10 Mart 2023

Anayasa Mahkemesi’nin dün aldığı partimize yönelik hesaplara bloke koyma kararının kaldırılmasını olumlu bir gelişme olduğunu söylüyoruz.

Aynı zamanda AYM’nin bugün daha aldığı bir karar var. Cezaevindeki bir mahpusun bir yakınına gönderdiği mektupta vefat eden bir çocuk için yazdığı duygulu cümlelerin cezaevi tarafından engellendiği dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’ne yapılan bir başvuru. Anayasa Mahkemesi bunu ifade özgürlüğü ihlali olarak nitelendirmiş. Başvurucu yakın akrabasının ölen çocuğu için bir taziye mektubu hazırladığını, çocuğu ile yakınlarının acılarını paylaştığını göstermek için duygulu ve edebi bazı sözler kullandığını, amacının aileyi teselli etmek olduğunu belirtmiş fakat bunlardan dolayı kendisine cezaevi ağır bir disiplin cezası vermiş. Memleketin haline bakın arkadaşlar! Bundan dolayı mektubunuz engelleniyor duygusal ifadelerinizden dolayı ve en sonunda Anayasa Mahkemesi’nden bir ifade özgürlüğü ile ilgili olumlu karar alabiliyorsunuz. Ülkedeki durum bu! Anayasa Mahkemesi en azından son durak yeri olarak önemli kararlara imza atabiliyor, Anayasayı yürütme ve yerel yargı mensuplarına hatırlatıyoruz.

Bazı disiplin cezaları çok hafif kalabiliyor. Amedspor ve Bursaspor arasındaki Bursa’da oynanan müsabakada inanılmaz görüntüler yaşanmıştı, “Beyaz Toros” “Yeşil” kod adlı tetikçi, katilin pankartları tribünlere asıldı. Bunlar herkesin gözü önünde göz yumularak yapılmıştı ve sahaya binlerce yabancı, yaralayıcı, öldürücü maddeler atılmıştı. Bunlar ile ilgili Bursaspor’a 8 maç seyircisiz oynama cezası ve 280.000 TL para cezası verilmiş. Bu cezalar hafif cezalar, çok daha ağır cezalar verilmesi gerekiyordu, insanlar orada ölebilirdi, spora şiddetin karıştırılması doğru değil kesinlikle, ne Amedspor ne Bursaspor şiddet içeren fiillere izin vermemeli. Bunu net bir şekilde söylüyoruz, ne Diyarbakır’da ne Bursa’da bütün bu maçlarda şiddetin olmaması gerektiğini söylüyoruz ve bu kısır döngünün bir an evvel bitmesi gerektiğini söylüyoruz. İki futbol takımının bu süreçleri noktasında eğer ki yargı da yanlı bir tavır alıyorsa birinin yaptığı şiddeti cezalandırıp öbürüne göz yumuyorsa bunlar kabul edilecek hadiseler değil. Olacak şeyler değil! Bir an evvel adalet sağlanmalı ancak ve ancak adalet sağlanırsa yeşil sahalardaki şiddet biter diyorum.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü tam yeni geçmişti ama kadınları çilesi bitmiyor! Bakın şu teyzemizin adı Fatma Selvi zamanında kimlik kartı alamamış. Erzurum Karaçoban Molladavut Köyü’nde 66 yaşında 4 yıldır nüfus cüzdanı almak için bir mücadele sergiliyor! Hastaneye gidiyor, nüfus cüzdanı yok diye almıyorlar en sonunda geçici bir kimlik kartı verilerek konu çözülmeye çalışılmış. Biz de bu konuda soru önergesi verdik Bakanlığa, neden bu konu çözülmüyor diye ve bu konuda gelişmeler var. Geçici kimlik kartı verilmiş, kalıcı verilmesi için de bir an evvel yetkililerin harekete geçmesi gerektiğini söylüyoruz.

Gazete Duvar’da gazetecilik yapan Fırat Bulut isimli gazeteci arkadaşımız Malatya’da deprem ile ilgili haberler yapmış ve Ankara’ya döndüğünde gözaltına alınmış dün gece! Ya deprem büyük bir felaket, büyük bir ihmal, hiç kimse inkar edemiyor, büyük ihmaller, yapısal hazırlık yoktu! Çok büyük ihmaller vardı, binaların çoğu yönetmeliklere uygun değildi, yasalara aykırı bir şekilde yapılmıştı, göz yumulmuştu, A’dan Z’ye müteahhidinden belediyesine, bakanlığa, tüm yetkililerin suçu vardı, buna rağmen bu konuda haber yapanlar cezalandırılıyor, gözaltına alınıyor!  Ani müdahaleler noktasında büyük eksiklikler vardı, ordu zamanında müdahale etmedi, AFAD yetersizdi, Kızılay çadır satmakta meşguldü ve vatandaşlar hala çadırsız, hala deprem bölgelerinden uzak bölgelere gitmeye çalışan insanlar çeşitli zorluklarla karşılaşıyor, maddi ve manevi büyük bir perişanlık yaşıyorlar. Tüm variyetleri yok olmuş durumda, maddi ve manevi evi, iş yeri yıkılmış insanlarımız hakkında acil çözümler bulunamıyor! Tüm bunlar ile ilgili ve koordinasyonun sağlanmaması ile ilgili haber yapmak, gazetecilerin görevi değil mi arkadaşlar? Halkın ne yaşadığını vatandaşlara, topluma yansıtmak gazetecilerin görevi değil mi? Ama bakıyorsunuz gazeteciler bunu yaptığı için gecenin bir yarısında gözaltına alınıyor, tutuklanıyor ve her türlü hürriyet kaybına uğruyorlar. Gazeteci Fırat Bulut arkadaşımız şu anda gözaltında bir an evvel serbest bırakılması gerektiğini söylüyorum. Gazete Duvar’da başarıl haberciliği ile tanıdığımız bir gazeteci arkadaşımızdır, gazetecilik suç değildir. Tüm gazeteci arkadaşlar da bunu bilirler, yaptıkları haberler bazen birilerini rahatsız edebilir ama onların yaptığı iş gazeteciliktir, var olanı yansıtmaktır. İster siyasilerin işine gelsin ister gelmesin gazeteci işini yapmak durumundadır.

Değerli arkadaşlar bir Anayasa Mahkemesi kararı daha var. Bu kararı da olumlu buluyoruz. Bu karar da elimde, yıllardır bu kürsülerde size anlattık, burada feryat ettim, iş yeri hekimliği uzmanları ve iş güvenliği uzmanlarının hakları OHAL döneminde son 6 yıldır ağır bir şekilde ihlal edildi. Uyduruk gerekçelerle irtibat, iltisak denilerek insanlar kazandıkları sınav haklarını alamadılar. Düşünün sınava giriyorsunuz, kazanıyorsunuz “Seninle ilgili irtibat, iltisak düşüncemiz var sana belge veremeyiz.” Deniliyor buna isyan etmez misiniz? En temel vatandaşlık hakkınız gasp ediliyor kazandığınız sınavın belgesi verilmiyor ve kesinleşmiş bir yargı kararı yok hakkınızda. Buna rağmen belgeleriniz verilmiyor, afaki bir şekilde baskı da tutuluyor. Bakın elimde bir belge var kişiye denilmiş ki: “Yasaklılık süresi 9999 gün.” bakın devletin belgesi bu! Ya böyle iş olur mu Allah aşkına! Kim 9999 gün yaşayacak? Öylesine bir kindarca hasmane intikam dolu bir anlayış ki “9999 gün yaşasan bile sana iş vermeyeceğiz.” diyen bir anlayış ile karşı karşıyayız. Devletin belgelerine bile yansımış bir ucube belgeyi sizlere burada gösteriyorum. Bakın devletin belgesi bu: “Bireysel sertifika işlemleri güvenlik soruşturma uygunsuzluğu 9999 gün yasaklılık vardır.” diyor! Bütün bunlar ile ilgili Anayasa Mahkemesi bu kararı çıktı 2 Mart günü. Uyduruk gerekçelerle idarenin insanların iş yeri hekimliği ve iş güvenliği uzmanlığı belgelerini yok sayacak anlayışı Anayasa Mahkemesi tarafından hak ihlali olarak nitelendirildi ve 9 aylık bir süre içinde gerekli yasal düzenlemenin yapılması ve hak mağduriyetlerinin giderilmesi istenildi. Biz burada iş yeri hekimliği uzmanı ve iş güvenliği uzmanı olup işini yapamayan arkadaşlara şunu hatırlatalım; Anayasa Mahkemesi 9 ay bekleyin dedi ama bu bir hak ihlalidir, bir an evvel dilekçe ile bakanlığa başvurun, işlemlerinizi yapmak zorundalar, Anayasa Mahkemesi yasal düzenleme yapın demek ile birlikte hak ihlali olduğunu söylüyor o yüzden bu konuda hak ihlaline uğrayan arkadaşlarımız 1 saniye bile beklemesinler, müracaatlarını yapsınlar yoksa öbür gün haklarını talep edemeyebilirler. Bunu da söyleyelim, 9 ay sonra geriye dönük hak talebi için şu andan dilekçe ile başvuru yapmaları gerektiğini hukukçular söylüyorlar.

Ciddi bir mesele de; depremzede vatandaşlarımızı ilgilendiren bir mesele ve on binlerce insanımızı ilgilendiriyor! DASK ödemeleri ile ilgili! Bakın 3-4-5-10 milyonluk evleriniz yıkıldı içindeki eşyalar ile, her şeyiniz gitti ve size DASK ödemesi olarak çok cüzzi bir daire fiyatı üzerinden ödemeler yapılıyor. Buradaki mağduriyeti gidermek için hayat ile karşılığı olan fiyat belirlemeleri yapılmalı ve buna göre ödemeler yapılmalı. DASK bu noktada şu anda adilane ödemeler yapmıyor ve işin doğrusu insanlar sözleşmelerini yeniledikleri halde DASK ödeme noktasında adil ve hukuki bir noktada değil, bu konuda mutlaka yeni bir düzenleme yapılması gerekiyor, insanlar eşlerini, çocuklarını, ailelerini kaybetmişler en azından maddi olarak durumlarının düzeltilmesi noktasında devlet bunlara elini uzatmalı, eski fiyatlar üzerinden belirlemeler yapmamalı diyoruz. Eski fiyattan devletin vatandaşı bir nebze de olsa rahatlatması lazım, muhalefet bu konuyu gündeme getirsin diyor, bize başvuruyor vatandaşlar.

Ahmet Kotay: “Ferizli 2 No’lu L Tipi Kapalı Cezaevi’nde oğlum yatmakta. Sular kesikmiş Sakarya Ferizli cezaevinde bize gelen başvurularda bugüne kadar sular kesikti, bugün itibariyle arıza var denilerek su verilmeye başlanmış. Bakanlık bu konuda bir açıklama yapmalı!

“Akhisar T Tipi Kapalı Cezaevi’nde olan oğlum Murat Gülenç’e 8 yıl 9 ay ceza verildi.” Diyor bu süre içinde kayınvalidesi ve kayınpederi vefat etti, eşi de cezaevine girdi çıktı, 2 çocuğu perişan ve zor bir durumda ve 9 ay daha denetimli serbestliği geçmiş olmasına rağmen koşullu salıverilmesi verilmiyor! Aileleri perişan ediyorsunuz, karı koca cezaevinde giriyor anneleri, babaları ölüyor çoluk çocuk ortalıkta kalıyor maddi manevi aileler büyük sıkıntı yaşıyor denetimli serbestlik, koşullu salıverilme günü geliyor cezaevi gözlem kurulu uyduruk gerekçelerle “9 ay daha uzattım, 1 yıl daha uzattım.” Diye keyfi bir şekilde söylüyor hele ki bu ortamda. Olacak işler değil bunlar. Biz bu konudaki mücadelemizi ve gündeme getirmemizi devam ettiriyoruz.

Mahmut Gözmek Diyarbakır Bağlar’dan bize başvurmuş. Depremde iş yeri yıkılmış fakat vatandaş diyor ki: “Değerli eşyalarım vardı enkaz toplanırken dedim ki: “Değerli eşyalarımı almak istiyorum.” “Yok ihaleyi biz aldık, biz enkazı toplayıp götüreceğiz.” “Nereye götürüyorsunuz? Enkazın altında benim değerli eşyalarım var, toplayıp götürmüşler.” Böyle iş mi olu?” diyor, ciddi bir konu insanların evlerinde, iş yerlerinde para değerli eşya vardı bunlar ne oluyor ne bitiyor! Yağmanın talanın eline mi geçiyor? Enkazcının elinde mi kalıyor? Bütün bunların cevaplanması gerekiyor! Bazı yerlerde polis bölgede bekliyor, insanların binalara girişine izin vermiyor ama enkaz kaldırma çalışmalarında buna özellikle dikkat edilmesi gerekiyor. Bir büyük doğal afet yaşandı ama insanlar durup dururken mallarını paralarını da kaybetmesinler mümkün olduğu kadar bunlara dikkat edilmesi gerekiyor.

Savaş Çelik Erzurum Dumlu Cezaevi’nde kalıyor ve 87 gün boyunca kaçırılıp ona işkence yapıldığı yönünde bize bir başvuru var. 30 Mart’ta mahkemesi olacakmış, daha ayrıntılı bu işkencenin yapıldığına dair incelemelerimiz olacak ama ciddi iddialar var, gözaltında böyle ciddi işkenceler olabiliyor ve biz bunların takibini sonuna kadar yapacağız.

Büşra Kara isimli bir vatandaşımız başvurmuş, Erzurum Büyükşehir Belediyesi’ne jeofizik alımı için başvurmuş fakat zamanında başvurmasına rağmen tarih, saat, zamanında olmasına rağmen “Biz alımımızı yaptık.” denilip vatandaşı geri göndermişler. Demek ki orada gereken torpilli kişiler alınmış, zaman bitmemesine rağmen yapılan başvurular karşılıksız bırakılmış. Buradaki görüntü bu! Vatandaşta Büyükşehir Belediyesi önünde bir protesto gösterisi yapmış, Büşra Kara’nın sesini Meclis’ten duyurmuş olalım yetkililer açıklama yapsın, müracaat tarihi içinde “Tamam biz alımları yaptık.” demek mümkün mü? İddia ortada var, doğru mu yanlış mı bir açıklama yapsın belediye yetkilileri.

Eşim Recep şaşmaz Diyarbakır D tipinden Kırşehir yüksek güvenlikli cezaevine sürgün edilmiş ve bu cezaevinin uyuşturucu bağımlıları ile dolu olduğu ve oldukça zor durumda olduklarına dair başvurusu bize ulaştı. Bu cezaevinden mahpusun Diyarbakır’a geri gönderilmesi noktasında ailenin talebi var bunu da buradan iletmiş olalım. Aile de Diyarbakır’dan Kırşehir’e gitme noktasında çok zorlanacak, durup dururken bunun olmaması gerekiyordu.

Riham Musa isimli Suriyeli bir kadın. 2 çocuğu var yeni doğum yapmış ve depremde enkazın altında kalmış Hatay Antakya’da. 2-3 gün enkazın altında kalmış, zor bela kurtulmuş, çıkmış, depremzede Suriyelilere yönelik yol izni uygulaması bir müddet kaldırılmasına rağmen kendisi İstanbul’da Geri Gönderme Merkezi’ne gönderilmiş ve sınır dışı kararı alınmış. Avukatlar bize de başvurdu durumun ciddiyetini söylediler, düşünün daha lohusa olan bir kadın 2. Çocuğu olan bir kadın depremzede, enkaz altında 3 gün kalmış bir kadın yol izni de olmasına rağmen geri gönderme merkezine gönderilip yurt dışına gönderilmeye çalışılıyor. Bu insafsızlıktır, vicdansızlıktır olacak iş değildir! Bir de orada kızamıklı çocukların arasına konuluyor. O çocuğun orada bulaşıcı hastalık kapma ihtimali de var. Yani bunlar kabul edilecek hadiseler değil arkadaşlar!

Depremzede mahpus yakınları bize çok başvuruyor. Maraş Türkoğlu’ndan Kırşehir’e çok nakiller yapılmış fakat Kırşehir S Tipi’nde yemeklerin çok az verildiğine dair önemli şikayetler var. Erol Kalkan isimli mahpusun yakını şikayet etmiş. Demek ki diğer muhpuslar da bu konuda şikayetçi biz de buradan söyleyelim. Çok az derecede yemek veriliyormuş bunu da buradan iletmiş olalım.

Hüseyin Ordu ve kardeşi Muavviz Ordu Akhisar T Tipi Kapalı Cezaevi’nde halen cezaevindeler denetimli serbestlik başvurularına ret cevabı verilmiş cezaevi kuruluna bile çıkarılmadan ret verilmiş pişmanlık göstermediği kanaati oluşmuş. Böyle afaki gözlem kurulu kararlarına çok rastlıyoruz. Gözlem kurulları bu noktada ellerine çok büyük bir yetki verildi bu kabul edilecek bir durum değil.

Bir arazi problemi ile ilgili bize başvuran grup var. “Alican Kaya ve arkadaşım Mehmet Karaçöl İstanbul Çekmeköy’de ikamet etmekteyiz ve 130’u aşkın komşularımla bir kısmı imkanları ile ev yapabildiği imkanı olmayan boş arsa olarak kaldı ama yıllardır tapu almak için mücadele veriyoruz çevremizde yerlerin tapuları verirdi ama bize 2003 yılında 12 kişiden oluşan grup elinde Osmanlı tapusu olduğunu iddia ederek dava açmış ve bu 12 kişilik grup hiç ikamet etmemiş ve bu kişilerin birtakım yasaya aykırı işlemler yaparak bu insanları mağdur ettiğine yönelik bir başvuru var elimizde. Tabii bu konunun ayrıntılı bir şekilde araştırılması gerekiyor. Birtakım eş dost tanıdık kanallarıyla bu kişilerin mağdur edildiği ne dair iddialar var.

Ahmet Dizlek Kandıra cezaevinde mahpus yıllardır gündem ediyoruz. Teşhisi ve tedavisi çok gecikmiş bir hasta, mide kanseri 2 yıl sonra ancak tedavisi yapılmış bir hasta ve bu hastayı biz burada çok gündem ettik çok haklıyız ve şu anda da yakınları bize başvurmuş tedavisinde yine gecikmeler olduğu, eklemlerinde kireçlenme ve fıtık oluşumları ve ağrıları nedeniyle tedavilerinde eksiklik olduğu, gecikme olduğu ve infaz erteleme işlemlerinde de gecikme olduğu hastanın oldukça bitkin hale düştüğü yönünde şikayetler var. İnfaz erteleme işlemlerinin hızlandırılması gerektiğini söylüyoruz.

KHK ile ihraç eski hakim Mustafa Başer’in oğlu İskender Başer bize başvurmuş. Babası mesane kanseri ve 3 kez ameliyat olmasına rağmen yaklaşık Sincan 1 No’lu F tipi cezaevi tarafından 9 aylık bir denetimi serbestlik verilmeme süresi ihlali yaşamış durumda. Düşünün kansersiniz tahliye olmanız gerekiyor ve koşullu salıverilme tarihi geldiği halde 9 ay daha uzatılıyor. Bu zalimlikten başka hiçbir şey değil.

Geçtiğimiz günde gündeme getirdik ve soru önergesi verdik. Mustafa Çakmak bir depremzede KHK ile ihraç bir öğretmen. Hem KHK ile ihraç edilmiş bir kişiyseniz hem depremzedeyseniz yandınız. Neden? Çünkü bakın Maraş’tan çıkıp Adana’ya yakınlarının yanına gitmiş bu aile öğretmen eşi ve iki çocuğu daha sonra Niğde’de bir yurt olduğunu duyup Niğde’ye gidiyor. Bu yurda gittiğinde Niğde’deki yurttaki görevliler onu yurda kabul etmiyorlar. Vatandaşta gerisin geri “Cehennemi yaşadığım.” dediği deprem bölgelerine dönmek zorunda kalıyor. Biz bu olayın üstüne gideceğiz bu tam bir rezalettir, konuyu genel kurulda da gündem ettim. Olacak bir iş değil! İletişim Başkanlığı yalan dolan bir açıklama yaptı bunu da kabul etmiyoruz! Vatandaşla da konuştuk, İletişim Başkanlığı’nın açıklamasının tamamen yalan olduğunu apaçık söylediler ve biz konunun takipçisiyiz bunu da söylemiş olalım sonuna kadar gideceğiz. Bu bir insanlığa karşı suçtur kabul edilecek bir durum değildir! Bu kadar zalimlik, bu kadar insafsızlık bu kadar ağır bir deprem felaketinden bile bu vicdansızlık kabul edilecek bir durum değil!

Kadir Çelik isimli bir gazeteci bize başvurmuş. Bir müddet FETÖ/PDY dosyalarından dolayı cezaevinde yatmış kendisinin aslında bu grup ile hiçbir alakasının olmadığını söylüyor, büyük bir iftiraya uğradığını söylüyor. Burdur’da yaşıyormuş ceza almış ve ardından tahliye olmuş. Davası devam ettiği için “Çalışamaz” diye cevap gelmiş Basın İlan Kurumu’ndan. Yerelde gazeteci olarak işe başlayacakken “Efendim hakkında dava var.” Ya kesinleşmiş bir ceza bile yokken hakkında dava var denilerek gazeteci olarak çalışması Kadir Çelik’in engellenmiş. “İki çocuk babası bir gazeteciyim. Burdur küçük yer ve toplam sadece üç yerel gazete var. Basın İlan Kurumu bunu yaparak sadece beni değil çocuklarımı da cezalandırıyor tek delil bulunan cezam bozulmuş ve yargılama devam ediyor ve karar kesinleşene kadar herkes masumdur masumiyet karinesi benim için ihlal edilmiş durumda. Burdur’un 3 milletvekiline ulaşamadığım için mazlumun sesi olan size başvurdum vekilim.” Diyor. Biz de sizi gündeme diyoruz Kadir Çelik

Deprem felaketi sonrasında uzman atamalarında halen bile gecikmeler var. Bakın Milli Emlak uzmanları bize başvurmuş. 350 kişi Milli Emlak uzmanlığını kazanmış ancak kadro yetersizliğinden dolayı mağduriyetin giderilmesini talep etmişler. “1150 kişi kadro 820 kişi olduğu için kesin kazananlar listesinde olmamıza rağmen Milli Emlak uzmanı olamadık. Mülakat yoluyla haksız atamalar yapıldı. Biz olamadık.” diyor vatandaşlar bu da olacak bir şey değil bu konu hakkında da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na soru önergesi verdik takip ediyoruz.

Hamza Ertuğrul Antalya S Tipi cezaevinde kalıyor. Eşi doğum esnasında çok ciddi bir rahatsızlık geçiren bebeği ile meşgul ve şu anda yoğun bakımda yatıyor. Çok önemli bir sağlık sorunu yaşanıyor bölgede deprem de yaşandı. Maraş Türkoğlu cezaevinden Antalya’ya nakledilmiş Hamza Ertuğrul ve küçük kızının sağlık durumu ile ilgili belgeler oldukça ağır bir hasta olmasına rağmen babanın çocuğun hastalığı ile ilgili başında olması gerektiği konusunda maalesef bir şey bulunmuyor. % 98 engelli bir çocuk var karşımızda bebek, karaciğer yetmezliği yaşamış babanın bir an evvel tahliye edilmesi gerekiyor. Bu konuda Adalet Bakanlığı’nı uyarıyoruz babanın bebeğin başında olması, sağlık takibi için son derece önemli.

Elazığ Cezaevi’nden Yılmaz Teker’in yakınları bize başvurmuş. “Oldukça ağır ihlaller gördüğü için kardeşim ölüm orucu tutuyor. Kardeşimden bir haber alamıyorum veya iletişim kuramıyorum hayatından endişeliyiz konuşmama durumu işkencenin boyutunu gözler önüne seriyor, derdini yazarak anlatmaya çalışıyor konuşmuyor. Şu an ölüm orucu tutuyor.” yani Elazığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ne oluyor arkadaşlar? Yani olacak iş değil konuşmayan ölüm orucu tutan bir insan var ve Adalet Bakanlığı hiçbir açıklama yapmıyor ne oluyor bu konuda biz bir açıklama bekliyoruz yakınları bize başvurmuş.

Yine Ahmet Kandırmaz Antalya T Tipi Cezaevi’nde kalıyor. Diyor ki: “Kahramanmaraş depremzedeyim, evim işyerlerimi yıkıldı iki kızım ile sokaktayız eşim Türkoğlu cezaevinde infazdan yatıyor. 6 ayı kaldı açık veya denetim hakkı gerekiyorsa infaz erteleme verilsin, kızlarımın babalarına ihtiyaçları var. Gelirimiz yok perişan durumdayız.” düşünün yani böyle durumdaki mahpuslara bile denetimli serbestlik verilmiyor arkadaşlar ya. Olacak iş mi yani! Bakın mahpussunuz cezaevinde yatıyorsunuz, cezaevinde bir deprem yaşanmış sizi tutup ya Kırşehir’e ya Antalya’ya sürgün ediyorlar. Ailenizin evi yıkılmış aile perişan hala daha denetimli serbestlik verilmiyor kişilere, iş uzatılmaya çalışılıyor. Yani insafsızlığın vicdansızlığın bu kadarı da görülmemiştir ya! Olacak iş değil yani. Her bireyimiz depremzedeler r için ağlarken bütün toplum bu felakete ağlarken Zulümat Bakanlığının şu uygulamasına bakın yani umurlarında değil hala denetimli serbestlikleri vermiyorlar. Bir an evvel görüş izinleri verilsin, denetimli serbestlikler verilsin ve bir an evvel bu büyük sıkıntı giderilsin deprem sonrası cezaevlerinde isyanlar çıktı çünkü mahpuslara gereken bilgiler de verilmedi ve bu noktada çok büyük stresler yaşandığı için bu isyanlar çıktı! Biz isyanı hiçbir zaman doğru bulmayız ama insanları çok büyük bir stres altında bırakırsanız da maalesef böyle anlarda böyle sıkıntılar olabiliyor.

Evi yıkılan enkaz altında kalan vatandaşlarımızdan müteahhitler hakkında çok başvuru var. Hatay Antakya Odabaşı Mahallesi’nde 80 kişi can vermiş, bina henüz 4 yıllıkmış bina yıkılmış 80 kişi ölmüş. Müteahhit Salih Zorsu tutuklansın diyorlar. Hala yakalanmamış kaçmış ve adalet istiyor depremzedeler büyük bir acı yaşanıyor.

İstanbul’dan Ömer Faruk Tataş isimli bir genç bize başvurmuş. Polis şiddeti hakkında şikayeti var. Bir nedenden dolayı gözaltına alınmış ve gözaltı aracında hakaret şiddet ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması ile ilgili ihlallere uğramış. Buradan da bu konuyu söyleyelim. “Korkudan ve panikten dolayı nefes darlığı yaşadım bana hakaretler edildi telefon kaydı tutmak istedim telefonum elimden alındı.” böyle bir sürü yani düşünün vatandaş polisle karşılaştığı anda yemediği hakaret kalmıyor! Bu olacak işler değil.

Değerli arkadaşlar bir önemli konu içinde açıklama yapmak lazım. Bu konuda TEMA Vakfı açıklamalar yapıyor. Biliyorsunuz şu anda önemli bir kuraklık yaşanıyor; küresel ısınma halen devam ediyor ve önemli bir kuraklık yaşanıyor Birleşmiş Milletler bu noktada önlemler alınması gerektiğini söylüyor ve TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç’ın önemli açıklamaları var. 1970-2019 yılları arasındaki doğal felaketlerin %50’sini kuraklık oluşturuyormuş. 650 milyon insan kuraklıktan etkilenmiş kuraklıktaki artış oranı son 20 yılda %29 olmuş. Bakın bu önemli! Demek ki artan bir kuraklık var. Bununla ilgili önlemler alınabiliyor mu? Su tedbirleri alınıyor mu? Biz barajların durumuna bakıyoruz oldukça sıkıntılı bir hal görüyoruz. Su sıkıntısı çeken insan sayısının 2040 yılında 5,7 milyara ulaşabileceği ve her 4 çocuktan birinin çok kuvvetli derecede su sıkıntısı çeken bölgelerde yaşayacağı tahmin ediliyor. Üretilen gıdanın %80’i yalnızca yağmur suyuna dayalı üretimin yapıldığı kuru tarım arazilerinden geliyor. Bu nedenle kuraklık tarımsal üretimi etkiliyor, kuraklığa bağlı olarak önemli ölçüde verim kayıpları oluşabiliyor. 65 ilimizde kuraklık nedeniyle verim kayıpları olmuş bazı yerlerde ürün kayıtları %70’e ulaşmış. Yani demek ki kuraklık çok büyük bir tehlike tarımın da yapılabilirliğini düşüren, sağlığı, tarımı, hayvancılığı çok ciddi oranda etkileyen bir durum. Su kaynaklarımız dikkatli bir şekilde kullanılıyor mu yoksa har vurup harman savuruluyor mu bu konularda çok ciddi önlemlerin alınması gerektiğini iktidara hatırlatıyoruz! Haritayı görüyorsunuz meteorolojik kuraklık durumu şu koyu renkli bölgelerde yoğun bir kuraklık olarak kendisini gösteriyor. Kasım 2022-Ocak 2023 arası durum bu! Yani Ağustos 2022-Ocak 2023 arasından daha da ileriye doğru gitmiş maalesef kuraklık bakın daha da ortalık kararmış. Bunlar da son derece sıkıntılı durumlar ve burada bakın barajlar şu barajın önceki hali ve sonraki hali. Yalova Gökçe Barajı, Yalova’nın suyunu karşılayan Gökçe Barajı kuruma noktasına gelmiş acil eylem planı uygulamaya konulmalı. Şu barajın haline bakın! Baraj diye bir şey kalmamış! Ortalık tamamen toprağa dönmüş.

Biz burada daha öncesinde de gündeme getirmiştik. Kandıra Cezaevi’nden Ereğli’ye nakledilen Emin Gurban isimli bir mahpus daha yeni hastaneden çıkmasına, beyin damarlarında tıkanmalar olmasına ve 1-2 gün sonra Kocaeli Derince Hastanesi’nde tetkiklerinin yapılacak olmasına rağmen apar topar bu mahpusu alıp Ereğli Cezaevi’ne cehennemi bir yolculukla göndermişler. Mahpus da Ombudsmanlığa başvurmuş, Ombusmanlık bu konu ile ilgili “Başvuruya konu talep itibariyle yargı organın görev ve yetkisinde olan başvurunun yasal mevzuat gereği incelenmemesine.” diyor. Yani yasal bir mevzuat gereği incelenmemesine demesine rağmen hastaneden çıktıktan 2 gün sonra askeri ambulansla farklı bir cezaevine nakledilme gerekçesine ilişkin kurumumuza açıklama yapılmasını teminen kararın bir örneğinin Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne iletilmesine kararı verildi diyor. Ortada ağır bir ihlal var ama bakıyorsunuz “Kamu avukatı” diye nitelendirilebilecek Ombudsmanlık Kurumu bu konuda yetersiz kalıyor. Ağır bir ihlal var hasta bir insanı ne gerekçeyle yani böyle Kandıra’dan Ereğli’ye kadar cehennemi bir yolculukla niye gönderiyorsun? Ayakta bile duramayan beyin damarlarında tıkanma olan bir insana bu tam bir işkencedir ama Ombudsmanlık bu noktada son derece böyle hafif bir karar almış, bir hak ihlali bile bulmamış “Ya bakalım soralım edelim yazışalım şu bu.” gibi kararlarla geçiştiriyor. Biz uzun süredir söylüyoruz Ombudsmanlık’ta görevini maalesef işini doğru düzgün yapmıyor iktidarın belirlediği ölçülerde hareket ediyor. Bunu da net bir şekilde söylemiş olalım.

Değerli arkadaşlar ağır hak ihlalleri maalesef devam ediyor. Biz bunları inatla ısrarla gündeme getiriyoruz getireceğiz. Neden? Çünkü siz de şahitsiniz tüm basın mensupları da şahit burada yıllardır basın toplantıları yaparım hak ihlallerini belirtirim ve sonunda da hep haklı çıkarız haksız çıkmıyoruz Allah’a şükürler olsun. Bir kısmında gelişen olaylar bizi haklı çıkarıyor kamuoyunun tepkisi duygular, düşünceler bizi haklı çıkarıyor. Kimisinde de idari kararlar veya yargı kararları bizi haklı çıkarıyor. Kimisinde Anayasa Mahkemesi kararları haklı çıkarıyor. Biz o yüzden bu ihlalleri buradan duyurmaya devam edeceğiz.

Bakın size mağduriyete uğramış bir ailenin oğlunun fotoğrafını gösteriyorum kursiyer Teğmen kendisi pilot 15 Temmuz darbe girişiminden sonra darbeci diye tutuklanmış ağır bir ceza yemiş. Sadece ve sadece asker olarak emri uygulamış bu gencecik pırıl pırıl delikanlı, başarılı, zeki hayatı başarılarla dolu delikanlı şu anda yıllardır cezaevinde babası Fuat Zengin perişan durumda her tarafa koşturuyor bu büyük zulmü her tarafa duyurmaya ve bunun bitirilmesi için mücadeleye devam etmeye çalışıyor ve düşünün hem özgürlüğünüzden olmuşsunuz hakkınızdan hukukunuzdan olmuşsunuz, size terörist damgası vurulmuş. Bütün bunlara rağmen hukuk fakültesi okumaya çalışıyorsunuz bütün bu sıkıntılardan sonra da maalesef gencimiz Hüseyin Zengin Giresun Cezaevi’nde kanser hastalığına yakalanmış lenf kanseri olmuş, lenfomaya yakalanmış. Ailesi perişan çok büyük bir üzüntü ve sıkıntı yaşıyorlar. Allah şifa versin diyoruz. İnşallah bir an evvel iyileşir bir an evvel özgürlüğüne kavuşur, biz bu zulmü reddetmeye devam edeceğiz ve kamuoyuna duyurmaya da devam edip kamuoyundan vicdani bir ses beklediğimizi tekrar buradan ilan edeceğiz.

Cezaevlerinden çok başvuru geliyor bize ağır hak ihlalleri var. Bandırma Cezaevi’nden Agit Yılmaz bize mektup göndermiş. “Ağız içi arama onursuzluğunu dayatmadan hastaneye götürmüyorlar. İnfaz yasasını tamamen aleyhimize kullanıyorlar.” diyor. Böyle birçok cezaevinde ağız içi arama dayatması olmaksızın hastaneye gönderilmiyor insanlar bu kabul edilecek bir hadise değil ve biz de bunu kabul etmediğimiz için buradan duyuruyoruz gereken tüm işlemlerle de Adalet Bakanlığı’nı bu noktada zorluyoruz.

Mahsum Yüksekbağ Erzurum Dumlu Cezaevi’nden bize yazmış. “Hesabımdaki paranın benden habersiz işletilen faizini Cezaevi ne yapıyor? Buna rızam yok ki böbrek prostat şikayetlerime rağmen özellikle ülkenin en soğuk iline sürgün edildim milletvekili heyeti incelemeye gelsin.” Diyor. Bakın Erzurum Dumlu Cezaevi’nin durumunu defalarca gündem ettik tam bir sürgün cezaevi S tipi cezaevi tek kişilik hücrelerin olduğu bir yer ve buz gibi bir cezaevi Bastille cezaevi gibi Ortaçağdaki Bastille cezaevi gibi bir cezaevi! Korkunç bir yer olacak bir iş değil, mahpuslar feryat ediyorlar, “Burası insanı öldürecek ruhunu daraltıp katledecek bir yer.” diyorlar!

Bakın şu ailenin size fotoğrafını göstereyim. İklima Tursun isimli bir hanımefendi ve 3 tane çocuğu büyük çocuk engelli, iki tane küçük çocukta okula gidiyorlar. Bu kadının eşi cezaevinde cemaat soruşturmalarından dolayı mahkum edilmiş durumda kadını da gözaltına almışlar. 3 tane çocuk biri engelli ortada kalmış. Yani Türkiye’deki yaşanan binlerce tablodan birisi tekrar yaşanıyor, kadın halen gözaltında bugün son durumu değerlendirilecek akşama doğru bir an evvel serbest bırakılsın diyoruz. Olacak bir iş değil! Bu çocukların babası zaten başlarında yok şimdi bir de anneleri yok. Ee ne olacak bu çocuklar? Aile Bakanlığı ne yapıyor? Hikaye mi söylüyor! “Sayın Cumhurbaşkanımızın emir ve talimatlarıyla.” olan nakaratını mı söylüyor ona ben bir soruyorum Derya Yanık? Bak görüyor musun Derya Yanık? binlerce aileden birisi Yani sen bu aileler için ne yapıyorsun? Zerre miktarı bir şey yapmadığını iyi biliyorum! Bak işte onlardan birisi böyle! Yusuf Kerim Sayın için çıtın çıkmadı, bu aile için zaten çıkmaz! Hiçbir mağdur aile için çıtın çıkmıyor Sayın Bakan tekrar sana söylüyorum! Çıtın çıksa seni takdir ederdim ama hiç umurunda olmuyor abuk sabuk cevaplar vermekle meşgul oluyorsun sürekli senin huyunu da biliyoruz ama iktidardan düşmenize ve hesap vermenize de az kaldı! Hepsini dosyalıyoruz, klasörlüyoruz hepsinin hesabını da soracağız bunu da bilin! Yakup Ali’nin de hesabını soracağız, Yusuf Kerim’in de bu ve bunun gibi binlerce gariban ailenin de hesapları hukuk önünde mutlaka sorulacak!

Marmara Cezaevi’nden Melek Akgün bize yazmış. Birçok mahpus mecliste basın toplantısında kendilerine yapılan ihlalleri gündeme getirdiğim için bana mektup yazıyor ve ben de bir Milletvekili olarak onları burada duyurmayı bir görev biliyorum ve böylece cezaevlerindeki ihlallerin bir kısmını kaldırabiliyoruz. Melek Akgün diyor ki: “Oğlum gözaltında öyle işkence gördü ki hafızasını kaybetti, işkence seslerini gözaltındaki ben diğer odadan duyuyordum. Şimdi ben de hapishanedeyim oğluma para yatırmaktan tutuklandım. Biz anne babalar hiçbir zaman evlatlarımızı yalnız bırakmayız.” diyor Melek Akgün Marmara Cezaevi’nden bana gönderdiği mektubunda yaşlı bir kadın bu ama işte ona çektirilen de bu.

Nurcan Aslan Tarsus Cezaevi’nden bize yazmış: “Okuduğumuz kitaplara sayı sınırı getiriyorlar sadece onun kitap bulundurabiliyoruz bir devletin vatandaşının gelişimini engellemesi ne kötü sohbet hakkımız ve denetimi serbestliğimiz kastan engelleniyor.” Nurcan aslan  bunu Tarsus cezaevinden bize bildirmiş.

Fatma Aydın Çorum Cezaevi’nden yazmış bize: “Her geçen gün çocuğumun günlerini kaçırıyorum kızıma geçen yıl büyük olan hırkası şimdi tam oluyor kızım büyüyor bir yanı eksik.” kendisini kastediyor. “Bu eksikliği çok iyi biliyorum annemi 10 yaşında kaybettim bu acı hiçbir şeyle dolmadı.” diyor. Türkiye cezaevlerinde ailelerin yaşadığı büyük dramlar annelerin bebeklerin çocukların yaşadığı büyük dramlar maalesef devam ediyor. Bize yazılan mektuplardaki bazı ifadeler bizim de yıllarca unutamayacağımız ifadeler oluyor maalesef.

Şakran Cezaevi’nden Mesil Demiralp yazmış: “Cezaevlerimizde işkence yoktur denmişti sözünün arkasında duracağını sanarak dilekçeler yazdık, müfettiş istedik ancak sesimizi duyan olmadı. Herkes duyma görme yetisini mi kaybetti yoksa biz kör bir kuyuda mıyız?”

Zabit Kişi Kandıra Cezaevi’nden bize yazmış: “Uğradığım kötü muameleyi işkenceleri idari ve yargı makamlarını görmezden gelmelerini vurdumduymazlıkları ile ilgili 30 dosyayı Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na gönderdim hala cevap yok. Bir gün adalet tecelli edecek.” Diyor. Zabit kişi 108 gün kaçırılarak işkence edilmiş bir kişi yıllardır cezaevinde yaşadığı bu büyük zulmü, zorbalığı, haksızlığı anlatmaya çalışıyor ama idari ve yargı kurumları kulaklarını tıkamış, 3 maymunu oynuyorlar Meclisin güya Bir İnsan Hakları Komisyonu Başkanı var bir komisyonu var İnsan Hakları ihlallerini incelemek yerine insan hakları ihlallerin üstüne örtmekle meşguller. O yüzden insan haklarını ihlal komisyonu diyorum ben! Kendilerinin durumu bu binlerce başvuru bize geliyor, biz kendilerine yansıtıyoruz ve bu komisyon işin üstünü örtmekle meşgul bunu çok açık söyleyelim ama biz bunu gördüğümüz için işte bu yüzden burada her hafta basın toplantısı yaparak o komisyonun yapmadığı işi burada yapmaya çalışıyoruz. Mağdurların mazlumların sesini tüm kamuoyuna duyurmaya çalışıyoruz. Zabit kişi demiş ki: “1.5 asır önceki dava Dreyfus bugün konuşuluyorsa tüm baskılara rağmen hakkın yanında yer alan Emile Zola sayesindedir. Mağduriyetleri insan onuruyla bağdaşmayan insanlık dışı muamele/işkenceleri hep dile getiren siz de gözümüzde Emile Zola’sınız.” demiş teşekkür ederim Zabit Kişi’ye.

Diyarbakır Cezaevi’nden Mehmet Polat bize yazmış: “Son 4 yıldır iyi halli olmama rağmen özgürlüğüm gasp ediliyor ve umudum kırılıyor cezaevi özel keyfi vicdani olmayan bir alan yaratmıştır yasa gözden geçirilmeli gözlem kurullarının yapısı değiştirilmelidir.” diyor.

Arif Gökalp Manisa Cezaevi’nden: “Legal kriterler illegal kabul edildi ve cezaevine atıldım hukuksuzluklara bir ses bir soluk vicdanın sesi olmanızı istiyorum somut tek bir belge yokken siyasi saiklerle zulmen cezalandırıldım aile düzenim bozuldu.” diyor.

Ali Topçu Yozgat Cezaevi’nden: “Yargızedeyim 7 başkan ve heyet değişti dosyamı bilmeyen hakim cezayı verdi. Yozgat Cumhuriyet Başsavcılığı’nın gecikmesinden dolayı AYM’ye süreyi kaçırdım nasıl bir mağdur olduğunu gördünüz mü? Bu bir yargı faciasıdır.” Diyor.

Mahsum Yüksekbağ bize yazdığı mektupta: “Kullanmadığım bir ifade gerekçe gösterilerek Beşikdüzü cezaevinden Dumlu cezaevine sürgün edildim ağırlaştırılmış cezam olmamasına rağmen tek kişilik hücreye koydular hangi yasada bu var burada hak ihlali yok çünkü hak bırakılmamış.” diyor çarpıcı bir ifade. “Burada hak ihlali yok çünkü hak ihlali bırakılmamış.” diyor Dumlu Cezaevi’ndeki mahpus Mahzun Yüksekbağ. Bakanlığın özellikle dikkatini çekiyorum bu Erzurum Dumlu cezaevinde neler dönüyor? Bize binlerce şikayet geliyor Dumlu Cezaevi’nden olacak iş değil. Bu durumu düzeltin F tipi yetmedi S tipi cezaevleriyle insanlara zulüm etmeye çalışıyorsunuz kabul edilecek şey değil bunlar!

Hayri Demir isimli bir gazeteci diyor ki bize başvurusunda: “Deprem felaketi günlerinde karşı karşıya kaldığım kişisel bir haksızlığı dile getirmek zorunda bırakıldığım için çok üzgünüm. Hakkımda yürütülen soruşturmanın nedeni Artı TV’de gazetecilik yapmamdı ne yazık ki buna rağmen çalıştığım kanal yönetimi bu süre sonunda dayanışma göstermek yerine habersiz ve somut gerekçe bildirilmeksizin işime son verdi. Kanalla görüştüm sonuçsuz kaldı ve hak arama mücadelem tehdit olarak değerlendirildi.” demiş hangi haber kanalı olursa olsun kime yapılırsa yapılsın tüm haksızlıkların karşısındayız gazeteci arkadaşımız Hayri Demir yapılan muamele hakkında da bir açıklama yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Kadınlar gününe 4 gün kala Ankara’da vahşi bir olay yaşandı. Rafet Irmak isimli bir vatandaş bize başvurdu bir komşusuyla bir sıkıntı yaşıyormuş ve komşusu kendi evinin önüne çöp koymuş vb. böyle sıkıntılar oluşturmuş. Kadınlar gününe 4 gün kala gecenin yarısı biri yaşlı iki yalnız kadına evinde komşusu saldırmış. Oğlu Rafet Irmak Karşıyaka Polis Amirliği’nde şikayetçi oldu diye bu konuda halen Ankara Emniyeti’nden bir açıklama gelmedi! Biz olayı takip ediyoruz soru önergemizde verdik vatandaşlara yönelik bu zorbalıkları affetmeyeceğiz, hukuk önünde hesabının sorulması gerektiğini söylüyoruz ve söylemeye de devam edeceğiz

Depremzede birçok kesim bize başvuruyor Adıyaman’da İsias Otel yıkıldı ve otelin mevzuata uygun yapılmadığı anlaşıldı. Otel enkazının altında sporcu çocuklar kaldı, aileleri perişan Kıbrıs’tan gelen sporcu çocuklar, gencecik çocuklar ve bu müteahhitler bu binaları denetlemesi gerekenler de hiçbir hesap vermiyor ki hiçbir kimsede istifa etmiyor. Bunlar olacak işler değil! Bunlar deprem cinayetleridir, biz bu cinayetleri unutmayacağız unutturmayacağız.

14 Mart 2023 Salı Saat 10.00’da Ankara 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Alev Şahin, Nazan Bozkurt ve Acun Karadağ arkadaşlarımız hepsi de KHK ile ihraç edilmiş, direnen, vicdanlı onurlu arkadaşlarımızdır. Onlar hakkında bir mahkeme var. Bu mahkemeye ben de katılacağım tüm hak savunucularının da bu mahkemeye katılarak mağdur arkadaşlarımıza destek vermesi gerektiğini söylüyorum. Bunu da buradan iletmiş olalım.

Şu çocuğumuzu göstereyim size: “6 Şubat depreminde Antakya’da İbrahim ve Gamze Kurtoğlu’nu kaybettik. Emek Mah. Cumhuriyet Caddesi Katipoğlu Eczanesi üstü Uslu Apartmanı enkazından 2,5 yaşındaki oğlu Mustafa özel araç ile alınmış ancak tüm kurum ve kuruluşlara bilgi bıraktığımız halde bulamıyoruz.” diyor Ankara’da rastladığımız bir deprem bize de bizden böyle bir istekte bulundu. Biz de bu konuyu çözmeye çalışıyoruz, burada tekrar bunu ifade etmiş olalım.

Değerli arkadaşlar biliyorsunuz 3.5 aydır Yusuf Kerim Sayın’ın durumunu gündeme getiriyorum, ewing sarkomlu annesi cezaevinde ve infaz erteleme alması gereken bir aile. Bu konuda Adalet Bakanlığı son günlerde bir adım attı Yusuf Kerim 6. Kür kemoterapisini de aldı anne Bakırköy Cezaevi’ne nakledildi ve halen çocuğun yanında değil aralıklı olarak anneye izinler verildi ve fakat yasal değişiklik lazım. Adalet Bakanlığı yasal değişiklikle ilgili bir adım atacağını söyledi, böyle bir yasa teklifi geliyor Meclis’e fakat bu yasa teklifinin bir an evvel gelmesi lazım. Çocuk hasta annesine bir an evvel kavuşması gerekiyor madem bu yasa teklifi oluşturdunuz böyle bir haber yaydınız bir an evvel meclise getirin ve bu anne kalıcı olarak Yusuf Kerim’e kavuşsun. Bu konuda ısrarımızı devam ettireceğiz, yasa teklifi yasalaşmadan kesin olmuş gibi de kabul etmeyeceğiz bunun peşindeyiz Adalet Bakanlığı’na da bunu hatırlatmış olalım.

Dün Meclis Genel Kurul’da da söyledim, KHK’lı Akademisyen Fehime Çelenk uğradığı haksızlıklar zorbalıklara 6 yıl boyunca dayanmaya çalıştı, her açıdan büyük sıkıntılar üzüntüler yaşadı ve depresyona girdi en sonunda intihar etti. 3 çocuğu kaldı, eşi kaldı geride yani Fehime Çelenk gibi onlarca insanımız intihar etti, bir iktidarın mağdur ettiği kesimlerin bu denli yaşam hakkından bile vazgeçmesi korkunç bir şey. Biz bunları hep kayda alıyoruz, bir gün buna sebebiyet verenler hukuk önünde hesap verecek insanları bu denli çaresiz bırakan ve çıkmaz sokaklara sürükleyenler mutlaka hesabını verecektir. Görüyorsunuz Fehime Çelenk ve 3 çocuğu, eşi mezarın başında gözyaşı döküyorlar olacak işler değil bunlar. Böyle bir devlet olamaz böyle bir iktidar olamaz vatandaşına zulmeden bir anlayış olamaz! Bütün bunları reddediyoruz, Allah’a şükür ki iyi ki reddediyoruz iyi ki susanlardan değiliz!

Çok büyük acılar yaşandı en sonunda birisi yine KHK ile ihraç bir öğretmen arkadaşımız yaşadı. İhraç sonrası bir de depreme yakalanmış bu arkadaşımız. Taner Alparslan KHK ile ihraç bir öğretmen zaten büyük zorluklar yaşayan Maraş Afşin’de çiğ köfte dükkanı açarak hayatını devam ettirmeye çalışan bu kardeşimiz de deprem sonrası eşini ve bir çocuğunu kaybetmiş, iki çocuğu yaşıyor ve kendisi de bacağı kesildikten sonra maalesef 1 ay kadar dayandıktan sonra hayata veda etti. Çok üzücü hayat hikayeleri bunlar. Binlerce böyle olay yaşandı unutmamamız lazım hepsi bizim kardeşimiz kim olursa olsun büyük bir afet ve bunları hatırlamak için de ara sıra böyle belgeleri ile bilgileri ile fotoğraflarıyla size hatırlatacağız inşallah. Bu büyük felaketi hiçbir zaman için unutmamak gereken tedbirlerin alınması noktasında çok ısrarcı olmak gerektiğinin tekrar altını çiziyorum.

Her hafta gündeme getirdiğimiz çok önemli hak ihlallerini tekrar hatırlatıyoruz. Biliyorsunuz hak ihlallerini her hafta hatırlatıyoruz ama bazılarını özellikle sürekli her hafta altını çizerek hatırlatıyoruz işte onlardan ilki Cemal Kaşıkçı Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda yok edildi! Yani cesedi bile bulunmadı buna rağmen hakkındaki dosya Suudi Arabistan’a verildi. Yani hakkında korkunç bir durum oldu ve biz bunu kesinlikle kabul etmiyoruz affetmiyoruz. O yüzden de her hafta bunu anıyoruz.

Osman Kavala zulmen tutuklu cezaevinde, o zulmen cezaevinde ama biz adaletle Meclis’te onun yanındayız ve ona yapılan zulmü en azından sözümüz ile sesimiz ile durdurmaya çalışıyoruz. Zulme tutuklu olduğunu, bir insan savunucusu olduğunu ve yanında olduğumuzu söylüyoruz.

Şerif Mesutoğlu işlemediği bir cinayetten dolayı müebbet hapse mahkum edildi. İçeride buna çok isyan etti üzerine yakıcı madde döktü, yaktı, açlık grevlerine girdi ama insafsız bir kararla hiç sesi duyulmak istenmedi. Suçsuz günahsız insan öldürmemiş birisi katil ilan edilip müebbet hapse mahkum edildi. Biz bunun da büyük bir zulüm olduğunu düşündüğümüz için her hafta hatırlatıyoruz olacak iş değil. Yapayalnız zindanda kalan bir insanın Meclis’teki sesi olmaya çalışıyoruz.

Selçuk Kozağaçlı Türkiye’nin yetiştirdiği çok değerli hukukçulardan Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı o da zulmen tutuklu, her türlü doğal afette oralarda biten ve haksızlıkları araştıran çok değerli bir hak savunucusu. Onu da tüm bu yaptıklarından dolayı ağır bir şekilde cezalandırılıp zindanlara attılar. Selçuk Kozağaçlı’nın zulmen tutukluğu bitirilsin!

Emine Şenyaşar annemizi artık duymayan kalmadı biz onun sesini buradan duyururken çok kişi bilmiyordu ama şu an Cumhurbaşkanı adayları bile onun mücadelesini övüyorlar, kutsuyorlar. Hiç kimse artık bunu reddedemiyor. Emine Şenyaşar anne belki ilkokul mezunu bile olmayan okuma yazma bilmeyen bir Kürt kadını destansı bir adalet nöbeti tutuyor, adalet mücadelesi veriyor ellerinden öpüyoruz ve Emine Şenyaşar annemizin adalet mücadelesinde yanında olduğumuzu tekrar haykırıyoruz.

Kabul edemeyeceğimiz bir zulüm, 3.5 yılı geçti zorla kaçırılıp kaybedilen Yusuf Bilge Tunç’un ne ölüsü var ne dirisi var kabul edilecek bir durum değil ve biz bu hali takip etmeye Fuat Oktay’a ve tüm istihbarat birimlerine tekrar sormaya devletin bu konuda açıklama yapmasını sağlamaya çalışıyoruz çalışacağız. Bunu niye söylüyoruz? Çünkü zorla kaçırılıp kaydedilen iki kişi daha sonra canlı olarak bulunduğu Ankara Emniyeti’nde ortaya çıktılar ve şu anda cezaevindeler bu kişiler belli bir müddet zorla kaçılıp kaybedildiklerini ve kaçırılıp kaybedilip işkence yapıldıkları yerlerde başka insanların da olduğunu söylüyorlar. Yusuf Bilge Tunç’un da akıbetinin işte böyle bir şekilde hayatını kaybederek bitirildiği düşünüyoruz.

Gülistan Doku Dersim’de kayboldu 2.5 yıl oldu halen kendisinden tek bir haber alınamıyor, koca devlet bir genç kadını bulamıyor ve doğru düzgün bir açıklama da yapılmıyor. Gülistan Doku’nun annesi, babası, kız kardeşi büyük bir acıyla yaşıyorlar ve halen umutları bitmedi! Gülistan Doku’nun izini bu devlet bulmalı!

Hürmüz Diril eşi Şimoni Diril’in kaçırılıp kaybedilip daha sonra da cesedinin bulunmasından sonra Hürmüz Diril’in bir izi bulunmadı. Hürmüz Diril’in bir an evvel hakkında bir bilgi verilmesi ve yürütülen yargı sürecinin de şaibelerden arındırılmış adil bir yargılama olması gerektiğini söylüyoruz. Hepinize sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Yorumlar