16 Şubat 2023

Malum 2 haftadır ülkenin tek, ana konusu deprem. Niye depremde ağır can ve mal kaybı oluştu? Hepimiz çok iyi biliyoruz ki; ülkede insan hakları, adalet, demokrasi, hukukun üstünlüğü yok, bir sürü yolsuzluk, usulsüzlük, hukuksuzluk ile ortaya bir enkaz çıktı. Bu sadece depremin doğal bir sarsıntının oluşturduğu enkaz değil! Bu ülkede insan haklarının, adaletin, demokrasinin olmamasının enkazı! Bu enkazı gidermek için insan haklarına, adalete, demokrasiye sarılmamız gerekirken kalkıp hukuk devletini bırakıp polis devleti daha fazla olmaya çalışıyoruz! Olacak iş değil! OHAL ilan edip daha yoğun polisiye tedbirler, polis, asker gücü oluşturmaya çalışıyoruz. Olacak iş değil! Hukuk devletini bırakıp söylentiler kulağa fısıldamalar, şehir efsaneleri, abartılar ile uğraşıp insanları linç etmeye başlayan güruhlar oluşturuyoruz ve buna göz yumuyoruz. Deprem olduğu andan itibaren yağmacı, talancı ilan edilerek linç edilen bir sürü insan oldu! Yağmacı, talancı olsa bile onun cezasını asker veya polis veyahut da linç güruhları veremez! Onun cezasını yargı verir, beğenin ya da beğenmeyin yargı verir! Veyahut da kalkıp OHAL uygulamaları ile partimizin yardım tırlarına el koyma ameliyeleri! Bu enkazdan kurtuluşun yolunun en azından bugün insan haklarına, adalete, demokrasiye sarılın da şu enkazı kaldıralım! Enkazı arttırmanın yolu insan haklarından hukuk devletinden vazgeçmektir. Bunları yaparsanız, insan haklarından hukuktan demokrasiden vazgeçerseniz bu ülkenin enkazı büyür! Altını kalın bir şekilde çizerek bunu söylüyorum.

Birkaç gün önce bir olay oldu! Bakın bir zanlı evinden alınmaya çalışıldı Hatay’da Sabri Güreşçi isimli kişi. Kardeşi bu arada Sabri Güreşçi’yi darp eden askerlere, polise “Ne yapıyorsunuz?” diye sorduğunda “Çok konuşma sen de gel bakalım.” dediler ve karakola götürdüler. 5-6 saat sonra iki kardeşten birinin cenazesi çıktı karakoldan. Diğeri de ağır bir şekilde darp edilmiş. Bakın zanlı olan ağır bir şekilde darp edilmişti, zanlı olmayıp da “Kardeşimi niye darp ediyorsunuz?” diye sorduğu için götürülen Ahmet Güreşçi ise öldürülmüş. Yanlış duymuyorsunuz! Karakolda kötü muamele, şiddet, işkence sonucu korkunç muameleler sonucu birinin cenazesi çıkıyor, biri de eli kolu kırık, kafası kırık, vücudunda morarmalar, kızarıklıklar ile çıkıyor! Yurt dışı yasağı alarak Sabri Güreşçi serbest bırakıldı ama bu olacak iş mi? Bakın Ahmet Güreşçi hayatını kaybetti. Bunun hesabını verecek birisi yok mu arkadaşlar? Adli Tıp Raporu elimde, adli tıp raporunu bir hekim olarak incelediğim zaman kanım donuyor. Sabri Güreşçi’nin adli tıp raporu bu Ahmet Güreşçi’nin değil çünkü Ahmet Güreşçi beyin kanaması ve burun kırıkları ile maalesef hayatını kaybetmiş durumda. Raporun sonunda : “Kişi örgüsünde belirttiği cop, soba ve tekme ile dövülme ile muayenede saptanan lezyonların uyumlu olduğunu bildirir tıbbi kanaat raporudur.” Kişi: “Beni dövdüler.” Muayene sonucu da “Evet darp edilmeye yönelik tüm muayene bulguları ortada.” Peki bunun hesabını kim verecek? İçişleri Bakanı bunun hesabını ver! Öyle daha hakkında yargı kararı olmadan “Bacağına sıkacaksın, vuracaksın” emirleri vermek kolay senin için! Zaten güvenlik ile alakalı bir durumun yok, hukuk ile alakalı bir durumun yok! Güvenlik görevlilerine “Bacağına sık, kafasına vur, hukuk arkadan gelsin.” emri veren sensin işte dediğini yapmışlar! Sonuç bir kişi ölü bir kişi ağır yaralı! Hesap veren? Yok! Böyle bir rezalet olabilir mi? Bakın ülkenin başına zaten ne geldiyse insan haklarından, adaletten, demokrasiden, hukuk devletinden uzaklaşıldığı için geldi, bu enkaz sadece yer sarsıntısı sonucu oluşan bir enkaz değil. Ülke OHAL nedeniyle hukuksuzluklar, yolsuzluklar, nedeniyle zaten enkaz altındaydı! İşte bu enkazdan çıkış yolu bunlar ile mi olacak? Böyle yargısız infazlarla mı olacak? Her gün sosyal medyaya düşüyor, bir şekilde zanlı birisini yakalamış veyahut da toplum “Vurun kahpeye” demiş birisini suçlu ilan etmiş asker, polis kıyasıya bu kişiyi darp ediyor ve ardından da karakolda attığı dayağın videosunu çekiyor sosyal medyada paylaşıyor, vatandaşlar sokak ortasında linç edip öldürdükleri insanların videolarını çekiyor. Yüz kızarması da kalmamış!

Değerli arkadaşlar korkunç bir durum bu! Biz bunu daha vahim bir durum olarak görüyoruz. Bakın daha dün ve önceki günler OHAL uygulamalarının etkileri ortaya çıkmaya başladı ve Partimize ait yardım araçlarına, tırlara el konulmaya, kayyım atanmaya başladı. Biz diyoruz ki; bütün bunların nedeni hukuksuzluk, yolsuzluk, keyfilik ve yine aynısına devam ediyorsunuz. Pazarcık Kaymakamlığı depremzedeler için yardımların toplandığı HDP ve yöre derneklerinin kentte kurduğu Kriz Koordinasyon Merkezi’ne el koydu ve şu görüntüler yaşandı. Yardımı toplayanlar da “Biz kayyım ile beraber çalışmayız.” Diyerek protesto edip oradan ayrıldılar.

Yine HDP’nin Nurdağı’na gönderdiği soba, kömür ve oduna el konuldu. Vatandaşın sobasından, kömüründen, odunundan ne istiyorsun? Bunları fakir halk cebindeki son kuruşu vererek gönderiyor! Bakın devlet yetişmeden önce halk yetişti! Biz bunu sahada da gördük. Gözyaşları ile bu felaketi izleyen insanlarımız cebindeki son kuruşları vererek ayni ve nakdi yardımlarını gönderdi, devletten çok daha hızlı bunları dağıtacak siyaset ve sivil toplum kuruluşlarının elinden AFAD alıp “Ben dağıtacağım.” diyerek ne olduğu belirsiz depolara attı.

Bu OHAL ortamında linç olayları ile uğraşıyoruz! Ayıptır ya bakın Ümit Özdağ’ın yaptıkları artık ayıptır! Yardımsever bir kişi deprem yardımı için bölgeye gitmiş, Ümit Özdağ onu yağmacı, talancı, telefon hırsızı ilan etmiş. Kişi daha sonra çıktı: “Ben yardımseverim.” diye açıklamalar yaptı ve Ümit Özdağ tek bir özür bile dilemedi! Düşünün yardımseveri; yağmacı, talancı ilan ediyorsun adamı belki orada linç edecekler umurunda değil! Olay da ortaya çıkıyor yüzün bile kızarmıyor maşallah Ümit Özdağ! Tek bir özür bile dilemedi. Diyecek bir şey bulamıyorum.

“Türkiye Tek Yürek” kampanyası yapıldı. Burada da skandal bazı durumlar var! Yolsuzluklar, hukuksuzluklar, hırsızlıklar bitmemiş gibi bir de halkın parası üzerinden hayır yaptığını sanan kuruluşlar var. En başta da Merkez Bankası, toplamda 106 Milyar bağış yapılmış Merkez Bankası 30 Milyar vermiş. Kimin parasını kime veriyorsun! Kendi cebinden veriyorsan bağış de. Ziraat Bankası, Vakıfbank, Halkbank tüm bunlar devlet kuruluşu devlet kuruluşlarının yetkilileri devlet adına yardım yaptıklarını söylüyorlar, sen zaten devlet kuruluşusun, halkın cebinden alıp oraya veriyorsun kendi cebinden vermiyorsun ki. Asıl 5’li çetenin bu büyük miktarları vermesi gerekiyor, halktan çaldıklarını halka iade etmeleri lazım çünkü tüm bu hırsızlıklar sonucu başımıza geldi bu işler! İmar afları, deprem vergilerinin gereken işlere kullanılmaması, toplanma alanlarının oluşturulmaması ve yapı denetim sisteminin hukukileştirilmemesi sonrası başımıza gelenler bunlar. Bundan sonrasında da yapı denetim sisteminin çok doğru bir takip altında olması gerekiyor.

Şenol Karakaş ve arkadaşları biz imza kampanyası düzenlemiş. Irkçılık ve yağma olayları adı altında insanları linç etmeye çalışan zihniyete karşı dikkat edilmesi gerektiğini söylemiş. Suriyelilere yönelik bir nefret olayı var. Biz şunu tespit ettik; daha depremin ilk günlerinden deprem alanlarına gittiğimizde maalesef ki halkımızın da potansiyel hırsız ve yağmacı, talancı ilan ettiği Suriyelilerin tehlike altında olduğunu hissettik ve ardından yağma ve talanın sadece Suriyeliler tarafından yapıldığı ilan edildi ama incelendiği zaman her etnisiteden, her dinden, mezhepten insanların da bu tür suçları işleyebildiğini, aralarında Suriyelilerin de olabildiğini, topyekun bütün bu suçların Suriyeliler tarafından yapılmadığını tespit etmiş durumdayız. Bütün suçları Suriyelilere bir nefret unsuruna yıkıp buradan bir nema çıkarmaya çalışan ırkçı, faşist anlayışın da kesinlikle karşısındayız. Aslında bu mesele Suriyelileri insan gibi görmemekten kaynaklanıyor. Bu deprem sadece Türklerin, Kürtlerin, Arapların üstüne yıkılmadı ki bu depremde Suriyelilerin de evleri başlarına yıkıldı, 6000’den fazla Suriyeli hayatını kaybetmiş, binlerce de yaralı insanları var. Onları insan gibi görmezseniz her suçun faili olarak onları ilan edersiniz bu da işte zaten az evvel söylediğimiz gibi insan hakları olmamasından dolayıdır. Zaten bu enkaz bu anlayışlardan dolayı oluştu. Bunu biz en başta söylüyoruz. Ülkedeki enkaz insan hakları, hukuk, demokrasi anlayışının olmamasındandır altını çiziyorum.

Cezaevlerindeki mahpuslar ve mahpus yakınları büyük bir sıkıntı, stres içinde bizi arıyorlar. Birçok cezaevinden hasar haberleri geldi. Can ve mal kaybı olmadığına dair Adalet Bakanlığı açıklama yaptı ama her zaman olduğu gibi bu açıklamalara güvenmek mümkün değildi ve gereken güveni veremedikleri için Türkoğlu ve Hatay Cezaevleri’nde mahkum ayaklanmaları, isyanları oldu! Mahkumun isyan etmesi doğru değil ama siz mahkuma isyan edecek bir ortamı hazırlarsanız infaz koruma memurları dışarı kaçıp o insanları orada yalnız bırakırsa, o insanlar yakınları ile görüşmek konusunda büyük tedirginlik yaşarsa veya depremde orada öleceklerini düşünürler ve gerekli güvenlik tedbirleri alınmazsa bu gerginlik büyürse böyle istenmeyen isyan olayları ortaya çıkabilir. Kamu görevlileri gereken tedbirleri almadığı için bu olaylar ortaya çıkar. Bunun altını çizmiş olalım. 5 gündür yakını ölü mü sağ mı bilmeyen çok kişi var dedik 6 gün önce, bu imkanı tanımakta niye işi yokuşa sürüyorsunuz diye Zulümat Bakanı Sn. Bozdağ’a sordum çünkü kendisine Adalet Bakanı demiyorum, bütün işleri zulüm, zulümat ve halen cevap alamadık kendisinden.

Mahpusların depremzedeler ile görüştürülmesi bu kadar zor mu? “İslahiye Cezaevi’nde bulunan yakınlarımızın seslerini hala duyamadık.” demiş bazı mahpus yakınları. “Depremin üzerinden 7 gün geçti. Telefon hatlarında sorun var denildi. 10’ar dakika görüştürülemez miyiz?” diyor. Bazı yerlerde görüş hakkı verildi, telefon hakkı verildi ama yeterli değil, insanlar büyük bir tedirginlik içinde halen yakınları yaşıyor mu yaşamıyor mu tam olarak bilmeyen insanlar var cezaevlerinde. Bunların hepsi giderilmeli.

“Binada kontrole gelenler hasarlı bina olsa bile hasarsız gösteriyorlar sırf devlete yük olmaması için bu milletin canı sizin elinizden çıkan rapora bağlı. Belediye ve şehircilik onay verdiğiniz binalar çökerse bu canların vebali sizin boynunuza.” diyor.

Hatay’da Armutlu Koordinasyon Merkezi’nin bir açıklaması var. Armutlu Koordinasyon Merkezi’ndeki gönüllüler de yardım dağıtırken polis engeline takıldılar, engellendiler! Her yerden böyle haberler geldi. Deprem olmuş belki 50 bin insanın cenazesi çıkarılacak kalkmışlar yardım dağıtan ile uğraşıyorlar. Sen git enkazı doğru düzgün kaldı!

Bakın birçok yerde gereken çadır yardımı yapılmadı. “İslahiye Sulumağra, Haltanlı,Boğaziçi, Dolan, Kayabaşı ve daha bir çok köylerde insanlara çadır yardımı yapılmadı.” Bu sadece İslahiye ve çevresi için değil Adıyaman ve Hatay’da ilk günlerde yoğun başvurular aldık, yeterli çadır dağıtımı yapılamadı insanlar kendi imkanlarıyla barınma imkanları hazırlamaya çalıştı.

Depremzede diyor ki: “Yardıma gelen insanı talancı ilan ettiler ve linç etmeye çalıştılar.” Gülkız Demiryol: “Ben depremzedeyim. Annemi babamı kardeşimi kaybettim göçükte 4 gün yalvardık AFAD’a, devlete,112’ye. Kimse gelmedi ailemi göçükten kurtarmaya. Bu videoda dayak yiyen kan kusan polis aracındaki adam ( Samet bey ) benim ailemi çıkarmak için kilometrelerce uzaktan geldi, ailemi çıkarmaya çalıştı.” büyük gayret sarf etti üstüne de yağmacı talancı ilan edilip ağzı burnu kırıldı polis tarafından. Olacak işler mi bunlar?

Çınar Kaymakamlığı’ndan belge alarak gelen gönüllüler Recep, Aydın Tanrıverdi, Yusuf Abatay, İbrahim ve Erhan Tanrıverdi isimli gençler, polisler tarafından kaçırılarak dövülüp sokağa bırakıldılar. Yardım için Diyarbakır Çınar’dan gelmişler, başlarına gelene bakın!

Yardım gönderenler de aynı akıbete uğruyor. Günlerce Kürdistan Özerk Bölgesi’nden Sn. Mesut Barzani’nin gönderdiği yardım tırları Adıyaman sınırında bekletildi, içeri alınmadı. Düne kadar bir kısmı içeri alınmamıştı enkaz kaldırma çalışmalarında iş makinelerine bu kadar ihtiyaç duyulurken iş makinelerinin Adıyaman’a alınmaması izah edilecek bir durum değil arkadaşlar!

Gördüğünüz kişi yağmacı sanılarak kafası kırılmış, burnu kırılmış. 2 çocuğu enkazın altında, enkazın başında bekliyor ve çocuklarını kurtarmaya çalışılırken yağmacı talancı ilan edilmiş. Çocuklarına mı yansın başına gelene mi yansın! Bakın böyle bir sürü vaka ve başvuru aldık. Bunlar kabul edilecek durumlar değil!

Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Uygulama Eğitim Hastanesi ile ilgili çok başvuru aldık ve orada geçici olarak gelen hemşirelerin hemen geri gönderildiği ve hatta personelin geri gitmek zorunda kaldığı yönünde bilgiler var. Bu hastanedeki hemşire açığının bir an evvel giderilmesi gerekiyor.

Bütün bu şikayetlerimizden sonra biz size bir hususu belirtmek isteriz bir kampanya başlattım. Depremzede olup başka bir ilde konaklamak, kalmak, misafir olmak isteyen kişilerle misafir etmek isteyenleri buluşturuyoruz. Böyle bir kampanya başlattık. Birçok başvuru aldık, elimizden geleni yapıyoruz. Geçici bir süre başka bir ilde bir başkasının evinde misafir olmak veya boş bir evde kalmak isteyenlere buradan tekrar duyuralım. Bu konuda gayret sarf ediyoruz. Her şey vatandaşlarımız için, mağdurlar için biz burada da yine böyle bir gayret içindeyiz. Birçok başvuru geliyor ama bütün bunların daha iyi bir şekilde organize olması için daha yüksek bir sesle buradan tekrar duyurmuş olalım sizlere.

Bakın depremle ilgili birçok açıklama yapılıyor. En başta da Sayın Erdoğan kader diye bir açıklama yaptı ama biz bunun kaderi olmadığını düşünüyoruz çünkü bakın Japonya’da daha ağır depremler oluyor hiç bu kadar insan ölmüyor. Şili geçtiğimiz yıllarda bir deprem yaşadı aklı başına geldi deprem önlemleri aldı artık orada deprem olduğu zaman çok fazla insan ölmüyor. Bizim ülkede habire deprem oluyor, kimsenin aklı başına gelmiyor, deprem sonrası bir daha unutmayacağız deniliyor, her şey unutuluyor, hiçbir tedbir alınmıyor, imar afları çıkıyor, deprem vergileri çarçur ediliyor, toplanma alanları rant alanına çevriliyor ve en sonunda da kader deniliyor! Kader diyene ben söyleyeyim; Allah’a iftira etme! Allah böyle bir şey demiyor! Ne bilim diyor ne de din diyor! Her şey kendi elinle yaptığının sonucudur bilim de bunu öder dinde bunu öder. Bilim de der ki; iki kere iki dörttür. Dinde der ki ne yapmışsanız elinizle o gelir sizin başınıza der. Allah’a iftira atmasın kimse kader diyerek. Bu kader değil kendi elinizle yaptığınız yanlışların sonucudur.

Enkaz meselesini de tekrar değerlendirmek lazım. Son 6 yıldır OHAL uygulamaları ve hukuksuzluklardan dolayı KHK ile ihraç edilen yüzbinlerce kişi ve yakınının ve ardından da ülke de OHAL’den etkilenen tüm kişi ve kurumların enkaz altında olduğunu söylerim. Herkes 3 maymunu oynar ama şu anda bu anlaşıldı mı? Enkaz nedir anlaşıldı mı? Yani bir insanı tüm haklarından mahrum ederek onu ölüme mahkum etmek soykırıma uğratmak, medeni ölüme uğratmak enkazın altında bırakmak değil de neydi ama şu anda da yaşananlar 6 yıldır KHK’lıların yaşadığından farksız mı! 6 yıldır KHK ile ihraç edilen yüz binlerce kişi enkazın altındaydı. Tüm toplum şu anda KHK ile ihraç edilenlerin ne halde olduğunu anlıyor mu? Sivil bir ölümün soykırımın ne demek olduğunu anlıyor mu diye de sormak isterim!

Biz deprem bölgelerine gittiğimizde şunu görmüştük; asker gecikmeli olarak müdahale etmişti kara, deniz ve hava kuvvetleri 2 gün sonrasında müdahale kararı üzerine harekete geçmişti. İlk saniyelerde binlerce insan kurtarılabilirdi. Depremin en acı tarafı bu arkadaşlar! Bakın önceden tedbirler almamışsın, toplanma alanları yapmamışsın, imar barışları, afları çıkarmışsın her şeyiyle depreme kötü bir şekilde yakalanmışsın ama deprem olduğu anda bile doğru dürüst bir iş yapamıyorsun. AFAD zamanında organize olamıyor, kendi işini yapamadığı gibi bir de kalkıp sivil toplum ve siyaset kurumlarının elinden yardımları almaya çalışıyor. Bir de üstüne ordu zamanında müdahale edemediği için binlerce insan ilk 48 saat içinde kurtarılabilecekken travma, kanama veyahut soğuktan donarak öldürdüler. Depremin en acı tarafı bu arkadaşlar. Tamam deprem oldu ama en azından bu felaket anında kurtarabileceğimiz insanlar vardı ve maalesef bunlar kurtarılamadı. Depremden 10 gün sonra bile sağ çıkan insanların olduğu bir yerde ilk 2 gün binlerce insan sağa çıkarılabilirdi arkadaşlar büyük yaramızdır bu. Mala bir şey gelsin de cana gelmesin deriz evet mala gelmiş ama en azından ilk 48 saatte çok hızlı bir şekilde müdahale edilseydi binlerce insanımız kurtarılabilirdi bunun hesabının verilmesi gerekiyor.

Birçok video ortaya çıktı. Sayın Erdoğan her ilde Maraş’ta, Adıyaman’da, Hatay’da seçim öncesi konuşmalar yapmış. “Ey vatandaşlar size imar barışı sağladık oylarınızı bize verin.” demiş şimdi bu videolar ortaya çıktı. İşte bakın bir gün böyle mitinglerde gururla göğsünüzü kabartarak söylediğiniz fiillerin insanların ölümüne nasıl yol açtığı ortaya çıkar. Böyledir işte arşiv unutmaz, balık hafızalı değiliz, biz hatırlarız ve insanların yüzüne çarparız. İmar affı da nedir ya! Allah aşkına bakın deprem olmasa bu Meclis’te daha yeni bir imar affı daha çıkacaktı. Arkadaşlar çok ciddi bir şey konuşuyoruz yani habire imar yasaları değişiyor, habire imar afları çıkıyor. Burada toplumda suçlu aslında siyaset de iktidar da suçlu çünkü toplumda yaptığı yasa dışı işlerin affa girmesi için iktidar talihlisi partilere “Benim binamı affı uğratmazsan ben de sana oy vermem.” diyorsa işte orada deprem kaçınılmazdır. Toplumuyla, siyasetiyle, iktidarıyla bir çürümüşlük mevzu bahisse orada deprem ve enkaz kaçınılmazdır.

Depremde şehit kavramı da çok istismar ediliyor. Değerli araştırmacı Mustafa İslamoğlu diyor ki: “ Şehit kavramı ne çok istismar ediliyor depremde öleni şehit ilan et sorumluluktan yırt Vicdanını ve ölü yakınlarını sustur. Allah kesesinden rüşvet ve ahlaksızlık bu. Şehit Allah’ın isimlerinden biridir Haşa Allah’ı da mı ölü ilan ettiniz. Allah ile aldatmayın.” diyor. Çok doğru söylüyor kendi hataları ya kaderle ya insanları şehit ilan ederek örtmeye çalışan bu anlayış dini istismar eden bir anlayıştır.

Değerli arkadaşlar bakın bir çağrı yapıyoruz buradan. Bu sene tüm kamuoyu adına bu çağrıyı yapıyorum; bu sene siyasi partilere deprem yardımı adı altında verilecek paraların depremzedelere tahsis edilmesi gerektiğini söylüyorum ve tüm siyasi partilerden de bu yardımlardan feragat ederek bu yardımları depremzedelere tahsis etmeleri gerektiğini söylüyorum. Bu yapılmalıdır şu ortamda milyarlarca liralık zararın olduğu belki 50 bin yeni binanın yapılacağı 200 bin civarında işyeri ve konutun yıkıldığı bir ortamda korkunç masrafın olduğu bir yerde seçim masrafı için partilere bu paranın tahsis edilmesi kamuoyunun kabul edebileceği bir şey değildir. Bu konuda anket araştırmada yaptım 5000’e yakın kişi % 99 oranında siyasi partilere seçim yardımının verilmemesi depremzedelere tahsis edilmesi gerektiğini söylüyor bakın altını çiziyorum halkımız çok yüksek bir oranda siyasi partilere seçim yardımının depremzedelere tahsis edilmesi gerektiğini söylüyor. Bunu yaptığım anket ve araştırmalarla da tespit etmiş durumdayım.

Biz depremle ilgili birçok soru önergesi vermiştik bakın onunla da ilgili bir araştırma sonucunu vereyim. Depremle ilgili en az 11 soru önergesi vermiştim ve hatırlarsanız burada her 17 Ağustos günü 5 yıldır basın toplantısı yaparım ve depremle ilgili alınması gereken tedbirleri bir Kocaeli vekili olarak hatırlatırım fakat bunlara uyulmaz. Bütçe komisyon görüşmelerinde Bakanlara sorarız fakat bunlar dürüst bir şekilde cevaplanmaz. İşte sonunda da başımıza gelen felakete de o zaman felaket demeyelim bu göz göre göre bir cinayettir.

Belgesiyle deprem hakkında bakanlıklara soru sorduk. 11 soru önergemizden 4’ü cevaplanmış. Bu 4’ü de maalesef lakayt cevaplar şeklinde olmuş. Burada bir ciddiyet olsaydı ve cevaplanmayan soru önergelerimizde cevaplansaydı en azından bu konuda tedbirler artırılabilirdi.

Biz Parti olarak da bu konuda yoğun bir gayret sarf ediyoruz. Yurdun birçok yerinden olduğu gibi Kocaeli’den de birçok tır yüklendi. HDP Kocaeli Darıca Örgütümüz de daha dün bir tır dolusu yardım malzemesi Hatay’a gönderdi ve göndermeye de devam ediyor. Biz burada sivil toplumun imtihanı kazandığını, halkımızın imtihanı kazandığını ama iktidarın devletin imtihanı kaybettiğini görüyoruz. Vatandaşlarımız her kesimiyle canla başla depremzedeler için yardım topladı, yardım verdi, gözyaşı akıttı, büyük bir samimiyetle bu felakete üzüldü ama iktidar yetkilileri gayet hantal ve duygusuzdu.

Bakın bize birçok başvuru geliyor. Hem deprem hem başka hak ihlalleri ile ilgili başvurular. Deprem felaketinin ağırlığına uygun bir şekilde konuyu sürekli gündem ettim şu ana kadar fakat hayat devam ediyor ve hayatın birçok alanında birçok kişiye haksızlık yapılıyor.

İşte onlardan birisi cezaevlerinden bir başvuru var. Bilal Oflaz Sincan F Tipi Cezaevi’nde tutuklu ailesi Burdur Bucak’ta kalıyor. Burdur Bucak’tan her ay Ankara’ya gidip gelmek çoluk çocuk sahibi bir anne için çok zor. Nakil istiyor Burdur’a yakın bir yere ve denetimli serbestliği de verilmiyor mahpusun disiplin cezası olmamasına rağmen. Böyle binlerce mahpus var işinden ihraç edilmiş bir ingilizce öğretmeni cezaevinde. Cezaevinde de sürekli okumuş kendini yetiştirmiş okullar bitirmiş böyle bir insanı daha daha zulüm ederek orada tutmaya çalışıyorsunuz. Bu da kabul edilecek bir durum değil!

Hatay depremde en çok hasara uğrayan illerimizden birisi belki en başta geleni Hatay neredeyse haritadan silindi, çok büyük bir hasar var ve yeniden yapılması lazım ama bunun arkasında birçok neden var bu hasarın arkasında bize sağlık çalışanları başvuruyor ve ilk 24 saatte 112 Komuta Kontrol merkezine çalışacak personel bulunamadı. Hatay’ın AFAD ve 112 komuta kontrol binası olarak işlem gören ve Hatay havalimanına yakın bölgede amik ovasında yeni yapılmış bina çöktü diyor. Bakın siz habire ovalara, verimli tarım arazilerine bina yaparsanız sonuç budur. Binaları yüksek yerlere tepelere yapacaksınız ama çok müthiş verimli ovalara kalkıp binalar yaparsanız işte sonuç bu olur. Doğa bu ovaları sizden geri alır, binaları yıkar ve bundan sonra aklınız başınıza gelir. Hatay deprem anında sağlık açısından büyük bir felaket yaşamış birçok hastane yıkılmış ve bize başvuranlar önceki dönemlerde AFAD komuta kontrol binası Hatay Eğitim Araştırma Hastanesi iktidar döneminde yapılaşmaya uygunsuz tarım arazisine yapıldı buraların yıkılmasından o dönemin o hastanelerin yapıldığı dönemin sorumluları sorumludur diyorlar.

Hatay’da dini etnik mezhebi ayrımlar yapıldığına dair de bize başvurular var ve iktidarın yandaş politikası liyakat sahibi olmayan kişilere birtakım yetkilere getirilmesi meselesinin de çok büyük sorunlara yol açtığı yönünde şikayetler var.

Biz İskenderun Devlet Hastanesi’nin maalesef yıkıldığını biliyoruz ve İskenderun Devlet Hastanesi ile ilgili bir soru önergesi verdik ve bu soru önergesinde çok önemli şeyler sorduk. Değerli arkadaşlar İskenderun Devlet Hastanesi düşünün kendi web sitesinde de var. Depreme uygun olmayan bir bina bu bilinmesine rağmen bu binada hastanecilik yapılmış ve bina çökmüş yüzlerce insan ölmüş ve hiç kimse bunu hatırlamıyor. Biz bunu hatırlayarak Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya soru sorduk; çürük bir binada nasıl olur da hastaları, sağlık görevlilerini barındırdınız? Şimdi olan bu ölümlerden kim sorumlu? Kim bunun hesabını verecek? Apaçık bir şekilde deprem yönetmeliğine aykırı bir binanın hastane olarak tahsis edildiği devlet belgesi ile ortada. Bu belgeler elimizde! Biz bununla ilgili soru önergesi sorduk ve cevabı bekliyoruz değerli arkadaşlar olacak işler değil bunlar.

Şu görüntü Maraş’tan çekilmiş. Maraş Piazza AVM güvenlik görevlileri bize yollamış. 7-8 kişi nöbetleşerek bu yataklarda yatıyor, hijyen yok perişan durumdalar. Yani deprem anında kamusal görevlerini veya özeldeki görevlerin devam ettiren personellerin durumu da çok zor. Çok zor koşullarda mücadele ediyorlar. Bu insanlara izin verilmeli veya maaş taltifi yapılarak bu fedakarlıkları ödüllendirilmeli, dinlendirilmeli yerlerine deprem bölgesi olmayan yerlerden getirilen personeller görevlendirilmeli çünkü hem eviniz yıkılmış hem de bir yerde güvenlik görevlisi olarak çalışıyorsunuz perişan durumdasınız. Bunlar olacak işler değil!

Hem depremzede hem de enkaz altında manevi enkaz altında kalan bir kişiden bahsedeceğim; bir öğretmen, ingilizce öğretmeni olarak özel okullarda çalışmış ve OHAL ilan edilince çalışma izni iptal edilmiş. Şu an diyor ki: “Ben Selçuk Kaya depremzede olduk evimiz yurdumuz barkımız yıkıldı. Başka memleketlere gitmek zorunda kaldık. En azından şimdi bize çalışma izni verilsin de hem işimizden olduk hem evimizden olduk bari şimdi çalışma izni verin de karnımızı doyuralım.” diyor bir ingilizce öğretmeni. Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar Milli Eğitim Bakanlığını da bu çalışma izinleri konusundaki sorumsuz tavrı konusunda tekrar uyarıyorum İçişleri Bakanını da uyarıyorum çünkü Milli Eğitim Bakanlığı sorun yok derken İçişleri Bakanlığı sorun var diyerek çalışma izinlerini vermiyor. Böyle bir zalimlik yapıyor.

Yine deprem bölgesinde yakınları olan cezaevindeki siyasi tutuklularla ilgili birçok başvuru alıyoruz. Mesela Kerim Coşkun Sakarya Ferizli Cezaevi’nde, kendisi ve yakınları son derece büyük sıkıntılar yaşıyorlar. “Herkese özgürlük, yaşam hakkı, aile ve özel hayat hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, sağlık hakkı gerekir.” diyor mahpus yakınları ve en azından deprem nedeniyle bir genel af ilan edilmesi noktasında talepleri var çünkü mahpuslar ve yakınları son derece zor durumda eskisinden daha da zor durumdalar. Yüz binlerce mağdurdan sadece belki birisinin ismini aldık ama binlerce insan son derece zor durumda gerekli kanuni düzenlemeler yapılmalı ve liyakatli insanların cezaevinde olmaması sağlanmalı diye birçok başvuru alıyoruz. Bu konuda deprem gibi bir felaket yaşanmış cezaevlerinde isyanlar olurken en azından mahpusların yakınlarıyla görüşmesini sağlayacak izinler veya hatta af uygulamaları bir an evvel gerçekleştirilmelidir.

Bakın bir başka kişi daha Celal Mezarcı, Malatya’da yardım malzemesi alırken giyiminden dolayı itham edilip, darp edilen HDP’li bir vatandaş ve siyasi kimliğinden dolayı yardım almaya gittiğinde darp edildiğini söylüyor ve mağdur olduğunu söylüyor. Böyle birçok insanımız oldu güvenlik görevlileri ilan edilen OHAL nedeniyle de son derece keyfi muameleler sergiliyorlar.

Muhammed Miraç Batman bize başvurmuş; “Öncesinde Fem dershanesinde çalışmam gerekçe gösterilerek çalışma iznim iptal edildi. Aldığım bir ceza olmaması rağmen hala çalışma iznimi alamıyorum. Sigortalı çalışamıyorum.” yani düşünün bir öğretmeni felç etmişsiniz. Biz az evvel söyledik enkaz depremzedelerin üstüne yıkıldı ama hala insanlar akıl etmiyor ve bu zulüm devam ettiriliyor. Düşünün bir öğretmeni işinden atmışsınız, evinden yurdundan barkından olmuş öğretmenlik iznini hala vermiyorsunuz ve insanların enkaz altında kalmasını tasvip ediyorsunuz. Bu anlayışınız devam ettiği müddetçe bu ülke enkazdan kurtulmaz.

Recep Paksoy Kahramanmaraş Türkoğlu Cezaevi’nden Manavgat Cezaevi’ne nakledilmiş. Denetimli serbestliği gelmesine rağmen ona da denetimli serbestlik verilmemiş. Böyle cezaevlerinde denetimi serbestlik başvuruları kabul edilmeyen binlerce insan var.

Deprem Suçları Bürosu kurulmuş burada ilk başta müteahhitler suçlanıyor. Evet Müteahhitler suçludur çoğu evet ama asıl onları denetlemeyenler, rüşvet alanlar, göz yumanlar, imar affı barışı getirenler suçludur. İnsanlar yaptıkları yanlış işlerin affedilmesini göz yumulmasını beklerler ama devlet yetkilileri olarak hukuk devletindeysek öyle eş, dost, torpil, iltimas, kayırma dinlemeden gerekeni yapmak zorundasınız. Yani müteahhit bir yanlışlık yapmış olabilir o para için hırs için bunun affedilmesini üstünün örtülmesini isteyebilir sen belediyesin, sen bakanlıksın niye bunlara göz yumdun sana bunu soruyorum!

Birçok bölgeden bakın Adıyaman’da yine ağırlıklı çadır ihtiyacı var hala bitmiş değil. Bize Adıyaman’dan özellikle çok çadır başvurusu geliyor. Çadırların plan dahilinde taksimi yapılmıyormuş ve mağduriyetler derinleşiyormuş. T.C. kimlik numaraları alınarak bu tahsis yapılsın diyorlar. Barınma ve beslenme sorunu var Adıyaman’da sorunlar bitmemiş durumda çünkü Adıyaman’da, Hatay ve Maraş gibi çok ağır hasar alan bir ilimiz gerçekten yeniden yapılandırılması gerekiyor.

Enkazda büyük bir koordinasyonsuzluk gördük arkadaşlar biz de Malatya’daydık ve büyük bir koordinasyonsuzluk vardı bakın insanlar enkaz altından feryat ediyordu ekip yoktu. Ekipler geldi ekipman yoktu, daha sonra aşağıdan sesler kesildi ekip ve ekipman olmasına rağmen can kurtarılamadı veyahut kim nasıl bir usulle çalışacağını bilmiyordu. Bir ekip oradan ayrılınca başka bir ekibin gelmesi organize edilmemişti. Büyük bir organizasyonsuzluk ve koordinasyonsuzluk maalesef sahada vardı. Bunu biz hem gördük hem de bize gelen birçok başvuruda görüyoruz.

Enkazların toplanması konusu da son derece önemli. Bize gelen birçok başvuruda enkazlarda ciddi bir rant olduğu ve bunların usule uygun toplanması gerektiği belirtiliyor. En az 12 milyarlık bir rant var enkazlarda bakın 12 milyarlık bir rant var. Bu da birilerine peşkeş çekilmemeli ve usule uygun bir şekilde bu enkazlar ayırt edilmeli, toplanmalı. Şimdi birçok bize başvuruda akıl da veriliyor. Tabi bundan istifade ediyoruz vatandaşlarımız bunu yapsınlar istifade ederiz mesela askeri bölgelerdeki dinlenme tesislerinin depremzedelere tahsis edilmesi hususunun altı çiziliyor. Aksaz, Arsuz, Karpuz, Kaldıran ve diğerleri depremzedelerin barınması için tahsis edildi mi diye soruyoruz!

Depremle ilgili bazı hususların altını çizmek isterim. Bunları altını çizip gereğini yapmak son derece önemli, ayni yardımlar ihtiyaçtan fazla olarak gelebilmekte sokaklara saçılan giysiler görüyoruz. Bunların ayrımı gereken yerlere tahsisi konusu yapılmadığı müddetçe insanların fedakarlıkla gönderdiği yiyecek ve giyeceklerin ortalığa saçılıp ziyan olacağı apaçık ortada.

Gelen paralar bir an evvel bir an önce harcanmasın bu da önemli çünkü insanlar bir duygusallıkla şu anda yüksek yardım gönderiyor. Bir müddet sonra ister istemez bunlar biraz unutulacak ve insanlar deprem bölgesinde aç, çıplak kalabilecek. Bütün bunların zamana yayarak belirlenmesi gerekiyor.

Çok önemli bir şehirden tahliye göçler başlamış durumda Hatay Adıyaman Maraş özellikle ve diğer illerde de kısmen çok önemli bir göç olayı var. Bundan dolayı diğer illerde kira artışları var. Birçok ilde olduğu gibi Ankara’da da aşırı kira artışları görüyoruz fırsatçı ev sahipleri depremzedeler üzerinden bir rant elde etmeye çalışıyor. Bu da kabul edilecek bir durum değil bir an evvel bu yerleştirme ve konut edindirme ameliyesi başlamalı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir yıl içinde konutların teslim edileceğini söylemesine rağmen biz daha enkazların aylarca toplanamayacağını bildiğimiz için böyle kısa bir sürede bunun olmayacağını ve acilen tedbirler alınması gerektiğini söylüyoruz

Hem maddi hem manevi destekler sunulmalı. İlk 2 hafta neredeyse geçti insanlar yiyecek bulduğu su, ekmek, giyecek buldu, az çok kafasını sokacak bir çadır veya konteyner de buldu ama bir hekim olarak şunu söyleyeyim bundan sonrasında ruhsal sıkıntılar ön plana geçer depresyon ve diğer ruhsal hastalıklar. Biz Kocaeli’de depremi yaşayan insanlar olarak biliyoruz ben bir hekim olarak depremzedelere takip ettiğimde depremzedelerin uzun vadedeki en büyük sorununun ruhsal hastalıklar olduğunu görmüştüm. Bunun için bölgeye mutlak surette bu konuda destek ekipleri doktorlar, psikologlar, psikiyatristler gönderilmeli diyoruz.

Mehmet Dağcı ihraç bir TSK mensubu diyor ki: “Bu depremdeki iktidarın sınıfta kalmasının nedenleri olarak doğal afet planlarında TSK’nın kullanımı konusunda eksiklik var.” diyor Amasya protokolünün iptal edilmesi hakikaten askeriyenin bu konuya zamanında müdahale edememesi ile sonuçlandı. Aslında bu tür doğal afetlerde anında müdahale edebilmeliydi. Siz askeriyeden on binlerce insanı, yetişmiş, vasıflı, donanımlı insanı ihraç ederseniz böyle bir anda afetlerde insanları kurtaracak askeri personel bulamazsınız. Planları yapacak kurmay subaylar ve komite kademesinin %95’e yakının ihraç edildiği, binlerce subayın ihraç edildiği bir ortamda deprem yardımlarının organize edilmesi işte bu kadar kötüleşir. Siyasi kaygılar nedeniyle belki birisi darbe yapar şu olur bu olur diye mi kaygılandı iktidar? Ordu neden bu kadar gecikti müdahil olmakta bunları da bilmiyoruz çünkü bir hukuk devletinde değiliz, bir güvenlik devletindeyiz ve bir polis devletindeyiz ve iktidarın ana kaygısı iktidardan gitmemek yönünde.  Gata ve askeri hastanelerin kapatılması nedeniyle sahra tipi hastane kapasitesinin minimize edilmesi, Astsubay ve uzmanlarımızın ağırlıkta olduğu teknik ekibin ihracı nedeniyle, mevcut imkanların %30-40’lar seviyesinde kullanılabilmesi. 40 civarındaki uçak bakım ekiplerinden 5-6 tanesinin kurulabilmesi olarak göstermiş Sayın Dağcı. Havadan keşif, nakliye, malzeme ve personel transferi yapan uçak ve helikopter pilotlarımızın %70’e yakınının ihraç edilmesi. Genelkurmay’ın Savunma Bakanlığı’na bağlanması sonrası Kuvvet Komutanlıklarının etkisizleşmesi, siyasi kararlara açık hale getirilmesi. İnsani Yardım Tugayı, Muharebe Arama Kurtarma Birlikleri, İstihkam birliklerinin sahada 36 saatlik gecikme ile görevlendirilmesi. TSK’nın sevk ve idaresinden, harekata hazır tutulmasından sorumlu mevcut komuta kademesinin liyakate dayalı değil, siyasi tercihlerle terfi ettirilen subaylardan olması. İskenderun Limanındaki yangının havadan söndürülmesi, hasar alan uçuş pistlerinin çevik onarım timleri tarafından derhal onarılması, sahra tipi mutfakların birinci günden hizmet vermesi, köprülerin yıkılmasının bundan dolayı yapılamaması diye düşüncelerini sıralamış.

Şu konunun altını çizmek lazım bakın 50 binden fazla bina yıkıldı. Bunların çoğu eski bina ve bu eski binalarda asbest kullanılmış durumda. Asbest tıbben mezotelyoma kanserine yol açan hastalıktır ve bina bir tek binanın yıkımında bile binanın çevresinde pek durmamanız ve gereken güvenlik önlemlerin alınması gerekirken şu anda 50.000 tane binanın yıkıldığı bir ortamdan bahsediyoruz. İnsanlar maalesef ki şu anda bina çevrelerinde yoğun bir şekilde asbest teneffüs ediyorlar. Bu da mezotelyoma dediğimiz akciğer zararı kanseri açısından son derece tehlikeli. O yüzden asbest tehlikesine karşı tüm halkımızı uyarıyoruz son derece tehlikeli bir durumdur kısa bir sürede bu akciğer kanseri oluşmaz bir uzun bir müddet sonra yıllar önce aldığınız zaman akciğer zarı kanseri olursunuz.

Türkiye Maden Mühendisleri Odası’nın bir raporu var çok önemli hususları tespit etmişler. Buna değinmeden geçemeyeceğim. TMMOB Maden Mühendisleri Odası 6 Şubat 2023 depremleri ön inceleme raporu; AFAD’ın geç harekete geçmesini şiddetle eleştiriyor. 1.5 gün kaybedilmiştir diyor. Yeterli kararlar alınmamıştır diyor. Makine ve ekipman eksikliği kurtarma çalışmalarının son derece yavaş yürümesine yol açmıştır. İlk 4 gün çadır sorunun çözülememiş olduğunu gördük diyor. Günlerce çadır sorun çözülemedi. Canlı arama çalışması 5. günden itibaren enkaz kaldırmaya döndü. Düşünün 10. günde canlının çıktığı bir yerde siz 5. günde canlıları bırakıp enkaz kaldırmaya başlıyorsunuz. Biraz bunun için beklenmeliydi hassasiyetle çalışılmalıydı diyor rapor. Madencilerin günde 20 saate varan zaman zaman 50 saat aralıksız çalışarak büyük bir özveri gösterdikleri bu çalışmalarda oralara gelişleri otostopla kendi imkanlarıyla olmuştur Bu olacak iş değildir diyor. Makine ve ekipman yetersiz sonucu gerekenler yapılamamıştır diyor. Seyyar mobil yapı güçlendirilememiş bu da iletişim altyapısı geliştirememiş olması sorgulanması gerekir diyor. Depremde Turkcell ve diğer telefon firmaları GSM operatörleri sınıfta kaldı. Günlerce insanlar hizmet alamadı, enkaz altından kurtarılabilecek insanlar mesajlar attılar WhatsApp’tan, Twitter’dan mesajlar attılar ama işte bu internet ağının iyi olmaması ve hemen yıkılması nedeniyle de maalesef bu operatörler sınıfta kaldılar. AFAD’ın kontrolsüz kayıtsız faaliyetleri bazı yerlerde aynı enkazlarda çifte çalışmaya neden oldu. Talimat gelmeden olmaz gerekçesiyle madem kurtarma ekipleri geç kaldılar çünkü madenciler bu enkaz başında en iyi çalışan grupta arkadaşlar. Enkazı tepeden delme yerine galeriler, tüneller açarak çalışma tekniği ile asıl en önemli insan kurtaran grup madenciler oldu tekrar ki kendilerini tebrik ediyorum. AFAD enkazın en üst tarafından delerek vakit kaybetti madenciler tünel sistemi ile çok can kurtardılar. Bu da önemli bir husustu.

Ayrıca yardım toplayan ekiplere yönelik saldırılarda oluyor son günlerde bu da çok üzücü İstanbul’da Pendik’te Şahkulu Cemevi önünde yardım toplayan tıra yönelik bir silahlı saldırı gerçekleşmiş yani akıl mantık vicdan tutulması nerelere varmış düşünebiliyor musunuz? Yardım toplayan tırlara yönelik bile böyle saldırılar olabiliyor maalesef çok üzücü bu.

Değerli arkadaşlar biz yine deprem öncesi çok yoğun gündem ettiğimiz Yusuf Kerim Sayın’ı gündem etmek istiyoruz. Ewing sarkom hastası ve maalesef tedavi başarı oranı çok düşük ve annesi de cezaevinde. Annenin çocuğun başında olarak tedavinin başarıya ulaşmasını sağlaması gerekiyor annenin bir an evvel tahliye edilmesi gerekiyor çocuğun hastalığı ilerliyor beşinci kür kemoterapiyi alıyor. 2 haftadır deprem gündemi olduğu için bu konu belki biraz göz ardı edildi ama çok önemli bir konu bu çocuk ölmeden annesi onun başına gelmeli diyoruz.

Evet her hafta mutat bir şekilde hiç vazgeçmeden gündeme getirdiğimiz Konuları tekrar bu hafta da gündeme getiriyoruz.

Cemal Kaşıkçı Suudi Arabistan konsolosluğunda öldürülüp daha sonra yok edilen bu kişinin dosyasının Suudi Arabistan’a devredilmesini kesinlikle kabul etmiyoruz ve her hafta bu zulmü haksızlığı ve ardından Türkiye’ye gelen yardım kredilerini milyar dolarları tekrar anmaya devam edeceğiz.

Osman Kavala yardımsever vicdanlı bir insan olmasına rağmen zulmen tutuklu ve halen cezaevinde.

Şerif Mesutoğlu işlemediği bir cinayetten dolayı müebbet hapse mahkum edilmiş bir insan önemine binaen her hafta onun uğradığı zulmü burada teşhir ediyor ve buna çözüm bulunması gerektiğini söylüyorum.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı zulmen tutuklu onu da uğradığı zulümden dolayı her hafta anıyoruz.

Emine Şenyaşar anne adalet nöbetini ısrarla devam ettiren ve adalet talep eden destansı bir mücadele yürüten bir annemiz tüm ruhumuz kalbimizle onun yanındayız mücadelesine destek veriyoruz.

Yusuf Bilge Tunç 3.5 yıl oldu zulmen kaçırıldı büyük ihtimalle öldürüldü ve hakkında tek bir açıklama yapılmıyor. Büyük bir vicdansızlık kabul edilecek bir durum değil biz onu da her hafta hatırlıyoruz unutmuyoruz.

Diğer kaçırılıp daha sonra ortaya çıkan insanları tekrar her hafta hatırlattığımız gibi Yasin Ugan ve Gökhan Türkmen de uzun bir müddet kaçırılıp daha sonra ortaya çıkmış ve şu anda en azından hayatta olan cezaevinde olan insanlar bunlara bakarak Yusuf Bilge Tunç’un başına neler geldiğini az çok tahmin edebiliyoruz.

Gülistan Doku Dersim’de ailesinin yana yakıla aradığı halen umudunu kesmediği cesedinin nerede olduğu bilinmediği bir genç kızımız Gülistan Doku’nun bir an evvel bulunması gerektiğini söylüyoruz.

Hürmüz Diril eşi Şimoni Diril’in cesedi bulunmuştu kaçırılmışlardı. Yargı usulüne uygun yürümüyor, çok şaibelerle siyasi birtakım ellerin sokulmasıyla yürüyor çok şaibeli bir şekilde yürüyor. Hürmüz Diril nerede ve onun için adalet nerede diye tekrar soruyoruz.

Yorumlar