15 Aralık 2022

Değerli arkadaşlar, lütfen dikkatle dinlerseniz, özetle anlatmaya çalışacağım.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, ortada bir enkaz var. Şimdi, iktidarın bir tasfiye süreci var ve bu ucube bir yapıyla yapıldı. Şimdi, bunu, elimizi vicdanımıza koyarak dinlemek zorundayız, anlamak zorundayız; lütfen beni iyi dinleyin.
    

Bakın, ilk başta insanlar torbalara konularak atıldı, daha sonra “Gerekirse geri alırız” dendi fakat hiç de öyle olmadı, insanların çok büyük kısmı, iktidarın aldığı kararla şu anda bu ihracı hâlâ yaşamaktalar. Şimdi, ihraç edildikten sonra insanlar bir merciye başvurmak istedi, idare mahkemesine gitti idare mahkemesi “Benim işim değil.” dedi, Anayasa Mahkemesine gitti “Benim işim değil.” dedi, AİHM’e gitti, AİHM 25 bin dosyayı “Ben bu ülkeyle uğraşamam.” diye başından savdı. Avrupa Konseyi ve AİHM’in de uygun bulmasıyla iktidar OHAL Komisyonunu kurdu 23 Ocak 2017’de. Altı-yedi aydır insanlar bir merciye başvuramıyordu, ortalıkta çaresiz, şaşkın, üzgün, bitmiş olarak dolaşıyordu. Bir kısmı da 25-30 kişi bu dönem içinde intihar etti arkadaşlar, bu dünyadan gitti, çaresiz kaldığı için, şok durumunda olduğu için. Kimi doktor hastanenin çatısına çıkarak kendisini aşağı attı, kimi akademisyen -barış akademisyeni- kaldığı evde kafasına sıktı, kimi polis ihraç kararını eline aldığı anda silahıyla karakoldaki başka bir odaya giderek kafasına sıktı. İnsanlar bu denli çaresiz bırakılmışken iktidar onlara başvuracak bir merci göstermedi. Bu çok büyük bir hatadır bir devlet adına.
    

Bakın, çok iyi dinleyin, bu Komisyon kuruldu, peki, derde deva mı oldu? Hayır. Aradan bir yıl geçti, insanlar ihraç edilmişti ve bir yıllık bir süre içinde bir cevap verilmedi. İhraç edilmişsiniz diyelim ağustos ayında, bir buçuk yıl sonra Komisyon bir sonuç açıkladı size, yüzde 3-5 kabul var.
    

Peki, bu Komisyon nasıl bir komisyon? Şimdi, bakın, ben de bu Komisyona başvurdum, ben de ihraç bir uzman doktorum. Kürt meselesiyle ilgili barışçıl bir sosyal medya paylaşımı yaptığım için ihraç edildim, sonrasını az çok siz vekiller de biliyorsunuz Meclisteki devamını. Şimdi, OHAL Komisyonu bir buçuk yıl sonra “Gel bize başvur.” dedi, bizi bir hekim olarak aylarca hastaneler bile kabul etmedi çünkü “Seni devlet ihraç etmiş, devletin mimlediği birisini almayız.” dedi bütün hastaneler; diğer memurlar da aynı sıkıntıları yaşadı. Ardından biz OHAL Komisyonuna başvuruyu yaparken sorduk: Neyle itham ediliyoruz? Bize dediler ki: “Sen yaz, itham falan sana söylemiyoruz.” Bakın, burada hukukçu arkadaşlar var, AK PARTİ’den de hukukçu arkadaşlar var, şu söylediklerimi vicdanları kabul ediyorsa ben bir şey demeyeceğim. Hangi mahkemede, hangi idari veya adli soruşturmada sizinle ilgili bir itham söylenmeden savunma istenir arkadaşlar? Biz öyle bir savunma verdik OHAL Komisyonuna. Bir kere Komisyon başta bitti, böyle Komisyon olur mu arkadaşlar? Böyle bir Komisyon olamazdı ama “Ben oldu dedim, oldu” dediler. Peki, biz Komisyona verdik savunmamızı, ek bir savunma şansı falan kesinlikle verilmedi, evrak, tetkik, oraya gidip savunma şansı falan verilmedi. Neye göre, hangi kritere göre değerlendirdikleri de belli değildi, hangi kritere göre değerlendiriliyor o da belli değil. Barış Akademisyenleri “barış” istedikleri için ihraç edildiler ve altı yıldır hâlâ ihraçlar. Anayasa Mahkemesi “ifade özgürlüğü” dedi fakat OHAL Komisyonu bunu takıyor mu? Hayır, kesinlikle umursamıyor.

Bu nasıl bir Komisyon anlamak mümkün değil, legal kriterler illegal kabul edildi. Bank Asya’yı kim açmıştı herkes biliyor. Peki, Bank Asya’da hesabı olan, çocuğunu özel bir okula gönderen, ne bileyim bir gazeteyi alan bir insan legalite dışında bir iş yapmamıştı. 15 Temmuzdan bir gün önce Aktif-Sen’in aidatlarını ödemeyi devlet kabul ediyordu, sendikal sistemi kabul ediyordu.
    

Şimdi, nasıl oldu? Şimdi, bakın, bu artık şu anda tam bir faciaya dönmüş durumda arkadaşlar. İnsanlar çaresiz bırakılmış durumda ve büyük bir enkaz var. Ben AK PARTİ’li, MHP’li arkadaşlara söylüyorum yani “Kabul edenler… Etmeyenler…” Kaldırıyorsunuz, indiriyorsunuz ama burada çok vicdani azap verecek bir durum var. Süreç içinde ilk başta, bakın, beş altı ayda 25-30 intihar demiştim, altı yılda bu 140 intihara ulaştı. İnsanlar “Bu iktidara hakkımı helal etmiyorum.” diye veda mektupları yazdılar ve intihar ettiler. Bunun hesabı ne bu dünyada ne de öte dünyada verilir arkadaşlar.
    

KHK’lılar arasında müthiş bir intihar, boşanma ve ölüm oranına rastladık. Ben bunlarla ilgili bilimsel çalışmalar yapıyorum. 40-50 kat, normal popülasyona göre intihar, boşanma ve ölüm oranları var. Demek ki burada bir kırım oluşturmuşsunuz ve umurunuzda da değil. Şimdi, baştan zaten bu Komisyon kararını vermiş. Bu nasıl belli? Süleyman Özışık isimli gazeteci daha ilk başlarda gitti, konuştu Komisyon Başkanıyla “Yüzde 15 oranında kabul bekliyoruz.” dedi. Nereden biliyorsun? Neredeyse 150 bin tane dosya var, nereden biliyorsun yüzde 15 çıkacak? İhsası rey, yüzde 13,6 şu anda kabul çıktı, demek ki baştan her şey belli. Biz zaten bunu söylüyoruz, bu Komisyon iktidarın yaptığı işi tasdik Komisyonu hâline gelmiştir. İnsanların yargıya ulaşmasını engelleme Komisyonu oldu. Şimdi, düşünün, insanlar kanser oldu ya. Bu Komisyon ilk yıl kararını verseydi, yargıya gitseydi belki bu durumdan kurtulabilirdi ama altı yıl boyunca hâlen daha sonuç açıklanmamış. Ne vardı ki açıklanmadı? “İki ay sürecek.” dendi OHAL, iki yıl sürdü; “İki yıl sürecek.” dendi OHAL Komisyonu, altı yıl sürdü. Biz diyoruz ki: Bu OHAL Komisyonu baştan sona bir enkaz ve büyük bir günah ve suç abidesidir. Bakın, tüm AK PARTİ’li ve MHP’li vekil arkadaşlara söylüyorum: Şu anda kızdınız değil mi, şu anda öfkelendiniz değil mi? Ben anlıyorum sizi çünkü ağır laflar ve vicdanınızı sızlatan bu cümleler sizi durduramadı çünkü ortada inanılmaz büyük bir enkaz, günah ve suç var arkadaşlar o insanların vebali ödenemez. Bakın, bu OHAL Komisyonu şu anda kapanmalı, lağvedilmeli, yasalaşmış KHK’lar iptal edilmeli ve bunun çözümü birdir. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu vardır, oraya gidersiniz ve bu sıkıntı orada çözülür. Kim suçlu, kimi suçsuz; kim şudur, budur bunlar çözülür.
    

Şimdi, bakın, ilginç bir durum var arkadaşlar, kendimle ilgili de bir örnek vereyim. Bakın, şu anda, benim vekilliğim düşürüldü bu ihraçtan sonra hakkımda açılan ceza davası sonrası. Hepiniz izlediniz bu uyduruk tiyatroyu, Yargıtayda bir hâkim dedi: “Ya böyle bir karar mı olur? On altı sayfalık bir hukuk manifestosu yazdı çok değerli bir hâkim. “Böyle bir karar olamaz, Ömer Faruk Gergerlioğlu sadece barış istemiştir, hiç bir suç yoktur onun ifadesinde.” dedi ama 4 hâkim nedense onayladı. Biz o süreçlerde Yargıtayda neler döndüğünü tahmin edebiliyoruz şu günkü kararlardan. Daha sonra Anayasa Mahkemesinin kararıyla doksan altı günlük cezaevi sürecimden sonra -vekilliğimi doksan altı gün de cezaevinde yaptım biliyorsunuz- Meclise döndüm. Bu, bu Meclis adına da bir utançtı çünkü Anayasa Mahkemesi kararı beklenmedi. Anayasa Mahkemesi kararı beklenip, benimle ilgili doğru dürüst bir karar alınabilirdi. Önlerinde Enis Berberoğlu örneği vardı, buna rağmen yapmadılar. Suç büyüyor, günah büyüyor arkadaşlar. Bakın, sonrasında daha büyük suç ve günahları şu anda OHAL Komisyonu ve İdare Mahkemeleri yapıyor biliyor musunuz? Bakın, size açıklayayım, skandallar var. Şimdi benimle ilgili…

Anayasa Mahkemesi benimle ilgili bu kararı aldı, karar ortada ve ben vekilliğe döndüm ama hekimliğe dönemiyorum. Ya, böyle saçmalık dünyanın neresinde? Şimdi, bakın, OHAL Komisyonu kararından size örnekle bu Komisyonun nasıl bir garabet olduğunu söyleyeyim. Kesinleşmemiş yargı süreçlerini esas kabul eden bir Komisyon oldu. Ben iki buçuk yıl bir ceza almıştım, kesinleşmemişti. OHAL Komisyonu bana ret verdi, neden ret verdi? “Devam eden yargı süreci.” bir, İkincisi “Kurum kanaati.” dedi. Ya, bundan dolayı ret verilir mi? Verdi adam. Daha sonra Anayasa Mahkemesi kararı geldi. Ben tekrar idare mahkemesine müracaat ettim. Bakın, işin trajikliği ve komikliği, gülseniz mi ağlasanız mı? İdare mahkemesine, Ankara 26. İdare Mahkemesine müracaat ettik oradan yani diyorum ki: Kapı gibi Anayasa Mahkemesi kararı var, herhâlde iade edileceğiz artık. Koca Türkiye bu işi konuştu, koca Meclis konuştu utanç içinde kaldılar biz geri döndük. İdare mahkemesi, sonunda Anayasa Mahkemesini herhâlde dinler diyorum. Ne oldu biliyor musunuz? Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen, idare mahkemesi bana yine ret verdi, bir ay önce. Neden? Efendim, Gergerlioğlu’na Anayasa Mahkemesi ihlal kararı verdi -evet, tamam, bunu bir tarafa koyalım bu kaldı- bir de kurum kanaati ile OHAL Komisyonu beni reddetmişti ki ben OHAL Komisyonunun bu kurum kanaati meselesini de bilmiyordum, sağ olsun idare mahkemesinde öğrendim. Ya, bakın, o kadar garabet işler dönüyor ki bakanlıklarda. Siz, şimdi, bu ciğeri kediye teslim edeceksiniz. Bakanlıklarda dönen olayı kendimden söyleyeyim size. Bakın, kurum kanaatiyle Bakanlık OHAL Komisyonuna “Ret ver.” demek istiyor. Peki, idari mahkemesi…

Şimdi, ben merak da ediyordum inanın ki. Bu kurum kanaatinde Bakanlık benim hakkımda ne yazmış? Allah aşkına yani ben Kürt meselesinde yıllarca barışçıl bir çözüm isteyen birisi olarak ihraç edilmişim bir de üstüne bir kurum kanaati yazılmış. Şimdi, idare mahkemesinde anladım ki bana Bakanlık ve OHAL Komisyonu “Sen PKK’cisin.” diye bir damga vurmuş bir de Bakanlık kendini alamamış, tutamamış yani sağlam bir ihraç yapalım diye bir de demiş ki kurum kanaatiyle “FETÖ’cüdür bu.” Ya, arkadaşlar, ben PKK’ci miyim, FETÖ’cü müyüm bir karar versin devlet. Allah aşkına yani, bakın, iş komik, komediye dönmüş durumda. İdare mahkemesi ne yapmış? Bakın, dinleyin bunu hukukçu arkadaşlar, dünya hukuk tarihine geçer bu saçmalıklar. İdare mahkemesi bir ay önce nasıl bir karar veriyor? Bakmış ki iş komediye dönmüş, Anayasa Mahkemesi kararı var ona bir şey yapamıyor, kurum kanaati, 2 örgütü işaret ediyor, ikisini de almış, çöpe atmış, Kocaeli 2. Ağır Cezadan dosyayı istemiş. “Dosyayı gönderin.” demiş. Hakkımda hüküm kurulmayan delilleri araştırmış. Buralardan bir irtibat, iltisak bulabilir miyim diye. Araştırmış, araştırmış ceza mahkemesinin bile ceza vermediği -bakın, hukukçular iyi dinlesin- deliller üzerinden kahvehane muhabbetiyle idare mahkemesi “Efendim, işte, irtibatlıdır, iltisaklıdır yahu; işte, PKK terör örgütündendir.” diye bizi terörist ilan etmiş ve ret vermiş. Ya, arkadaşlar, üzerinde konuştuğumuz Komisyon ve idare mahkemelerinin hâli budur. Allah aşkına, elinizi vicdanınıza koyun, şu Komisyonun altı yılda işlediği cinayetlere bir son verin. Biz diyoruz ki: Bu Komisyon lağvedilmelidir, hükümleri iptal edilmelidir; böyle bir Komisyon olabilir mi? Yüz binlerce insana böyle kararlar verildi arkadaşlar, insanlar o kararları eline alınca intihar etti diyorum size, hiç mi vicdanınız sızlamıyor?
    

Bakın, ben size yine Gökhan Açıkkollu’dan örnek vereyim, Cihangir Hocam söyledi, onun sonrasını söylemedi ama onun sonrasını söylediğimde vicdanınız daha da sızlayacak. Gökhan Açıkkollu İstanbul Emniyetinde işkence gördü, diyabet hastasıydı -a’dan z’ye tüm durumunu biliyorum- ilaçlarını da kullanamadı; görüntüler de ortaya çıktı, 5 kişilik, ağıl gibi bir yerde insanlar yatıyor -koğuşun görüntüsü var- ve adamın kalbi sıkışıyor, işkenceden gelmiş, kalbi sıkışıyor; orada kalıp ölüyor. Hakkında bir yargı kararı yok, emniyette ölmüş, şüpheli ölüm, gözlüğü kırılmış, bir sürü işkence görmüş, kaburgaları kırık; böyle bir adama dediler ki: “Bu adam haindir.” Yakınları onu aldı “Ancak hainler mezarlığına gömebilirsiniz.” dediler, izin oraya, hainler mezarlığına. “Efendim, olur mu, biz Konyalıyız, alıp Konya’ya götüreceğiz.” dediler; bir cenaze aracı da verilmedi onlara, bir pikabın arkasına tabut koydular -o pikabın fotoğrafını da gördüm, utanç fotoğrafıydı- ve onunla alıp İstanbul’dan Konya’ya götürdüler. Köyde imam dedi ki: “Diyanet emretti, ben bu namazı kılmam, hainlerin namazı kılınmazmış.” “Yahu, hakkında bir yargı kararı yok, gözaltında öldü, şüpheli ölüm, işkence sonrası ölüm.” diyorlar; imam ise “Yok kıldırmam bize böyle emretti müftülük.” diyor. Orada zor bela mezarlıkta cenaze namazı kılındı, Gökhan Açıkkollu toprağa verildi ve koca bir iktidarın ve insanların elinden kurtularak o cenaze toprağın altına inebildi arkadaşlar. Elinizi vicdanınıza koyun, bu Komisyon bunlara imza attı. Bakın, sonrasında ne oldu biliyor musunuz? Gökhan Açıkkollu’ya itibarı iade edildi, “Suçsuzmuşsun, pardon.” dendi. İtibarı böyle ölümünden sonra iade edilen de 30 kişi var. Arkadaşlar, bu günahın altından kalkılmaz, bakın, bütün dünyayı bir tarafa bırakın, öte dünyada bunun hesabını veremezsiniz ey iktidar yetkilileri, AK PARTİ ve MHP yetkilileri; verilecek bir hesap yok ortada, vallahi billahi yok bu hesap. Şimdi, o yüzden o OHAL Komisyonu, yargı zırhıyla istediği kararları alan, Cumhurbaşkanının emrinden zerre kadar çıkamayan bu Komisyon kapatılmalı, kararlarının hepsi iptal edilmelidir. Ben Komisyona gittim, üç saat tartıştım orada, koltuğumun altında onlarca dosyayı, skandal dosyayı önlerine sundum, Komisyon Başkanı o kadar ciddiyetsizdi ki benim skandal dolu bir dosyamı incelemeden…
    

Komisyon Başkanı benim skandallarla dolu ibraz ettiğim dosya için ne yaptı biliyor musunuz? Ne yapar bir Başkan? Alır hemen oradaki dosyaları inceler, der ki: “Evet efendim, cevabımız budur.” İncelemeden, hemen ön yargıyla dedi ki: “Bu sahtekârlıktır, bu adamı tanıyorum, bu skandal bir dosyadır.” ama öyle değildi, daha sonra araştırıldı ki evraklar arasında birtakım yanlışlıklar olmuş, benim dediğim doğruymuş. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı -bir ihraç astsubaydı bu kişi, Hasan Çomak; ismini bile unutamıyorum- bu konu hakkında bir soruşturma başlattı, böyle çok ciddiyetsiz bir evrak meselesi vardı ve ben orada, bakın, kolumda onlarca dosyayı, itiraz edilemeyecek meselelerle dolu dosyaları Komisyon Başkanlığına sunup orada üç saat tartıştıktan sonra “Ya, biz bunları inceleyip sana döneriz.” dedi Komisyon Başkanlığı fakat dört yıldır dönmediler, dört yıldır defalarca “Dönün, beni ikna edin.” dedim, edemediler, dönemediler, açıklama yapamadılar çünkü önceden alınmış kararlar vardı burada. Şimdi, bakın, burada OHAL Komisyonuyla da yeterli kalmıyor. Bir devlet bunu yapamaz arkadaşlar, size de yapamaz, vallahi Sayın Başkan ve diğer milletvekilleri, yarın öbür gün size de aynı muamele yapılsa ben yine de sonuna kadar buna karşı çıkarım bir insan hakları savunucusu olarak. Evet, ben de bir ihracım ama ihraç olmasam da bu korkunç soykırıma, insanlığa karşı suça “sivil ölüm” dediğimiz korkunç fiile karşı çıkardım arkadaşlar; olacak bir iş değil bu. Ben bilmiyorum, insanlar yattığı zaman yastığa başını nasıl koyabilir. İnanılmaz zulümler, haksızlıklar var ve bunun hesabı verilecek gibi değil.

O yüzden devlet bu yanlıştan dönmeli arkadaşlar, devlet bu yanlıştan dönmeli ve bu sayfayı kapatmalı. Düşünün, Kürt meselesinde 2010’da bir dosyası var, kapatılmış -bakın, ben dosyaları götürdüm- OHAL Komisyonu diyor ki: “Zamanında Kürt meselesinden dolayı soruşturma geçirmiş.” Yani 2 milyon terör soruşturması açıldı bu memlekette. Ya, bir ülkede 2 milyon terör soruşturması olur mu arkadaşlar? Allah aşkına, yani 2 milyon terörist olur mu bu ülkede, yüzbinlerce terörist olur mu? Dünyada bir terör örgütü en fazla 10 bin nüfuslu olur, elemanı olur. Yani 2 milyon terörist falan, olacak işler değil bunlar.

Belki şimdi oylama yapılacak ve AK PARTİ ile MHP’li arkadaşlar ellerini kaldıracak ama inanın ki çok ağır bir sorumluluğun altına gireceklerini, dinen büyük bir günah işleyeceklerini, dünyevi olarak da çok büyük bir suça imza atacaklarını söylüyorum; karar onların.

Yorumlar