8 Şubat 2022

Herkese merhaba ÖFG TV’nin yeni yayını ile yine karşınızdayız. Her hafta haftanın önemli insan hakları konuları ve konukları ile ilgili yaptığımız programa yine başlıyoruz.

Bu hafta 2 önemli konumuz var. İlki 15 Temmuz 2020’de Bursa Gürsu pazarında bir cinayet işlendi. 17 yaşında Suriyeli bir delikanlı öldürüldü! Bu çok açık bir cinayetti ve vahşice öldürüldü bu 17 yaşındaki genç ve yargı sürecinin ilk aşaması bitti, yerel mahkeme, kararı verdi ve cinayeti işleyen katiller hakkında maalesef ki hakkaniyetli bir karar verilmediğini görüyoruz. Bu konuyu ben şahsen eleştirdim, eleştiriyorum tabi ki yargısal süreçler kesin kararı verecektir ama yargısal süreçlerin şu aşamasındaki verilen karar tatminkar değil. Vicdanları rahatsız ediyor, ortada bir cinayet olmasına rağmen verilen mahkeme kararı, verilen adli tıp kararı ile ilgili çok önemli itirazlar var, bunu bugün konuşacağız, bu konuyu masaya yatıracağız, önemli bir olay çünkü ortada bir çocuk cinayeti var ve verilen yargı kararı tartışmalı, ortada bir Suriyeli göçmen cinayeti var ve verilen karar tartışmalı ve bütün bunların arkasındaki nedenleri konuşmaya çalışacağız.

Programımızın ikinci bölümünde Kocaeli’nde Farplas işçilerinin direnişi var! Farplas işçileri direniyorlar! Medyaya da yansıdı, işverenin baskıları ve ücret zammı konusundaki düşük zamları ve diğer çalışma koşullarının uygunsuzluğu nedeniyle bir direniş içindeler. Biz direniş alanına ikinci bölümde bağlanacağız ve Aydın bey ile de bu konuda ayrıntılı bir şekilde konuşacağız.

İlk olarak konuğumuz katledilen Hamza Ajan’ın kardeşi Mohammed Ajan babası Mustafa Ajan olacak. Avukatları İlhan Menge ve baba ve kardeşinin çevirisini yapacak olan Taha Elgazi konuğumuz olacak. 15 Temmuz 2020 günü ne oldu Sn. Mohammed Ajan? Neler yaşandı? Sizin kardeşiniz bir pazarda pazarcılık yapıyordu ve başına birtakım hadiseler geldi. Kısaca konudan habersiz olan izleyenlerimize aktarır mısınız? Çünkü Türkiye’de  bazı olaylar duyuluyor ve daha sonra insan hakları savunucusu değilseniz işin peşini bırakıyorsunuz ama insan hakları savunucuları olayın peşini bırakmıyor ve verilen kararları dikkatle takip ediyor, biz de bir insan hakları savunucusu siyasetçi olarak verilen yargı kararını görünce buna itiraz ettik, tatminkar olmayan ,adil olmayan bir karar olduğunu gördük ve bu yüzden programımızı size açtık. Söz sizde Sn. Mohammed Ajan buyrun 15 Temmuz 2020 günü ne oldu anlatın?

MostafaAjan Hamza Ajan’ın babası: 15 Temmuz Bursa’da bir pazarda amca diğer tezgahta işçi. Olaydan 15 dakika önce bir Suriye’li kadın geldi, pazardan 4 kişilik tezgahta bulunan Türk vatandaşlardan domates talep etti, oradaki 4 kişi, 4’ü de kardeş, kadına iyi domates vermemişler, çürük domates vermişler. Kadın ve o 4 kişi arasında bir tartışma olmuş, ne kadın Türkçe biliyor ne de satıcılar Arapça biliyor. 4 kişi Hamza’nın burada tercüman konusunda yardım talep etmişler. Hamza gelmiş demiş ki: “Konu ne?” 4 kişi kadının üzerine laf söylemişler, Suriyeli olmasına laf söylemişler. “Siz Suriyeli böylesiniz.” Demiş. Hamza araya girmiş: “Arkadaşlar Hamza’nın talep ettiği başka bir şey sizin verdiğiniz başka bir şey. “Gelipte Suriyeli’ye niye laf söylüyorsunuz? Niye kötülüyorsunuz? Ayrımcı sözler kullanıyorsunuz?” 4 kişi Hamza’nın üzerine gelip: “Sana ne?” demişler, 4 kişi Hamza’ya saldırmış, vura vura, tokatla, ayakla bir kişi ismi Ramadan, 4 kardeşten birinin adı, Hamza’nın kafasına taşla vurmuş. Maalesef Hamza olay yerinde hastaneye kaldırıldıktan sonra hayatını kaybetti. 4 kişi saldıranlar Adana’da tutuklanmışlar. Olaydan sonra Bursa’dan kaçıp Adana’ya sığınmışlar, orada tutuklanmışlar. Hamza’yı olay yerinden hastaneye aldılar, hastanede yoğun bakımda kaldı. Aile yoğun bakım bölümü başhekimi ile görüşmüş, başhekim aileye sormuş: “Sizin bu çocuğunuzu kim böyle vahşetli şekilde vurdu?” Hamza’nın doktorun sözüne göre; Hamza’nın kafası, akciğeri, karaciğeri, böbrekleri baya bir zarar gördü. Doktor: “Sizin bu çocuğunuz yaşasa engelli olarak yaşayacak ama yaşama oranı % 1.” Hastanede yoğun bakımda 6-7 saat kaldı, olay akşam saat 19.00’da oldu, gece 03.00’da Hamza hayatını kaybetti maalesef.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Olay böyle! Daha sonra olay yargıya taşındı, yargısal süreçler devam etti ve gördüğümüz kadarıyla Eylül 2020 tarihinde bir iddianame hazırlandı ve yargısal süreçler başladı. Bu arada adli tıp kurumundan raporlar geldi, ne oldu ne bitti! Cinayeti işleyenler ve yakınları birtakım ifade değişikliklerinde bulundular, bizim elimizde gerekçeli karar var. Gerekçeli kararı okuyorum bir hekim olarak, bir insan hakları savunucusu olarak tatminkar bulmuyorum! Neden? Çünkü cinayet ile ilgili değişen ifadeler var! İlk önce Hamza’nın kafasına parke taşı ile 3-4 kez vurulduğu, düşünün kafaya parke taşı ile vuruluyor ve yere yatırılıp darp edildiği ifadeleri varken daha sonra ifadeler değişiyor, güya Hamza yere düşmüş, o sırada sara, epilepsi krizi gibi kriz geçirmiş gibi bir ifadeler dolaşıyor ortalıkta, Adli Tıp Kurumu’nun raporlarını bir hekim olarak incelediğimde de aslında beyinde damarsal bir hastalık bulgusu adli tıp raporunda görülmemesine rağmen, adli tıpın en son belirtilen kararında; “Damarsal bir hastalıkta olabilir, cinayet sadece kafaya parke taşı ile vurmakla olmayabilir. Kafada damarsal bir hastalık önceden Hamza’da olmuş olabilir.” Gibi bir nedene bağlanmaya çalışılarak Adli Tıp Kurumu’nun böyle bir rapor verdiğini görüyoruz, hakim de bu rapora dayanarak: “Ortada bir darp var ama Adli Tıp Kurumu damarda kafasal bir hastalık var diyor, kafadaki damarsal hastalıktan dolayı çocuk nöbet geçirmiş olabilir, çocuk kafayı kaldırıma vurmuş olabilir, bundan dolayı ölmüş olabilir.” Diyerek beraat kararı veriyor, bir kişiye bilinçli taksirden 3 yıl 4 ay ceza veriyor ve bu kişi de halen Yargıtay kararına kadar hapishanede bile değil, yatsa bile en fazla 1 yıl yatacak, sonuçta işlenen bir cinayet var ve bir adli tıp kurumu raporuna dayanarak verilen çok hafif cezalar var ve adalet yerini bulmuş değil benim gördüğüm kadarıyla, ben bir hekim ve insan hakları savunucusu olarak çok rahatsız oldum bu durumdan çünkü adli tıp kurumu raporunu hem kendim hem uzman adli tıp hocaları da izlediği zaman böyle kafada bir damarsal patoloji bulgusu bulunmadığı halde, bakın beyin incelemesinde çünkü beyin açılarak inceleme yapılıyor adli tıp da beyin de bir damarsal sıkıntı, damarsal patoloji bulunmamasına rağmen raporda damarsal bir hastalık olduğuna yönelik tespitten hareketle hakimin damarsal bir hastalıktan ölmüş de olabilir gibi karar vermesi son derece yetersiz ve ağır şüpheler içeren bir durumu gösteriyor, benim gördüğüm bu aile bu çerçevede ne demek ister? Bu çerçevedeki itirazlarını dinleyelim!

Mostafa Ajan Hamza’nın babası: Mahkemenin kararı adaletsiz bir karar, adalet ortamında olmayan bir karar. Adli tıp raporu 1.5 yıl geç kaldı, bu gecikme nedeniyle bir sahtelik sebebiyle. Adli tıp raporunda bir sahtelik var çünkü Adli Tıp Raporu’nda şöyle bir şey yer aldı; Hamza’nın damarsal bir hastalığı olması ya da bir genetik hastalığı olması nedeniyle hayatını kaybetme sebebi olabilir. Hamza’nın sağlık sistemi üzerinden tüm kontrol edebilirler, devletin kurumu ve hastanesi Hamza’nın sağlık sistemi kontrol edilebilir. Benim oğlum 10 yaşından itibaren çalışmaya başladı, Türkiye’de ne kadar yaşadıysa bir hastaneye gidip şikayet etmedi. Bizim ailemizde damarsal bir hastalık genetik olarak yoktur. İsterseler bizi tek tek kontrol edip, adli tıp kurumunda bizi teşhis edebilirler. Raporun gecikmesi maalesef çok anlaşılmayan bir şey ama sahtelik olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca mahkemenin bir süre sonra en küçük kişiye kararı bağlayıp, 3 yıl 4 ay verip bu da aslında bir adaletsizlik noktası.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Hiçbirinizin bilmediği konuları bu raporda biliyorum! Rapordaki adli tıp bölümünü okuduğum zaman şunu görüyorum; Hamza’nın beyin damarlarında bir problem tespit edilmemiş! Bütün bunlara rağmen bakın adli tıp raporu diyor ki: “ Kişi de mevcut olup otopsisinde tanısı konulamayan yapısal beyin damar hastalığının da ölümün gerçekleşmesinde etkisi ve katkısının bulunduğunun kabulü gerektiği.” Peki otopsisinde tanısını koymamışsan bu lafı nereden çıkarıyorsun ey adli tıp? Otopsi de bir damarsal patoloji yok! Otopsi de bir damarsal hastalık bulgusu yok! Peki nereden çıktı bu laf? Bir hekim olarak söylüyorum! Adli tıp uzmanları ile de konuştum, böyle bir otopsi sonucu böyle bir karar verilemez! Ardından yargı kararının böyle tecelli etmesi de adalete zarar verir, ortada apaçık 10-15 yıl en azından verilmesi gereken olası kast ile verilmesi gereken bir cinayet varken bilinçli taksir ile bir kişiye 3 yıl 4 ay ceza veriliyor, diğer kişiler de beraat ediyor maşallah, el insaf! Böyle bir haksızlık olabilir mi? Bu nasıl bir mahkeme? Bu nasıl bir adli tıp kurumu? Burada ne oluyor? Ne bitiyor? Birtakım sahtekarlıklar mı dönüyor diye insanın aklına gelmiyor değil! Öyle şey mi olur? Bunlar nasıl raporlardır? Böyle raporlarla hareket mi edilir? Bu kadar belirsiz laflar ile kalkıp ağır önemli bir karar mı verilir? Verilebilecek ağır bir karar bu kadar nasıl hafifletilebilir bir adli tıp kurumu raporu ile? Ortada birtakım ihtimaller olduğu söyleniyor adli tıp nasıl böyle bir damarsal hastalık ileri sürebiliyor, hiçbir bulgu yok, adli tıp kurumdaki hekim arkadaşlara soruyorum bu adli tıp raporunu nasıl verdiniz? Mahkeme heyetine soruyorum nasıl bu bulguyla hafifletilerek ceza veriyorsunuz? Yargısal süreçlerde mutlaka bu ceza bozulmalıdır! Bu cezanın hafif verilmesinin nedeni Hamza’nın Suriyeli olması mıdır? Hamza’nın kimsesiz olması mıdır? Hamza’nın fakir olması mıdır? Hamza’nın sahipsiz olması mıdır? Bunun nedeni nedir? Bunu bize açıklasınlar! Şu karar skandal bir karardır! Ben bu kararı burada bırakmam! İnsan hakları savunucusu olarak bir siyasetçi olarak şu kararı burada bırakmam!         Bu karar verilecek bir karar değildir! Vicdanlar rahatsızdır, adalet yerini bulmamıştır, olacak şey mi? Apaçık şekilde yanlış, akıl almaz bir karar var! Birileri bir şey mi çevirdi? Elinde bir delil olmadan ağır ithamlarda bulunmak istemiyorum ama adli tıp kurumunun raporunu, mahkemenin kararını son derece yanlış buluyorum. Adaletin gerçekleşmemiş olduğunu görüyorum, bunlar nasıl kararlardır? Ne oluyor? Ne bitiyor? Hangi dolaplar dönüyor? Ben bu arada Av. İlhan beye dönmek isterim, meseleyi anladık, meselenin hukuki boyutunu 5 dakika içinde kısaca özetle Sn. İlhan bey anlatsın. Ben bir hekim, insan hakları savunucusu siyasetçi olarak rapor ve karar hakkındaki görüşlerimi söyledim, mahkemeler karar verebilir ama biz bu kararlara itiraz edebiliriz, tabi ki karar verici ben değilim, İstinaf, Yargıtay süreçler ama biz de apaçık şu gerçekleri gördüğümüz zaman vicdanen isyan ederiz, böyle şey mi olur? Sn. İlhan bey davanın avukatısınız, kısaca sizden hemen görüşlerinizi alalım. Av. İlhan Menge Hamza Ajan’ın ailesi, Mohammed Ajan’ın, Mostafa Ajan’ın avukatları karara itiraz ediyor, kendisi ile de konuştuk. Sn. Av. İlhan Menge hoşgeldiniz ve bu konudaki görüşlerinizi özetle iletin.

Av. İlhan Menge: Hoşbulduk. Hızlıca ve kısaca olayı özetlemek gerekirse; olayın gidişatını hepiniz biliyorsunuz. 15 Temmuz 2020 günü yaşanan o trajik olaydan sonra düzenlenen iddianame aslında tüm sanık ve SSÇ’lerin, yaşı küçük olduğu için SSÇ ibaresini kullanıyoruz. Birlikte kasten öldürme suçundan cezalandırılması için iddianame düzenlendi, bu iddianame bu şekilde kabul edildi. Tanık ifadeleri alındıktan sonra ilk celseden de hemen sonra 13 Ocak 2021 tarihinde sanık Mustafa M. Suça sürüklenen çocuk İslam ile kardeşi Ramazan tahliye edildi, geriye bir tek tutuklu SSÇ Murat kaldı. Akabinde biz tabi ilk gelen otopsi raporuna Gülsu Cüneyt Yıldız Devlet Hastanesi’nin düzenlediği adli rapordan hareketle müvekkilimizin Hamza’nın ne kadar ağır bir halde olduğunu biliyorduk, adli tıptan da bu yönde bir rapor bekliyorduk ama ilk Cüneyt Yıldız Devlet Hastanesi’nin düzenlediği adli vaka formunda, bu tedavinin basit tıbbi müdahale ile yapılamayacağı, basit tıbbı müdahale ile gidirilecek durumunun olmadığına yönelik net bir ifade var, buna rağmen adli tıp kurumu birinci istihsas dairesi nasıl olduysa bu hastalığın Hamza’nın durumunun basit tıbbi müdahale ile giderilebileceği yönünde bir durumda olduğu rapora geçiyor. Biz bu noktada rapora itirazımızı sunmuştuk, mahkeme bunu da değerlendirmeye, dikkate almadı. Olayın hukuki boyutuna bakacak olursak, bilinçli taksir değil, sizin dediğiniz bilinçli taksir bir kişinin alkol alıp araba kullanması, burada basit taksir var yani bir insanın kırmızı ışıkta dururken yeşil yandıktan sonra dikkatsiz bir şekilde yoluna devam etmesi ve bunun akabinde meydana gelen bir trafik kazası, çok basit bir trafik kazasında verilecek ceza bir cinayet sonrası SSÇ’ye verildi. Bunun nedeni de şu; adli tıp raporunda ölümün birden fazla sebepten meydana gelmiş olabileceği ihtimali ve değişen tanık beyanları. Aslında tanıkların tamamı sanık ve SSÇ’nin yakın akrabaları! Amca çocukları, dayı çocukları, hemşehrileri vs. Buradan tanık Ömer Şık’ın ilk ifadesi ölüm meydana gelmeden önce verilmiş, basit bir şekilde geçiştirilmiş, nasıl olsa yaralanma üzerinde durulmamış konunun daha sonra ölüm meydana gelince tanık ikinci kez kendi rızası ile gidiyor ve “Ben beyanımı değiştirmek istiyorum.” Diyor, o arada beyan verirken telefonu çalıyor! Bu ifadelerde avukat huzurunda verildiği için bunları değiştirmesi mümkün değil, bunları baz alması lazım hükme esas alması lazım mahkemenin diyor ki: “Mustafa aradı beni.” Mustafa sanık, kardeşlerin en büyüğü. “Sakın ilk ifadeni değiştirme şeklinde beyanı var.” Bu kayıtlara geçmiş istinaf dilekçemizde dile getireceğiz. İkinci ifadesinde olayın nasıl gerçekleştiği, Hamza’yı kimlerin vurduğu ne şekilde vurdukları tekme, tokat, kaldırım taşı, en ince ayrıntısına kadar detaylı bir şekilde anlatmış. 3. Beyanında bu sefer mahkemede kurgulanmış, öğretilmiş olduğu belli, yüzeysel anlatımlar, ben elinde taş gördüm ama vurup vurmadığını görmedim, vurduğunu gördüm ama yumruk mu tokat mı attı, İslam orada mıydı değil miydi hep çelişkili kaçamak cevaplarla mahkemeyi yanıltmaya çalışır bir vaziyette olayı geçiştirmeye çalıştı tüm tanıklar ve maalesef adli tıp kurumu da bu beyanların birinde çırpınmaya, titremeye başladı yönünde bir beyandı tanıkların. Muhtemelen adli tıp kurumu bilimsel olmayan bir yöntemle bu yalan tanık beyanlarına itibar ederek bu şekilde bir damarsal hastalık olduğu yönünde bir kanıya ulaştı, diğer türlü sizin de söylediğiniz gibi otopsi de belirlenemeyen bir hastalığın adli tıp kurumundan sadece evrak üzerinden belirlemesi mümkün değil daha önce hastaneye giriş yok, kullandığı ilaç yok ailede bu konuda kanıtsal bir hastalık yok ben doktor olmadığım için bilemem ama bir insanda sara, damarsal bir hastalık varsa mutlaka alt, üst, yan, kardeşi, amcasında buna benzer bir hastalık olması lazım.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Önceden belirtlieri olabilir.

Av. İlhan Menge: Mahkemenin dayandığı ilke şüpheden sanık yararlanır ilkesi. Bir olayda şüphe varsa bu olay ile ilgili sanığı cezalandıramıyorsunuz o zaman hepsine beraat verin. Orada mevcut olan diğer sanık ve SSÇ’ler açısından geçerli olan şüphe niye diğer SSÇ, ceza verdiğimiz aslında ödül olan cezaya verdiğimiz Murat için geçerli olmasın. Bir taraftan da ne şiş yansın ne kebap! Ben bunları beraat ettireyim göndereyim olaydan çıkarayım da küçük bir ceza vereyim ki tepkileri azaltayım. Bu cezanın herhangi bir yatarı yok. Çocuk 15 yaşında, alacağı ceza 1/3 oranında zaten indirelecek, yattığı zaten yatacağından çok daha uzun bir süre, fazla yatmış oldu, şu anda devlete tazminat davası açsa fazla yattığı günler için tazminat alacak, kaldı ki diğer çocuklar da sanık SSÇ’ler de şu anda gerekçeli kararda siz de görmüşsünüzdür, tazminat davası açma hakkına sahipler, “Biz haksız yere tutuklu kaldık.” Diye. Müvekkilimin babasının dile getirdiği bir husus var, sanıkların kaçması! Bir insan eğer masum olduğuna inanıyorsa, suçsuz olmadığından eminse neden kaçsın neden şehir değiştirsin? Neden Adana gibi 1000 km mesafeye kaçsın? Bu bir suçluluk psikolojisi ama mahkeme bunu da okuyamadı ve bu şekilde talihsiz bir karar verdi, hukuken değerlendirmek mümkün değil bunu akıl, mantık, vicdan ile izah etmek mümkün değil! Sanık ve SSÇ’lerin avukatı en son mütalaaya verdiği yazılı cevapta; neticesi itibari ile ağırlaştırılmış suçtan bahsetti, avukatın talep ettiği ceza bile bu fiil kapsamında 8 yıldan 12 yıla kadar bir cezayı ön görüyorsa bile mahkeme bunun bile çok çok altında, bunun 1/3’ü kadar bir cezaya hükmedip, ödüllendirmiş oldu bu sanık ve SSÇ’leri. Burada üzerinde duracağımız bir diğer husus da hukuki boyutunun dışında yabancılara yönelik fiillerde olacak olan bu cezasızlık algısı. Eğer bu şekliyle kalırsa, insanlar “Bir Suriyeliyi, yabancıyı öldürebilirim. Bunlar sahipsiz, mahkemeler nasıl olsa 3-4-5 yıl gibi basit cezalar verip gönderiyor.” Bu infiale sebep olabilir toplumda, onun için bu kararın bozulması toplumsal açıdan da çok önemli. Türkiye’de verilen zaten yargı kararlarının mahkeme kararlarının %60’ından fazlası hatalı, bunları ya istinaf veya temyiz aşamasında bunların bozulduğunu görebiliyoruz, bu kararında bozulacağı inancındayım. Bu konuda biz bir alanında uzman bir adli tıp doktorundan rapor düzenleyip İstinaf mahkemesine sunacağız. Buna ilişkin süre tutum dilekçemizden sonra gerekçeli karara karşı gerekçeli İstinaf dilekçemizi hazırlamaya başladık, Cuma gününe kadar sunmuş olacağız. Mütalaa değişikliğinden söz etmek gerekecek, bizim son ayda 12 ve 27 olmak üzere ocak ayında iki farklı duruşmaya girdik, ikisi de karar duruşmasıydı, 12 Ocak’taki duruşmada Savcılık yine tek SSÇ’nin ama kasten öldürmeden, 82/1’den cezalandırılması için mütalaa vermişti, biz bu mütalaaya karşı süre istedik, taraflara süre verildi fakat 2 hafta sonra hiçbir şey değişmeden, dosyaya yeni bir tanık beyanı girmedi ,yeni bir belge girmedi hiçbir delil yok ama savcılık ne hikmetse bir anda mütalaasını kasten öldürmeden basit taksirle öldürme yönünde değişiyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Arada değişen hiçbir şey yok yani! Sadece 2 hafta geçmiş, 2 haftalık yasal bir süre! Dosyaya o sürede hiçbir şey girmedi! Olacak bir şey değil. Bu 2 haftada değişen hiçbir şey aniden savcılık mütalaa değiştiriyor, çok çarpıcı çok ilginç.

Av. İlhan Menge: Öldürülen çocuk 1.80 boyunda. Öldüren çocuk 15 yaşında bir çocuk, 1.80 boyundaki bir insanı tek başına 15 yaşındaki bir çocuk tarafından öldürülmesi hayatın olağan akşına aykırıdır, bunu hukuk kabul etmez. Tanıklardan biri diyor ki: “Düşerken tuttum.” Bir başkası: “Arabaya tutundu, yavaş yavaş oturdu.” Diğeri: “Müşerref tuttu.” Biz hangisine itibar edelim? Yargıtay diyor ki bir olayda fail tespit edilemiyorsa tüm failler müşterek fail olarak cezalandırılır! Biz bunun olması için bir çaba vereceğiz, göstereceğiz ve inşallah bunu sağlayacağız! Vücudun birçok yerinde hasar meydana gelmiş olması adli tıp’ın basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şeklindeki raporu mümkün değil, ben insan olarak anlayamıyorum. Doktor olmaya gerek yok bunu yorumlayabilmek için.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Av. İlhan beyin söylediklerini anladım, gerçekten ortada haksız bir karar var, vicdanları rahatsız eden bir karar var. Ortada ağır bir cinayet var, besbelli değişen tanık ifadeleri var. Bu tanıklar da cinayeti işleyenlerin amcaoğulları. Aniden ifadeler değişiyor, ikinci üçüncü ifadelerde ifadeler değişiyor. Kafasına parke taşı ile vurularak öldürülen bir çocuk var karşımızda, bir Suriyeli mülteci var karşımızda ve Adli Tıp Kurumu’nun inanılmaz bir raporu var, Adli Tıp Kurumu’nda neler dönüyor? Bir hekim olarak isyan ediyor bu rapora, adli tıp kurumu uzmanları buna isyan ediyor, böyle bir rapor olamaz! Ne oluyor? Ne bitiyor bu Adli Tıp Kurumu’nda! Mahkeme’de bütün bu olabilir, “Damarsal hastalık olabilir.” Gibi laflardan hareketle kalkıp en hafif cezayı veriyor ve bu arada savcı ağır cezalar talep ederken ortada yeni bir delil, yeni bir olay, olgu vuku bulmazken aniden savcı da kararını değiştiriyor, en hafif cezayı istiyor ve hakim de bu karara uyuyor ve verilebilecek en hafif ceza veriliyor! Ortada hem bir insanın katli karşısında verilen çok adaletsiz bir karar var. Sadece bu da değil, insan hakları açısından sıkıntılı bir durum var, mülteci hakları açısından sıkıntılı bir durum var. Mülteci ise eğer bu çocuğa yönelik cinayete verilen ceza az olabilir zihniyeti mi var yargıda? Bursa 16. Ağır Ceza Mahkemesi’ne soruyorum! Bu kadar hafifletme nedeniniz nedir? Adli tıp’ın bu raporu da bu hafif cezayı da verdirtemez çünkü Adli Tıp Kurumu’da ortaya delilsiz bir hastalık lafı atmış, sen bu delilsiz hastalık lafına istinaden bu kadar cezayı hafifletemezsin! Bunu net bir şekilde söylüyorum bu karar bozulacaktır! İstinaf’da Yargıtay’da mutlaka bozulacaktır. Eğer ki bilim varsa, adli tıp’ın gerçek raporları vuku bulacaksa, gerçek yargı tecelli edecekse şu karar bozulur! Buna isyan ediyorum, kabul edemiyorum. Olacak iş değil! Gerçekten bireysel ve toplumsal olarak kabul edilecek bir durum değil! Ben son sözler için tekrar Av. İlhan beye sözü bırakıyorum.

Av. İlhan Menge: Taksir kavramına dönmeye gerek var mı bilmiyorum ama taksir ceza kanununda şöyle tanımlanıyor; dikkat ve özel yükümlülüğüne aykırı, buna uygun davranmayarak, ihlal ederek, bir kişinin neticesini ön göremeden, bir kişinin ölümüne sebebiyet veren kişi bu kanun maddesince cezalandırılır. Bir insanı bırakın neticesini ön görmesini, bırakın kusurlu davranışını bunda kusur bile yok! Mahkemenin kararında şahsa SSÇ’ye kusur dahi yüklenmemiş, bırakın kastı, kusursuz bu insan, bu insan taksirli, yanlışlıkla elimdeki kalemi fırlatırken kalem gidiyor gözüne denk geliyor ve ölüm bundan kaynaklandı şeklinde bir kanaat, bu kanaat mutlak surette bozulacaktır, bu anlamda basiretli hakimlere büyük iş düşüyor. Sizin aracılığınız ile son bir çağrıda daha bulunmak istiyorum. Bizim başından beri tanığımız yok! O gün pazar yerindeki ki en kalabalık olduğu saatlerdeki en kalabalık olduğu saatlerden biri Pazar yerinin. Yüzlerce insanın olduğu bir Pazar yerinde olayı görmeyen bir insanın, bir insanın dahi olayı görmemesi düşündürücü acaba tarafların insanlar üzerinde bir baskısı mı var? Eğer bu şekilde bir baskı varsa, olayı gören varsa ismini ve sesini bile gizli tutmak kaydıyla, biz tanıklığından faydalanmak istiyoruz, bize başvurmasına gerek yok. Bulunduğu yerdeki en yakın karakola giderek, ismini dahi kayıt altına almadan, bu yönde beyan vermek istediğini iletirse adalet belki de tecelli eder, bu sayede belki vicdanlar biraz rahatlar!

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Ben buradan sizin çağrınızı tüm Bursa’lılara tekrar ediyorum. Bakın bizim vicdanımızın isyan ettiği bir karar var. Avukat beyin hukuk bilgisi ile itiraz ettiği bir karar var. Aile zaten bu karara tümden itiraz ediyor ama bu konuda ispat için gerçek bir tanık beyanı için 15 Temmuz 2020 günü Bursa Gürsu pazarında bu cinayeti gören pazarda alışveriş eden bir kişi arıyoruz! Lütfen bu kişi çıksın ortaya. Kalabalık bir pazarda bir kavga, bir cinayet olduğu ortada! Oradaki satıcılar bunu görmedi mi? Oradaki alışveriş yapanlar bunu görmedi mi? Yüzlerce kişi belki bunu gördü! Neden tek tanık çıkmıyor? Bursa Gülsu pazarında o gün alışveriş edenlere sesleniyorum. Elinizi vicdanınıza koyun, ortada bir cinayet var, yargıda adalet tecelli etmemiş, lütfen tanık olarak ortaya çıkın. Avukat beyin ısrarla çağrısı budur! Ailenin çağrısı budur! Vicdanları sızlatan bir karar var ortada ve adaletin tecellisi için böyle bir tanığın çıkması lazım. Son olarak Taha Elgazi lütfen baba Mustafa beye sorar mısınız? Kısaca son sözlerini alalım. Avukat beyden de son cümleleri alarak programımızı bitirelim.

Mustafa Ajan: Keşke adalet yerini bulsa. Hamza vefat ettiği gün ve onun ardından 1-2 gün sonra devletin tüm yetkilileri bizi ziyaret etti, herkesin ağzından şu söz çıktı: “Korkmayın sizin yanınızdayız, Hamza’nın hakkını alacağız.” Fakat devlet yetkililerinin sözü sözde kaldı. Bizim talebimiz; hani bu devlet yetkililerinin sözü! Hani bizim evimizi ziyaret edip taziyede bulunarak; “Hamza’nın davasını bırakmayacağız.” Diyenler, ortada kimse yok, bizi yalnız bıraktınız. Hamza’nın hakkını keşke alabilsek, Hamza için değil, Hamza Suriyeli diye bu noktaya mı geldik? Hamza’nın hakkı sonunda toplumun hakkıdır.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Biz de Hamza’nın hakkının yerde kalmaması, mülteci diye, Suriyeli diye bir kişinin hakkının yerde kalmaması için mücadele veriyoruz. Hem Hamza da ailesi için çok önemli bir sıkıntı var ortada, hem de insan hakları anlayışı açısından son derece sıkıntılı bir durum, azınlıklar dezavantajlı gruplar açısından verilmiş yanlış bir karar görüyoruz. Sn. Av. İlhan Menge’den talepleri dinleyelim.

Av. İlhan Menge: Önümüzde İstinaf yargı yolu var, biz bilimsel dayanaktan yoksun veriler, çelişkili tanık beyanları verilmiş olan bu hukuka, hakkaniyete aykırı kararın bozulacağı inancındayız, buna ilişkin dediğim gibi elimizden ne geliyorsa bir avukat, insan, insan hakları savunucusu olarak elimizden geleni ziyadesiyle yapmaya çalışacağız. Bu kararı akılla, vicdanla, mantıkla, hukukla açıklamak mümkün değil adaletin tecelli edeceği inancındayız. Basiretli hakimler vardır, buna inancımız tam ve olacak. Yerel mahkemenin verdiği karar kesin bir karar değil, yargı yolu açılması İstinaf aşamasında bozulacaktır inşallah.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Teşekkür ediyoruz. Biz görevimizi yapmaya çalışacağız, bu adil olmayan kararı Meclis’e de taşıyacağım, toplumsal anlamda siyaset anlamında da bir karşılığı var çünkü azınlıklara, dezavantajlı gruplara verilen adaletsiz bir kararın toplumsal yansımaları olacak. Bu karar eğer böyle gerçekleşirse şu ortaya çıkacak; “Nasıl olsa ceza verilmiyor. Öldür gitsin bir Suriyeli daha.” Bakın bunu çok net bir şekilde yargı dünyasına, yürütme dünyasına, yasama dünyasına hatırlatıyorum. “Nasıl olsa Hamza’yı öldürdüler, doğru dürüst bir ceza verilmedi. Katiller ortalıkta dolaşıyor. Öldür bir Suriyeli daha nasıl olsa ceza verilmiyor.” Ben bunu burada bırakmam! Sayın hakimlere söylüyorum buradan, tüm Türkiye’ye ve dünyaya söylüyorum. Bizim yayınımız, ajanslar vasıtasıyla tüm Türkiye ve dünyaya da yayılacak biz bu karara bir insan hakları savunucusu olarak itiraz ediyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Programımızın ikinci bölümünde bir işçi direnişi temsilcisine bağlanacağız. Sn. Aydın Kürekçi’ye bağlanacağız. Kendisi sahada direniş alanında ve direniş alanından bize söyleyeceği çok önemli bilgiler olacak. Neden bu konuyu gündeme getiriyoruz, bir işçi direnişini gündeme getiriyorum çünkü bir büyük ekonomik kriz oluştu, iktidar oluşturdu bunu. İnanılmaz dengesiz bir ekonomik kriz oluştu ve işçilerin ücretleri ile ilgili artışta da çok büyük sorunlar yaşanıyor. İşverenler işçiye hakkını vermiyor, bir büyük enflasyon oldu şu an en az ENAG’ın rakamlarına göre %114 enflasyon var, iktidar çarpıtılmış rakamlarla TÜİK’e %48 enflasyon açıklaması yaptırıyor fakat biz biliyoruz ki dehşet düzeylerde bir enflasyon var ülkede. Bütün bunlar karşısında da önemli derecede işçilerin ücret arttırılması gerekiyor. Bu konuda sendikacılarımız gayret ediyor, işçilerimiz itiraz ediyor, yurdun dört bir tarafından işçi direnişleri var. Biz bunları gündem ediyoruz çünkü ağır insan hakları ihlalleri oluyor, işçiler köle statüsünde çalıştırılmaya gayret ediliyor işverenler tarafından ve direniyorlar. İşte bu konuda şu anda Kocaeli’nde Farplas fabrikası işçileri bir direnişe geçti, geçtiğimiz günlerde fabrikada kalarak haklarını talep ettiler, zorla fabrikadan çıkarıldılar, gözaltına alındılar ve Farplas işçileri şu anda direniyor! Direniş devam ediyor, sendikacı arkadaşlarımız sahadalar, işçiler sahadalar ve direniş hakkında bize bilgi verecekler. Aydın bey öncelikle kendinizi tanıtın sonrasında Farplas’ta ne oluyor ne bitiyor konudan haberi olmayan izleyenlerimizi göz önünde bulundurarak ayrıntılı bir şekilde anlatınız lütfen söz sizde Aydın Kürekçi.

Aydın Kürekçi: İsmim Aydın Kürekçi Gebze 2 No’lu Birleşik Metal-İş Sendikası Yönetim Kurulu üyesiyim. Aynı zamanda uzun yıllar temsilcilik de yaptım. Farplas’ta olan aslında şu anda günümüzde herkesin tepki verdiği bir durumdu, insanların alım gücü yoktu, burada sendika yoktu, herkes asgari ücret ile çalışıyor, bir gün bir anda 50 kişi alıyorlar, ikinci gün 50 kişi atıyorlar. Yılda bir zam oranı ile karşı karşıya, hiçbir haklar sağlanmıyor ve tam tersine tek fabrika 10-15 yıl içerisinde 5 fabrikaya çıkıyor. İnanılmaz bir sermayeye sermaye katıyor. Aslında mevcut söylenen sermayeyi kendilerinin kabul ettiği sermayenin binde 1’ini dahi işçiye dağıtsa işçi bu anlamda çok memnun olacak ve işçiler kendiliğinden bu zama ilişkin çünkü asgari ücret ne ise onu vermeye devam ettiler. Ekstra hiçbir şey vermeyince işçiler kendilerinden işi durdular. Bir araya geldiler ve artık sendika ile beraber hareket etmek gerekliliğini yaptılar. İşveren, CEO orada gelip “Tamam sendikayı da tanıyacağız, ikramiye de vereceğiz. Ama bize 1 haftalık bir süre verin çünkü yönetim kurulu başkanımız burada değil.” tarzında bir söylemde bulundu, bin kişinin önünde söz verdi fakat doğalgaz ve elektrik kesintisinden dolayı fabrikalar durdu.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bin kişinin önünde verdiği sözü tekrar izleyenlerimize hatırlatır mısınız? Patrona da bu arada!

Aydın Kürekçi:Sendika ile oturacaklarını, sendikayı tanıyacaklarını ve 4 ikramiye vereceklerini, diğer talep edilen hakların da oturulup konuşulacağını, ortak bir yolda buluşacaklarını söylediler ve bu sözün önden daha sonra doğalgaz, elektrik nedeniyle 3 günlük bir duruş gerçekleşti. Bu duruşta ilk şey daha verdiği sözün üzerinden yarım saat geçmeden 150 kişiyi işten atmakla oldu. 150 kişiyi işten atınca kimisini idari izinli olarak gösterdi ama aynı fabrikanın içinde 3 tane iş kolu yapmıştı, birçok taşeron şirketler aracılığı ile sendikanın önüne geçmeye çalışmış ama bunu da beceremeyince, işçilerin %90’ı üye olunca yetki de yasal anlamda geldi bakanlıktan. Çoğunluk yetkisi geldi, aslında Anayasal yasal anlamdaki tüm her şey uygulanmış oldu. Yasayı uygulayan sendikalı işçilerdi ama yasalara karşı ve verdiği sözü tutmayan da işverendi bu anlamda. Daha sonra işçilerin birçoğu “Ben idari izinli miyim? Çıkarıldım mı?” çünkü otellere götürülerek tehditlerle teklifler yapılıyordu. İşçiler de 12/8 vardiyasına girdiler ve engelle de karşılaşmadılar. Durumun çözülmesi için, CEO’yu bekleyeceğiz dediler. “Hiçbir yere zarar vermeden, hiçbir yere o anlamı ile tahrip etmeden bekleyeceğiz. Verilen söz tutulsun, iş başımızı yapalım.” Tarzındaydı ama işin garibi müdahaleden önceki gün Vali gelip burayı ziyaret ediyor. İşçiler ile görüşme yapıyor, daha sonra çok işçilerin içeride olduğundan dolayı inanılmaz derecede bir kolluk kuvvetleri ile müdahale başlıyor. İçeride hamile kadın var ve bu söyleniyor, bir amacının bir yeri kırmak, dökmek olmadığı söyleniyor ama çok net bir talimat alınmış, herkes plastik mermilerle müdahale ediliyor, camları kırıyor polis ve yerde olan kadınları tekmeliyor, insanları tekmeliyor bu şekilde bir gözaltına alınıyor ve buradaki gözaltıyı dışarıdaki temsilcilerin yine arkadaşların tepki vermesi ile “Ne kadar plastik mermi varsa harcayın.” talimatı ile insanların üzerine plastik mermilerle, gaz bombaları ile saldırıldı. O gün 108 kişi içeride gözaltına alındı, bu 108 kişi de tabi belli bir süre sonra çıktı çünkü yaptıkları aslında Anayasa dışı, yasa dışı bir durum da yoktu ama işveren orada da durum biraz sıkıntılı olunca ya görüşeceğiz tarzında söylediler ama yine yapmadılar, şu an sürekli kapıya çevik kuvvet, TOMA’lar, sadece emeğinin hakları talep eden ve sendika girdiği zaman olayın çözülebileceği bir durumu inanılmaz bir terörize ediliyor ama kararlılar işçiler, içerideki işçilere bu süreçten sonra %100, %50 zamlar uygulandı. Aslında talepleri o kadar bile değildi ama bu parayı verebiliyor fakat korktukları bir şey vardı, bu açığa çıkıyor: “İşçiler örgütlü olursa ben bunları bu kadar sömüremem.” Anlayışı hakim olduğu ortaya çıkıyor çünkü talep edilenden daha fazla zam  yapıyor şu an içeridekilere. 7-8 kişiyi geri çağırdılar, başlattılar ama hemen arkasında farklı 3-4 kişiyi çıkardılar. İş kolundaki o bütün firmalarla sözleşmeyi iptal ettiler, yeni iş kolları olacak şeyler, bu da bir suçtur aslında. Metal sektöründe olan bir yerde turizm otelcilikle ilgili iş kolu ortaya çıkıyor. Tamamen amaçları şu an; ülkenin genelinde olduğu gibi aslında örgütlü engelleyebilmek, örgütlüyü yok etmeye çalışmak ama Farplas işçisi kararlı, sendikamız bu anlamda kararlı. Daha önce biliniyor, Baldur’da 1 yıldan fazla verilebildi, kar, kış fark etmiyor! Gerekirse burada çok daha fazlası verilecek, yağmur, çamur bu anlamda fark etmeyecek ama Farplas işçisi şunu da söylüyor; birleşmeden, yeryüzündeki tüm ezilenler bir arada olmadan bir sorunun nihai çözümü olmayacak. İnsanlar, işçiler, emekçiler ezilmeye devam edecek bu anlamıyla, mücadelemiz sürecek.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Şu anda içeride çalışan kaç işçi var? Dışarıda direnen kaç işçi var Aydın bey?

Aydın Kürekçi:Dışarıda şu anda 150 civarında kişi var. İçeride ise farklı iş kolları var, toplamda 2000’in üzerinde kişi var. Oradaki arkadaşlarımın çok büyük bir çoğunluğu bu anlamda örgütlü ama şöyle bir durum var; ilk kez sistemle tanıştılar, hiç hayatta kutsal olarak baktıkları kişilerden plastik mermi yediler, büyük bir şaşkınlık içindeler halen. “Biz iş ile ilgili, ekmeğimiz ile ilgili bir şey yaparken nasıl polis böyle bir sert, Valilik böylesi bir yaklaşım içinde bulunur.” Bunun büyük bir şaşkınlığı içindeler, kendi içinde yine bir arada oluyorlar. Buradaki direnişe göre, buradaki arkadaşların tutumuna göre, bu arkadaşlarda gereken cevabı verecektir ileriki süreçlerde ama biz olayın daha fazla sıkıntıya girmeden insanlar zarar görmeden çözülmesinden yanayız, bu yüzden şu anda işçi arkadaşlarımız burada.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Siz sahadasınız. Farplas Fabrikası’nın önündesiniz, direnen işçiler arkanızda, onları da görüyoruz Aydın bey. O havada arkadaşlarımız saatlerce orada direniyorlar. Siz de oradasınız, peki arkadaşlarımıza biraz daha yaklaşabilir misiniz?

Can Kayhan: Merhaba vekilim. Direnmeye devam ediyoruz, sonuna kadar direneceğiz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Soğuk hava, arada yağış var ama siz yılmadan, usanmadan direnişe devam ediyorsunuz. Sizi tanıyalım ve talepleriniz nedir? Neden direniyorsunuz? Bir de sizin ağzınızdan dinleyelim.

Can Kayhan: Sayın vekilim ben Can Kayhan. Farplas’ta 3 yıldır çalışıyorum, taleplerimiz; yapılan zamları işçi arkadaşlarımız, hep birlikte beğenmedik, çok aşırı derecede asgari ücrete dahi yükseltilmeyen bir zam yaptılar bizlere! Karşılığında bizim kendi hakkımız olan ikramiyelerimizi de üstüne koyup asgari ücreti geçtiğimizi dile getirdiler, biz bunu beğenmedik, yasal ve anayasal hakkımız olan sendikalaşma istedik ve sendikamıza kendilerini masaya oturmalarını taleplerde bulunduk. Bizlere CEO Haluk bey 1 hafta içinde söz verdi, herhangi bir işçi çıkarılmayacağını ve bir hafta içinde sendikamızla masaya oturacağını söyledi, bu süre zarfında yaklaşık 150 arkadaşımızı işten çıkarttılar. Bunların içine dahiliz tabi ki ben de dahilim. Bizlere verdiği hiçbir sözü tutmadı, 150 arkadaşımızı birden işten çıkarttı, biz de bu direnişimizi ölmek var dönmek yok dedik ve direnmeye devam ediyoruz! Bizim istediğimiz sendikamızla masaya oturup anlaşmaları! Biz emeğimizi, ekmeğimizi istiyoruz başka bir şey istemiyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Sesiniz tüm kamuoyuna duyurulmuş olacak. Kocaeli’nde Farplas önünde direniyorsunuz ama sosyal medya programımız olan ÖFG TV vasıtası ile sesinizi tüm Türkiye’ye, dünyaya duyurmaya çalışıyoruz. Ağır bir haksızlığa maruz kaldığını görüyoruz ve soğuk havada, olumsuz şartlara rağmen günlerdir direndiğinizi biliyoruz. Yanınızdayız, bu arada gözaltılar oldu, birtakım müdahaleler oldu. Az evvel Aydın bey bahsetti. Neler geçti gözaltı sürecinde?

Can Kayhan: Bizi soğuk ya da başka şeyler yıldırmıyor. Bizlere sadece barikat oluyor. Memur arkadaşlar inanılmaz derecede bizlere zaten o gün çatıya çıktığımız günde de bunları defalarca anlattık. Aşağıda arkadaşlarımıza plastik mermiler, yukarıda bizlere inanılmaz göz yaşartıcı biber gazları, inanılmaz derecede bizlere, hamile arkadaşlarımız: “Yapmayın polis abi.” Bunların yayınları da yayınlandı, “Yapmayın.” Dediğimiz halde yaka paça aşağı indirildik. “Gelmeyin atlayacağız aşağıya.” Dediğimiz halde, bizlere “Atla lan aşağı.” Denildi. Şu anda bile hala inanılmaz şekilde, burada bize TOMA getirilmiş. Dün 2 tane TOMA vardı burada, bu TOMA’ların gelme sebebi ne? Buradaki polis arkadaşların, devlet memurlarının da başka görevleri var ama bize inanılmaz bir şekilde barikat kuruyorlar. Bize barikat değil, patronlara barikat, asıl usulsüzlüğü, yasalsızlığı yapanların patronların olduğunu dile getiriyoruz, kamuoyuna da açıklamaya çalışıyoruz bunu, sizlerin de önderliğinde inşallah sesimizi daha ilerilere duyurmaya çalışacağız.   

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Teşekkür ederiz. Sn. Aydın Kürekçi Birleşik Metal-İş adına buradasınız. Önemli bir direniş var, işçilerin sesi olmaya çalıştık, Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu olarak yanınızdayız, arkadaşlarımız ile yanınızdayız. Ben sesinizi buradan tüm dünyaya duyurmaya çalışıyoruz. Direnişi destekliyoruz. Son olarak söylemek istediğiniz hususlar var mı? Neler oluyor? Ne bitiyor? Nereye varacak? Sendikal mücadelenin karşısında durulabilir mi? Kamuoyunda iktidara, yürütmeye neler söylüyorsunuz? Yasamaya, Meclis’e mesajlarınız nedir? Söz sizde.

Aydın Kürekçi:Gerçekten işçiler bu anlamda birlik olursa, tüm ezilenler birlik olursa karşısında durabilecek hiçbir güç yoktur. Onlardan daha cesur olursak kazanacağız, bunu biliyoruz. Bunu sürdüreceğiz, özellikle Meclis’ten bu anlamıyla talep ettiğimiz şey; dile getirilmesi çünkü daha önceki yerde dile gelmişti ve işverenler inanılmaz panik olmuştu. “Meclis’te çıktık.” Tarzında. Bu anlamıyla sizleri şu anda olduğu gibi sürekli yanımızda görmek istiyoruz, alanlarımızda görmek istiyoruz. Meclis’e bu anlamıyla Farplas durumunun mutlaka gündeme gelmesi gerekiyor. Sorun sadece bizim sorunumuz değil, sorun sadece Farplas işçisinin sorunu da değil. Kim kimliği için eziliyorsa, kim inancı için, kim cinsiyeti için, kim emeği için eziliyorsa bir arada birbirini ötekileştirmeden hareket mücadele ettiğimiz sürece kazanırız. Sonucunda belki bu işçiler içeri giremez günün sonunda ama kaybetmek sadece içeri girememek değildir, biz bunun mücadelesini, öncüsü olmaya devam edeceğiz ve o anlamda da inanıyoruz. Biz de kazanacağız, Trendyol işçisi de kazanacak. Aslında mevcut bu anlamıyla mücadele eden herkes de kazanacaktır. Bu anlamda sizlere de hem insan hakları anlamında yaptığımız mücadelede hem de bu anlamdaki emek mücadelesi katkısından dolayı teşekkür ediyoruz. İyi ki varsınız.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Teşekkür ederim Aydın bey ben en kısa sürede fiziken de yanınızda olacağım. Son olarak direnen işçilerimizle bitirelim. Son mesajları ile HDP Kocaeli Milletvekili’ne söylemek istedikleri ve son mesajları ile programımızı bitirmiş olalım. Arkadaşlarımız “Direne direne kazanacağız. Patronların kölesi olmayacağız. Farplas işçisi köle değildir.” Diyor. Bu mesajları aldık, kamuoyuna tüm Türkiye’ye tüm dünyaya duyuruyoruz. Kocaeli’nde Farplas işçileri direnişte, Birleşik Metal-İş onların yanında ve temsilci Aydın Kürekçi bize son durumu aktardı, işçi kardeşlerimiz son durumu aktardı, çok teşekkür ederiz Sn. Aydın Kürekçi başarılar diliyoruz, Allah yardımcınız olsun diyorum.

Değerli izleyenler bugünde programımızın sonuna geldik. İki önemli konuyu işledik, ilk konu gerçekten benim ayrıntılı bir şekilde mahkeme kayıtları, adli tıp raporlarını incelemem sonucunda çok etkilendiğim ve üzüldüğüm ve insan hakları açısından itiraz etiğim bir konu Suriyeli Hamza Ajan’ın katledilmesi ve yanlış yargı kararı ve ardından bu kararın değişmesi için yapmamız gerekenleri konuştuk. Kamuoyuna duyurduk, 17 yaşında gariban bir Suriyeli çocuğun ölümü sizin için değersiz olmasın değerli kamuoyu. 17 yaşındaki bir çocuğun öldürülmesi adaletin yerini bulmaması insan haklarının askıya alınması birtakım şüpheli işlerin dönmesi, tüm bunlar sizin de derdiniz olmalı. Bizim derdimiz biz kabul edemiyoruz, itiraz ediyoruz. Programımız vasıtası ile bu konuda bir gündem oluşturduk ve bunu da takip etmeye devam edeceğiz. Bu hususta Kocaeli Farplas işçileri direnişti ağır bir polis muamelesine tabi tutulmuşlar, ağır bir gözaltı yapılmış, darp edilmişler, hamile kadınlara biber gazı sıkılmış ve sözler tutulmamış, patronlar köle gibi gördükleri işçileri işten atmışlar, şu anda da bu koşullarda direnen işçilerin sesi olmaya çalıştık, tüm bunları da daha etkin bir şekilde kamuoyuna yansıtmaya çalışacağız. Programımızı burada bitiriyoruz, haftaya Salı günü saat 21.00’de tekrar inşallah birlikte olacağız, hepinize hayırlı akşamlar diliyorum. Hoşçakalın.

Yorumlar