18 Ocak 2024

Bugün İzmir Milletvekilimiz İbrahim Akın bey ile basın toplantımıza başlıyoruz, önemli konuya birlikte vurgu yapmak istiyoruz.

OHAL KHK zulmü devam ediyor. Tüm zulmü ile devam ediyor! İnsanları haksız hukuksuz bir şekilde işten atmaya yapılan itirazlara trajikomik cevaplar vermeye devam ediyor OHAL Komisyonu ve ardından İdare Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri inanılmaz kararlar veriyorlar. Skandal kararlar veriyorlar ve legal kurumları illegal kabul eden kararlar veriyorlar. İşte bunlardan birisi! Bakın geçtiğimiz günlerde bir KHK’lı Aslı Akdemir’in başına geldi, avukatı Arif Ali Cangı bize başvurdu ve bu mahkeme belgelerini sundu bize. İdari mahkemesinin kararları var, inanılmaz kararlar. Utanç verici kararlar bunlar ve Yeşiller Sosyal Gelecek Partisi Yaz Kampı’na katılmak, HDK’da görev almak diye yazmış! Oradaki memur, hakim, hiçbiri “Ya önceki bizim partimiz Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi doğru düzgün yazmayı bile bilmiyor! Yeşiller ve Sosyal Gelecek Partisi demiş, kendinden aciz, yazımdan aciz, anlamaktan aciz ne yaptığını bilmeyen ve kendisine emredileni yapmak ile mükellef olan kişiler bunlar. KHK ile ihraç edilen bir İngilizce Öğretmenini böyle zulmen yıllardır çektiriyorlar, işkence ediyorlar resmen başka bir şey değil ve itiraza da böyle abuk sabuk kararlar veriyorlar. Adını doğru yazmaktan aciz, istihbari bilgiler ile dava reddediliyor. 2016’da ihraç etmiş, 2019’daki Yeşiller ve Sosyal Gelecek Partisi Yaz Kampı’na katıldın diyor! Sen 2016’da ihraç etmişsin, öncesi ile ilgili bir şeyler söyle. Bir şeyler bulamamış, “Yaz kızım, yaz oğlum şunu da yaz.” Mantığı ile ihraç ediyorlar. Ben burada bu konuya vurgu yaptıktan sonra idare mahkemesi kararı ki Ankara 19. İdare Mahkemesi kararı, burada da en sonunda “cezai bir şeyi yoktur ama irtibat ve iltisak” hukukta da olmayan kavramlar ile istihbari kavramlar ile bir öğretmen hiçbir hakkı ve cezai problemi olmamasına rağmen oturup düşünmüşler “Ne yapalım? Ne yazalım?” derken partinin adını bile yalan yanlış yazmışlar böylece mahkeme davayı reddetmişler. Utanç verici bir karar, ben bu noktada Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi adına İzmir Milletvekilimiz İbrahim Akın Bey’e sözü bırakmak isterim. Kendisi de DEM Parti’nin Yeşil Sol Parti’nin bu şekilde terör örgütü sayılması konusunda söyleyecekleri var.

İbrahim Akın: Sevgili Ömer Faruk Gergerlioğlu vekilimiz KHK’lar ile ilgili çalışma ve araştırma yaptığı için birlikte bu meseleyi değerlendirmeye çalışıyoruz. Benim açımdan bu mesele özel bir öneme sahiptir, şu andaki iddia edilen arkadaşımız bizim partimizin üyesi aynı zamanda bizim çalışmalarımıza katıldığı gerekçesiyle ihraç edilme gerekçesi gösterilmiştir. Savcılar, iddia makamları bu konuda insanları suçlayanlar inanılmaz bir adaletsizlik ve haksızlık yapıldığı çok açık bir şekilde bu davada da gözüküyor çünkü şu anda iddia edilen şeyden aslında Aslı Akdemir’in ihraç edildikten sonra gerekçelendirildiği bir iştir. Şimdiye kadar bu ülkedeki bakanlar, çeşitli görevliler şunu yapıyordu; bunu da bu dava da bir kez daha gördük. özellikle daha önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bir açıklaması vardı; “Siz gereğini yapın biz bunu hukuka uydururuz.” Diyordu şu anda da gördüğümüz durum aynen böyledir. Arkadaşımızı ihraç etmişler gerekçe bulmaya çalışıyorlar. Yapılan iş bir otelde bir siyasi partinin etkinliğine katılmıştır, katılan etkinlikte orada parti üyesi değildir, bir arkadaşın yanına gelmiş bir arkadaşımızdır. Etkinlik sırasında sosyal medyada çekilen fotoğrafı belge göstermekteler ve partinin adını da yanlış söylemekteler. Savcıları buradan uyarıyorum; aldığınız parayı hak etmek için biraz emek harcayın, tembellik yapmayın, doğru düzgün iş yapın. Partinin ismini bilmediğiniz halde parti ile ilişkilendirerek insanları ihraç etme hakkını nereden buluyorsunuz? Şu anda bizim partimiz ismi değişen DEM Parti haline geldi ancak o zaman Yeşiller ve Sol Gelecek Partisiydi. Yeşiller ve Sosyal Parti değildi! Dolayısıyla bu yapılan işler böyle! Bir örnek göstereceğim; aynı gerekçelerle, aynı zamanda bizim il sekreterliği yapmış bir arkadaşımız hakkında; İzmir 20. A.C.M. bir iddianame ile uzun bir yargılama sonucu geçen gün beraat kararı verildi. Kopyala yapıştır sistemi ile aynı her şey var! Şu anda savcılara sanki talimat ile gönderiyorlar, şu iki dava; idari mahkemenin vermiş olduğu karar ile 20. A.C.M.’nin iddia açısından her şeyi ile aynı kopyala yapıştır yapmışlar ama her şey ile 20. A.C.M. beraat kararı veriyor, 19. İdare Mahkemesi bu arkadaşımızı ihraç etme gerekçesi olarak ihracına karar veriyor ve itirazları kabul etmiyor. Böylesine ikiliğin, böylesine hukuksuz bir sistem kabul edilecek bir şey değildir. Aslı Akdemir’in haksız bir şekilde yıllardır ihraç edilmesi kabul edilecek bir şey değildir, örnek almaları gerekiyorsa 20. A.C.M.’yi örnek alsınlar ve Süleyman Eryılmaz hakkındaki verilen beraat kararını dikkate alarak bu kararı değiştirsinler diye ifade etmek istiyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Ülkede zulümler bitmiyor! Maalesef bakın ülkede bitmiyor, dünyada bitmiyor. Geçtiğimiz hafta çok önemli bir duruşmaya tanıklık etti dünya, Hollanda Lahey’de Uluslararası Lahey Adalet Divanı’nda İsrail yargılanmaya başlandı. 25 bine yakın cinayetten yargılanıyor, soykırımdan yargılanıyor, korkunç suçlardan dolayı yargılanıyor ve sağ olsun tüm insanlık adına teşekkür ederiz Güney Afrika bu başvuruyu yaptı ve bunun sonucunda şu anda geçici kararda alınması ve bir uyarı yapılması savaşın durdurulması yönünde bir durdurulma kararı verilmesi noktasında beklentimiz var çünkü halen soykırım devam ediyor. Bakın soykırımı yargılarsınız ama şu anda durması lazım. İsrail “Ben durmam.” Diyor, “Lahey Adalet Divanı, insanlık hiçbir şey tanımam.” Diyor. Korkunç suçlarını 7 Ekim’den beri bağıra bağıra ilan ettiler ve 25 bine yakın insanı katlettiler, koca bir şehri yerle bir ettiler. Korkunç suçlar işliyorlar. Biz bu davayı yakından takip ediyoruz. Geçtiğimiz gün Koç Üniversitesi Uluslararası Hukukçu Sayın Kerem Gülay Hoca ile konuştuk, uzun uzun konuştuk. Birçok ülke Güney Afrika ile beraber katılan olmak için başvurular yapmaya başlamış, onlardan birisi Bangladeş ve bazı ülkeler başvuru yapmış durumda ve Türkiye halen katılan başvurusu yapmış değil! O kadar atıp tutan, bağıran, çağıran Türkiye hala bir başvuru yapmış durumda değil arkadaşlar. Bizim tespitlerimiz var; Uluslararası Lahey Adalet Divanı’nın esaslarına baktığımız zaman 63. Maddede biz bunu görüyoruz. Katılan olma hakkı var bir ülkenin, Güney Afrika ile birlikte katılan olma hakkı var fakat Türkiye bunu tercih etmiyor. Duruşmaya 3 tane milletvekili gönderdi, onlar da izledi geri geldi. Ne yaptınız? Katıldınız mı? Hayır! İzlemişler, geri gelmişler. Ne yapacaksınız? Doğru düzgün bir cevap yok! Ben buradan çağrı yapıyorum; bakın burada altını çizerek çağrı yapıyorum Türkiye’nin İsrail’in yargılandığı Uluslararası Lahey Adalet Divanı’nda Güney Afrika’nın yanında katılan olması gerekir! Bunu buradan ilan ediyorum, istiyorum, çok önemli çünkü 12 bine yakın bebek ve çocuk öldürülmüş durumda. Siz burada sabah akşam bağırıp çağırdınız mitingler düzenlediniz, “Gidin Starbucks’ta insanları tehdit edin, ortalığı dağıtın.” Diye üyelerinize söylediniz, abuk sabuk işler yaptılar ama yapılması gereken işi yapmadılar. İşte onu kim yaptı? Güney Afrika yaptı! Gitti Uluslararası Lahey Adalet Divanı’nda şimdi İsrail’in yargılanmasını sağlıyor ve ceza almasını sağlamak için büyük bir gayret gösteriyor, tebrik ediyoruz Güney Afrika Devletini, çok üstün bir insani nitelik gösterdiler. İsrail gibi korkunç bir devlete rağmen çok nitelikli bir davranış göstererek bu yargılamayı başlatmayı başardılar ama bizim en önemli isteğimiz Türkiye iktidarının insanları kandırmayı bırakıp bu davaya katılması çok net söylüyorum. Bırakın ucuz lafları, 50 bin laf ettiniz, bağırıp çağırdınız hepsi fasarya. Yapılması gereken Uluslararası Lahey Adalet Divanı’ndaki bu davaya katılmak bu kadar!

Çok önemli konular var. Bakın 6 Şubattaki depremin yıldönümü yaklaşıyor.  Hacı Ömer Apartmanı var Maraş’ta, bu Maraş’taki apartmanın müteahhidi Tevfik Tepebaşı’nın bir davadan tahliye edildiğini öğrendik, diğerlerinden tutukluymuş, Başsavcılık böyle bir açıklama yaptı fakat şu var; bilirkişi raporu yetersiz, niteliksiz. Konya Üniversitesi’nden bir bilirkişi raporu verilmiş, apartmanın eski hali bu, yerle bir olmuş bir apartman bu. Depremden sonraki hali de bu! Ağır yapım kusurları var ama müteahhit ve belediye yetkilileri tali kusurlu sayılmış, asli kusurlu sayılmamış. Bilirkişi raporlarının tekrar oluşturulması gerekiyor, şüpheli bilirkişi raporu konusunda soru işaretleri var ve eski Konya Üniversitesi bilirkişi raporunu kabul etmek mümkün değil, yeni bir bilirkişi raporunun tahsis edilmesi lazım. Halkın Hukuk Bürosu’nun bu konuda açıklamaları oldu. Yerle bir olmuş bir apartman, tali kusurlu ilan ederek bu işten kurtulmaya çalışıyorlar. Savcılık istemiş tahliyeyi, tamam diğer davalardan tutuklu ama burada vicdan sızlatan bir durum var, biz de bu durumu kabul etmiyoruz. Esaslı bir bilirkişi raporunun ortaya çıkması gerektiğini söylüyoruz değerli arkadaşlar.

İSİG iş cinayeti raporunu açıkladı. 2023’te 1932 iş cinayeti var. Korkunç bir sayı, İstanbul 1. Sırada 274, Kahramanmaraş 86, Hatay 64, Antalya 59, Adıyaman 58, Bursa 58 olmak üzere bir sıralama var iş cinayetlerinde. Ölüm sebeplerine göre trafik servis kazası %23 ezilme göçük %15, yüksekten düşme %14. Demek çocuklarımızı da gönderiyoruz trafik servis kazaları 2023’te en büyük iş cinayeti olmuş arkadaşlar. Çok korkunç! Ardından iş kollarına göre ölümlerde inşaat, yol kazaları 389 ölüm var %20. Tarım ormanda 371, taşımacılıkta 221 diye devam ediyor. Kadınlarda %47, erkeklerde 1785, 54 çocuk, 106 mülteci göçmen. Mülteci göçmenler de çok zor durumda. Çok vasıfsız bir şekilde çalıştırılıyor, sigortası yapılmıyor, böyle bir tablo var. Bu tabloda iş kollarına göre ölümlerde inşaat dikkat çekiyor. İnşaat ne den önemli? Çünkü yeterli güvenlik önlemleri alınmıyor, Türkiye Avrupa’da 1. Ve insanlarımız ölmeye devam ediyor. Hatta artık inşaatlara işçi bile bulunamıyor çünkü inşaat işçileri bu yetersizlik, güvensizlikten, güvenlik önlemleri alınmaması kaynaklı yurt dışına gittiler. Şu anda son aldığımız haberlere göre yurt dışından inşaat işçisi getirilecek. Böyle bir talep var çünkü işçi yok ortalıkta. Ülkenin geldiği hal bu değerli arkadaşlar.

Hak ihlalleri devam ediyor. Biz, bize gelen birçok hak ihlalini burada gündem edeceğiz değerli arkadaşlar. Bize Fatma Küçük Erdeve erkek kardeşi için başvurmuş. Şike yargılamaları ile ilgili bir adaletsizlik olduğunu söylemiş. Yargılama neticesinde kişiler hakkında özel hayatın gizliliğini ihlal, resmi evrakta sahtecilik, iftira suçlarında ve en önemlisi de bunların tamamı örgüt kapsamına dahil edilerek, örgüt üyeliği suçlarından cezalar verildi.” Diyor. Abim Kerim Küçük Samsun Kavak S Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda kalmakta fakat farklı davadaki kişilere farklı cezalar verildi. Bu bir adaletsizliktir. Aynı eylemler, aynı birimlerde, aynı görevi yapan kişiler hakkında farklı cezalar verildi, bu nedenle de abim ile aynı görevi yapan kişiler dışarıda aileleri ile birlikte hayatlarına devam ederken abim ailesine hasret bir şekilde kalmış ve daha kötüsü depremi yaşadılar.

17 Kasım 2023 tarihli YÖK yazısı var elimde. YÖK mahpuslara zulmetmeye devam ediyor. Neden? Çünkü şimdiye kadar mahpuslara tanınan örgün eğitim hakkı bundan sonra tanınmıyor. Böyle bir yazı gönderdi üniversitelere cezaevlerine ve tüm üniversitelere dedi; “Örgün eğitimdeki mahpusların haklarını gasp ettik, bitirdik. Bundan sonra böyle bir hak vermiyoruz. Kimse okuyamayacak.” Dedi özeti bu! İnsanlar dışarıdan cezaevinden okuyacaklarını düşünerek sınavlara girdiler, çalıştılar mahpuslar. Mesela; Marmara Üniversitesi’ni kazanmış bize bir başvuru var. Marmara 4 No’lu Kapalı Cezaevi’nde bulunan oğlum ile yaptığım telefon görüşmesinde artık sınava giremeyeceği bilgisini aldım. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3. Sınıf öğrencisi biz bu üniversiteyi tercih ederken önceki yıllarda sınav sorularını cezaevine gönderiyor diye 1.tercih olarak yazmıştık ve nihayetinde yerleşmiştik. Daha önceki yıllarda Üniversite böyle bir tasarrufta bulunmuştu. Yapılan hukuki işlem neticesinde Marmara Üniversitesi geri atmıştı.” Geçen yıl konuşmuştum üniversite ile. “Şimdi ise YÖK kanalıyla cezaevinde bulunan hükümlülerin Anayasal hakkı olan eğitim hakkı ellerinden alınmak istemektedir.” Diyor. Anayasal hakkı almış, sınava girmiş, okula kaydını yaptırmış 2.-3. Sınıflara gelmiş “Benim canım istemiyor hadi bakalım üniversite artık mahpus öğrenci almasın.” Böyle bir şey olabilir mi arkadaşlar? Bu durumdaki tüm ailelerin idare mahkemesine başvurması gerekiyor, gecikmeden başvursunlar haklarını arasınlar, biz de buradan gündem ediyor ve Milli Eğitim Bakanlığı’na konuyu soruyoruz. İnsanların anayasal eğitim hakkını gasp etmek kimsenin hakkı değildir kabul etmiyoruz.

Diyanet İşleri  Başkanlığı’nda 4-6 yaş grubunda eğitim veriliyor. Burada çalışan kadınlar bize başvurdular; öğretmen olarak değil temizlik personeli olarak geçen kadınlar. Neredeyse öğretmen kadar çok iş yaptıklarını ve yardımcı olduklarını ama çok düşük bir fiyat; 4 bin TL gibi bir ücret alıyorlarmış ve öğretmenlerden önce okula gidiyor, sonra ayrılıyorlar. Tüm iç ve dış temizlik işleri yapıyorlar, yardımcı olarak derse giriyorlar. Teneffüs öğretmen toplantılarında öğrenciler ile ilgileniyorlar. Herhangi bir su elektrik arızasında da tamirat bitene kadar bekliyorlar.  Kadınlara ne asgari ücret nede sendikal hak tanınıyor! Düşünün bu kadar iş yapıyorsun 4 bin TL veriliyor. Başka da bir hak yok. Olacak iş değil. Bu bir zulümdür, bunu da yapan Diyanet İşleri Başkanlığı. Diyanet İşleri Başkanı lütfen bize bir cevap versin bu mazlum kadınlar adına kendisine soruyoruz, güya din öğretiyorsunuz orada zulmediyorsunuz bu kadıncağızlara 4 Bin TL ne ya Allah aşkına! Asgari ücret ne kadar kalkmışsın 4 bin TL veriyorsun, mesai dışı bile bir sürü çalıştırıyorsunuz. Böyle zulüm olur mu Sayın Diyanet İşleri Başkanı? İslam’da zulüm var mı? Adalet esas değil mi? Bu dinin esası adalet değil mi sana sorarım!

Selim Acar 28 yıldır tutsak, Yozgat T Tipi Cezaevi’nde. Sağlık sorunları var önceden felç geçirmiş, şu an açlık grevine girmiş, oldukça kötü sağlık şartlarına rağmen açlık grevine girmiş, zor durumda, bu mahpusun durumu ile ilgilenilmesi gerektiği için bize başvurmuşlar.

2001-2023 yılları arasında özelleştirilen, lağvedilen, kapatılan bazı kurumlar ile birleştirilen kurumlarda Müdür Yardımcısı, Müdür, başmüdür Yardımcısı, Başmüdür 01.01.2023 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 3600 ek göstergeden yararlandırılmıyor. Hem diyorlar ki; 3600 ek göstergeden biz de yararlanalım, hem de şu an kamuda araştırmacı unvanında çalışan yaklaşık 10.000 kişi aylık 1500,00 TL civarında SGK Primi ödemek zorundadır. “Biz Araştırmacıların mağduriyetinin kısmen de olsa giderilmesi için önceki dönem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Sayın Prof. Dr. Vedat Bilgin’in söz verdiği üzere kamuda çalışan ve 1.Dereceye yükselmiş memurlara 3600 ek göstergenin verilmesini talep ediyoruz.” Diyorlar biz de onları buradan gündem ediyoruz.

Ali Pektunç Keskin Cezaevi’nde kalıyor. Hiçbir delil olmaksızın bir kişinin hükmü verilmiş adil olmayan şekilde yargılanmış. İnsanların çelişkili ifadesi ile ceza verilmiş. Adalet sistemi bu şekilde olmamalı kişi suçsuz yere hayatını bir süre cezaevinde geçirmemeli diyoruz.

Murat Tonka bize başvurmuş; “Akülü engelli tekerlekli sandalye istiyorum ama verilmiyor, % 98 oranla engelliyim yürüyemiyorum yataktayım. Dermotomiyozit hastasıyım promotraks oldum 5 kez.” Diyor. Düşünün oldukça ağır bir hasta ve tekerlekli sandalye istiyor ama verilmiyor. Bu konuda da biz soru önergesi verdik, kabul edilecek şey değil. bu kadar eziyet sıkıntı çeken insanları yokuşa sürmeyin diyoruz.

Nursel Tanrıverdi, 6 Şubat’ta Maraş Merkez’de Hacı Ömer Apartmanı Deprem davasında Tevfik Tepebaşı isimli müteahhidin adil yargılanmasını istiyor.Tali kusurlu değil asli kusurlu olduğunu söylüyor.. Bilirkişi raporunun bağımsız kurullarca tekrar yazılmasını istiyor. Hacı Ömer Apartmanında 140 kişi vefat etmiş korkunç bir durum.

Geçtiğimiz günlerde Muş’a gitmiştik, Muş’ta bir muhtar arkadaşımız bize başvurdu. Muş Merkeze bağlı Tüten, Sudurağı, Kutlugün aynı güzergahta bulunan köylerdir. “Ulaşım sağlamakta güçlük çekiyoruz, 5 senedir muhtar olduğum hâlde yolumuzun yapılması için başvuru yaptıysak ta yolumuz yapılmadı 1500 kişilik nüfus mağduru gereğini size sunarım.” Diyor. Muş Valisine buradan soruyorum; Muş Merkeze bağlıymış Sayın Valimiz ne yapıyorsunuz? 5 senedir muhtar gidiyor diyor ki: “Yolumuzu yapın başka bir şey istemiyoruz.” Diyorlar, yolu da gördüm, yol berbat bir halde. Bir devlet yol yapamıyor mu? Kaç tane köy var orada! 1500 kişi hizmet bekliyor ama 5 yıldır bir yol yapılmıyor. Ondan sonra da diyorlar ki; “Bu halk niye itiraz ediyor?” bir yol yapmamışsın, bu kadar mahrumiyet içinde bırakmışsın köyü. Sayın Muş Valisine sesleniyorum; bu yolu lütfen yaptıralım. Konuyu takip edeceğim, eğer yaptırmazsanız tekrar gündem edeceğim, konu takibimde milletin vekili olarak bunu hassasiyetle takip edeceğimi bilin lütfen.

Maşallah Kandemir Muş’ta bize başvuru yaptı. %80 hastalık raporu var Elazığ Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanesinden almış fakat bir şekilde cezalandırılmış bu kişi. Ceza ayrıdır, ama hasta hasta cezaevinde olmaz arkadaşlar. Cezası ne olursa olsun hastaysa tahliye edilmesi gerekiyorsa tahliye edin. Evde iki çocuk babası olan ve hasta olan kardeşimin sağlık sorunu ciddiyetini korumakta, raporuna istinaden tahliyesini istiyorum diyor. Buradan gündem ediyoruz.

Havva Dönmez tiroid kanseri 2 çocuk annesi ve çektiği sıkıntılar ve zorbalıklar yüzünden yurt dışına çıkmak istemiş Edirne’de yakalanmış, Edirne Cezaevi’nde çok zor durumda yakınları bize başvurdu. Büyük bir sıkıntı çekiyor, bu kişi şu anda onanmış bir cezası yok ve bir an evvel çocuklarına kavuşmalı en azından çocukları mağdur olmasın diye bize başvuru yapmış durumda.

Mehmet Ali Yüksel İstanbul Ümraniye T Tipi Kapalı Cezaevi’nde yakınları: “Batman Diyarbakır Mardin, Bingöl veya Bitlis’e sevk etmelerini istiyor oralardan İstanbul’a gidip gelemiyoruz.” diyor. Bu sevkin gerçekleşmesini Sayın Bakan’dan istiyoruz.

Bir hak ediş verilmemiş. Semih Gürbüz Diyarbakır’da İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün genel genel kordinatörü ve şube müdürünün isteüi üzerine diyarbakır il milli eğitim müdürlük binasını tasarlamış ve 128 Milyon teslim ettiği projeden onay almış ve “Benim sayemde oradaki müdürler terfi aldı.” iddiası bu diyor ki: “ Kurumun içindeki memurlar benden elektrik statik ve makinayı iki katı fiyatına onlara vermemi istediler ben de kabul etmedim. sonrasında projeyi geciktirip beni ciddi bir zarara soktular ve “Gel imzala dediler.” Ben de haklarımı almadan belgeleri vermeyeceğimi söyledim.” Dedi ve  bir  sıkıntı yaşanmış. “Şuan tahmini 500 milyon küsür tl olan proje halktan gizlemek için 24 derslik teknik okul diye geçiriyorlar. Benim hakkımı vermediler. İznim olmadan ruhsat çıkartmışlar, telif haklarım gasp edildi ve 6 kuruma yazı yazdım beni engellediler. Cimer’e yazdım.” Diyor ve sonra bize başvurmuş. Diyarbakır Valisi’ne ve Sayın Bakan’a soruyorum bu ne iştir! Kişi mafyalar tarafından tehdit edildiğini söylüyor. Ben konuyu aktarıyorum, iddiacı değilim fakat büyük bir iddia var ortada Diyarbakır Valisi, Sayın Bakan cevap versin. Bu kişinin hak edişini niye vermiyorsunuz kardeşim? Hakikaten kendisinin iddia ettiği gibi rüşvet talebi yerine getirilmediği için mi bu hak ediş verilmiyor? Bu konuda bir açıklama bekliyoruz. Yazılı soru önergesi ile de soracağız. Bizden kaçış yok. Vatandaş haksızlığa uğramışsa biz takipçisiyiz bunu da bilin.

Veysel Demir bize başvurdu, Hasan Demir dedim, 09/08/1975’de vefat etti. 2014 yılında elektrik kullandığına istinaden fatura geldi ve icralık olduk.” Diyor. Kaçak elektrik tüketildiğinde dair Bitlis İcra Dairesi’nden geldi. 2. Gelen icra 2014 tarihinde kullanılan tüketim bedeli karşılığı İstanbul abonelik  sözleşmeleri icra  Alacaklı ve varsa kanuni temsilcisinin ve vekilinin; Van Gölü Elektrik Dağıtım tarafından yapılmış. Diyor ki: “Biz davalaştık.” bu konu ayrıntılı bir konu, vefat etmiş kişi adına icra nasıl geliyor? Bunları yazılı soru önergemizde de soruyoruz.

Abdurrahman Taşcı Manisa Akhisar T Tipi Cezaevi’nde kalmakta. 8 yıldır suçsuz bir şekilde cezaevinde kaldığını iddia ediyor yakınları ve işkenceye maruz kaldı diyorlar. Şu anda akli dengesi yerinde değil kaybetmiştir 1 senedir kendisiyle diyalog kuramıyoruz telefon ve ziyaretçi hakkını kullanamıyor hafızası yerinde değil bizi tanımıyor lütfen gereken hastaneye nakledin diyor. Ben buradan Manisa Akhisar T Tipi Cezaevi  ve Sayın Bakan’a sesleniyorum; ciddi bir iddia var. Akli dengesi yerinde olmayan bir kişinin naklini Manisa Ruh ve Sinir Hastalıklarına naklini yapmıyorlar mı? Ne oluyor ne bitiyor? Yeterli tedavi alınmıyor mu bilmiyorum ama soruyorum çünkü vatandaş bize başvurmuş bir milletvekili olarak ben bunu sorarım değerli arkadaşlar.

Sevim Ekin Kayseri Bünyan Kadın Kapalı Cezaevi’nde. Sevim Ekin 8 yıldır siyasi tutuklu artık psikolojik sorunlar yaşıyor cezaevinde yıllardır kalıyor ve 5-6 gün önce yaşadığı sıkıntılar dolayısıyla hücreyi ateşe vermiş. Bir insan hücresini ateşe verecek derecede ruhsal bir sıkıntı yaşıyorsa buraya müdahil olmak lazım fakat kimsenin umurunda değil. Biz Kayseri Cezaevi Savcılığı’ndan da buradan durumu soruyoruz; kendisine ulaşamadık fakat buradan soruyorum, kendisine ulaşacağım, Sayın Bakanlıktan da soruyorum; Garibe Gezer de böyleydi. Kayseri Cezaevi’nde bir sürü haksızlığa uğramış ve nakledildiği Kandıra Cezaevi’nde intihar etmişti. Mahpuslar sıkıntı yaşayabilir. Cezaevi yönetimlerinin işi bu sıkıntıları artırmak değildir. Ateşin üzerine benzin dökmek değildir. Ateşin üzerine su dökmek, ruhsal sıkıntıları gidermek, tedavileri yapmak, emaneti hakkıyla riayet etmektir fakat cezaevi yönetimleri bu noktada soru işareti kendilerinden bir açıklama bekliyoruz. Ne oldu? Ne bitti? Yargısız infaz da yapmıyoruz, biz durumu Sayın Bakan’dan soruyoruz.

Çok üzücü hadiseler oluyor arkadaşlar. Batman BES (büro emekçileri sendikası) üyesi 679 KHK ile ihraç Diyaddin Gök bize başvurdu. Ekim ayında 8 yaşında 3. sınıfta okuyan kızı için Vakıflar Genel Müdürlüğü burs başvurusu yapmış ve burs almaya hak kazandı. “Evraklarımızı hazırlayıp gönderdik 10.01.2024 tarihinde hesabına başvuru tarihinden bu yana 4 aylık burs bedelini yatıracaklardı.” 10 Ocak’ta yatırılacakmış. Sonra ne olmuş? KHK’lı ya arkadaşımız zulmedecek Vakıflar Genel Müdürlüğü, zulmünü yapmış. Aramış Diyarbakır Bölge Müdürlüğü telefonla KHK ile ihraç emekçiyi. “KHK ile ihraç olmasından dolayı 8 yaşında 3. Sınıfa giden kızının bursunun iptal edildiğini söylemiş.” Telefonda! Ertesi gün Diyaddin Bey Müdürlüğe gitmiş Diyarbakır’a. “Tamam öyleyse belge verin.” Belge vermemişler. Ertesi gün telefon ile arayıp “Eşiniz çalışıyordu o yüzden vermedik.” Demişler. “Eşim çalışmıyor ki.” “Eşin çalışmadığını ispatla verelim.” Demişler ve yeniden değerlendirmişler olumsuz demişler. Buradan gerçek nedenin Diyaddin Gök’ün KHK ile ihraç olması anlaşılmış. Şu zalimliğe, şu soykırım uygulamasına bakın. Babası ihraç diye kızının kazandığı bursu vermeyen bir Vakıflar Genel Müdürlüğü var. utanın ya! Hiç utanmıyor musunuz? Yüzünüz kızarmıyor mu? Bir gerekçeniz de yok ama sırf babası KHK ile ihraç diye 8 yaşındaki çocuğun bursunu kesiyorsunuz! Utanmazlığın, ahlaksızlığın bu kadarı olmaz. Biz bunun benzeri birçok skandalı tespit etmiştik, daha öncesinde de tespit ettik belgeleri var fakat aynısına devam ediyorlar. KHK ile ihraç edilmiş damadından dolayı yatalak kayınvalidenin sosyal yardımını kesiyorlar. Hiç utanma, yüz kızarma yok bu yetkililerde. Trabzon Ortahisar’da olmuştu bu. Meclis Genel Kurulu’nda da anlatmıştım, itiraz etmişlerdi tüm belgeleri ile ispatlamıştık. İşte burada da Diyaddin Gök’ün başına gelmiş. Biz bu konuyu takip edeceğiz, Diyaddin Bey ile konuştum, son derece üzgün. Diyor ki: “Hukuksuzluk sadece bize karşı değil çocuklarımıza karşı da uygulanıyor. Bu durumun mecliste de dile getirilmesini istiyorum. Ben durumun hukuki mücadelesini vereceğim.” Diyor. Verin Sayın Gök, biz de yanınızdayız sonuna kadar.

Gençler bize başvurmuş. Diyorlar ki: “Biz bedelli askerlik parasını ödüyoruz fakat bir işte çalıştığımız için kışla şartı olduğu için işimizden ayrılamıyoruz. Kışlaya 28 günlüğüne 1 aylığına gideceğimiz zaman gidemiyoruz bunun üzerine idari cezalar geliyor. İki şey istiyoruz. 1 Kışla şartı kaldırılsın. 2 aylık ve günlük cezalardan tek seferliğine vazgeçilsin. Biz işimizi kaybetmemek için gitmiyoruz, askere gitmeyelim diye derdimiz yok, parayı da ödemişiz askere gideceğiz diyoruz ve bir sürü sıkıntı ile karşılaşıyoruz. İşimizi kaybetmek istemiyoruz, bu kışla şartı ve cezalar kaldırılsın bir seferliğine mahsus.” Diyor.

İbrahim Halil Sönmez Ağrı doğumluymuş. Uzun bir başvuru yapmış bize. Ziraat Bankası Taşlıçay İlçesinde şube müdürü olmuş daha sonra uzun yıllar uğraşmış bunun için emek sarf etmiş 8 Ağustos 2016 tarihinde Ziraat Bankası emiri ile iş akdi feshedilmiş. “Ne oldu?” “Sen fetöcüsün” denilmiş. “Ne oldu? Ne bitti? Ben işimi gücümü yapıyordum nereden çıktı bu?” derken “Sen birileri ile telefonda konuşmuşsun.” “Ben müşterilerim ile telefonda konuşuyorum nereden bileyim kişiler kimdi neydi ne değildi?” diye itiraz etmiş dinlememişler. 8 yıldır bu haksızlığı yaşıyor. “İş akdimin feshi 9 Ağustos 2016’da yapıldıktan sonra görevden alındığımı duyan Ağrı Taşlıçay İlçe Savcısı bankaya yazı yazmış ve bankanın cevabi yazısına istinaden hakkımda ilgim olmadığı halde soruşturma başlatılmış. Birtakım legal hareketleri illegal kabul edilmiş. İnsanlar ile görüşmeleri çocuklarını okullara göndermeleri, legal okullara göndermeleri, bütün bunlar illegal kabul edilmiş. Gezileri, seyahatleri tüm bunlar illegal kabul edilmiş ve darbe girişimine karşı demokrasi nöbetlerinde de bulunmasına rağmen “Vay sen teröritsin” diye ihraç edilmiş. Çok mağdurum diyor. “Biz orada her türlü saldırıya da uğradık. Tüm gücümüz ile gayret ettik, beraatte ettim, yargı da beni ispatladı, terörist olmadığımı. Beni iade edin. Yok iade etmiyorlar. İş akdim feshedildikten sonra Taşlıçay Asliye Hukuk Mahkemesi’nde işe iade davası açtım. Yerel Mahkeme işe iade kararı vermiş istinaf bozmuş. Yani bir kişiyi zorla hayatın dışına itmek için her türlü gayreti sarf etmişler. Bakın beraatine rağmen iadesini vermemişler ve yaftalamışlar kendisini “Ağır psikolojik sorunlar yaşadım, halen devam ediyor bu sorunlar. Lekelenmeme hakkım ihlal edilmiştir.” Diyor. Şimdi bu AK Parti’liler yaptıkları fiiller sağda solda ortaya çıkınca “Lekelenmeme hakkım ihlal edildi.” Sen yüz binlerce kişinin lekelenmeme hakkını ihlal etmişsin, yargısız infaz ile milleti “terörist” ilan etmişsin ardından da beraat ile sonuçlanan ceza davalarına rağmen iade etmemişsin insanları “terörist” ilan etmişsin hiç utanmadan “Lekelenmeme hakkına dikkat ediyoruz.” Diyorsunuz! Yüz kızarması da yok bunlarda değerli arkadaşlar. Bu kişi böyle mağdur ve “İşime iade ve iade-i itibar istiyorum. Sadece işe iade değil iade-i itibar da istiyorum.” Diyor.

Bir kadın, bir eş bize başvurmuş Osman Boran’ın eşi diyor ki: “Çanakkale Ayvacık Ahmetçe altı bölgede eşim Osman Boran kayboldu. Yunanistan Midilli adasında olan cenazenin savcılık tarafından Osman Boran’a ait olduğu kanaati hasıl olmuşsa da benim için inandırıcı değil. Otopsi toksikoloji bulguları inandırıcı değil. Cenaze kısa bir sürede çürümüş olamaz fakat çürüdüğü açıklanıyor 17 günde çürümemeliydi.” Diyor ve ardından “Evlilik cüzdanımız, eşimin ehliyeti herhangi bir yerde bulunmamakta. Olay sonrasında Yunanistan’da DNA yapan kardeşi Ali Boran, Osman Boran’ın pasaportunu benden cenazeyi getirmek için almıştır. Pasaport şu an hiçbir yerde bulunmamaktadır ve Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığı’na itirazda bulunmamıza rağmen ret cevabı aldık.” Bir ceset bulduk eşine aittir meselesine inanmıyor Osman Boran’ın eşi. “Cenaze gelmeden neden dosyanın kapatıldığına dair cevap alamadık. 2 polis kendisine demişler ki: “ Onun hakkında aranma var. O ölmemiştir kaçmıştır Allah yardımcın olsun.” Demişler. Bu kişi eşinin ölüp ölmediği konusunda net bir bilgi sahibi değil. büyük soru işaretleri şaibeler var, sürekli yalanlar ile oyalandım.” Bu konuyu ilgili bakanlığa soruyoruz değerli arkadaşlar.

Kocaeli İzmit Seka Devlet Hastanesi’ne giden hasta ve yakınlarından şikayet alıyoruz. Geçtiğimiz günlerde vatandaş acile gitmiş, açık yaralı hastaların üzerine konulacağı sedyelerin üstünde kedi pati izleri görmüş, tozlu, kötü bir şekilde görmüş. Hastaneye gider hijyene gider diyor ama hastaneye gidenler üzerinde kedilerin tozların tüylerin doluştuğu sedyeler üzerinde yatmak zorunda kalıyor. Öyle bir şey olabilir mi diye bize başvurdu. Buradan da Kocaeli İzmit Seka Devlet Hastanesi Başhekimliği’ni, Kocaeli Valiliğini uyarıyoruz; acilde bu tür görüntülere müsaade edilmemeli, sedyenin üzerinde dolaşan kedi nedir? Bu olacak iş değil. Bunları da kabul etmiyoruz değerli arkadaşlar.

Bize gelen birçok başvuru var. onları size yansıtmaya devam ediyoruz. En başta birçok mahpus bize başvuruyor ve mektuplar yazıyor. O uzun uzun mektupları size kısaltarak sunuyoruz. Sayfalarca mektupları okuyoruz ama onların derdini kısaca özetleyerek size sunuyoruz ve buradan Adalet Bakanı Sayın Yılmaz Tunç’a duyun bunları diyoruz. Biz büyük emekler sarf ediyoruz cezaevlerindeki büyük sıkıntıları tespit ediyoruz ve sizin duymanızı istiyoruz.

 Şefika Kandar, Diyarbakır Kadın Kapalı Cezaevi’nden yazmış;  “67 yaşındayım. Birçok hastalığım var. Alzheimer’da bunlara eklendi. Ayağım ve bacağımda 8 platinim var. Koşullu salıverilmeden faydalanamayacağım müddetnamede yazdı. Gerekçe ise 97 yılındaki bir dosya gösterildi ama ben o dosyada Rahşan affı ile tahliye edilmiştim. Hak gaspına uğradım.” Diyor.

Okan Ayday, Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden yazmış;  “Kırıkkale Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisiyim. Sınavlara almıyorlardı. Bu sefer de YÖK yazı göndermiş, sınavlara girmemizi engellemiş. Cezaevinde mahpuslar okuyabilirken şimdi engelleniyor. İleriye gideceğimize geriye gidiyoruz. Madem cezaevinde okutmayacaktınız neden sınava soktunuz? Neden tercih yaptırıyorsunuz? Neden kayıt yaptırıyorsunuz? Çözüm istiyoruz!” diyor Okan Ayday! Çok haklı, yüzlerce böyle üniversite öğrencisi insanın hakkı gasp edilmiş durumda, çok ciddi bir olay. Biz tekrar Milli Eğitim Bakanlığı’na YÖK’e soruyoruz; bu zulüm nedendir? Kabul etmiyoruz. İnsanların anayasal eğitim hakkını gasp edemezsiniz, mahkemeler sizin haksız olduğunu ispatlayacaktır.

İlyas Kökner, Sincan T Tipi Kapalı Cezaevi’nden bize yazmış; “Denetimli serbestlik hakkımızı vermiyorlar. Sanki ilk derece mahkemesinde yargılanıyormuş gibi sorular soruyorlar. Orası gözlem kurulu mahkeme değil aslında. Sadece ben değil, yüzlerce kişiye olumsuz karar veriyorlar. İftiracı olmamızı istiyorlar. 6 veya 9 ay uzatıyorlar yeni değerlendirmeyi. Kurum doktoru yüksek tansiyonumun nedenlerini öğrenmeden bana tansiyon ilacı yazdı. Ben de buna itiraz ettim. Tansiyon ilacı geldi ama ben onu kullanmadım. Araştırılmasını istiyorum ve bunun için yardımcı olmanızı istiyorum. Bu satırları yazarken bile tansiyonum yüksek, 18.5/11 tansiyon ile ilgili beyin kanaması geçirirsem sorumlu kurum doktoru ve cezaevi yönetimidir. İnfaz hakimliği de sağlık başvuruma ret vermiş. Burada ölelim mi?” diye soruyor İlyas Kökner Sincan T Tipi Cezaevi’nden sağlık hakları gasp ediliyor denetimli serbestliği verilmiyor. Bu kişi yarın öbür gün tansiyon yüksekliğinden beyin kanamasından ölse kim hesap verecek? Olacak iş mi diyoruz ve Adalet Bakanlığı’ndan cevap bekliyoruz.

Cemil Kurt, Dumlu 1 Nolu Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nden yazmış ; “Filistin halkının haklı direnişini sahipleniyor, direnişiniz ile selamlıyoruz. Bulunduğumuz hapishaneler gayrimeşrudur. Hiçbir hukuk temeli yoktur. Tecrit ve işkencehanedir burası. İktidar bile savunamaz burayı. Nurettin Kaya ölüm orucunda. Onun sesini kamuoyu duysun.”

Önemli bir karar var. Bu karar KHK TV ile ilgili bir karar. Anayasa Mahkemesi’nin ifade özgürlüğünü ihlal edildiğine ilişkin kabul edilebilir olduğuna dair kararı. İfade özgürlüğü gasp edilerek KHK TV’ye zulmedilmişti, yayınları engellenmeye çalışılmıştı ve bununla ilgili Anayasa Mahkemesi önemli bir karar vermiş. 5 yıl sonra AYM oybirliği ile hak ihlaline karar vermiş ve manevi tazminata hükmetmiş. Zulmeden iktidarın kararları Anayasa Mahkemesi’nden dönüyor. O yüzden Anayasa Mahkemesi’ni sevmiyorlar, kapatılmasını istiyorlar. Her türlü hakareti Devlet Bahçeli Anayasa Mahkemesi Başkanı’na ve üyelerine yapıyor. Utanç verici bir haldeyiz, yaptıkları hukuksuzluğu en son Anayasa Mahkemesi mahkum ettiği için ona karşı çok öfkeliler, biz hukuktan, demokrasiden ve anayasadan yanayız ve bu yapılan zulümleri kabul etmiyoruz ve tüm arkadaşlarımıza hukuki yolları sonuna kadar deneyin diyoruz!

İstanbul’un göbeğinde bir ortaokulda 13 yaşındaki Kürt bir çocuğun nasıl sistematik olarak zulme maruz kaldığı apaçık ortada. İsmi Kürtçe diye “Sen Kürtsün teröristsin. PKK’lısın” diyerek sistematik ırkçılığa uğramış çocuklar arasında kavgalar olmuş barıştırmaya çalışmışlar çok derin yaralar oluşmuş ve çocuğu tahrik etmişler “Bu bizim bayrağımız sizin değil.” gibi söylemler ile çocuk tahrik edilmiş ve bu arada bayrak çekiştirilip yırtılmış, kabul edilecek bir durum değil ama çocuğu bu kadar tahrik ettikten sonra da bu tür durumlar olmuş ve çocuk okuldan uzaklaştırılmış, ardından müdür beyin çocuğumuza uyguladığı saldırgan tavırlardan dolayı çocuğa su ikram ederken ırkçılığı sergileyen çocuğun velisi “PKK’lı çocuğa nasıl su veririn?” demiş insanlık dışı işler. Böyle velinin böyle öğrencisi oluyor ve ismi Kürtçe diye Kürt bir çocuğa zulmediyorlar. En sonunda mahkeme kararı alınmış, çocuk hakkında yurt dışı çıkış yasağı ve adli yerlere başvurma ceza isteminde bulunmuş ve yurt dışına çıkış yasağı verilmiş 13 yaşındaki çocuk hakkında. Utanç verici bir karar, adli kontrolle yurt dışına çıkış! Ne kadar utanmazca kararlar bunlar. Rezilce kararlar! Olacak bir iş değil bunlar ama burası Türkiye, oluyor ve işte bundan dolayı Kürt sorunu var bu ülkede ırkçılık son hızı ile devam ediyor.

Geçtiğimiz hafta Diyarbakır Valiliği’ni aradım, bize başvuran bir ailenin çocuğu Fatma Betül Anuştekin SMA hastası, Diyarbakırlı bir ailenin bebeği Valilik izinli kampanyanın bitmesine çok az gün kalmış ve tekrar kampanyanın yapılmasına izin vermiyor, telefonlarımızdan kaçıyor. Bebeğin ölmesini mi bekliyorsunuz diye onlara soruyoruz!

İktidar görevlileri o kadar azgınca işler yapıyor ki bakın Rudaw TV yetkilileri Diyarbakır’da tarihi Ulucami önünde Kürtçe vatandaşlar ile konuşurken birisi geliyor “Burası Türkiye Cumhuriyeti akıllı olun Kürtçe konuşamazsınız.” Diyor! Şu rezalete bakın! Kim gönderdi bu kişiyi? Nasıl bir provokatördür anlamak mümkün değil! İnsanların Kürtçe konuşmasından bile rahatsız olup tehdit eden bu kişi hakkında gereken işlemler yapılmalıdır.

Mustafa Ersoy ne demiş? Bakın sosyal medyaya yansıyan paylaşımları hakkında Urfa Barosu İnsan Hakları Merkezi Cumhuriyet Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mustafa Ersoy hakkında suç duyurusu yapmış. Kürt kadınlarına yönelik aşağılama içeren laflar etmiş. Burada suç duyurusunda diyor ki; “Her biriniz, 8-10 tane çocuk dünyaya getiren kuluçka makinesi gibisiniz. Acilen kısırlaştırılmalısınız.” Demiş! Bunu iddia etmiş Urfa Barosu İnsan Hakları Merkezi ve suç duyurusunda bulunmuş. Ülkede Kürt sorunu neden var? İşte bundan dolayı! İnsanların dışlanması hakarete uğraması sonucunda bu sorun dev bir sorun haline geldi. Urfa Barosu suç duyurusu yapmış konuyu takip edeceğiz. Bir akademisyen böyle bir söz sarf etmişse kabul edilecek bir şey değil tabii ki yargı karar verecek. Böylesine bir söz sarf edilmişse yargıda mutlaka bunun cezasını verecektir. Takip edeceğiz.

Emir Karakum Samsun Bafra T Tipi Hapishanesi’nde defalarca gardiyanların işkencesine maruz kaldı. Büyük zulümlere uğradı burada defalarca gündeme getirdik, videolar ile ispatlandı bu zulümler ve bununla ilgili yargısal süreç şu anda devam ediyor. Samsun Bafra’da yargısal süreç başladı ve Emir Karakum’un uğradığı işkenceler mutlaka bir gün cezalandırılacaktır.

Gültan Kışanak Kobani Davası’nda savunmasını yaptı ve kendisi 2016’da başlayan bir soruşturma sonrası 2020’de bir başka soruşturma ile birleştiriliyor ve 7 yılı aşkındır tutuklu. Diyor ki: “2016 yılından beri 7 yıldan fazla tutukluluk mu olur?” “Hayır biz 2020’yi esas alıyoruz.” Allem kallem birtakım kararlar ile hukuk dışı bir şekilde Gülten Kışanak’ı esir olarak cezaevinde tutuyorlar kabul etmiyoruz! Büyük bir zulümdür!

Geçtiğimiz günlerde Kayseri Cezaevi’ne gittim, orada da gördük. Selahattin Demirtaş Kayseri’deki kadın mahpuslara mektup yazmış. “Biz” ifadesi kullanmış. “Vay sen nasıl biz ifadesi kullandın? Teröristleri motive ettin!” denilerek mektubu engellenmiş. Skandal olaylar bunlar. Kürt halkının ve Kürt halkına destek vermek isteyen bu zulme karşı çıkmak isteyen herkesin sesini soluğunu kesmek istiyorlar. Mektuplarını bile engellemek istiyorlar. Bu zulümleri kabul etmiyoruz itiraz etmeye devam edeceğiz, istediğinizi yapın biz güya yargıyı da kullanarak yapılan bu hukuksuzluklara sonuna kadar karşı çıkacağız kabul etmiyoruz.

Geçtiğimiz günlerde bu olay çok konuşulmuştu Yunus Emre Göçer’i Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu bir kazada öldürmüştü ve yurt dışına kaçmıştı. Yurt dışından gelmeden yargılama yapılmış, çok küçük bir ceza ile kurtulmuş. 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmış taksirli suç denilerek 27 bin 300 TL adli para cezası verilmesine hükmedilmiş. Bu cezaya vicdanlar itiraz etti! Hızla giden bir araç bir motosikletliyi vurup öldürdükten sonra bunun cezası 27 bin 300 TL. Ülkenin hali bu işte! Dehşet verici bir hal. Yunus Emre Göçer’in eşi şikayetçi olmamış ama burada vicdanların sızladığını herkes biliyor.

Biz bu çocuğu çok gündem etmiştik Miraç Miroğlu Şırnak’ın İdil ilçesinde bisiklet sürerken zırhlı aracın çarpması sonucu 7 yaşında hayatını kaybetmişti. Çocuk belki çocuktur dikkat etmez yola fırlar ama o yollarda zırhlı araçlar olmamalı arkadaşlar asıl mesele bu. Çocuk çocuktur belki hatalı belki değil mahkeme çocuğu hatalı bulmuş ve zırhlı araç sürücüsü hakkında beraat vermiş fakat burada vicdanlar sızlıyor. Bakın görüş açısının çok dar olduğu bir zırhlı araç sokaklarda dolaşıyorsa kaza olur çünkü ben o belgeleri mahkeme tutanaklarını inceledim, arabanın görüş açısı son derece dar. Normal bir araba Miraç Miroğlu’nun önüne çıksaydı sürücü frene basıp bu kazayı engelleyebilirdi ama zırhlı aracın görüş açısı çok dar olduğu için bu kaza olmuş. Demek ki çocukların oynadığı yerlerde zırhlı araçlar dolaşmamalı. Bakın bu konu asıl önemli. Miraç Miroğlu’da şöyle böyle oldu değil. çocukların oyun oynadığı bisiklet sürdüğü yerlerde zırhlı araçlar dolaşmasın o zırhlı araçların dolaşmasına neden olan sorunlar bitsin artık anayasa olarak çözülmez diyoruz bu kadar net bir şey söylüyoruz.

Güney Afrika ile ilgili Uluslararası Lahey Adalet Divanı’nda yargılama Güney Afrika’nın başvurusu üzerine İsrail’in yargılaması devam ediyor. Anadolu Ajansı’nın çektiği fotoğraflar delil olarak kabul edilmiş bu da önemli değerli. Orada bulunmak şahitlik etmek kolay iş değildi gazeteciler de öldürülüyordu. İsrail soykırım yaptığı için 100’den fazla gazeteciyi bu soykırımı belgelemesin diye özellikle öldürdü. Bakın şu fotoğraflar çekildi ama büyük tehlikeler bombalar altında çekildi arkadaşlar. İsrail böyle korkunç bir ülke ve biz Güney Afrika’nın ekibinin Lahey’den sonra Güney Afrika’ya dönüşünde kutlamalar ile karşılandığını gördük. Ben orada değildim ama orada olsam onları karşılayanlardan birisi de ben olurdum çünkü vücudumuz ile değil ruhumuz ile biz bu davayı takip ediyoruz. Tüm vicdanımız ile bu davada Güney Afrika’dan yanayız ve İsrail’in soykırımcı olarak cezalandırılması için elimizden geleni yapacağız. Tüm gündemleri yapacağız değerli arkadaşlar.

Özlem Çerçioğlu Aydın Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olmuş daha önce Afrin’e giden bombaların üzerine imza atmış, tebrik etmiş, Afrin’e gidip sivillerin ölümüne yol açan bombaların üzerine imza atmış şimdi de Aydın Büyükşehir Belediye Başkan Adayı tekrar olmuş CHP tarafından gösterilmiş. Kürt halkı da bunları unutmaz arkadaşlar. Böyle Afrin’e giden bombaların üzerine imza atan Belediye Başkanlarınız olsun onları aday gösterin ardından gelip Kürt halkından oy isteyin öyle mi? Çok bulursunuz! Bu kadar net söylüyorum, kısa ve somut söylüyorum.

Şu vahşete bakın! Sığınmacı nefreti ne halde! Oyun oynadığı arkadaşını düşürdüğü iddiasıyla arkadaşının ailesi tarafından kaçırılan Suriyeli çocuk öldüresiye dövüldü, cinsel tacize uğradı, öldü sanılarak yol kenarına atıldı. 14 yaşındaki Suriyeli çocuğa bunlar yapılıyor. Sığınmacı nefreti 14 yaşındaki bir çocuğa işkence ve cinsel tacizi meşru kılınmış birileri tarafından korkunç bir durumdayız. Asıl işte bunların giderilmesi gerekiyor bunun için sivil toplumun uyandırılması vicdana davet edilmesi gerekiyor.

Ben aylardır bu konuyu gündem ediyorum! Burası Kocaeli Toprak Mahsulleri Ofisi’nde büyük bir patlama yaşanmıştı ve silolardaki patlamada 2 mazlum işçi hayatını kaybetmişti. Biz dedik ki; bilirkişi raporları açıklansın. 3 ay yasal süre içinde açıklanmadı, buradan çok baskı yaptık en sonunda 4, 4.5 ay sonra açıklandı ve bilirkişi raporlarını inceledim inanılmaz usulsüzlükler var. Adeta kazaya gel denilmiş. Teknik olarak incelendi bilirkişi raporu ve apaçık bir şekilde Toprak Mahsulleri Ofisi Kocaeli İl Müdürlüğü ve diğer yetkilileri hakkında asli kusurlar bulmuş kaza göz göre göre gelmiş, cinayet göz göre göre gelmiş. Biz ilk gün bunu söylemiştik, burada bir cinayet var kaza değil demiştik ve iddiamız doğru çıktı. Bilirkişi raporu vahim bir durumu gösterdi büyük bir vicdansızlığı gösterdi, en ağır bir şekilde bu kişiler cezalandırılmalı ama bakın ben sadece bununla yeterli kalınmaması gerektiğini söylüyorum. Buradan tüm medyanın dikkatine sunuyorum; Tarım Bakanı’nın istifa etmesi gerekiyor! Suçu öyle bir müdüre yıkarak kurtulamazsınız. Tarım Bakanı bugün istifa etmelidir. 2 mazlum işçinin hayatını kaybetmesine yol açan bu kazaya geçit verdiler. Bu müdürü niye denetlemedin? Ne oluyor? Ne bitiyor? BU yanlışlıklar ard arda geldi ve bu patlama geldi! Bilirkişi raporunu incelediğimizde bu kazanın olmamasının mümkün olmayacağını görürsünüz.

Akpınar konutları bitmiş durumda değil vatandaşlar mağdur biz de konuyu takip ediyoruz Kocaeli’de Valiliğe ve Bakanlığa Akpınar konutları niye bitmedi diye soruyoruz!

“Sepetçi TOKİ hak sahipleri eylem üzerine eylem yapıyorlar. Biz de yanlarındayız. Vatandaşı TOKİ mağdur etti evler bitmiyor, vatandaşlar kiralarda ev sahipleri çıkın diyor, vatandaşın kendi evi bitmemiş perişan durumda vatandaşlar, ikinci kez sokağa döküldüler. Kocaeli Milletvekili olarak onların yanındayım. Kocaeli Valiliği, Bakanlık, TOKİ ne yapıyorsunuz kardeşim bir hesap verin diyoruz!

Kocaeli’de ben her gün söylüyorum; Kocaeli Valisi ne iş yapıyorsun? Kocaeli  Valisi misin Kocaeli AK Parti İl Başkanı mısın? Kocaeli’de her gün iş cinayetleri yaşanıyor, iş kazaları yaşanıyor. İşte bakın; Kocaeli’de makine ve ekipman üretimi yapan bir fabrikada kimyasal sızıntı olmuş. Milleti kimyasal gaz ile boğup öldüreceksiniz! Sayın Vali ne iş yapıyorsun niye denetlemiyorsun buraları? Kazadan sonra koştura koştura gidip bakınıyorsun etrafa! Maşallah diyoruz!

Tahir Büyükakın çok yanlış işler yapıyor, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nde, İSU’da çok büyük yolsuzluklar ortaya çıktı. Ben değil Sayıştay raporları söyledi ve İSU’nun çok büyük zamları var. Tahir Büyükakın’lı 5 yılda suya %570 zam yapıldı. Sayıştay raporlarında sınavsız atamaların yapıldığı İSU yapmış zamları. Hem sınavsız atama yapmış hem de suya % 570 zam yapmışlar! El insaf diyoruz!

Geçtiğimiz günlerde gündeme getirmiştik, çok flaş bir haberdi! Doğum yardımı ilk çocuğa 300 TL veriliyor! Düşünün. Olacak bir iş değil. 8 yıl önce de 300 TL’ymiş, bir gram artırmamışlar düşünün 8 yıl öncekinin parası 300 TL dolar üzerinden hesaplandığında şu anda 3500 TL olması gerekiyor bu yardımın ama şu an 300 TL. Daha sonra da millete “3 çocuk yapın.” Derler parası nerede bunun! Para yok ortada. Para pula dönmüş millet ile dalga geçiyorlar.

Yorumlar