23 Aralık 2021

Biz insan hakları savunucusu siyasetçilerin sözü dinlenmiyor, başvuruları sümenaltı ediliyor, gerekli kurumlar harekete geçmiyor ve insanlar ölüyor, katlediliyor, intihar ediyor olacak iş değil bunlar, bizim yüreğimiz vicdanımız buna razı değil, o yüzden biz konuşmaya sesimizi yükseltmeye devam ediyoruz, edeceğiz.

Size çok vahim bir olayı göstereceğim. Kamuoyunda yeterli karşılığı bulunmayan ama bizim vicdanımızda çok büyük karşılığı olan çok üzücü bir olayı göstereceğim. 3 tane genç insanın fotoğrafını görüyorsunuz. Bu insanlar 16 Kasım günü öncesi yaşıyorlardı, 16 Kasım günü bu Suriyeli genç insanların üzerine benzin döküp yakarak öldürdüler! Yanlış duymuyorsunuz 21. Y.Y.’dayız, 2021 yılındayız, çalıştığı iş yerinde uyurken vahşi, barbar bir insan tarafından üzerlerine benzin dökülerek yakılan insanlardan bahsediyoruz arkadaşlar ve bu insan tamamen nefret cinayeti işliyor! “Ben Suriyelileri sevmiyorum, onları geberteceğim.” Diyen bir insanın tanımadığı, bilmediği 3 gencecik insanın üzerine gidip yakma olayından bahsediyorum. Şu anda kamuoyunda bundan başka bir olayın konuşulmaması lazım çünkü bu nefret maalesef linç kültürüne dönmüş durumda ve 3 kişiyi katleden bir insan ile karşı karşıyayız. Olayı inceledim, avukatlarla görüştüm, mülteci hakları sözcüleri ile görüştüm, şöyle bir olay gelişmiş; Kemal Korkmaz ismindeki bir kişi 15 Kasım öncesi içki içtiği bir yerde arkadaşına: “Ben yarın Suriyelileri geberteceğim, katledeceğim.” Şeklinde beyanlar vermiş ve ardından gece yarısı bu iş yerine giderek bu Suriyeli işçilerin üzerine benzin dökmüş ve ateşe vermiş. İşçiler can havliyle dışarı fırlamış, orada yatan diğer işçiler hemen koşturmuşlar, alevler içindeki insanları hastaneye yetiştirmişler ama 2’si anında vefat etmiş, 1’i bir hafta yoğun bakımda kaldıktan sonra o da maalesef hayatını kaybetmiş! 16 Kasım’dan bahsediyorum, bugün 23 Aralık. Şu anda gelinen noktada, daha yeni haberimiz oluyor. Neden bu olay şu ana kadar kamuoyuna duyurulmadı? Neden gizlendi? Bu insanların cenazeleri ailelerine bile ulaşılamadan gömülmek zorunda kalınmış! Günlerdir katili aranmış ve sonunda Suriye’lileri öldüreceğim dediği kişinin ihbarı üzerine yapılan araştırma sonrası katil olarak düşünülen kişi bulunmuş. Bu 3 kişiyi öldürdükten sonra bu kişi iki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşını da bıçaklamış, tüm bu olaylardan sonra bu korkunç katliam ortaya çıkmış. Biz boşuna konuşmuyoruz insan hakları savunucuları olarak. Nefret kültürünün olmaması gerektiğini, mülteciliğin zor bir iş olduğunu, siyaseten göçmenlik ile ilgili hususun iktidar tarafından eleştirilebileceğini ama bu insanlar ülkemizdeyse onlara insan muamelesi yapmamız gerektiğini. Düşmanlık nefret alerji üzerinden bir linç kültürü oluşturmamamız gerektiğin, toplumda bunun bir hastalık olarak var olduğunu ve vahim olarak yol açabileceğini söyledik. Bazı belediye başkanları bile nefret kültüründen prim devşirmeye çalıştı ve partileri bu kişilere sustu! İşte şu anda tüm bu suskunlukların, tüm bu gözaltı etmelerin vahim sonucu ortada. Bu 3 gencecik insan hiç tanışmadıkları, bilmedikleri, husumetleri olmadıkları bir insanın üzerlerine benzin dökmesi sonrası hayatlarını kaybettiler. Maalesef ki onlar değersiz görünüyordu bu toplumda ve bu yüzden adeta bir aydan fazla zaman geçmiş bu insanların ölümü ile ilgili bir gündem bile yok. Şu anda kamuoyunun ilk sırasında konuşması gereken bir olay olduğu halde şu anda gündemde bile yoklar. Bu kadar değersizler maalesef çok acı bir şekilde. İnsanlık bu duruma düşmemeliydi diyorum. Bu nefret söylemi, linç kültürü bu olayları yapıyor. Biz insan hakları savunucuları boşuna konuşmuyoruz, boşuna bu vurguları yapmıyoruz, araştırmalar, yayınlar, kitaplar, çalışmalar boşuna yapılmıyor. Bu insanlar ölmesin diye. Nefret yükselmesin diye yapılıyor ve maalesef ki sözümüz dinlenmediği, uyarılara kulak asılmadığı için bu olaylar devam ediyor. Bu olaylar yeni mi olmuştu? Hayır. Dün de oluyordu maalesef çünkü siz bir insanı değersiz görürseniz, insanı, hayvanı, bitkiyi değersiz görmek büyük bir haksızlıktır. İnsanı değersiz görürseniz ona her şeyi yaparsınız, her türlü haksızlığı yaparsınız, işte bundan dolayı insan hakları vardır. Değersiz görülenin uğradığı haksızlığa karşı çıkanlardır insan hakları savunucuları.

Maalesef ikinci konumuz da bir başka Suriyeli’nin öldürülmesi ile ilgili Adana’da uzun süredir ölümünün üzerinden uzun bir süre geçmesine rağmen, üstü örtülmeye çalışılan bir cinayetten bahsedeceğim Suriyeli genç delikanlı Ali El Hemdani’nin öldürülme olayı. Ali El Hemdani gencecik bir delikanlı, sokakta yürürken polis onu durduruyor, o da kaçmıyor ve karşılıklı polise karşı elini yukarıya kaldırarak teslim olma vaziyetinde, polise bir mukavemet göstermeden polisle konuşup, aralarında 3-4 metre var, görüntüleri izledim, elini kaldırmış tehlikesiz bir durumda insan, gencecik bir insan ama polis onu göğsünden vurarak orada katlediyor ve daha sonra Adana Barosu İnsan Hakları Merkezi’nin çalışması elimde, bu çalışmalar yapılmış ve önceki gün tüm engellemelere rağmen, polisin laboratuvarlarındaki tüm sahte raporlara rağmen Ali El Hemdani’nin katili polis 25 yıl ceza aldı sonunda, bu cinayetin üstü örtülmeye çalışılıyordu. Burada çok vahim belgeler var, resmi evrakta sahtecilik yapılmış arkadaşlar. Olacak iş mi? Resmi evrakta sahtecilik yapılmış. Bu insanın cinayeti sonrasında ne oluyor? Görüntülerde görüyoruz, apaçık polis genç delikanlıyı göğsünden vurmuş, polis kriminoloji laboratuvarında önce polisin ifadesinde: “ Koşarken, elimde eldiven bulunduğunda yoruldum, sendeledim, o sırada yere düştüm, düşerken de silah ateş aldım, sadece şahsı yakalamaya çalışmıştım, ayağım sendeledi, düşünce elimdeki silah patladı, ateş öldürmek, öldürmek gibi bir niyetim yoktu.” Öldüren polis böyle anlatıyor! Polis kriminiloji laboratuvarı ne anlatıyor? Diyor ki: “Mermi yere doğru gitti, yerden sekti Ali El Hemdani’nin göğsüne gitti, seken mermi.” Polis kriminoloji laboratuvarı öyle söylüyor. Görüntüler diyor ki: Direkt göğsüne ateş etmiş, seken mermi ile direkt göğse giren mermi farklıdır arkadaşlar, tüm bunlardan sonra avukatlar itiraz etmese, kamuoyuya bu konu müdahil olmasa İçişleri Bakanlığı’ndan müfettiş gelmeyecek, müfettiş geliyor, polis kriminoloji laboratuvarı raporuna bakıyor ve “Bu ne hal?” diyor, görüntülere bakıyor. Bu laboratuvar bu cinayeti sümenaltı etmeye çalışmış bir rapordur. Bu rapor olmasa Ali El Hemdani’nin katili 25 yıl ceza almazdı arkadaşlar. Türkiye’nin hukuku, yargısı, polisin laboratuvarının hali bu, biz boşuna mı feryat ediyoruz? El insaf! Bu nasıl bir rezalettir? Resmi evrakta sahtecilik yapmışlar! Bu insanların sahteciliği yanlarına mı kalmalı? Katil 25 yıl ceza almış. Doğru bir karar verilmiş ama tüm bu sahtecilikleri yapanlar yargılanmalıdır! Polis kriminoloji raporu bu devletin laboratuvarıdır, nasıl bir cürretle sahte rapor verebiliyor? Görüntüler olmasa bu rapora inanacağız. Biz biliyoruz ki binlerce vakadan bu tür aldatmalar, sahtecilikler yapılmıştır, biz binlerce sahteciliğe vurgu yapıyoruz bir şekilde sümenaltı ediliyor, burada sümenaltı edilememiş. Mülkiye müfettişi gelmiş, müfettiş raporu diyor ki: “Polis kriminoloji laboratuvarı sahtekarlık yapmıştır.” Diyor, işte burada! Hakim bu cezayı kolay verebilir miydi? Kapı gibi  bir rapor sonrası sahte belgeli rapor sonrası hakim bu rapor sonrası cezayı kolaylıkla verebilmiş. Böyle bir şey olabilir mi? Biz teknik laboratuvara güvenmeyeceksek neye güveneceğiz? Laboratuvarda resmi evrakta sahtecilik yapılıyorsa ben daha ne diyeyim? Bu insanlar yargılanmayacak mı? Avukatı ile görüştüm, suç duyurusu yapmışlar ve ben bu sahtekarlığı yapanların bir an evvel yargılanması gerektiğini söylüyorum. Linç kültürü olmasın, bu cinayetler olmasın! Bu insanlar ölmesin diyoruz. Bunlar basit hadiseler değil!

Hasta mahpus ölümleri! Az evvel İnsan Hakları Derneği’ndeydik, son 1 haftada 5 mahpus hayatını kaybetti, 2’si intihar, 3’ü de hasta mahpus ölümü. İntiharla için şüpheli ölüm demeliyiz çünkü sonuçta intihar ettiği görüntüsü var ama arkasından net araştırmalar, otopsiler yapıldıktan sonra olay netleşecek, hasta mahpusların da hali ortada. Son 1 ayda 7 mahpus hayatını kaybetmiş, İnsan Hakları Derneği bir kampanya başlattı, bugün tüm şubeleri ile yaptığı açıklamada; “Yaşamı savunuyoruz.” Diyor, bugün ben de katıldım bu kampanyaya, açılış toplantısına katıldım ve biz de yaşamı savunuyoruz dedik ama tüm bu ihlaller, apaçık ortadaydı, geleceği belliydi bu ölümlerin. Biz biliyorduk, binlerce kişinin yaşadığı ihlalden sonra yüzlerce ölümden sonra son 1 haftadaki 5 ölümün geleceğini biliyorduk, bizim için sürpriz değil, olağanüstü bir hal değil. Çok olağan ve beklenen bir hadiseydi, keşke olmasaydı, keşkesi nasıl olurdu? Bakanlık bu konuda duyarlı olsaydı, bunlar olmazdı! Bu kadar net! Bu konuları çok iyi bilen bir insan olarak bir hekim ve insan hakları savunucusu olarak o hastaların, raporlarını, dosyalarını, psikolojik ve organik rahatsızlıklarını iyi bilen bir insan olarak çok net bir şekilde söylüyorum. Ortada intihar adı verilen cinayetler, hasta mahpus adı verilen cinayetler mevzu bahis. Bu kadar net ortadaki durum! Ben bakanlığı bu konuda duyarlılığa davet ediyorum, Türkiye’de bu işi örtbas etmekle, dilekçelerimize, soru önergelerimize cevap vermemekle bu işler yürümez Sn. Zulümat Bakanı Abdulhamit Gül! Sana Adalet Bakanı diyemiyorum artık! Bu kadar insanın ölümünden sorumlusunuz ve zerre vicdanınız sızlamıyor, tek bir açıklama yapmıyorsunuz! Önceki ölümler hakkındaki tüm dosyaları sümenaltı ediyorsunuz, ne adaleti? Sizin adaletle ne alakanız var? Hem partinizin adeletle bir alakası yok hem de bakanlığınızın adaletli bir alakası yok! Kalkmışsınız ağzınıza almışsınız bir adalet kelimesini zerre alakanız olmayan bir adalet kelimesini kullanıyorsunuz, siz zulümat bakanlığından zulümat bakanı olmaktan başka bir şey değilsiniz. Bunu da çok net bir şekilde söyleyeyim.

Bir sürü ihlalle uğraşıyoruz, şu kişiyi görüyor musunuz; Eşi bize başvurdu, hapishanede tiroid kanseri olmuş, tiroid kanseri olmuş ameliyat olacak acilen, ailesine haber verilmeden hemen Ankara Dışkapı Hastanesi’ne gönderilmiş, başka bir cezaevinden gönderilmiş ailenin haberi olmadan ameliyat ediliyor, en azından ailesine bir haber ver, bu kişi ameliyat ediliyor diye haber verilmiyor ve ameliyat ediliyor. Aslında ameliyat öncesi bu kişinin infaz erteleme alması lazım çünkü ağır bir ameliyat oluyorsunuz, 60 dikiş atılıyor boğazınıza! Az mı arkadaşlar? Çok ağır bir ameliyattır. Boğazınıza atılıyor başka bir yere değil. Çok damarların olduğu, çok ince çalışmanız gereken bir ameliyattır hekim olarak söyleyeyim, çok komplikasyonu olan bir ameliyattır tiroid ameliyatları sonrasında çok büyük sıkıntılar yaşanabilir ama ameliyat sonrası alması gereken infaz erteleme işlemi yapılmamış ve bu kişi 60 dikişi ile bakıma muhtaç halde tek kişilik koğuşa gönderilmiş. Pis, tek kişilik koğuş. Kişi koğuşa girdiğinde 2-3 torba pislik temizlemiş o haliyle! Ameliyatlı bir insan. Yanlış duymuyorsunuz! O hali ile 2-3 çuval pislik temizlemiş ardından bu kişi tedavilerine devam edecek ama bir sürü imkansızlıktan dolayı; atom tedavisi uygulanması gerekiyor ama cezaevinde sağlıklı, dengeli beslenmediği için değerleri yüksek çıkıyor ve tedavisi aksıyor! Evinde dinlenmesi gerekirken cezaevindeki kötü koşullardan dolayı tedaviye uygun hale gelemiyor, atom tedavisi basit bir olay değil! “Haftada 3 defa hastaneye götürülüp getiriliyor. Aynı şehirde hastaneye gidip dönmek 10-12 saat sürüyor eller kelepçeli araçta saatlerce bekletiliyor. Lavabo ihtiyacı, yemek ihtiyacı karşılanmıyor sağlıklı biri buna dayanamazken eşim 2 aydır bunlara maruz kalıyor. ATK’ya başvuruda bulunduk hala cevap alamadık!” Arkadaşlar işkenceyi başka nasıl tarif edeyim? Normal bir insanı düşünün o ring araçlarında kışın buz gibi, yazın cehennem gibi sıcaktaki o ring araçlarında hastaneye gidip gelmesi zulümdür, insanların kimisi bundan dolayı o araçlarla hastaneye gidemezken, o hasta haliniz ile sıkıntılı haliniz ile o araçlarda gidip geliyorsunuz ve tedaviler aksıyor bundan dolayı ardından da hala İstanbul ATK’nın bir cevabı yok! Gerçekten ne zulümler yaşanıyor, ne kadar büyük bir sessizlik var ama biz buna itiraz edebiliyoruz bizim vicdanımız bunlara razı değil arkadaşlar.

Bir başka başvuruda temel tıp bilimleri ile ilgili hekimler şu anda işsiz. Çok çarpıcı bir durum var, size anlatayım. Şu anda Türkiye’de 8 bin hekim istifa etmiş durumda, geçtiğimiz yıl bin hekim yurtdışına gitti, bu yıl 1500 hekim yurtdışına gidecek. Tüm hekimler artık TUS imtihanına çalışmayı bırakmış yabancı dil öğrenip yurtdışına gitme peşinde. Böylesine Sağlık Bakanlığı’ndaki hekim sayısında düşüş var ama şu ana kadar ne yapılıyor biliyor musunuz? Temel tıp bilimlerindeki KHK ile ihraç edilmiş hekimlerin, adli tıp, halk sağlığı, tıbbi genetik, aile hekimliği uzmanlığı gibi hekimlerin özel hastane acillerinde pratisyen hekim olarak çalışması engelleniyor. “Seni acilde çalıştırmayız pratisyen hekim statüsünde.” Deniliyor. Adam karnını nasıl doyursun? Kaç yıl olmuş çalışmış etmiş, uzman olmuş, hekim olmuş, uzman hekim olmuş ama pratisyen hekim statüsünde özel hastane acilinde çalışamıyor temel tıp bilimlerinde. Biz bu konuda geçtiğimiz ay Sn. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca geldiğinde izah ettik bir kişi örneğinde yüzlerce, binlerce hekimin mağduriyetini gündem ettik, bir aile hekimi uzmanı özel hastanelere bile alınmıyor, iş yeri hekimliği belgesi iptal edilmiş aç susuz bırakılmış bir hekim. Biz bu konuyu gündeme getirdik, “Binlerce hekim istifa ediyor, binlerce hekim yurtdışına gidiyor siz var olan hekimi çalıştırmıyorsunuz!” Bakan ne diyeceğini bilemedi ve ardından biz konuyu takip ettik 16 Aralık günü bakan bizim bu tazyikimiz sonrası bir genelge yayınladı ve bu temel tıp bilimlerinde çalışabilecek doktorlara aile hekimliği uzmanlığı eklemiş oldu ama diğer hekimler de bu noktada mağdur. Bir başvuru almışız. Tıbbi genetik uzmanı diyor ki: “Aile hekimi uzmanı özel hastane acilinde çalışabiliyorsa bende çalışayım.” Diyor. “Biz de çeşitli hastanelerin tıbbi genetik uzmanlık bölümlerinde çalışalım.” Deniliyor, çok özel bir dal aslında, çok önemli bir bölüm ama bu hekim arkadaşımız işsiz. Bize başvuru yapmış: “Özel genetik tanı (değerlendirme) merkezlerinde çalışabiliyoruz. Bu merkezlerin sayısı da çok azdır. Yönetmelik gereği bu merkezlerde sorumlu hekim olarak bir Tıbbi Genetik uzmanı olmalıdır. İhtiyaç halinde sorumlu hekim harici fazladan uzman hekim de çalıştırılabilir. Ancak çoğu Genetik tanı merkezinde tek hekim yeterli olmaktadır. Sağlık Bakanlığı özel genetik tanı merkezlerinde sorumlu hekim olarak çalışmak isteyen KHK ile ihraç edilmiş hekimlere onay vermemektedir.” Diyor. “KHK’lı ise oradaki hekim gerekli ruhsatlandırma süreci durdurmakta ve onay vermemekte bundan dolayı biz orada çalışamıyoruz. Pandemi döneminde genetik tanı merkezlerinde çok ihtiyaç oldu, Bakanlık KHK’lı hekimlere izin vermediği için çok merkez Tıbbi Genetik uzmanı bulamadı ve ruhsat alamadılar. Bu nedenlerle çok Tıbbi Genetik uzmanı hekim kendi alanında çalışamamakta, keyfi ve hukuksuz olduğunu düşündüğüm bu uygulamalar bitsin.” Düşünün sizin KHK’lı hekimlere düşmanlığınızın sonucunda halkın sağlığı zarar görüyor, birçok tıbbi genetik, kuruluşu açılamamış. Neden? Orada bir tıbbi genetik uzmanı KHK’lı hekimler ruhsat vermiyor! Hale bakın! Ey 84 Milyonluk kamuoyu bunu duyun! Bu iktidar sizin sağlığınıza aykırı bir şekilde böylesi inanılmaz uygulamalara imza atmaktadır. Sadece o hekime yönelik bir engelleme değil, 84 Milyonun sağlığına yönelik bir engelleme vardır. Ben kendim yaşadım, KHK ile ihraç edilmiş bir hekim olarak binlerce hastamın benden sonra tedavisinin sürdürülmesinde zorluklar yaşandığını kendim yakinen biliyorum, 15 bine yakın sağlık çalışanının ihraç edildiğini ve sağlık çalışmalarında büyük aksaklıkların olduğunu da tekrar vurgulamış olalım. Ne oldu? Sadece KHK’lı hekimler değil, sadece Sağlık Bakanlığı değil 84 Milyon kaybetti! Sağlık hizmetini de kaybettik.

Yine bir başka KHK’lı hekim arkaşımız başvurmuş. Adli tıp uzmanlarının da birçok branşta olduğu gibi bıraksınlar özel hastanelerde pratisyen hekim gibi çalışabilsin. Ne olacak? Pratisyen üstüne uzman hekim olmuş. “Hayır sen pratisyen hekim gibi çalışamazsın uzman olmuşsun.” Zaten üstüne uzman olmuş, bu mantığı anlamak mümkün değil, KHK’lı olduğu için yapılan bu zulmü kabul etmek mümkün değil.

Ankara’dan Tuğba Kapusuz eşi Ömer Kapusuz Sincan Cezaevi’nde yatıyormuş, eşinin ayağı mikrop kapmış, ailevi problemler yaşamış, kendisi hamileymiş. “Evim kira büyük sıkıntı çekiyorum. Memurlar evimin kapısını kırdılar.” Eşinin durumu için af ile ilgili gelişmeler için taleplerini bildiriyor. Mükerrer suçlu sanırım ve bu konuda da çözüm bulunması gerektiğinin altını çiziyorum!

“Esim Eyyüp Alıcı Türkoğlu Cezaevi’nde. Covidden dolayı açık görüş hakkımız yandı. Koğuşta covidli vardı. İhmallerden dolayı ayırmadılar. Şimdi eşim ve 17 arkadaşları negatif ama kulukça evresi diye görüşemiyoruz.” Diyor. Bu konuda cezaevi yönetimlerinin büyük ihmallerini gördük, neredeyse 2 yıldır açık görüşler yapılamıyordu ama ihmallerden dolayı koğuşlarda hastalıklar oluştu ve kişiler ailelerine dedi ki: “Gelmeyin, açık görüşte hastalık kaparsınız.” Denildi ve 2 yıla yakındır bekledikleri açık görüşünü yapamadılar! Böyle binlerce insan oldu, bakın böyle bir başvuru var, bunun gibi çok başvuru olduğunu biliyoruz.

“Ankara Keçiören’de ikamet etmekteyim.” Demiş bir başvuru sahibi ve o da yine uğradıkları ihlalleri anlatmış.

Nakil ile ilgili şikayetler çok var, bakın bir başvuru almışız. “Eşim Ali Osman Kayan. Elazığ 1 No’lu Cezaevi’nde. Ben ve 4 çocuğum İzmir’de ikamet ediyoruz. Yıllardır görüşlere sadece ben gitmekteyim.” İzmir-Elazığ çok zor nakil konusunda insanlar bu kadar zor durumda bırakılmamalı diyorum. “En büyük oğlum 13 yaşında ve artık yaşadıklarımız yüzünden sıkıntıda babasının yüzünü unuttuğunu söylüyor.Bizim Elazığ’a gitmemiz maddi manevi her açıdan çok zor. Nakil olmasını istiyoruz. Çocuklar ve ben dışarda eşim içeride inanın çok yorulduk ve yıprandık.E n azından çocuklar babalarını daha sık görürler ve en azından fiziksel aile bütünlüğümüzü ayda 1 olsada bir araya gelerek sağlamış oluruz.” Diyor.

Görüntülü görüşme konusu var arkadaşlar. Şu anda insanlardan 200 lira ücret alınıyor ve böyle görüş yapılsın diyorlar. Bunu veremeyecek insanlar için büyük yük teşkil ediyor. Siyasi mahpuslara görüntülü görüşme hakkı yok! Yıllardır gidip cezaevlerinde çocuklarını göremeyen yaşlı anne baba dede nineler var ve maalesef ki bu insanların tek bir şansı vardı, görüntülü görüşme ile çocuklarını görebilmek ama siyasi mahpusa: “Sana bu izin yok.” Denildiği zaman bu çok büyük bir zulme neden oluyor. Bu konuyu vurgulamış olalım. 200 TL’yi veremeyecek insanlar var, adli mahpuslar için bunun da altını çizelim. Diyor ki kişi: “3 sene kapalıda yatmak zorunda, kendim hastayım dayanacak gücümüz kalmadı size yalvarıyoruz bizlerin sesini duyurun. Görüntülü konuşma yaptılar bir nebze rahatlamıştık ama ücreti 200 TL bizler zor geçinen insanlarız bunu nasıl karşılayıp ailemizle konuşacağız. Af ya da cezada ayrım olmadan indirim olsun bizleri duyurun.” Diye başvurular geliyor bize.

Diyarbakır 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nin kantinleri fahiş fiyat uyguluyor. 1 LT’lik yağ 70 TL’den satılıyormuş, 100 Gramlık tütün 22 TL’den satılıyormuş. Kantinlerdeki fahiş fiyatlar konusunda çok başvuru alıyoruz. Bu konulara itiraz edildiğinde de infaz koruma memurları: “Tutanak tutarız, görürsünüz gününüzü.” Diyorlarmış, kabul edilecek bir durum değil.

Kayseri 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda hükümlü Davut Başkan ile yapılan telefon görüşmesinde bir sürü dilekçenin cezaevi tarafından uygun görülmeyip reddedildiğini öğreniyoruz. Yakınları bize bunu iletiyor, onlarca dilekçe veriliyor ve maalesef bu dilekçelerin hepsi reddediliyor, görmezden geliniyor, sümenaltı ediliyor. “Söz konusu dilekçeler sadece şikayet amaçlı olup siz değerli vekillerimize yazılan dilekçelerdir.” Biz bunu biliyoruz, bize yazılan birçok mektubun engellenmeye çalışıldığını çok iyi biliyoruz bu engellemelerle bir yere varamazsınız, cezaevi idarelerine, Adalet Bakanlığı’na bunu hatırlatmış olayım, cezaevindeki ihlallerden haberiniz olması, engellenmesini başaramazsınız, bunu çok net söylemiş olalım.

Adana Kürkçüler L Tipi Kapalı İnfaz Kurumu’nda kaloriferler ile ilgili çok büyük sorunlar var. Bakın hava çok soğuk dışarısı buz gibi ve maalesef hapishanelerin çoğunda doğru dürüst kalorifer yanmıyor, gündüzleri yanmıyor, geceleri hafifçe yakıyorlar, o soğuk, rutubetli yerlerde kaloriferin gündüz yanmaması ile insan sağlığına aykırı bir çok hastalığın gelişebileceği apaçık ortadadır. Diyor ki: “Açık görüşler başladığından beri (15 Kasım dan itibaren) gündüzleri koğuşların kaloriferlerini yakmıyorlar.”

İnsanlar için yerine göre 1 TL bile çok önemlidir arkadaşlar. “Mahpuslara para gönderiyoruz, 150-200 TL gönderiyoruz ama orada posta ücreti 35 TL kesiliyor. 150 TL gönderiyorsun 35 TL masraf kesiliyor.” Olacak iş değil! “Zaten zorda olan insanlara bir de bu masrafı yüklemek doğru değildir. Ayrıca yabancı ülke vatandaşları da içerdeki yakınlarına direk para gönderemiyor ve bu konuda mağduriyet arttırıyor.

Mehmet Ali Yurtsever isimli bir kişi avukat olmuş ve hakkında soruşturma var diye avukatlık stajı yapması engellenmiş. İstanbul Barosu’nda engellenmiş. Staj yapmak isteyen avukat adayı Başkan Mehmet Durakoğlu’na gitmiş. “Sayın başkanım bize engel olmayın, kanunen de stajın önünde bir engel yok, evet avukatlık ruhsatı önünde birtakım engeller var ama staj için bir engel yok.” Diye ispatlamış ama Sn. Baro Başkanı bu staja izin vermemiş. İstanbul Barosu’nda izin vermeyip başka barolarda izin vermenin anlamı nedir arkadaşlar? Yasada bu varsa vardır yoksa yoktur! “Ben kafama esti sana uygulamıyorum.” Sayın Baro Başkanı buna cevap versin! Yarın öbür gün meslektaşınız olacak bir insanın yoluna taş koymak anlamına geliyor ve yasaya aykırı, hukuka aykırı bir şey yapıyorsun! Avukatlık ruhsatı meselesi değil ki bu staj meselesi. “Senin hakkında kesinleşmiş hüküm yok.” Hakkında yürüyen yargısal süreç var. Bunu da ayrıntılı bir şekilde anlatmış. “1136 sayılı avukatlık kanununda avukatlık stajının durdurulmasına ilişkin bir hüküm yer almamaktadır.” Diyor. “5. maddesinde stajını bitirmiş avukat adaylarının baro levhasına yazılma yani avukatlığa girişlerine ilişkin hakkında cezai dava olanlar açısından davanın sonuna kadar levhaya yazılma taleplerinin barolar tarafından bekletilebilir.” Diyor ama onun dışında bu kişiyi niye engelliyorsunuz? “Aynı kanunun staj başlıklı 16. maddesinde stajın durdurulmasına/bekletilmesine/reddedilmesine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır.” Diyor.

“Ben Umut Şener sizin de değerli çabalarınızla.” Zamanında katkı vermişiz ve “tutuklu iken tahliye edildim. Kanser hastasıyım, Mesane CA nedeniyle ATK raporu üzerine bu durum yaşandı.” Devam eden süreçte kemoterapi almış, ameliyat geçirmiş, birçok organı alınmış, birkaç organı alınmış, kalça kemiğinde doku kaybı varmış. “Hiçbir somut delil olmaksızın sadece “pişmanlık” göstermediğim için yaklaşık 30 yıl hapis cezası verildi. Bu süreçte yeniden üniversite sınavına girdim. Kazandım. Viyana Ziraat Üni’ye kabul edildim. Ancak yurtdışı yasağı nedeniyle evrak gönderemedim. Aynı zamanda burada Ankara Üni. Ziraat Fk. ne girdim. Şu an devam ediyorum. Ancak hakkımdaki şehir dışına çıkma yasağı nedeniyle hiçbir okul etkinliğine katılamıyorum. Çorum 2.A.C.M. dilekçelerimi en başından bu yana gerekçesiz reddediyor. Bir yandan da polis hakkımda ifadeler imzalatıyor. Bu durumda tekrar hapishanede yaşamam imkansız. Can güvenliğim yok. Tüm haklarım gasp edildi.” Diyor.

Diş hekimliği stajyer öğrencilerimiz bize başvuruyor. Maaş verilmesi gerekir diyor çünkü “Diğer bölümdeki öğrencilere staj ücreti veriliyor ama bize verilmiyor. Bizim çok maliyetli malzemelerimiz var, dolar kuru ile beraber malzemelerin fiyatı da arttığı için mesleğimize alışma anlamındaki çalışmaları yapamıyoruz, çok zorlanıyoruz. “diyor. Diş hekimliği stajyer öğrencilerine de maaş verilsin. Diğer bölümlere veriliyor, ayrımcılık yapılmasın.

“Ben akaryakıt istasyonu işletiyorum yeni kanun çıkarmışlar ve bizden 1.500 milyon teminat istiyor maliye. Bizim de o kadar parayı verecek maddi durumumuz yok EPDK lisansı askıya aldı gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum.” Diyor.

Tarsus 1 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’nden çok başvuru alıyoruz. “Petekler ödenek olmaması gerekçesiyle yanmıyor, sular hep sıkıntı, yakın zamanda 12 saat kesiliyordu, şimdi 6 saat kesik, koğuş kalabalık.” Düşünün kalabalık bir koğuş, 6 saat kesikler yaşanan sular, kaloriferler doğru dürüst yanmıyor ve siz orada yaşamaya çalışıyorsunuz. Buralarda tabi ki hasta olursunuz hem depresyon gibi manevi hastalıklar hem de organik hastalıklar; kanser vb. kronik hastalıklara sahip olmamanız mümkün değil.

Kamu görevlileri kendisini ne zannediyor? Başvuran KHK’lı bir eski asker Yavuz Çetin babası cezaevinde. “17 Aralık 2021 sabah Akçadağ Kapalı Cezaevi’nde yatan babamın görüşüne gittik. Kardeşimle annem görüşe girdiği için ben dışarıda bekledim. Arabada beklediğim esnada cezaevinde görevli iki uzman çavuş aracımın yanına gelerek kapıyı açmamı söyledi. Kapıyı açtığımda uzman çavuşlardan biri “Aslan parçası sosyal medyada atıp tutuyorsun buraya gelince neden hiç sesin çıkmıyor?” şeklinde soru yöneltti. Kendisine kim olduğunu sorduğumda “Seni şikayet eden kişi.” şeklinde cevap verdi. Geçen hafta cezaevinin askeri bölge olduğu uyarısında bulunduğunu ve fotoğrafın çekilmesinin yasak olduğunu söylediği halde fotoğrafını çekip sosyal medyada paylaştığımı, kurumu ve rütbesini küçük düşürücü twit attığını bağırıp el kol hareketi yaparak söyledi. Bundan dolayı gerekli yerlere şikayetlerde bulunduğunu bunların bana gereken cezayı misliyle vereceğini belirtti. Bu durumun adli makamların bana belirtmesi gerektiğini kendisinin hangi sıfatla gelip benimle tehditkar bir dille konuştuğunu sorduğumda “Adli makamlarda seninle görüşecek ama bir de ben gelip görüneyim istedim ayağını denk al bu rütbeye saygı göstereceksin!” şeklinde bağırdı ve elini beline atıp silahını göstererek “Daha seni burada görürüm!” diyerek beni silahla tehdit etti. Söz konusu olay sonrasında bahsi geçen uzman çavuşun TCK 106/2-a (silahla tehdit), TCK 257/1(görevi kötüye kullanma) 6413 sayılı TSK Disiplin Kanunu 20/C’den dolayı suçlar işledi ve beni silahla tehdit etmiştir. Bundan sonra cezaevi görüşüne gittiğimizde görevli personelin bana ve aileme, cezaevinde olan babamın hayatına zarar vereceğinden endişe duymaktayım.” Değerli arkadaşlar belinde silah olan vatandaşa böyle kabadayılık yapmaya çalışıyorsa orada hukuk devletinden bahsetmek mümkün değildir. Birisine şikayetiniz varsa gidip mahkemeye gidip şikayette bulunursunuz hakkınızdır ama nedir bu böyle? Gelip vatandaşa üzerinden resmi elbise var, silah var diye kabadayılık yapmak, silah göstermek, gösteririm sana demek, bunlar ne demektir? Kamu görevlisi bunun için mi var? Kamu görevlisi vatandaşların güvenliğini sağlamak için var. Varsa şikayetin git mahkemeye şikayetini yap, ne o öyle vatandaşa kabadayılık yapmak, bağırıp çağırmak, silah yükseltmek, bu kişilerin yargılanması gerekiyor. Buradan meclisten söylüyorum, bu sözleri söyleyen kişilerin yargılanması gerekiyor ve biz de bu konunun peşindeyiz. Burası tamamen dağ başı mıdır? Bu kişi nasıl böyle rahatça hareket edebilmektedir? Çek vur o zaman silahla madem bu kadar rahatsa! Böyle bir şeyin olması istenmektedir. Bu kadar rahat bırakırsanız kolluk görevlilerini yapacakları buraya varır. Bunun bir örneği Ali El Hemdani’yi çok rahat bir şekilde vuran polis memurunu anlattım, bir de olayın üstünü örtmeye çalışmışlar! Ne demek silah göstermek? O silahı gösteren yarın öbür gün o silahı da çekebilir ve daha sonra üstünü de örtebilir! Olacak şey mi bunlar? Biz bu konunun takipçisiyiz, böyle kabadayılık yapanların da hukuken yanına kar kalmayacağını da buradan, Meclis’ten söylüyorum!

Kürkçüler Cezaevi’nde hastaneye gidişler çok sorunlu, ağız içi aramalar yaşanıyor. Düşünün affedersiniz bir hayvan gibi ağzınızı açarak, muayene ediliyorsunuz, çıplak aramaya uğruyorsunuz ve bundan dolayı insanlar hastaneye gidemiyor! “Ağız içi araması insanlık onuruna yakışmayan ve pandemi koşullarında da yapılması ayrıca bir çelişki olan bir uygulamadır.”demiş başvurucumuz.

Burada çok vahim bir durum var! Şaban Kaygusuz yaklaşık 3 ay önce Diyarbakır Cezaevi’nden Bünyan Cezaevi’ne sürgün edildi, ortada oturan engelli şahıs. “Sağ kol ve sağ bacağı yok, Bünyan Cezaevi’ne götürülürken işkenceye maruz kaldığını bize iletti aynı zamanda kendisine çıplak arama dayatıldı kendisinin ATK raporu (cezaevinde kalamaz raporu) olmasına rağmen hiçbir gelişme kaydedilmedi. Yeniden ATK’ye gönderilmesini talep ediyoruz.” Cezaevlerindeki hal bu! Diyorlar ki: “Niye intihar ediyorlar? Niye hasta mahpuslar ölüyor?” Hal bu! Siz insanları tamamen bir köşeye sıkıştırmış durumdasınız!

Adana Cezaevi’nde revire çıkarken 3 defa x ray cihazından geçmesine rağmen jandarma: “Ağzını aç bakalım ağzını arayacağız.” Diyor. Bu keyfilik ve dayatma sonrası insanlar hastaneye gitmekte sorun yaşıyor, yaşadığı rahatsızlık sonucu yemek yiyemez duruma gelmiş, ciddi kilo kayıpları yaşanıyor. Jandarmanın bu keyfi usulsüz araması son bulmalı.

“Ben ameliyathane hizmetleri bölümü mezunuyum ve yaklaşık 20 bin mezunuz. Açıklanan alım sayısında bize açılan kontenjan hakkı 66 olarak belirlendi. Görev tanımında değişiklik istiyoruz. 20 bin küsür mezun için 66 komik bir sayıdır.” Diyor evet haklı. “Bölümün madem alımı bu kadar az olacaktı ya da bölüm mezunlarımıza ihtiyaç olmayacaktı madem bu bölümü neden açtılar?”

Muhammet Çiçek Silivri 4 No’lu Kapalı Ceza İnfaz kurumu’nda 8.9 hüküm aldı.” 32 aydır orada ve Denizli’den Silivri’ye gitmek ve iki çocuğu ile çok zorlandığını söyleyen bir annenin başvurusunu aldık. “İstanbul’a 13 saat gitmektense 2.5 saatlik yol olan dayılarının yanına gitmek istiyorlar. Kaç kez nakil için başvuru yaptık ama hep ret geldi. İnanın çok yorulduk. Nakil yapılsın, şu dönemde ekonomik sorunlar da var, görüşlere gidemiyoruz, çocuklarımız gidemiyor, çocukla babanın arasındaki ilişki bozuluyor. Denizli’ye nakil olması bile bizim için bir nimet olacaktır.”

Bingöl Üniversitesi fizyoterapi bölümü sağlık meslek yüksekokulu 1. Sınıf öğrencisi olan bir kişi başvurmuş. “Cumhurbaşkanlığı bursu çok yetersiz sayıda verildi. Benim maddi durumum çok kötü ve burs çıkmadı. Ailemin durumu kötü. Bu durumda okulu bırakmak zorunda kalacağım.” Diye sesini duyurmaya çalışmış bu öğrencimiz. Devletin öğrencilerini okutmak, barındırmak zorunluluğu vardır.

Yunus Ölmez defalarca gündeme getirdiğim, bizim de içimizi çok yakan bir vaka. Apaçık bir şekilde tepeden gelen bir emirle denetimli serbestliği verilmeyen kişi, 6 ay geçtikten sonra ikinci defa denetimli serbestliği verilmemiş Kandıra Cezaevi’nden Erzincan Cezaevi’ne nakledilmiş orada da 13 Aralık’ta denetimli serbestlikten faydalanmak için başvurmuş, Erzincan Cezaevi Savcılığı denetime çıkabilir dediyse de Erzincan İnfaz Hakimliği denetime çıkamaz demiş ve ikinci kez cezası uzatılmış oldu. Cezaevlerinde ne dönüyor? Denetimli serbetsliğe çıkabilir kararı veriyor, infaz hakimliği bir cezaevine diyor ki: “Evet çıkmalı.” Savcı itiraz ediyor çıkartılmıyor! Bir başka cezaevinde savcı: “Çıkartılmalı.” İnfaz hakimliği: Hayır diyor. Tepeden gelen bir emirle insanlar cezaevinde tutuluyor. İşin özeti bu! Bizde bunları söylemeye devam edeceğiz arkadaşlar!

Mağduriyetleri söylemeye devam edeceğiz. Bu arada çok önemli bir konu; üzerinden bir müddet vakit geçti ama biz bu konuyu söylemeye devam edeceğiz. 375 sayılı KHK 35. Maddesi çerçevesinde Diyarbakır ilinde 24 sendika üyesi hakkında yapılan idari soruşturmaya dair bir değerlendirme yazısı geldi Av. İbrahim Afşar’dan. Dünya anadili günü konulu basın açıklaması suç olarak değerlendirilmiş ve katılan tüm üyelere çeşitli suçlamalar yöneltilmiş. Daha sonra bu arkadaşlarımız hak talep ettikleri için 375 sayılı KHK 35. Maddesi çerçevesinde ihraç edildiler. Ana dilde konuşma talep ediyorsun! “Sen teröritsin ihraç ederim.” Böyle bir devlet olabilir mi? Böyle bir hukuk devleti olabilir mi? Bırakın hukuk devletini burada devlet yoktur!

Bu kişiler şu anda idare mahkemesine başvurmuş durumdalar ve umarım ki idare mahkemesi bu konuyu düzeltir, “24 sendika üyesi hakkında idari soruşturma yürütülmüştür.” Diyor Av. İbrahim Afşar. “İdari soruşturma kapsamında tüm üyelerin sorgusu yapılmış Sendika faaliyetlerine dair Kararlar, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair kararı ve Mahkemelerin Beraat kararları sunulmuştur.” Düşünün bundan dolayı takipsizlik ve beraat kararları almışsınız sonra ne oluyor bakın çok vahim bunlar! “Lakin dosya kapsamında Sendika faaliyetleri dışında bir delil, belge olmamasına rağmen 24 Üyemiz hakkında Sendika Faaliyetlerine katılımdan dolayı 375 Sayılı KHK 35. Maddesi kapsamında Kamu Görevinden İhraç edilme teklifi sunulmuş ve Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulundan son sözlü savunmalarda da yapılmıştır.” İhraç ediliyorsunuz, idare mahkemelerinde bu insanlar. Gerçekten olacak şeyler değil! Bunları kabul etmiyoruz! Bu zulmü kabul etmedik, etmeyeceğiz!

Çağdaş Hukukçular Derneği’nin bir açıklaması var. Hapishanelerde yasadışı görüşmeler yapılıyor. Bengisu Demirel ile ilgili görüşmeleri aktarmıştık, başka da böyle gelişmeler oluyor ve bakın hapishanede emniyet birimlerine yapılan yasa dışı görüşmeler son bulmalıdır. Mahpusa veya gözaltındakine deniliyor ki; “Avukatın geldi.” Bakıyor, avukat olmayan bir istihbarat yetkilisi. Onlara birtakım tetkiklerde bulundu, “Şunları kabul edersen, seni buradan çıkarırız.” Olacak iş mi bunlar? Apaçık Bengisu Demirel’de bu ortaya çıktı. Başka birçok vakada da yapılıyor. Tutuklu hakkında soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hukuka aykırı delil elde etmeye çalışan bu kişiler ile ilgili herhangi bir talimatı ya da bilgisi olup olmadığı konusunda kamuoyunu bilgilendirmeye İstanbul Barosu’nda usulsüz şekilde kamu görevini üstlenme suçunu işleyen ve avukat mesleğini itibarından faydalanmaya çalışan bu kişilerin tespiti için yürütülen sürece müdahil olmaya dahil ediliyoruz demiş. 17 Aralık’ta açıklamasında Çağdaş Hukukçular Derneği olacak işler değil! Devlet eli ile böyle esrarengiz işler çevriliyor değerli arkadaşlar. Kabul edilecek işler değil. Biz bunları buradan Meclis’ten ifşa ediyoruz, kimsenin hukuken bu işler yanına kar kalmaz diyoruz.

Bakın bir başka önemli gelişmede de benzin fiyatlarına, mazot fiyatlarına yapılan zamlarda ÖTV kaldırılmıştı ve daha sonra şu anda ÖTV’nin kaldırılmasından sonra yeniden ÖTV getirilmiş oldu ve maalesef ki benzin fiyatlarındaki bu sıkıntı devam ediyor!

Mehmet Emin Özkan çok ağır sağlık koşullarında yaşamasına ve çok kötü koşullarda yaşamasına, yürüyememesine rağmen cezaevinde tutuluyor. Adli Tıp Kurumu onu tahliye etmiyor, uzun süredir durumunu biliyoruz takip ediyoruz.

Bandırma Cezaevi ile ilgili Yusuf Ataçer’in işkence gördüğü iddiaları üzerine soruşturma başlatıldı. Cezaevi müdürlüğü savcılığa gönderdiği yanıtta, Ataçer’in ‘Kendi kendisini darp ettiğini.’ söyledi.” Düşünün kendi kendisini darp etmiş! İhlali sümenaltı edecekler ya ne diyeceklerini bilemiyorlar!

“Sayın vekilim,cezaevleri konusunda canla başla çalıştığınızı biliyorum ama son bir haftadır yaşanan ölümlerden sonra, tutuklu yakınları olarak Tekirdağ cezaevinde tutuklu olan yakınımla telefon görüşmesi yaptık, çok endişeliler, can güvenlikleri bile tehlikede.” Gerçekten mahpusları geçin mahpus yakınları büyük bir tedirginlik içinde. Son günlerde artan mahpus ölümlerinden dolayı bu tedirginliğin ortadan kaldırması gereken devlet mekanizmasıdır halka güven vermelidir!

Anne baba tutukluluklar devam ediyor maalesef, Mehmet Cesur eşi de cezaevine girdi, kendisi de girdi ve bebeği ile beraber girdi. Anne baba tutukluluklar had safhada bundan dolayı mahpusların mahpus çocukların psikolojileri bozuluyor, cezaevinde çocuklar, cezaevi dışında yakınlarının yanındaki çocuklar, psikolojisi bozulan çocuklar, intihara eğilimli çocuklar, büyük sıkıntı yaşayan çocuklar ve ardından maalesef ki son günlerde şu gördüğünüz anne ve bebeği de cezaevine girdi, tüm aile cezaevine girmiş oldu. Anne de böylece büyük bir dram yaşıyor, eşi ile beraber.

Van T Tipi’nde diyor ki bir kişi: “Görüşten çıktım haftalık aramaların 20 dakikadan 10 dakikaya düştüğünü ve bununda bir defa ile sınırlandırıldığını söylüyorlar. 4 saat uzaktan her ay görüşe gelemeyen insanlar var haftada 10 dakika zulümdür.” Denilmiş. Biz de bunu artık Zulümat Bakanı olmuş Adalet Bakanı’na duyuruyoruz.

Utku Aykar Tekirdağ 1 No’lu F Tipi’nden bana mektup yazmış diyor ki: “Disiplin cezasının üst sınırı yok,bu ölçüsüzlüktür. 4 yıl daha kalmam sağlandı böylece. Zalim diyor ki:”Direnirsen böyle bedelini ödersin.” Biz de “dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan.” diyoruz. Tarih o zalimleri suçlular hanesine yazacak. Bizi de beraat edenler hanesine yazacak.” Uyku Aykar Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nden.

Buca Cezaevi’nde yeni müdür, çok anıyoruz bu müdürün ismini Haydar Ali Ak özel olarak belli ki oraya gönderilmiş, çok hukuksuz uygulamalar yapıyor. Baskıcılık yapıyor, “Açlık grevine başladık.” Diyor mahpuslardan Mahir Çakır Kırıklar Cezaevinden: “Odalarımızda gün aşırı arama yapılmakta, özel politikalar izlenmektedir. Gergin ortamdan dolayı can güvenliğimiz tehdit altında.”

Kenan Avcı Sincan Cezaevi. “Bolu’dan Sincan 2 No’lu F tipinde Sürgün edildik elbiselerimiz alındı, soğuk havada penye pantolon kaldık.” Düşünün Bolu’dan Sincan 2 No’lu F’ye sevk edilmiş, elbiseleri alınmış bu soğuk havalarda penye pantolon kalmış. “Radyolarımız alındı, kitap verilmiyor.3 arkadaşımızda tv, semaver de yok.” Bu ortamda bir yaşam sürdürülmeye çalışılıyor.

Sevcan Göktaş Kandıra Cezaevi’nden bize demiş ki: “Kitap yayın hakkımız gasp ediliyor iki ayda 3 kitap alabiliyoruz, hediye kitaplar verilmiyor kadın mahpus İzmit Seka Devlet Kardioloji polis de asker de dışarı çıkmadığı için muayene olamadım.” Düşünün polikliniğin içinde tıbbi bir muayene olacaksınız, kadın mahpussunuz, siz muayene olacaksınız, tepenizde Jandarma, “5 dakika dışarıda bekle.” Diyor ve kabul etmiyor, siz de muayene olamıyorsunuz.

Nurhan Yılmaz Gebze Cezaevi’nden yazmış. “Tutuklu olmak insan onurundan vazgeçmek mi? Medyatik infazla cezalandırıldım, cezaevinde TV’den hakkımda söylenenlere güldüm.” Cezaevinde biz de bunu yaşadık, hakkımızda cezaevinde televizyonda söylenenleri dinliyorduk, hakkımızda yalanlar atılıyordu, bizim onlara ulaşma şansımız olmuyordu. Bu kişi de diyor: “ hakkımda o kadar senaryolar uydurulmuş, cezaevinde koğuşta televizyondan izleyip gülüyorum. Bu uyduruk şeyleri nereden bulmuşlar diye.” Aynı şeyleri bizde yaşadık. “Tecritle kitaplardan uzak tutulmaya çalışılıyoruz. Hastaneye defalarca aranarak gidebiliyoruz.”

Yusuf Kenan Dinçer Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden demiş ki: “Hak hukuk tanımadılar, defalarca “ÇÖZÜLECEK” sözleri tutulmadı. Tablo sadece Cezaevine bağlı değil, savcılığın,infaz hakimliği, ağır cezanın ortak eseridir. Biz bu eşkıyalığa boyun eğmeyeceğiz.” Demiş Yusuf Kenan Dinçer. Burada ne yaşanıyor? Aylardır bunu söylüyorum. Müebbet hapis cezası olmadığı halde 6 mahpus hücrede tutuluyor! Olacak iş değil. Bakanlık yasayı çiğniyor! Sohbet hakkı engelleniyor, kitap alma hakkı engelleniyor, birçok hakları engelleniyor ama bunun yanında da bunun bir ortak eser olduğunu da mahpuslar görmemezlikten gelmiyor, bunu da net bir şekilde görüyorlar.

Latif Mulla Mehmetoğlu Buca Cezaevi’nden demiş ki: Hasta mahpus Ali Osman Köse 40 yıldır hapiste ve bugün hapishanede kalamayacak durumda. Zaten çok hastalığı hücrelerde edindi, kısmi felç ve böbrek kanseri ama hala hücrede, Ali Osman Köse serbest kalsın.” Demiş. Biz de bunu söylüyoruz. Hasta mahpusları daha ölüm döşeğine tabuta kadar cezaevlerinde tutmayın diyoruz!

Silivri 5 No’lu koğuşta çok sıkıntılar var! Kaçıncı defa söyledik bunu, dondurup hasta etmek mi niyetiniz? “Hayırlı akşamlar vekilim Silivri cezaevinde uzun süredir sıcak su verilmiyor, kalorifer yanmıyor, tadilat var deyip geçiştiriyorlar.   “

Cezaevleri Gözlem Kurullarının ikinci mahkemeymiş gibi davranması denetimli serbestliği ve koşullu salıverilmeleri geçiyor kesinlikle bunu kabul etmiyoruz.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği meselesi çok önemli. Kasım’da en az 164, 2021’in ilk on bir ayında en az 2017 işçi hayatını kaybetti. Değerli arkadaşlar aslında bu istatistiklerin devlet tarafından verilmesi lazım tutulmuyor! İş Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi İSİG bu istatistikleri tutuyor ve her yıl artan oranda yaralanma ve ölüm sayılarını veriyor. Ekim’de bir sayıydı, Kasım’da arttı, belli ki Aralık’ta daha da artacak. İşçiler, iş güvenliğinin sağlanması ile çalışamıyor. Böyle bir güvenlik sağlanmadığı için yaralanma ve can kayıpları oluşuyor! Şu anda Avrupa’da 1. Dünya’da 2. Durumdayız iş cinayetlerinde.

Acun Karadağ’ın başına gelmeyen kalmadı. Habire cezalar yağdırıyorlar! Geçtiğimiz günlerde Ankara’dan Yalova’ya kızın yanına gidecekmiş, direnen bir öğretmen olduğu için özellikle üzerinde bir baskı var. KHK’lı bir öğretmen. Onun kamu öğretmenliği elinden alındı  öbür türlü o bizim yine gönüllerimizde öğretmen. Öğretmenlik vasfını, diplomasını elinden alamadılar. İyi bir öğretmendi ve maalesef öğretmenlik yapması engelleniyor. Artı Acun Karadağ’ı şehirlerarası yollarda da rahatsız ediyorlar. Ankara’dan Yalova’ya giderken durdurup gözaltına almışlar. Neden? Öncesinde savcılığa verdiği ifadede eksik varmış. Kendisi gidip savcılığa demiş ki: “Telefon numaram budur arayın beni geldiğimde burada değildin sayın savcı arayın ifademi veririm.” Aramamışlar hakkında yakalama kararı çıkarmışlar. Kişi diyor ki: “Ben geleceğim, telefon burada, evimin adresi bu.” Niye bir şehirlerarası yolculuk yaparken bu insanı taciz ediyorsun, ayıptır, günahtır, yazıktır, zulümdür.

Avukat Bişar Abdi Alınak’ın önemli bir cümlesi var: Türkiye hukuk tarihine geçecek garabet bir karar verildi.” Diyor. Mahkeme HDP Kars İl Eş Başkanı Cengiz Anlı’ya birleşen davada iki kere örgüt üyesi olmaktan toplamda 12 yıl 6 ay ceza verdi. Ne yargılama ama! Dava dosyalarını birleştirip iki defa ayrı ayrı üyelik cezası vermek! Olacak iş değil arkadaşlar! 2 aynı suç ithamından dolayı ceza mı verilir? Avukat, hukukçu ‘Pes’demiş, ülkede hukukun zerresi yok ve maalesef bu kararlar veriliyor. Bunu da tüm dünya görsün! Bu ülkede sırf bir partinin il eş başkanısınız diye size bu hukuksuzluklar yapılabiliyor! Yapılabiliyor ama biz kabul etmiyoruz ve kabul etmeyeceğiz.

Diyor ki bir nefroloji uzmanı, nefroloji uzmanı nedir biliyor musunuz? KHK’lı bir hekim diyor ki hüküm almış, hükümlü hale gelmiş nefroloji uzmanı: “Ben ve gibi birçok insan hekimlik yapamıyor.” Niye? Ceza almış. Zaten uyduruk yargılama ile ceza verdin, dahiliye uzmanlığının üzerine bir de böbrek hastalıkları nefroloji uzmanı olmuş bu kişi, çok fazla sayıda yoktur Türkiye’de e nefroloji uzmanı ama şu anda doktorluk bitti, bana dokturluk yaptırmam diyor devlet. Böyle bir yasa var. Yasayı değiştirelim. “Hayır AKP-MHP Cumhur Zulüm İttifakı olarak bu yasayı değiştirmeyiz.” Diyorlar, yasa teklifi sunuyoruz, yasayı değiştirelim doktorlar niye böyle bu kadar doktorun istifa ettiği bir zamanda bu doktorların halka sağlık hizmeti vermesi diyoruz ama maalesef böyle bir engel var! Doktor bey diyor ki: “Bu kadar doktor zayi olmasaydı keşke. Nefroloji uzmanıyım ama acilde Üst Solunum Yolları Enfeksiyonu tedavisine bakmak zorunda kalıyorum. Çok daha ağır vakalarla uğraşabilirdim. Ben nefroloji görevimi yapmak durumundayım.” Diyor. Niye bu insan böyle? Zaten çalıştıkları zaman kaçak göçek çalışmak durumunda kalıyorlar!

Yüzlerce KHKlı hekime devam eden ama kesinleşmemiş davaları yüzünden, ya kesinleşmemiş davası yüzünden ya da birtakım irtibat, iltisak denilerek uyduruk bir şekilde işyeri hekimliği belgesi verilmiyor. Önceden kimisine verdiler. Bana da vermemişlerdi işyeri hekimliği belgeis, itirazlar ettik, gündeme getirdik, davam devam ederken işyeri hekimliği belgesini aldım ama devlet bu işte! Bana vermiş. Bir başkası daha kesinleşmemiş yargısal süreci var. “Sana vermem, sana veririm, sana vermem, ona verdim, buna vermem!” devletin hali bu. Böylesi bir oyuncağa çevirmiş durumdalar devleti biz de burada bunları ifşa edeceğiz, bunlar toprağın altında kalmayacak!

Miraç Miroğlu biz bununla ilgili bir soru önergesi verdik İçişleri Bakanlığı’na ve cevabı geldi. Miraç Miroğlu Şırnak’ta zırhlı aracın çarpması sonucu hayatını kaybetti, biz soru önergesi verdik, cevap geldi. “Ekip otomuz çocuğa çarpmış, farketmemiş.           diye polis telsiz kayıtlarında bu geçiyormuş. Polisin ifadelerine baktığınızda kazayı anlıyorsunuz! Diyorlar ki: “Kürt meselesi diye bir şey yok!” bunlardan dolayı Kürt meselesi var, çatışmalı ortam olduğu için, o çocukların bisikleti ile dolaştığı alanlarda zırhlı araçlarda dolaştığı için çocuklar ölüyorlar! Bunlar büyük travmalara yol açıyor, Kürt meselesi bundan dolayı devam ediyor ve kısır döngü halinde devam ediyor. Çatışmalar dursun, barış ve insan haklarına ulaşalım ki hem hak yerini bulsun hem de çocuklar ölmesin, analar ağlamasın diyoruz! Miraç Miroğlu’nun fotoğrafını göstermiş olayım, maalesef zırhlı araç çarpması sonucu hayatını kaybetti yapılan araştırmalarda doğru dürüst bir beyan yok, yapılan incelemeler sürmektedir etmektedir diye bize cevaplar geliyor ama biz satır aralarından bu vehameti anlıyoruz, aynı zamanda çarpan polis tutuklanmamış bile. Yani savcı ısrarla tutuklama istemiş hakim tutuklama vermemiş savcı karara itiraz etmiş yine tutuklanmamış. Bir çocuk bariz bir şekilde ölüyor. Çok büyük bir hata var. Bir tutuklama bile verilmiyor bu kadar değersiz görülüyor maalesef bu çocuk Kürt çocuğu olduğu için mi yoksa öyle düşman gibi görülen vatandaşların çocukları olduğu için mi bunu yetkililerin cevaplaması gerekiyor!

Önemli gelişmeler oluyor! Biz bunu Meclis’te de söyledik. KHK’lar zulüm dedik çünkü boş kağıtların altına bakanlara imza attırıldı üstüne KHK listeleri eklendi, tek bir AK Parti’li yetkili bile bu konuda açıklama yapamadı! Bu zulüm değilse nedir? Biz kendilerine Zulüm yaptınız, Zulümat ve Kötülük Partisi dediğimizde itiraz ediyorlardı peki böyle bir rezalet olabilir mi? Olmamışsa çıkın söyleyin ey bakanlar! Biz o boş kağıtların altına imza atmadık deyin! Söyleyemediler çünkü yaptılar!

Avrupa Parlementosu’ndan önemli bir HDP’li tutuklu siyasetçilerin hukuki süreçlerini takip edecekler, parlementoyu bilgilendirecekler. Hem siyasetçileri hem de aralarında benim de olduğum siyasetçileri uğradığı mağduriyetler konusunda parlamentoyu bilgilendirme yapacaklar, Türkiye iktidarı yetkilileri sadece bu ülkede istedikleri gibi at koşturacaklarını sanmasınlar, uluslararası camia buradaki hukuksuzlukları takip ediyor.

Adalet Bakanlığı’na biz soru soruyoruz arkadaşlar bize gönderdikleri cevaplar var! Bu cevapları size okumak istiyorum! Bu cevaplara göre biz Ayşe Özdoğan’ın niye engellendi diye sorduğumuzda, bize mevzuatı yazıp göndermişler. Ayşe Özdoğan uğradığı mağduriyetleri yazdığı halde gönderdiği mektup engellenmişti ve bakanlık cezaevinin yaptığı bu ihlale suç ortaklığı yapıyor, başka bir şey değil!

KHK zulmüne uğrayan 427 hakim ve savcı için Adalet Bakanlığı’na soru sormuştum, bu hukuksuzluğunuzun cezaları geliyor buna ne dersiniz demiştim, yine mevzuat diye cevap vermişler. 427 eski hakim ve savcıya 30 Milyon TL ödemek zorundalar ve bu hukuksuz süreç için ne dersiniz dediğimizde mevzuat diye işin içinden çıkıyorlar!

Beyaz plastik sandalyede hayatını kaybeden Mustafa Kabakçıoğlu için müfettiş raporları 1.5 yıldır açıklanmıyor, bunun için bana Avrupa Parlementosu Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor: “Ülkenizde bu tür vakalar oluyor, neden oluyor? Plastik beyaz sandalyede mahpuslar neden ölüyor? Bu vakalar aydınlanıyor mu?” diye sorduğu halde Adalet Bakanlığı bu konuda tek bir açıklama yapmış değil, ülkenin fotoğrafı burada ortaya çıkıyor, bunu sorduğunuz zaman yine mevzuat diye cevaplar gönderiyorlar. Hiçbir açıklayıcı husus yok, cezaevi idaresinin açıklamalarını bize gönderiyorlar, cezaevinde sümenaltı etmeye çalışın, müfettiş olarak gidenler niye ortaya rapor sunmuyorsunuz?

Vekili olduğum Kocaeli’nde çok vahim bir durum var. Hem intihar sayıları artmış durumda, Türkiye’de ikinci sıralardayız hem de iş cinayetlerinde Türkiye’de ikinci sıradayız. İstanbul’da son bir ayda iş cinayetlerinde 13 kişi hayatını kaybetmiş. Kocaeli’nde 11 kişi. Çok vahim bir durum iş sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili tedbirlere daha çok riayet edilmesi gerekiyor. Kocaeli Valiliği’ni bu konuda uyarıyorum. Sizin ihmalleriniz sonucu bunlar oluyor. Çalışma Bakanlığı’nı buradan uyarıyorum sizin ihmalleriniz sonucu bu iş cinayetleri gerçekleşiyor diyorum.

Eski Sakarya Milletvekili Faik Tunay, şu anda tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor, çok değerli  bilgiler veriyor. “Ben sade vatandaşım,ailem elli senedir tarım ve hayvancılık sektöründe olan birisiyim. Yazık oluyor tarım ve hayvancılığa. Süte müthiş zam yapıldı diye duyuruldu iki gün sonra yem başta olmak üzere her şeye zam geldi, Köylü aldığını verdi.” Diyor ve “Basitçe anlatayım, çoçuğa anlatır gibi yazıyorum.  Bir kg inek yemi 4.80 TL  Köylünün sattığı bir litre süt 4,70 TL. Hani ilaç, elektrik, su, veteriner masrafları. Ya adam bir litre süt satıp, bir kg yem bile alamıyor.” “Bir litre süt satıp 1 kg yem bile alamıyor.” Diyor eski Sakarya vekilimiz Faik Tunay. Bu bilgilendirmelerin devam etmesini diliyorum Sn. Tunay’ın bilgilermeleri önemli, biz bunları Meclis’te sık sık gündem etmeye devam edeceğiz.

Umut için adalet kampanyası, herkes için adalet. Cezalar yetersiz. Sarhoş bir şöförün çarpması sonucu vahim bir trafik kazasında hayatını kaybeden bisiklet sürücüsü gencecik insan, Umut Gündüz hayatını kaybetmişti, ailesi, annesi, babası bu davanın peşini bırakmıyor, bize de geldiler. Son 2 yılda 258 bisikletli trafik kazalarında yaşamını yitirdi, kazada çocuklarını kaybeden Gündüz ve Kemçin aileleri, sanıkların tutuklu yargılanmasını ve kasten öldürme suçundan ceza almasını talep ediyorlar. Biz Umut Gündüz meselesini takip ediyoruz, Umut için adalet, herkes için adalet kampanyası var. 27 Aralık’ta görülecek 3. Duruşmaya kadar her gün saat 14.00’da Meclis önünde olacak dediler fakat bu eylemlerine izin verilmedi. “Umut’a ses ol” diye bir twitter kampanyaları var.

Garibe Gezer ile ilgili çok vurgular yaptık. Cenazesi sakıncalı kişi diye cenaze aracı verilmeyen Garibe Gezer’i hiçbir zaman unutmayacağız sürekli gündem edeceğiz değerli arkadaşlar!

Vahim bir durum var. Müyesser Kart ileri derecede cilt kanseri, kardeşi bizleri aradı, bu konu ile ilgileniyoruz, Sağlık Bakanı’nın yüzüne de söyledim. Kart için bir ambulans verilmedi, hem Bezmialem Hastanesin’den Yüzüncü Yıl Hastanesi’ne hem de evinden Yüzüncü Yıl Devlet Hastanesi’ne giderken ambulans verilmedi! Parası ile ambulans tutmak zorunda kaldılar. Şu durumdaki kişiye ambulans verilmiyor, düşünün Sağlık Bakanlığı’na tekrar söylüyorum, yüzüne de söylemiştim, şimdi de söylüyorum. Buradaki ihlaller devam ediyor ne yapsın bu insanlar? Zaten maddi, manevi perişan durumdalar ve çağ atladığı söylenen sağlık hizmetleri böyle ortada!

Mehmet Yıldırım diyor ki: “Ankara Şehir Hastanesi’nin çocuk yoğun bakım biriminde yatmak olan hastamız için donör olmak istedim. Aferez işlemlerimden onay çıktıktan sonra donör kan işlemleri için yönlendirildiğim birimde sadece bir doktorun olduğu onun da şu an izinde olduğu ortaya çıktı. Saatlerdir hastanede acil ihtiyaç duyulan donör kan işlemleri için bekliyoruz, ki benim gibi bekleyen birçok donör bulunmakta. Ancak hala bir çözüm geliştirilmiş değil. Bu esnada 13 yaşındaki hastamız diğer hastalar da yoğun bakımda ölümle mücadele ediyorlar.” Diyor.  

Millet Meclisi Başkanlığı bizim Mado ile ilgili verdiği soru önergesine olumsuz yanıt verdi. Mado’nun sahibi Çin devletinin yaptığı zulmü tasvip eden bir açıklama yapmıştı, biz de Meclis lokantasına Mado ürünlerine niye izin veriliyor? Soykırım yapan bir devleti destekleyen bir firmanın ürünlerine bir protesto yapılmalıydı dedik ama maalesef ki sık sık işine geldiği zaman istifa edip, protesto eden, siyasi olarak zamanı geldiğinde Çin’i protesto eden Türkiye iktidarı şimdi Çin ile araları iyi olduğu için Çin devletini incitecek, rahatsız edecek uygulamalara imza atmamaya çalışıyor!

Körfez Belediyesi’ne bunu sunuyorum! Körfez’de çok büyük yol problemleri var, yolların hali ortalıkta, yağmur yağdığında bataklığa dönüyor maalesef

Kocaeli’nde Sağlık Kent Konutları’nın ihalesinin iptal edilmesinin de altını çiziyorum. İnsanlar  büyük mağduriyet yaşıyor çünkü iktidarın kötü ekonomi politikaları sonucu dolardaki krizlerin birtakım başka esrarengiz nedenlerden dolayı ihaleler iptal ediliyor.

Kadriye Yüksel: “Mezun olalı yıllar oldu ancak tek bir atama verilmedi. Sağlık Bakanı olarak artık hakkımız olanı bize verilmesini istiyoruz.” Diyor sağlıkçılar.

Anne baba tutukluluğun vahim bir başka örneğini görüyoruz. OHAL’de binlerce anne çocuk perişan, ihraç hakim adayı Esra Çiçekdağ 10 Kasım 2021’den beri Gebze Kadın Cezaevi’nde birisi 6 aylık birisi 4 yaşındaki iki çocuğu ile birlikte tutuklu, eşi de aynı gün kesinleşen hükmü nedeniyle Kandıra Cezaevi’nde anne baba tutuklu iki tane çocuk ortalıkta, büyük bir perişanlık yaşayan aileler en azından annenin tutuksuz y

Zulmü durdurmak Anayasal rejimi geri getirmek Zalim OHAL uygulamalarına direnmek  Harbiyeli öğrencileri özgürleştirmek Kürt meselesinde barış Aleviler, azınlıklara hak demek Dini istismardan kurtarmak Cezaevlerini boşaltmak Hak, hukuk için daha ne Bekliyorsunuz diyorum devlete, iktidara, topluma! Bu cümleleri söylemiş olalım.

Sağlık Bakanlığı’na yaptığımız baskı sonucu 16 Aralık 2021 tarihinde çıkan genelge ile aile hekimliği uzmanlarının da özel hastane acillerinde çalışabileceğine dair bir karar yayınlanmış oldu, bundan en çok etkilenenler KHK’lı aile hekimi uzmanlarıydı ve böylece bu hekimlerimizde acillerde artık çalışabilecek. Biz muhalefetteyiz ama iktidara yaptığımız baskı ile haksızlıkları önleyebiliyoruz, hakkı elde edebiliyoruz o yüzden umudunuzu kaybetmeyin diyorum tüm topluma.

Son olarakta çok önemli konu ile bitirmek isterim; Kocaeli’nde Tramvay Kafe büyük bir yolsuzlukla Kocaeli AK Parti Büyükşehir Belediyesi tarafından MHP İl Başkanlığı’na tahsis edildi, MHP İl Başkanı Aydın Ünlü’de  burayı kendi şahsi malı gibi çalıştırdı, hatta bundan dolayı partisi ile ters düştü, görevden alındı, şu an hala kendisinde oraya başka kuru kahveci bölümü açıyor ama göz göre göre bir yağma ve talan yapılıyor olacak iş değil, kendi partisi de rahatsız, kamuoyu her şeyden rahatsız. Böyle uyduruk bir şekilde bir partiden kişiye tahsis edilemezdi ama tüm bunlar yapıldı. Ben Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu olarak bu işin peşini bırakmayacağımı burada halkıma söz veriyorum, saygılarımı sunuyorum!

Yorumlar