4 Haziran 2022

BianetSelay Dalaklı

Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim’in bu yıl 13’üncüsünü düzenlediği Düşünce Özgürlüğü için İstanbul Buluşmaları ilk oturumuyla başladı. İlk günkü oturumda dünyadan ve Türkiye’den tanıklıklar dinlendi, ifade özgürlüğünün bugünü ve yarını tartışıldı.

Düşünce Suçu(!?)na Karşı Girişim platformunun iki yılda bir düzenlediği iki günlük “Düşünce Özgürlüğü için İstanbul Buluşmaları“nın 13’üncüsü ilk oturumuyla bugün (4 Haziran) çevrimiçi olarak başladı.

Türkiye saatiyle 16:00’da başlayan etkinliğin açılış konuşmasını Şanar Yurdatapan yaptı. Önce COVID-19 pandemisi, sonrasında ise Rusya-Ukrayna savaşı sebebiyle etkinliğin üçüncü defa çevrimiçi gerçekleştirildiğini söyleyen Yurdatapan’ın açılış konuşmasının ardından geçmiş buluşmaların öyküsü ekranlara geldi ve hayatını kaybeden aydınlar anıldı:

Yazar Arthur Miller, oyun yazarı Harold Pinter, avukat Uluslararası Af Örgütü’nün Kurucusu Peter Benenson, yazar Yaşar Kemal, yazar Mehmed Uzun, gazeteci Hrant Dink ve avukat Tahir Elçi.

Düşünce Özgürlüğü İçin 13. İstanbul Buluşmasının ikinci bölümü ise Macaristan, Lübnan, Sincan ve Irak’tan tanıklıklar ile devam etti.

Dünyadan dört tanıklık

Macar Sivil Özgürlükler Birliği’nden (TASZ) Emese Pasztor, ülkesi Macaristan’daki ifade özgürlüğü durumu hakkında bilgi verdi, Macaristan’daki “gazetecilerin öldürülmediğini ya da hapse atılmadığını, ama basın özgürlüğünün sistemli bir erozyon yaşadığını” söyledi.

Macaristan’daki ifade ve basın özgürlüğünün üç temel engel ile karşı karşıya olduğunu söyleyen Pasztor, Türkiye’ye benzer bir tablo çizdi:

Medya sahipliğindeki yoğunlaşma ve medya düzenleyici kurumların rolü, resmi ilan ve reklam verme sistemi ve gazetecilerin günlük hayatta mesleklerini yaparken karşılaştığı kısıtlamalar.

Emese Pasztor’un ardından söz alan Körfez İnsan Hakları Merkezi’nden (GCHR) Khalid İbrahim ise Orta Doğu’da ifade özgürlüğünün durumu hakkında bilgi verdi: “Bu ülkelerde insan hakları için çalışmak çok zor. Hak savunucuları çoğu zaman hedef alınıyor. Çoğu hak savunucusu hapiste.”

Uygur aktivist Jevlan Shirmemmet ise Uygurların Sincan bölgesinde karşı karşıya kaldığı asimilasyon politikasını anlattı. 2016 itibariyle söz konusu politikanın yürürlüğe girdiğini söyleyen Shirmemmet, bu tarihten itibaren Çin’in toplama kampları açtığını, keyfi tutuklamaların yaşandığını, 2017 Mart itibariyle ise Doğu Türkistan’ın dünya ile ilişkisinin kesildiğini anlattı:

2019 Aralık ayında bir haber geldi. Annem, babam ve kardeşim toplama kampındaymış. Neden alınmışlardı? Çünkü ben Türkiye’de eğitim görüyordum. Annem ise 5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Peki, bunun sebebi neydi? Çünkü annem beni Türkiye’de ziyaret etmişti.

Bu bölümde son olarak söz alan Teshrin İnsan Hakları Örgütü’nden Ali Al-Dahamt, Irak’taki hak savunucularının ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilerin zorla kaybetme ve suikaste kurban gittiğini anlattı.

Yeni bir çağ, yeni zorluklar

Etkinliğin üçüncü bölümünde ise PEN International Başkanı – yazar Burhan Sönmez‘in moderatörlüğünde İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) Avrupa ve Orta Asya Direktörü Yardımcısı Emma Sinclair-Webb, Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) Türkiye Temsilcisi Özgür Öğret ve Bahreyn İnsan Hakları Merkezinde Proje Yöneticisi Saloua Boukhaoult konuştu.

Bu bölümün açılış konuşmasını Burhan Sönmez yaptı:

“Biz aslında bu yüzyılda artık edebiyatı konuşmak isterdik. Fakat kendimizi genelde işkence ve sürgünü konuşurken buluyoruz. Sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada durum böyle. Bu, yeni bir durum değil.

“Her toplumda bu zorluklar yaşanıyor; kendini özgürce ifade etmek isteyen herkesin başına bunlar gelebiliyor. Yazarlar ve gazeteciler hedef gösterilebiliyor. Bundan on yıllar öncesinde de yazarlar, hak savunucuları zorluklar yaşadı. Ama biz bunlara artık ‘eski zorluklar’ diyoruz.

“Bu ne demek? Mesela, devlet eliyle işlenen sansür ve hapis cezalarını ya da cinayetleri gördük ve görüyoruz. Ama bu eski zorluklara yeni zorluklar da eklendi: Yalan ya da sahte haberler, nefret söylemi, izleme ve takip sistemi… Hakikati, özel hayatın mahremiyetini ve insanlığa inancı kaybettik.”

Konuşmasında George Orwell’in 1984 ve Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünyası’na atıfta bulunan Burhan Sönmez, günümüzde insanların iki kitapta da bahsedilen araçlar yoluyla kontrol edilmeye çalışıldığını kaydetti: “Hem şiddet hem de şiddet içermeyen araçlar ile…”

Dünyada herkes için tek bir amaç olabileceğini, bunun da “korkusuz bir toplum yaratmak” olduğunun altını çizen Sönmez, 2. Dünya Savaşı sırasında ortaya atılan bu ideale 2022’de halen ulaşılamadığını, bugün hala aynı sorunlar ile mücadele edildiğini söyledi:

“Hakikat, bugün bulunamayan bir şey haline geldi, her seferinde yeniden inşa etmemiz gereken, kaybolan bir şey oldu. Bu yüzden, bu hakikatin yeniden bulunması için gazeteciler olarak daha önemli hale geliyoruz.”

Ukrayna savaşı ve Rusya’da yasaklı kelimeler

Sönmez’in ardından konuşan HRW’den Emma Sinclair-Webb, özellikle Ukrayna savaşı sonrasında Rusya’daki duruma dikkat çekti:

“Son birkaç aydır ifade özgürlüğüne en büyük saldırıların olduğu ülkeler arasında Rusya’yı görüyoruz. Bu durum, Ukrayna’nın işgali ile başladı. Fakat ‘işgal’ demek Rusya’da yasak. Rusya’da savaş başladıktan birkaç gün sonra Putin bir yasa imzaladı: Sahte haber yasası.

“Buna göre, Rusya askerlerinin Ukrayna’daki faaliyetlerine karşı ya da yaptırımlar ile ilgili olumlu fikir dile getirilemez ve harekata savaş denemez. Yasadan 3 gün sonra 60 dava açıldı. Rusya silahlı kuvvetlerinin itibarını sarsmak gerekçesiyle… Ve 15 yıla kadar hapis öngörülüyor.

“Benzer bir durum okul müfredatlarında da var. Öğrenciler sorarsa öğretmenlerin belirli bir şekilde cevap vermesi gerekiyor, belirli bir kelime dizisiyle: ‘Özel operasyon’ denecek. Belirli terimlerin yasaklanması buraya da yansımış. Gerçeğin kendisini ifade etmek tamamen yasak.

“Ukrayna’yı işgalin ardından 150 gazeteci 2 haftada Rusya’yı terk etti… HRW’nin tüm faaliyetleri de sansüre tabii tutuluyor. Hakkında ceza davası yok ama 14 başka örgütle birlikte 8 Nisan’da kayıtları silindi, yani görev yapma yetkisini kaybetti. İnternet sitesi de 18 Nisan’da kapatıldı.”

Konuşmasının ilerleyen kısımlarında haber sitelerinin baskıya rağmen gazetecilik yapmaya ne kadar olanak sağlayabileceği ile ilgili soruya da yanıt veren Sinclair-Webb, insanlar VPN gibi araçlar ile sansürün üstesinde gelmeye çalışsa da bunun bir yandan da bir “alandan çekilmeye” yol açtığını söyledi: “Bu, insanları çok sessiz, hareketsiz, eylemsiz hale getiriyor.”

“Her sene daha karanlık bir tablo”

Sinclair-Webb’in ardından konuşan CPJ Türkiye Temsilcisi Özgür Öğret ise kendi gençlik yıllarındaki teknoloji ve medya araçlarına atıfta bulunarak geleceğe olumlu ve umutla baktığını söyledi:

“Genç bir insan neden gazeteci olsun Türkiye’de? Ben, şunu görüyorum: Bu son derece olumsuz koşullarda bile ben gençlerin gazeteciliğe ilgi gösterdiğini ve harika işler çıkardığını görüyorum. Baskıcı ve sansürcüler de yeni teknolojileri kullanacaktır, ama biz de kullanacağız.”

“İfade özgürlüğü alanında her sene daha karanlık bir resim var” diyen Öğret, sözlerine özetle şöyle devam etti:

“10 senedir takip ediyorum 10 sene önce ‘kötüyüz’ diyorduk, şimdi imkan olsa çoğu insan o günlere dönmek isteyecektir. Durumun kötüleşmesi, basın özgürlüğünün kötüleşmesi rutin oldu; insanlar şaşırmıyor artık. Bir gazeteci sahada saldırıya uğradığında ya da hapse girdiğinde, komik gerekçelerle tutuklandığında kimse şaşırmıyor. Gittikçe kötüleşen bir durum var.

Dezenformasyon yasası: “Olumlu hiçbir yanı yok”

Dezenformasyon yasası adli sistemimize girmek üzere. Bunun herhangi olumlu bir yönü yok. Vatandaşı korumak için yapıldığı söyleniyor ama eleştirenler aslında yasanın içinde dezenformasyonun tanımının iyi bir şekilde yapılmadığını söylüyor.

“Benim deneyimime göre bu yasa çok keyfi uygulanacak. Ne dezenformasyon, ne değil? Bu kararı hukukçular değil siyasetçiler verecek.”

Öğret sözlerine son verirken “dezenformasyon yasasının mahkemelerin gazetecilere karşı elindeki cephaneyi arttıracağını” sözlerine ekledi.

“İfade özgürlüğü yoksa diğer haklar da yok”

Bahreyn İnsan Hakları Merkezinde Proje Yöneticisi Saloua Boukhaoult da konuşmasında Bahreyn’deki duruma ilişkin bilgi paylaştı:

İfade özgürlüğü yoksa diğer haklar da olmaz; böyle olduğunda demokrasiye yürümek mümkün olmaz. Bahreyn küçük bir ülke ama çok fazla insan hakları ihlali var. 2011’deki ayaklanmadan 11 yıl sonra durum daha da kötüleşmiş vaziyette. Burada pek çok insan hakkı ihlali söz konusu ama ifade özgürlüğü de çok ciddi anlamda sınırlandı. Hiçbir şey söylenemiyor. İnsan hakları savunucuları ya hapiste ya da ülke dışına çıkıyorlar. Ülkede kendilerini ifade edemiyorlar. Sürgündeki insan hakları savunucuları bile susturuluyor, aileleri taciz ediliyor…

Burhan Sönmez’in Bahreyn’in yeniden idam cezasını uygulamaya başladığını hatırlatması üzerine konuşan Boukhaoult, bu durumun ülkedeki sivil toplum üzerinde daha fazla korku yarattığını ifade etti: “Bu kadar mücadeleden sonra hala idam cezası uygulanabiliyor.”

HDP’ye açılan “sürreal” davalar

Konuşmaların ardından soru-cevap bölümünde geçilen etkinlikte HRW’den Sinclair-Webb’e dün (3 Haziran) Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve GÖÇİZDER‘e yönelik operasyonlar da soruldu.

“HDP ile ilgili davaların çoğuna baktığımızda söylem ve konuşmalar ile ilgili olduğunu görüyoruz” diyen Sinclair-Webb, “Siyasi söylem ve konuşmalar da ifade özgürlüğü ile ilgili tartışmalara dahil edilmeli” dedi:

“Baskının devam ettiğini görüyoruz. Kullanılan deliller meşru siyasi haklarla ilgili. Ama genelde hep bir söyleme, hep bir beyana yönelik oluyor. Kobanî davasına baktığımızda sürreal dediğimiz bir durum var. Buradaki esas iddia HDP merkezinden gönderilen bir tweet, 2014 yılında protestolara çağıran bir tweet. İddianamede ise ‘Bu tweet atılarak cinayet işlendi’ deniyor.

“Hayatını kaybedenler ile ilgili ise çok az soruşturma açıldı. ‘Bir tweet atarak siz cinayetten sorumlusunuz’ demek, gerçekten inanılmaz. Bu, ifade özgürlüğünün kısıtlaması ile ilgili çok ilginç bir örnek.

“GÖÇİZDER’e saldırı, ‘terör için bir paravan’ olmakla itham edilmeleri çok üzücü. Bu dönemde sivil topluma daha fazla saldırı görebiliriz.”

Noam Chomsky ile ifade özgürlüğünün geleceği

Etkinliğin dördüncü bölümü, Prof. Noam Chomsky‘nin ifade özgürlüğünün geleceğine ilişkin konuşması ile devam etti.

“Dünyanın durumu tek kelime ile özetlenebilir: Acı” ifadelerini kullanan Noam Chomsky, Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgali ile başlayan savaşın dünyanın karşı karşıya olduğu – başta nükleer silahlar tehdidi olmak üzere – üç tehdidi daha da şiddetlendirdiğini ifade etti.

Savaştan önce çatışmanın engellenmesi için sınırlı adım atıldığını söyleyen Chomsky, ardından tüm bunların tersine çevrildiğini kaydetti.

Konuşmasında George Orwell’in fikirlerine de atıfta bulunan Noam Chomsky, “özgür ülkelerde popüler olmayan fikirlerin güç kullanılmadan bastırılabileceğini” ve “iyi eğitimin kişilere topluma kabul edilmek için söylenmesi gereken şeyleri öğrettiğini” hatırlattı.

Rusya’da Rusya’nın Ukrayna’yı işgal ettiğinin söylenemeyeceğini hatırlatan Chomsky, Irak savaşının hiçbir provokasyon olmadan başladığını, fakat bunun dillendirilmediğini söyledi; ardından Ukrayna savaşında NATO ve ABD provokasyonuna atıfta bulunarak bunun günümüz şartlarında söylenemeyeceğini ifade etti: “Elbette provokasyon suçu meşrulaştırmaz.”

“Şu an ne olduğu bizim elimizde” diyen Chomsky, insanlığın geleceği ile ilgili soruyu şöyle yanıtladı: “Bilmiyorum. Bunun detaylarını sunacak kadar akıllı değilim. Ama rehber ilkelerimiz özgürce sorgulamak ve fikrin baskılanmasından uzak durmak olmalı. Enerjimizi buna yoğunlaştırmalıyız.”

Türkiye’de ifade özgürlüğü panoraması

Düşünce Özgürlüğü İçin 13. İstanbul Buluşmasının ilk oturumunun son bölümünde ise “Türkiye’de ifade özgürlüğünün panoraması” çıkarıldı; bu bağlamda, Türkiye’den çeşitli olaylar ve tanıklıklar dinlendi.

Bu bölümdeki olay ve tanıklar şu şekildeydi:

  • Sürekli Olağanüstü Hal (SOHAL) – KHK ile ihraç edilen öğretmen Münir Korkmaz ve KHK’lı sağlık çalışanı Mahmut Konuk
  • Üniversitelerin Fethi – Boğaziçi Üniversitesi”nden Esra Mungan
  • Yargının Fethi – Adil Yargılama Hakkına Erişim Derneği’nden İlhan Öngör
  • Siyasi Örgütlere Baskılar / Kürtler – Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili ve Siirt Milletvekili Meral Danış Beştaş
  • Hapishaneler ve İşkence – Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu
  • Pandemiyi Fırsata Çevirmek – Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı
  • Kadın ve LGBTİ+ Hakları – Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformundan Fatmanur Güler
  • Örgütlenme Özgürlüğü – Tarlabaşı Toplum Merkezinden Gizem Külekçioğlu ve Rosa Kadın Derneğinden Adalet Kaya
  • Sürgünler – Gazeteci ve yayıncı Doğan Özgüden ve yazar ve yayıncı Ragıp Zarakolu

TIKLAYIN İsveç NATO’ya girmek için Ragıp Zarakolu’yu Erdoğan’a verecek mi?

Düşünce Özgürlüğü İçin 13. İstanbul Buluşması yarın (5 Haziran) ikinci oturumu ile Türkiye saatiyle 13:00’da devam edecek.

Yarınki oturumu buradan izleyebilirsiniz.

(SD)

Yorumlar