24 Şubat 2023

Deprem 3 haftadır gündemimizden düşmüyor çünkü çok büyük bir felaket yaşıyoruz. Gereken önlemler alınmazsa doğru işler yapılmazsa maalesef bu deprem devam edecek! Deprem sadece maddi anlamda binaların yıkılması değil, yönetim anlayışının yıkılmasıdır aslında. Türkiye’de yönetim anlayışının, liyakatsız, ehliyeti olmayan, beceriksizlik, yolsuzluk, hukuksuzluğa bulaşmış kimselerin eline verilmesi nedeniyle aslında bir toplumsal deprem uzun süredir yaşanıyordu, bütün bunlara karşı bir sessizlik, bir sorumsuzluk, bir duyarsızlık toplumda vardı ve en sonunda da tüm bunların üstüne de tüm bunlardan dolayı bir deprem gerçeği yaşıyor.

Deprem olayı bir ilahi gazap değil ancak insanları yönetenlerin sorumsuzluğundan, liyakatsızlığından, vicdansızlığından, merhametsizliğinden, hukuksuzluğundan, insan haklarından uzak olmasından dolayı maalesef iktidarların oluşturduğu bir haldir. Bu deprem aslında 20 yıldır bu ülkeyi yöneten muktedirlerin oluşturduğu bir deprem! Bu toplumsal bir deprem! Zulme, haksızlığa, yolsuzluğa, hukuksuzluğa sessiz kaldığımız zaman aslında bir toplumsal deprem yaşarsınız, işte imar konusunda A’dan Z’ye tüm usulsüzlük, hukuksuzluklara sessiz kalırsanız da en sonunda bir doğal afet olan yer sarsıntısı, fay kırıklığı gerçekleşir, bu hiç kimsenin müdahale edebileceği bir şey değildir. Mesele bu değildir ama Japonya’da 9 şiddetinde deprem olurken can kaybı olmazken bizim ülkemizde oluyorsa bu Türkiye’deki iktidarın oluşturduğu insanların başına bu nedenle getirdiği bir felaket olarak nitelenmelidir!

Değerli arkadaşlar deprem her yerde olur, Japonya’da da Türkiye’de de, Şili’de de olur ama gerektiği anda gereken önlemler alındığı zaman can kaybı, mal kaybı olmaz! Türkiye’de yıllardır depremler olur, 100 yılın en büyük depremi denen Erzincan Depremi olur, bir başka deprem olur Kocaeli Depremi yine önlemler alınmaz ve en sonunda Erzincan Depremi’ni de geçen 100 yılın gerçekten en büyük felaketi olan Türkiye için 100. Yılda en büyük felaketi olan deprem gerçekleşir. Bunun muhasebesini doğru yapmak lazım. Toplum yöneticilerin hukuksuzluğuna vurgunculuğuna, yolsuzluğuna izin verirse, onay verirse, paralel giderse, hoş görürse buradan kendisi de bir rant elde etmeye çalışırsa işte o zaman toplumsal depremler olur. Vicdansızlık, merhametsizlik arşa yükselmişse o yerlerde toplumsal depremler olmuş, iktidarın bu başı boşluğuna müdahil olmayan, müdahale etmeyen toplumlar da doğal bir afet sonucu gelişen sarsıntı nedeniyle de bunun altında kalmış olur. Siz imar barışına evet derseniz, siz toplanma alanlarının ranta çevrilmesine evet derseniz, siz yapı denetim sisteminin özelleştirilip yolsuzlaştırılmasına evet derseniz en sonunda maalesef bu depremler hepimizin başına gelir, yıkılır, binalar yıkılır zaten çökmüş olan devlet anlayışı binaların yıkılması ile toplumun da üzerine yıkılır ve can kayıplarımız olur. Biz burada hem toplum olarak hem de siyasetçiler olarak bir özeleştiri yapmak durumundayız. Yolsuzluklara, hukuksuzluklara göz yuman toplum başına gelen bu felaketteki payını göz ardı etmemeli! Bunu da en net bir şekilde söylemiş olalım. Bu deprem aslında iktidarın hukuksuzlukları, deprem konusundaki gevşeklikleri, yüzsüzlükleri sorduğumuz soru önergelerine, araştırma önergelerine lakayt kalmaları sonucu gereken önlemlerin alınmaması ve ardından felaket derecesinde can kayıplarının ortaya çıkmasıdır.

Değerli arkadaşlar son 4 gündür Adıyaman’daydım. Adıyaman’da büyük felaketin yaşandığı deprem alanlarındaydım. Adıyaman’da durum gerçekten çok zor! Adıyaman ve diğer illerimizde felaket maalesef devam ediyor. En temel insani ihtiyaçlar noktasında hala büyük sıkıntılar var. Adıyaman’ın çok büyük bir bölümünde hala su yok arkadaşlar! 21. Gündeyiz ve hala Adıyaman’ın birçok yerinde su yok. Sulara ulaşabilirseniz suların temiz olduğuna dair bir emare yok! Klorlanma oranının adeta 0 olduğu bir gerçeklik ile karşı karşıyayız! Su hayat demektir, susuz bir şey düşünebiliyor musunuz? İçme sularının normal insani ihtiyaçlar için kullanılmak zorunda kalındığı bir yer şu anda Adıyaman maalesef! Elektrik bazı bölgelerde var, bazı bölgelerde yok, ısınma açısından doğal gaz verilmiyor insanlar elektrik veya odun sobaları ile ısınmak zorunda kalıyor. Çadırlardalar ve on binlerce insan çadırda ve çadır sayıları da yeterli değil! Halen Adıyaman ve diğer bölgelerde çadır sayısı yeterli değil arkadaşlar! Yardım gönderecekseniz en temel ihtiyaç şu anda çadır. Çadır göndermeniz gerektiğinin altını çizeyim. Tablo sıkıntılı insanlar feryat ediyor, yüzlerce insanın köylerde taziyelerine gittik ve bu taziyelerde son derece sıkıntılı haller gördük, büyük üzüntüler gördük, büyük acılar gördük, maddi ve manevi büyük kayıplar gördük, insanlar 1-2 değil 15-25-50-100 yakınını kaybetmiş durumda. Bu tam anlamıyla bir felakettir. İnsanlar acılarına bile ağlayamıyorlar çünkü yan komşusunda kendisinden fazla vefat eden insan var. Öbür tarafında kendisinden fazla vefat eden insan sayısı var, komşusunda bu yüzden insanlar acılarını bile tam yaşayamıyorlar ve adeta bir hissizlik, adeta bir kültleşme hali var. Tüm bunların sonrasında ortaya çıkacak bir gerçek psikolojik sorunların derin bir şekilde yaşanmasıdır. Bölgeye yetişkinler, gençler, çocuklar, kadınlar, erkekler için mutlak surette psikolojik bir rehabilitasyon çalışması yapılmalı çünkü insanlar maddi ve manevi hayatlarındaki tüm birikimlerini kaybetmiş durumdalar. Bu oldukça sıkıntılı bir durum. Bütün bu kötü hal karşısında biz şunu görüyoruz; iktidarın büyük bir yüzsüzlüğünü görüyoruz arkadaşlar! İktidar bakanları ile çok büyük bir yüzsüzlük halinde. Bakın; Adıyaman’da nereye gidersek bize: “Devlet ilk 3 gün ortada yok.” Dedi her kesimden insan. İktidar partisine oy vereni de vermeyeni de her kesimden insan ilk 3 gün ortada devlet yoktu dedi arkadaşlar.

Bütün yardım çalışmaları STK’lar tarafından organize edilmiş ve ilk 3 gün zaten insanların çoğunlukla canını kurtarabileceksiniz ve devlet yetkilileri ortada yoktu ilk 3 gün maalesef. Değerli arkadaşlar bütün bunlara rağmen bakıyorsunuz bakanlıklar ilginç açıklamalar yapıyor. Ben Adıyaman’daydım suyun olmadığını kendi gözlerimle gördüm, yaşadım ama dün Sağlık Bakanı bir açıklama yapıyor Sn. Fahrettin Koca diyor ki: “Su temini, suyun temizliği noktasında hiçbir sorun yoktur.” Ya Sn. Koca ben Adıyaman’daydım su yoktu ya ne suyun temizliği Allah aşkına! Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı açıklama yapıyor “Efendim Adıyaman’da yıkımların %98’i 1999 yılından öncesi binalara aittir.” diyor! Ya hu Adıyaman’ın binlerce insanı ile ben görüştüm! Daha yepyeni binaların çöktüğünü insanlar bize söyledi ve gösterdi. Nerede %98 eski bina yıkılmış! Maalesef yeni birçok bina yıkılmış durumda Adıyaman ve diğer illerde. Bakanlar gerçeği örtmek için ne yapacaklarını bilemiyor. A’dan Z’ye tüm iktidarın bakanları büyük acziyetlerini, sorumsuzluklarını gözden uzak tutabilmek için ne yapacaklarını bilemiyorlar ve bütün bu kaos içinde yağma ve talan yapan insanların da linç edilmesi noktasında teşvikte bulunuyorlar! Kendi sorumluluklarını yerine getirmiyorlar ama bir şekilde hukuki olmayan yollarla yargısal olmayan yollarla vatandaşın ceza vermesini istediler depremin ilk günlerinde linç olayları gözaltında ölümler ve ortalık yerde insanların katledilmesi gibi olaylar yaşandı maalesef bunlar kabul edilebilir hadiseler değil.

Biz maalesef bu depremin altında iktidarın yanlış politikalarının yattığını net bir şekilde görüyoruz. Bu enkaz iktidarın enkazıdır. Onun oluşturduğu enkazdır! Tabii bir olay maalesef iktidarın eliyle iktidarsal bir felakete dönmüştür. Ortada iktidarın 20 yıllık politikalarının oluşturduğu bir büyük enkaz vardır, bu çok net apaçık ortadadır. Bunu hiç kimse gözden ırak tutamaz değerli arkadaşlar.

Biz konu ile ilgili ve başka konular ile ilgili hak ihlalleri konusuna da değinerek devam etmek istiyoruz. Birçok sorun çıktı depremden sonra, deprem bölgelerindeki binaların durumu, eğitimin durumu, deprem bölgelerinden farklı illere göç eden insanların durumu sadece Ankara’ya 700 bin insanın göç ettiğine dair haberler alıyoruz, milyonlarca insan yer değiştiriyor, çok önemli bir şekilde göç hareketlilikleri oluşuyor şu anda. Bunlar çok anormal olarak karşılanmamalı çünkü insanımız için en önemli olan şey yaşam hakkıdır. Yaşamını bir yerde iyi bir şekilde sürdüreceğini düşünmüyorsa o insana göç etme imkanı sağlanmalıdır, göç ettiği yerde konaklama imkanı sağlanmalıdır. Bunun da altını çizelim, hiç kimseye büyük zorluklar ile çileler ile yaşayacağı bir yerde “İlla kal” denemez eğer orada kalacaksa çadır imkanı, konteyner imkanı, barınma, ısınma, eğitim ve diğer imkanları en iyi şekilde sunulmalıdır. Biz Adıyaman’da yavaş yavaş hasar görmemiş yerlerde ancak fırınların açıldığını, hasar görmemiş yerlerde ancak marketlerin açılabildiğini ki çok yer hasar görmüş o yüzden bu tür açılan yerler son derece az gördük. Yüzlerce köyde taziyelerde bulunduk ve insanımızın büyük bir acı içinde, büyük bir dram içinde, büyük bir hüzün içinde olduğunu çok üzücü bir şekilde gördük. Çok acı hikayeler dinledik. Enkazın altında kalıp hamile haliyle enkaz altında doğum yapan ve kendisi ile beraber bebeğini de enkaz altında hayatını kaybeden annelerin hikayesini dinledik. Yine 7-8 gün sonra büyük zorluklar ile enkaz altında yaşam mücadelesi verip en sonunda kurtulan insanlarımızın hikayelerini bire bir kendilerinden dinledik. Gönüllü ekiplerimizin fedakar çalışmaların yanında gördük, 20 gündür sahada canla başla çalışan arkadaşlarımızı gördük, 20 gündür sadece bir defa banyo yapabilen ve sabah akşam çalışan fedakar insanlarımızı gördük. Bütün bunlar insani açıdan çok değerli olaylardı, tabi olumsuzluklar da vardı ama burada çok net bir şekilde şunu gördük ki; sivil toplum olmasa Adıyaman’ın yakın illeri ve sonrasında Türkiye’nin dört bir tarafından uzak illerden gelen yardımlar olmasa insanlarımız yaşamsal açıdan hem canlarını kaybedecek hem de büyük çileler çekecekti. Halkımızın çok büyük hizmetleri olmuş, çok büyük gayretleri olmuş depremzedelere yönelik cansiperane gayretleri, fedakarlıkları ile en azından kısmen devletin ihmal ettiği o yaralar sarılabilmiş bunu gördük ama sorunlar bitmiyor.

Bize yoğun bir şekilde şikayetler geliyor. Onları da anmak durumundayım. Deprem bölgesi olmak üzere tüm Türkiye’de emlakçı ve ev sahibi furyası fırsatçılık başladı haddinden fazla diyor insanlarımız bize yapılan başvurularda. Depreme yakın olan illerde en düşük 1+1     10.000 TL’ye kadar yükseldi diyor düşünün 1+1’lerin kiralarının 10 Bin TL olduğunu düşünün korkunç fiyatlar bunlar. Bunlara neden bir şey yapılmıyor diye vatandaşlarımız soruyor! Şu anda bu konuda büyük bir sıkıntı yaşanıyor deprem illerinde ve deprem yaşamayan illere göç eden depremzedelerin kiralık ev arayışlarında bu konu çok büyük bir sıkıntı. Buna mutlak surette müdahil olunmak zorunda. Nakliye ücretlerine bir standart güya getirildi ama sahada bu standartları uygulayanları çok fazla görmedik biz Adıyaman’da yıkık evlerden çok sıhhatli olmayan şartlarda ev taşıyan insanlarımızı gördük ve bu insanlar çok riskli işler yapıyorlardı. Ağır hasarlı binalardan eşya taşıyorlardı ve evsiz kalmışlardı. Tüm maddi ve manevi varlığını kaybeden insanlar bir de ceplerinde 5 kuruş para yokken fahiş kirası olan evler ile karşı karşıya şu anda.

Bir başvuru Antakya’dan gelmiş bize. A’dan Z’ye Antakya’nın depremdeki halini çok iyi anlattığı için bize gelen başvuru formundaki cümleleri bire bir okumak istiyorum çünkü ben bu vatandaş kadar anlatamam çok yakinen olayı yaşamış ve gerçekleri çok iyi görmüş o yüzden bu vatandaşımızın bahsettiği hususları kendi dilinden burada size okumak isterim. “Antakya’da Azrail ve yardımcılarının kurduğu düzen, bize hiç şans tanımadı… İlk önce depremle birlikte, pijamaları ile dışarıya çıkabilen insanları, buz gibi havada, gök gürültülü sağanak yağış bekliyordu.” İşin doğrusu hem Adıyaman hem Hatay ve birçok deprem bölgesinde ilk 3 günde aşırı soğuk ve hiç kesilmeden yağan bir yağmur yardım çalışmalarını çok aksatmış bu çok büyük bir sorun olmuş maalesef ama buna rağmen fedakar insanlar canla başla uyumadan saatlerce çalışmış. “Bu yeterli gelmedi, yağış doluya döndü. Arabanız evin önünde ve hasarsızsa, içinde benzin varsa, ha bide pijamanızın cebinde anahtar varsa, içine geçip sıcacık ortamda depremin ve yağmurun durmasını bekleyebilirdiniz.  Çoğunluk ne mi yaptı?  Maalesef küçük şanslı bir azınlık dışında herkes; sırılsıklam, tirtir titreyerek, yakınlarına ulaşmaya çalışarak, enkazlardan gelen çığlıkları dinleyerek, yardım gelmesini bekledi.  Ne yapalım, başa gelen çekilir, çok şükür bir havaalanımız vardı. Neredeyse tüm STK’ların oraya havaalanı yapılması uygun değil demesine rağmen yapılmıştı. Antakya’ya aynı gün, uçaklarla her türlü yardım, arama kurtarma ekibi gelebilirdi.  Ama Azrail’in başka bir planı vardı. Koca deprem bölgesinde havaalanı kullanılamaz durumda olan tek şehir Antakya’ydı. Maalesef 6. güne kadar, hava yolundan gelebilecek yardımı kaybetmiştik.  Hiç sorun değil, Hatay’da Türkiye’nin en büyük limanlarından biri vardı, İskenderun limanı. Oradan her türlü yardımı alabilirdik.  Ama Azrail’in planı tıkır tıkır işliyordu. Depremle birlikte başlayan yangın 3-4 gün boyunca söndürülememişti. Yakıt tankerleri ve yardım gemileri limana yanaşamıyordu. Deniz yolundan gelecek desteği de kaybetmiştik.  Tamam, olabilir ama panik yapmaya gerek yoktu, çünkü yeni hizmete açılan 4 şerit gidiş, 4 şerit geliş otobanımız vardı. Destek oradan gelebilirdi.  Halbuki böyle bir olasılık zaten yoktu. Çünkü koca otoban, BELEN’de tek şeride düşüyordu. Yani planlayıcılar, Antakya gibi bir şehire, giriş ve çıkış için tek şeridi yeterli görmüşlerdi, otoban İle Belen geçidini by-pass etmeye gerek duymamışlardı. Hem böylece Belen esnafının geliri de korunmuş olacaktı. (Otobanda Yapılacak bir mola alanı ile kolayca çözülecek bir durumken, bu tercih edilmemişti.) Artık Havayolunu, deniz yolunu kaybeden, kara yolu zaten yetersiz olan, yerlebir olmuş Antakya yardım bekliyordu. Gelen arama kurtarma ekiplerinin sadece İskenderun’dan, 60 km mesafedeki Antakya’ya ulaşması 6-8 saat sürüyordu. Her gelen ve tek umudumuz olan, destek ve yardım konvoyları, durumu daha da kötüleştiriyordu. Artık şehre ulaşmak mümkün değildi. Maalesef yaralıların tahliyesi de yapılamıyordu.  Çok şükür hastane açısından şanslı bir şehirdik. Her türlü imkana sahip yeterli sayıda özel hastanemiz, devlet hastanemiz vardı. Yardım gelene kadar, bir çok kişiyi hayatta tutabilirdik…. Şayet ayakta kalabilselerdi…. En büyük 3 özel hastane, Antakya ve İskenderun devlet hastaneleri çökmüştü. Bu yetmezmiş gibi doktorların yaşadığı site diye bilinen bir site çökmüş, onlarca doktor da enkaz altında kalmıştı.  Eczanelerin talan edilmesi ise her şeyi daha da zorlaştırmıştı. Hasta ve yaralıların kaderine terkedilmesi artık kaçınılmazdı.  Tamam, enkaz altında kaldık. Neyseki hepimiz telefonla uyuyorduk. Arayıp bulunduğumuz yeri, canlı olduğumuzu bildirebilirdik, yardım isteyebilirdik. Çünkü ‘99 depreminde böyle olmuştu, birçok kişi bu şekilde kurtulmuştu.  Maalesef 2023’e gelindiğinde bu mümkün değildi. GSM operatörlerinin dronlu baz istasyonu reklamlarının fantazi olduğunu acı bir şekilde öğrendik.  Enkaz altında yanınızda 5 telefon da olsa, hiç kimseye ulaşma şansınız yoktu. Meğerse ömrünüz, bir binanın üstüne dikilen baz istasyonunun ömrü kadarmış.  Olsun, devlet bir yolunu bulurdu bizi kurtarmak İçin.  Umut bizi ayakta tutan tek şeydi. Bundan vazgeçemezdik.  Peki onlar ne durumdaydı?  Devletin tüm kritik binaları yerle bir olmuştu. Devlet zihnen ve bedenen çökmüştü.” biz az evvel ne demiştik? Devlet sadece bedenen değil aslında öncesinde zihnen çökmüştü bakın vatandaşımız da bunu söylüyor. Devlet binaları veya teftiş edilmemiş binalar insanların oturduğu o binaların çökmesinden önce devlet ve iktidar zihniyeti deprem yaşamıştı. Asıl sorun buydu değerli arkadaşlar! “Ayakta kalan okullar (Tabiki hayırseverlerin yaptığı); Valilik, Kaymakamlık, Emniyet müdürlüğü ve Belediye’ye dönüştürülmüştü.  Afetlerde KIZILAY’ın adını duymak, bayrağını görmek bile, bize iyi gelirdi. Can havliyle bağışlarımızı yapar birçok afetzedeye iyi geldiğimizi bilirdik.  Sanırım gözbebeğimiz Kızılay’ımıza haber verilmemişti. Yoksa o bizi asla böyle bırakmazdı. AFAD mı? Kendi kendiyle ve diğer yardım kuruluşları ile boğuşuyor, organize olmaya çalışıyordu.” Bakın ne kadar güzel ifade etmiş! Kendi kendisi ile boğuşuyor çünkü büyük bir plansızlık ve amatörlük ile işini yapamıyor bir de kalkmış başkasının da iş yapmasını engelliyor, STK’ları engellemeye çalışıyor. “Eminim vakit olsaydı çok iyi şeyler yapacaktı.  En kritik saatler hızla kaybediliyordu.  Asker mi? Sinirleri alınmış, refleksleri yok edilmişti.  Ordunun kimyası değişmişti, davranış şekli bu değildi.” Gerçekten asker çok geç müdahil olduğu için çok önemli can kayıpları olduğu gerçeği apaçık ortada bunu hiç kimse reddedemez bakın depremzede vatandaşımız da söylüyor. “ Öyle ki, o kritik süreyi neden kışlada geçirdiklerini kendilerine bile açıklayamıyorlardı.  Azrail, artık deprem bölgesindeki en yüksek ölüm sayısına Hatay’da ulaşabilirdi. Artık bu cehennemi yaşayanlar için yakınlarının cenazesine ulaşmak ve onları defnedebilmek tek gayeye, tek mutluluğa dönüşmüştü.” İnsanlar enkaz çalışmalarını çoğunlukla kendi başlarına yağmışlar buldukları hiltiler iş makineleri ile kendileri enkaza girişmişlerdi ve cenazelerini buldukları zaman en azından “Cenazemizi tek parça bulduk” diye o mutlulukla ancak cenazelerini gömmüşlerdi fakat cenazelerin orada nasıl gömüldüğünü de gördük maalesef 8-10 kişinin yan yana dizilip üzerlerine bir iş makinesi tarafından toprak yığılması suretiyle gömüldüklerini gördük. maalesef her insan bundan ders çıkartmalı eğer ki iktidarların oluşturduğu depremlere duyarsız kalırsa işte böyle hem oturduğumuz binalar başımıza yıkılır hem de cenazelerimiz böyle katliamlarda olduğu gibi yan yana battaniyeler içine konularak toprağa verilir tüm bunlardan çıkarmamız gereken ders toplum olarak iktidarları eleştirmemiz, takip etmemiz, sorgulamamız, denetlememiz gerektiğidir bunu ihmal edersek başımıza çok depremler gelir arkadaşlar. Özellikle defalarca bunun altını çiziyorum çünkü çok büyük bir felaket işte bu denetimsizlikten göz yummadan, hukuksuzluktan, yolsuzluklar ile kol kola girmekten ve bunlara göz yummaktan buralarda hep birlikte rant çıkarmaktan kaynaklandı. Toplum da kendisine özeleştiriye tabi tutmalı, imar barışını isteyen toplum da iğneyi kendisine batırmalı ve kendi kendisini sorgulamalı. Bunları da net bir şekilde burada söylemek zorundayız. Vatandaşımız devam ediyor: “Artık bu cehenemi yaşayanlar için yakınlarının cenazesine ulaşmak ve onları defnedebilmek tek gayeye dönüşmüştü bunu başarabilmek tek mutluluk kaynağıydı.  Gelinen noktada, kainatta yapayalnız ve çaresiz bırakılan bizlere, sadece “KADER”e inanmak kaldı. Antakya’lı Aytaç.” İsimli bir kardeşimiz bize bu mesajı yollamış, gerçekten Antakya’da ve diğer illerde yaşanan deprem gerçeğini en iyi anlatan metinlerden birisi maalesef çok acı ama gerçek tespitler ile dolu bir metin bu.

Cezaevleri de depremden çok etkilendi. Depremler sonrası birçok nakiller daha doğrusu sürgünler yapıldı ve deprem yaşayan mahpuslar bir de cezaevlerinden nakledilip bir başka cezaevine atılırken darplar, hakaretler, çıplak aramalar, küfürler işitti. İşte onlarla ilgili de birçok başvuru aldık; Hasan Alan Maraş’tan Samsun Kavak S Tipi Cezaevi’ne nakledilmiş ve 8 yıldır bir sürü haksızlıktan dolayı tahliyesi de verilmemiş. Cezaevine girişte haksız muameleler yapılmış bizden ailesi bu konuda yardım istiyor ve Samsun Kavak Cezaevi’nden çok şikayet geliyor. Bugün daha onları sayacağım Zulümat Bakanı: “Türkiye’de işkence yok.” diyorsun ama deprem geçirip infaz koruma memurlarının sağa sola kaçıştığı o dört duvar arasında yapayalnız kapıların kilitli kaldığı bir ortamda çaresizlik yaşayan insanların feryatlarının arşa yükseldiği bir yerde mahkumların bir de üstüne kötü koşullarda sürgün edilmesi, başka cezaevlerine girerken dayak yemesi darp edilmesi gerçeği var ve sen hala “Türkiye’de işkence yok.” diyorsun depremi tüm dışarıdaki toplumdan çok daha olumsuz bir şekilde yaşayan mahkumlara bir de böyle bir sürgün işkencesi yaşatıyorsun ve hala Türkiye’de işkence yok diyorsun Ey Zulümat Bakanı.

Bir başka şikayet Kocaeli Kandıra 1 No’lu T Tipi Cezaevi’nde kalan Sedat Elbistan isimli mahpusun yakınından geliyor. İnatla denetimli serbestlik verilmeyen bir mahpus yakını bize başvurmuş. Hakimlik “Tamam denetimli serbestlik alırsın.” Demiş. Savcı buna itiraz etmiş ama zamanı geçmiş itiraz geçersiz sayılmalı ama geçerli kabul etmişler. Bakın allem edip kallem edip insanları cezaevinde tutmanın adı maalesef bu ve kişinin kendisi de doktormuş bu mahpusun kişi de diyabetes mellitus, glokom ve prostat hipertrofisi hastalıklarına olmasına rağmen de birçok ilaçlar kullanmasına, ailenin iki tane engelli çocuğu olmasına rağmen ve hak ettiği halde denetimi serbestlik bu mahpusa verilniyor. Ya el insaf ya! Gerçekten işte bakın bu kadar hukuksuzluk, bu kadar zulüm, zorbalık ondan sonra diyoruz ki: “Bizim başımıza neden felaketler geliyor?” yani bütün bu zorbalıklara karşı sessiz kalırsanız bu toplumun başına maalesef maddi ve manevi daha çok sorunlar gelir. Bakın toplumun sessiz kalmasını eleştiriyorum bu sessizlik başınıza hem manevi iktidar zorbalıkları getirir hem de maddi anlamda çöküşler getirir, bunu çok iyi bilmeniz gerekiyor. Şu mahpusların durumuna bakın şu ailenin durumuna bakın iki tane engelli çocuğu olan maddi manevi sorunlar yaşayan bir mahpus ailesi ısrarla mahpusun cezaevinden çıkarılmaması gerçeğiyle biçare durumda. Bunu da buradan Zulümat Bakanı’na iletiyorum; bu ne zulümdür diyorum ne zorbalıktır nasıl bir intikam duygusudur nasıl bir vicdansızlıktır anlamak mümkün değil diyorum Kocaeli 1 No’lu T Tipi Cezaevi yetkililerini de yaptıkları bu usulsüzlük noktasında uyarıyorum yarın öbür gün mutlak surette bunlar size önemli idari soruşturmalar olarak dönecektir bu konu hakkında da soru önergesi verdim bunu da çok iyi bilin Kandıra Cezaevi yetkilileri. Biliyorsunuz ben cezaevlerini yakından takip edip hiçbir hukuksuzluğa müsaade etmeyen bir milletvekiliyim ve yılmadan hukuksuzlukları fikri takip ile takip ediyorum sadece lafta kalmıyor fiiliyatta da bütün bunların peşine düşüyorum. O yüzden ayağınızı denk alın diyorum!

Feride Demir: “Hatay İskenderun’da yaşıyorum.” diyor evinde önemli çatlaklar hasarlar olmasına ve kendisi de bir mahpus yakını olmasına rağmen evine az hasarlı raporu verilmiş. “Eşim Murat Demir Hatay depreminde 1 hafta boyunca ulaşamadık Adana’ya sevk verilmiş Adana’da deprem bölgesi ve sürekli deprem oluyor mahkumlarımızın hayatı tehlikede eşimden 1 haftadır haber alamıyorum mahkumların güvenli bölgeye sevk edilmesini istiyorum.” diyor “Güya güvenli bölgeye sevk edilecekti Hatay’dan Adana’ya sevk edildi.” ya Adana’da da  sürekli artçı depremler hissediliyor. Bu nasıl iştir Sayın Zulümat Bakanı?

Yine bir başvuruda Sabahat Kunduracı Afyon T Tipi Cezaevi’nde daha önce de burada gündeme getirmiştik bu mahpusu gündeme getirdiğimiz için cezaevi idaresi mahpusa çeşitli mobbingler yapmış ve bir cezaevi işçisi kucağında bebeği olan mahpus Sabahat Kunduracı’yı darp etmiş ve bu olayın görüntü kayıtları olduğu halde cezaevi yönetimi bunu sümenaltı etmiş. Biz bu konu hakkında da soru önergesi vereceğiz ve o görüntü kayıtlarını ortaya çıkartacağız Sayın Cezaevi Müdürü! Yani Zulümat Bakanı’na sırtını yaslayarak kurtulacağını sanma bütün bunlar sorulacaktır hukuk önünde! Bakın biz taa Anayasa Mahkemesi’ne kadar konuları götüren bir kişiyiz ve bütün bunları yakinen takip ediyoruz.

Yine bir ihbar var; Azra Duru Malaç isimli bir bebeğin kurtarıldıktan sonra hayatını kaybetmiş ve bu arada birtakım ihmaller olmuş bir şahısla ilgili. O şahsın yaptığı ihmaller sonucunda bu bebeğin hayatını kaybettiği yönünde bir başvuru var. Biz Kahramanmaraş’ta Azra Duru Malaç isimli bu bebeğin hayatını kaybetmesi ve oluşan ihmallerle ilgili soru sormak istiyoruz bakanlık bu konuyu lütfen incelesin!

Deprem bölgesinde oturup başka yerlerde eğitim alan, üniversite eğitimi alan kardeşlerimizin de önemli sıkıntıları var. Onlardan birisi Kıbrıs’ta okuyan bir kardeşimiz online eğitim olmalı diyor. “Yüz yüze eğitim alacak halimiz yok çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz maddi manevi Kıbrıs’taki üniversitelere de böyle bir deprem bölgesindekiler için online eğitim hakkı tanınması gerektiğini söylüyoruz.

Bakın Samsun S Tipi Kavak Cezaevi ile ilgili şikayetler bitmiyor. Yılmaz Ece darp edilerek cezaevine alınmış fiziki ve psikolojik şiddete maruz kalmış, küfür, hakaret, aç bırakılmaya uğramış. Yani bu S tipi cezaevlerinin hali nedir değerli arkadaşlar? F tiplerini anladık her türlü zorbalık yapılıyor, yetmemiş bir de S tipleri çıkarmışlar her türlü hukuksuzluğu bu S Tipleri’nde yapıp meşrulaştırmaya çalışıyorlar ama biz sizi Ey Zulümat Bakanı hem ulusal hem uluslararası tüm mekanizmalara şikayet edeceğiz. Bu S tiplerinin hali nedir böyle? Erzurum S tipi Bodrum S tipi En sonunda da Samsun Kavak S tipi nedir bu ya? F tipleri yetmedi şimdi s tipleri açarak her türlü zulmü zorbalığı meşru göstermeye çalışıyorsunuz. Biz bunlara meclis gündemine de getirip bakanlığa soracağız ve peşini bırakmayacağız bunu da bilmiş olun!

Güvenli cezaevlerine nakil konusunda çok sorun var. Bakın İsa Aydoğan’ın yakınları bize başvurmuş Osmaniye 1 No’lu T tipi kapalı cezaevinde kalmakta güvenli bir cezaevine götürülmesi talebi var ve birçok mahpusunda böyle bir talebi var.

Yine bir başvuruda önemli bir istek belirtiliyor. Ben de bu isteğe katılıyorum! Deprem bölgesindeki tüm enkaz toplanmamalı bazı bölgelerde enkaz olduğu gibi bırakılarak daha sonra mimarlar, mimarlık öğrencileri, müteahhitler, belediyeler ve bürokrasinin imar biriminde çalışanlar imar affı önerileri geldiğinde, elini indirip kaldıran milletvekillerinin bu ibret müzesinin gezmeleri mecburi olmalı diye bir öneri gelmiş katılıyorum bu öneriye çünkü Kocaeli depreminden sonra da herkes unutmuştu imarla ilgili sıkıntılar hakkında yapılması gerekenleri. Biz burada sürekli hatırlatıyorduk böyle bir alanın müzelik olarak yapılması, bir enkaz müzesi olarak yapılması gerekiyor.

“Bir başka başvuruda müezzin kayyım olarak görev yaptım. Çok kısa süre içinde vekil imam ve müezzin durumları meclise getirildi. Biz daha önce görev yapanlar kapsam dışı bırakıldık bu mağduriyetimizin çözülmesini talep ediyorum.” diyor bir başvurucu.

Bir başka mahpus yakınının başvurusu var; şu aile Hatice Kaya’nın yanında gördüğünüz eşi bize başvurmuş. “Eşim 4 yaşında ve 21 aylık iki çocuğu var ve Edirne cezaevinde ve benim de bir cezam var bu çocuklar ortada kalabilir.” diyor düşünün anneleri cezaevinde babaları bu çocuklara bakıyor ve bu yüzden dolayı çok önemli maddi manevi sorunlar yaşıyor ve kendisinin de cezası olduğu için bu çocukların ne olacağı belli değil nasıl bir gelecek yaşayacağı belli değil maalesef. Diyor ki: “Trabzon’da oturuyoruz ve Edirne’ye her ay görüşe gitmek maddi manevi çok zorluyor bizi. Depremden dolayı sevklerde durduruldu. Annemizin evine dönebilmesi için yardımlarınızı rica eder saygılar sunarım.” En azından Hatice Kaya’nın Trabzon cezaevine nakledilmesi noktasında veyahut tahliyesi noktasında bir girişim olmalı. Bu anne bebeklerinden ayrı kalmamalı tutuksuz yargılanmalı.

“Bolu F Tipi Kapalı cezaevinde bulunan yakınım Fuat Güler 30 yıldır tutsaktır.” Denetimli serbestliği verilmiyor ve 6 aydır hukuksuzca cezaevinde tutuluyor.” diye bir başvuru var. Düşünün 30 yıldır cezaevindesiniz ve uyduruk gerekçelerle denetimli serbestliğiniz verilmiyor. Zzulümat Bakanlığı’nın son uygulamalarından birisi bu maalesef.

Yine EYT konusu ile ilgili bize başvuran bir vatandaşımız diyor ki: “3.600 prim günü ile kısmi emekli olma kapsamı içine alınsın bunu da yasa görüşmeleri sanırım bu hafta yapılacak gündeme alınması gerektiğinin altını çiziyorum.

Değerli arkadaşlar ben size fotoğraflar göstereceğim; İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’nde ki çalışan arkadaşlarımız sağlık çalışanları bize başvurdu. Çapa Tıp Fakültesi Monoblog binada çalışmakta olan bir sağlık çalışanımız bize başvurdu diyor ki: “Hastane binası gözle görülür şekilde hasarlıdır depreme hiçbir şekilde dayanıklı değildir. Can güvenliğimiz bulunmamaktadır, daha önceden alınan numunelerde binanın ağır hasarlı oturmaya kullanmaya elverişli olmadığı kanıtlanmıştır ancak numune sonuçları şaibeli bir şekilde ortadan kaybolmuştu. Bunun için asistan temsilcileri dekanlıkla görüşmüşler onlar bir rapor olduğunu anlatmışlar ama bu raporu sağlık çalışanlarına göstermemişler ve çözüm noktasında da sağlık çalışanlarının bir maaşının alınmaması yoluyla bu konuyu çözebileceklerini söylemişler. Bunlar olacak işler değil! İskenderun Devlet Hastanesi’nin oturulamayacak durumda olmasına rağmen orada hasta kabulü ve sonunda depremde çökmesi gerçeği apaçık ortadayken Çapa Tıp Fakültesi’nin hali işte ortada arkadaşlar! Bakın Türkiye’nin en önemli hastanelerinden birisinin halini görüyorsunuz, bize gelen fotoğraflar vahim bir durumu gösteriyor. Kolonlarda çok ağır tahribatları gösteriyor Çapa Tıp Fakültesi’ne gidip hastalarınızı yatırıyorsunuz ondan sonra maalesef işin gerçeği ortaya çıkıyor. Önemli bir deprem tehlikesi ile karşı karşıya olan bir hastane olduğu ortaya çıkıyor çalışanlar bakın kolonlardaki demirler çürümüş ve oradaki betonların döküldüğü apaçık görülüyor buna rağmen Sağlık Bakanlığı bununla ilgili bir açıklama yapmıyor. Ben Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’yı derhal bu konuyla ilgili bir açıklama yapmaya davet ediyorum. Çapa Tıp Fakültesi binası ülkemizdeki çok önemli bir hastane binasıdır ve maalesef bu konuda ki duyarsızlık apaçık ortada. Çok vahim bir deprem yaşadık ve bununla ilgili Bakanlığın bir açıklaması yok! Lütfen Sayın Koca bir açıklama yapınız bakın doktorlar, hemşireler, tüm sağlık çalışanları feryat ediyor Çapa tıp fakültesinde bir büyük skandal daha İstanbul depreminde yaşamayalım! Bakın çok net altını çiziyorum ve sizden cevap bekliyorum bunu hem yazılı olarak soru önergesiyle size sorduk, bekliyorum cevabını hem de şimdi bakın basın toplantısında sözel olarak soruyorum cevapsızlıkla işi geçiştirmeyin eğer ki bir deprem olursa tüm sorumluluk senin boynundadır Sayın Koca!

KHK ile ihraç edilmiş bir polis memuru bize başvurmuş. Hiçbir yerde iş bulamayınca, aç, susuz kalınca Trendyol firmasına başvurmuş ve Trendyol firması bu başvuruyu reddetmiş. Nerede olmuş bu olay? Kadir Polat isimli bir kişinin başvurusu ve bu başvuru reddedilmiş. Neden? İşte KHK ile zulmen ihraç edilen bir kişi bu özel firmaya başvurdu diye alınmamış. Niye almıyorsun? Zaten devlet bu iktidar zulmen insanları abuk sabuk gerekçelerle ihraç ediyor ey Trendyol firması bir de sen mi bu zulme ortaklık ediyorsun? Trendyol’un bu konuda bir açıklama yapmasını bekliyorum yoksa bu konuyu gündeme getirmeye devam edeceğim, Trendeyol firması sen KHK’lıları niye almak istemiyorsun? Bu konuda bir açıklama bekliyorum yoksa bu işin boyutları daha önemli boyutlara çıkar bunu da net bir şekilde söylüyoruz ve bu kişi firmada kargo elemanı olarak çalışmak için altın borcu almış. Altın da 480 liradan almış şimdi 1 gram altın 1130 lira olmuş. Bir araba alıp bir firmada kargo işi yapmaya çalışırken hem o işe alınmamış hem de madden zarar etmiş, altının fiyatı iki katını aşmış neden bu zulümleri yaşıyor? Sırf uyduruk gerekçelerle KHK ile işinden ihraç edildiği için Trendyol firmasının bu yaptığını kesinlikle kabul etmiyorum. Çok önemli bir alış veriş sitesidir ama eğer ki böyle bir ayrımcılık yapmışsa çok önemli bir zarara uğrayacağını şimdiden vurgulamış olayım!

Bir başka başvuruda; Kemal Yazıcı Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde mahpus olarak kalıyor kardeşi bize başvurmuş. Ağır bir baskı gördüğünü ve bundan dolayı ölüm orucuna girdiğini söylemiş. 35 kiloya düşmüş, görüşe tekerlekli sandalye ile getirilmiş. Kendisi çok zor durumda bütün bu haksızlıkların ortadan kaldırılması gerekiyor.

Mahmut Demirtaş Malatya Akçadağ Cezaevi’nde diyor ki yakını: “5 yıldan fazladır Malatya Akçadağ T Tipi Cezaevi’nde yatmakta. 6 Şubat’taki iki büyük depremde ben ve iki çocuğum sokaklarda çaresiz kaldık. Eşim ile ilk gün hatlardan kaynaklı iletişim kuramadık. Eşim beni ve iki çocuğunu biz de onun durumu hakkında çok çok endişeliydik. Keşke en azından bu süreçte günlük arama hakkı verilseydi. Malatya dışındayız görüşler olsa bile nasıl gideceğiz? Adli mahpuslara tanınan görüntülü görüşme hakkı bize de verilsin. Bu olağanüstü hal durumunda beni eşimi çocuklarımı eşim göremeyince hem onun hem benim de çocuklarımın psikolojiyle sağlığı çok bozuldu. Zaten 5 yıldır içerde üstüne 2020 depremi, 6 Şubat depremi 2 büyük depremde mahvolan psikolojimiz iyice yıprandı. Rica ediyorum benim eşime, çocuklarının da babasına en çok ihtiyaç duyduğu bu sıkıntılı dönem bir şeyler yapılsın.” Diyor.

Bakın Malatya Akçadağ cezaevinden bir başka şikayet; “Eşim Muhammed Karaköse Malatya Akçadağ T tipi cezaevinde. Biz de depremden kaçıp Denizli’ye ablama geldik.” diyor düşünün ablasına sığınmış. “Eşim zaten haksız yere ceza almıştı deprem sürecinde en azından denetimli bıraksalar.” diyor çünkü çok büyük sıkıntı yaşanıyor denetimli serbestlik süresi gelmeden önce bir denetimlik verilsin diyor ya da görüntülü konuşma verseler. “Tekrar nasıl düzen kuracağımı bilemiyorum Malatya’da kalsak olmaz ev kalmadı başka şehre nasıl gidelim? Eşim Malatya’da 4 yaşında kızım ve ben ayakta yapmaya çalışıyordum şimdi hepten zorlaştım zorlaştı. İki evimiz ağır hasarlı olduğu için annem ve iki çocuğumla ortada kaldık.” Diyor.

“Eşim Ramazan Erdoğan Akçadağ Tipi Kapalı Cezaevi’nde ve eşim Malatya’da kaldı depremden dolayı denetimli serbestliğin öne alınmasını istiyorum.” Diyor. Bir de insanlar mahpus yakınlarına ev vermek istemiyorlar düşünün deprem bölgelerinde depremzede olabilirsiniz ama mahpus yakını olduğunuz zaman bir kat daha afet yaşıyorsunuz. Her türlü dezavantajı yaşıyorsunuz yani mahpus cezalandırılıyor anladık öyle veya böyle ama mahpus yakını olarak deprem zamanında çok daha dezavantajlı bir duruma düşüyorsunuz.

Fikret Demircan Malatya Akçadağ Cezaevi’nde onun eşi de bize başvurmuş. “Eşimin uyku apnesi var ve sağlık sıkıntıları bulunmakta, çok zorluk yaşıyoruz. En azından denetimli serbestlik verilsin bu sürede.” diyor feryatlar arşa yükseliyor çok büyük sıkıntılar var.

Bir başka başvuruda bir Meslek Lisesi öğrencisi kardeşimiz bize başvurmuş. Bu Meslek Lisesi öğrencilerinde sorumluluk sınavları veriliyor ve sorumluluk sınavları başarılı olana dek sınava girmek zorunda kalıyor aşağıdaki gerekçeler dolayısıyla iptalini istiyoruz demiş. Bu gerekçeler; üniversite sınavlarının olması, mesleki eğitim öğrencilerinin sabah 09-18 arasında staj görmesinden dolayı çalışamaması, kovid döneminde öğrencilerin hastalanması dolayısıyla çalışamaması, lise öğrencilerinin aktif olarak üniversite imtihanına çalışması ve aynı zamanda sorumluluk sınavlarına çalışması dolayısıyla 2 sınav içinde verimin düşmesi stresin artması online eğitime katılamayan öğrenciler sınavlarda zorlanmakta. Bütün bunlardan dolayı sorumluluk sınavlarının iptalini gerekli olduğu konusunda bir başvuru yapmış. Biz de bu öğrenci kardeşimizin sesi oluyoruz.

Yine Sincan 2 No’lu F Tipi Cezaevi’ni biliyoruz maalesef denetimli serbestlikleri çoğunlukla vermiyorlar. Yunus Atalay denetimli serbestliğinin verilmemesi ile ilgili bize bir başvuru yapmış. Bunu da gündeme getirmiş olalım değerli arkadaşlar.

Bakın deprem ile ilgili bir önemli sıkıntı yaşandı. Biz geçen hafta da gündeme getirmiştik. Hatay’da bir olay yaşanmıştı; şu gördüğünüz bakın darp edilmiş kişi. Bir şekilde polis tarafından gözaltına alınırken darp edilmiş ve kardeşi Ahmet Güreşçi ise kardeşi bakın o sırada “Ne yapıyorsunuz?” deyince “Gel bakalım seni de gözaltına alıyoruz.” yani zanlı olan Sabri Güreşçi’nin darp edilerek gözaltına alınmasına itiraz ettiği için Ahmet Güreşçi de gözaltına alınmıştı ve 7-8 saat sonra karakoldan Ahmet Güreşçi’nin cenazesi çıkmıştı. Bunları bir soru önergesi ile İçişleri Bakanlığı’na sorduk ve halen cevap almış değiliz bu konuda haber yapan Halk TV muhabiri Seyhan Avşar hakkında soruşturma başlatılmış. Yani hem bu gözaltına sapan sağlam girip karakolda işkence gördüğü iddia edilen bu kişilerin birisinin ölmesi öbürünün şu halde karakolda çıkmasından sonra bunu haberleştiren gazeteci hakkında soruşturma başlatılıyor! İşte tüm dünya duysun Türkiye böyle bir yer arkadaşlar! Bizim sorduğumuz bu konu ile ilgili sorduğumuz soru önergesine cevap verilmiyor aksine üstüne kalkmışlar Bununla ilgili haber yapan gazeteci hakkında soruşturma başlatıyorlar. Değerli arkadaşlar az evvel ben size ne dedim? Bakın insan haklarını sadece kendiniz için değil herkes için istemediğiniz takdirde bu toplumda maddi ve manevi depremler bitmez! Kaç kez söyleyeceğiz bunu. Sapa sağlam karakolda gözaltına alınıyor, ardından ölüsü çıkıyor cezaevinden yetkililer diyor ki: “Yok efendim kendi kendine kafasını duvara vurdu.” sanki topa kafa atıyor! Kafasını duvara vurdu diye gülünç açıklamalar yapıyorlar. Ardından bu konu hakkında soru önergesi veriyoruz halen cevap yok halen bu vahim olay hakkında ciddi bir açıklama yok. Bu olay hakkında haber yapan gazeteciye soruşturma açılıyor! Ya arkadaşlar böylesi bir toplumda maddi ve manevi depremler biter mi size sormak isterim ya! Allah aşkına zulümlerin arşa çıktığı Yusuf Kerim Sayın’ın annesinden ayrı 6 kür kemoterapi gördüğü bir yerde maddi ve manevi depremler biter mi arkadaşlar ya! Bakın gerçekten bunlar son derece önemlidir, iktidarın bu hukuksuzluğuna itiraz etmeyen bu toplum kendini sorgulamak zorundadır değerli arkadaşlar bütün bu sonucunda insan haklarına aykırı işlerin sonunda bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın derseniz o yılan bir gün size de dokunur. İşte Ahmet Güreşçi’nin Sabri Güreşçi’nin başına gelenlere “Ya benim başıma gelmemiş bana ne kardeşim.” derseniz yarın öbür gün sizin de başınıza gelir işte zaten buna karşı duyarsızlık olduğu için bu toplumda manevi depremler yaşanıyor ve en sonunda maddi depremlerle de başımıza binalar yıkılıyor! İnsani duyarsızlıklardan dolayı yaşanıyor ilahi bir gazap neticesi değil! İktidarlara sessiz kalmanın oluşturduğu bir yönetim gazabı şeklinde maalesef başımıza depremler geliyor binaların altında kalıyoruz. Depremlere karşı yeterli güvenlik önlemlerini alamıyoruz. Bunun karşısında da insan haklarına sığınacağımıza 100 yıldır, binlerce yıldır değişmeyen mantığımıza sığınıyoruz. Bir zanlı gördüğümüz zaman toplum ve polis olarak “Vurun kahpeye. Öldürün vurun, koymayın söyletmeyin.” naraları altında o insana işkence ediyor veya öldürüyoruz ondan sonra da bu konuyu sorgulayan çok fazla bir kimse çıkmıyor 3-5 tane duyarlı siyasetçi veyahut da insan hakları aktivisti çıkıyor.

Böylesi bir toplum kendini sorgulamadığı müddetçe tabii afetler sonucu oluşan depremlerden sonra can ve mal kayıpları bitmez arkadaşlar. İnsan haklarına saygı temeldir esastır bunu da burada tekrar vurgulamış olalım.

Hak ihlalleri maalesef ki son hızda devam ediyor.

Bir mahpus gözleri görmüyor bakın şurada gördüğünüz gibi Av. Mehmet Ali Uçar cezaevinde. Ağır hasta mahpusun evrakları Cumhurbaşkanlığı’nda hala karar verilmedi dosyaya. Bakın 2 gözü görmüyor, hemofili hastası, cezaevinde düşüp duruyor, kanamaları oluyor ve bu kanamaları durdurmak oldukça zor tıbben, kanama hastası iki gözü görmüyor. Diyor ki: “Dosyam Cumhurbaşkanlığı’nda 15 dilekçeme rağmen sonuç yok. Zor durumdayım. İç kanama geçiriyorum. 31 aydır hapisteyim. Artık tahliye etsinler.” El insaf! Av. Mehmet Ali Uçar şu haliyle cezaevinde gözleri görmüyor %100 engelli ve düşüyor, yaralanıyor, bir kanama hastalığı hemofili var bir de onunla ilgili sıkıntılar yaşanıyor Zulümat Bakanı hala bu konuda susuyor! Bakın Vural Avar hayatını kaybetti Av. Mehmet Ali Uçar da hayatını kaybetsin mi ey Zulümat Bakanı Bozdağ sana soruyorum! Dosya Cumhurbaşkanlığında el insaf diyorum ve hala bir gelişme yok kabul edilecek durum değil nasıl bir vicdan ile bunu kabul edebiliyorsunuz anlamak mümkün değil!

Cezaevlerinden mahpuslardan bize mahpuslar geliyor ağır hak ihlalleri var. “Engellenen mektubundaki yargı eleştirisi hakkında bana dava açıldı. Mektup gitmemişti.” Düşünün mektup yazıyorsunuz gitmiyor, ondan sonra size dava açılıyor. Mektup gitmemiş ki Allah aşkına! Mektubuma dava açtıran Adalet Bakanı Yardımcısı Akın Gürlek midir? Çocuklarına para gönderen ailelerin evi basıldı, tutuklandılar.” Diyor karikatürde gördüğünüz gibi “İçeride tutuklu olan kızıma 200 TL yatırmak istiyorum.” Diyor mahpus annesi. “Yatıracağınız her kuruş aleyhinizde delil olarak kullanılacaktır.” Diyor infaz koruma memuru, bu garip cezayı eleştirmek için bu karikatür çizilmiş. Aytaç Ünsal, Edirne Hapishanesi’nden.

Deprem bölgesinde yakını olan tutukluların tahliye ve aileleri ile bir süreliğine görüş izni sağlanmalı. Depremden herkes etkilendi ama mahpuslar ve mahpusa yakınları daha çok etkilendi. Deprem bölgesindeki cezaevlerinden sürekli nakiller var aileler mahpusunun durumuna göre o cezaevine yakın yerde ikamet ediyordu herkes bir tarafa saçıldı gitti, insanlar en azından mahpusun bulunduğu cezaevindeki ildeydi insanlar bir tarafa dağıldı mahpus bir tarafa gönderildi çok zor durumda insanlar. Bir süreliğine görüş izni konusunda bir yumuşama sağlanmalı, depremde yakınlarını kaybettiler, infaz düzenlemesi tahliye olanağı veya 1 süreliğine gerekirse denetimli serbestlik kontrollü şekilde görüş izni sağlanmalı bu konuda da bakanlığın mutlak surette bir adım atması gerekiyor. Cezaevlerinde insanları çaresiz bırakırsanız ayaklanmalar olur. Ayaklanmaları tasvip etmek mümkün değil ama insanları bu kadar stres içinde bu kadar habersiz bir şekilde bırakmak bu tür olayların olmasına yol açar bundan sorumlu olan bakanlıktır.

Cezaevlerinde keyfi nakillerle mahpuslar ve yakınları da mağdur ediliyor. Balıkesir, Kepsut Cezaevinden Bakırköy Cezaevine nakil kararı alınan mahpusların tahliye tarihi de çok yaklaşmasına rağmen bu zulüm nedir? Bakın çok az kalmış tahliyesine bir daha insanlara bir sürü iş. 5-10 gün sonra tahliyesi gelecek ama sen kalkıp hemen nakil işlemini gerçekleştiriyorsun bunlar vicdansızlıktır.

İskenderun Devlet Hastanesi’nin depreme dayanıklı olmadığı raporla belirlendiği halde bu konuda bir önlem alınmamıştı ve biz konuyu Sayın Bakan Fahrettin Koca’ya bir soru önergesi ile sormuştuk halen cevap yok. Bakın biz bunu kabul edemeyiz! Sayın Fahrettin Koca lütfen bir an evvel cevap ver eğer cevap vermezsen, bu konuda ben seni sıkıştırmaya devam edeceğim! Bu bir skandaldır, lütfen bu konuda bir cevap verin, insanlar öldü, sağlık çalışanları öldü hastanenin altında, hastalar öldü, bu olacak bir iş değil! Maalesef ki böyle bir skandalın bir açıklaması halen yok! Soru önergemde ısrar ediyorum!

İnanılmaz bir açıklama duyduk! Vekili olduğum ilin Kocaeli Sanayi Odası’nın başkanı Ayhan Zeytinoğlu’ndan. El insaf ya! Böyle bir deprem anında bile mi ayrımcılık? Kocaeli Sanayi Odası Başkanı Zeytinoğlu: Deprem bölgesinden gelenleri işe almayın Çeşitli etnik Kesimlerden  Yani; Türkiyenin Demografisini Olumsuz bozabilecek Tarzda Akımların Oluşmasına biz Çanak Tutmuş Olmayalım.” Nasıl bir ayrımcılık nasıl bir ırkçılıktır! Deprem bölgesinde de maalesef buna rastlayabiliyoruz, insanların demografik kaygıları var bunlar da doğru değil ama bir de göç eden insanlara yönelik “Demografimiz bozuluyor” deniliyor! Allah aşkına insanlar yaşam savaşı veriyor, deprem olmuş bir ilde nereye kaçacağını bilemiyor sen kalkmışsın demografi hesabı yapıyorsun! Gerek o ilde gerek başka ilde! Kafanız siyasetten başkasına basmıyor mu Allah aşkına! Bu ne haldir? Habire bir komplo teorileri peşinde koşuyorsunuz insanların canı yanmış canını kurtarmak için sağa sola kaçışıyor kalkmış siyasi eksenli düşünenler demografi deyip duruyor. Ben bunları anlayamıyorum ben hayata insan hakları ekseninden bakan bir insanım. Siyasi tarafgirlik ekseninden bakan bir insan değilim ve böyle olmamaya da çalışıyorum değerli arkadaşlar bu konuda yanlışlık yapan kim olursa olsun eleştiririm. Bunu da net söyleyeyim.

Av. Suphi Özgen değerli çalışmaları olan bir arkadaşımız Kürtçe dil öğrenimi konusunda çok hassasiyeti var çok da haklı. Eline, yüreğine, ağzına sağlık. Diyor ki: “Niçin Kürtçe ile de tercümanlık hizmeti verilmiyor?” deprem ile ilgili hususlarda niye bu konuda bir çalışma yapılmıyor diyor! Türkçe, Arapça, Farsça, İngilizce, Rusça, Almanca, Peşruca tüm deprem bölgelerine tercüme desteği verilmekte düşünün milyonlarca Kürdün yaşadığı bir bölgede bir Kürt ile bir Türk doktorun anlaşmasını sağlayacak bir Kürtçe tercüman hizmeti yok! Nasıl bir şey! Ben bir Türk olarak gittim Malatya ve Adıyaman’a orada Kürtçeyi anlamadım, zorluk çekiyor bu noktada birilerinin tercüme etmesi gerekiyor, arkadaşlarımız vatandaşların söylediklerini tercüme etti bundan da mutlu oldum. Demek ki tercüme edecek birileri lazım. Sen kalkıp bu hizmetlerde kaç tane Rus burada zarar gördü? Kaç Alman zarar gördü? Kaç tane Peşru zarar gördü? Bu dillerden tercüme buluyorsun da bir Kürtçe de tercüman bulmuyorsun bu anlayışı anlamak mümkün değil! Kürtçe tercümanlık meselesi bir an evvel halledilsin, sadece bizim eleştirimizde kalmasın bir an evvel bu skandala son verilsin! İnsanlar Kürtçe doktorları ile veya diğer kamu görevlileri ile anlaşmakta zorluk çekiyor arada bu konuda bir kolaylaştırıcı Kürtçe tercümanın olması gerekiyor! Tüm devlet yetkilileri bunu bilsin!

Birçok yardım için gelen insanlar siyasi saiklerle gözaltına alındı! Bakın olacak iş mi! Bakın bu ülke böyle bir ülke zaten böyle bir ülke olduğu için doğal afetler sonucu can ve mal kayıpları başımıza aşırı şekilde geliyor çünkü insani yerine siyasi bir şekilde bakılıyor. Yunanistan’dan Türkiye’ye arama kurtarma çalışmalarına gelen arkadaşlarımız Alexis, Takis, Mihail saat 12.30 sularında Antakya Armutlu Mahallesi’nde TEM Şube polisleri tarafından gözaltına alındılar. Şu an Adana göç idaresindeler. Bakın depremin ilk günlerinde olan hadiseler bunlardır buna benzer birçok hadise oldu olacak işler değil ama zaten bu ülke bu zihniyette olduğu için bu depremlerde sınavı kaybediyor, binlerce insanını kaybediyor.

Deprem yaşanan şehirlerde emniyet ve TSK güçlerini sahaya geç çıkaran ve güvenlik zafiyetine sebep olan iktidar, Manisa’da mahpus ya da hapisten yeni çıkmış KHK’lılara insani yardım yapan kişilere yönelik operasyon yaptı. 3’ü kadın 20 kişi hakkında gözaltı kararı çıkarıldı. Hala zulmünüzden vazgeçmiyorsunuz! Bakın hukuksuzluğunuz, yolsuzluğunuz, vicdansızlığınız yetmemiş bir de üstüne bu deprem sırasında fakire, fukaraya, garibana yardım eden insanları gözaltına almayı marifet sanıyorsunuz utanın diyorum!

KHK’lıları siz gözaltına alıyorsunuz, işten atıyorsunuz, zulmediyorsunuz, cezaevine atıyorsunuz her türlü zulmü, haksızlığı yapıyorsunuz ama onlar bu deprem esnasında canla başla çalışan insanlarımız! İşte şu fotoğraf KHK’lı imam Mehmet Tombak 672 KHK ile ihraç edildiği için tırına 672 yazmış, yollarda yardım malzemesi götürüyor, kar kış demeden yollarda gayret ediyor Mehmet Hocam. Allah razı olsun diyoruz, KHK’lıların kadrini, kıymetini bilin zaten KHK’lı arkadaşlarımız son derece liyakat sahibidir, onları ihraç edip vasıfsız insanlarla doldurduğunuz için zaten deprem sonrası büyük skandallar bu yüzden yaşandı bunu da çok iyi biliyoruz.

Bir KHK’lı arkadaşımız Cüneyt Özdemir deprem bölgelerini gezerken bakıyor ki bir yardım sever onunla konuşmak istiyor, Tatvan Belediyesi’ni soruyor, KHK’lı Astsubay: Belediyeyle alakam yok gönüllüyüm. Cüneyt Özdemir: Tek başına mı geldin? KHK’lı Astsubay: Hayır, devre arkadaşlarımı topladım Eski Jandarma Astsubayım adım Mazlum Hattusa geldim yardım ediyorum.” Diyor Allah razı olsun KHK’lılar böyle insanlardır, bu insanları terörist ilan edip işlerinden attınız onunla da kalmadınız zindanlara attınız onunla da kalmadınız her türlü Anayasa ihlali yaparak onların hakkını çiğnediniz, yüzünüzün kızarması gereken hadiselerdir bunlar.

Siyasi partilere yapılacak yardım depremzedelere verilmeli dedim, bunu tekrar söylüyorum, bizim partimizin yardımı kesilmişti, bu kesilen yardım da depremzedelere gitmeli ve diğer partilere verilen yardımlar da kesinlikle depremzedelere tahsis edilmeli arkadaşlar. Ah vah edip timsah gözyaşları dökmekle olmuyor, şehirler yıkılmış büyük bir felaket yaşıyoruz. Hatay, Maraş Adıyaman başta olmak üzere birçok il, ilçemiz köylerimizde büyük bir felakat acı yaşanıyor sen kalk milyonlarca lirayı partilere tahsis et bu kabul edilecek bir hadise değil bunu da çok net söyleyim halkın sesi olayım.

Depremzedelerimizin başka istekleri de var. “Merhaba hocam sizden bizim adımıza bu konuyu duyurmanızı istiyorum deprem bölgelerinde en azından sadece elektrik faturaları ertelenmesin 3 ay alınmasın. Faturalarımızı ödeyecek durumda değiliz.” Demiş depremzedeler. Hakikaten biz gördük insanların evi başına yıkılmış işyerleri yıkılmış. Elbisesiz, eşyasız, sokakta kalıvermişler. Korkunç bir durum bu dayanışma zamanıdır ve bu konudaki istekleri de iktidarın kulak kabartması kabul etmesi gerekiyor.

Bakın 3 hafta olmuş, Meclis açılmamış durumda arkadaşlar. Biz çalışıyoruz bir milletvekili olarak Meclis’e, deprem bölgelerine gidip geliyoruz ancak genel kurulu Meclis Başkanı açmıyor, niye açmıyorsun? Bu dönemde en çok Meclis’in açılması gereken bir dönem, yasalar bekliyor, bunları Meclis’te görüşeceğiz, deprem ile ilgili ihmalleri görüşeceğiz tüm bunlar görüşülmesin diye mi Meclis’i açmıyorsunuz Sn. Şentop?

Bir çalışma başlattık, buradan da önü söyleyeyim. Depremzede olup farklı illerde konutlarda yerleşmek isteyen insanlarla misafir almak isteyen insanları buluşturuyoruz, bu kampanyamız devam ediyor. “Ben misafir ederim.” Diyen insanların kayıtlarını alıyoruz. Bir dosyamız var oradan konuk almak ve konuk olmak isteyenleri buluşturuyoruz, çalışmamızı sürdürüyoruz. İyiliğe aracı olmuş olalım.

Birçok ziyaretlerimiz oldu. Kocaeli’de depremzede kardeşlerimiz ile bir araya geldik, halkımız ile buluştuk, ziyaretler ettik. Kocaeli’ne de yoğun bir şekilde deprem bölgelerinden insanlarımız geldi. Onları dinledik, yaralarını sarmaya, acılarını paylaşmaya çalıştık. Çok üzücü olaylar anlattılar, anlar yaşadık, gözyaşlarımız adeta sel oldu ve çok üzücü anlar yaşadık. Halkımız büyük bir felaketi yaşıyor, hepsi ile kucaklaşmalı ve acılarını paylaşmalıyız. İzmit’in birçok ilçesi Derince, Kartepe, Gölcük, Körfez, Çayırova’da bu temaslarda bulunduk. Yurtlara yakınlarının yanlarına yerleşmiş kardeşlerimiz ile konuştuk ve çözümler bulmaya çalıştık. Çok zor durumdalar bir evde 4-5 aile yaşamak durumdalar, kiralar artmış durumda bunlara mutlak surette çözümler bulmamız gerekiyor.

Bir kampanya var; Adıyaman için başlıyoruz denilmiş. Adıyaman’da kütüphane yıkılmış, öğrenciler ders çalışarak kitap okuyacak, Kütüphanemizi yeniden inşa edeceğiz diyor benim de kütüphane sahibi eniştem ile temasa geçin diye bir duyurumuz var buradan duyurmuş olalım.

Biz depremin ilk günleri Malatya’daydık ve geçtiğimiz günlerde de 4 gün Adıyaman’daydık. Adıyaman’da Alevi Kültür Dernekleri Cemevi merkezli bir çalışmayı yakından izledik. Çınar Belediyesi Emek ve Demokrasi Güçleri bu alandaydı, çadır kent kurmuşlardı. KESK, Tabip Odaları da bu bölgedeydi, son derece değerli çalışmalar yapıyorlardı. Yetişkinlere ve çocuklara yönelik rehabilitasyon yardım, barınma, yiyecek ihtiyaçlarını giderme çalışmalarını fedakarca yapan gönüllü arkadaşlarımızı tebrik ediyorum, zorlu koşullarda yaşadıklarını gördük. çadırlarda çok zor koşullarda yaşıyorlardı ama buna rağmen canla başla fedakarca çalışıyorlardı Allah razı olsun hepsinden, teşekkür ediyoruz kamu adına ve çalışmalarında başarılar diliyoruz.

Maalesef şu fotoğrafı unutmak mümkün değil Adıyaman’dan. Adıyaman Saat Kulesi tam 04.17’de durmuş maalesef hayat durmuş her şey durmuş, yaşam durmuş. Büyük bir felaketin başlangıç anı olarak bu saat burada duruyor, bence bu saat böyle durmalı, bu saati normal işler bir hale getirmemeli, her an her saniye bu depremi hatırlamak için bu saatin düzeltilmemesi, 04.17 saatinde kalması gerekiyor.

Adıyaman’da birçok köylerde taziye ziyaretlerinde bulunduk. Kardeşlerimiz ile buluştuk çok büyük acılar, çok büyük felaketler var. Çok anılar anlatıldı ve enkaz altından çıkarılan insanlar, onları kurtaran insanlar, yüzlerce kişi ile görüştük, dinledik ve anlamaya, anlatmaya çalıştık, kamuoyuna yansıttık, sosyal medyadan paylaşımlar yaptık. Adıyaman’ın dramını, ızdırabını, acısını tüm kamuıoyuna Türkiye’ye, dünyaya yansıtmaya çalıştık arkadaşlar. Yardımsever arkadaşlarımız ile oturduk, konuştuk. Büyük acılar yaşayan insanlarımız ile köylerimizde konuştuk. Gerçekten yürekleri acı dolu ve bu daha da artacak o yüzden psiko sosyal destek mutlak surette yoğun bir şekilde bu bölgelerimize verilmeli, gördüğünüz gibi onlarca köyde, yüzlerce insanımızla birlikte olduk. Başsağlığı diledik, Fatihalar okuduk, geçmişlerinin ruhlarına bağışladık ve onların acılarını azaltmaya çalıştık.

Bir görüntü bizim çok dikkatimizi çekti. Adıyaman Cezaevi harıl harıl yapılıyor bu deprem esnasında bile iş makineleri oradan ayrılmamış, harıl harıl cezaevi yapıyorlar. Düşünün ülke büyük bir felaket yaşamış iktidar hala cezaevi yapmak ile ve iş makinelerini orada bu inşaatı devam ettirmekle meşgul durumda. Son derece üzgün bir hadise bu. Olacak bir iş değil. Düşünün bir sürü enkaz var ama iş makineleri orada gördük gözlerimizle, iş makineleri cezaevinin inşası ile uğraşıyorlar. İnanılmaz bir durum ve bir de bu cezaevi inşaatının çok verimli tarım topraklarına yapıldığını gördük. Buranın belli ki ruhsatı yoktur bunu da buradan bir ihbar olarak söyleyeyim biz bunu soru önergesi olarakta sorduk, bu verimli tarım topraklarına cezaevi yapmak da nedir! Gidip dağ arazisine yapıp gidip verimli topraklara bunu yapıyorlar bu da kabul edilecek bir durum değil. İktidar Avrupa ülkelerinde biliyorsunuz artık cezaevleri kapatılıyor fabrika açılıyor ama iktidar maalesef en fazla cezaevi yapıyor, bu ülkede harıl harıl cezaevi yapan bir iktidar olarak utanç verici bir yürütmenin sahibi.

Birçok Adıyaman Bağcılar köyü ziyaretimiz. Bir doktor kardeşimiz ve binlerce cenazenin olduğu bir yer olduğunu söyleyelim. Bir doktor kardeşimizin cenaze törenine katıldık çok acı vardı tarifi imkansız bir acı ve bütün insanlarımız maalesef bu acıyı yaşıyor. Fatihalar okuduk.

Adıyaman Samsat Kızılöz Mezrası ve Ovacık köylerinden bu fotoğraflar. İnsanlarımız ile konuştuk, Adıyaman’da yakınlarını kaybeden depremzede bize : “Ev sahiplerine birtakım destekler sağlandığı halde kiracılara da destek sağlanması gerektiğini bu konudaki duyarlılığın az olduğunu söyledi. Bunu da buradan kamuoyuna duyurmuş olalım, onun sesini sosyal medyadan duyurduk biz buradan Meclis’ten de bu kiracı depremzedelerin durumlarını da tekrar hatırlatmış olalım.

İnsanlarımız yana yakıla gözyaşları ile Adıyaman Gözebaşı köyünde bize anılarını ve devletin 3 gün boyunca olmamasını bakın her kesimden insanlar net bir şekilde anlattı “Devlet 3 gün boyunca yoktu.” Dedi her kesimden insan bunu net bir şekilde söyledi.

Adıyaman Narlıkuyu’da çadırkentte psikolog, sosyolog ve pdrci arkadaşlarımız çocuklara yönelik rehabilitasyon çalışması yapıyor. Buna da şahitlik ettik çok değerli buldum. Benim kızım da aynı zamanda pdrcidir ve hatayda çocuklara yönelik bir eğitimin içinde oldu 1 hafta boyunca. Canla başla bu ülkeye hizmet etmek durumundayız. Bu çocuklara yapılan çalışmayı da Adıyaman’da bire bir sahada gördük ve çok değerli bulduk. Çocukların da çok eğlendiği ve rahatladığı bir çalışma olduğunu gördük.

Adıyaman Yazlıca Kamışlı Kışla köylerini de ziyaret ettik ve orada acıları paylaşmaya çalıştık. Çeşitli televizyon kanalları ile de Adıyaman’ın sesini tüm kamuoyuna duyurmaya çalıştık bir milletvekili olarak.

Her hafta olduğu gibi unutamayacağımız ve her hafta hatırlatmayı bir görev bildiğimiz hak ihlallerine başlayalım. Cemal Kaşıkçı Suudi Arabistan konsolosluğunda kaybedildi ve daha sonra onun cinayet dosyası olacak iş değil, Suudi Arabistan Devleti’ne verildi ve ardından Suudi Arabistan devleti ile milyar dolarlık kredi anlaşmaları yapıldığını duyduk bunlar utanç verici hadiselerdir bu hak ihlalini bu insanın yaşamı üzerinden elde edilen paraları kınıyorum kabul etmiyorum ve bu hak ihlalini o yüzden sürekli hatırlatıyorum.

Osman Kavala zulmen tutuklu yıllardır bir sivil toplum aktivisti olarak zulmen zindanda tutulan bir insanı her hafta hatırlamak bizim boynumuzun borcudur kendisine buradan sevgi ve selamlarımı iletiyorum.

Şerif Mesutoğlu işlemediği bir cinayetin faili olarak yıllardır cezaevinde olacak bir vaka değil tarihi bir vaka umarım bir gün adalet yerini bulur, Şerif Mesutoğlu bu çaresizlikten kurtulur ve hak yerini bulur, gerçek katiller ortaya çıkar.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı bir an evvel bu zulmen tutukluluk mağduriyetinin bitmesi gerektiğini söylüyorum, umarım Yargıtay ona verilen haksız cezayı bozar.

Emine Şenyaşar adalet nöbetine devam ediyor. Destansı bir adalet nöbeti tutan bu annemiz her türlü yüceltmeye layık çok değerli bir annemiz zulme, haksızlığa karşı yıllardır çok büyük bir itirazı var, Allah razı olsun mücadelesinde yanındayız.

Yusuf Bilge Tunç 3.5 yıl oldu zulmen kaybedildi, kaçırıldı çok açık bir şekilde maalesef ki 3.5 yıldır hakkında hiçbir açıklama yapılmıyor, kamu görevlilerinin karıştığı bu kaçırılma meselesinin maalesef ki yıllardır devam ettiği ve özellikle bu işin kapatıldığını çok iyi biliyoruz ama bunun peşindeyiz.

Yasin Ugan ve Gökhan Türkmen’in 6 ay ve 9 aylık müddetlerce kaçırılıp daha sonra serbest bırakıldığını ve bu kişilerin mahkemede kamu görevlileri tarafından kaçırıldıklarını beyan etmeleri son derece önemliydi bu kişiler hayatta en azından ama Yusuf Bilge Tunç maalesef hayatını kaybettiğini tahmin ediyoruz, tam bir kesin bilgi yok fakat 3.5 yıldır ortada görünmemesi bize bu ihtimali düşündürtüyor maalesef bunları söylemek bile çok ağır. Ailesi annesi babası açısından çok ağır ama maalesef ki bunları telaffuz etmek ve yetkilileri tekrar uyarmak gerekiyor.

Gülistan Doku Dersim’de kayboldu ve halen bulunamıyor. Gülistan Doku’nun bir an evvel bulunması için yetkilileri tekrar göreve çağırıyorum, Gülistan Doku da hiç unutmadığımız her hafta hatırlattığımız önemli bir kaybımız.

Hürmüz Diril eşi Şimoni Diril’in cenazesi bulunduktan sonra hala bulunamayan kayıp, kaybedilmiş, kaçırılmış bir insan bu konudaki mahkeme sürecinin de şaibelerle sürdüğünü biliyoruz bir an evvel bu konuda adalet bekliyoruz ve Hürmüz Diril’in izine bir an evvel kavuşulması gerekiyor.

Yorumlar