altını çizmek isterim. Bakın dün partimizle ilgili çok üzücü, çok yanlış, çok haksız, çok hukuksuz, anayasayı çiğneyen bir karar verildi. Bu karar ile partimize yapılan seçim yardımıyla ilgili, parasal yardımla ilgili hesaplara bloke konuldu fakat o kadar saçma sapan bir şekilde bu bloke konuluyor ki; biz bakın hemen karara baktık diyor ki: ““Barış diyalogta muhatap İmralı’dır.” Demişsin. O zaman bloke koyuyorum.” Ortada bu dava ile ilgili bir karar bile yok. “Savaş bütçesi demişsin bastım tedbiri.” Diyor. ““Bu sıkıntılar savaş politikalarının sonucudur.” Demişsin. Bastım tedbir kararı ile blokeyi.” Diyor yani olacak iş değil! Bakın bunlar tamamen ifade özgürlüğü içindeki beyanlardır! Daha bitmemiş bir dava için hesaplara bloke konulmasının gerekçesi olarak bu sözler söyleniyor! “Bu savaşın çözümü muhatap İmralı’dır. Bu savaş bütçesidir.” Gibi laflar! Allah’tan korkun ya dünyanın neresinde bunlar için için böyle acımasızca cezalar verilir! Bunlar her gün Meclis’te söylenen sözler! Kürsü dokunulmazlığı içinde zaten söyleniyor ve zaten herkesin her yerde kullandığı sözler bunlar! Zaten bir kere bu çözüm sürecini sen yapmadın mı ey iktidar? 2013-2015 arasında bu çözüm sürecini sen yaptın, Abdullah Öcalan’ın mektuplarını sen taşıdın, getirdin, gittin görüşmeler yaptın “Evet bu konunun çözümü için orayla görüşmemiz gerekir.” Diyen kimdi? Sendin! O zaman bu sözler mübah, şimdi “Bu sözü söyleyenin canını okurum. Partisini kapatırım, hesabına bloke koyarım.” bu ne saçmalıktır! Dünyanın neresinde görünmüş bu iş! Olacak iş değil kesinlikle kınıyorum ve inanılmaz bir anayasa çiğneme ve hukuksuzluk abidesi olarak Anayasa Mahkemesi’nin çok yanlış bir kararı olarak değerlendiriyorum!

Yine bir başka Anayasa Mahkemesi kararında da; eğriye eğri doğruya doğru deriz! Dün alınan bir karar ise doğru bir karar! 2 Ermeni Vakfı’nın el Konan mallarının iadesine karar vermiş Anayasa Mahkemesi! Bakın biz doğru karara doğru deriz! Yürütmenin 2 Ermeni Vakfı’nın malına, mülküne, tarlasına el koyma kararı hukuksuz kararı AYM’den dönmüş! Bunu da önemli bularak bir daha bu hukuksuzlukların yapılmaması gerektiğini söyleyerek ifade etmiş olayım!

Değerli arkadaşlar birçok husus var onlara da değineceğim, hak ihlalleri çok yoğun karşımızda duruyor. Bakın biz bazı şeyleri unutamıyoruz değerli arkadaşlar! Çok acı olaylar yaşanıyor bir ailemiz var ben bunu öncesinde de gündem ettim ama hala bu ailenin dramı yaşanıyor! Serda-Eyyüp Alıcı çifti cezaevinde, anne-baba cezaevinde! Şu gördüğünüz 3 çocuk ilk önce 2 aya yakın çocuk esirgeme kurumunda kaldılar çünkü anne baba cezaevinde çocuklar ortada kaldı Çocuk Esirgeme Kurumuna verildi öncesinde ve sonrasında zaten çok ağır psikolojik sorunlar yaşamışlardı. Şu an ancak çocuk esirgeme kurumundan alındı ve dede-ninenin yanına verildi ve onlar da yaşlı, çok zor bir şekilde çocuklara bakıyor. Çocukların psikolojik sorunlarının giderilmesi iyi bakılması için annenin başında olması lazım! Bakın Serda Alıcı’nın bırakılması lazım arkadaşlar işin özeti bu! Zulümat Bakanı sen buna bir çözüm buldun mu? Anne baba tutukluklarla ilgili bir çözüm buldun mu? Hayır! Bu genelgede buna çözüm var mı? Hayır! Bu çocuklar psikolojik sorunlar yaşıyor mu? Evet! Maddi manevi sorunlar yaşıyor mu? Evet! Ya bu zalimlik değil mi? Evet! Bu vicdansızlık değil mi? Evet! Binlerce böyle insan var mı? Evet var. Anne baba binlerce tutuklu insan var! Binlerce çocukta ya cezaevinde annesinin yanında ya da dışarıda akrabaların yanında perişan bir halde yaşıyor olacak iş mi? Aile Bakanı Derya Yanık sen neredesin? Seni de unutmuyorum bak! Sen neredesin vicdansızlık abidesi olarak seni ilan etmiştik senin umurunda bile değil! Haberinde bile değil! Yakup Ali Çetin’in aylar sonra engelli yakını aylığını verdiniz hiç yüzünüz kızarmadı! Bu olaylar var! Yusuf Kerim Sayın Çapa Tıp Fakültesi’nde ewing sarkom olarak yatıyor haberin var mı? Anne baba perişan burada anne baba perişan binlerce böyle vaka var! “Ya Ömer Bey nedir bu vakalar? Hele bize bir anlat.” diyor musun? Hayır umurunda değil! Sonra ne oluyor; yeri geliyor Saray’dan bir telefon alıyorsunuz “Seni aldım görevden istifanı ver bakalım.” Diyorsunuz! “İstifa ettim.” bile diyemiyorsunuz ya “İşte efendim affımı istedim. Bu görevden affımı istedim.” diyerek “Ben istifa ettim.” bile diyemiyorsunuz! Siz bu haldesiniz ya hepiniz A’dan Z’ye bu haldesiniz ne konuşuyorsunuz! Zulmediyorsunuz zulüm ortaklığındasınız ve bundan sonrasındaki halinizle zelil bir hal! Biz size hatırlatıyoruz bakın bunları da unutmuyoruz, hiç umurunuzda değil şu haller ama biz diyoruz ki bizim takibimizde bunlar. Biz bunları sonuna kadar söyleyeceğiz, kafanıza vura vura söylemeye devam devam edeceğiz diyoruz!

Bakın yine başka hak ihlalleri var önümüzde! Çok vahim hak ihlalleri! İzzeddin Yenigün bakın şu hasta; uzun süredir takip ediyoruz! Hasta mahpuslar dediniz değil mi? Ya kardeşim adam illa ölüm aşamasına gelsin o andaki aşama için mi genelge çıkaracaksın! Bak şimdi İzzeddin Yenigün Türkoğlu Cezaevi’nde yatıyor, bir hekim ve insan hakları savunucusu olarak cezaevi ile de görüşüyorum. O kadar gecikiyor ki adam kıvranıyor! Bir yerlerinde bir patoloji var, teşhis edilemiyor! “”Vay efendim seni Adana’ya göndereceğiz.” diyor aylarca gidemiyor! “Vay MR’a gireceksin.” adam kıvranıyor adamın durumu kötü hastalık var, bir dakika bile geç teşhis edilse onun yaşam süresi kısalır ama aylardır teşhis yok! Adamda bir hastalık var besbelli peki ne yapıyorlar? Top çeviriyorlar! “Ya işte hastaneye söyledik de bizi çağıracak biz baktık ettik şöyle böyle!” hasta mahpus işte! Bu genelgede buna çözüm var mı! Ya uyduruk genelgelerle bu iş olmaz yasa teklifi getir oturalım konuşalım sana binlerce örnek anlatırım Zulümat Bakanı Bekir Bozdağ Allah aşkına haberin bile yok Allah bilir bunlardan! Habire başka işlerle, ne olduğu belli olmayan işlerle uğraşmaktan o Zulümatla Kalkınanlar Partisi’nin emirlerini yerine getirmekten şu vakalardan haberiniz bile yok ben eminim biliyorum bunları, halinizi biliyorum!

Başka bir vaka bakın! Bakın bizde hepsi delilli arkadaşlar! Her şey bilgili, belgeli bakın! Kandıra Cezaevi’nden bir mahpus Emin Gurban bu mahpus bir ay öncesinde arkadaşlar aniden bir dengesizlik yaşadı ve İzmit Seka Devlet Hastanesi’ne götürüldü! Doktorlar baktı “Vay sen gecikmişsin hemen seni yatıralım.” Dediler, iyi iş yaptılar doktor hanım ile de konuştum ellerine sağlık, güzel bir tedavi verdiler fakat bu arada baktılar ki; hastanın beyin damarlarında tıkanma var, olabildiği kadar tedavi verilip 3-5 gün sonra Derince Hastanesi’nde bir beyin anjiyosu yapılması için tetkik yazdılar ve onun sonucuyla tekrar görelim dedi Doktor Hanım! Peki sonra ne oldu? Bakın yine bir zalimlik örneği! Adamcağız ayakta durmakta zorlanıyor bakın düşünün! Beyninizde bir damarsal tıkanıklık var ayağa kalktığınız zaman düşüyorsunuz düşünün yani kendinizi şimdi yataktan ayağa kalkıyorsun düşüyorsun böyle bir hastasın! Cezaevine de mecbur birazcık toparlamış ama yine böyle olarak gönderiliyorsunuz! Cezaevinde ne oluyor? Tetkik mi bekleniyor arkadaşlar öyle mi sanıyorsunuz? Bakın Kandıra Cezaevi’nde bu adamı ertesi gün apar topar yakınlarına da haber vermeden Kocaeli’nden Konya Ereğli Cezaevi’ne sürüyorlar! Adam diyor ki: “Ben ayakta duramıyorum nasıl gideceğim saatlerce, böyle bir tabutluk gibi bir demirden, bir hücrede. Etmeyin eylemeyin ben zaten tetkike gideceğim.” Diyor. “Gideceksin sürgün kararı verilmiştir.” Deniyor. Bindiriyorlar arabaya adamcağız perişan, aileye haber verilmiyor, aile bekliyor ki 2-3 gün sonra tetkik yapılacak doktor hanım tetkikleri görecek, bir gidiyorlar cezaevinde mahpusları yok nereye gitti “Söylemeyiz.” “Nereye gittiğini söyleyin bari.” Biz telefon açıp biz öğreniyoruz, şu rezaletler silsilesini görüyor musunuz? Ereğli Cezaevi’ne gittiğini öğreniyoruz hasta bir sürü perişanlık yaşıyor orada ve cezaevi idaresi telefonlarımızdan kaçıyor! Hasta mahpusların hali bu arkadaşlar! Bakın sizin gözünüzü boyamasınlar! Genelgeymiş! Aman durumu kurtaralım genelgeleri! Hasta mahpuslar son saniyeye gelmeden önce doğru düzgün bir muamele görmeli!

“4 gün arayla gözlem kurulu iki farklı karar verdi. İlk önce iyi halli kararı verildi, Başkan değişince kötü halli oldu bu nasıl adalet? Bu nasıl ülke? Bu nasıl yargı? 30 yıl yattım 1 yıl daha yat diyorlar.” Cevat Yerdegül Afyon Cezaevi’nden bize mektup göndermiş! “Geldin 30 yıl yatmışsın kardeşim, keyfim istedi 1 yıl daha yat ya ne olacak yani. Yat işte 30 yıl yatmışsın 1 yıl yatamaz mısın?”  kafa bu! Kendisini ikinci mahkeme görüyor! “Hele bakalım “pişmanım” de bakalım!” Bir isim ver bakalım.” 30 yıl geçmiş adamdan bunlar isteniyor! Zaten adamı cezalandırmışsın yatmış yatmış yatmış! Allah aşkına şu hale bakın! Bakın bunlar bize mektuplar ile geliyor, sayfalarca mektubu ancak böyle özetliyorum!

Hasan Şahin Adana Cezaevi’nden mektup yollamış. “Görüş, telefon süresi, ziyaretçi sayısı, kantin pahalılığı, etkinlik kısıtlılığı, ağız ayakkabı araması, yemeklerin kötülüğü gibi sorunlar şikayetlerimizdir. Adaleti olmayan bir sistemin zifiri karanlığında kayboldu gençliğimiz.” Diyor Hasan Şahin! Bakın o kuyuların dibinden yükselen bir ses bu!

Okan Ayday diyor ki: “Cezaevinde hukuk okuduğumuz için teşvik edileceğimiz yere cezalandırılıyoruz! Kırıkkale Üniversitesi devam zorunluluğu getirdi Tekirdağ Cezaevi’ndeyim anayasada eğitim hakkım gasp ediliyor!” Yani devam zorunluluğu olmasa okuyabilecek Kırıkkale Üniversitesi’nde hukuku. Başka bazı hukuk fakültelerinde mahpuslar okuyabiliyor niye Kırıkkale Üniversitesi’nde okuyamıyor! Ya kardeşim adam cezaevinde hukuk okumak istiyor ya eğitim hakkına da niye gasp ediyorsun? Anayasal bir hak bu! Diyor ki: “Yargının haksız kararına rağmen hukuk okumak isteyen bu genci duyun.” diyor bakın o kuyuların dibinden bize seslenmiş bu genç arkadaşımız. Askeri öğrenciymiş, ondan sonra komutanı emretmiş dışarı çıkmış ne olduğunu bilmiyor o darbe gecesi. Darbe olduğunu anlayınca bir kurşun bile sıkmamış ondan sonra demişler ki: “Sana veriyoruz cezayı canına okuyacağız.” çocuk cezaevine girmiş hukuk okumak istiyor “ Sana hukukta okutmayız kardeşim.” Deniliyor. Hal bu! Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına yapılan bu arkadaş! Size yapılan bu! Bize yapılan bu! “Ahmet’e yapılmış Okan’a yapılmış banane.” demeyin bu hepimizin meselesi yarın öbür gün size de yapılacak bunlar.

Aytaç Ünsal bir avukat olarak cezaevinde. “İdarenin amacı fiyat artışlarını kullanarak tutsaklar arası iletişimi kesmektir. Yönetmelikte olmayan mektup engellemesini gözlem kurulu yapıyor. Yasaya aykırı iş yapıyorlar, infaz hukukunda mektubun iadesi kararı yoktur.” Diyor bir avukat olarak cezaevi gözlem kurulunun hukuksuzluklarını çok iyi tespit ediyor Aytaç Ünsal. Bize de sık sık yazıyor, buradan gündem ediyoruz, cezaevi hukuksuzluğunu kapatmak için ne yapacağını bilemiyor çünkü karşısındaki sıradan bir mahpus değil avukat! Yapılan işlemlerin hukuksuzluğunu saniyesinde görüyor zaten!

Ramazan Çınar Edirne F Tipi Cezaevi’nden yazmış. “Elektrik faturası konuta göre değil ticarethane statüsünde kesiliyor! Her yere başvurduk hala çözümsüz, zaten gelirimiz yok adeta hesabımızdan gasp ediliyor. Suç duyurusu da yaptık daha ne yapalım vekilim?” diyor! Adamın geliri yok, cezaevinde yatıyor, konut tarifesinden bile değil ticarethane tarifesinden elektrik faturası kesiliyor adama, astronomik faturalar sanki sanayi işletme yapıyor bir ton para kazanıyor adam oradan! Bakan’a defalarca söylüyorum umurlarında değil! 7 yıl önce bir yönetmelik çıkartmışlar böyle, ondan sonra bunu uyguluyorlar diyoruz ki: “Bu işi düzeltin.” umurunda değil adamın!

Gökhan Yıldırım infaz erteleme aldı açlık grevindeydi çıktı sağlığı kötüydü sonra tekrar tutuklayıp içeri attılar. Acımasız işlemler devam ediyor! Gökhan Yıldırım’a yapılan haksızlığa artık son verin diyoruz zaten yapılan haksızlıklar sonrası açlık grevi yaşadı bu insan, ağır hak ihlalleri, kendi yemesinden içmesinden vazgeçti, ölüm düzeyine gelince tahliye edildi. “Yok efendim olmaz bu bizi kesmedi tekrar seni alıp cezaevine atacağız.” dediler ve şu anda durumu böyle!

“Ben Tekirdağ T-2 Cezaevi’nden Erkam Özkaya, ailem Denizli’de ikamet ediyor 4 çocuğumdan en küçüğü 7 yaşında, uzun süredir görmediğimden ziyarete geldiğinde beni hatırlayamadı. 10 yaşındaki kızım ise görüş süresi boyunca hiç konuşmadı sadece ağladı.” bakın bu neden oluyor? Ya sen Denizli’de oturan ailenin babasını Denizli Cezaevi’ne değil de çok böyle uzaktaki, zor gideceği, arabaları da yok Tekirdağ Cezaevi’ne gönderiyorsun. Neden? “Mahpusa değil ailesine de zulmedelim, yüreğimiz soğusun.” Ben biliyorum nedenini! Aile yıllarca gidemiyor bakın ne diyor? Uzun süredir görmedik. “10 yaşındaki kızım görüş süresi boyunca hiç konuşmadı sadece ağladı.” 7 yaşındaki çocuk babasını tanımamış çünkü 2 yıl gitmemiş çocuk babasını görmemiş yani aileleri bu duruma düşürüyorsun Aile Bakanı Derya Yanık sen neredesin şu vakaları duymuyor musun? “Ya çocuğun üstün yararı önemlidir.” Diyor. Zamanı gelince atıp tutmayı, afilli laflar etmeyi çok iyi biliyorsunuz işte sana çocuğun üstün yararı! Babasını unutmuş çocuk! Öbür çocuk görüş süresince ağlıyor hal bu!

Sabahat Kunduracı diyor ki: “Yıllar sonra tüp bebekle bebeğime cezaevinde kavuştum.” Yıllarca çocuğu olmamış sonunda tüp bebekle bir bebeği olmuş. “Engelli doğdu ama tedavileri aksadığı için iyileşene kadar infaz erteleme bana verilsin.” Diyor. Bakın işte yine gördüğünüz gibi mahpusun ağır hasta engelli bebeği meselesi var. Peki mahpusa bir şey yapılıyor mu böyle bir durumda? İnfaz erteleme veriliyor mu? “Hayır efendim sana infaz erteleme vermem. Engelli bebeğin mi var? Olsun banane.” Bak zalimlik bu boyutta! Yani biraz hissedin arkadaşlar. “Bebeğim için bunu istiyorum. Bebeğim 7 gün yoğun bakımda yattı cezaevinde ölsün mü bebeğim?” diyor. Mahpusu bırakın bir bebeğin tedavi süreci aksıyor, engelli bebek aileleri bunu çok iyi bilir yani büyük bir sıkıntı var ortada, Bakanlığın umurunda değil!

Adana Cezaevi’nden bir başka mahpus: “Tıraş, Tv, görüş süresi ve ziyaretçi sayısı, telefon süresi dış ve iç kantin pahalılığı, etkinlik kısıtlılığı, ağız ve ayakkabı araması, yemeklerin kötülüğü, havalandırmanın süre azlığı şikayetlerimizdir.” diyor. İhlal üstüne ihlal kardeşim! Şu hale bak! 

Bir başka vahim çığlık bakın Fatih Alp Marmara Cezaevi’nden eski adı Silivri Cezaevi. Çok vahim, toplumun duyması gereken bir mektup yazmış bana. Ben size onu özetliyorum gariban bir er çocuk bu, “Sen darbecisin.” Diye içeri atmışlar. Bakın diyor ki: “Gücünüz bekçi Mehmet’in oğlu Fatih’e, Çoban Melik amcamızın oğlu Çoban Abdülillah’a ve Irgat İrfan amcamızın oğlu Ferdi’ye mi yetiyor? Adalet Neredesin? Nereye Saklandın? Bulamıyoruz seni gel yorulduk artık terazi ayarını bulsun.” Diyor! Bakın nasıl bir çığlıktır bu? Gariban 19-20 yaşındaki çocukları darbeci diye içeri atmışsın, bunlarda tabii bir taraftan kimisinin babası ırgat kimisinin babası bekçi sesleri çıkmıyor, haklarını arayamıyorlar ve içerideki arkadaşımız da bu feryadı dışarı göndermiş.

Fatma Gül Diyarbakır Cezaevi’nden bize diyor ki: “İnsanlık dışı çıplak aramaya uğruyoruz. Yürüyemeyecek halde olsakta çift kelepçe ile çekiştirilerek muayeneye götürülüyoruz.” Düşünün tek kelepçe bile değil çift kelepçe ile çekiştirilerek muayeneye götürülüyorlar. “Görüşte ayakkabı çıkartma uygulamasına son verilsin. Görüntülü görüşme hakkımız gasp ediliyor.” Diyor bir siyasi mahpus. Dertler, ihlaller, çığlıklar arşa çıkmış durumda arkadaşlar bu ülkede ya! Arşa çıkmış duyun bunu!

Teşekkür ediyorum basın toplantımız burada bitiriyoruz!

Yorumlar