6 Nisan 2023

Önemli hak ihlalleri var. Hak ihlalleri arasında en önemlisi Mescid-i Aksa’ya yönelik baskı! İsrail askerleri Mescid-i Aksa’ya ikinci kez baskın yaptı, insanları yaraladı, darp etti, caminin içini böyle viraneye çevirdi. Caminin içinin hali şu! İsrail askerleri vahşi bir baskın gerçekleştirdi, aziz mübarek ramazan gününde yine Filistin’li kardeşlerimiz camide taciz edilmiş oldu. Bunu kabul etmek mümkün değil, İsrail insan hakları ihlallerine en ağır bir şekilde devam ediyor ve ibadethanelerin bile dahi içine girerek orayı karıştırıyor, darp ediyor, viraneye çeviriyor, Kuran-ı Kerimleri yerlere atıyor, bu İslam aleminin kabul edebileceği bir şey değildir. İşte camide insanların nasıl darp edilip yerlere yatırıldığı apaçık ortada ve elleri kolları bağlanmış, gözaltına alınmış halleri ortada! Kabul edilecek bir durum değil, İsrail Siyonist mantığı ile yıllardır bu baskıcı faşizan yöntemlerini kullanıyor ve biz de itiraz ediyoruz. İnsan hakları savunucusu olarak bu faşizan yöntemleri kabul etmek mümkün değildir. İsrail Devleti’nin yaptığı bu barbarca işlemleri kesinlikle kabul etmiyoruz! Bütün bunların karşısında tepki vermesi gereken iktidar son derece zayıf bir dille tepki vermektedir! İsrail ile yaptığı anlaşmaları koruyan, devam ettiren en üst düzeyde İsrail ile ilişkilerini devam ettiren iktidar timsah gözyaşları döken açıklamalar yapmaktadır. Samimi değildir, iktidarın gerçek anlamda samimi bir tavrı olsa İsrail bu barbarca işlemlere, tavırlara başvuramaz. İsrail yetkililerinin Cumhurbaşkanı Herzog’un en üst düzeyde protokol ile karşılandığını bilmiyor değiliz! İsrail’de yapılanlara İsrail’deki ve dışarıdaki tüm insan hakları savunucuları olarak karşı çıkıyoruz, karşı çıkmak gerektiğini söylüyoruz. Bu faşizan anlayıştaki devletin iktidarların yaptıklarını kesinlikle kabul etmiyoruz, reddediyoruz ve Filistin halkı ile dayanışma içinde olduğumuzu buradan tekrar ilan ediyoruz. Aziz mübarek ramazan günlerinde teravih namazı kılınırken bir camiye vahşice polislerin baskın yapmasını kesinlikle reddediyoruz, lanetliyoruz.

Aylardır devam eden büyük bir skandal var; Sinan Ateş cinayeti! Her gün sosyal medyamdan bir tweet atarak yargı kurumlarını göreve çağırıyorum, iktidar kurumlarını göreve çağırıyorum ve bu cinayetin aydınlatılmasını istiyorum. Bir derin devlet cinayetidir, Susurluk benzeri bir cinayettir ve arkasında çok karanlık ilişkiler olduğu apaçık bellidir. Bu cinayetin aydınlatılması tüm insan hakları savunucuları için son derece önemli bir olaydır. Maktulün yakını veya fikirdaşı olmanıza gerek yok, ortada bir zulüm vardır bir insan katledilmiştir ve biz insan hakları savunucuları buna karşı çıkarız ve ardındaki derin devlet ilişkilerini, kirli ilişkilerini ortaya çıkartılması gerektiğini söyleriz. Sinan Ateş cinayetinde rol alan katili kaçıran Tolga Demirbaş’ın önce gözaltına alınıp serbest bırakılan, zor bela en sonunda tutuklanan Tolga Demirbaş’ın saklandığı yerde gözaltına alınırken engellemeler yaşandığını çok iyi biliyoruz. Bir milletvekilinin evinde gözaltına alınırken engellendiğini çok iyi biliyoruz ve bununla ilgili bir tutanak tutulduğunu da çok iyi biliyoruz ve bu tutanağın daha sonra kaybolduğunu öğrendik! Değerli arkadaşlar olabilir mi?  Katili kaçıran kişi Tolga Demirbaş’ın bulunması ile ilgili tutanağın kaybolması derin devlet cinayetlerinin üstünün örtülmek istendiğine dair bir görüntü değil midir? Son derece karanlık ve üstü örtülmek istenen bir cinayet ile karşı karşıyayız. Biz sonuna kadar bu cinayetin aydınlatılması için uğraş vereceğiz. Her gün sosyal medyamdan AK Parti’ye-MHP’ye, Adalet Bakanlığı’na çağrı yapıyorum! Araya deprem girmesi ile bu cinayetin üstünün örtülebileceğini sanmayın! Bu cinayetin peşindeyiz. Altından çıkacak derin devlet yapıları, kirli ilişkilerin de ortaya çıkartılması için tüm gücümüz ile çalışacağız. Kim yaparsa yapsın biz bu konuda önemli bir gayret sarf edeceğiz bunu da tüm kamuoyu çok iyi bir şekilde bilsin.

Değerli basın mensupları bu toplumda binlerce anneye babaya acılar yaşatılıyor. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası komutanlarının emrine uymaktan başka bir şey yapmayan erler, askeri öğrenciler, kursiyer teğmenler acımasızca cezalandırıldı! İşte onlardan birisi Hüseyin Zengin acımasızca cezalandırıldı, 6.5 yıldır Giresun Espiye Cezaevi’nde ve o kadar haksızlık yaşadı ki gencecik yaşında bu darbe ile alakası olmayan kişi sonunda lenfoma oldu, lenf kanseri oldu. En sonunda da adli tıp 6 ay infaz erteleme verdi fakat günlerdir Yargıtay bu konuda son kararı vermiyor ve Hüseyin Zengin’in babası Fuat Zengin Giresun’da günlerdir perişan bir şekilde beklemesine rağmen hala işlemler tamamlanıp tahliye gerçekleştirilmiyor! Bu ne zulümdür anlamak mümkün değil! Zaten yaptığınız zulümlerden dolayı gencecik bir insanın kanser olmasına yol açmışsınız, 6.5 yıl zindanda kalmasına yol açmışsınız en sonunda infaz erteleme kararı verilmiş daha hala işlemleri yapmamakta inat ediyor! Olacak iş mi bu arkadaşlar! Zulüm üstüne zulüm işliyorsunuz ya! Olacak işler değil bunlar, kabul etmek mümkün değil! Biz kabul etmiyoruz Allah’ta kabul etmesin diyoruz.

Çok ağır hak ihlalleri ile karşı karşıyayız. Onlardan birisi Patnos L Tipi Cezaevi’nden Sincan 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne sevk edilen Vahyettin Sarı ile alakalı. Bu kadar olmaz! Bakın ağırlaştırılmış müebbet mahkumu olmadığı halde ağırlaştırılmış müebbet mahkumu muamelesi görüyor bu kişi. Tek kişilik hücrede kalıyor, kör bir kuyuda kalıyor. Güneş dahi görmüyor kemikleri eriyor. 23 saat koğuşundan çıkamıyor, 1 saat çıktığı zaman da doğru düzgün güneş göremiyor ve kemikleri eriyor. Ya biz boşuna mı Zulümat Bakanı diyoruz! Zulümat Bakanı Bekir Bozdağ beni duy! Bu ne zulümdür! Cezaevlerini Orta Çağ’daki Fransız Bastille hapishanelerine çevirdiniz ya! Hak etmediği halde insanlara daha ağır statüdeki mahkumiyet şartlarını uyguluyorsunuz! Bu ne haldir! Hiç Allah’tan korkmuyor musunuz? Öyle bir poziyonu yok, ağırlaştırılmış müebbet mahpusu değil bu kişi! Bunlar nasıl zulümlerdir? Ailesi Van’da Patnos’tayken bu kişiyi rahatlıkla ziyaret edebiliyordu, yaşlı annesi babası 25 yıldır mahpus olan bu kişiyi şimdi Ankara’da ziyarette edemiyor, kör bir kuyunun dibine atmışsınız, güneş görmüyor, kemikleri eriyor, insanları eritip bitirmekle meşgulsün Sayın Zulümat Bakanı Bekir Bozdağ! Boşuna mı sana Zulümat Bakanı diyorum! Hak ediyorsun çünkü. Binlerce ihlal haberi geliyor cezaevlerinden. İnsanlar hastalanıp ölüyor, doğru düzgün tedavi alamıyor, 3 ayda 13 ölüm gerçekleşti, 11’i şüpheli ölüm, 2’si hasta mahpus ölümü, dosyalarını incelediğimizde hepsinde ağır ihlaller görüyorsunuz. Kimisinde isyana karıştı diye suçlu suçsuz insanlar öldürülüyor, hiçbir açıklama yok! Gencecik yaşta insanlar kalp krizi denilerek 20-23 yaşlarında hayatını kaybediyor cezaevi tek bir açıklama yapmıyor! Umurunda değil. İnsan gibi bakmıyor bunlara, dosya olarak, nesne olarak bakıyor! Boşuna mu Zulümat Bakanı diyoruz Sn. Bozdağ! Vallahi de hukuk önünde tüm bunların hesabını vereceksiniz az kaldı 40 gün kaldı yaptığınız binlerce zulmün hesabını hukuk önünde vereceksiniz sıkı durun!

Timur Özgen eski bir astsubay, Bolu T Tipi Cezaevi’nde kalıyor pankreas kanseri, yatalak, arkadaşları altını temizliyor, midesinin, safrakesesinin, bağırsaklarının ve pankreasının yarısı alınmış. Tümör ilerlediğinden tekrar pankreas ameliyatı olamıyor. Ailesi Balıkesir’den sürekli gidip geliyor. Ölümü bekliyor. Bu durumdaki insanların cezaevinde işi ne? İnfaz erteleme niye alamıyor bu insanlar? Bir cevabınız yok mu?

Sabahat Kunduracı daha öncesinde de gündeme getirdim, genel kurulda da gündeme getirdim. Bakın 11 yıl ceza almış bir anne, adli bir suçtan ceza almış, bebeği hastalıklı doğmuş, sol eli yok, doğum esnasında problemler yaşanmış. Kalbinde böbreklerinde sıkıntılar var ve ağır bir hasta tedavisi gerekiyor ve maalesef son çıkan yasada 10 yıl üzeri mahkumlara, çocuğunun hastalığından dolayı infaz erteleme hakkı verilmedi ve bu yüzden Sabahat Kunduracı infaz erteleme hakkı alamadı. Yazık günah değil mi ya? Mahpus olan bebek mi arkadaşlar? Mahpus olan bebek değil annesi ama bebeği cezalandırıyorsun Zulümat Bakanı Bekir Bozdağ! AK Parti’li yetkililere milletvekillerine bu yasa çıkarken Yusuf Kerim Sayın yasası çıkarken dedim ki: “Sabahat Kunduracı var 10 yıl üstü diye cezası var bebeği mi cezalandıracaksınız? Allah’tan korkun! 10 yıl sınırı yapmayın sınırsız yapın şunu mevzu bahis mahkum değildir bebeğidir çocuğudur etmeyin eylemeyin.” Dedik dinlemediler Allah sorsun onlardan! Bu bebeklerin ahını Allah sorsun onlardan. Bunları okudukça gördükçe öfkeleniyoruz tabii ki çok haklı olarak çünkü bu insanların ne sıkıntı yaşadıklarını yakinen biliyorum! 1.5 yaşındaki bebeğe sıkıntı çektirmeye hakkınız var mı? Dışarıda tedavi almasını engelliyorsun, cezaevinde olumuz koşullarda 1.5 yaşında hasta bir bebeği tutuyorsun, onu çıkartma şansı olduğu halde böyle bir yasa geldiği halde bu bebeği bundan faydalandırmıyorsun! Yatacak yeriniz yok! Ben de size bunları defalarca hatırlatmama rağmen özel örneklerle hatırlatmama rağmen şans gelmişken yasa şansı gelmişken yapmadınız bunu! Daha çok başınıza kakacağım çünkü biz size çok ısrar ettik “Etmeyin eylemeyin sınırlar getirmeyin.” Diye çok söyledik. Şu anda Yusuf Kerim Sayın için çıkan bir yasa var. En sonunda günler sonra Cumhurbaşkanı imzaladı, Resmi Gazete’de yayınlandı ama Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısına sesleniyorum; Ya daha niye bekliyorsunuz? Çocuk hasta! Gece gündüz annesini bekliyor yasa çıkmış Cumhurbaşkanı imzalamış Resmi Gazete’de yayınlanmış daha neyi bekliyorsun Sayın Başsavcım! Telefonla arıyoruz telefonlarımıza çıkmıyorsun, hasta bir çocuk var, annesi gözyaşları içinde çocuğuna kavuşacağı anı bekliyor. Yasa çıkmış, resmi gazetede yayınlanmış, daha niye böyle prosedüre, sıkıntıya sokuyorsunuz! Bir an evvel bu işlemleri yapın. Doktor raporu ise dilekçede bu raporlar sunulmuş daha hastaneden bu raporları istemeye ne gerek var! Resmi raporlar dilekçe ekinde sunulmuş, bir daha hastaneden rapor ister 10 günde gelsin, sonra sen bir işlem yap derken anne ve çocuk hasretle bekliyor, hiç Allah’tan korkmuyor musunuz? Biraz acele edin bakın biz burada bunun için ne kadar mücadele verdik! Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısı’nın keyfi gelecekte bu işler onaylanacak! Olur mu böyle şey! Olayın bir aciliyeti var, kanser hastası bir çocuk annesini bekliyor! İşin özeti bu! Bütün akan sular durur böyle bir durumda!

Hak ihlalleri her alanda devam ediyor. Kiralık ev bulma sorunları da çok yoğun. Bize halkımızın her kesiminden başvuruyor. Bakın 3000-4000 TL kira ödenirken ev sahibi: “Kardeşim 10000 TL’den aşağı olmaz işine gelmezse çık bakalım.” Demesi ile karşılaşan milyonlarca insan var şu anda. 20-25 milyon davalık olmuş ev sahipleri ile. Bu böyle olmaz! Büyük bir enflasyon oluşturdunuz, TÜİK enflasyonu gerçek dışı açıklıyor, ENAG az çok normal rakamlarla açıklıyor, büyük bir belirsizlik var, tabi ev sahibi de aniden bir maddiyat kaybına uğradığını düşünüyor ve kiracı bunu ödeyecek durumda değil, 2000 TL öderken 10000 TL ödeyecek halde değil! Maaşı ortada. Büyük bir dengesizlik ve kavga gürültü var. Buna bir çözüm getirilmesi lazım!

Bingöl Öğretmenevi’nde çalışan kadrosu olmayan 4-A’lı arkadaşlarımız bize başvurdular. Bingöl Öğretmenevi hasar görmüş boşaltılıyor. Burada çalışan 7 arkadaşımız işten çıkartılmak isteniyor. Şu anda 1.5 aydır ücret alamıyorlar, ücretsiz izne çıkartılmışlar ve muhtemelen işten çıkartılacaklar. Bu insanların suçu mu? Bina hasar görmüş, suç bu insanlarda mı? Ne suç işlemişler bu insanlar durup dururken işten çıkartıyorsunuz! Başka bir devlet kurumuna gönderin, bunun bir formülü vardır. Ramazan gününde, cebinde 5 kuruş yok çocuğunun yüzüne bakacak hali yok, evine ekmek götüremeyen 7 kardeşimiz bize başvurdu biz de onların dertlerini gündem ediyoruz Bingöl Valiliği’ne buradan duyuruyorum. Bingöl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne buradan duruyorum. Milli Eğitim Bakanlığı’na buradan duyuruyorum. Çözün bu konuyu. Ne olacak bu 7 insan aç susuz mu kalsın ortalıkta ilerlemiş yaşlarıyla? Bakın ne diyor Ramazan Budulğan : “15 yıldır asgari ücretle çalışıyorum 5 öğrencim var 3 üniversite 2 lise öğrencisi var ortada kaldım 1 buçuk aydır maaş almıyoruz.”

Askeri öğrencilerin dramları bitmiyor! Sözleşmeli erlerin dramları bitmiyor! Bir başvuruda sözleşmeli erin avukatı bize başvurmuş. Engin Aydın daha 7 günlük asker! 7 günlük askeri darbeci ilan eden bir iktidar ile karşı karşıyayız. Allah’tan korkun! Elinizi vicdanınıza koyun! 7 günlük asker ya bunun neresi darbeci olur! Komutanı terör saldırısı var demiş “Emrediyorum gidin Atatürk Havalimanı’na.” Bunlar da apar topar gitmişler bakmışlar ortalık karışık silahlarını bırakıp çekilmişler “Vay sen darbecisin” demişler 12. Yıl hapis cezası vermişler. Allah’tan korkun bu ne iştir! Bu çocukların neresi darbeci! Sözleşmeli er olmuş, 3 kuruş para kazanmak için ne yapacağını bilemeyen delikanlılar bunlar sonra da karar onaylanmış. Bakın daha da var! Bu karar yayınlanmamış, Yargıtay sayfasında karar aylar sonra yayınlanmış ve Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hakkı zamanı kaçırılmış. Başvurmuşlar, AYM demiş ki: “Zaman geçti, başvuruyu reddediyoruz.” AYM’den bile ihlal, iptal verilmeyen bir karar sonucunda suçsuz günahsız bir sözleşmeli er 12.5 yıl cezayı yemiş maalesef hali bu! Olacak işler değil ve bilirkişi raporları doğru düzgün incelenmemiş. Çok hatalar var! Avukata tebliğ edilmemiş, Yargıtay internet sayfasında yayınlanmamış. Engin Aydın 1 haftalık sözleşmeli asker ya! Silah kullanmamış kimseyi zorlamamış silahını bırakıp teslim olmuş üstüne 12. Yıl ceza. Oluşmamış suçlar nedeniyle hem darbe girişiminde tutuklanan başvurucu, serbest kalmasına rağmen, Yargıtay kararı ile tutuklanmış, başvurucu hiç suç işlemediği halde, hala tutuklu olarak bulunmaktadır.

Cengiz Akkaya isimli mahpusun durumu da buna benzer. Bir ceza verilmiş Cumhurbaşkanı’na hakaret denilmiş sonra da terör suçundan ceza verilmiş, denetimli serbestlik hakkı süresi gelmiş. “Yok efendim biz adli ve terör suçunu toplayarak ona göre denetimli serbestliği belirleyeceğiz.” Bu ikisinin toplanmasına gerek yok ki! Ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekiyor, toplandığı zaman bir başka mevzuat olup mahpus hak kaybına uğruyor, ayrı ayrı değerlendirildiğinde hak olan süre uygulanmış oluyor. Toplamışlar süreyi, bu da yasaya aykırı ve bunun için maalesef bir düzenleme yapılmıyor, boş yere bu konuda hala kişi hapiste olarak yatmakta. “Örgüt üyeliğinden tahliye edilen kişi, diğer adli suçtan da zaten denetimli serbestliğe ayrılacak olduğundan, hangi suçun hangi yatarı karışacaktır? Tam tersine, madem adli suça 3 yıl denetimli serbestlik uygulanacaksa, bu 3 yıl nerededir?” diye soruyor avukatı, bize başvurmuşlar biz de bunu gündeme getiriyoruz. Cengiz Akkaya’nın uğradığı mağduriyet bu şekilde. Isparta 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıymış. İnfaz hakimliğinin bunları tekrar değerlendirmesi gerekiyor. Bu idarenin keyfi kararı hukuka aykırı apaçık. Müvekkilin talebi hakkında karar dahi alınmamış, reddettik diye bir yazı tebliğname olarak sunulmuş. Bu iki cezayı toplayarak bir denetimli serbestlik kararı vermek doğru değil arkadaşlar.

Yine önemli bir konu gündeme getiriliyor. 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerde GSM şirketlerinin büyük ihmalleri ortaya çıkmıştı ve hiç kimse bununla ilgili bir hesap vermedi, istifa etmedi. Bakın bize başvuran depremzedeler ne diyorlar? “Bu şirketlerin beceriksizlikleri yüzünden depremzedeler yakınlarına ulaşamadılar, şirket yöneticileri pişkince görevlerine devam ediyorlar, bu kişiler cinayetten yargılanmalı ve bu konuda da hiçbir yargılama yok.” Biz bunu gündeme getiriyoruz ve kabul etmiyoruz değerli arkadaşlar.

“İdari hizmet sözleşmesi adı altında istihdam edilen, KPSS ile atanmış, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından “işçi” olarak adlandırılan fakat işçi sendikalarına üye olamayıp memur sendikalarına üye olabilen PTT personelleriz.” Demiş arkadaşlarımız. “2013’te Kit statüsünden çıkarılıp A.Ş olan bu kurumun personelleri bu durumu hak etmiyor. Neredeyse herkese kadro verildiği halde sesimizi duyurmaya çalışıyoruz.” diyor.

Bolu F Tipi Cezaevi’ndeki Lokman Yarşi’nin yakınları bize başvurmuş ve “Kardeşimizi ziyaret etmek için gittik. X-ray öttü, eşofman giyip öyle geçmemizi istediler. Biz erkekler için de kadınların yanında pantolon çıkarmamızı söylediler fakat kadınlara daha kötüsü yapıldı. Onlar geçtikleri zaman yine X-ray öttü ve iç çamaşırları çıkartmaları istenildi. İç çamaşırlarını çıkartmışlar geçmişler yine ötmüş cihaz. “Başka ne yapabiliriz cihaz ötüyorsa?” demişler. Orada kadın erkek herkesin içinde bu hadiseler oluyor. Herkes yerin dibine geçmiş, mahremiyet ilkesi ayaklar altında, çok utanmış insanlar. “Ben bir daha bu cezaevine ailemi asla götürmem, kardeşimin orada öleceğini bilsem asla götürmem.” Diyor. İnsanları böyle bu tür aramada utanç içine bırakmaya ne hakkınız var Bolu F Tipi Cezaevi görevlileri. Daha insani bir şekilde bu aramalar yapılamaz mı? Bakın insanlar büyük bir utanç içinde kalmış ve insanların şerefi, onuru, gururu başkalarının önünde kırılmış, bunlar kabul edilecek şey mi?

Bir engelli vatandaşımız bize başvurmuş “%50 engelliyim Sosyoloji grubu mezunuyum, Pedagojik Formasyon Eğitimini almaktayım fakat ben bu formasyon eğitimini bitirmeden engelli KPSS yapılacak ve 2 yıl daha beklemek zorunda kalacağım. Engelliyim zaten dezavantajlıyım 2-3 ay farkla formasyon eğitimimi bitiremediğim için Engelli KPSS’ye giremeyeceğim 2 yıl daha bekleyeceğim. En azından 1-2 ay kala bu pedagojik formasyonu alırken bize bir hak tanınsın ve engelli KPSS’ye girelim.” diye bakanlıktan istekte bulunuyor. Biz de bunu burada gündem etmiş olalım. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan böyle bir istek var. Bu bir şekilde gerçekleştirilebiliyorsa engelli kardeşimize yardımcı olunması gerekiyor.

Yerel yönetimde inşaat teknikeri olarak çalışan arkadaşlarımız bize başvurmuşlar. “İnşaat mühendisliğini bitiriyoruz fakat inşaat mühendisi unvanı alamıyoruz. Bir sınava daha girmemiz gerekiyor.” diyorlar. “Unvan değişikliği yönetmeliği görevde yükselme ve unvanda değişiklik sınavına girmemiz gerekiyor fakat biz yıllarca bu konuda emek sarf ediyoruz bu emeğin karşılığı 1 saatlik sınav ve 10 dakikalık mülakatta değerlendirilmektedir. Bizler için unvanda değişiklik yapmamızı hak tanıyan kanun hazırlanmasını istiyoruz çünkü 1 yıl bile çalışmayan sözleşmeli memur kadrosu ile birlikte unvanlar atanırken bizler yıllardır çalışmakta olduğumuz kurumumuzda kendi unvanımızı alamamaktayız.” Diye şikayetleri var.

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde çalışan bir akademisyen hocamız bize başvurmuş. Diyor ki: “ Maaşlarımız çok düşük, Ankara Hukuk mezunuyum İngiltere’de master ve doktora yaptım. Şu anki maaşım 19.122 TL. Bu maaş ile İstanbul’da nasıl geçineceğim? Akademisyen maaşları benzer seviyede eğitim almış doktor, hakim, mühendis maaşlarına oranlara çok düşük. Bilim üretirken kiramızı nasıl ödeyeceğiz hesabı yapmaktan kendimizi alamıyoruz ve işimize odaklanamıyoruz.” Diyor hocamız. Haklı bir talep ve şikayeti burada gündeme getirmiş olalım.

Selim Kaymak; bakın cezaevlerinde denetimli serbestlik verilmediği gibi koşullu salıverilmede hilekarca metotlarla verilmiyor! Sincan Cezaevi’nde hükümlü. Sincan Cezaevi zaten denetimli serbestliği ve koşullu salıvermeyi vermiyor. “Başvurduk başvurduğumuz için kötü muameleye maruz kaldık ve iyi halli olduğu halde koşullu salıverilmesi verilmiyor.” Zorla cezaevinde tutma uygulamalarını Sincan Cezaevi son zamanlarda çok yapıyor, yakından takip ettiğimizi uyardığımızı hukuken yanlış işler yaptıklarını söylemiş olalım.

Genel Kurul’da da hatırlattık. Mikail Ekinci Çermik İlçesi Adalar Köyünde araması olan bir kişi, polis baskınında bir şekilde yakalanabilecekken kalbinden vurularak öldürülerek yakalanıyor, yani ölüsü ele geçiriliyor. Bu olacak bir iş değil! Ayağından en fazla vururdunuz ama adamı kalbinden vurmak, 300 polisin olduğu bir yerde bir kişi nereye kaçacak Allah aşkına! Adamı tutup kalbinden vuruyorsunuz olacak bir değil! Bu yaşamın önemsenmediği anlamına gelir. Güvenlik görevlilerinin vatandaşın yaşamını önemsemediği 32 yaşında 3 çocuk babası bir kişinin kolayca öldürülebileceğini gösterir ve bununla ilgili de hiçbir polisin tutuklanmadığı bilgisi de son derece üzücü, bu kadar kolay bir şekilde insanlar öldürülmemelidir.

Hakkari’ye bağlı yeni oğul köyündeki vatandaşlarımız bize müracaat etmiş. “Köyümüz merkeze uzaklığı 5 kilometre ve ana yol olmasına rağmen şebeke çekmiyor.” düşünün ya merkeze uzaklığı 5 kilometre ve şebeke çekmiyor! “Köyde kaza oluyor haber veremiyoruz, köyün öğrencileri pandemi dönemi şu an üniversite öğrencilere derslerine giremiyorlar. Bu GSM şirketleri lütfen bu konuyu çözsünler, bakanlıkta bu konuya el atsın. 21. Y.Y.’da böyle haller olur mu olacak iş değil bu öğrenciler mağdur edilmesin, bu köy mağdur edilmesin!

Hacettepe Üniversitesi’nden Dezenfeksiyon Sterilizasyon ve Antisepsi Teknikerliği Bölümü mezunu arkadaşlar bize başvurmuşlar alım yapılmıyor, bölümü bitiriyorlar hiçbir yere giremiyorlar. 85 bin alımın içinde Dezenfeksiyon Sterilizasyon ve Antisepsi teknikerliğine bir kişilik dahi kontenjan açılmadı.” Diyor. O zaman bu okulları niye açıyorsunuz arkadaşlar ya? İnsanlar var gücüyle çalışıyor, bir okul kazanıyor gidiyor okuyor sonunda bir tane bile kontenjan açılmıyor! Olacak bir iş değil bunlar.

Mehmet Toprak Mardin Dargeçit ilçesinde 6-7 Ekim Kobani olaylarında yaşamanı yitiren Sinan Toprak’ın abisi bize başvurmuş. “Kardeşim 16 yaşındaydı ve olaylara karışmamışken dükkanının kepengini kapatırken uzun namlulu bir silahla bekleyen bir şahıs marketin buzdolabının arkasından çıkarak 16 yaşındaki kardeşime ateş etti ve öldürdü. Benim kardeşim karanlıktan korkan bir çocuktu, şu anda karanlıkta bile uyuyamayan kardeşim şimdi mezarda hepten karanlıkta. Bu olaydan sonra ailecek psikolojimizi kaybettik ve oradan göç ettik adalet arıyoruz.” Diyor. Dosyada gizlilik var, katilin yargılanması ile ilgili katlilin bulunmasını istemeyen kişiler var ve bu dosyada adil bir yargılanma talep ediyor.” kimdir bu kişiyi bu çocuğu öldüren bunların aydınlatılması gerekiyor! Biz konuyu yakından takip edeceğiz olacak kişiler değil bunlar!

Aydın Söke Cezaevi’nden Ümit Aslan isimli mahpusa gardiyanların sözlü hakaretler yaptığı ve üstüne elleri kelepçeli bir şekilde darp ettiği yönünde şikayetler var. Aydın Söke T Tipi Kapalı Cezaevi’ne bunu bakanlık aracılığıyla soracağız. Hastaneye gitmek isteyen ama hem gidemeyip hem de üstüne dayak yiyen mahpuslar mı var orada? Bu konuyu bir aydınlatın! Biz size soruyoruz.

“Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü kurumunun birer hizmet sektörüne atanmak üzere bekleyen 3318 nitelik kodlu tapu teknikerleriyiz. EYT meselesi de olduğu için görev içinde yükselmeler neticesinde tapu müdürlüklerinde personel ihtiyacı artmıştır ve buna rağmen yoğun personel eksikliğine rağmen çok yoğun bir çalışma olmasına rağmen orada hala atanamayan teknikerleriz bu olacak değil.” Diye tapu müdürlüklerine atanmak için bir istekte bulunmuşlar bu kardeşlerimizin isteğini gündeme getirmiş olalım.

“Kurum içi geçişlere hak tanınmalı öğretmenler için, Milli Eğitim Bakanlığı diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görev yapan öğretmenlik mezunu memurlar kurum içi ve kurumlar arası geçiş yapamıyor. Bu kurumlar arası geçişin kaldırılması birçok kişiyi mağdur etmiş durumda. Basit bir yönetmelik değişikliği asıl mesleğimiz olan öğretmenliğe geçiş için Milli Eğitim’in kurumlar arası geçişi yeniden aktif hale getirmesini talep ediyoruz.” diyor bu uzun süredir kurumlar arası bu geçişin yapılmamasından dolayı öğretmen arkadaşlarımız Milli Eğitim Bakanlığı’na geçiş yapamıyorlar maalesef.

Recep Şaşmaz Diyarbakır D Tipi’nden Kırşehir cezaevine nakledilmiş ve orada çok kötü şartlarda kalıyormuş. Aile Diyarbakır’da ve Diyarbakır’a tekrar gönderilmesi için ailenin çok önemli bir talebi var ve bu mahpusta bu nakil sonrası ailesinden bu uzaklaşma sonrası ve kötü cezaevi koşulları nedeniyle oldukça önemli sıkıntılar yaşıyormuş.

Manavgat Cezaevi’nden çok şikayet geliyor. Darplar hakaretler kötü muameleler S tipi bu cezaevinde çok miktarda var. Rukiye Serçe Antalya Manavgat S Tipi Kapalı Cezaevi’nde hiçbir iddianame olmadan 4 aydır tutuklu. Bakın bir kadın mahpus bunu bize yazıyor: “Banyo ve tuvaletlerde kamera varmış.” ya kadın mahpussunuz banyoya giriyorsunuz tuvalete giriyorsunuz tepenizde bir kamera ya olur mu arkadaşlar böyle şeyler! Kadın mahpuslar kamerayı peçete ile kapatıyormuş. “Vay neden peçete ile kapattın?” diye peçete vermiyorlarmış bu sefer! Ya arkadaşlar yani bir insanı cezalandırırsın ama böyle biçimsiz işler yapma hakkın var mı ya Sayın Zulümat Bakanı Manavgat Cezaevi’ndeki bu rezalet nedir ya! Kaç tane böyle bize şikayet geldi ya bu ne haldir! Yani oradan kameralardan banyodaki tuvaletteki kadınlar mı gözetleniyor bu ne iştir ya! Bu nasıl bir utanmazlıktır anlamak mümkün değil! Zaten bu kişiye cezaevine girişte çıplak arama yapılmak istenmiş, direnmiş bir de cezaevinde böyle biçimsiz bir durumla karşı karşıya insan haklarına A’dan Z’ye aykırı işler yapılıyor Türkiye’de ya bunu en çok da Zulümat Bakanlığı yapıyor.

Adıyaman, Hatay, Maraş’ta depremler oldu ve biliyorsunuz deprem için bina izolatör sistemlerinin kanunla zorunlu hale getirilmesi gerekiyor. Bu çok önemli, biz de bunu söylüyoruz bina izolatör sistemleri depremlerde binaların yıkılmasını engelliyor. Bunun kanunlaştırılması gerekiyor. Bunu biz de defalarca söyledik, bu konuda adım atılması gerekiyor. Biz de mecliste bu konuda çalışma yapacağız.

Adıyaman, Hatay, Kahramanmaraş, Malatya özel sektör öğretmenleri yaşanılan depremden sonra yaşadıkları büyük sıkıntılar işsizlikten dolayı en azından devlete atanma noktasında bir talepte bulunuyorlar. “Çok büyük sıkıntılar yaşıyoruz her şeyimizi kaybettik. Özel sektörde çalışamıyoruz. En azından bize bir kolaylık sağlanması, deprem bölgelerindeki öğretmenlere bir kolaylık sağlanması açısından devlete atanma şansı verilsin.” diyorlar. Buradan bu isteği de gündem ediyoruz.

“Davut Tekin Erzincan L Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalıyor. Biz ailesi olarak onun Alanya’ya getirilmesini istedik iki yere dilekçe yazdığımız halde getirmediler.” diyor ailesi bir nakil talebi var.

Osmaniye ilinden yazan bir vatandaş diyor ki: “İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile ilgili birtakım şaibeli iddialar var ortada. İl Milli Eğitim Müdürü de dahil bazı müdürlerin çocuklarının normal listeden Fen Lisesi’ne kolayca geçiverdiği hakkında bazı duyumlar bize iletmiş bunlar doğru mudur değil midir bunların Milli Eğitim Bakanlığı tarafından araştırılması gerekiyor. Bu bir iddiadır biz kesin demiyoruz fakat bu tür torpil iltimas işleri dönüyorsa son derece üzücüdür.

Ömer Balık Kırşehir S Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalmakta. Diyarbakır D Tipi Cezaevi’nden Kırşehir’e nakledilmiş ve aile Diyarbakır’da oturduğu için son derece zor durumda Diyarbakır’a getirilmesini istiyor.

Mehmet Tunç 15 Temmuz darbe girişiminden sonra tutuklanmış 85 yaşında şu anda düşünün, 1938 doğumlu 85 yaşında sağlık sorunları ileri durumda olan birisi Adli Tıp kurumuna gönderilmiş ve kendisine sağlam raporu verilmiş ama 85 yaşında çok zor durumda olan ve yakınlarının dediğine göre suçsuz yere yatan bu kişi için bir an önce adaletin tecelli etmesi gerektiği yönünde vatandaşların talepleri var.

Ağız ve Diş Sağlığı teknikerliği 315 alım yapmış. “Hocam bunlar çok az en az 5000 atama yapılsın, aile diş hekimliği uygulaması lütfen seçim olmadan mecliste dile getirin tıbbi sekreter bölümüne 32000 kişi alınmış bizde 315 alım yapılmış ve onlar 70 puan altında atanıyor. Biz bunun üstünde atanamıyoruz. En az 5000 atama yapılmasını istiyor Ağız ve Diş Sağlığı teknikeri arkadaşlarımız

Yine bir sözleşmeli er başvurusu var; Batuhan Koç hava harp okulunda görev yaparken 15 Temmuz gecesi yataklarından kaldırılıp Atatürk Havalimanı’na götürülen gençlerden birisi. Aynı hikaye silahlarını bırakıp teslim oldukları halde 12.5 yıl ceza almışlar böyle maalesef yüzlerce genç var. Hayatları karartılmış insanlar.

“150.000’den fazla mezunu olan Sağlık Yönetimi ve Sağlık Kurumları İşletmeciliği bölümünün gençleri kontenjan verilmemesinden ve meslek tanımımız 2020 yılından bu yana çalışmayı sunmuş olmamıza rağmen hala yapılmamıştır.” diye şikayetlerini söylüyorlar. “Biz gençler olarak mutlu değiliz ve gelecekten bir beklentimiz bulunmamakta sizden ricamız biz bölüm gençlerine ses olmanız ve feryadınızı geniş kitlelere duyurmanızdır.” Diyor. “Bir zulmü bitiremiyorsanız onu geniş kitlelere duyurun.” diyor biz de bunu yapmaya çalışıyoruz 150.000 mezun arkadaşımızın sesi olmaya çalışıyoruz.

“Migros çalışanlarına promosyon vermeyi 3 ay geçmesine rağmen asgari ücret zammında bile anlaşma yapmamış. Tez koop iş sendikasıda biz çalışanlara sahip çıkmamaktadır.” Diyor Migros’taki işçi arkadaşlarımız. “Her gün kira gıda vs her şeye zam gelirken Migros çalışanlarına zam vermemek için diretmekte.” sesimizi duyun diyorlar.

LC Waikiki depo işçileri de bize başvurmuş diyorlar ki: “Bizim patron Vahap Küçük Tv’de depremzedelere 200 milyon gibi bir bağış yaptı fakat işçilerin her 3 ayda bir verilen 0.45,0.50 aralığında olan prim 0.15 olarak verildi.” yani depremzedeye 200 Milyon TL yatırıyorsun bunun acısını işçiden çıkartıyorsun. Böyleyse hakikaten çok üzücü bir durum LC Waikiki patronu bir açıklama yapmalı. “Ben hayır yapıyorum şu kadar para yatırdım.” Diyorsun sonra işçiden çıkartıyorsun. LC Waikiki’ye sendika giremiyor hakkımızı arayamıyoruz kapı dışarı ediliyoruz itiraz edenler ya da bölümleri değiştiriliyor. LC Waikiki işçileri adına sesimizi duyurun.” diyor bu işçi kardeşlerimiz.

“Davut Tekin Erzincan L Tipi Kapalı Cezaevi’nde ve onu Alanya Cezaevine getirmek istiyoruz ve iki kere CİMER’e yazdığım halde kimseden biri yanıt gelmedi ve 2 aydır babamı ziyarete gidemiyorum maddi durumum olmadığı için.” diyorböyle bir nakil talebinde gündeme getirmiş olalım.

Uğur Karakaş: “Dilek Doğan’ın mahkemesine katıldım, terör örgütü propagandası yapmaktan cezalandırıldım, ceza yedim yattım ondan sonra orada uğradığım adil olmayan yargılamalar bir tarafa hapishaneden çıktıktan sonra sicil kaydım olduğu için uzun süre iş bulamadım. Başladığım iş yerlerinde sigortalı çalışırken SGK’da şirketi şüpheli şirket ibaresi koydular şirketten ayrıldıktan sonra şüpheli ibaresi kaldırıldı. Sicil kaydım olduğu için elim kolum bağlandı ve çalışmak istediğim halde iş bulmakta zorlanıyorum. Adalet istiyoruz sloganını propaganda ve silah olarak sayan bir hakim yüzünden hayatının rotası tamamen değişti ve artık her yerde suçlu muamelesi görüyorum sicil affının ya da üsulüne uygun olan neyse sizlerin bu konuyu meclise taşımanızı rica ediyorum.” yani Türkiye’nin hali işte bakın Aziz Nesin’lik bir olay! “Adalet istiyoruz” diye bir mahkeme çıkışı slogan atıyorsunuz. “Vay “terör örgütü propagandası” yaptın diye içeri atılıyorsun. İçeride yattığın yetmedi gibi çıktıktan sonra da herhangi bir işe giremiyorsun, girdiğin şirketler damgalanıyor, sen çıktıktan sonra o damgalar kalkıyor ve tamamen fişlenmiş damgalanmış bir vatandaş oluyorsun bu toplumda olacak işler değil bir adalet sisteminin bedeli bu mu diye soruyoruz.

Anıl Özmen Afyon 2 No’lu Kapalı Cezaevi’nde kalıyor İzmir’e nakil istiyor annesinin ağır sağlık sorunları var ve nakiş gerçekleşmiyor bu nakile Bakanlığın yardımcı olması gerekiyor.

Fatih Abdullah Oyar Kırıkkale Keskin Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda denetimli serbestlik alması gerekirken 3 ay uzatma yaşanmış ve kendisine “Sen pişmanlık bildirmedin.” denilmiş O da diyor ki: “Ben pişmanlık bildirmiştim ifadelerimi yanlış kaydetmişler ve “Efendim işte pişmanlığına dair beyanının olmaması, aynı zamanda işlediği suçtan dolayı pişmanlığı da gözlenmediğinden toplum ile bütünleşemeyeceği kanısına varılmasına sebep olmuştur. Hükümlü hakkında yapılan görüşmede denetimli serbestlik verilmemesine olumsuz karar verilmesine karar verilmiş.” diyor ama diyor ki: “Ben pişman olduğumu söylemiştim fakat “Pişmanlığa dair beyanı yok.” denilerek bir de toplum ile uyuşamaz denilmiş. Bunlar kabul edilecek durumlar değil gerçek değerli arkadaşlar böyle binlerce mahpus var son derece üzücü. Çok afaki soyut gerekçelerle denetimli serbestlikler verilmediği gibi koşullu salıverilmeler de verilmiyor. İnsanlar perişan madden manen aile sorunları yaşıyorlar ama zalimce bu uygulamalar devam ediyor. Bunu kabul etmek mümkün değil gerçekten.

Hamit Zirvek siyasi sebeplerden dolayı Bitlis Ahlat Cezaevi’nde yatıyor ve bu kişi de denetimli serbestliği 3 ay boyunca uzatılmış Sulh Ceza hakimine itiraz edilmiş ama savcının itirazı kabul edilmiş ve 3 ay daha denetimi serbestliği verilmemiş maalesef.

Değerli arkadaşlar Ramazan ayındayız, pide 10 lira yani bir pide 10 lira oldu artık düşünün yani ne haldeyiz! Şimdi bu fiyat artışları konusunda tüketici hakem heyetinde görev yapan tüketici örgütü temsilcisi yok, olması gerekiyor. Tüketici Birliği Federasyonu Genel Başkanı Sayın Mehmet Bülent Deniz yıllardır sivil toplum alanında tüketici hakları alanında çalışma yapan Sayın Bülent Deniz diyor ki: “Bu meseleye bir komisyonun karar vermesi istenmiş. Belediye Ticaret İl Müdürlüğü Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Ticaret Sanayi ve ile ilgili odanın temsilcilerinden oluşan bir komisyonun değerlendirmesi koşulu getirilmiş. Buraya bir de tüketici örgütü eklenmeli.” Diyor. Bence de haklı bir istek, asıl canı yanan tüketici ama kararı veren işte bu tür müdürlükler veyahut da odalar, asıl tüketici haklarını savunmak için çok önemli bir konu olan ekmek fiyatları konusunda bu örgütlerin komisyonunda bulunması gerekiyor.

İhraç polis memuru arkadaşlarımız bize çok başvuruyor. 375 Sayılı KHK ile 30 Temmuz’da ihraç edilmiş, böyle biliyorsunuz geçtiğimiz Temmuz ayında ihraç edilen binlerce memurdan bahsetmiştik. Onlardan birisi bu arkadaşımız diyor ki: “Daha sonra mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı çıktı. Birkaç hafta içinde esastan dönüş kararı da çıkacak fakat İçişleri Bakanı Süleyman Soylu görevine dönüş kararı alanların başlamasını yapmıyor.” ya mahkeme karar vermiş ama bir Suç işleri bakanı var biliyorsunuz adam mahkeme, Anayasa Mahkemesi şu bu dinlemiyor. Kendi kafasına göre işler yapıyor! Mahkeme göndermiş göreve başlatmıyor, “Sonra temyiz sürecini bekletiyor ve bizleri iyice mağdur ediyor.” Yani temyiz sürecini bekletmek durumunda değilsin. Sen başlat temyiz arkadan gelsin. “Mecliste soru önergesi olarak sorulduğunda kendisi görevine dönen herkesi başlattığını beyan ederek aziz milletimize yalan söylemektedir.” diyor Evet gördüm ben de bunu, soru önergesi olarak sorulmuş Bakan Soylu demiş ki: “Biz görevine dönen herkesi iade ediyoruz ve utanmadan bunları söylüyor ya utanmadan.” yani biz biliyoruz ki görevine dönen insanlar bakanlık kararıyla dönüşleri durduruluyor milletvekiline verdiği cevapta “Dönen herkesi işe başlatıyoruz.” diyor ya bir insanın yüzü kızarır ya apaçık yalan apaçık yalan ya! Binlerce kişiyi böyle mağdur ediyorlar şu ana kadar da mağdur ettiler mahkeme kararlarını çiğniyorlar, anayasayı çiğniyorlar. Bir OHAL KHK rejimi oluşturmuş durumdalar, anayasayı ayaklarının altına almış durumdalar değerli arkadaşlar.

Şehnaz Şahin: “Arkadaş görüşlerimiz engelleniyor, görüşçülerimiz korkutuluyor! Telefon süresi ve görüntülü görüşmenin engellenmesi kabul edilemez!” Gebze Cezaevi’nden bize yazmış.

Eyüp Çetin, Akşehir Cezaevi’nden yazmış: “%98 ağır engelli hasta çocuğum olmasına rağmen infaz erteleme vermiyorlar. Yeni yasada da bu hakkı tanımadılar. Yatalak çocuğum telefonda görüşemiyor, görüntülü görüş hakkı da vermiyorlar! Bu nasıl zulümdür, duyarsızlıktır?!”düşünün %98 engelli yatakta midesinden beslenen bir çocuk, konuşacak hali yok, telefonla görüş dışında görüntülü görüşme hakkı bu mahpusa tanınmıyor. Yeni çıkan yasada babalara, hasta çocukları için infaz erteleme tanınmasını istedik bu hakta tanınmadı, acılar içinde hasta çocuğunu merak ederek bu zindanda yaşayan bir kişi bu kişi Eyüp Çetin öğretmen.

Abdurrahman Gezer, Kayseri Bünyan Cezaevi’nden yazmış: “83 aydır tutukluyum… Yargıtay karar almadığı için 3 aydır fazla yatmaktayım! Daha ne kadar yatacağım bilmiyorum! Uzun tutukluluk 7 yıl CMK 102 ye göre de tahliye edilmem gerekiyor ancak buradayım.”

Yusuf Kenan Dinçer, Van Cezaevi’nden yazmış: “”6 arkadaşımız tek kişilik hücrelerde tutuluyor, kitap-yayın, sohbet hakkı gasp ediliyor. Haber kanalları yayına verilmiyor. Hukuksuz disiplin cezaları verildi. Tedavi hakkımız engelleniyor. Depremde telefon hakkı yetersizdi!”

Bankaların skandal uygulamaları ile ilgili çok başvuru geliyor. Bakın yine şu anda Finansbank Enpara.com kredi kartı ile ilgili bir sıkıntı var. “KHK’lı doktorum Finansbank’a gittim kredi kartı için başvurdum olumsuz yanıt aldım “Durumunuz izlediğimiz bazı politikalarımıza uymamaktadır Bu yüzden kredi kartı başvurunuz reddedilmiştir.” maddi durumum iyi maddi durumumdan reddedecek halleri yok. Neden? KHK ile ihraç edilmişim damgalanmışım bana bir kredi kartı bile verilmiyor işte memleketin hali bu arkadaşlar! Nazi dönemi uygulamalarının bir benzeri işte Finansbankı da bundan dolayı uyarıyoruz ve KHK’lara yaptığınız bu uygulamayı kabul etmiyoruz KHK’lılar da kabul etmiyor ve bunun maddi olarak bedelini de ödersiniz diyoruz

Genel kurulda da gündeme getirdim Gabon’lu bir öğrenci 17 yaşında Karabük Üniversitesi’nde okurken şüpheli bir şekilde ölüsü bulunuyor. Filyos çayında ölüsü bulunuyor gece Filyos çayına girdiği söyleniyor fakat olacak bir iş değil gece arkadaşlarıyla otururken “Ben bir aşağı telefon şarjı alacağım.” diye inmiş ondan birkaç saat sonra cesedi bulunmuş. Burada önemli soru işaretleri var. Gabon Büyükelçiliği bu konuda açıklama yaptı ve kurbanın siyah olduğu için doğru düzgün bir soruşturma yapılmadan konunun kapatılmaya çalışıldığını çok ciddi bir iddia olarak söyledi. Karabük Üniversitesi öğrencileri yürüyüş yaptı ve bu meselenin üstü örtülmeye dosyanın kapatılmaya çalışıldığını söyledi. Taciz iddiaları var bu genç öğrencinin tacize uğradığı ve çıplak ayakla gece dışarıda koşturduğu kamera görüntüleri var. Son derece esrarengiz bir durum var doğru düzgün bir araştırma yapılması gerekiyor. Yabancı ülkeden bir öğrenci kardeşimiz ülkemize gelmiş, onun emniyeti güvenliği belli ki sağlanamamış birtakım nahoş olaylar yaşamış belli ki ve sonra cenazesi bulunuyor bu kabul edilecek bir durum değil Gabon’lu Dina için adil bir soruşturma yapılması gerektiğini söylüyorum.

Muğla Bodrum Turgutreis’te şantiye de Kürtçe konuştukları sırada ölümcül saldırıya maruz kalan işçiler var ve “Niye Kürtçe konuşuyorsun?” diyen diğer işçiler tarafından darp edilmişler. Jandarma gelmiş faillerin ifadelerini alıp salmış Mehmet ve akrabaları saldırıya uğradıkları yerde kendilerini yaralayan demir, satır ve tüfek olduğunu jandarmayı bildirmişler ve bu hadise ayrıntılı bir şekilde yaşanmış.  21. Yüzyıl’da niye Kürtçe konuşuyorsun diyerek dayak yiyen insanların olduğu bir yerde Kürt sorunu çözülür mü arkadaşlar! Kürtlerden dolayı Kürt sorununa çıkmadı! Kürde ve Kürtçeye tahammülsüz faşizan zihniyetlerden dolayı Kürt sorunu çıktı ve bunun bitirilmesi için ırkçılık ayrımcılık ve faşizmden uzak durmak gerekiyor.

Şu görüntüler de Bursa’dan 21 plakalı bir aracı, Bursaspor taraftarlarının bir kısmı linç etmeye çalışmış. Düşünün aracınızın plakası 21 Diyarbakır, Bursa’ya gidiyorsunuz birtakım insanlar çevrenizi sarıyor arabanızı taşlamaya başlıyor olacak iş mi! Peki bu kişiler kim? Kim bu yamyamlar? Kim bu barbarlar? Gözaltına alındılar mı? Tutuklandılar mı? Hayır! Bursa Valiliği Bursa Emniyet Müdürlüğü ne yaptınız? Hiçbir şey yok! Memleketin haline bakın ya şu memleketin haline bakın arkadaşlar ya olacak işler değil bunlar ya! Kamera görüntüleri var her şey ortada yüzleri ortada durup dururken 21 plaka diye bir araç taşlanıyor! Niye? İşte Amedspor- Bursaspor arasındaki gerilimden dolayı Bursaspor’un her taraftarı için demiyoruz Fanatik taraftarları kalkmış böyle faşizan bir işe el atmış durumda.

Eşitlik izleme merkezi (Equality Watch Center) bildirilmeyen ayrımcılık görünmez kalır haklarınız ile ilgili bilgi verebilir başvurunun konusu ile ilgili savunuculuk yapabiliriz demişler. Böyle bir kampanyaları var bende bir insan hakları savcısı olarak ayrımcılığa uğrayan insanlara yardımcı olmaya çalışan eşitlik izleme merkezinin bu duyurusunu meclisten gündem ediyorum.

Bir cadı avı korku oluşturulursa bunun üzerinden dolandırıcılar çok iyi iş yapar arkadaşlar. Biliyorsunuz dolandırıcılar kendilerine polis süsü verip vatandaşları arıyorlar. “Efendim Fetö sizin telefonlarınızı ele geçirmiş hesaplarınızı ele geçirmiş. Bize şu bilgilerinizi verin. Bize şu kadar parayı yatırın.” diyerek insanları dolandırıyor. Bu neden oluyor? Çünkü öylesine bir cadı avı bir korku iklimi oluşturulmuş ki bu etiketleri andığınız anda insanlar tir tir titriyor ve en olmayacak akıl dışı işlere imza atabiliyorlar. Bunun nedeni nedir? Sizin bir cadı avı oluşturmanız insanları bir etiket yapıştırarak korkutmanız ve bunu bir salgın hale getirmeniz. Buradan da dolandırıcılar da faydalanıyor işte!

Geçtiğimiz günlerde bir çalışma yaptık 5 yıllık milletvekilliği dönemim bitiyor. İnşallah tekrar yeni dönemde de milletvekili adayıyım ve bu dönemin içinde sadece Kocaeli Milletvekili olmadığımı Türkiye’nin dört bir tarafına giderek halkımızla tüm kesimlerle birlikte olduğumu gösteren bir çalışma haritamı sunmuş olayım tüm halkımıza. Neredeyse Türkiye’nin gidilmedik 5-10 ili kalmış her bölgedeki her iline giderek vatandaşlarla birlikte olmuşuz. Vatandaşların sorunlarını dinlemişiz ve çözümler bulmaya çalışmışız onlar için soru önergeleri vermişiz. 6.000’e yakın soru önergesi ile konusu itibariyle bu meclisin en çok soru önergesi veren milletvekili durumundayım, en çok basın toplantısı yapan milletvekili durumundayım ve belki somut olarak birçok ihlali durdurma noktasında da en başarılı milletvekilleri arasındayım bundan da mutluluk duyuyorum ve yeni dönemde de bize halkımız bu görevi verirse çalışmamıza devam etmek istediğimizi söylüyoruz.

Yorumlar