23 Mart 2023

Bu hafta Meclis’te görüşülen Orman Kanunu ile ilgili itirazımı gündeme getireceğim. Bu yasa teklifinin 28. Maddesinde adeta adrese teslim bir yasa maddesi oluşturuldu. Bu olacak bir şey değil! AK Parti- MHP Cumhur Zulüm İttifakı’nın ranta dayalı anlayışının ormanlara yönelik nasıl katliamlara neden olduğunu çok iyi biliyoruz. İşte bir yenisi gerçekleşecek! Vekili olduğum Kocaeli’de Kocaeli Kartepe Nusretiye’de bir orman katliamı ihtimali var eğer bu yasa maddesi çıkarsa. Nasıl mı? Şimdi Nusretiye’de tekrar kadastro yapılmasına dair bir madde var ama Nusretiye’de zamanında kadastro yapılmış arkadaşlar. Orada zamanında bir yangın çıkmış ve yangın çıkan orman alanlarında 2 B’ye izin verilmiyor. Orman kanunu der ki anayasada da var bu. Yangın çıkan alanlarda 2- B olmaz oranın tekrar ormanlaştırılması gerekiyor. Zamanında da Orman Genel Müdürlüğü kadastroya onay vermiş zaten belgeleri de vermiş ona göre kadastro yapılmış ve bu bölgede ormanlaştırma çalışmaları olması gerektiği apaçık ortaya çıkmış Orman Genel Müdürlüğü de buna itiraz etmemiş. Bugünlerde de bir yasa teklifi getirilmiş denilmiş ki: “Bölgede yandığı çıktığı iddia edilse de burada tekrar kadastro yapılması gerekir.” Neden kadastro bir daha yapılsın? Yargı bir karar vermiş siz diyorsunuz ki: “Aradan zaman geçti bizim de birtakım çıkarlarımız var, yargı bir daha yapılsın.” İyi maşallah! O zaman bundan sonra her şey böyle döner! “Bizim işimize gelmedi bir daha yargı olsun. Bizim işimize gelmedi bir daha şu bu olsun.” meselesi! Tehlike büyük çünkü Nusretiye’de orman alanları katledilebilir bu yasa maddesi çıkarsa, yarın öbür gün başka alanlar için başka kadastro yapılıp orman alanı ilan edilen yerler için de rantiyeciler tekrar kadastro ister, alavere ile yasa teklifleri gelir veya yargı da yasalaşacak, böyle bir yasa çıkacak, bir başka yer için de “Bakın böyle bir emsal var yasa var.” Denilecek orada da yeniden kadastro yapılıp 2-B’ye çevrilecek ve başka yerlerde ranta çevrilecek. Ben yıllardır Kocaeli’de böyle orman alanlarının 2-B’ye çevrilmesi konusunu hep gündem ediyorum, bölgelere gidiyorum, çekimler yapıyorum şimdi Nusretiye’ye gideceğim böyle bir şey olamaz. Bu yasayı durdurmak zorundayız, bu yasa maddesi kabul edilemez. Bakın biz bu konuyu takip ediyoruz, halen bu dayatmayı iktidar yapıyor, buna itiraz ediyoruz ve buradan da Kocaeli’ye, Kartepe’ye, Nusretiye halkına sesleniyorum orada birtakım dolaplar dönerek meseleyi bilmeyen insanlar üzerinden bir mesele ile orası 2-B arazisine getirilecek daha sonra 5 yıldızlı otel sahipleri gelip bu araziyi satın alacak ve orada kocaman lüks oteller dikilecek, etraf betonlaşacak. Tehlike ortada ardından bu emsal gösterilip yarın da başka yerler için böyle kararlar alınabilecek. Biz bu tehlikeyi görüyoruz ve düşünün bir kadastro yapılmış Orman Genel Müdürlüğü itiraz etmemiş kalkıp 2. Kadastro yapılacak. Devlet kendi kendini mi yalanlamak durumunda? Bu ne rezalettir! Olacak bir iş değil. Belgeleri ile her şeyi ile ortada biz takibe aldık ve buradan iktidara da sesleniyoruz. İktidara seslensen ne olur! AK Parti MHP Cumhur Zulüm İttifakıdır işleri güçleri ranttır. Adrese teslim yasa yapıyorlar ya! Adrese teslim yasa maddesi çıkartılıyor olacak bir iş değil Kocaeli Milletvekili olarak konuya itiraz ediyorum, konuyu yakından takip edeceğimi söylüyorum ve burada dönen dolapları daha da fazla bir şekilde gündeme getireceğimi de buradan ilan ediyorum, bir an evvel bu yasa maddesinin iptal edilmesi gerektiğini söylüyorum.

Cezaevlerinden ve diğer birçok yerden gelen hak ihlalleri gerçekten bize Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun ne kadar atıl durumda olduğunu gösteriyor. Yıllardır İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bu tür ihlaller ile ilgili tek bir suç duyurusu yapmış değil. İnanılmaz ihlaller var ve sadece kağıt üstünde bir şeyler yaparmış gibi görünen bir İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu var, ayıptır yazıktır, aldığınız maaştan utanmanız gerekiyor çünkü bakın işinizi yapmıyorsunuz böyle bir şey olmaz! İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu çalışmıyor tam tersine ihlalleri örtme komisyonu haline gelmiş, Başkanı maalesef AK Parti’nin ve Cumhur Zulüm İttifakı üyeleri kanalıyla bu işler dönüyor. Biz de buna itiraz ederek Meclis’te halkın vekili olarak bütün bu ihlalleri gündeme getiriyoruz değerli arkadaşlar.

Edirne İl Göç İdaresi Müdürlüğü Geri Gönderme Merkezinde  tutulan Tunus vatandaşı üç çocuk annesi Nıhed Aounı geri gönderme merkezinde diyor ki avukatı: “Sınır dışı edilmeyi  kabul ettiğime dair zorla imza almaya çalıştıklarını ağlatarak anlattı. Yarım saat sonra tekrar arayarak bir görevlinin kendisini tekrar dövdüğünü hakaret ettiğini, avukat vasıtası ile şikayet edeceğini söylediğinde de alay ederek “Bekliyorum gelsin.” dediğini özellikle parmaklarına adeta kırarcasına vurduğunu ağlayarak anlattı. Kadının üç küçük çocuğu İstanbul’da ikamet etmektedir ve onları bırakıp asla sınır dışı edilmeyi kabul etmediğini belirtmiştir. Noter marifeti ile vekaletname çıkartamadığı için adıma elden vekaletname imzalayıp verdi. Elden vekaletname ile sadece idari gözetim kararına karşı itiraz yapabilirim.” Böyle zorla kağıt imzalatmak gibi durumları takip ediyoruz. Göç İdaresi bu konu hakkında lütfen bir açıklama yapsın, Edirne İl Göç İdaresi Müdürlüğü Geri Gönderme Merkezi’ndeki bu kişi için bir açıklama yapmalı nedir bu? Bu zulümdür! Türk vatandaşı olmayabilir ama insandır, bir annedir, çoluk çocuğu olan insana bu nedir? Bir hesap vermeleri gerekiyor.

Deprem bölgesinde olan cezaevlerinde kalan mahpusların yakınları çok tedirgin. Bize Bolu’da ikamet eden bir aile başvurdu. “Abim Yusuf Aslandoğdu Akçadağ T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda” ya nakil sağlanmalı ya da en azından deprem bölgesindeki mahpuslar için bir özgürlük imkanı sağlanmalı. Bu konuda bakanlığı duyarlılığa davet ediyoruz. En azından Bolu’ya nakil anlamında bir çalışma yapılabilir, deprem bölgesindeki cezaevinde mahpusu olan aileler son derece sıkıntılı durumda.

Askeri öğrenciler, kursiyer teğmenler, Harbiyeli öğrenciler, 15 Temmuz gecesi neye uğradıklarına şaşırdılar, hiçbir şeyden haberleri yoktu onlara bir emir gelmişti ve o emirlerin ne olduğunu anlamadan uygulamaya çalışırken darbeci ilan edildiler hayatları karardı. Onlardan birisi Ramazan Oruç Hava Harp Okulu’nda sözleşmeli er yemekhane görevlisi olarak çalışmaktaymış. “Daha önceden hiçbir şekilde terör ya da özel bir eğitim almadık, bizim aldığımız eğitim komutanlara itaat, sağ sol adım, eski M1 tüfeği ile gösteri yapmak. Başka bir şey bilmeyiz fakat o gece 15 temmuz gecesi bir emir geldi gittik bu emri ifa etmek için destek grup komutanı terör saldırısı var dedi, polise desteğe gideceğiz dedi sonra işler karıştı. Bölük komutanı ben gidemem dedi, araç hareket etmedi o kaybolunca destek grup komutanı araca hareket emri verdi. Askerler araç araması yapıyorlardı bomba araması denilmiş. Kaç kez bomba araması yaptın diye tartışmalar oldu ve kitle oraya gelmiş. Bunlar anlamıyor ne oluyor ne bitiyor biz terör saldırısı var diye gidiyoruz birtakım kişiler sivil kişiler üstümüze geliyor ne oluyor ne bitiyor derken bir yere saklanmışlar. Hiçbir şeye karışmayıp bir yere saklanmış. “Çalılık bir yer var oraya saklandık. Sabah olunca silahı ve üzerimizde bulunan mermileri eksiksiz bir şekilde teslim ettik. 18 saat sonra nöbet tuttuk.” Diyor. “Darbe olduğundan bizim haberimiz yoktu, 15 ay görevime devam ettim. Sonra haftada 20 kişi gidiyor ve tutuklanıyordu ben de babamı aradım baba böyle bir şey var gel seni göreyim dedim. Babam geldi öyle şey mi olur dedi. Babam ile o gün vakit geçirdik sonra tutuklandım 9 ay 27 gün hapis yattım ve Yargıtay aleyhlerine bozmuş müebbet istiyorlar. Düşünün hal bu! Bu olaydan sonra da çalışıyor kişi! 15 ay görevine devam ediyor sonra mahkemeden ceza alıyor o bile az deniliyor. O zaman bunu 15 ay niye çalıştırdın? Bu gece apaçık emir aldığı belli böyle binlerce kişi var. Perişan durumda bu tür insanlar. Bir sözleşmeli er olarak böylelikle yemekhane görevlisi olarak çalışıyorsun, bu insanın darbe ile ne alakası var! Emir verilmiş gitmiş! Arkadaşlar durup dururken böyle insanların dünyası karartıldı. 7. Yıla giriyoruz insanlar perişan ve maalesef hala bu konularda insaflı bir yargı yok, yargı kararları mutlaka adalete uygun olmalı.

Eskişehir L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmakta olan Mukadder Alakuş isimli mahpusu 6 yıldır defalarca gündeme getirdim, hasta bir mahpus, her türlü haksızlığa uğrayarak tutuklanmış ve cezaevinde yıllarca bir sürü hastalık çekiyor, sıkıntı yaşıyor ve eşi de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne bir başvuru yapmış. Denilmiş ki: “İnsani olmayan koşullarda cezaevinde tutuluyor, savunma hakkından yoksun bırakıldı, hak ihlalleri var ve tazminata hükmetmiş. AYM Savunma Hakkının ihlali tespiti yaparak ilk derece mahkemesi olan Manisa 3 ACM kararını bozmuştur. Birçok hastalığı da var eklem romatizması gibi. BM İnsan Hakları Komitesi’nin bu haksız tutuklama hukuksuz keyfi ihlalin önlenmesi kararını cezaevi gözlem kurulu dinlemiyor! Maşallah! Kendilerine AYM’den Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’nden üstün gören Cezaevi Gözlem Kurulları var. Eskişehir L Tipi Kapalı Cezaevi Gözlem Kurulu da bunlardan birisi olacak bir iş değil. Bu kararı da görmelerine rağmen daha önce de tarafsız koğuşa geçmesini kabul etmelerine rağmen 21 Mart’ta bunu iptal etmişler bakın yeter ki hasta kadını tahliye etmesinler. Cezaevi gözlem kurulu büyük uğraş veriyor. El insaf! Skandal olaylar. Neden iptal etmiş bağımsız koğuşa geçmesini? Daha da skandal bir şey söylüyorum. El insaf! Kendisine Almanya’da insan hakları savunucuları olan 70 yaşlarında Wili ve Barbara isimli iki kişiden mektup almış. Bu kişiler Mukadder Alakuş’a demişler ki mektupta: “Sağlıklı kal, üretici yazarlığına devam et, gökyüzünün maviliklerini seyret, Paul Klee (Akvaryum balığı resmî)’ni söylemişler. Güzel tavsiyelerde bulunmuşlar. Subliminal örgüt üyeleri arası mesajlaşmak denilmiş. Ne var bunda? Ne subliminali ne hali! İnsanlar hapiste zor durumda olan bir insana sağlıklı kal üretici yazarlığına devam et diye mesaj yollamış gözlem kurulu buradan neler çıkartmış!  Kartı gönderenin terör üyesi olduğu tespiti olmadan, kartı gönderen de terörle alakası olmayan kişiler, masumiyet karinesi yok sayılarak kafadan bağımsız koğuşa geçmesi ve diğer tüm denetimli serbestlik alma hakları iptal edilmiş ve cezaevinde tutuluyor. Eskişehir L Tipi Cezaevi yönetimine buradan sesleniyorum; bakın iktidar da değişiyor. Yarın öbür gün bu yaptığınız uygulamalardan dolayı yargılanırsınız. Bunlar olacak işler değil. İnfaz hakimliği kararların bir kısmını iptal etse de keyfilik devam ediyor. Biz binlerce başvuru alıyoruz böyle cezaevi gözlem kurulları büyük bir keyfilik içinde zaten kapasite üstü çalışan cezaevlerinde daha çok mahpus kalsın diye büyük bir uğraş veriyor. Bu bir insafsızlıktır olacak bir iş değil.

Fatih Kılınç SGK emeklisi bize başvurmuş, maaşını PTT den almaktaymış ve PTT’nin emeklilere promosyon ödemesi yapmayacağını promosyonu durdurduklarını söylemişler. “Bu büyük bir haksızlık Aktif banktan kredi almak zorunda kaldık diğer kamu bankalarında böyle bir düzenleme söz konusu değil.” Bu da olacak bir şey değil. PTT niye bunu yapıyor? PTT artık emekli maaşı alan emeklilere promosyon ödemesi yapmayacakmış. Zaten emekli aldığı maaş nedir ey PTT? 3 kuruşluk promosyon ödemesi de ayıptır! PTT Emekli Maaş Promosyonu vermiyor.

Ömer Maden Malatya’da Ford Trucks Çetinkayalar otomotiv de çalışıyordu, deprem sonrası insan kaynaklarından işten çıkarıldığı yönünde ileti almış ve “OHAL var kardeşim itiraz edemezsin.” Gibi aslında OHAL kapsamında işten çıkartılmak yasak, usulsüz bir şekilde işten atılmış, geçen hafta da birçok başvuru aldık. “Cimer ve Alo 170 hattından şikayet etmeme rağmen bir sonuç alamadım.” Diyor biz de burada gündeme getiriyoruz.

“Mustafa Ertürk %61 engelli Ankara Vergi Dairesi’nden engelli indirimi hakkı da kazandım. 13 yıl 4600 gün SSK prim gününüz de olsa ilave 5000 gün emekli sandığı gününüz de olsa %79 engelli de olsanız emekli yapmıyorlar, EYT’de çıktı Faydalanamıyorsunuz, engelli emekli yapmıyorlar, malülen emekli yapmıyorlar çünkü 1organınızdan %60 üzeri engelli olmak şartı ve 1265 gün tekrar SSK’lı olarak çalışmadan hiç bir talepte bulunmayın ve bize gözükmeyin çünkü çalışmışsınız fakat çıkmış emekli sandığına başlamışsınız o haklarınız dikkate alınmıyor, Emekli sandığından da ihrac olmuşsunuz oradan zaten emekli olamazsınız. Tekrar 1260 gün SSK’da çalışıp öyle gelin diyorlar “Engelliyim çalışamıyorum.” dedikçe ” “Engelli de olsan git 1265 gün daha tekrar SSK’lı olarak çalış öyle gel daha önce gelme.” diyorlar. Adam ne yapsın engelli! İstediğin çalışmayı yapamayacak! Bu duruma çözüm noktasında biz de soru önergemizi verdik ve bunu da ilgili birimlerin halletmesi gerektiğini söylüyorum.

Konteyner meselesi çok büyük bir mesele haline geldi. Meryem Tülin Yumlu İzmir Bayraklı’da 2.5 yıl önce olan deprem sonrası konteynerlerde kalan bir depremzede fakat bu 11 ilimizdeki depremlerden sonra kendisine konteynerden çık denilmiş, başkalarına da. “Çok zor durumdayız bizi buradan çıkartmayın deseler de yetkililer gelip konteynere girip eşyaları atıp onları buradan çıkartmışlar. Bu hem kişilik haklarına aykırı bir şey, sizin özel alanınıza izin alınmadan girilmesi evet birtakım yazılar gelmiş, çıkın yoksa şöyle böyle yapacağız denilmiş ama diyor ki: “Biz burada bir şekilde idare edilebilirdik, kapı kilitlerini kırarak içeri girdiler biz 6 kişi kapıda kaldık soğukta akşama kadar basın da yanımızdaydı 2 gün yurtta kalmamız sağlandı şu anda Hilton’a 3 aylığına yerleştirilmiş. “Bu davranışları hak etmedik. Buna bir çözüm bulunması gerekiyor. Ben konteynerimi ve eşyalarımı geri istiyorum. Konteynerden atıldım, geçici bir yerdeyim ama AFAD ve yönetim bu davranışların hesabını vermeli.” Diyor.

Süleyman Turan bize A-101 marketleri ile ilgili bir şikayetini göndermiş. Kendisi orada geçmeye yakın malların hızlıca satılması ve birtakım usulsüzlüklerin olduğunu söylüyor. Önemli iddiaları var ve insanların Diyarbakır’da işsizliğin yoğun olduğu bir yerde bütün bu usulsüzlükleri görerek çalışmaya devam etmeye mecbur bırakıldığını söylüyor ve bize uzun uzun A-101 Diyarbakır’daki sıkıntıları anlatmış. Birçok usulsüzlük olduğunu söylemiş, Genel Müdürlüğün istekleri yerine getirilmezse tenzili rütbe yapılarak personel statüsüne indirildiklerini ve birçok usulsüzlüğün yapıldığını, hukuku uygulamak isteyen doğruyu yapmak isteyenlerin tehdit edilip işten çıkarıldığını ve yerine usulsüzlüğü uygulayabilecek insanların göreve getirildiğini iddia ediyor. Bu tür iddiaları gündeme getirmiş. Birçok olayı uzun uzun anlatmış ve en sonunda “ A101 kod ile çıkartmayı adet haline getirmiş.” Diyor. İstifaya boyun eğmeyenleri mahkeme kararı olmadan 46 ya da diğer kirli kodlarla kolayca çıkartıyor. Mahkeme kararı olmadan 46 kodu ile çıkartmanın engellenmesi ile ilgili bütün işçiler adına meclisten yasal bir düzenleme yapılmasını talep ediyoruz. Diyor. Bölgede işsizlik çok fazla. A-101 bunu kendi lehine çok zalimce kullanıyor. Bölge sorumlusu Yakup Aykut’un personellere : “Ben bir elemanı 15 dakikada bulur işe alırım.” Dediğini aktarıyor ve bu iddiaları gündeme getiriyor. Çok kolay bir şekilde hukuksuz uygulamalara mecbur edildiklerini iddia ediyor. Biz iddiaları gündeme getiriyoruz, A-101’in görevi bunlara cevap vermektir, biz burada hakim değiliz ama çok ciddi iddialar vardır ve kurumsal bir şirket olan A-101’in bu konulara ciddi cevaplar vermesi gerekiyor, önemli iddialar var, biz de bu konuyla ilgili bir soru önergesi veriyoruz.

Yine engelli kadrosunda %68 engelli Mesut Tunç diyor ki: “5 yıl A-101’de çalıştı şahitleri var fazla mesai yaptırıldı tazminatı yüksek olduğundan sürekli başka mağazalara sürgün edilerek yıpratılıp istifaya zorlandı engel durumunu zorlayacak işler kendisine yaptırıldı ara molaya gönderilmediği için düşüp bayıldığı gözünü şiştiği oldu. En son Genel müdür Kenan Buzpınar ve satış müdürü Bilal Övün’ün talimatıyla yaptırılan baskılar sonucu Bölge sorumlusu Yakup Aykut’un hakaretleriyle işten haksız şekilde atıldı. Mağazada bir engelli işçiye yaptırılmaması gereken işler kendisine yaptırıldı.” Diyor. Bunlar ciddi iddialar, sanırım yargısal başvurular da yapılmıştır biz de konuyla ilgili soru önergeleri veriyoruz ve fazla çalıştırıp mesai ücretini vermeme şu bu işte bir işçiye yapılabilecek haksızlıklarla ilgili bu beyanlar gündeme geliyor ve biz de bunu gereken ilgililere sunuyoruz. Buradan basın toplantımızda sorup resmi işlemler yapacağımızı A-101’in bu konuda açıklama yapması gerektiğini söylüyoruz. Ayrıntılı bir şekilde bizde bu bilgiler var özetini söyledim. Tabii ki bunlar bir iddia boyutundadır A-101’in cevap vererek bu konuları aydınlatması gerekir. Yasalara uygun bir şekilde ilişkileri çalıştırıyor yoksa işsizlik konusunda büyük bir mağduriyet ortada olduğu için işçilere mobbing haksızlık mı yapıyor? Bunların netleştirilmesi gerekiyor!

Nusret Göçer Erzincan T Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmakta bir olay gerçekleşmiş, bir bıçaklama olayı eşi diyor ki: “Eşim de olay yerindeydi bıçaklamayla falan bir alakası yoktu ama iki yıldır tutuklu yargılanıyor. Kamera kayıtları her şey var. Ben mağdurum dört çocuğum var perişanız bıçaklamaya karışmadığı ortada ama hala tutuklu yağlanıyor.” diyor bu konunun tekrar bir incelenmesinde tabii ki fayda var bizde böyle gündem edelim hakikaten böyleyse yargı tutuksuz da yargılayabilir. Tutukluluk bir tedbirdir birtakım denetimi serbestlik imza şartları getirerek tahliye edilebilir.

Birçok kez gündeme getirdik Erkan Benli Giresun Espiye Cezaevi’nde kalmakta ailesi, yaşlı annesi bize kaç kez başvurdu. Giresun Espiye’ye gidemiyor en azından Kandıra’ya nakli konusunda defalarca söylüyoruz. Bu kadar zor mu ya Allah aşkına! Yani annesi oğlunu görmeden bu hayattan veda ederse hiç kimsenin vicdanını sızlamayacak mı? Defalarca bu konuyu gündeme getiriyoruz. Kandıra Cezaevi’ne gitmesi takdirinde yakınları Erkan Benli’yi en azından ziyaret edebilecek.

Adem Ketir İzmir Buca Cezaevi’nde annesi hasta kan kanseri, oğlunu görmek istiyor ve Muş’a yakın cezaevine nakli istiyor. “Biz İzmir’e nasıl gidelim? Muş’ta oturuyoruz. Maddi durumumuz da yok hep hücre cezası verildi defalarca ölüm orucuna girdi sağlığından da oldu cezaevi söz verdi orucu bıraksın yardımcı olacak dediler ama olmadı şimdi eşim ağzını dudaklarını dikmeyi düşünüyor.” Diyor. Düşünün yani bakın ya bir nakil vermiyorsunuz, İzmir’den Muş cezaevine nakledin yani insan içeride dudaklarını dikmeyi düşünüyormuş! Ailesi Muş’tan İzmir’e gidemiyor, maddi manevi nedenler dolayısıyla artık el insaf diyorum!

İzmir Menemen Cezaevi’nde çok üzücü vicdan sızlatıcı anneleri, babaları, çocukları çok üzen uygulamalara imza atılmaya başlandı. Ne mi oluyor? Açık görüşe gidiyorsunuz eşinizin yanına gidiyorsunuz eşiniz ve çocuklarınızla onun yanında oturmak istiyorsunuz, “Hayır oturamazsınız. Eşiniz yanınızda oturamıyor karşıdan bakacak size.” sonrasında “Sadece 10 yaş altı çocuklar anne babalarının yanına oturabilir.” diyor hükümlü ve tutukluların yanına. Kardeşim 11 yaşındaki çocuk oturamayacak 9 yaşındaki çocuk oturabilecek! Ya 11 yaşındaki çocuğun babası ne olacak? Kendisi ne olacak? Olacak iş mi yani? Hem eşi için geçerli hem çocuklar için ne gerek var böyle “Yok yanına oturmayacak karşıdan bakacak.” Kardeşim zaten aramayı yapıyorsun arama yapmışsın girmiş içeri tehlikeli bir madde yok otursun yanında zaten ayda bir açık görüşe geliyor, 1.5 saati de 45 dakika veriyorsunuz ayıp değil mi ya bunlar nedir? Menemen cezaevinde bu yapılıyor! Birçok başka cezaevinde de yapılıyor ama insanlar: “Geçici bir durumdur diye sesimizi çıkarmadık. Görüntülü görüşme de alamıyoruz ve açık görüşlerde kısıtlamalar had safhaya gelmiş durumda. Bu olacak bir şey değil. Bizim kendimiz ile ilgili bir sıkıntı da yok. Başkası yanlış bir şey yapmış onu bilemeyiz ama bizimle ilgili hiçbir sıkıntı olmamasına rağmen eşimizin yanına biz ve 10 yaş üstü çocuklarımız oturamıyor.”

İsmet Özçelik ile ilgili bir başvuru geldi. Daha öncesinde de gündem etmiştik. 2017 Mayıs ayında Malezya’dan kaçırılıp getirilmişti bu çok açık net daha önce de söylemiştik, kalp ve diyabet hastası Denizli T Tipi Cezaevi’nde mahpus İsmet Özçelik. Ne olmuş? Kendisine tahliye tarihinden 6 gün önce soruşturma açıldı tahliyesine engel olundu. Yani bakın birisinin tahliyesini engel olmak için 40 takla atan cezaevi gözlem kurulları var! Ne yapıp edip tahliyeye engel oluyorlar. Bunlar normal hadiseler değil arkadaşlar. Belli ki bir yerden emir geliyor şu kişi tahliyeyi hak etmesine rağmen tahliye vermeyeceksiniz! Diyor ki: “Cezaevinden alınan izin ile zeytin çekirdeklerinden tespih gibi hediyelik eşya yapmak için böyle bir küçük boyuttaki bir alet aramada bulunmuş. O adamda bunu zaten tespih yapmak için kullanıyormuş kendisine disiplin cezası verildi gardiyanın tuttuğu tutanak savcıya iletildiğinde adli soruşturma açılmış, dava açılmış hücre cezası verilmiş aynı koğuştaki diğer mahpuslarda aynı aletleri kullanıyormuş. Cezaevinden de bunun için izin alınmış kimse şimdiye kadar böyle bir problem de yaşamamış fakat savcı dinlememiş denetimli serbestliği iptal edilmiş. Ya herkes kullanıyor cezaevi de izin vermiş ama sıra bir şahsa gelince ona yasak geliyor! İlk önce böyle bir basit mevzu için hücreye atılmasına gerek yok denilmiş daha sonra hücreye atılmış 15 gün kalmış ve sonuçta uyduruk nedenlerle denetimli serbestliği verilmemiş el insaf ya! Bakın zaten adil olmayan yargılamalar bir sürü hukuksuzluk ve en sonunda yani insanların hak ettiği denetimli serbestlikleri vermemek için ne yapacağını bilemeyen cezaevi gözlem kurulları, savcılar.

Hasan Vural Bolu Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde kalmakta yakınları bize başvurdu. 70 yaşında bir yaşlı insan, hasta 2018’den beri Yargıtay’da dosyası. Yargıtay bir karar versin en azından neyin ne olacağı belli olsun. Babamın beyninde damar tıkanıklığı var, baygınlık geçiriyor bu sene yoğun bakımda kaldı bir hafta diyor. Bir an evvel Yargıtay’a buradan uyarı yapıyoruz lütfen bu dosyaya bakın.

Hasan Alan Samsun Kavak S Tipi Cezaevi’nde kalmakta. Daha önce de gündeme getirdik. Birçok zulüm haksızlık yapılıyor ve “Kardeşim yaklaşık 8 yıldır cezaevinde iftiralar yüzünden yatırılıyor. Kahramanmaraş depreminden sonra Samsun’a götürülüp orada eza, cefa çektirilen birçok mahpus vardı gündeme getirmiştik maalesef onlardan birisi de bu işkence ve zulüm olduğu iddiaları var.

İstanbul’da Uygurların kitapevindeki kaçak ve bandrolsüz kitaplara el konuldu ardından geri verilmiş. Daha sonra birtakım farklı emirler devreye girmiş. Şu iddia var; bandrolsüz kitapların satışı konusunda birisine bir muamele birisine farklı muamele yapıldığına dair iddialar var. Bu iddialar konusunda da bir açıklama yapılması gerekiyor. Birisine öyle birisine böyle muamelesi de tabii ki kabul edilemez. Adalet Neyse biz onu söyleriz ondan sonra bu tür adamını bulup işin üstünü örtme tavırları konusunda itirazlar var. Böyle mi değil mi bunun da netleştirilmesi gerekiyor.

Mert Arıdıcı mahkemelerin basit suçlarla ilgili vermiş olduğu doğrudan verilen 3 bin TL ve altı adli para cezaları miktar itibariyle düşük olduğu ve hürriyeti bağlayıcı olmadığı gerekçesiyle çok mağduriyete yol açmaktadır.” diyor 3000 TL ve altı adli para cezalarında ödeme yapıldığında adli sicil arşiv kaydına alınmamasını ve yaşadığımız mağduriyetin ivediliklie giderilmesini talep ediyorum diyor. Bu konunun da ayrıntılı bir şekilde araştırılması gerekiyor. İnsanlar birtakım hataları olabilir ama faaliyetlerini engelleyecek bir şekilde onların yaşamlarını etkileyecek bir şekilde olmamasına da dikkat etmek gerekiyor.

Rojin Talayhan bize başvurmuş Nusaybin Belediyesi’nden ihraç edilen tabii mimari restoratörmüş. “Hiçbir yere üye değilim bir komisyon kuruldu. Ben bir gün adaletin tecelli edeceğini düşünürken komisyon da ret verdi. Hakkımda açılmış soruşturmaya odaklandım. Takipsizlik aldım. 2 soruşturmam var biri ihraç edilmeden önce açılıp takipsizlik ile neticelenmiş bir diğeri ise ihraç edildikten 2 yıl sonra açıldı. Soruşturma açıldığında Nusaybin’de bile yaşamıyordum.” Bütün bunlardan sonra çok büyük maddi sıkıntılar yaşamış bu kişi yani intihara yeltenmiş “İki evladım vardı torpilim yoktu 8 kişilik yoksul bir ailenin okumuş ve emekleriyle bir yerlere gelmiş bir vatandaşıyım. Uğradığım bu hukuken hiçbir dayanağı olmayan dayatılmış ve zoraki mecbur bırakılmış bu yaşantıya itiraz ediyorum.” diyor bu vatandaşımız. Şu anda Ankara 14. İdari Dava Dairesi’nde dosyası var, iki evladı ile beraber perişan olmuş bir annenin mesajını okuyorum. Böyle yüz binlerce KHK ile  ihraç edilmiş mağdur var ve hayatları karartılmış durumda.

Adalet Bakanlığı personeli bize başvurmuş. Zabıt katibi, mübaşir ve CTE personelleri 11-12 Bin TL  arası maaş alıyoruz mevcut maaş iyileştirilmesi sözü verildi fakat herhangi bir iyileştirme yapılmadı bizim sesimiz olun diyor. “Zabıt Katibi, mübaşir ve Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü personeli infaz koruma memurları olarak bizim sesimiz olun. Mali ve özlük haklarımızın iyileştirilmesi için lütfen baskı yapın.” Biz bunu zaten gündem ettik arkadaşlar komisyonda ben bu yasa hakkında gündem ettim ve genel kurulda da bu konuda yargı paketi geldiğinde gündem ederiz inşallah.

Hacer Hanife Turmak şu an Erzincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu. Dosyası Yargıtay aşamasında “Depremden ve selden etkilendik. Eşimin tutuksuz yargılanmasını istiyorum. 6 yaşında çocuğumuz var en azından Urfa Cezaevi’ne nakil olmasını talep ediyorum. Ben kısmi yüz felci geçirdim.” Deprem bölgesindeki insanların daha hüküm almamış tutuklu yakınlarının bir şekilde tutuksuz yargılanması mevzu bahis ise bu sağlanmalı çünkü büyük bir felaket evleri yıkılan perişan olan maddi manevi varlığını kaybeden ailelerin bir de yakınları cezaevinde ise çok daha büyük dramlar oluyor.

Şükrü Kara bize başvurmuş EYT ile ilgili bir mağduriyetini gündeme getirmiş. KHK ile ihraç bir öğretmen kendisi ve KHK’lılar EYT meselesinden faydalanamadı. “İşin doğrusu 6180 gün primle emekli olamıyorum yaşım 52, 3 çocuğun varsa 8 yıl 9 aylık cezaevi hayatımda sağlığım bozuldu ve cezaevinde 4 ameliyat geçirdim çalışacak durumda değilim şimdi bana 3,5 yıl daha çalışırsan emekli olabilirsin deniyor. Ayrıca çalışmam durumunda da 18 yıl memuriyetle prim kesilmesine rağmen Emekli Sandığı emeklisi olamazmışım maddi olarak çok sıkıntıdayım bu da yetmezmiş gibi cezaevi hayatındaki yemek ve yargılama giderleri ile ilgili ciddi bir devlet borcum var. Sosyal Yardımlaşma vakıflarına yaptığım tüm başvurular reddediliyor, evim kira perişan durumdayım.” Diyor. Bakın KHK’lıysanız hiçbir şey size yaramıyor, EYT çıkıyor ondan bile faydalanamıyorsunuz maalesef durum bu ve perişan insanlara bir çözüm yolu bulunması noktasında da adım atılması gerekiyor. Evet EYT geçti fakat birçok kişi bundan faydalanamadı ve büyük sıkıntılar yaşıyor.

 Ümit Çobanoğlu Edirne F Tipi Hapishanesi’nde kalmakta. Edirne Hapishanesi’nde mektup gönderme posta parasını karşılamakta zorlananlara ayrı ayrı mahpusa mektup gönderme dayatması, boya kalemleri yasak. Aydınlara sanatçılara gönderdikleri mektuplar da engelleniyormuş. Biz bunu başka cezaevlerinde de gördük ben inanamadım ama çocuklara bile boya kalemlerinin verilmesinin yasaklandığı cezaevleri vardı. Mesela Diyarbakır Cezaevini ziyaret ettiğimizde çocuğa boya kalemlerinin verilmesi ile ilgili önemli sıkıntılar olduğunu öğrenmiştik ve bu da cezaevi raporuna geçmişti.

“Ben Cüneyt Yeşilyurt uzun bir süredir İçişleri Bakanlığı tarafından pasaportuma şerh konulmuştur. Yargılanmaktan olduğum bir dosya kapsamında bu şerh konulmuş ve mahkeme yurt dışı yasağı mı kaldırmasına rağmen, emniyet pasaportuma şerh koymuştur.” emniyet böyle keyfi, uyduruk işlere devam ediyor. AYM kararları var, yargı kararları var ama emniyet, İçişleri Bakanlığı kendini “Deli Dumrul” hissediyor! “Ben yaparım kimseyi dinlemem.” tavrı hukuk devleti falan değiliz yani tamamen polis devletine dönmüşüz! Sen bir bakanlık olarak Anayasa Mahkemesini dinlemiyorsan burası hukuk devleti falan değildir yani kendi kafana göre bir devlet ilan etmişsinidir!

“15 Temmuz davasında 12 yıl 6 ay hapis cezasını çarptılar sözleşmeli erlerin aileleriyiz. Kardeşim Tayfun Bağ bu 52 erden birisidir. Keskin T Tipi Cezaevi’nde kalıyor. Yerde yatan mahkumlar var, Ankara’da cezaevlerinde yer olmadığı için oraya nakil istemedik. Yerde yatan mahkumlar olduğu için suç duyurusu olmadan devletsiz bir şekilde bir cezayı alan erlerin perişan durumlarını söylüyor Az evvel bahsettiğimiz Ramazan Oruç gibi hiçbir şeyden habersiz emri alıp içtima alanına toplanan gariban erler darbeci ilan edildi terör ihbarı var Atatürk Havalimanı’ndan saldırı olacak polise destek amaçlı gideceğiz diyorlar. Ondan sonra bunlar denileni yapıyor bunlar kim yani arkadaşlar olacak işler değil. Bak bu erler hizmet bölüğünde işçi statüsünde çalışan insanlardır. Bahçıvan, elektrikçi, tesisatçı, mobilyacı, boyacı vb. bu işleri yapan gençler ya! Çocukların darbe ile ne alakası var yani! Allah aşkına darbeyi komutanlar yapar! Gariban erlere burada bakın! Terör saldırısı var diye gidiyorlar ve orada bazı provokatörler erlerle kalabalık kitleyi karşı karşıya getiriyor. Erler neye uğradığını şaşırıyor kitle onları linç edecek, erler kalabalıkla karşılaştıklarında artık havalimanına çıkmak mümkün değil öfkeli kalabalık erleri büfede sıkıştırıyor linç etmek istiyor. “Ne darbesi ne hali biz buraya terör diye geldik.” Diyorlar. Erler 30 dakika sonra takviye ekip gelince erler direnmeden silahlarını teslim ediyorlar. Sonra ilk 20 gün içinde bir cezaevinde kalıyorlar daha sonra tahliye olup görevlerine 3 yıl boyunca devam ediyorlar. 3 yılın sonunda bir gece kapı dışarı ediliyorlar daha ceza kesinleşmeden sözleşmeleri tek taraflı feshediliyor daha sonra Yargıtay 12 yıl 6 ay cezayı onuyor! Hadi gel bakalım çık işin içinden hani sen bir şey yok demişsin çalıştırmışsın sonra yargılamışsın basmışsın cezayı çocuklar neye uğradığını şaşırmış! AYM’de bir aydır ret kararı verdi şimdi hepsi hapisteler. Bu vicdanları sızlatıyor arkadaşlar yani. Bu kaçıncı dile getirdiğimiz vaka! Yani bunlar bakın adaletsizliklerden bir bölük demet maalesef!

İzmir Büyükşehir Belediyesi 2. yüzyılın İktisat kongresinden bir 12. madde kararı okuyorum bu da önemli değerli buluyorum. “KHK ile ihraç edilenler KHK gibi keyfi adil yargı kararlarına dayanmayan ve anayasaya aykırı yöntemlerle çalışma ilişkilerinin düzenlemesine vazgeçilecektir. Bu düzenlemeler nedeniyle mağduriyet yaşayanların kaybedilmiş tüm hakları iade edilecektir.” Denilmiş. Bu kongrede alınan kararları tasvip ediyorum. Umarım bunlar hayata geçirilir değerli arkadaşlar.

Fevzi Buldan arkadaşımız idealist bir arkadaş yıllardır çok önemli bir mesele için mücadele ediyor. Kendisini de destekliyorum; Kürt Dil Hareketi (HEZKURD) Genel Koordinatörü kendisi, 2 bin Kürtçe öğretmeni ataması yapılmasını talep etmiş. Çok skandal seviyede Kürtçe öğretmeni sayıları ve bu seçmeli ders Kürtçe meselesi yürümüyor arkadaşlar. Yani en azından bunu yürütelim, bakın ana dilde eğitimi devlet vermiyor seçmeli dil meselesini verdik diyor bu da yürümüyor çok az bir öğretmen var. 79 öğretmen var Türkiye çapında iki bin Kürtçe öğretmeni ataması yapılmasını talep etmiş Sayın Fevzi Bulgan 2000 tane Kürdoloji mezunu  Kürtçe öğretmenlere ayrılsın!” demiş. ifadelerine yer verdi. Müfredat 12 yıllık mecburen Türkçe eğitimi 5-6-7. sınıflarında öğrencilerin bir sınıf ya da yeterli grup oluşturacaksa ulaşması halinde haftada 2 saatlik Kürtçe Kürtçe (Kurmancî/Kirmanckî) dersi alınabileceği yönündeydi. Aynı yıl 28 ilde Kürtçe dersini 18 bin 847 öğrenci seçti ancak geride kalan zaman içerisinde değişik gerekçelerle özel Kürtçe kurslar engellendiği gibi okullarda da Kürtçe seçmeli derslere devam edilmedi. Biz bunu pratikten biliyoruz, sınıf açılamıyor. Öğretmen olsa yok öğrencinin talebi yok deniliyor, öğrencinin talebi oluyor öğretmen yok deniliyor, yok sınıf oluşturamadık deniliyor! Bu iş yürümüyor sonuçta yürümüyor biz pratiği sahayı biliyoruz. 79 Kürtçe öğretmeni varmış Türkiye’de. En az 2000 Kürtçe öğretmeni ataması yapılması gerekirken şu anda 79 Kürtçe öğretmen ve çok yetersiz koşullarda hizmet etmeye çalışıyor. Bu iktidarın; “Ya işte bak Kürtlere de Kürtçe seçmeli ders verdik.” beyanatını da boşa çıkarıyor.

Yeni yapılan S Tipi cezaevlerinde tutulma şartlarının gayri insani boyutu yeterince konuşulmuyor. Tecrit, izolasyon günde 1 saat havalandırma, mahpusun komşularıyla duvardan konuşmasına bile izin yok. Tam bir çile. Biz bunu defalarca gündeme getirdik Bodrum S Tipi Cezaevi, Iğdır S Cezaevi, Erzurum Dumlu Cezaevi birçok S cezaevi inanılmaz derecede insan haklarına aykırı uygulamalara imzalanıyor. Cezaevi yapmışsın ama insan haklarına aykırı, insana aykırı yani insanı insanlıktan çıkaran yerler. Böyle iş olmaz, uygulamalar hakeza böyle kabul edilecek bir durum değil arkadaşlar.

Fatih Özgür Aydın diyor ki: “ Adana F Tipi Cezaevi’nde jandarma hukuksuzluğundan tedavi, savunma hakkı engellendi. Açık görüş hakkı engellendi. Sohbet, el işi hakkı kısıtlandı. Su kotası var. Aynı zarfta ortak mektuba izin verilmedi. Birçok kırtasiye ürünü yasak.” Fatih Özgür Aydın

Tuğçenur Özbay, Şakran Cezaevi’nden: “Sesimize ses olanların varlığını bilmek güzel. Benden habersiz eşyalarımı alan, dağıtan, yazılı kağıtlarımı yırtan hapishane görevlileri için suç duyurusu yaptım, kamuoyuna da duyuruyorum.” Diyor. Bu mahpusların beyanları bana gelen mektuplarından yaptığım özetlerden aktarıyorum.

Şimdi cezaevlerinde komik hadiseler yaşanmaya başlandı. Bakın Aziz Nesin kitaplarını da geçen hadiselere benzer olaylar. Hani otomatik cevaplar karşısında bir avukatın tepesi atmış şöyle yazmış; “Müvekkilimin tutukluluğunun devamını diliyorum.” Aslında her zaman tutukluluğun bitmesi yönünde beyan yapılır ya ama bu sefer bakmış ki otomatik cevap var e o zaman ben böyle yazıyorum demiş. Buna da ret gelmiş. Belli ki okunmuyor! Ya tutukluluğunun devamını diliyorum demiş Avukat. Yani gerçekten trajikomik hadiseler bunlar Aziz Nesin kitaplarında yer alır. Şu anda Türkiye cezaevlerinde bunlar yaşanıyor arkadaşlar çünkü yani ne istiyorsan ret. “Kardeşim reddediyorum yani. Yasak kardeşim.” devletindeyiz biz. “Reddediyorum sen bir şey istersen reddediyorum okumaya da gerek yok.” Bakın böyle bir devlet anlayışı ile karşı karşıyayız.

Bir mektup var bizde ve bakın çok üzücü bir mektup Gökhan Yılmaz’ın Antalya Cezaevi’nden yazdığı mektupta diyor ki: “Ben, kızım ve eşim cezaevindeyiz. Kızımın dış dünyaya dair bildiği şeyler televizyonlardaki görüntülerden ibaret. Kuş, kedi, tavuk nedir, toprak, ot, çiçek nedir bilmiyor… Gökyüzü onun için avlunun üstündeki açıklık kadar.” anneleri babaları birlikte tutukluyorsunuz çoluk çocuk cezaevlerinde veya yakınların yanında büyük perişanlıklar yaşıyor. Yani düşünün bir çocuğun bebeğin kuş, kedi, tavuk, toprak, ot, çiçek nedir bilmeksizin yaşadığını olacak şey mi arkadaşlar? İşte 21. Y.Y.’da Türkiye’de bunlar yaşıyor. Anne baab tutukluklarla ilgili ya annenin ya babanın serbest bırakılması ile ilgili yasa teklifleri gelmişti ama iktidar bunu son anda durdurmuştu. Bu olacak bir iş değil.

Beyhan Gün, Marmara Cezaevi’nden diyor ki: “Biz Alevilere yönelik türlü oyunlar oynanıyor. Her yıl düzenlenen PSAKD Kongresi nedeniyle tutuklandık. Legal faaliyetlerimiz illegal ilan edildi. Aleviliğimizden dolayı tutuklanmamız din ve vicdan özgürlüğüne saldırıdır.” Diyor.

Remzi Uçucu, Kırıklar Cezaevi’nden bize yazmış. “Her ihlali yaşıyor fakat raporluyoruz. Postayla gelen kitaplarımız aylarca bekletildi, verilmedi. Keyfilik had safhada. Kitap okutmamaya çalışıyorlar. İktidarı eleştiren kitabı alamıyoruz. Sohbet vd. haklarımız kısıtlanıyor. “Bize gelen fotokopiler engelleniyor, iletişim hakkımız yasaklanıyor. Sayfalarca yazı nasıl elle çoğaltılsın! İhlallere itiraz edince disiplin cezaları veriyorlar, hakkımız daha da gasp ediliyor. İç posta hakkımız engelleniyor.” Diyor.

Geçen gün İsmail Küçükkaya’nın Halk TV’deki programında bir uzman dedi ki: “KHK’lı depremzedelerin yurtlara alınmaları engelleniyor. Banka kredi talepleri engelleniyor.” İsmail Küçükkaya: “Nasıl olur böyle bir şey?” dedi. “Evet oluyor.” Dedi. Zaten bunları biz de raporlamıştık. Biliyorsunuz KHK ile ihraç edilmişsen, eşine bile depremzedelere verilen kredi verilmiyor. Düşünün Adana’da oldu başka illerde oldu. Deprem yaşamışsınız eşiniz KHK ile ihraç siz değilsiniz gidiyorsunuz Kredi talep ediyorsunuz. “Senin eşin KHK ile ihraç edilmiş kredi veremeyiz kardeşi istediğin kadar depremzede ol.” Maraş’tan kalkıp Niğde’deki yurda gidiyorsunuz orada depremzede olarak yerleşeceksiniz, kapıda sizi karşılayan görevli evraklarınıza bakıyor ve sizi yurda almıyor. Bunları duyan İsmail Küçükkaya diyor ki canlı yayında: “Ya çok ağır laflar edeceğim ama edemiyorum.” diyor ama bakın bunlar yeni değil ki! Bunun yüz binlercesini biz 6.5 yıldır anlatıyoruz. Bu ülkede bir soykırım var, bu ülkede bir insanlığa karşı suç var. Raporlar en az 4 büyük rapor oluşturduk ve bunları belgeledik ve bunlarla ilgili tüm ayrıntılı detaylı işlemleri yaptık, günü gelince de bunun bunlarla ilgili yargılamalarda yapılacak bunlar insanlığa karşı suçlardır.

İnsani yardıma operasyon şoku yaşanıyor. Türkiye’nin dört bir tarafında bir garibana yardımcı olmuşsunuz işte bakıyorsunuz İzmir’de bir operasyon Emniyet Müdürü bir yerlere kendini ispat ettirmeye çalışıyor. Başka yerde bir garibana birileri yardımcı olmuş; “Oo büyük operasyonlarla “teröristler” yakaladım.” ya kardeşim ayıptır ya yazıktır yani! Birisine yardımcı olmak suç mu ya? Garibana yardımcı olmak suç mu? Nereden bu abuk sabuk işleri bulup böyle abartılmış yollarla gösteriyorsun İzmir Emniyet Müdürlüğü?

Bakın bu KHK’lar öyle bir zulüm ki arkadaşlar bir öğretmen arkadaş bize başvurmuş. Diyor ki: “ Ben 686 KHK ile öğretmenlik mesleğinden atılmıştım. 3 ay önce idare mahkemesi kararıyla işe iade edildim ancak Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü beni göreve hala başlatmadı.” Mahkeme de iade etmiş ama İl Milli Eğitim Müdürlüğü direniyor. “Mahkeme kararları 30 gün içinde uygulanması gerekiyor normalde.” Normalde işte burası anormal hale getirilmiş bir devlet, iktidar. Anormal bir uygulamayı normal hale getirmiş ve maalesef vatandaşların da buna gereken itirazı gösteremediği bir yerde yaşıyoruz.

Şimdi arkadaşlar bakın dün Genel Kurul’da da söyledim! “Türkiye’de niye Kürt sorunu var?” diye sorup duruyorlar! Siz sarı, yeşil, kırmızı renkleri miting meydanını almamaya çalışırsanız o ülkede sarı, kırmızı, yeşil renkler milli renkleri olan Kürtler için sorunlar oluşmaz mı? Bir ırkın dilini, kültürünü, örfünü, adetini, milli renklerini, bayramını yasaklıyorsunuz hiç utanmadan. Bir de gelip bu bayramı kutlamaya çalışan insanları darp ediyorsunuz, hakaret ediyorsunuz, gözaltına alıyorsunuz, kafasını kırıyorsunuz ve bu ülkede diyorsunuz ki sorun yok! Ya sorun sizsiniz siz! Kürtler sorun değil ki! Sorun sizsiniz! Allah aşkına ya sizden dolayı bu sorunlar var zaten! Allah aşkına siz sorunsunuz ya bu ne rezalettir! Ben miting meydanı giriş turnikelerinde bekledim ve inanılmaz şeyler gördüm. Kırmızı montlu insanlar içeri alınmak istenmedi, sarı başörtülü kadınlar içeri alınmak istenmedi, yeşil çiçekli motifleri vardı bir de tabi böyle miting alanında buna kırmızı eklenir diye korktular herhalde. Kırmızı yeşil araba anahtarlıkları içeri alınmak istenmedi. En sonunda da sarı şemsiye bile alınmak istenmedi arkadaşlar. Düşünün sarı şemsiye krizi yaşandı bir defa içeri soktuk sarı şemsiyeyi sonra tekrar geri geldi. Yani onun içeri girmesine izin veren polis memurları da şaşırdı meğer biz ona izin ermiştik sarı şemsiye niye geldi dediler. Meğerse ikinci kontrol noktasındaki ikinci Amir sarı şemsiyeye izin vermemiş tabii içerde kırmızı ve yeşil şemsiyelerle bir görüntü oluşturacağından korkuyorlar herhalde. Yani sarı, kırmızı, yeşil, renkler bir araya gelirse tehlike olur. Arkadaşlar ilkel taş çağlarında mı yaşıyoruz? 21. Y.Y.’da bunlar yaşanıyor. İşte şu ülkede şu garabetler yaşatılıyor bu halka dayatılıyor. Aziz Nesin kitaplarında bile olmayacak bu saçmalıklar maalesef dayatılarak bunlar böyle normal gibi gösteriyor. Bütün bu polis memurları, Vali, Kocaeli Valisi, Kocaeli’nin Emniyet Müdürü, Gebze Kaymakamı, Gebze Emniyet Müdürü, sıralı tüm polis amirleri ve kişiler hepsi suç işliyor. Biz hepsi hakkında soru önergesi verdik ve bunlar devlet kayıtlarına girdi arkadaşlar. Bu yapılanlar devlet kayıtlarına girdi, hepsi bilgi, belgelidir, görüntüler vardır ve bunu yapanlar yargılanacaktır. Şu anda ama işte iktidara yaslanırız birilerine yaranırız, kurtuluruz demesinler. Meclis’te sarı, kırmızı, yeşil bir arada olması yasaktır diye bir yasa mı çıkardık? Nereden bu şaçmalıkları yapıyorsun Kocaeli Valisi? Kocaeli Emniyet Müdürü? Gebze Kaymakamı? Gebze İlçe Emniyet Müdürü? Biz Meclis’te böyle bir yasa çıkarmadık kardeşim! Bunlar ne saçmalıklardır? Vatandaşı ne ile meşgul ediyorsunuz? Vatandaşı kriminalize etmeye çalışıyorsunuz! Tutup 12 yaşındaki kız çocuğunu gözaltına alıyorsunuz gözümüzün önünde 12 yaşında. Ayıptır, günahtır, yazıktır, utanın!

Biz 7. Yargı paketinde Yusuf Kerim Sayın için bir yasa teklifi getirmiştik bu yasa teklifi komisyonda kabul edildi fakat eksik bir şekilde 26. maddeye dizayn edilmiş durumda. Biz mahpusun hasta çocuğu için bir yasa çıkmasını söyledik fakat burada sadece anneye tahsis edilmemeli. Anne veya baba mahpusun hasta olan eşi veya çocukları diye düzeltilmeli. Yani sadece annelere tahsis edilmemeli, annenin hasta çocuğu için değil aynı anne veya baba mahpusun hasta eşi veya çocukları şeklinde düzeltilmeli. Buradan da bunu söylüyoruz umarım bu düzeltme yapılır.

Biz Türkiye’de Kocaeli’de uyuşturucu gerçeği olduğunu söylüyoruz. Kocaeli’nin adeta bir uyuşturucu cennetine döndüğünü söylüyorum. Buna bazen gazeteciler itiraz ediyor ama bana şu açıklamayı yapabilen var mı? Dilovası Gümrük Müdürlüğü’nde büyük miktarda uyuşturucu yakalatan müdür terfi alıp kat kat maaş taltifi ile ödüllendirileceğine niye görevden alındı? Bana bunu açıklayabilir misiniz? Böyle işlemlerin olduğu bir yerde istediğiniz kadar sinekleri öldürün, bataklık olduğu müddetçe o sinekler oluşmaz mı arkadaşlar? Biz size diyoruz; bataklığı kurutun. Büyük dolap dönen bir yerde 3-5 kişiyi yakalamak marifet değil! Biz diyoruz ki burada büyük bir uyuşturucu cenneti olayı var demek ki habire sinekler ölüyor bataklık kurutulmuyor bize de hiçbir kimse 2021 yılında Dilovası Gümrük Müdürü’nün taltif yerine cezalandırmayı niye aldığına dair bir açıklama yapmıyor! Hani “Bir şey yoktur, uyuşturucu yoktur.” denilen yerde tekrar arama yaptırıp uyuşturucu bulan bir müdür neden cezalandırılmıştır? Hadi bakalım bunun açıklamasını yapsın Kocaeli Emniyeti, İçişleri Bakanlığı, gazeteciler bunlar hakkında bir açıklama bekliyorum!

Kocaeli’de bu kaçıncı polis intiharı diyoruz arkadaşlar! F. Ç. memleketi Bingöl’de toprağa verilmiş. Ne oldu? Ne bitti? yani polis intiharlarını korkunç bir şekilde artıyor!

Az evvel bahsetmiştik. İşte sarı, kırmızı, yeşil renkler alınmayan Gebze Newroz alanı, bakın şurada Demokratik Alevi Dernekleri’nin Kürtçesi yazdığı için polis memuru bayrağı içeri almak istemiyor! “Kürtçe kelime var.” diyor ya Kürtçe kelimeyi sen zararlı görürsen bu ülkede barış olur mu? Sarı şemsiye içeri alınmadı dedi işte belgesi, polisler şu sarı şemsiyeyi içeri almadılar neden? Anlamak mümkün değil! Böyle bir akılsızlık olacak bir şey değil!

Ferdi Çiftçi isimli kişi hiçbir şey yapmadığı halde polisler tarafından ağır bir şekilde darp edilip kafası kırıldı 8 dikiş atıldı.

Son olarak da her hafta gündeme getirdiğimiz unutulamayacak hak ihlallerini tekrar gündeme getiriyorum.

Cemal Kaşıkçı Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda yok edildi. Bırakın cenazesi bile bulunamadı ve Erdoğan bu konuda demediğini bırakmadıktan sonra dosyayı Suudi Arabistan’a verdi daha sonra da kredi anlaşması yaptı. Artık meselenin ne olduğu anlaşılmıştır sanırım.

Osman Kavala yıllardır 6 yılı aşkın zulmen tutuklu ve biz buna her hafta itiraz ediyoruz. Kabul etmiyoruz bu zulmü.

Şerif Mesutoğlu işlemediği cinayetten dolayı yıllardır cezaevinde müebbet olarak cezaevinde tutulması isteniyor ama işlemediği bir cinayet olduğu apaçık ortada.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı nitelikli bir hukukçu ama zulmen tutuklu.

Şenyaşar Ailesi adalet nöbetine devam ediyor. Emine Şenyaşar büyük bir gayretle bu nöbeti devam ettiren çok değerli bir annemiz.

Yusuf Bilge Tunç 3.5 yıldır ortalıkta yok itiraz ediyoruz kabul etmiyoruz, Allah da kabul etmesin. Bu zulüm ve bu zulme neden olanlar bir gün ifşa olacaktır diyoruz peşindeyiz ve bu zulmü kabul etmiyoruz.

Onun gibi zulme uğrayanlar şu anda 6 ay, 9 ay kaçırılanlar cezaevlerinde belki canlarını kurtardılar ama uzun bir süre kaçırılıp işkence edildiklerini anlattılar. Onlar hayatta fakat Yusuf Bilge Tunç hayatta değil.

Gülistan Doku da halen bulunamayan bir faili meçhul hadisesi. Dersim halkı onu istiyor. Ailesi onu bekliyor.

Hürmüz Diril eşi Şimoni Diril’in cesedi bulunduktan sonra kaçırılıp kaybedilen bu kişi hakkında hala bir bilgi alınamıyor yargısal süreci de şaibeler ile yürüyor.

Yorumlar