30 Mart 2023

Bir kaçırılma olayı ile başlıyorum. İstanbul Eyüpsultan’da şehrin ortasında Zeki Oğuz isimli bir Kürt iş insanı marketten çıkarken 9 kişi tarafından 3 aracın eşlik ettiği bir şekilde kaçırılarak götürüldü. 21 Mart’tan beri ondan bir haber alamıyor ailesi. OHAL Döneminde onlarca, yüzlerce kaçırılma olayı oldu ve insanlar aylarca, yıllarca neresi olduğu belli olmayan yerlerde tutuldu ve mahkemelerde kaçırılan insanlar devlet görevlileri tarafından kaçırıldıklarını iddia ettiler. Bu kişilerden kimisi hayatını kaybetti ortalıkta yok ve kimisi de daha sonra Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde aniden ortaya çıktı veyahut da cezaevlerinde aniden ortaya çıktı. Esrarengiz zorla kaçırılma kaybedilme olayları 1990’ların pratiklerini yansıtmaya başladı ve son 6.5 yılda birçok faili meçhulün ortaya çıkmasına yol açtı. Biz en az 35 uzun süreli kaçırılma olayını takip ettik ve raporladık, bunun dışında kaçırılıp 1 veya 2 gün işkence, kötü muamele yapılarak daha sonra serbest bırakılan insanlar da oldu. Bütün bunlardan sonra biz her hafta birtakım kaçırılan ve kaybedilen kişileri söylüyoruz; Yusuf Bilge Tunç’un 3.5 yıldır zorla kaçırılma ve kaybedilme sonucu ortada olmadığını söylüyoruz. Ayhan Oran isimli kişinin 6.5 yıldır kaçırıldığı ve daha sonra tüm üstünü örtmelere rağmen Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu hakkında savcılıkların gereken soruşturmayı yapmaması nedeniyle kaybedilen kişinin yakınlarına 90 Bin TL tazminat ödenmesine karar verdiğini biliyoruz. Yine Sunay Elmas bu zorla kaçırılıp kaybedilen kişilerden birisi ve halen haber alınamıyor, cezaevinde olan kişiler de zorla kaçırılıp kaybedildikleri, 6 ay, 9 ay, 1.5 yıl süreler içinde korkunç işkencelere devlet görevlileri tarafından uğratıldıklarını bize yaptıkları başvurularda beyan ediyorlar. Bütün bunlar araştırılmıyor, A’dan Z’ye İçişleri Bakanlığı Adalet Bakanlığı’na sorduğumuz zaman üstü örtülüyor, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a sorduğumuz zaman “Devlet hiçbir zaman zorla kaçırma kaybetme gibi bir fiile imza atmamıştır, bu utanç verici bir eylemdir.” Diyor fakat tüm bu boş beyanatlardan sonra Anayasa Mahkemesi Ayhan Oran’ın zorla kaçırılıp kaybedildiğini apaçık ortaya çıkarıyor ve yakınlarına 90 Bin TL tazminat cezası ödenmesine karar veriyor. İşte Türkiye’de idarenin hali apaçık ortada! Yerel yargıların hali apaçık ortada, birtakım hususlarda savcıların araştırma yapma konusundaki isteksizliği ortada ve en sonunda Anayasa Mahkemeleri’nde veya AİHM’de bu konularda bazı adımların atıldığını görerek kayıp kaçırılma işlemlerinin son derece vahim duruma ulaştığını görüyoruz. İşte bunlardan en sonuncusu 21 Mart’ta Zeki Oğuz’un zorla kaçırılma ve kaybedilmesi. Biz bu konuda kimden bilgi alacağız. Şehrin ortasında her tarafta MOBESE kameralarının olduğu ve HTS kayıtlarının incelenebildiği bir zaman diliminde Zeki Oğuz hakkında İçişleri Bakanlığı ve İstanbul Valiliği, İstanbul Emniyet Müdürlüğü niçin bir açıklama yapmamaktadır? Zeki Oğuz 21 Mart’ta İstanbul Eyüpsultan’da bir marketten çıkarken zorla kaçırıldı 9 kişi tarafından 3 araçlık bir konvoy ile götürüldü kimdir bunlar? MOBESE kamerası yok muydu orada? HTS kayıtları incelemesi yapılmıyor mu? Bu nasıl bir devlet? Bu nasıl bir yargı? Savcılar ayakta mı uyumakta? Sedat Peker’in iddiaları karşısında tek bir soruşturma açmayan savcıların bir benzerleri bu olayda da mı kendisini göstermektedir. Bu ne haldir? Kabul edilecek bir durum değildir! Türkiye’de tüm vatandaşlar yargıya güvenmek zorundadır. İdarecilere güvenmek durumundadır fakat birtakım olaylarda idarenin ve ardından yargının da katılmasıyla birçok vahim olayın üstü örtülmektedir. Bu kabul edilecek bir durum değildir.
Sağlık Komisyonu’nda ağır bir şekilde diş hekimlerinin hakları, malpraktis ve hükme uğratılmış hekimler ile ilgili yasa teklifleri görüşülecek. Biz bu yasa teklifleri ile ilgili komisyona katılacağız, görüşlerimizi bildireceğiz ama en başta şunu söyleyeyim; 1920’li yıllarda yapılmış Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunu yasasına göre ceza almış hekimler bir daha mesleklerini yapamıyorlar. Bu olacak bir iş değil, buna mutlak surette yeni düzenleme getirilmesi gerekiyor, yüzlerce hekim arkadaşımız adil olmayan yargılamalar sonrasında cezalara çarptırılmakta, legal fiilleri illegal kabul edilmekte, Türkiye’de Kürt meselesinin çözümü için bir beyanda bulundukları için “terörist” olarak adlandırılmakta veya bir Bankasya’ya para yatırdıklarını için, çocuklarını KHK ile kapatılan bir okula gönderildikleri için “terörist” olarak ilan edilmekte ve yıllarca ailelerin büyük gayretle okutup doktor ettiği çocuklar ardından bu tür adil olmayan yargılamalar sonucu “terör örgütü üyesi” damgası yemekte ve bu cezaları yatmaları yetmezmiş gibi bir de daha sonra yıllarca okuyup edindikleri diplomaları da iptal edilmekte, iş yeri hekimliği hakları iptal edilmekte, Türkiye kaybetmekte çünkü yetiştirilen hekimlere hekimlik vasfı verilmemekte ve kaçak çalışmaya zorlanmaktadır. Bu olacak bir iş değildir. Sağlık Komisyonu’nda bu konunun görüştürülerek bir neticeye ulaştırılması gerektiğini söylüyoruz, kabul edilecek bir durum değil. Belki onlar bu tür cezalarda bir an evvel bu kişilerin çalıştırılmaması için ellerinden geleni yapmaya çalışmaktalar ama biz hukukun ve vicdanın bunu kabul etmeyeceğini söylüyoruz. Bu yasa teklifi konusunda da daha ayrıntılı görüşlerimizi komisyonda beyan edeceğimizi ifade edelim.
Hak ihlalleri ile ilgili vurgularımıza geçmek istiyoruz. Niye bunu yapıyoruz? Çünkü Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu çalışmıyor. Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu AK Parti ve MHP Cumhur Zulüm İttifakı’nın çoğunluğu altındadır, onların kararları geçerli olmaktadır ve oraya götürdüğümüz hak ihlallerinin %99’u değil %100’ü üstü örtülmek suretiyle görmezden gelinmeye çalışılmaktadır. OHAL’de bu komisyonu niye açık tutuyorsunuz? Bir iş yapmak istemiyorsanız böyle bir komisyonu niye kurdunuz niye devam ettiriyorsunuz? Kapatın gitsin bu komisyon, bu komisyon insan haklarını ihlal komisyonu haline dönmüştür çünkü binlerce başvurumuz ki bu komisyona en çok başvuran milletvekili benim 600 milletvekili içinde ama komisyon meseleleri incelememek için ne yapacağını bilememekte, zorla kaçırılma, kaybedilme vakaları, helikopterden atılan insanlar, işkence vakaları ve diğer binlerce vakayı görmezden gelme cambazlığını sürdürmektedir, büyük bir maharetle işini yapmama konusunda gayret göstermekte, bunun müsebbibi de komisyon başkanı Hakan Çavuşoğlu ve ortakları AK Parti, MHP Cumhur Zulüm İttifakı’nın üyeleridir. Biz bu zulmü kabul etmiyor ve o yüzden buradan her hafta bize gelen hak ihlallerini aynı zamanda tüm bakanlıklara sorduğumuz gibi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na verdiğimiz gibi buradan da bu hak ihlallerini anlıyor ve bunlara bir şekilde çözüm arıyoruz, zaman zaman da önemli çözümler buluyoruz. Vatandaş için burada çırpınmayı bir görev addediyoruz.
“Abim Abdurrahman Belik 1996 tarihinde tutuklandı, 2 sene tutuklu kaldı. Asker’de tutuklayıp cezaevine götürdüler.” 36 sene hüküm aldı baş ağrısı göz ağrısı vardı kafasında kitle çıkmış ve doğru düzgün sağlık ile ilgili hakka sahip olamamış. Boynunda kilitleme nedeniyle olduğu söyleniyor ve tedavi hakkı sağlık hakkını bir müddettir alamadığı yönünde önemli bir başvuru var. Manisa Akhisar T Tipi Cezaevi’nde kalıyor. Biz buradan Adalet Bakanlığı ve Manisa T Tipi Cezaevi’ne soralım; Abdurrahman Belik’in şikayetleri kafada kitle, boynunda kilitlenme ve eğrilme yönündeki şikayetleri konusunda ne yapıyorsunuz? Görmezden mi geliyorsunuz? Bunları öğrenmek istiyoruz!
Şimal Deniz, Manavgat S Tipi Cezaevi’nde. Bize bu cezaevinden çok şikayetler geliyor, kötü muameleler, darplar, işkenceler ile ilgili birçok şikayet geliyor. Şimal Deniz, Armutlu Zeynep Yıldırım Cemevi’nde sayman olarak görev yapmaktaymış. Tutuklayıp Silivri’ye götürmüşler 21 Mart’ta sevk edilip Antalya Manavgat S tipi hapishanesine sürgün ettiler, orada çıplak arama yapmak istemişler sonra süngerli odaya götürüp kollarını kırarcasına çekiştirmişler. “Kolum kırılıyor “deyince hanımefendi “Kırın kollarını.” Diye bir ses yükselmiş orada ve daha sonra süngerli odanın her tarafında kan izleri olduğu yönünde bilgiler geliyor. Ailesi İstanbul’da olduğu için sürekli gidemiyor ziyaretine geçen hafta da söylemiştik, Cemevi Başkanı Beyhan Günü de bayıltana kadar dövmüşlerdi aynı benzer muameleyi de Şimal Deniz’e yapmışlar. Bu çok önemli bir sıkıntı, Manavgat S Tipi Cezaevi’ndeki bu ve benzeri şikayetler hakkında bilgi istiyoruz.
Dilan Yürüklü Manavgat S Tipi Cezaevi’nde kalmakta, o da sol fraksiyondan gelen kadın mahpusların darp edildiğini, süngerli odaya götürülüp işkence edildiğine dair bilgileri tasdik etmiş. Onların bu muameleleri gördüğünü söylemiş. Sorunların cezaevi yönetimi tarafından çözülmediğini aksine arttırıldığını söylüyor.
Mehmet isimli bir kişi Adıyaman’dan bize başvurmuş. 2017’de ihraç edilmiş 2018’de takipsizlik kararı verilmiş bir KHK’lı vatandaş. İşkur’dan geçici olarak iş başvurusuna başvurmuş KHK’lı olduğu için kabul edilmemiş. “Hayatımız ve akrabalarımız vefatı kaybettiğimiz onlarca akrabamız acısı çekerken bu ayrımcılığı yüce rabbimin adaletine havale ediyorum sayin vekilim Bizim ekmek derdimiz yok. Bizim adalet derdimiz var.” Diyor çok önemli bir cümle, depremzede olduğu halde İşkur’dan ona geçici iş başvurusu hakkı verilmiyor. Bu da korkunç bir durum. Hem zulmen KHK ile ihraç hem de depremzede bir kişiye İşkur’a başvurma hakkının verilmemesi sonrası bu kişi “Derdimiz ekmek derdi değil adalet derdi.” Diyor!
İbrahim Özer Giresun Espiye Cezaevi’nde kalmakta. Kendisinin koşullu salıverilmesi gelmesine rağmen tahliye edilmiyor. Kendisinin 88 yaşında hasta babası var ve sağlık durumu da kötüye gidiyor. Cezaevlerinden böyle binlerce şikayet alıyoruz, insanların denetimli serbestlikleri ve ardından şartlı tahliyeleri uyduruk gerekçelerle verilmiyor, bu kişi de denetimli verilmedikten sonra şimdi de şartlı tahliyesi verilmiyor, yakınları hasta babası var ama kimsenin umurunda değil.
Şevki Tehnel 2016 yılında KHK ile ihraç edilen bir komiser. Bu kişi 7.5 yıl bir de üstüne hüküm yemiş ve cezaevine konulmuş, hükmü onandıktan sonra tekrar cezaevine alınmış, Osmaniye 2 No’lu T Tipi Cezaevi’nde daha öncesinde farklı cezaevlerinde kalmış, Yozgat E Tipi Cezaevi’nde kalmış. Adana Cezaevi’nde kalmış deprem esnasında Adana Cezaevi’ndeymiş ve bu kişi artık bu işinden atılması, cezaevine atılması, adeta hayatta damdan aşağı düşürülmesi, 180 derece büyük bir hayatta statü açısından fark yaşaması nedeniyle psikolojik sorunlar yaşamaya başlamış. Ağır bir psikiyatrik hastalığa Obsessif Kompulsif Nevroza yakalanmış ve  durumu iyice kötüye gitmeye başlamış ve en son Osmaniye Cezaevi’ne getirilmiş. Bu kişi bir an evvel infaz erteleme alınarak tahliye edilmeli, eşine telefonda “İntihar edeceğim.” Demiş eşi telaşla cezaevi yönetimini aramış, cezaevi yönetimi son anda onu hastaneye götürerek sanırım intiharı önlemiş. Böylesine her an intihar edebilecek, ağır bir psikiyatri hastası cezaevinde ne aramakta? Niye infaz erteleme işlemleri yapılmamakta? Şevki Tehnel’in cezaevinde ölmesi mi beklenmektedir? El insaf diyorum!
Hasta mahpus Mehmet Parlak bu kişi de böbrek nakli olmuş ve Hatay Cezaevi’nde kalıyormuş, tabii 2013 yılından beri böbrek nakli ile ilgili kontrolleri aksamış cezaevine girdikten sonra Hatay Cezaevi’nde bu konu düzenli bir şekilde yapılamamış, sürüncemelere gecikmelere uğramış ve en sonunda da cezaevinde tam bir sağlık kurulu işlemi yapılırken deprem hadisesi olmuş ve bütün her şey alt üst olmuş. Kişi de ardından Sincan Cezaevi’ne sevk edilmiş fakat Sincan Cezaevi’nde gereken takip yapılamıyor, bu kişinin bir an evvel infaz erteleme işlemlerini alması lazım böbrek, diyaliz hastası. Gastroentoloji tarafından beslenme diyetinin takip edilmesi lazım, kan değerlerine göre diyetinin ayarlanması lazım fakat bunların hiçbiri doğru düzgün yapılamıyor zaten cezaevinde yapılması mümkün değil, deprem sonrası Hatay’dan Adana’ya yağış altında nakledilen oradan Sincan’a nakledilen bir hasta. Oldukça büyük sıkıntılar yaşıyor ve bir an evvel zayıflayan da bir hasta aynı zamanda bir deri bir kemik kalmış, bir an evvel infaz erteleme işlemlerinin yapılıp bu kişinin de infaz erteleme alması gerekir. Bir hekim olarak tetkiklerini incelediğim zaman oldukça vahim bir tablosu olduğunu gördüm, doğru düzgün bir takip yapılmadığı için dışarıda normal bir hastanın yapabileceği takibi cezaevinde yaptıramadığı için oldukça kötüye giden bir böbrek hastası ile karşı karşıyayız. Bir an evvel sağlık kurulu işlemleri yapılmalı, Sincan 1 No’lu Cezaevi ve adli tıp kurumu da infaz erteleme konusundaki kararını vermeli ve tahliye etmeli.
Harun Reşit Can adil olmayan yargılamalardan dolayı bize başvurduğunu söylüyor. Savcılığın beraat talebine rağmen hakimin birtakım şahsi husumeti nedeniyle kendisine ceza verdiğine dair iddialarını gündeme getirmemizi istemiş. “İade-i muhakeme başvurularım haksız şekilde reddedilmektedir.” Diyor, iftiraya uğradığını Karakoldaki beyanından ibaret olan ancak “Mahkemede de sinirle söyledim böyle değilmiş.” dediği halde mahkeme savcılığın beraat talebine ilişkin mütalaasına rağmen ceza vermiş, şimdide kaldırmıyor. Bu da adil olmayan yargılamalar ile ilgili önemli başka başvuru.
Deprem olduktan sonra bazı vatandaşlarımız bulunamıyor. Hem büyük acılar yaşadık hem de vatandaşlarımız enkaz kaldırıldıktan sonra ortalıkta yok. Bu da çok üzücü bir durum, kimisi enkazın altında bile bulunamıyor kimisinin de yaralı halde hastaneye kaldırıldığı ve orada bulunamadığı yönünde çok önemli bilgiler var. Bakın Seda Erbaş ile ilgili bize başvuru var. Bu hanımefendinin eşi başvurmuş. Kendisi ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılmış deprem sonrası Maraş’ta ve Maraş’taki hastanelerde bulunamıyor. DNA testinde bir şey çıkmamış ve bu genç kadın tüm aramalara rağmen maalesef hiçbir yerde bulunamıyor, nerede bu kişi? Bu nasıl bir takiptir anlamak mümkün değil! Sağlıklı olduğu zamanki fotoğrafları tekrar göstererek Seda Erbaş’ın nerede olduğunu Sağlık Bakanlığı’na sormak istiyorum.
Daha öncesinde de gündeme getirmiştik. Süreyya Erge Kayseri Bünyan Kadın Kapalı Cezaevi’nde kalmakta. “Cezaevine gittiğinden beri gardiyanlar ve gardiyanların sırt tuttuğu mahkumlar anneme rahat vermiyor. Annemi tahrik ediyorlar.” Diye başvurusu var. Sürekli tutanak tutuyorlarmış. Süreyya Erge dayanamayıp intihar edeceğini söylüyormuş. Cezaevleri sonuçta belki bir özgürlüğü durdurma, iptal etme yerleri ama hak çiğneme yerleri değil. Psikolojik sorunlar yaşama ihtimali çok yüksek olan mahpusların rehabilite edilme yerleri olması gerekir ama daha da onları çıldırtan yerler haline dönmüş durumda. İntiharlar had safhada Türkiye cezaevlerinde maalesef çok intihar vakası oluyor, biz de bunları kayıt altında takip ediyoruz. Birçok intihar vakası maalesef devam ediyor bu da cezaevlerindeki felaket durumun göstermekte.
Marmara Cezaevi’nden Afyon Cezaevi’ne nakledilen, sürgün edilen Vedat Yaşar hakkında bir başvuru var, keyfi bir şekilde bu sevkin sürgünün gerçekleştirildiği yönünde avukatının itirazı var bunu da gündem edelim. Yakınları cezalandırıldı. Yakınları İstanbul’daysa Afyon’a sürekli gidip gelmek zorunda kalıyor bu da bakanlığın bir başka cezalandırma çeşidi. Gereksiz yere sağa sola insanları sürgün etmek ile cezalandırdıklarını düşünüyorlar.
 
Burak Çırak B sınıfı iş güvenliği uzmanlığı sertifikası var, Anayasa Mahkemesinin İlgili KHK’yı iptal etmesine rağmen 9 ay bekle denilmiş kendisine. “9 ay sonra karar vereceğiz.” Denilmiş daha önce de söyledik. KHK’lı iş güvenliği uzmanlığı ve KHK’lı iş yeri hekimi uzmanları Anayasa Mahkemesi’nin bu KHK’ları iptal etmesi ve bakanlığın zalim uygulamalarını bitirmesinden sonra 9 ay beklemelerine gerek yok, bir an evvel bakanlığa başvursunlar başvurmakta gecikirlerse daha sonra hak aramakta eksik durumda kalırlar bunu da söylemiş olalım, defalarca bunu söyledim 9 ay beklemenize gerek yok değerli arkadaşlar.
Hüseyin Karaoğlan ile ilgili bize önceden de başvurular gelmişti ve ardından bu kişi ile ilgili hak ihlalleri artmış, Edirne F Tipi Cezaevi’nden Sincan Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne götürülmüş ve tek kişilik mezar gibi bir yerde tutulmuş. Ağırlaştırılmış müebbet mahpusu olmadığı halde öyle bir yerde tutuluyor, tek kişilik bir hücrede tutuluyor arkadaşlarının yanına götürülmemiş ,hapishanede “İntihar mı etsin?” diyor yakınları çünkü korkunç bir yerde tek kişilik hücrede çok zor koşullarda kalıyor. “Biz ailesi olarak görüşüne gidip gelmekte de çok zorlanıyoruz diyor çünkü Sincan 1 No’lu Cezaevi’ndeki tek kişilik bir hücrede kalıyor. İstanbul yakınında bir sürü hapishane varken bu eziyeti bize yaşatıyorlar ki mahpusumuza sahip çıkmayalım.” diyor yakınları.
Hasta mahpus Özge Özbek uzun süredir takip ediyorum biliyorum, Kürt meselesindeki düşüncelerinden dolayı terörist ilan edip cezaevine atılan bir kadın mahpus ve yaşadıklarından dolayı beyin kanseri olmuş durumda ve cezaevinde dezavantajlı şartlarda tedaviye ulaşamıyor çok önemli sağlık hakkı ihlallerine uğruyor. Şu anda da Ankara Sincan Kadın Kapalı Cezaevi’nde kalmakta ve sağlık hakkı ihlalleri devam etmekte. Halen infaz erteleme alabilmiş değil, beyin kanseri düşünün böyle insanları zorla cezaevinde tutarak elinize ne geçiyor anlamak mümkün değil.
Bahar Ok bize başvurmuş, sosyal medya üzerinden görüşlerini beyan etmiş “Terör örgütü propagandası yapmışsın.” Denilmiş ve dosyası HAGB ile kapanmış fakat bundan sonra başına bir iş daha açılmış. “HAGB ile kapanmış olsa bile atamanı yapmayız.” Denilmiş. “7 yıldır bu yüzden atanamıyorum. Puanım hayli hayli yetmesine rağmen, gerekenden daha yüksek almama rağmen beni sürekli puanımı düşürüyorlar. Yeni bir atama. Var ve lütfen gündem oluşturup artık bıktım. 2017 yılından beri sırf siyasi düşüncelerimden dolayı yaşamadığım mağduriyet kalmadı.” Diyor. Türkiye’de Kürt meselesinde adil ve eşitlikçi bir çözüm önerdiğiniz zaman “terörist” ilan ediliyorsunuz hepimiz maalesef bunları yaşıyoruz.
Besra Erol Elazığ T Tipi Cezaevi’ne Muş’tan sürgün edilmiş hem yakınlarının olduğu ilden uzaklaştırılmış, yakınları zor durumda hem de 70 yaşında yaşlı bir kadın ve Suruç’ta bir akrabası patlamada öldüğü için yaptığı bir konuşma nedeniyle ağır bir ceza almış, hasta bir mahpus, 3 yıl daha cezası var. Bu hasta teyzemiz 70 yaşında cezaevinde ölsün mü diyoruz! Ailesi büyük bir sıkıntı içinde sağlık kurulu raporları mutlaka oluşturulmalı ve infaz erteleme alma hakkı varsa bunun bir an evvel infaz erteleme alması ve tahliye edilmesi gerekiyor. Adil bir yargılamadan geçmeden 70 yaşında “terörist” ilan edilerek cezaevine atılan bir Kürt teyze. Maalesef Türkiye’de Kürt sorunu bundan dolayı çözülmüyor, genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeği ile Kürt meselesinde “terörist” ilan ediyorsunuz işte onlardan birisi 70 yaşındaki bu teyzemizin durumu.
Bir başka Kürt meselesinden dolayı mahpus olan bir kişinin uğradığı mağduriyeti daha doğrusu ailenin uğradığı mağduriyeti anlatayım size. Turgay Deniz Metris Cezaevi’nde hasta bir mahpustu, durumunu takip etmiştim ve çok büyük ihmaller sonucu hayatını kaybeden bir delikanlıydı. Kardeşi Ulaş Deniz de Kandıra Cezaevi’nde kalıyor, onun da denetimli serbestliği gelmesine rağmen uyduruk gerekçelerle verilmemiş ki tüberküloz hastası bir kişi bu. Aile zaten biliyorum fakir, zor durumda bir aile bütün bunlara rağmen çocukları da en ağır bir şekilde zulümlere uğruyor, hasta mahpusken doğru düzgün bakımı yapılmayıp ölümü gerçekleşiyor diğer kardeşinin de denetimli serbestliği geldiği halde denetimli serbestliği zulmen verilmiyor, hasta olduğu halde. İşte Türkiye’de meselelerin devam etmesinin en büyük nedenlerinden birisi Kürt meselesinin devam etmesinin en büyük nedenlerinden birisi, en ufak bir görüş beyanından sonra atıldığınız cezaevlerinde en ağır muamelelere maruz kalmanız ve sorunun adeta körüklenmesi, alevlendirilmesini bizzat devlet eliyle iktidarlar eliyle bakanlık eliyle yapılması çünkü işin zora koşulması suretiyle olayın tahrik edilmesi ve bitirilmemesi apaçık ortada bir gerçek bunları biz yakinen yaşıyoruz. Aileyi de tanıyorum biliyorum hallerini ve uğradıkları büyük mağduriyetin de farkındayım ve Türkiye’de barış adına bunlar son derece üzücü hadiseler.
Bir başka aile dramı; bakın Emre-Büşra Çulha çifti 7 aydır bu çift bu aile cezaevinde, bebek annenin yanında, eşi Emre Çulha başka bir koğuşta. Anne Büşra Çulha, 15 aylık bebeği Bahar Çulha ile cezaevinde tutuklu. Aslında 18 aylığa kadar bebeklerin cezaevinde olmaması gerekiyor ama bu bebek cezaevinde olacak bir iş değil. Cezaevleri bebeklere göre bir yer değil. Neden cezaevinde? Bu da hakimlerin yasaları çok kötü bir şekilde yorumlamasından dolayı çünkü mahkum olursanız 18 aya kadar bebeğiniz ile cezaevinde olmuyorsunuz ama tutukluysanız “Ne yapalım? Tutuklulara geçerli değil bu yasa.” Deniliyor fakat olacak bir iş değil çünkü cezası kesinleşmiş olan için böyle bir kolaylık sağlanırken cezası kesinleşmemiş olan için bu kolaylık sağlanmıyor. Bu akla mantığa uygun mu arkadaşlar? Hukukçu olmanıza gerek yok tutukluysanız bu haktan yararlanamıyorsunuz. Ne oluyor? Bu masum çocuklar bu zararı ödüyor. Bu çocuğun iddia edilen bu suç ile alakası var mı? Yok. Bu çocuk niye bu zulmü çekiyor? Annesi tutuklu diye cezaevinden çıkamıyor, aslında mahkum bile değil, suçu kesinleşmiş bile değil annenin ama zulüm edecekler ya işte Zulümat Bakanlığı ya bunu devam ettiriyorlar! Anneye ev hapsi ya da elektronik kelepçe takılabilir ya da bebeği ile evde kalabilir ama bunu da yapmıyorlar, bebeğin de sağlık sorunları var tüm bunlara rağmen bu aile cezaevinde Türkiye’de 21. Y.Y.’da. Bu da büyük bir zalimliktir arkadaşlar.     
Sezgin Karabaş 4 yıl önceki Elazığ depremi sonrası insanlara konteyner verileceği sözü verilmişti fakat düşünün Erzurum Çat Çimenözü Deliktaş mevkiinde bulunan evimiz ağır hasar aldı. AFAD görevlileri inceledi ağır hasar yazdılar konut yapılacak dediler aradan yıllar geçti her gün korkuyla bekliyoruz bir şey yapmadılar. “Şu an askerdeyim her gün kötü bir haber alacağım diye çok üzülüyorum.” Konteyner bile verilmemiş, ağır hasarlı evde yıllarca oturan insanlarımız var bu ülkede. Durum bu!
Adil Kesim yaklaşık 3.5 yıldır Tarsus 3 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde 65 yaşında bir hasta mahpus. Günde 30 ‘a yakın ilaç kullanmaktadır. İki dizinde de protez olup %60 engelli raporu bulunmaktadır ve halen infaz erteleme işlemleri ile ilgili bir gelişme yok. Bu konuda işlemlerin hızlandırılması gerekiyor. Yarın öbür gün bu tür mahpuslar vefat ettiğinde “Allah rahmet eylesin takdir i ilahi yapacak bir şey yok.” Gibi laflar duyuyoruz ama apaçık ortada bu kişi ölmeden cezaevinin bir an evvel infaz erteleme işlemlerini başlatması gerektiğinin altını çiziyoruz.
Cezaevlerinde diş hekimliği ile ilgili çok sorunlar yaşanıyor. Mahpuslar sağlık ile ilgili sorunlar ile ilgili bize başvurular yapıyor ama bunlar çok daha fazla ağır mağduriyet yaşatan diş hekimliği sorunları ile ilgili çok daha vahim başvurular yapıyorlar çünkü bu konuda çok büyük aksamalar var. İşte bunu bir başka diş hekimi arkadaşımız doğrulamış, bir mahpustan değil bir cezaevi diş hekiminden gelen şikayeti ben size burada aktaracağım. Diyor ki: “Maaş iyileştirilmelerimiz yapılmıyor, dışarıdaki Sağlık Bakanlığı’ndaki diş hekimlerinden çok daha az ücret alıyoruz. Bulunduğum cezaevinde diş malzemeleri henüz temin edilemediği için hastaları sevk etmek durumundayım idareciler “Sevk et gitsin, baştan sav, işini doğru düzgün yapma.” Komutları veriyorlarmış. “Onlar bana emir veremez ben diş hekimiyim diş hekimliği yapmak durumundayım.” Diş hekiminin söylediği ifadeler mahpusların bize gönderdiği şikayetler ile örtüşüyor bu da çok önemli. “Mahkumların diş sağlığının önemsiz olduğunu, ölümcül olmadığını, antibiyotik tedavisi uygulamanın yeterli olduğunu savunmakta idare. Buna bırak biz karar verelim sen kim oluyorsun da benim uzmanlığım ile ilgili kararlar verip bana “İş yapma işi savsakla.” Demeye çalışıyorsun.” Zaten biz de bunu mahpuslardan duyuyoruz ve diş hekimi arkadaşımız: “Bizim mesleğimizi yok saymakta işimizi bize öğretmeye çalışmaktalar. Ben bu baskıların son bulmasını, mesleğimi layıkıyla yapabilmeyi istiyorum.” Diyor. İşte bakın biz bunları eleştirirken ne kadar haklı olduğumuzu görüyoruz, mahpuslardan ve onları tedavi eden diş hekiminden aynı yönde şikayetleri almış oluyoruz.
Deprem sonrası Hatay Yayladağı Cezaevi’nde birçok mahpus öldürüldü isyan çıktı denilerek insanlar hesapsız, kitapsız şekilde öldürüldü ve işin üstü örtüldü. Onlardan birisi Talip Alan. Talip Alan’ın yakınları bize başvurmuş. “Benim kardeşimin 5tane çocuğu var ve öyle ki hiçbir suçu daha kesin olmamasına rağmen hayatı savcının iki dudağından çıkan kelimelerle bitirildi, öldü hiçbir açıklama bile yapılmadan “Gelin cenazenizi alın.” denildi. Bu nasıl bir adalet? Biz sapasağlam yolladık kendilerinin ne yaptığı belli olmayan hareketleri ile kardeşimin cenazesini aldık.” Diyor bunu biz daha geniş boyutları ile medyaya da yansıttık ve bu konu hakkında da soru önergesi verdik değerli arkadaşlar.
İş sağlığı ve iş güvenliği ve işçi sağlığı ile ilgili çok önemli sorunlar var ve özel sektörden çıkıp tamamen devletin denetimine alınması gereken bir alan ve şu anda özel sektör denetimi ile bu konuda birçok iş kazasının, iş cinayetinin üstü örtülmekte, işçilerin hakları ayaklar altına alınmakta.
“Hatay’da görev yapan bir öğretmenim. 27 Mart itibariyle bazı ilçelerde okullar açıldı ve bizim öğretmenlik yapmamız isteniyor ama okuldan sonra ne gideceğimiz bir çadırımız var ne konteynerimiz var perişan durumdayız. Biz öğretmenlerin mağduriyetinin duyurulmasını istiyoruz.” Diyor Hatay’da görev yapan bir öğretmen arkadaşımız. “Birçok öğretmen öldü böyle bir yerde okulların durumu ortada, ölen öğretmenler ortada ne çadır ne konteyner var böyle bir ortamda görev yapmamız isteniyor.” Diyor.
Değerli arkadaşlar bir başka hasta mahpusun durumunu gündem edeyim. Mustafa Çiftçi Çorum Sungurlu Cezaevi’nde kalırken uzun bir süre zayıflama, halsizlik, iştahsızlık şikayetleri ile doktora götürülen doğru düzgün tedavisi devam ettirilemeyen teşhis zamanında konulamayan bir hasta. En sonunda önemli gecikmeler ile 20 kilo kadar zayıfladıktan sonra göğüs bölgesinde habis kitle olduğu ortaya çıkmış, hasta kötüleşmiş şekeri var kanser hastalığı var ve bunun üzerine en sonunda Sincan 1 No’lu Cezaevi’ne sevk edilmiş bu hasta mahpus ve halen orada da eğitim araştırma hastanesine yatabilmiş değil. Halen maalesef git gel yoluyla cezaevi hastane arasında git gel yapıyor. Bu hastanın bir an evvel eğitim araştırma hastanesine yatması gerekiyor ve tedavisinin başlaması gerekiyor. Sağlık kurulu işlemlerinin başlaması ve en kısa sürede infaz erteleme işlemini alması gerekiyor ve hükümözlü bir hasta, hükümlü de değil. Bu işlemler yapılıp hastanın durumu ortaya çıktıktan sonra mahkemesinin en azından tutuksuz yargılama yönünde devam etmesi ile ilgili bir karar vermesi gerekiyor. Tetkiklerini bir hekim olarak incelediğim zaman oldukça ağır bir tablonun olduğunu ve hastanede yatarak devam etmesi gereken bir hastalık olduğunu görüyorum. CRP’si 60, şekeri olan gittikçe ağırlaşan bir kanser hastalığı olan, nefes darlığı yaşayan, oldukça kötüleşen bir hasta var karşımızda avukatıyla da görüştüm. Bu hasta yarın öbür gün cezaevinde hayatını kaybederse hiç kimse “Kaderdir, şudur, budur” diye laflar etmesin bunun adı cinayet olur! Bakın Sincan 1 No’lu Cezaevi’ni tekrar uyarıyorum Mehmet Parlak ve Mustafa Çiftçi isimli iki mahpusun durumunu idareye de bildirdim buradan da bildiriyorum, yakından takip ediyorum eğer ki bu hastalarla ilgili kötüleşen bir sağlık durumu olursa bütün bunların faili kendileri olmuş olur. Zulümat Bakanı’nı da buradan uyarıyorum çünkü şu durumdaki hastalar bile cezaevlerinde çile çekiyor, hastaneye kaldırılmıyor. Yani cezaevlerinde ölmesi mi isteniyor? Nasıl bir kindarlıktır bu anlamak mümkün değil değerli arkadaşlar!
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunları: “1 milyon işsize ulaştık.” diyor. Milli Eğitim Bakanlığı 4250 büro personeli alacak ama tüm lisans mezunlarına açmış “En azından bundan faydalanalım.” demişler. “Yani mühendis ve öğretmen de büro personeli olacak. Burada kazanabileceğimiz bir hakkı da başkaları ile paylaşmak zorunda kaldık.” Diyor ve bu konudan şikayetçi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunları.
“700000 kamu işçisini ilgilendiren toplu iş sözleşmesi sürecindeyiz insanca yaşayabilmemiz için düzgün bir maaş haftalık 40 saat çalışma ve tayin hakkı istiyoruz.” Diyor işçiler. 700 bin işçi adına bize başvurmuşlar biz de buradan onların sesi oluyoruz.
Adıyaman’dan avukat arkadaşlarımızın bana başvurusu var. Gerek dışarıdan Adıyaman’a giden avukatlar, gerek Adıyaman Barosu avukatları çadır kentlerde halkı bilgilendirmeye çalışırken Valilik tarafından engelleniyor. Yani gönüllü, ücretsiz bir hizmet yapmaya çalışıyor avukat gitmiş onu engellemeye çalışıyor! Sayın Adıyaman Valisi senin başka işin gücün yok mu ya! Allah aşkına yani avukatlar halkı bilgilendirmeye çalışıyor, bir amme hizmeti yapıyor, kalkmışsın onları da engellemeye çalışıyorsun. Bari doğru düzgün bir iş yapmıyorsunuz kalkıp da halkı bilgilendirmeye çalışan avukatların yaptıklarını engellemeyin!
Ücretli öğretmenlerin bize çok başvuruları var. Ücretli öğretmenler çok zor durumda, aldıkları ücret komik bir durumda gerçekten çok az bir ücret. “Kiramız var, giderimiz var fakat garantimiz yok, sigorta çok düşük yatırılıyor. Tüm derslere girsem 6300 TL ücret alıyorum.” düşünün asgari ücretin bile altında bunlar bir öğretmen yani. “Artık psikolojik olarak çöktüm, evde huzurumuz kalmadı. Ne eş ne çok çocuk tat vermez oldu. Konuşamayacak derecede gelecekten ümitsizim, keşke yıllarımı verip 11 yaşından itibaren yatılı okumasaydım. Keşke kitap yerine elime kazma alsaydım yıllarca yurtlara aileden uzak yoklukla mücadele edip okudum. 11 çocuklu bir ailenin 9. çocuğuyum biz bunu hak ettik! “Ağlamak istiyorum, gözyaşlarım bir şey ifade etmez diye utanıyorum.” Diyor! Bir öğretmeni içine düşürdükleri hal bu işte arkadaşlar! Türkiye’de öğretmenlerin içine düştüğü hal bu maalesef kadrolu bir şekilde çalışma hakları yok, deli gibi oturup çalışsalar tam olarak çalışsalar bile en fazla 6300 TL ücretli öğretmen maaşı alabiliyorlar bununla da nasıl geçineceksin gel bu cambazlığı yap bakalım! Öğretmenlere reva görülen hal bu! Milli Eğitim Bakanı da bunu duysun öğretmenlerin feryadına kulağını tıkamasın!
 
Aile hekimleri bize çok başvuruyor. Az evvel bahsettiğimiz gibi Meclis Sağlık Komisyonu’nda görüşülecek yasa ile ilgili; “2017 yılında TCK 314’ten mahkum edildim cezaevinde kaldım kader dedim kabullenmedim ama sonra çıktığımda bana dediler ki: “Sen doktorluk da yapamazsın, iş yeri hekimliği de yapamazsın, hiçbir şey yapamazsın. Diploman iptal.” zaten uyduruk gerekçelerle mahkum edildim ve daha sonra da tüm eğitim hayatından hasıl olan diploma ile mesleğimi yapamıyorum. Bu olacak bir iş değil. Lütfen bunu düzeltin.” diyor. Bu konuda komisyondaki teklif için şunu söylüyor; “En azından sağlık meslek kurulunun kararına bırakılsın, mesleğe engel suçları işlediği mahkeme kararıyla kesinleşen kişilerin karar özeti Sağlık Bakanlığı’na gönderilir gibi bir ifade var bunun en azından sağlık meslek kurulunun kararına bırakılmasını istiyor.”
Engelliler yoğun bir şekilde bize başvuruyor engelliler her yıl engelli günleri kutlanır ardından unutulurlar ama biz engelli günü olmayan günlerde de engellileri hatırlıyoruz. Bir engelli kardeşimiz diyor ki: “Bütün engelliler adına size başvuruyorum, özellikle evde bakım maaşı kriterinin kaldırılmasını istiyoruz. Bununla ilgili binlerce engelli sıkıntı yaşıyor ve mağdur. Yani kişi başı gelir kriterinde 30 TL fazla çıksa da bakım maaşları kesilen engelliler var. Lütfen engellilerle ilgili mecliste bir şeyler yapın. Biz engelliler Türkiye’nin üvey evladı değiliz.” diyor bir engelli kardeşimiz. Buradan engelli kardeşlerimizin sesini yükseltiyoruz ve sadece yılın bir gününde değil her gününde hatırlanması gerektiğini söylüyoruz.
Abdullah Özevin KHK’lı bir öğretmen. İşinden atıldığı yetmezmiş gibi 2016’dan beri yani 7,5 yıldır Manisa T Tipi Cezaevinde denetimli serbestliği verilmediği gibi şimdi de şartlı tahliyesi verilmemiş. Düşünün bir öğretmensiniz uyduruk gerekçelerle işinizden atılıp bir de üstüne 7,5 yıl cezaevinde kalıp yine uydurup gerekçelerle denetimli serbestliğiniz verilmiyor. Yattıkça yatıyorsunuz, ülkede bilime öğretmene reva görülen hal bu ve zulüm devam ediyor maalesef!
Maalesef ki gözlem kurulları ikinci mahkeme olmuşlar. “İtirafçı olmadın.” diyerek psikolojik baskı yaparak bu kişileri sonuna kadar cezaevinde tutmaya çalışıyorlar. Gözlem kurullarına tekrar sesleniyoruz; siz bir mahkeme değilsiniz, kafanızdan aldığınız kararlarla insanların özgürlüğünü gasp etmeyin. Bütün bunların bir gün hesabını verirsiniz hukuk önünde.
Özcan Solmaz Ankara Sincan T Cezaevi’nde kalmakta denetimli serbestlik hakkı yine bu kişiye de verilmemiş ve uzun bir süre sonra değerlendirileceği söylenmiş, “Acilen tahliyesi gerekiyor.” diyor yakınları. “Kendisi zaten haksız yere verilmiş bir karar ile tutuklanmışken 1.5 aydır verilmeyen tahliyesi ve ne kadar süreceği bilinmeyen tutukluluk haliyle zulüm katlanarak devam ediyor.
Recai Kaymakcı Samsun T Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmakta, cezaevinden tahliye olması gerekirken ciddi hak ihlaliyle özgürlük hakkında mahrum bırakılıyor infaz hakimliğine itiraz etmiş ve Samsun infaz hakimliği’ne itiraz etmiş ve Samsun İnfaz hakimliği: “Yönetmeliği tanımıyorum.” diyerek reddetmiş. Samsun Cezaevi’nde denetimli serbestlikler verilmiyor arkadaşlar!
İsrafil Aras yine bir başka denetimli serbestliği verilmeyen mahpus. Bu da Tekirdağ F Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmakta. Cezaevi müdürü tarafından tahliyesi keyfi olarak engellenmiş.
Akhisar T Tipi Cezaevi’nde kalan hükümlü Murat Gülenç’in denetimli serbestliğin uzatılması ile ilgili hak ihlalleri devam ediyor. Koşullu salıverilme ile ilgili yapılan itiraz da reddedilmiş dilekçelere cevap verilmemiş koşullu salıverilme de verilmemiş ardından denetimli serbestlikten sonra, cezaevi nakil talebinde bulunulmuş o da ve verilmemiş. Belli ki bazı mahpuslara kafa takılmış ve onlar cezaevinde tutuldukça tutulmaya devam ediliyor. Talepleri olarak diyor ki: “Samimiyet tasdik kararı belgeleri Adalet Bakanlığı’ndan talep edilsin. UYAP’tan hükümlü seyir defterinde hakkında daha önce verilmiş bir cezanın olup olmadığı talep edilsin. Nakil taleplerine ilişkin cezaevi yönetimi bilinçli bir şekilde hakkımda yazdığı bilgi formu talep edilsin.” diyor.
KHK zulmüne uğrayan vatandaşlarımızın dramları devam ediyor maalesef. Muhammed Mustafa Güvenmez, Kahramanmaraş Gençlik Spor İl Müdürlüğü’nde uzman olarak görev yapmaktayken ihraç edilmiş, almış olduğu takipsizlik kararı ile yıllarca görevine iade edilmeye çalışmış, süt satarak hammallık yaparak ailesinin geçimini sağlamış. En sonunda kendisine “Pardon” denilmiş ve görevine iade edilmiş bu arkadaşımız, bu sefer ücretleri eksik ödenmiş buna karşı dava açmış tüm bu hukuksuzluklara karşı mücadele ederken, Kahramanmaraş depreminde ailesi ile üç çocuğuyla birlikte enkazın altında kalarak hayatını kaybetmiş. Bu dünyada hakkını alamamış ama artık iş öte dünyaya kalmış. Bir hesap daha ahirete kalmış ve bütün bunların biz ahirete kalmadan bu dünyada hesabının verilmesi için mücadeleye devam edeceğimize Muhammed Mustafa Güvenmez rahmetli KHK’lı kardeşimizin hatırası önünde söz veriyoruz.
Anayasa Madde 34 emniyet görevlileri tarafından yoğun bir şekilde ihlal edilir. 2911 sayılı yasa gerekçe gösterilerek vatandaşların önceden haber vermeksizin toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkı gasp edilir! İşte onlarla ilgili hukuki takipler, inatçı takipler yapıldığı zaman Anayasa Mahkemesi’nden sonuçlar alınabiliyor. İşte onlardan birisi bakın Anayasa Mahkemesi bugünlerde bir karar verdi. İstanbul Kadıköy’de eylem yapmak isteyen kişilere yönelik hak arama yönünde eylem yapmak isteyen kişilere yönelik “Efendim Valiliğin toplanma yeri değildir burası burada açıklama yapamazsınız.” denmiş ve engellenmiş. Kişiler savcılığa gitmiş, takipsizlik almış ardından Anayasa Mahkemesi’ne gitmişler. Anayasa Mahkemesi de idarenin, emniyetin, polisin, valiliğin almış olduğu bu yasaklama ve engelleme kararının bir hak ihlali olduğuna karar vermiş. En yüksek mahkeme Anayasa Mahkemesi bu karara imza atmış. Neden? Çünkü; “Bir yerin toplanma yeri ilan edilmemesi orada açıklama yapılmamasının gerekçesi olamaz.” Diyor. Aynı zamanda sen burada ki bir açıklamayı engelleyeceksen neden engellediğine dair güvenlikle ilgili bir açıklama yapman gerekir. “İşte ben kafamdan burayı yasaklı ilan ettim.” diyerek vatandaşın özgürlük hakkını gasp edemezsin demiş Anayasa Mahkemesi. Önemli bir karar, ciddi bir karar. Biz bir kenara koyuyoruz ve binlerce toplantı ve gösteri yürüyüşü engelleme olayı için emsal bir karar olarak bu kararı değerlendireceğimizi söylüyorum. Önemli bir karar vatandaşın hakkı en ön plandadır. Yani polis görevlileri görüşlerini bildirmek isteyen hak arayan insanların güvenliğini sağlamak için o polis orada vardır. O vatandaşın hakkını aramaya özgürlüğünü engellemek için değil bakın bunu çok iyi anlamak gerekiyor. Devlet bizim üstümüzde bir varlık değildir, devlet vatandaşın hakkını korunmasını en iyi bir şekilde korumak için vardır. Polis bunun için vardır, Valilik, emniyet bunun için vardır. Hiç kimse bulunduğu makam itibariyle herhangi bir vatandaşa ukalalık yapma hakkına görevinin üstünde zorbalık yapma hakkına sahip değildir. Bütün bunlar maalesef yıllardır yaşadığımız hadiseler.
Freedom House’un özgürlükler raporu açıklanmış. Freedom House dünya genelindeki siyasi haklar ve sivil özgürlükler üzerine yıllık raporunu yayınlamış. 17 yıldır Türkiye’de özgürlükler de kesintisiz bir düşüş olduğuna dair bir açıklama yapmış. Türkiye yine özgür olmayan ülke kategorisinde maalesef ifade özgürlüğü ile ilgili çok önemli sorunların altı çizilmiş. Freedom House raporun sonunda şunları tavsiye etmiş; Ukrayna’nın kazanmasına yardım edin, otoriterlere fırsat vermeyi bırakın, demokrasinin erdemleri konusunda açık olun ve bundan taviz vermeyin, basın ve ifade özgürlüğünü koruyun, insan hakları savunucularına kritik noktalardaki ülkelere ve bölgelere desteği önemli şekilde arttırın demiş.
İbrahim Kahveci Karar Gazetesi yazarı Kahramanmaraş’ta bir deprem gezisi yaptığında maalesef diyor ki: “Gördüğümüz çok üzücü manzaralar vardı hala vatandaşlar şok içerisindeydi, yaşam mücadelesinden acılarını bile yaşayamadılar, yakınlarının cenazesini bile alamayan bir sürü insanla karşılaştık, sağ kalanlar çocuklarına anne babalara akrabalarını arkadaşını kaybetti hiç kimse sağ kaldığı için kendini şanslı hissetmiyor. Eksik yardımların hep aynı bölgelere yığılmasıdır. AFAD 4. Gün itibariyle müdahale edebildi çok önemli gecikmeler olduğunun altını çiziyor. Bizim sahada gördüklerimizin bir benzerini Karar Gazetesi yazarı İbrahim Kahveci de söylüyor.
Abdülmenaf Osman koşullu salıverilmesi verilmemiş, uzun süredir yatan bir mahpus gözlem kurulunun kararı burada. Maalesef bu kişiye de yokuşa süren gerekçeler bahane edilerek şartı tahliyesi verilmemiş. Bunu da buradan eleştirerek beyan etmiş olalım. Yıllarca insanlar cezaevlerinde yatırmak devleti yönetmek değildir. Devlet hukukla ve vicdanla yönetilir.
Bize gelen mektuplardan derlediğimiz hak ihlallerine de değinmek isteriz. Fırat Beyazer Afyon T1 Cezaevi’nden bize gönderdiği mektupta: “Anemi hastalığım var kışın ellerim çok üşüyor ailemin gönderdiği eldiveni vermediler. Bu kadar insani ihtiyacımız bile verilmiyor tarafsız odada olmadığım için şantaj yapıyorlar.” diyor! Yani düşünün Türkiye’de Kürt sorunu biter mi? Kürt meselesi yüzünden içeri girmiş bir üniversitede okuyan genç kansızlık hastalığı olduğu için eldiven istiyor. Eldivenini vermiyorlar. Eldiveni niye vermezsin kardeşim? Adam hasta elleri üşüyor, parmakları üşüyor bir eldiveni niye vermezsin? “Yok tarafsız koğuşa geçmedin o yüzden sana eldiven vermeyiz.” denilmiş gözlem kurulu kararını da gördüm utanç verici ifadeler bunlar. Ateşin üzerine benzin dökerek Kürt meselesini bitirmeye çalışan bir devlet görüyoruz, işte üniversitede okuyan gençleri abuk sabuk gerekçelerle cezaevine atıp bir de o içeri girdiğinde bir eldiven bile ona vermeyen mantık Kürt meselesini azdıran mantıktır ve bu yüzden bu mesele bitmemektedir.
Geçtiğimiz günlerde Samsun’daydık ve birçok aileyi ziyaret ettik. Burada da gündem ettiğimiz hasta Mapus Hüseyin Geçmek’i ziyaret ettik. Genç yaşta KHK mağduru olduğu halde cezaevinde olan bir mahpustu Hüseyin Geçmek ve yaşadığı sıkıntılardan dolayı kanser hastalığına yakalanmış ve en sonunda infaz erteleme alıp evine çıkabilmişti ve hastalığın biraz iyileşmesi sonrası tedavisini beklemekte ve biz bu arada öğrendik ki eşi de cezaevine girmek üzere yani anne de cezaevine girmek üzere ve iki tane çocukları var, çocuklarından birisi de şu kucağımda gördüğünüz çocuk. Düşünün bu çocuğun babası kanser hastası ve kısa bir süre sonra hayati sıkıntılar yaşayabilir annesi de kısa bir süre sonra cezaevine girebilir. Bu iki çocuktan birisi bu işte. Ufacık bebek bu çocuklar ne yapsın? Türkiye böyle bir yer bu annelere bir çarevde bulunmuyor anne baba mahpusluklarla ilgili zalimce bir tutum devam ediyor ve anne baba mahpus olsun veyahut da işte çocukların başında kimse olmasın, devletin umurunda değil, Bakanlığın AK Parti MHP Cumhur Zulüm İttifakının umurunda değil bu çocuklar bu bebek, kısa bir süre sonra annesiz babasız kalabilir bu zulümdür kabul etmiyoruz biz Allah da kabul etmesin diyoruz.
 
Bize başka başvurular var. Mesude Pehlivan, Marmara Cezaevi’nden başvurmuş. Diyor ki: “F yetmedi Y ve S Tipleri ile tecridi koyulaştırdılar. Daha kapıdan girdiğimizde ‘artık tek başınasın’ deniyor. Tekli hücrelerde tam bir kuyuda gibisiniz. Depremde enkazda ölenler gibi devrimci mahpusları diri diri gömüyorlar.” Diyor.
Gökhan Gündüz, Buca Cezaevi’nden bize yazmış; “Tecrit işkencesine son verilmesini, hasta mahpusların serbest bırakılmasını istiyoruz. Fakat en önemlisi adalet istiyoruz. Enkaza gömülen on binler için, açlığa mahkum edilmiş milyonlar için adalet istiyoruz.”
Edirne Cezaevi’nden İbrahim Halil Binay; “Ben, eşim ve 1 yaşında oğlum cezaevindeyiz. Suçumuz (!) KHK ile kapatılan kurumda çalışmak, Bank Asya’ya para yatırmak. 2 çocuğum Diyarbakır’da depreme yakalanmış. Zor durumdalar ve biz çok endişeliyiz.” diyor.

Yorumlar