22 Aralık 2022

Değerli basın mensupları bugünkü basın toplantımıza başlıyoruz, yine önemli hak ihlalleri var. Konu ile ilgili bir hak ihlali konusunda, hak ihlaline uğrayan mağdurun görüşlerini alacağız. Malum Alparslan Kuytul Hoca Patnos Cezaevi’nde ve ağır cezaevi ihlallerine uğruyor. Cezaevlerini yakından takip eden bir insan hakları savunucusu olarak Alparslan Kuytul Hoca’nın hak ihlallerini burada yüzlerce defa dile getirdim, bu sefer de kendisi hakkında hazırlanan bir raporu beyan etmek üzere sözü raporu hazırlayan arkadaşımız İbrahim Güvenmez’e bırakıyoruz.

+:Çok teşekkür ederim, insan hakları hususunda göstermiş olduğunuz gayretinizden dolayı size hem raporumuzu sunalım hem de kısaca raporumuzdan bahsetmek istiyorum. Öncelikle Mayıs ve Aralık 2022 yılları arasında Alparslan hocamız ve Furkan Gönülleri hakkında bu süreçte işlenen tüm haksız, hukuksuz uygulamaların tamamını biz bir rapor haline getirdik ve burada rapordaki amacımız ise; özellikle başta Patnos L Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Alparslan hocamız bugün 227 gündür tutuklu bir şekilde yargılanıyor. Halbuki baktığımızda dosyanın içerisinde herhangi bir delilin olmaması ve yaşadığı süre içerisinde cezaevinde ve cezaevi sürecinde özellikle hak ihlallerinin olduğunu görüyoruz. Biz de bu süreci tamamen dosyalaştırdık, özellikle yöntem açısından bu hususta Alparslan hocanın kendi yaptığı açıklamalar, ailesinin yaptığı açıklamalar, avukatlarının yaptığı açıklamaları dosyaya aldık ve bu hususta tutulmuş tutanaklar, özellikle Adana Emniyeti’nde yaşanan işkence skandalı, çıplak işkence ve orada “Hadım ederiz, jop sokarız.” Gibi ifadeler, bunların her birinin tutanakları tutuldu ve bunların her biri raporlaştırıldı! Özellikle toplumun bilgilenmesini isteriz ki; toplumları ayakta tutan dinamiklerin en önemlisi hiç şüphesiz adalettir, adaletin bittiği yerde zulüm başlar, bugün bu zulümün ilk elden faili ise siyasi iktidar ve zulme rıza gösteren ve onaylayan yerel mahkemeler olmuştur. Ülkemizin bugün yaşamış olduğu en bariz sıkıntılardan birisi hukukun üstünlüğünün kaybedilip güçlerin hakimiyetinin egemen olmasıdır. 2021 hukukun üstünlüğü endeksinde ülkemizin sıralaması her geçen gün düşmektedir nitekim muhalif her camia bu durumdan oldukça mağrur, olumsuz etkilenmektedir. Bu durumun en bari örneği de genelde Furkan Hareketi özelde Alparslan hoca olmak üzere işte hukuksuz yargılama, hukuksuz uygulama devam etmektedir. Hatta Alparslan Kuytul hoca bu adaletin bozuk sistemini şu sözlerle ifade etmişti; “Adaletin olduğu ülkede önce suçun delilleri ortaya konulur, sonra kişiye kendisini savunma hakkı verilir. Suçluysa tutuklanır, adaletin olmadığı ülkede ise; önce kişiler, muhalifler tutuklanır sonra suç ve suçun delilleri üretilir.” Demişti. İşte bu süreç içerisinde biz hazırladığımız rapordaki amacımız ise; raporun amacı Patnos L Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan Alparslan Kuytul Hocaefendi ve yakınlarının temel hak ve hürriyetlerine ilişkin ihlallerin tespiti, yetki ve sorumlu olan mercilerin ve kurumların bu ihlallerin sonlandırılmasına yönelik harekete geçmelerini sağlamak. İhlallere ilişkin etkili soruşturma yürütülmesine katkı sağlamak ve kamuoyunun dikkatini bu ihlallere çekmektir. Bu süreç içerisinde Alparslan Kuytul Hocaefendi özellikle gözaltına alınma süresinde ifade sürecinde yaşanan olaylardan bahsetmek istiyorum. Alparslan Kuytul Hocaefendi gözaltına alınmadan 8 ay kadar önce bir iş adamının kaçırılması iddiasıyla 3 Furkan hareketi mensubu sonradan 5 Furkan hareketi mensubu tutuklanmıştı fakat dosyaya herhangi bir şey eklenmeden, dosyaya herhangi başka bir delil eklenmeden Alparslan Kuytul Hocaefendi 9 Mayıs 2022 Pazartesi sabahı 06.30 sıralarında ifadesi alınmak üzere 40 polis eşliğinde evinde gözaltına alındı. Gözaltı haberinin ardından Adana’da kent genelinde 9-24 Mayıs tarihleri arasında basın açıklaması, yürüyüş ve toplantılar hukuksuz olarak yasaklandı. Adana Emniyet Müdürlüğü’nün yaptığı açıklamalarda kent genelinde 9-24 Mayıs tarihleri arasında park, bahçe, kamu binaları da dahil olmak üzere basın açıklaması, yürüyüş, toplantıların yasaklandığı kaydedildi. Hocaefendi 8 saat süren gözaltı sonrası haksız ve delilsiz bir şekilde tutuklandı. Alparslan Kuytul Hocaefendi sulh ceza hakimliği tarafından tutukluluğunun tweet üzerinde yaptığı açıklamada şu şekilde değerlendirmişti: “Süleyman Soylu benim hakkımda “Türkiye Cumhuriyeti devleti gerekeni yapar” demişti. 20 Mart sokak işkencesiyle, Siirt yolunda yapılanlar ve şimdi tutuklama ile kendilerince gerekeni yaptılar. Ben de diyorum ki: “Biz Allah’a aitiz. O isterse hapiste yaşatır, isterse sarayda yaşatır.” Hak ihlalleri Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Patnos Cezaevi’ne gönderilmesi ile orada da başladı. Patnos Cezaevi’nde cezaevine ulaşır ulaşmaz özellikle Adana 2. Sulh Ceza Hakimliği’nin 09.05.2022 tarihli kararı ile pozitif hukuk kuralları çerçevesi dışında ve tamamen hukuka aykırı bir şekilde tutuklanmış. Akabinde Adana’daki cezaevinde bir gece dahi bekletilmeksizin acele ile 2 No’lu T Tipi Cezaevi’nden ikinci bir ceza olarak ailesinden 1000 km uzak olan Patnos L Tipi Kapalı Cezaevi’ne getirilmiştir. Bu nakil işlemi ne acayiptir ki; şifai bir talimat ile yapılmış, nakil gerçekleştikten sonra yazılı talimat düzenlenerek Patnos Cezaevi’ne ulaştırılmıştır. Başlı başına bu durum bile idarenin Alparslan Hoca hakkında özel karar alarak uyguladığını ve şifai talimatın hukuktan daha önce idareye ulaştığını göstermektedir. Aynı zamanda Alparslan Kuytul üzerinden değil Adana’dan Ağrı’ya elleri kelepçeli bir şekilde nakledilmiştir. 8 kişilik koğuşta cezaevine girdiği ilk günden itibaren tek başına tecritte kalmaktadır. Bugün 227 gün oldu, Alparslan Hoca tecrit hayatı yaşamaktadır. Bu büyük bir skandal büyük bir hukuksuzluktur. Yine aynı şekilde tehlikeli tutuklulara verilen ceza Alparslan Hoca tehlikeli tutuklular sınıfına konularak telefon hakkı ve görüntülü görüşme hakkı kısıtlanmıştır. 2 hafta önce hiçbir kural, karar olmadan bu ilgili haberleşme kısıtlanmış, kendisine telefonla görüşme hakkı kısıtlanmıştır. Alparlsan Kuytul Hocaefendi tutuklananlı henüz 1 ay olmamışken Patnos L Tipi Cezaevi yönetimi kendisi hakkında 4 soruşturma başlatmış ve eşinin kendisi ile yapmış olduğu telefon görüşmesini eşi yayınlamasına rağmen bahane edilerek bunlarla Alparslan Hoca’nın başka bir ile nakli engellenmiştir. Ağırlaştırılmış müebbet cezası alan hükümlülere verilen sohbet, spor hakkı cezaevine girdiği 9 Mayıs 2022 tarihinden beri kendisine verilmemiştir. Alparslan Hoca egzama olmasından bu yapılan uygulamalarda özellikle kıyafetlerinin eşine verilip yıkatılması ya da cezaevine verilip orada yıkatılıp kendisine teslime edilmesi engellenmiş ve bu hususta kendisinin de egzama olmasına sebebiyet vermiştir. Sonuç olarak bunları değerlendirdiğimiz sonuç kısmını ele alacağız. Sonuç ve taleplerimiz; özellikle bu hususta. Alparslan Hoca’ya yapılan ve Furkan gönüllülerine yapılan hukuksuz muamele ve aynı şekilde dışarıda ailesine, eşine, çocuklarına ve onu seven talebelerine dışarıda anayasal düzeni bozmadan, topluma karşı bir terör ya da zarar verecek bir eylem, barışçıl bir eylem ve bu barışçıl eylemde bunlar yapılırken anayasaya uygun bir şekilde yapıldığı halde dışarıda da talebelerine ve ailesine hukuksuz muameleler, basın açıklamalarının kısıtlanması anayasal hakların engellenmesi söz konusudur. Raporumuzun içinde bunlar da mevcuttur. Temel olarak soyut bir iddia üzerine tutuklanan Alparslan Kuytul Hocaefendi güvenlik tedbiri adı altında cezalandırılmaya çalışılmaktadır. Özellikle cezaevi sürecinde yaşanan onlarca hak ihlali, verilmek istenen bu cezanın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlara dahi uygulanmayan, pozitif hukuk dışında bir uygulama olduğunu göstermektedir. Sadece Alparslan Kuytul Hocaefendi değil ailesi ve yakınları da bu cezadan paylarına düşeni almaktadır. Alparslan Hoca’nın ailesinden bin kilometre uzağa sürgün edilmesi, cezaevinde tek başına bırakılması, telefonla görüş hakkının kısıtlanması, görüntülü görüşme hakkının engellenmesi, spor ve sohbet hakkının verilmemesi ve bunun gibi diğer birçok hakkın idare tarafından keyfi olarak yürürlükten kaldırılması aslında tutuklu yargılanmasının siyasi olduğunun göstergesidir. Siyasi iktidar, Alparslan Hoca’ya olan kininden ötürü, yargı üzerinde baskı oluşturarak tutukluluk sürecini en ağır şekilde geçmesine sebep olmaktadır. Yargının bağımsızlığın kaybettiği yeni Türkiye’de Alparslan Kuytul Hoca Efendi’nin tutukluluğu ve ailesinden 1000 kilometre öteye sevk edilmesi hukuki hiçbir gerekçeyle izah edilememektedir. Kodlarını değiştiren yargının artık siyasi baskı ve kaygılardan uzak yargılama yapması, vereceği kararlarda hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı gibi demokrasinin temel iki sac ayağına uygun bir şekilde karar vermesi beklenmektedir. Şayet bu beklenti karşılanırsa, dosyasında müşteki ifadesinden başka hiçbir delil olmayan Alparslan Kuytul Hoca Efendi de bu ihmallerin hiçbirine maruz kalmaz. Yasal ve uluslararası mevzuat evrensel hukuk ilkeleri ile birlikte göz önüne alındığında; tespit edilen işkence yasağı, sağlık ve tedavi hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, haberleşme özgürlüğü, ifade özgürlüğü ihlallerine sebebiyet veren Patnos L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu idaresinin ve personelinin uygulamalarının ve eylemlerinin sonlandırılması ve idarenin pozitif yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmektedir. Raporda görüldüğü üzere Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin en temel insan hakları dahi askıya alınmış ve üzerindeki tecrit en üst seviyeye çıkarılmıştır. Mahpusların hapishane koşullarında sosyalleşebilmesi, infaz sürelerinde sosyal ilişkilerden kopmamaları, bedensel ve ruhsal sağlıkları açısından ortak alan faaliyetleri büyük önem arz etmektedir. Özellikle yüksek güvenlikli hapishanelerde tutulan mahpusların beden ve ruh sağlıkları için uzun süre veya süresiz sosyal yalnızlaştırmaya maruz bırakılmamalıdır. AİHM, tamamen duyusal yalıtma ile birlikte bütünüyle sosyal yalıtmanın kişiliği tahrip edeceğini ve güvenlik veya başka gerekçelerle haklı gösterilmeyecek bir insanlık dışı muamele biçimi oluşturacağını belirtmiştir. Ailesinden uzak bölgeye sürgün edilen Alparslan Kuytul Hoca Efendi’nin ailesi, kapalı görüş yapabilmek için uzun seyahatler yapmak durumunda kalmakta, üstelik bu yolculuklar hafta içi olmak zorunda olduğu için çocuklarının eğitim hayatını da olumsuz etkilemektedir. Bu sebeple Alparslan Kuytul Hoca Efendi ailesine yakın bir cezaevine nakledilmeli aynı zamanda kendisine daha fazla telefon hakkı sağlanmalıdır. Alparslan Kuytul Hoca Efendi’nin tedavisi eksiksiz ve insan onuruna yaraşır şekilde olmalıdır. Siyasi saiklerle uzatılmaya çalışılan dava, hukuk ilkelerine yaraşır bir şekilde görülmelidir. Alparslan Kuytul Hoca Efendi’nin sevenlerini sindirme ve korkutma çabaları son bulmalı, meşru düzlemde adalet talebinde bulunan Furkan Gönüllüleri’nin ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri gasp edilmemelidir. Bizlere ayırdığınız süre için çok teşekkür ederim. İnşallah ülkemizde adaletin, huzurun hakim olduğu bir dünya, bir toplum meydana gelir, çok teşekkür ederim, Allah razı olsun.

<:Teşekkürler. Değerli basın mensupları bu önemli bir rapor. 2022 yılını bitirmek üzereyiz ve Türkiye cezaevlerinde yapılan zulümler ile ilgili biz de 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde bir rapor açıkladık. Orada da Alparslan Kuytul Hoca’nın uğradığı zulümlere değindik, şimdi de gönüllüleri onun için bir rapor hazırlamışlar, gerçekten önemli bir zulüm görüyor, haksızlık ve ihlal görüyor. Biz bunu gündem etmeye devam edeceğiz çünkü kabul etmiyoruz! Alparslan Kuytul Adana’da oturuyor. Adana’da cezaevi yok mu Zulümat Bakanı Bekir Bozdağ? Niye gidip Ağrı Patnos Cezaevi’ne gönderiyorsun? Tek bir geçerli neden söyle bana! Bu nasıl skandaldır? Bu ne rezalettir? Ailesi de çile çeksin diye, onu Patnos Cezaevi’ne yolluyorsun! Patnos Cezaevi’ne gidiyor, tecrite alıyorsun! 8 kişilik koğuşta aylardır tek başına tutuluyor! Bütün hakları gasp ediliyor, uyduruk disiplin cezaları verdiriyorsun Zulümat Bakanı! Görüntülü görüşme yapmasını engelliyorsun! Adli mahpus ya, adli tutuklu siyasi tutuklulara engelliyorsun anlıyoruz onlara da itiraz ediyoruz ama adli mahpusta engelleme nedenin olamaz! Uyduruk bir disiplin cezası veriyorsun, görüntülü görüşmeyi de engelliyorsun! Başka ne yapıyorsun? Haftada bir telefon görüşmesi varken “2 haftada bir veririm.” Diyorsun! Sen derebeyi misin? Zorbalık Cumhuriyeti mi burası? Bu ne iştir? Bu ne zulümdür? Bunların Türkiye’de kalacağını mı zannediyorsunuz? Bunlar raporlar uluslararası alana da çıkacak! Kalkıp Adana’da Suçişleri Bakanı Süleyman Soylu desin ki: “Ben kafaya taktım bu adamı, atacağım hapise, sürdüreceğim onu.” Sen de Zulümat Bakanı olarak Suçişleri Bakanı’nın emrini dinleyip onu Patnos’a sür öyle mi? Biz de burada susalım! Boşuna mı sana Zulümat Bakanı diyorum! Senin adalet ile zerre alakan yok! Adalet denen o güzel kelime, kavram ile zerre alakan yok! Bunu sadece ben de söylemiyorum! Geçen gün bir anket araştırma yapıldı Türkiye çapında; en haksız, en kötü uygulamaları yapan bakan olarak seçildin Sn. Bekir Bozdağ! İşin gücün zulüm, zulmetmek, mahpusa zulmetmek, mahpusun eşine zulmetmek, mahpusun çocuğuna zulmetmek, mahpusu sevenlere zulmetmek, mahpusun avukatlarına zulmetmek, mahpus yakınları Patnos’a gidiyor, bakıyorsun Suçişleri Bakanlığı’nın memurları gelip otellere, pansiyonlara emir veriyor; “Mahpus yakınları otelde, pansiyonda kalmayacak, derhal kira sözleşmelerini iptal edin. Otellerdeki rezervasyonları iptal.” Sen nesin ya? Sen nasıl bu memleketin başına acayip bir Suçişleri bakanı olarak, suçluları koruma olarak, pis işleri bakanı olarak geldin. Zulümat Bakanı’na emrediyorsun bir dediğini iki etmiyor, bunlar nasıl rezaletlerdir? Anlamak mümkün değil! Ben gittim Patnos Cezaevi’ne Alparslan Kuytul ile görüştüm, bire bir saatlerce dinledim, kişinin psikolojisini bozacak derecede yoğun bir baskı, gayri insani zorbalıklar bunlar nedir? Nerede yaşıyoruz? Sırf “İktidarı eleştirdi canına okuyayım bu hocanın.” Var mı böyle bir şey? Biz varız burada! Kesinlikle de kabul etmiyoruz! İnsan hakları savunucuları bunu kabul etmiyor! Bu rapor daha üst makamlara, uluslararası alanlara da gidecek. Bakın oturmuş insan hakları savunucuları, avukatları bir rapor hazırlamış ve bunlar Meclis’te açıklanıyor ve çok daha etkili bir şekilde de duyurulmaya devam edecek! Bu da böyle bilinsin!

Değerli arkadaşlar bu hafta Meclis’te Sanayi ve Teknoloji Komisyonu’nun görüştüğü bir torba yasa var. Bu torba yasada; birçok hak ihlali geldi, bazıları dizginlendi, bazıları ise bir dayatma olarak devam ettirilmeye çalışılıyor! Onların arasında zeytinlik alanlarının gasp edilmesine yönelik bir yasa teklifi vardı bu madde geri çekildi. Büyük bir sivil toplum direnişi yapıldı ve geri çekildi bu madde. Sendikalar ile ilgili %2 barajı getirildi ve iktidarın yandaşı olmayan sendikalar ekarte edilmeye çalışılıyor bu torba yasa ile bu dayatılmaya çalışılıyor. 10.madde de OHAL Komisyonu’nun kapatılması ile ilgili bir madde!

OHAL Komisyonu 2 yıl sürecekti, 6 yıl sürdü! Biz yıllardır bu hukuksuz, anayasayı çiğneyen komisyon kapatılsın diyorduk! En sonunda kapatıyorlar. Neden kapatıyor? Dosyalar bitti o yüzden kapatıyor! Hakka, hukuka riayet için değil, anayasaya uymak için değil, hukuka uymak için değil, “Tamam biz bu katliamı bitirdik. Ellerimizi yıkayalım. Bu komisyonu kapatalım. Ne yapalım canım Olağanüstü zamanlarda böyle komisyonlar da oluyor. Kusura bakmayın, kapatıyoruz artık.” diyorlar iktidar yetkilileri! Biliyorlar kendileri de bu komisyonun hukuksuz bir komisyon olduğunu, insanların yargıya kavuşmasını engelleme komisyonu olduğunu, anayasayı ayaklar altına alma komisyonu olduğunu çok iyi biliyorlar. 2 ay sürecek denilen OHAL 2 yıl sürdü! 2 yıl sürecek denilen OHAL Komisyonu 6 yıl sürdü! Bu arada insanlar hayatlarını kaybetti! Oradan oraya koşturdu, 6 ay boyunca başvuracak yer bulamadılar, 6 ay sonra bir yer açılacak denildi, 1.5 yıl sonrasında ancak sonuçlar açıklandı. Düşünün insanlar başvuracak bir yer bile bulamadılar, bir sonuç bile bulamadılar. Kesinleşmemiş yargı kararları ile insanların cezaları onaylandı. Takipsizlik, beraat alanların hakkında bu komisyon irtibat ve iltisakı vardır diyerek ret kararı verdi. Kurum kanaati var denildi, kurum kanaatini kim imzalamış, hangi nedenle 2 kelime! Bu kadar abuk sabuk bir komisyon, şu anda kapatılıyor! Zamanında kapatılmadı, şu an beyefendilerin canı istedi kapatıyorlar. “Canım keyfimiz öyle istedi şimdi kapatalım artık. Geri kalanları da bakanlıklara devredelim.” Bakanlıklara devrediyorsun o bakanlıklar zaten şu ana kadar kişiler hakkında kurum kanaati diye abuk sabuk raporlar hazırlayan bakanlıklar! Sen işleri kalkıp o bakanlıklara devrediyorsun, o bakanlıklar görüş alıp karar veriliyordu. Şimdi görüş alınan yere, karar verdiği dosyayı veriyorsun! Bu dünyanın neresinde görülmüş? Bu dünyanın neresinde görülmüş? Komisyona başvururken neyle itham edildiğini bilmeden başvuruyorsunuz! Ben de başvurdum o komisyona, sordum “Ne ile itham ediliyorum?” “Yaz söylemeyiz.” “Ne ile itham ediliyoruz?” “Yaz kardeşim bir şeyler.” Ortalama bir şey yazıyorsun! Komisyon devam ederken gidip sözlü savunma vereyim istiyorsun, “Yok olmaz.” Adam kafasına göre yargı kararlarını çiğneyerek, anayasayı çiğneyerek, her şeyi çiğneyerek bir karar veriyor hatta sonra o kararı bile uygulamıyor. İçişleri Bakanlığı diyor ki: “Sen karar verdin de ben keyfime göre polisleri daha bekleteceğim.” 1, 1.5 yıl güvenlik soruşturması yapıyor. O zaman OHAL Komisyonu niye vardı? O kadar keyfiyet var ki! Bakın İçişleri Bakanlığı’nda, Milli Eğitim Bakanlığı’nda böyle binlerce insan var! İade olmuş, “Yok keyfim gelmedi, seni göreve başlatmayacağım.” Diyor. Böyle bir komisyonun kapatılmamasını konuşmaya ne gerek var, alırsınız komisyonu çöpe atarsınız! Bu komisyonun hakkı budur arkadaşlar, tüm kararları çöpe atılmalıdır! 657 sayılı DMK’ya dönülmeli, memuru yargılayan kanun var, uyarı, kınama, ihraç cezası almasın demiyoruz, gerekirse alsın ama nedir bu “Doldur torbaya at gitsin sonra bakarız!”

Bu komisyonun kapatılması, zaten komisyon dosyaları az çok bitirdi gibi görünüyor. Komisyonun incelediği dosyaların kararlarının iptal edilmesi gerekir. Biz bunu söylüyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını bile çiğnediler, barış akademisyenlerinin imzaladığı bildirgeyi AYM ifade özgürlüğü dedi, OHAL Komisyonu diyor ki: “Hayır ben AYM, hukuk tanımam. Ben bu insanlara yine ret veriyorum.” O zaman memlekette niye AYM’ye gerek var? Niye mahkemeler var? Niye hukuk var memlekette? Bakın benimle de ilgili yine! Ben bu Meclis’e Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararı ile dönmüş bir milletvekiliyim, bunu dönüp idare mahkemesine sunuyorum, idare mahkemesi diyor ki: “Hayır biz Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımayız, kendi kafamıza göre irtibat ve iltisak diyerek senin başvurunu reddediyoruz.” Ben vekilliğe dönüyorum, hekimliğe dönemiyorum. Dünyanın neresinde böyle bir saçmalık var? Şu ülkenin haline bakın! Şu ülkeyi bu kadar utanç verici bir hale sokan insanlara karşı mücadele etmek kadar farz bir iş var mı? Bunun için mücadele ediyoruz işte. Kendim için değil tüm toplum için mücadele ediyorum ve etmeye de devam edeceğim. Bu kadar hakkı, hukuku, adaleti, anayasayı ayaklar altına alan bir iktidarla sonuna kadar mücadele edeceğiz. Ne yaparlarsa da yapsınlar!

Bakın bir başvuru; Mahmut Sümbül, size anlattığımın somut örneği. Mahmut Sümbül Mersin Eğitim-Sen Genel Başkanı, 6 yıl sonra OHAL Komisyonu onu iade etmiş. Peki sonra ne olmuş? Milli Eğitim Bakanlığı diyor ki hani böyle kahvehanede bacak bacak üstüne atar kimisi, keyif çatarak, lakayt ifadede bulunur ya: “Sen iade edildin ama bakalım biz seni iade edecek miyiz? Sana bir güvenlik soruşturması daha yapalım. Bir arşiv taraması daha yapalım.” Böyle yani! Şu laubalilik ile! Aylardır bekliyor Mahmut Sümbül. “Seni iade etsek bile eski yerine iade etmeyiz, başka bir ilçeye süreriz.” Bakın böyle deniliyor! Dünyanın neresinde var böyle saçmalıklar ama burası Türkiye işte! Biz boşuna mı Suç işleri Bakanı diyoruz, Zulümat Bakanı diyoruz hak ediyor bunlar Türkiye’nin hali bu!

Bakın iktidarın yaptığı başka bir haksızlık; Evim Mağdurları evrakları ile bize başvurdu. Yıllardır evim mağdurlarının haklarını burada savunuyorum, gündem ediyorum. İktidar büyük hatalarla, büyük göz yummalar ile pıtrak gibi birtakım evim firmalarının ortaya çıkmasına yol açtı. Haksızlık, hukuksuzluk yapan, kimisi dolandırıcı olan firmalara izin verdi. Göz göre göre ne dolaplar döndü, arkada ortaklıklar mı vardı bilmiyoruz! Sonra bu firmalar vatandaşı çarptı! Bakın 50 bin küsür insandan bahsediyoruz! Adam gariban üç kuruş birikimi var, ayda 1500-2000 TL verecek zor Bela biriktirmiş 5-10 bin lira gidip bir dosya parası veriyor. Aylık 1800-2000 TL paralarla gidip bir ev alıyor ya araba alıyor yıllarca bekleyecek takır takır parasını ödüyor fakat ödediği firmalar kendisi gibi samimi değil! Paralar iç ediliyor, altından kalkılamıyor, büyük bir felaket oluşuyor. Biz bunu yıllardır söyledik, söylerken iktidar kulak asmıyordu. Bak felaket büyüyor dedik kulak asmadı. Felaket çok büyüdü dedik “Aa öyle mi? Yasa çıkaralım o zaman.” Nisan ayında yasa çıkardılar. Rezalet zirve yaptığı zaman. O çıkan yasa da derde derman olmadı, haksızlıklarla dolu firmaları koruyan bir yasa oldu. Tamam bir firmadan alıp başka bir firmaya veriyorlar, başka firma hiçbir hukuki hak talep edemeyeceksin diye bir noterden kağıt imzalatıyor. “Bak senin evini ben tekrar bu işlemleri yapacağım ama hiçbir hukuki hak talep edemeyeceksin.” diye imza alıyor. İkincisi süreleri uzatıyor, önceki paraları dikkate almıyor. Dosya parası zaten %80’i TMSF tarafından ödenmiyor. Vatandaş diyelim ki 39 bin lira yatırmış eline geçen 6-7 bin lira, geri kalan parası gitmiş! Dosya parasının %80’ini ödemiyor. Vatandaş aldatıldı, yasa çıktı, firmalar bunu da dinlemedi. “İşine gelirse kardeşim.” dedi ve şu anda vatandaş mağdur! Vatandaşlar zaten bir dolar üzerinden büyük bir zarara uğradı, 2-3 yıl önceki paraları pul oldu gitti, şimdi de zaten aldıkları para da ortada, diyelim ki “Paramı geri alayım.” desen çok az para alabiliyorlar! Yani yapımına devam edelim dese bir sürü mağduriyete uğruyor, başka haksızlıklara uğruyor. Şimdi mesele uzun, biz özetle şunu söylüyoruz; yeni bir yasa çıkmalı. Bu işler bir düzene kavuşmalı, bir sürü aile dağıldı, insanlar intihar etti, boşanmalar oldu “Senin yüzünden buraya girdik, başımıza bela açtın.” şöyle böyle bir sürü insanlar, aileler birbirine girdi. Çıkan yasa derde deva olmadı, vatandaşlar geçen gün bizi ziyaret ettiler, başvuru yaptılar belgeleri verdiler. “Ya Sayın Vekilim bu işi halledin ya. İktidar güya bir yasa çıkardı perişan durumdayız.” diyor. Herkese gidiyorlar, gitsinler hakları. Biz de onların burada sesi oluyoruz, yeni bir yasayla bu durum düzeltilmeli, bu olacak bir durum değil arkadaşlar. 47 bin evim mağduru var şu anda, zor durumdalar ve biz de onların yanındayız.

Adem Turan Marmara 6 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalıyor ve hasta bir kişiyken kalp ameliyatı geçirmiş, oldukça ağır sorunları varken kendisini MİT görevlisi olarak tanıtan 4 kişi tarafından bir müddet kaçırılıp tehditle baskı yapıldıktan sonra serbest bırakılıyor ama sonrasında tekrar tutuklanıyor. Kalp ritim bozukluğu, yürüme konuşma sıkıntıları var, nefes alma problemi, vertigo, bel fıtığı ameliyatı, 3. kez tekrar ameliyat olması gerekiyor bütün bunlara rağmen 36 kişilik koğuşa atmışlar, sağlık sorunları ile yaşam mücadelesi veriyor. Böyle bir insanı öldürmek için mi alıyorsun ya? Bakın gözaltına alındığında polisler bile korkmuş “Eyvah adam elimizle kalacak, ölecek.” demişler. Kalp atışları hızlanmış, ritmi bozulmuş, serbest bırakmışlar sonra yine zorbalıkla tutuklanmış şimdi cezaevinde 36 kişilik bir koğuşta kalıyor. Bu adam orada ölse ne olacak? Tutuksuz yargılanamaz mı bu kişi ya? Yurtdışı yasağı koy, şehir dışına çıkmama yasağı koy, ev hapsi ver Allah aşkına nedir bu yani insanlara böyle bir tutukluk zulmü yaşatıyorsun?

Mehmet Ataş 30 yıldır hükümlü. Kendisi Giresun Espiye Cezaevi’nde kalıyor. 1992’den beri cezaevinde ve cezaevi Gözlem Kurulu kararıyla tahliyesi 6 ay daha ertelenmiş durumda. Cezaevleri böyle! Gözlem kurulu ikinci mahkeme olmuş, geliyor bakıyor zaten bütün kurul oturmuş, kişi ayakta, bakıyor ve “İyi hali de var ama uyduruk bir şey bulalım, sana bir 6 ay daha içeride yat.” Sen mahkeme misin kardeşim? Kim bu kararı veriyor? İçlerinde tek hukukçu savcı, geri kalan hepsi sıradan memur. Kütüphaneci, idari memur, müdür. Arkadaş siz ikinci mahkeme misiniz? Bu ne rezalettir? Tüm mahpuslar bu stresi yaşıyor! “Çıkacağımız zaman kütüphanecinin insafına kaldık.” Diyorlar. Şu hale bakın! Her gün binlerce başvuru alıyoruz biz. Savcı desen iktidarın kulu, kölesi zaten, idari memur da onun kulu kölesi. Al sana uyduruktan ikinci mahkeme!

“Ben Mehmet Coşar eşim Duygu Coşar Isparta E Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalıyor, 3 yıl daha kalacak. 3 yaşında oğlumuz var. Çocuğu cezaevine versek mi alsak mı? Veriyoruz çocuk içeride çatlıyor, alıyoruz anne içeride ağlamaktan bitiyor. Çocuk dışarıda ağlamaktan bitiyor, çocuğu bir daha veriyoruz cezaevinde çok kötü ortam var.” O cezaevleri büyüklere göre yapılmış arkadaşlar 3 yaşındaki çocuk için yapılmamış o cezaevi, ben de girdim biliyorum, kesinlikle orası bebeğin, çocuğun olacağı yer değil. Ne güneş alabilirsin, rutubet her taraf, merdivenler son derece kötü çocuk küçük kafasını kırabilir böyle bir sürü vaka oluyor. 2 yaşındaki, 1 yaşındaki, 5.5 aylık bebekleri oraya sokuyorsun. Bunun yok mu bir formülü? Acımasızlık işte! Avrupa’da çocuklu annelere yönelik çok formül var ama burada Zulümat Bakanı’nın denetimindeki cezaevinde öyle bir şey yok. Baba diyor ki: “Benim de cezam var, ben de içeri girsem çocuk ortada kalacak, anneanneye vereceğiz.” Bakın böyle binlerce aile var şu anda.

Asım Demir Espiye L Tipi Cezaevi’nde 30 yıl yatmış ve artık 22 Aralık’ta müddetnamesi görünüyormuş. 30 yıl yatmışsın düşün, 22 Aralık 2022’de çıkacağını biliyorsun müddetname öyle diyor fakat yine o bizim zalim gözlem kurulu! Oturmuşlar “Efendim sen bir 6 ay daha yat bakalım. Canımız öyle istedi.” Demişler. Bir 6 ay daha yatıyormuş, bakın hemen herkese bunlar yapılıyor. Uyduruktan buluyor bir şeyler! Aynı maddeden ceza yiyen başka cezaevindeki birçok kişi tahliye olurken bu cezaevi Espiye Cezaevi’nde tahliyeler engelleniyormuş!

Tayfun Bağ Edirne F Tipi Cezaevi’nde sözleşmeli er  bu delikanlı. Sözleşmeli er ya bakın darbe gecesi komutanlar ona emretmiş, çıkmış dışarı ondan sonra bakmış ki bir darbe olayı var. Hemen elini çekmiş her şeyden 15 Temmuz’da ilk 20 gün Silivri Cezaevi’nde kalmış, daha sonra tutuksuz yargılanmış. 3 yıl hava harp okulunda çalışmaya devam etmiş. Bakın çalışmaya da devam etmiş, 3 yılın sonunda bir gece ansızın kapının önüne konuldular sözleşmeleri feshedildi ve 12 yıl da ceza verimiş. Sözleşmeli er neye uğradığını şaşırmış. Darbede aktif yer alsa, emirler yağdırsa neyse öyle birisi de değil adamı serbest bırakmışsın, 3 yıl dışarıda çalışmış sonra almışsın “Verdim sana 12 yıl ceza.” Sonra bakın Yargıtay’a gitmişler, ceza onanmış, Anayasa Mahkemesi’ne gitmişler, herkes titriyor biliyorsunuz onlar da onamış. Diyor ki: “Arkadaşlarından evli olanlar var, eşi yeni doğum yapanlar var, babası oksijen tüpü ile yaşama tutunmaya çalışanlar var içeride durum bu.” Herkes perişan neye uğradığını şaşırmış durumda insanlar. “Tek suçları asker olmaları.” ya siz asker olmadınız mı arkadaşlar? “Emre uymuyorum diyebildiniz mi Sayın basın mensupları?” “Ben emre uymuyorum.” Diyebilir mi askerlikte bir er komutana, binbaşına, albaya “Senin emrine uymuyorum.” Diyebilir mi arkadaşlar? Adam “Çık” demiş çıkmış, bakmış darbe var elini çekmiş. E tamam bu adamdan daha ne istiyorsun zavallı erden? 19-20 yaşında gariban Anadolu çocukları bunlar. “Edirne’den, Konya’dan, Isparta’dan, Erzurum’dan, Ankara’dan, İzmir’den zaten bu çocuklar ellerine silah  almayan geri hizmetlerdeki  erler elektrikçi, kaloriferci, tesisatçı askerliğini böyle yapan çocuklar. Perişanız.” Diyor, hal bu diyecek bir şey yok!

Ağız ve diş sağlığı teknikerleri bize başvurmuş. “Bizim işimizi başkaları yapıyor, sıradan memurlar yapıyor. Bizim atamalarımız yapılmıyor.” diyor Ağız ve Diş Sağlığı teknikerleri böyle çok meslek dalı var. “Mecbur başka yerde vasıfsız işçi olarak çalıştırılıyoruz. Yönetmelikte her iki diş hekimine bir ağız ve diş sağlığı teknikeri verilmelidir.” Diyor. Gidiyorsunuz dişinize dolgu yapılacak, bilmeyen adam diş hekimine yardımcı olabilir mi? Bilen birisi yardımcı olacak ama işte görüyorsunuz burada da teknikerler çoğunlukla işe alınmıyorlar onların sesi oluyoruz buradan! Lütfen kadro açılsın!

Mardin Derik Hisaraltı köyünden başvuru var bize. Yolları 3 senedir yapılmıyor. Yol, çukurdan kullanılmaz hale gelmiş. Asfalta ne bir yama yapılıyor ne başka bir şey. Yol baştan sona yapılması gerekiyor. Yol 2 km ama hiç kimse yapmıyormuş! İşte maalesef bir ihmal ve vurdumduymazlık örneği daha!

Çok üzücü bir yine anne tutukluluğu örneği anlatacağım size. Bakın Süleyman Sayın bize başvurmuş. “Eşim Gülten Sayın dün teslim oldu, cezası onandı cezaevine teslim oldu fakat bu arada 6 yaşındaki çocuklarının çok ağır ve tehlikeli bir kansere yakalandığı anlaşılmış, ve geç teşhis edilmiş. Ewing sarcoma, ben hekimim biliyorum ewing sarcoma çok tehlikeli ve hızlı öldüren bir kanserdir arkadaşlar maalesef. Kanserlerin en hızlılarından birisidir. Şimdi bakın ona bakacak Anne şu anda cezaevine girdi, infaz erteleme için başvuru yapılıyor. “Yok kabul etmeyiz.” Diyorlar. “Çocuğumuz ölecek, kemoterapi alacak, 4. Evre bir infaz erteleme verin. 6 ay erteleyin.” “Yok vermeyiz.” Sen nasıl bir zalimsin? Sende hiç vicdan yok mu? Merhamet yok mu? İnsaf yok mu? Sen nasıl yargı mensubusun ya? Sen hiç baba anne olmadın mı? Ayıp değil mi ya! Hastalık raporları ortada ben bir hekim olarak içim sızladı yani. Böyle bir çocuk yalnız bırakılır mı? Ne olacak 6 ay geç girsin ya! Şu rezalete bakın! İyice despot olmuşlar. Bakın Baba ne diyor? “Bu süreç içerisinde çocuğumun durumu daha kötüye gitmemesi için annesine ihtiyacı var. Annesinden ayrılmaması için bize yardımcı olabilir misiniz? Annesini alırlarsa ben de işi bırakmak zorunda kalacağım. 1 aydır zaten işe gidemiyorum anne içeri girecek ben işten çıkacağım, çocuk ortada.” oradaki yargıç otumuş “ Efendim vermiyorum infaz erteleme.” Vermiyorum var mı? Sen insan değil misin? Sen insan değil misin diye soruyorum! Bakın çok net bir cümle olarak soruyorum! Nedir bunlar ya? Millete zulmetmek için mi orada oturuyorsunuz siz? Hayret bir şey! Biz bunları hep ilgili yerlere de ileteceğiz arkadaşlar, bunu yapanların sicillerine de işlenecek. Biz bunlara razı değiliz, kimsede razı olamaz!

“Eşim Yusuf AŞICI Afyonkarahisar 1 No’lu L Tipi kapalı Cezaevi’nde kalıyor. İstanbul’da yaşıyoruz.” Diyor. İstanbul’a nakli için bize başvurmuş, biz de buradan yetkililere iletiyoruz, perişan insanlar. Madden manen, İstanbul’dan Afyon’a git, Diyarbakır’a insanlar yollarda perişan. Yarım saat gidip yakınını görecek, yapmayın bunu! Mahpusa zulmediyorsun da mahpus yakınına niye zulmediyorsun!

Ramazan Arslan başvurmuş, bu da bir Türkiye vakası şu hallere bakın! Adam motosiklet ile gidiyormuş diyor ki: “O sırada arkamdan kendisi polis olarak tanıtan kişiler geldi, tekme tokat vuruyorlar. “Ne yapıyorsun kardeşim?” dedim.” kelepçelemişler adamı, araç içinde de darp etmişler, bakın raporlar var, Sağlık raporları. Bir hekim olarak okudum bayağı darp etmişler! Motosikletiyle giderken kendisini polis olarak tanıtan kişiler onu durdurup bir ton darp ediyorlar, arabada darp ediyorlar hastaneye gidiyor darp raporu alıyor. En sonunda geliyor ifadesi alınıyor ki yanlış kişi olarak durdurulup darp edilmiş. Uyuşturucu satıcısı diyerek takip edilen değilmiş. Kendi halinde bir vatandaşmış, uyuşturucu satıcısı diye gözaltına alınıp bir ton sopa yemiş. “Ben bu polislerden şikayetçi oluyorum. Bakın işte darp raporlarım var. Fotoğraflarım var.” Demiş ama hiçbir işlem yapılmıyor maşallah! Şu hale bakın arkadaşlar! İstediğiniz gibi darp edin sonra da yanınıza kar kalsın! Doğru düzgün bir iş yap! Polisliğini yapacaksan doğru düzgün bir polislik yap, vatandaşı hem mağdur ediyorsun yanlışta yapmışsan hesabını vereceksin. Böyle olmaz!

Biz burada çok gündeme getirdik; Garibe Gezer cezaevinde sürüklendi, darp edildi, taciz edildi en sonunda ne oldu? İntihar etti! İntihara sürüklendi! O kadar darp, hakaret ve sonrası intihar! Nasıl etmesin? İşte bu intihar olayı sırasında yan koğuşta olan iki mahpus Resmiye Vatansever ve Deniz Tepeli  onlar da şu anda baskı görüyorlar ya onlar da mı intihar etsin arkadaşlar! Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi, bakın bize gelen başvuru var! Sizinle de görüşmüştük, bu konuyu! Ben hakkaniyetli bir şekilde değerlendirmiştim, siz öldürdünüz dememiştim Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi müdürü sen öldürdün siz öldürdünüz demedim! Dedim ki: “Bu hakaretlerden darplardan sonra belli ki intihara sürüklenmiş.” Yüzünüze de o gün söyledim Peki şimdi başkaları mı intihara sürüklensin? Bakın yan koğuştaki kişilere vermişsiniz çok kötü koğuşlara, avukatları bize başvurmuş. Kim bunlar? Resmiye Vatansever ve Deniz Tepeli çok kötü fiziki koşullu hücrelere verilmiş. Disiplin soruşturmaları sürekli açılıyor, resim atölyesine çıkmaları engellenmiş, havalandırma süreleri iyi halli oldukları sürede dahil olmak üzere 3 saat ile sınırlandırılmış. Diyorlar ki bakın burayı okuyacağım dikkatli dinleyin: “Hapishanenin en arka koridorunda yer alan, seslerini kimsenin işitmediği, hiçbir mahpusa seslenme, selam verme, koridorda uzaktan dahi olsa görme vb. imkanın olmadığı birer dip hücreye konulmuşlardır. Tuvalet taşı da dahil 1 metrekare WC’si olan, toplamda 4 metrekarelik hücreler, alt kat olması sebebiyle hiç gün ışığı almamaktadır. Müvekkiller tarafından gece gündüz ışık yakılması ihtiyacını doğuracak şekilde olan bu hücreler son derece nemli ve kötü kokmaktadır. Tuvalette hem banyo hem çamaşır, bulaşık yıkama yeri hem de sebze, meyve yıkama yeri olarak kullanılmakta dolayısıyla hücrelerin içi sürekli ıslak ve nemli olmaktadır. Tuvalet lavabosu çocuk lavabosu olduğu için kullanımı da oldukça güç olmaktadır. Tuvalette soba borusu genişliğinde bir havalandırma alanı olsa da buradan sürekli fare çıktığı için kapatılmak zorunda kalınmıştır. Bu nedenle hücrelerde bir hava sirkülasyonu da yoktur. Yağışlı günlerde hücrelerin içi su dolmakta, hücreler güneş almadığı için de sürekli ıslak kalmak durumundadır. Hücrede mutfak tezgahı dahi bulunmamaktadır.  Koşulların düzeltilmesine, diğer ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü mahpusların bulunduğu yerlere geçme talepleri ise sürekli reddedilmektedir.” Arkadaşlar bu nedir ya? Ben kendimi adeta Orta Çağ’da Fransa’da Bastil Zindanları’nda hissettim! Siz de öyle hissetmediniz mi? Bu ne ya! Zulümat Bakanı diye ben boşuna mı diyorum! Şu hale bak, 21. Y.Y.’da 2023’e girmek üzereyken Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’ndeki bir hücrenin durumu! Bu insanlar sırf boyun eğdirilmek için atılmış bu hücreye hücrenin halini de anlatıyorlar! Hiçbir açıklama yapacak Allah’ın kulu yok mu? Anlamak mümkün değil! Bastil zindanı ya! Başka bir türlüsü yok! Şu hale bak! 4 metrekarelik hücrede nemli bilmem ne!

Eşim Cihat Üçdağ Muş E Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmaktadır. Diyarbakır Cezaevi’nde  Muş’a sürülmüş, aile Diyarbakır’da git gel perişan yollarda. Ailenin Muş’tan Diyarbakır’a nakledilmesi yönünde talepleri var. Şeker hastası bu kişi, zaten bakımsızlıktan şeker hastası olmuş!

Selçuk Ay bize başvurmuş. YURT-Sendikaları Konfederasyonu Genel Teşkilatlanma Başkanı ve YURT Tarım Sendikası Genel Başkanı diyor ki: “Bu haksız ve hukuksuz geçen torba yasada % 2’lik sendika barajı genel kuruldan geçerse eğer, bu durum TBMM’nin yüz karası olacaktır. Bunu önleyin buna karşıyız diyor. Anti demokratik bir tutumdur.” Diyor katılıyoruz kendisine!

“Meclis’teki tüm milletvekillerine ve Çalışma Bakanı Vedat Bilgin Bey’e Değerli ve seçilmiş Milletvekilleri’ne” sesleniyor bir  vatandaş! EYT ile ilgili bir düzenleme yapılacağı söylendi fakat ayrıntı yok! Nedir kardeşim? Maliye Bakanı’na soruyor gazeteciler; “Efendim EYT işi ne olacak?” Maliye Bakanı: “Ne EYT?” dalga geçiyor! Arkadaş biz senin habire esprilerin ile mi uğraşacağız! Adam anlatıyor: “Ben ne çektim?” Sayın Maliye Bakanı Sayın Vedat Bilgin dinleyin! “Şu anda işsiz olmama rağmen hala işsizlik maaşı da alamıyorum. İşsiz kaldığım 32 aylık süre içerisinde bankalara ve eşe dosya 140 bin liradan fazla borcum oluştu. Bankalar avukatlar 5 tane icra dosyası ile evime dayandılar, hacizler geldi. Telefonlarımı kimse açmıyor yeşil kar, askıda ekmek, askıda fatura, askıda market kartı, yardım kolisi, leş gibi kokan musluk suyu içme, Fitre Zekat ve Sadaka Almak, 20 yıllık eski kıyafetleri giymek, aç kalmak, çocuğuma simit bile alamamak, pazara gidip bir şey alamadan geri dönmek, 1 TL bile olmadığı için market kasasında aldıklarını bırakmak zorunda kalmak, faturaların ödenememesi sonucunda Doğalgaz-Elektrik-Su kesilmesi, kışın üşümemek için evde montla oturmak, bir yere gitmek için otobüs bileti parası bile olmadığı için kilometrelerce yol yürümek zorunda kalmak, günlük işleyen gecikme faizleri, bitmeyen borçlar, apartman aidat borçlarını aylarca ödeyememek, kiraların ödenememesi. Ben bunları yaşıyorum kardeşim.” Diyor. Siz dalga geçerek diyorsunuz ki : “Ne EYT mi? Bir bakarız.” Vatandaş bunu diyor, biz de milletvekili olarak onun vekiliyiz, ben vatandaşı tanımam etmem ama vatandaş bana başvurmuş ben de milletvekilliği görevimi yapıyorum. Vatandaşın çektiği bu. “EYT konusunda bir düzenlemeyi netleştirin, perişanız, şu çektiklerimizi duyan yok!” diyor! Biz bunu soru önergesi ile de bakanlığa sorduk, uzun uzun yazmış arkadaşlar, tüm ayrıntıları ile vatandaşımız da bilsin. Bakanlığa bunu soru önergesi olarak sorduk!

Stajyer avukatlar adına “Teraziyi Eşitleyelim İnisiyatifi” bize başvurmuş, hak istiyorlar diyorlar ki: “Hakim savcı stajyerlerine 10 Bin TL ödeniyor, intörn doktorlara asgari ücret ödeniyor, stajyer avukatlara ise 2 Bin TL! Bizim suçumuz ne?” diyorlar. En azından asgari ücret olsun. O kadar staj yapılıyor, bir sürü angarya işi yapılıyor, bir sürü zahmet çile ancak 2.000 TL. “Bu böyle olmaz.” Diyorlar. Haklılar. En azından stajın ilk 6 ay için asgari ücret tarifesine göre yasalaştırması talepleri var. Birçok yere başvurmuşlar bize de başvurmuşlar. Bizde Teraziyi Eşitleyelim İnisiyatifi’nin isteklerini burada gündem ediyoruz.

Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevi’ndeki mahpus Ahmet Dizlek’in eşi Özlem Dizlek bize başvurmuş. Bu mahpusu biz unutamadık unutamayız çünkü defalarca söylüyorum; mide kanseri teşhisi konmasına rağmen bir hekim olarak dosyasını büyük bir üzüntüyle inceledim, 2 yıl boyunca bakın yanlış duymuyorsunuz ne cerrahi tedavi yapılmış ne kemoterapi ne radyoterapi ve gecikmiş! En başta bir ameliyatla kurtarılabilecek bir hastanın 2 yıl boyunca hastalığı ilerlemiş en sonunda biz araya girdik ameliyatının yapılmasını hızlandırdık. Şimdi de kemoterapi için gitmesi gereken yer noktasında gecikmeler yaşanıyor! Ya zaten 2 yıl ihmal etmişsiniz, sonunda ameliyat olmuş, ağır bir mide ameliyatı olmuş en azından şimdi doğru düzgün kemoterapi programı oluşsun ya yazıktır günahtır! Bu nasıl bir ihmaldir! İnsan bir zindana düştü mü yanmaya görsün! Allah aşkına böyle mi ya! O mahpusun canından sorumlu değil misin? Suç işlemiştir işlememiştir bir şekilde cezaevine girmiştir! Nedir bu? “Sen buraya girdin istediğimi yaparım kardeşim kimse bana nasıl olsa soramayacak! Nasıl olsa Gergerlioğlu da sorsa arkamda Zulümat Bakanı var.” Diyor bazı cezaevi müdürleri! Tamam da bunlar sizin sicilinize işleniyor! Zulümat Bakanı her zaman arkanızda durmaz! Yarın öbür gün bu bakan değişir, iktidar değişir sizden hesap sorulur arkadaşlar! Ondan sonra ne yapacağınızı bilemezsiniz! Bakın Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da defalarca sesleniyor kamu görevlilerine, bürokratlara; “Ey bürokratlar yarın öbür gün bu iktidar gider yanlışlara imza atmaya devam etmeyin.” diyor ben de onu söylüyorum! Böyle olmaz arkadaşlar, devlette devamlılık var! Yani o bakan gitti diye sen de yok olacaksın değil! O bakan gider sen ortada kalırsın, hesabı sen verirsin!

İnfaz koruma memurlarını biz burada genellikle eleştiriyoruz ama şunu diyoruz; infaz koruma memurlarına da haksızlık yapılırsa yine biz varız, yine ben varım! Onların hakkını yine savunuruz! İnfaz koruma memuru kardeşlerimiz bize başvurmuş. Uğradıkları haksızlıklar ile ilgili başvurmuşlar, el hak onları da gündem ederiz. Ne diyorlar? “İnfaz koruma memuru olarak bazı saldırgan mahpuslar kötü niyetli muameleler yapabiliyorlar, kimi zaman tarafımıza jiletle, cam ve benzeri kesici aletlerle saldırı yapıyorlar! Bu sebeple jilet, cam bardak gibi tehlike arz eden eşyaların yerine demir bardak ve tıraş makinesi gibi eşyaların kullanmasının daha doğru olacağını düşünmekteyiz.” Demişler. “Çalıştığımız ortamda 13 saat boyunca kapalı bir yerde maltada televizyon yasak sadece gazete bulmaca. Bizi malta diye bahsettiğimiz koridora dahi televizyonu çok görüyorlar. Bekar bir infaz koruma memuru 8.900 TL alırken polis memuru 13-14 Bin TL alıyor. Biz de aynı işi yapıyoruz, güvenlik işini yapıyoruz. Bu aynı seviyeye, statüye getirilsin.” Diyorlar. Biz de onların sesi oluyoruz. Doğrudur yani güvenlik işi varsa tabii ki bir eşitliğin sağlanması gerekiyor. Bu da doğru!

Bir anne başvurmuş “Oğlum Mustafa Özgür Mulla Erzurum Dumlu 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde kalmakta ve orada ağır hak ihlalleri var.” Bolu F Tipi Hapishanesi’nden Erzurum’a tabutluk denilen küçücük hücreli bir araçla nakledilmiş. Erzurum Dumlu Cezaevi sanırım çok kötü bir cezaevi, yeni yapıldı ve özellikle bakın “Şu ana kadar yaptığımız zulümler, ihlaller yetmedi daha kötü bir cezaevi yapalım. Her tarafı hücre olan bir cezaevi yapalım.” Demişler, Erzurum Dumlu Cezaevi’ni yapmışlar! Bakın ne diyor mahpus yakını ? “Havalandırmaya ancak 1saat çıkmasına izin verilmektedir ve gökyüzü asla görünmüyor.” Demir parmaklıklar var, demir parmaklığa da tel geriyorlar! Şu hale bak! Onu bile yeterli görmüyor! Demir parmaklık var adam zaten bir yere nasıl kaçsın oraya da tel geriyorlar! Tek kişilik hücrede tutuklu olmasına rağmen ağırlaştırılmış müebbet muamelesi görüyor! “Bolu F Tipi Hapishanesi’nde tedavi altındaydı şu an sağlığı için bir adım atılacak mı bilmiyoruz ve İstanbul’a nakil istiyoruz.” Diyor.

Değerli basın mensupları bugün basın toplantımızı burada bitiriyoruz, hepinize sevgi ve saygılarımı sunuyorum teşekkür ediyorum.

Yorumlar