19 Ocak 2023

Değerli basın mensupları bugünkü basın toplantımıza başlıyoruz. Gündemimizde yoğun hak ihlalleri var. Öncelikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilan ettiği 14 Mayıs seçim tarihi ile ilgili birkaç hususa değineceğim. Kendisi demokrasiden, insan haklarından, özgürlüklerden, adaletlerden fersah fersah uzak olduğu halde Demokrat Parti’nin demokrasi mücadelesini hatırlatarak “14 Mayıs’ta seçim var yine demokrasi kazanacak.” Denilmesi ne kadar büyük bir talihsizlik ne kadar büyük bir yanıltma arkadaşlar! Bunu kabul etmiyoruz ve gerçek anlamda neler yaşandığını halkımızın gördüğünü biliyoruz. Özellikle son 6 yılda anayasanın ayaklar altına alındığı, hukukun çiğnendiği, demokrasinin, insan haklarının, adaletin, özgürlüğün yok edildiği, hukuk denen bir kelimenin adliye binalarında olduğunu ama buharlaştığını herkes çok iyi biliyor, bir de hiç çekinmeden kalkmışlar “14 Mayıs’ta tekrar demokrasi kazanacak.” Diyorlar, el insaf el vicdan diyorum!

Değerli arkadaşlar bir başka konu da; Anayasa maddesi teklifi olarak getirilen başörtüsü meselesi ile ilgilidir. Yıllarca başörtüsüne keyfi olarak dayatılan yasaklar ile mücadele etmiş bir insan hakları savunucusuyum, benim insan hakları savunuculuğu kimliğim siyasetçi kimliğimin bile önündedir. İnsan hakları anlayışı her kesim için, her ayrımcılığın ortadan kalkmasını ister. Bir kesim için, bir konu için değil her kesim için ayrımcılığın ortadan kalkmasını ister. Başörtüsü meselesinde Türkiye’de bir an evvel halledilmelidir. Bu konunun önüne çekilen setler bitirilmelidir. Her ayrı kesim için keyfi olarak da yapılan dayatmalar bence anayasal olarak engellenmelidir çünkü bu ülke sıradan bir ülke değil, dayatmaların yapıldığı bir ülke ve bu dayatmaların önüne geçmek gerekiyor. Gerek din ve vicdan özgürlüğü, gerek Kürt meselesi konusunda, gerek Alevi meselesi konusunda, gerek azınlıklar meselesi konusunda fiiliyatta iktidarların uyguladığı her türlü dayatmacılığın önüne geçmek gerekir, bunlar ülkemizde sinir ucu konulardır ve bu sinir uçlarının bitirilmesi gerekiyor! Bu yaraların ucu açıktır, bu yaralar kapanmış değildir, bu yaraları kapatacak şeyler anayasal değişikliklerdir başka bir şey değildir ve bir insan hakları savunucusu olarak sadece bir konu için değil her kısıtlanan özgürlük alanı içindir özgürlük talep ediyorum ve bunun da altını çiziyorum.

Değerli arkadaşlar biz özgürlük talep ediyoruz ama ülkede neler yaşanıyor? Dehşet verici olaylar yaşanıyor, Tolga Demirbaş isimli Sinan Ateş cinayetine yardımcı olduğu söylenen bir kişi! Savcının önüne çıkarılıyor ve serbest bırakılıyor! Ya tam bir muamma bu cinayet! Sinan Ateş cinayeti tam bir muamma! Altında derin devletin işleri mi var başka bir şey mi var bilemiyoruz, yargısız infazı kimse için yapmayız, biz insan hakları savunucusu olarak adil yargılanma isteriz. Ben bu cinayetin adil bir şekilde soruşturulması gerektiğinin altını çiziyorum ama bu hal nedir? Bakıyorsunuz; MHP Milletvekili Olcay Kılavuz’un evinde yakalanan polise verilmek istenmeyen “Siz gidin sahibiniz gelsin.” gibi laflar söylenen bir kişi daha sonra gözaltına alınıyor, serbest bırakılıyor derken bir bakıyorsunuz ifadeyi alan savcı aniden izne ayrılmış! Arkadaşlar izin ayı da değil! Yaz aylarında mıyız neler oluyor? Tatile mi çıkmış savcı? Allah aşkına trajikomik işler görüyoruz, savcı aniden izne ayrılıyor, sonra başka bir savcı geliyor başka bir savcı Tolga Demirbaş’ı serbest bırakıyor. Bu kişi ne ile itham ediliyor? Bu kişi bir cinayete yardımcı olmakla itham ediliyor, sıradan ağzını açıp bir cümle yazıp ifade özgürlüğünü kullanan insanın sabah kapısını, bacasını kırıp tekme, tokat gözaltına alınıp tutukluyorsun. Öbür tarafta bir cinayete yardımcı olduğu iddiası var olan bir kişi için tutuklama çıkartmıyorsun, serbest bırakıyorsun. Bunu hangi vicdan kabul eder arkadaşlar! Benim ölçüm vicdandır arkadaşlar, bakın her şeyi bir tarafa bırakın, evrensel hukuk vicdandır! Bunu hangi vicdan kabul eder? Bu nasıl bir iştir! Ortada Ankara’nın göbeğinde Çukurambar’da işlenmiş tüm kameraların gözü önünde işlenmiş bir cinayet var, tüm kesimleri sarsan bir cinayet var, siyaseti sarsan bir cinayet var bu cinayet ile ilgili zanlı serbest bırakılıyor niye? Bir milletvekilinin evinde bulunduğu için mi serbest bırakılıyor? Birileri onu koruyor mu? Bunu soruyum bir cevap verin!

Bir başka konumuz; işin doğrusu hüznümüz ise bugün yıllar önce işlenmiş bir cinayetin işlendiği gündür! Hrant Dink, son derece değerli, son derece büyük sorumluluk sahibi ve adeta vicdanın vücut bulmuş hali diyebileceğim bir insan Hrant Dink. Tüm korkutmalara rağmen doğru bildiklerini söyleyen, konuşan, yazan, çizen Hrant Dink maalesef yıllar önce bugün katledildi ve çok büyük bir üzüntü oldu, çok büyük bir infial oldu, kabul edemeyeceğimiz bir haldi ve halen tetikçinin bulunması ile iktifa etmemiz isteniyor! Bu olayın arkasındaki gerçek katiller, azmettirenler hala ortaya çıkmadı! Bütün bir gayretle herkesin iş birliği ile bu konunun üstü kapatılıyor, olacak iş değil! Korkunç bir durum, düşünün şimdi değil aslında yıllar önce de birtakım devletin karanlık odalarında, Ankara’nın bazı karanlık mahzenlerinde, dehlizlerinde cinayetlerin üstü örtülüyordu ve halen daha örtülüyor! Dün Roboski’nin, Hrant Dink’in cinayetinin üstü örtülmeye çalışıldı, bugün de Sinan Ateş cinayetinin üstü örtülmeye çalışılıyor. Bu nasıl bir ülke arkadaşlar? Böyle bir ülke olabilir mi? Bunu kabul etmiyoruz! Allah kabul etmez zaten!

Dün de Meclis’te söyledim Kemal Kurkut katlediliyor, Ali İsmail Korkmaz katlediliyor, katledenlere ya beraat ya komik cezalar veriliyor ve bunlar büyük bir vicdan yarası olarak toplumun hafızasında yer ediniyor, bunlar unutulmaz arkadaşlar! Bakın Hrant Dink kaç yıl oldu katledildi unuttuk mu unutuldu mu!

  Cezaevlerinde sorunlar çok büyük. Bakın yetişemiyoruz, bugün de size birçok hak ihlalini söyleyeceğiz. Hasta mahpuslar sorunu vahim derecede ve biz bunların üstüne gideceğiz, işte hasta mahpus ölüyor “Ee ne yapalım bu dosyayı kapatalım!” hayır olmaz! Ben bu dosyaları kapattırmam arkadaşlar, yüzlerce böyle dosya ile uğraşıyoruz! Hasta mahpuslar ağır hak ihlallerine uğruyor, en sonunda ölüyor, “Allah rahmet eylersin takdir i ilahidir dosyayı kapatalım herkes unutsun.” Yok! Ömer Faruk Gergerlioğlu bunu unutmaz! İşte bakın bir vaka genç bir insan değil mi? Bakın adı Necip Bulut eskiden emniyet müdürüymüş, Ödemiş Cezaevi’nde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetmiş, gencecik bir insan ya!  Ne oldu? Ne yaşandı bilmiyoruz! Kalp sorunları vardı da doktora mı gitmedi! Gencecik bir insan kalpten niye ölür? Bu sorular cevapsız ama biz bunu soru önergelerimiz ile arkadaşlarımız soru önergeleri ile soracaklar ve biz bunun peşine düşeceğiz. KHK ile ihraç bir polis memuru cezaevinde yatıyormuş, 29 Ekim 2016’da ihraç edilmiş. 1.5 yıldır gerekli tedavi sağlanmamış! Bakın arkadaşları böyle söylüyor, bakın nasıl tahminim çıkıyor görüyor musunuz? Konuyu daha çok ayrıntılı araştırmadım, sağlık raporlarına bakmadım ama 1.5 yıldır belli ki sorunları var ve gereken sağlık hakkına belli ki ulaşamamış ki gencecik bir insan kalp krizi geçiriyor şu rezalete bakın! Allah rahmet eylesin diyoruz ve konuyu ayrıntılı bir şekilde araştıracağımın sözünü veriyorum.

Değerli arkadaşlar vicdan kabul etmez! Haftalardır gündem ediyorum ve adeta saçımı başımı yoluyorum burada, genel kurulda, her yerde şu görüntü karşısında insanlığı, vicdanı uyanmayan bir insan, insan olabilir mi diye soruyorum? Şu görüntü kardeşler! Bakın burada siyasi bir görüntü var mı? Annesinin kucağında hasta bir çocuk, saçları dökülmüş kanser hastası, kemoterapi alıyor, çok ağır bir kemoterapi ve bu çocuğun annesi cezaevinde. Çocuk annesine kavuşamıyor bir kısa izin verilen ziyaretteyse annesine yapışmış onu bırakamıyor yüzünde tatlı bir tebessüm ve onu bırakmak istemiyor ama anneyi alıp tekrar cezaevine götürüyorlar ve şu anda yasalar annenin çocuğun yanına dönmesini engelliyor. Böyle yasa mı olur ya? Böyle ayrımcı bir yasa mı olur ya? Böylesine zalim bir yasa mı olur? Böylesine vicdansız bir yasa mı olur ya? Ama var bunu kim çıkardı? AK Parti MHP Cumhur Zulüm İttifakı çıkardı! Boşuna mı söylüyorum ben AK Parti MHP Cumhur Zulüm İttifakı ben söyleyince bozuluyorlar, arkadaş zalimsiniz, zulüm işliyorsunuz, ayrımcı yasalar çıkarıyorsunuz ve sizin yüzünüzden çocuklar annelerinden ayrılıyor, sizin yüzünüzden hasta çocuklar annelerinden ayrılıyor, sizin yüzünüzden çocuklar annesiz babasız bu dünyaya gözlerini yumuyor! Ne kadar insafsız ve zalimsiniz! Bu çocuk için bir an evvel 7. yargı paketine hasta mahpuslarla ilgili bir madde konsa bu anne 15-20 gün içinde çocuğunun başına dönebilir ama bunu yapmıyor ve biz yapılması için sonuna kadar mücadele edeceğiz arkadaşlar! Buna da Söz veriyoruz elimizden gelen tüm gayretle bunu sonuna kadar yapmaya çalışacağız, Yusuf Kerim’in hakkını sonuna kadar arayacağız.

Hak ihlalleri bize her yerden geliyor. Bakın sadece bir yerden değil ki! Başı sıkışan, her kesimden vatandaşımız bana başvuruyor, başvurun hiçbir ayrım yapmam değerli vatandaşlarımız 84 milyona da bunu buradan sesleniyorum; ben bu milletin milletvekiliyim hiç kimseye bir ayrımcılık yapmam, başı sıkışan, idare ile sorunlar yaşayan bize başvursun bizde bakanlıklara elimizden geleni yapan işlemleri göndeririz.

Bakın bir SGK icra memuru arkadaşlarımız başvurmuş ve 666 sayılı KHK ile ellerinden alınmış hakların iadesi için yapılan hak arayışlarını gündeme getirmişler. Bu arkadaşlarımız diyor ki: “Gelir uzmanı kadrosuna sahip icra memurları 19 Bin TL maaş alıyor, biz ise SGK icra memurları olarak 12 bin TL maaş alıyoruz, özlük haklarımız gasp edilmiş durumda. Lütfen bu bunun hakkaniyeti sağlansın.” diyorlar bunu da buradan gündem edip gereken yasal işlemleri yapıyorum.

Zafer Taşdelen’in eşi bize başvurmuş çünkü Sincan Cezaevi’nde. Adil olmayan bir yargılamaya uğradığını söylüyor eşi. Mart ayında cezaevine götürülmüş evinden alınmış ve BOTAŞ Başmüfettişi görevindeymiş daha sonra bir soruşturma çerçevesinde bu kişi gözaltına alınmış ve bu arada bu soruşturma çerçevesinde Tarım Bakanı da görevden alınmış. Bakın önemli bir soruşturmadan bahsediyor. Dosya 14 kişiden oluşuyormuş. Eşi diyor ki:“ Biz kurum içindeki haksızlıkları araştırıyorduk, hukuksuzlukları araştırıyorduk.” Eşi, Zafer Taşdelen’in hukuksuzlukları, yolsuzlukları, hırsızlıkları araştırdığı için “Fetö” soruşturması denilerek bir çuvalın içine atıldığını söylüyor. Bu da son derece önemli ve bu konuyu da burada gündeme getiriyorum. Adil bir yargılama yapılması gerekiyor. Düşünün bazen bu tür işler de olabiliyor; namuslu, dürüst çalışan müfettişler bakıyorsunuz ona bir kara çalınabiliyor karaçalındı mı çalınmadı mı bilemiyoruz ama dosyanın uzun süredir sürüncemede olması akla soru işaretleri getiriyor.

Kemal Gümüşok bize başvurmuş ve diyor ki: “Mahkemede benim hakkımda konuşan tanıklar tek SEGBİS marifetiyle dinlendi. SEGBİS’teki ifadeler eksik yanlış tutulmuş. Sonra ben baktım ya adamların demediği şeyler SEGBİS kayıtlarında var yanlış, eksik bir şekilde var. “Aman bunu düzeltin söyleyenler bunu tetkik etti mi? Altına imzalarını attı mı? “Yok efendim böyle imza denen bir şey yok biz işte tutuyoruz.” tamam da yanlış tutmuşsunuz dememe rağmen bu kayıtlar böyle tutuldu. Tanık dinlemelerinde SEGBİS kaydının alınmasını zorunlu tutarak birer birer tanık beyanlarını kaydedip bunun çözümlemesini dosyaya koyamaz mı? Baharım ı mücadele için de geçiyor şimdi yıllarım elimden kaynaklanmak üzere hatta tüm deliller lehime olacak hale gelmişken geleceğim ellerimden kaymak üzere. İtiraz ile durumu düzeltebileceğim hiçbir kesin manevra bulunmuyor. Adli ve idari istinafın inisiyatifinden başka.” diyor yani vatandaşlar adil yargılanmadıklarını, SEGBİS kayıtlarının bile yalan yanlış tutulduğunu söylüyor. Bunu nereye söylüyor? İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmalarda yaşanmış bu kişinin bu durumu bunun da altını çiziyorum. Bakanlık yetkilileri de bu konuyu incelesin.

Hasan Vural’ın yakınları bize başvurmuş. Adana F Tipi Kapalı Cezaevi’nde Mahpus bu kişi beyin kanaması şüphesi ile Adana Şehir Hastanesi’ne kaldırılmış, düşünün bakın yaşlı bir kimse beyin kanaması şüphesiyle hastaneye kaldırılıyor. 3 gündür yatışı yapılmamış bu kişinin, yakınları gitmiş refakatçi olarak başında duralım denilmiş. “Efendim yoğun bakımda yer yok gözlemde tutuyoruz yatışını yapmadık.” ya siz iyi misiniz? Ben de hekimim bir hasta 5-6 saat gözlemde tutulur ya taburcu edilir ya da yatışı yapılır. Bu ne iştir? Hasta mahpuslar dezavantajlı hastalardır diye boşuna mı söylüyorum ben! 3 gündür gözlemde tutuluyor, yoğun bakımda yer yok, düşmüş yaşlı hasta beyin kanaması geçirmiş, kendinde değil yatışını bile yapmamışlar! Yani Adana Şehir Hastanesi Başhekimliği lütfen bir açıklama yap! Bize gelen bilgi böyle yani kesin her şeyiyle doğrudur yanlışı yoktur demiyorum ama iddialar böyle bir açıklama yaparsın seni de dinleriz ama ben bunu kabul edemiyorum bir hekim olarak bir Milletvekili olarak! “Babamdan haber alamıyoruz. Sağlık durumu nedir?” olacak iş mi ya! “Sağlık durumunu bile bilmiyoruz. Başında da bulunamıyoruz çünkü yatışı da yapılmamış.” hani ülkenin hali bu arkadaşlar! Babanızın bu hale düştüğünü bir tahayyül edin! Yani babanız cezaevine girdi düştü kafayı vurdu hastane kapılarında 3 gündür çile çekiyorsunuz. Hani bir empati yapın ya!

Bizim için adeta sabıkalı bir yer olan Elazığ 2 No’lu Yüksek Güvenlikli Cezaevi hakkında bir şikayet var. Fırat Macit diyor ki; “Telefonda Fırat Macit işkence var, kötü muamele var dedi  ve cezaevini aradık hiç kimse bilgi vermek istemedi. “Yok savcıyı arayın.” Dedi.” Bir açıklama yapın bakın bazı iddialar var Fırat Macit: “İşkence görüyoruz.” demiş Elazığ cezaevi bunun için bir açıklama yapmıyor mu? Elazığ Valiliği bir açıklama yapmıyor mu? Zaten 17 yaşındaki bir gencin yargılanma sonrası cezaevine atıldığı gibi intihar etmesi vakasını araştırıyoruz soruyoruz aylardır bir cevap vermiyorlar! Alın size başka bir vaka buna da mı cevap vermeyeceksin Elazığ Valiliği?

Afyon Cezaevi’nden çok şikayet var 1 Nolu Cezaevi! Yani bir sürü şikayet geliyor arkadaşlar Afyon Cezaevi’nde neler oluyor? Zulümat Bakanı yani bir açıklama yapar mısın ya bu ne ya? Ayyuka çıktı yani! Kaçıncı kez şikayet alıyoruz. “Kardeşim Kerem Budak ve Vedat Bali bir sürü ihlalden sonra infazları yakılmaya çalışılıyor. Her türlü kötü muamele ve zulüm var.” Deniliyor. “Zorla ayakta sayım koğuşları arama adı altında ani baskınlar soğukta havalandırmada zorla bekletme günlük kullanılan çay, şeker gibi eşyalarına bilinçli zarar verilmesi, ağız içi arama, mektup gönderililerinin engellenmesi, kitap sayıların keyfi olarak kısıtlanması.”  yani tahrik ediyor mahpusu! Onlar da itiraz ediyor. Ya insansınız itiraz edeceksiniz nedir bunlar yani! Ayakta sayım nedir arkadaşlar ya? Ben de cezaevinde kaldım bakın sayımın mantığı şudur; infaz koruma memuru gelir yani mahpus koğuşta mı değil mi ona bakar! Niye öyle asker gibi havalandırmada soğukta bekle bakalım seni sıraya dizip sayacağız. Kaç kişi var görüyorsun işte! “Hayır olmaz çık havalandırmaya asker gibi 1-2-3-4-5 say kendini koyun gibi hadi bakalım!” şu muameleye bak bir insan bunu hak eder mi arkadaşlar? Atmışsın zaten cezaevine daha bunları yapma, hapishaneden hastaneye gidecek; “Ağzını aç ağız içi arama yapacağım.” bunlar insanlık dışı işler ya!

Ahmet Dizlek zaten Kandıra Cezaevi sabıkalısın! Mide kanseri bir kişinin tedavisi iki yıl beklet, 2 yıl ya! Bakın defalarca gündem ettim, şimdi Ahmet Dizlek sürekli zayıflıyor, ölüme doğru gidiyor! Peki yakınlarına gereken bilgi veriliyor mu? Hayır! Soru önergelerimize cevap alabiliyor muyuz? Hayır! Ahmet Dizlek’in sağlık durumu nedir? bunu tekrar soruyorum! 2 yıl düşünün mide kanseri teşhisi konulmuş, 1-2 ay gecikme hadi neyse kabul edilir deriz değil mi arkadaşlar ben hekimim ya dosyasını inceledim! 2 yıl boyunca gereken tedavi yapılmamış, 2 yıl sonra bizim de zorlamamızla ameliyatı yapıldı. Şu an hastalık ilerliyor, gereken kemoterapi alıyor mu almıyor mu radyoterapi tekrar kemoterapi cerrahi bütün bunlar soru işareti! Bir açıklama yapın ya! Zaten bakın hesabını veremeyeceğiniz bir dosya var ortada A’dan Z’ye tüm buğuları biliyorum. Ben bir Hekim olmasam bana yutturabilirsiniz bir Hekim olarak dosyaları inceliyorum arkadaşlar ya! Benim gözümden kaçmaz ki! Başkasını yalan dolanla ikna edebilirsiniz ama bana bunları yutturamazsınız kusura bakmayın yani hepsini biliyorum dosya inceliyorum!

Bir başka şikayet Mahsun Yüksekbağ Beşikdüzü Cezaevi’nden gönderilmiş Erzurum Dumlu Cezaevi’ne gönderilmiş. Erzurum Dumlu Cezaevi inanılmaz bir cezaevi arkadaşlar oradan çok başvuru alıyoruz ve okuduklarıma gözlerime inanmıyor inanamıyor! Neden biliyor musunuz? Tek kişilik hücrelerde insanların koğuşlarındaki daracık pencerelere bir de demir tel örgüler gerilmiş güneş bile içeri girsin istenmiyor! 22 saat içeride kalıyorsunuz 2 saat havalandırmaya çıkıyorsunuz! Böyle bir yere özellikle muhalif gördükleri insanları sürgün ediyorlar. “Seni Erzurum Dumlu’ya sürelim de aklın başına gelsin.” Diyorlar! Bakın biz bu anlayışı çok iyi biliyoruz!

Bir kişi başvurmuş bize gerçekten çok üzücü bir durum! Murat Navruz 679 sayılı KHK ile hekimlikten ihraç edilmiş! Ben de 679 sayılı KHK ile kamu uzman doktoru iken ihraç edilmiştim benim durumumda bir insan bakın ona ne yapılıyor? “Tamam beni kamu uzman doktorluğundan ihraç ettiniz, işyeri hekimi olayım bari özel bir fabrikada iş yeri hekimi olayım.” demiş girmiş imtihanı kazanmış. İş yeri hekimliği belgesini almış ve o sırada hakkında bir soruşturma açılmış soruşturmayla ilgili kesin bir mahkeme süreci yok daha Yargıtay bir karar vermemiş! Belki 3-4 sene bekleyecek! “Peki ya geçimimi sağlıyım. Kamu doktorluğu yapamıyorum gidip bir fabrikada İşyeri Hekimliği yapayım.” diyor bakanlık diyor: “Yok öyle sana izin vermeyiz. Belge almışsın ama biz sana izin vermeyiz.” Bu ne demek? “Ya seni aç susuz öldüreceğiz.” demek adamın bildiği tek iş var doktorluk! Kamuda yaptırmıyorsun, özelde yaptırmıyorsun bu ne zalimlik ya! Sen ne biçim bir mahluksun ya? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na soruyorum ya siz ne biçim bir insansınız ya? El insaf bu nasıl bir muameledir! Hakkında kesinleşmemiş bir karar için sen nasıl anayasayı çiğneyerek bir insanı cezalandırıp elindeki belgeyi geçersiz kılabiliyorsun ya! Kaçıncı vaka bu ya? Kaçıncı defa Bakanlara söyledik ya! Biz bunun peşinde koşacağız! Bakın İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’na tekrar başvuracağız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na tekrar duyuracağız! Yarın öbür gün ey bakanlık yetkilileri ey komisyon yetkilileri güvendiğiniz dağlara karlar yağar. Yarın öbür gün bu hukuksuzluklarınızla baş başa kalırsınız cevap veremezsiniz arkadaşlar! Bakın bu işleri bırakın ey bürokratlar bu saçmalıkları bırakın bunları biliyoruz hepsi tespitli, hepsi soru önergesi ile kayıtlı bizde, devlet kayıtlarına da giriyor bunlar! “Reddettik kurtuluruz.” Demeyin! Başınıza iş açılır! Allah aşkına kaçıncı defa uyaracağız ya! Devlette bir süreklilik vardır böyle bir şey olabilir mi? Kalkmışsınız kafanızdan “Amirim böyle emrediyor.” Tamam sen o amirim zindana girdiğinde ne yapacaksın?

Eczacılara yönelik de ayrımcı uygulamaları görüyoruz! Bir başka konumuz da bu! Abdullah Genç eczanesini açmış iyi bir yerde iş yapıyor başka birisi mi şikayet etti belli değil! “Vay efendim o Fetö’cüdür kapatın eczanesini.” denmiş adamın medula anlaşması iptal edilmiş. “Ne oldu ya aniden medula anlaşmam iptal edildi. SGK’nın avukatları da sözleşmemize aykırı aleyhinde tek bir delil gösteremedi ya. Niye benim anlaşmamı iptal ettiniz bir tane delil gösterin.” Demiş! Bir delil gösterilemiyor ardından “SGK ile TEB arasındaki sözleşmenin 5.1 maddesine dayandırarak bir ay öncesinden yazılı tebligat yaparak tek taraflı sözleşmemi feshettiler. Bu 6-7 yıllık zaman içerisinde manevi ve maddi olarak ciddi haksızlıklara uğradık hakkımda bir soruşturma açıldı açtığım davanın yanı sıra bir davam Yargıtay’dan ret aldı ve AYM’ye bireysel başvuru yaptım. Eczanemiz konumu gereği bölgesinde en iyi eczanelerden olduğu için mi beni karalamaya çalıştılar bilemiyorum. Pasaportuma tahdit konuldu verilmiyor. Eczanem çalıştırılmak istenmiyor.” Bir devlet vatandaşına böyle bu kadar zulüm eder mi ya? Çıkmaz sokağa sokmuşsun üstüne üstüne geliyorsun ve sonra diyorsun “Bunları kabul et.” adam ne yapsın gidip intihar mı etsin! Adam ne yapsın yani gitsin başka bir şey mi yapsın! Allah aşkına yani niye bu kadar insanları köşeye sıkıştırıyorsun şu ana kadar bakın okuduklarımız ortada!

Hamza Dede bir Fizik öğretmeni bize başvurmuş! Afyon’da çalışan bir Fizik öğretmeni ve bu kişi kendisine mobbing yapıldığını, sürgünlere maruz kaldığını söylemiş. Kütahya’dan Afyon Sandıklı’ya sürülmüş, başka öğretmenlere de mobbing yapıldığını söylemiş. Milli Eğitim Müdürü ile konuşurken Vali koruması ve Valilik çalışanları “Bağırma dön önüne.” diye onu başlamışlar Valilik önünde darp etmeye ve 7-8 kişi bir anda üstüne çullanmış duvara yapıştırmışlar, ceketini çekiştirmişler, basamakların bittiği yerde Afyon Emniyet Müdürü: “Sen hala niye konuşuyorsun?” demiş ve şahsın iddialarını söylüyorum yumruk atmış. “Ne hakla vuruyorsun.” Dedim. “Yatırın yere şunu.” Denilmiş, elini arkadan kıvırmışlar o sırada bir kadın da orada tepki göstermiş: “Ne yapıyorsunuz adama?” demiş ve daha sonra onu bir yere götürmüşler. Bir tane sivil giyimli uzun saçlı bir kişi demiş ki: “Bu kişi mi?” “Evet.” demiş polisler. “Getirin.” demiş adamın sağ bölgesine bir yumruk atmış. “Sağ batın bölgeme çok şiddetli bir yumruk atıldı nefesim kesildi ölüyorum zannettim, eğildim ve kıvranmaya başladım.” Diyor. “Senin beynini dağıtırım.” Diye bağırmaya başlamış bu kişi. Hastaneye götürmüşler, sağ batın bölgesinden tomografiler çekilmiş, diyor ki: “Araştırmadan sonra Valilik önünde yumruk atanın Afyon İl Emniyet Müdürü olduğunu anladım ve polis merkezinde karaciğerime yumruk atan kişinin de Afyon Asayiş Şube Müdürü olduğunu anladım.” İçişleri Bakanlığı bakın bir vatandaş apaçık herkesin gözü önünde kendisine yumruk atıldığını söylüyor ve üst düzey amirlerin bunu yaptığını söylüyor. Bu konu hakkında açılmış bir soruşturma var mı? Batandaş müracaat etmiş gereken belgeler ve diğer kayıtlar incelenmeden savcı takipsizlik vermiş. “Darp cebir yoktur.” Denilmiş! Ya adam kıvrandıracak nefes alamayacak şekilde yumruk yediğini söylüyor “Darp cebir yoktur.” şeklinde bir rapor alınmış ondan sonra bütün bunları seyreden polislerin nezaretinde yapılmış bu işlemler! Yani şimdi polis gidip amirini suçlu duruma mı düşürecek? Diyor ki vatandaş: “Balık baştan kokmuş. savcının hakkında yazdığı iddianameden tutun da darpçılar hakkında verdiği kovuşturmaya yer yok kararı zaten yok hükmündedir.” diyerek bunu şikayet ediyor. Biz de onun sesi oluyoruz. Bu iddialar araştırılsın, şahsın iddiaları var belki eksik yanlış bilgiler de olabilir. Bunun ortaya çıkması takipsizlik vermekle olmaz. Araştırın kardeşim bir hukuk devletinde vatandaşın şikayeti varsa bu araştırılır üstü örtülmez! Yani savcıların bakıyorsunuz kendilerinin uğradığı bir mağduriyet oluyor, eşlerinin bir telefonu çalınıyor, 1 saatte bakıyorsunuz bulunabiliyor. İstedikleri zaman istedikleri şeyi bir saatte yapıyorlar ama bir hukuksuzluğu örtmede de maşallah çok mahirler! Kütahya Cezaevi’nden bahsedeceğim! Kütahya Cezaevi’ne bakın başka vekiller de gidiyor söylüyorlar yeni yapılmış ya sen bir cezaevini yapıp da su sorununu halletmeden orayı nasıl açarsın? Cezaevinde su sorunu var! 2 saat ancak su veriliyormuş! Düşün cezaevinde kötü ortamlardasınız “Su depolarımız yetersiz.” E o zaman niye açtın cezaevini? 1500 kişi var millet susuzluktan kıvranıyor! Şu hale bakın arkadaşlar ya! “Koğuşta 24 kişi bulaşık, banyo, tuvalet ve temizlik işleri için saatlerce su verilmesini bekliyoruz. Üstelik suyun hangi saatte verileceği de belli olmuyor. Kütahya Cezaevi’nde ciddi rahatsızlıklara rağmen bir aydır mahpuslar doktora da çıkamıyor.” yani düşünün susuzluk ardından pislik ardından mikrop hastalıklar ve bir de doktora da çıkamıyormuş! Şu hale bakın! Biz boşuna mı cezaevlerini anlatıyoruz burada arkadaşlar! Şu hale bakın ya “Koğuşlarda tuvaletler yetersiz. Cezaevinde kışlıksız kalan mahpuslar soğukta hasta oluyor.” Kütahya buz gibi bir yerdir çok soğuktur ve kışlıksız kalanlar da hasta oluyormuş, doktora da bir aydır çıkan yok! 21. Y.Y.’da Türkiye’de Kütahya cezaevinden bir manzara! Zulümat Bakanı bir açıklaman var mı? Pek sanmıyorum! Ne zaman açıklama yaptın ki!

Kamuda çalışırken üniversite okuyarak kadrosunu yükselten arkadaşlarımız var. Allah yardımcıları olsun her zaman okuyan insanı desteklerim! Bu arkadaşlarımız da bize başvurmuş diyorlar ki: “Kadrolarına sınavsız intibakların yapılabilmesi için gerekli düzenleme yapılsın. Görevde ilerleme şansı bize verilsin.” Diyor.

Mesut Kılıç: “%78 ortopedik engelli bir bireyim.” diyor bakın engellilerin hakkı nasıl yeniyor ve istismar ediliyor! 500 bine kadar araç alabiliyorlar ama demek ki piyasada araç yok! Gidiyor galeriye araç almak için ne oluyormuş biliyor musunuz bakın araç almak isteyenler de duysun bunu piyasada neler yaşanıyor? “Ya sana 500 bine  bu aracı veririz ama üste bize bir de 120 bin vereceksin.” nasıl oluyor devletin takdiri bu. Adamlar arabadan piyasadan arabaları çekiyorlar ondan sonra arabalar karaborsa ondan sonra engelli vatandaşımız mağdur. Diyor ki: “Engelli vatandaşın araç alım işini devlet halletsin.” bakın bunu da söylüyoruz. Bunu da yasal bir şekilde halletmek gerekiyor!

Sakarya Korucuk ilçesinde bulunan TOKİ şantiyesinde bir yangın çıkmış! İztaş isimli bir şirketin çalışanları bize başvuruyor çünkü diyorlar ki:  “Yangında bütün eşyalarımız yandı. Mağdur olduk ey Şirket bize bir çözüm bul dedik. Şirket: “Tamam bakarız ederiz şikayetlerinizi çözeriz.” dedi ama mağduriyetimiz giderilmedi.” yani bu işçileri kimsesizi mi sandın ya! Gariban işçi zaten orada konteynırlarda sabah akşam kalıyor, her türlü mağduriyeti yaşıyor yangın senin ihmalinden Allah bilir çıktı! Yani bu masrafı karşılayacağım diyorsun gariban işçinin masrafını karşılamıyorsun İztaş şirketi bir açıklama yapar mısın ya? TOKİ şantiyesinin işini almış bu şirket bir açıklama bekliyorum!

Türkoğlu 2 No’lu Cezaevi; siz nasıl bir cezaevisiniz ya? Yani insanı çıldırtmak mı istiyorsunuz! Hasta mahpuslar inim inim inliyor bu cezaevinde ya! Aylardır hastaneye gidemiyor! Maraş Başsavcılığı duyuyor musun beni? Adalet Bakanlığı yetkilileri duymuyor musunuz beni ya? Memlekette 3 aydır insanlar hastaneye gidemiyor, cezaevlerinde isim de vereyim yüzlerce isim var ama ben size bakın birisini anlatayım Mustafa Aydın Türkoğlu Cezaevi’nde eskiden bir kaza geçirmiş 6 parmağı kesilmiş! Fizik Tedavi alması gerekiyor ki parmakları çalışsın almazsa parmaklar hepten gider! Bakın ne kadar önemli! Ya 3 aydır cezaevinden hastaneye gidip fizik tedavi alamıyor arkadaşlar ya! Bu ne zulümdür ya! Parmaklarımız ne kadar önemlidir, bizim bütün her şeyimizdir parmaklarımız düşünün parmağı kesik olanlara göre ne kadar iyi bir hayat yaşıyoruz Allah’a şükürler olsun başımıza bir iş gelmemiş ya parmağınız kesildiği zaman ne yapacaksınız? Ya bu fizik tedaviyi almazsanız parmağınız daha da kötüye gider, alırsanız durumu az çok kurtaracaksınız ama cezaevi “Ya efendim sıra var göndereceğiz efendim bakıyoruz ediyoruz acele etmeyin efendim.” 3 aydır adam hastaneye gidemiyor. Siz ne biçim vicdansız adamlarsınız? Ne biçim bir insansınız ya? Alıp sizi oraya müdür koymuşlar şu hale bak ya! Yani bu yaptıklarınızdan sorgulanmayacağınızı mı düşünüyorsunuz! Yarın öbür gün şu yaptıklarınızdan sorgulanmayacaksınız! “Nasıl olsa gariban mahpustur ya vur sırtına gitsin kimse de soruşturmaz halini.” hiç öyle düşünmeyin! Yarın öbür gün hukuk önünde ağır bir hesap verirsiniz! Türkoğlu Cezaevi’ne de söylüyorum ve diğer yetkililere de, Adalet Bakanlığı yetkililerine hepsine söylüyorum! Bütün bunlar ulusal ve uluslararası düzeyde takip altındadır!

Giresun Espiye Cezaevi’nden de şikayetler var! Bize başvurmuşlar. “Abidin Kabişen’in koğuşunda bulunan bir arkadaşın ailesi ile gerçekleştirildiği telefon görüşmesinde iki tutuklu işkenceden sonra kelepçeleyip götürmüşler ve haber alamamışlar sesimizi duyurun.” demişler biz de buradan duyuruyoruz!

Bir başka vicdan sızlatan zulmü daha söylüyorum! Engin Yüksel Akıncı davasından dolayı tutuklu. Nerede? Elazığ 2 No’lu Yüksek Güvenlikli cezaevi ikinci kez söylüyorum Elazığ cezaevi yetkilileri bakın affetmiyorum yine peşinizdeyim ben de gerekeni söylüyorum çok acımasız işler yapıyorsunuz. Neden acımasız? Bakın söylüyorum, el insaf sizin çocuğunuz yok mu? Okuyan çocuğunuz yok mu sizin ben size sorarım! “Biz Ankara’dan mahpusumuzu ziyarete gidiyoruz. Öğrenciyi götürüyoruz öğrencide hafta içi gidemeyecek hafta sonu gidecek pna göre bir izin aldık diyor hafta sonu götürüyoruz oradaki infaz koruma memuru diyor ki: “Kardeşim öğrenciyi hafta sonu getireceksen her hafta sonu getireceksin. Getirmezsen bir hafta sonu getirmezsen sana tanınan bu hak iptal olur.” Allah Allah öğrenci her hafta sonu illa gitmek zorunda mı? Bazen de gidemez, öğrencidir imtihanı vardır! “Yok 3 defa çocuğunun gelmemesi durumunda hafta sonu ziyaret hakkın iptal edilir.” sana ne? Çocuğun imtihanları var oturmuş ders çalışıyor 3 defa gelemedi diye yaktım seni! Bu zulümdür arkadaşlar ya! “Her tarafa başvurdum Cimer’e de başvurdum her yere hala bize bir dönüş yapılmıyor.” Diyor olacak iş değil!

Yine nakil ile ilgili sıkıntılar had safhada. Aslında AİHM’in kararı var yani mahpusu tamam hapsettin öyle veya böyle adil veya değil yargıladın hapsettin ya ailesinin ikamet ettiği yerdeki cezaevine koy nedir bu zulüm ya? Bakın nereden nereye! Aile Çorum’da oturuyor mahpusu göndermişler Edirne F Tipi’ne! Allah aşkına ya sen mahpusu değil yakınlarını cezalandırıyorsun! Ailede diyor ki: “Çorum ve Edirne arası çok uzak mesafeli olduğu için iki küçük çocuğum ile görüşlerine gidemiyorum.” Hem de 2 mahpusu varmış hem eşi hem de çocuğu kadın bunu söylüyor düşünün bir kadın başınasınız eşiniz çocuğunuz cezaevinde iki çocuğunuzla küçük çocukla Çorum’dan Edirne’ye gideceksiniz ne çileler çekiyorsunuz yani yazıktır günahtır ya! Gerçekten bunlar olacak işler değil! Biz kabul etmiyoruz!

Mezopotamya Ajansı gazetecileri 9 kadın arkadaşımız hala mahpus! Biz bu zulmü kabul etmiyoruz Allah da kabul etmez! Berivan Altan ve diğer arkadaşları her türlü haksızlık, hukuksuzlukla uğraşıyorlar, dışarıda gündem ettikleri haksızlıkları, hukuksuzlukları içerde kendileri yaşıyor bu sefer! Şu hale bakın! Suçları ne? Gazetecilik yaparken dışarıda ihlalleri yazmak! Uyduruk gerekçelerle zindana atılıyor “Vay sen gazeteciliğini yapma görürsün gününü.”

Berivan Altan önceden de tanıdığımız bir gazeteci arkadaşımız. Zor koşullarda gazetecilik yapmaya çalışıyordu diyor ki: “İçeride de bir yaşam var. Özgürlüğün yalnızca gökyüzüne bakarak uçsuz bucaksız yürümek demek olmadığını özgürlüğün aslında insanın ufku ile ilgili olduğunu. Burada tel örgülere bakarken bir kez daha anlıyoruz! Dört Duvar boyu 92 buçuk cm eni 32 cm santim tabii 37 numara ayakkabılarımla ölçtüm. Bir alana sıkıştırılmak isteniyorsunuz ama başarılı olamıyorlar. Biz burada da bir yaşam kuruyor, hikayeler biriktiriyor gözlemliyor ve hatta yan koğuşlarla komşuluk ilişkisi kuruyoruz birbirimizin hayatına dokunmaya devam ediyoruz.” diyor. Evet bu arkadaşlarımızın hakkını sormaya devam edeceğiz arkadaşlar!

Belediye şirket işçisi arkadaşlarımız kadro istiyorlar! Bakın bize başvurdular ben de onlara söz verdim. Arkadaşlar aynı işi yapıyorsunuz ve kadroludan çok daha az maaşınız var ve özlük haklarınız kısıtlanıyor kabul edilecek bir durum değil dedik ve gerçekten bu noktada da onlara da itfaiye eri, itfaiye şoförü, itfaiye yardımcı elemanı olarak il ve ilçelerde farklılık gösteriliyor. “Aynı işi yapıyoruz ama farklı maaşları alıyoruz.” aynı riski alıyorlar yangınların içine giriyorlar, çok tehlikeli işler yapıyorlar, anlattı bana itfaiyeci arkadaş diyor ki: “Yangının içine girdik çıktık sonra aniden tüp patladı. O sırada biz yangının içindeyken de tüp patlayabilirdi.” Allah korusun yani düşünün böyle tehlikeli bir işle uğraşan arkadaşlarımız böyle ayrımcılığa maruz kaldı. Yani ayrımcılığa uğrayan mutlu huzurlu çalışabilir mi arkadaşlar ya? Yani itfaiye şirket personellerinin de kadroya alınması konusunun altını çiziyorum, “Hak ve özgürlüklerde eşitlik asıl işe asıl kadro, eşit ise eşit ücret beklentimizdir.” Diyorlar.

MAYAFED Mahkum Yakınları Federasyonu bize başvurdu. Bakın çok önemli mağduriyetleri var. Ülkemizde birtakım meselelerde mağduriyetler çok ağır bir şekilde seyrediyor, cezalar bazen çok abartılı veriliyor acımasızca veriliyor. 20 yaşındaki çocuğa acımasızca çok fazla cezalar verilebiliyor! Normalde bir insanı cezaevine atmak ıslah etmek amaçlıdır yani. Bir insanı ıslah etmek amacı dışında “Seni dört duvar arasında tutacağım. Bu benim keyfim isteyim.” gibi bir muamele yapılabilir mi? MAYAFED Mahkum Yakınları Federasyonu gayret ediyor bir genel af çıkması için ben de burada defalarca gündem ediyorum biliyorsunuz. Yani bu kadar hukuksuzlukların, bu kadar cezaevlerinin ağzına kadar dolmasının, hasta mahpuslar oluşmasının, hasta mahpusların ölmesinin, bir sürü skandalın giderilmesinin en kısa yolu bir genel aftır arkadaşlar! Bu iş böyle yürümüyor yani! Bugün bunu Zulümat Bakanına da söyleyelim bu cezaevleri böyle yürümez! Bu kadar adaletsizlikle yürümez çünkü baştan sona zulümattır bu durum.

Gündemimizde çok yoğun hak ihlalleri de var ve onlara da mutlaka değinerek bir daha olmamasını isteyeceğiz çok üzücü hadiseleri görüyoruz bakın takip ettik şu anne Burcu Levent 1 aylık bebeğiyle cezaevindeydi ve biz de gayret ettik ve sonunda bu kişi Konya E Tipi Cezaevi’nden tahliye edildi. Yani keşke bunlar yaşanmasa arkadaşlar sonradan anne ile konuştum 15 gün bebeğine banyo yaptıramamış, düşünün “Aman burada üşütür.” diye sarıp sarmalamış ve maalesef 15 gün bebeğine banyo bile yaptıramamış bir sürü sıkıntı yaşamış. Allah’tan sütü kesilmemiş, çok uzamamış iş, ona bebeği ile mutlu bir hayat diliyoruz. Umarım bir daha bunlar olmaz!

Cezaevinden bize mektup yazanların da burada durumlarını gündem edeceğiz Mehmet Konur Elazığ cezaevinden yazmış. “Hasta yaşlı mahpus Zülfü Yıldırım’ın (Ape İbrahim) koğuştaki ölümü, ihmaller sonrası beklenen ölümdü. Pişmanlık imzası vermediği için cezaevinde tutuldu. Düşüp kafasını vurduğunda ambulans 30 dakika gecikmeseydi belki şimdi hayattaydı.” Diyor. Bakın insan hikayeleri ne acı!

Türkan Özen, 1 Nolu F Tipi Kandıra Cezaevi’nden yazmış. “Cezaevinde kalp, kanser hastaları ölüme terk ediliyor. Asker araması nedeniyle hastaneye gidemiyoruz. Artan baskılar politiktir. Tutsak olmamız insan olduğumuz gerçeğini değiştirmez. Ring araçları gayri insani.”

Şerife Sulukan, Menemen Cezaevi’nden: “Kapatılan kurumlara herkes çocuklarını gönderdi, olan bize oldu. %89 engelliyim.” engelli ağır bir hasta Şerife Sulukan. “Eşime çocuklarıma hasret dört duvar arasında tedavi hakkım elimden alındı. Eşim de cezaevinde. Tedavim için özgürlük istiyorum.” diyor.

Yusuf Orak, Ödemiş Cezaevi’nden: “Görüntülü görüşmenin siyasi mahpusa tanınmaması büyük haksızlık. Genelgede Gözlem Kuruluna tanınan bu hak pratikte hiçbir yerde verilmiyor. Olmayan şeyi değil tanınmış hakkın uygulanmasını istiyoruz. Ayrımcılık var.” Bunu defalarca söyledik, bakanlık diyor: “Görüntülü görüşmeyi gözlem kurulu verebilir.” Gözlem kurulu diyor ki: “Ey bakanlık sen böyle bir altyapı kurmamışsın.” Kim doğru söylüyor kim yalan söylüyor belli değil.  

Hasan Didar,Bolvadin Cezaevi’nden yazmış.”Aynı mektubu farklı yazarlara gönderdiğimde engellenmedi, size gönderdiğime el konuldu. Bir de yaptıklarını yargı kararıyla meşru göstermeye çalışıyorlar. Cezaevi idaresi kapasite aşımının duyulmasını istemediği için engelledi.”

İbrahim Enes Gacar bakın bize bir mekup gönderdi. Çok zeki, nitelikli, Türkiye’de ilk 200’e girmiş zeki bir öğrenci, Boğaziçi Üniversitesi Türkçe bölümünde okuyor. Başına ağır bir mağduriyet gelmiş acımasızca öğrenci olmasına rağmen tutuklu yargılanıyor, tutuksuz yargıla bari kesin karara kadar hayır tutuklu yargılıyor. Bana gönderdiği mektupta: “Emin olun bugün bana destek verenler, hayatları boyunca bu yaptıklarıyla gurur duyacaktır. Çünkü bir masuma destek olmak, sıkıntı içindeki bir insana yardım etmek bir insanın bu hayatta yapabileceği en yüce işlerden biridir.” Kuyuların dibinden gelen sesler17-

Abdullah Türkkan, Marmara Cezaevi’nden yazmış: “Arkadaşlarımız avluda Kürtçe türkü söyledi, 35 kişiye keyfi ve kasıtlı 11 gün hücre cezası verildi. İnfazımızı yakmaya çalışıyorlar. Bir sene fazladan cezaevinde kalacağız. Sesimiz olun.” diyor. Aslında böyle uygulanmamalı çünkü 11 gün hücre cezası ile denetimli serbestlik yakılmamalı ama hukuka aykırı bir şekilde bunu yakıyorlarsa bunun da takibindeyiz, mahpusta bunu tam bilmiyor ama biz de eğer ki bir keyfi uygulama varsa bunun takibindeyiz, cezaevi yönetimi bunu bilsin!

Murat Ortaç, Tarsus Cezaevi’nden yazmış bize: “Sıcak su ve nakil sıkıntıları, diş muayenesi olamama, kullanılmış yatak meselesi, fahiş kantin fiyatları, dış kantine yönlendirme, çölyak hastasına verilmeyen diyetler, medikal eşyaların verilmemesi hak ihlallerinden bazıları.” diyor.

Orhan Çakmak, Aydın Kapalı Cezaevi’nden yazmış bana: “Avukatsız yargılandım, iyi hal diyerek ceza artırımı yaptılar, belge delil olmadan karar verdiler. Bunların hepsi hak ihlaliyken, 2 seneye yakındır dosya AYM’de bekliyor. Hakkımı arıyorum, adalet bir gün tecelli edecek.” Orhan Çakmak kardeşim merak etme inşallah adalet bir gün tecelli edecek, bu zulümler bitecek diyorum!

Gökhan Kaya, Sincan F Tipi Cezaevi’nden bize yazmış: “Aynı kampüsteki kadın cezaevinde kitap sınırlaması yokken bizde 10 kitap sınırlaması var. Havalandırmaların üzeri dahi tel kafeslerle kapatılmış. Adeta kümesteyiz. Güneş bile yasak. Görüş 1,5 saat yerine 45 dk.” Bu zulümleri gel de duyurma arkadaşlar olur mu böyle şeyler! O yüzden mesaimizi yoğun bir şekilde bu zulümleri duyurmaya vakfediyoruz, iyi ki de yapıyoruz.

Av. Sinem Mollahasanoğlu, Aliağa İzmir Kadın Cezaevi’nden bize mektup yollamış: “Gözaltı ve tutuklanma sürecim hukuksuzdu. Nedensiz İstanbul’dan İzmir’e sürgün edildim. Hukuk bürom usulsüz arandı.” Kendisi bir avukat, avukatlık yaptığı için cezalandırıldığını söylüyor kendisi, Adnan Oktar davasında avukatmış ve “Başka bir neden değil, sırf müvekkili olduğum kişiden dolayı böylesine cezalandırılıyorum.” Diyor, bu insan hakları savunucularının kabul edileceği bir durum değil. “Hukuk bürom usulsüz arandı.” Diyor çünkü avukat bürolarının aranmasında bir usul vardır, “Müvekkili olduğum kişiden dolayı cezalandırılıyorum.” Diyor.

Sevda Turgal, İzmir Cezaevi’nden yazmış. “Kadınlar Günü ile ilgili attığım tebrik kartı bile yargının sakıncasız kararına rağmen, idare tahliyeme engel nedeni olarak göstermiştir. Telefon konuşmalarımla ilgili soruşturma yokken tahliyemi engelleyici neden gösterilmiştir.” diyor.

Arkadaşlar şu tabloyu görüyor musunuz yine adil olmayan yargılamalarla şu mutlu tablo bitirildi! Şeyda Tuğba Mızrak maalesef Adana cezaevine gönderildi. Mesele nedir? Legal kriterler illegal kabul edilip duruşmada tutuklanıp 7.5 yıl ceza verilip Adana Cezaevi’ne gönderildi bu kadın çocuğu var eşi var bakın eşi böbrek hastası oldukça sıkıntılı bir hasta, çocuğa kim bakacak, eşi kendisine nasıl bakacak bütün bunlar soru işareti! Her gün ama her gün bir benzeri yaşanıyor bu zulümlerin!

Zolgensma tedavisi SMA’lı çocukların tedavisinde Zolgensma’yı ödemiyor bakanlık şimdi yıllardır biz bu konuyu gündem ediyoruz SMA’lı çocuklu aileleri çok büyük sıkıntı yaşıyorlar ve bu ailelerimiz Zolgensma’nın bilim kurulunda görüşüldüğünü biliyorlar ve Zolgensma için ödeme kararı umarım çıkar çünkü aileler çok zor durumda arkadaşlar ve bir kampanya yaptılar ben de destek verdim. Umarım SMA’lı çocuklu aileler kurtulur ve çocukları da şifa bulur.

Ali Mahir Başarır CHP Milletvekili arkadaşımızın beyanlarını gördüm, tebrik ediyorum vicdanlı sözler sarf etmiş Yusuf Kerim Sayın için. Diyor ki: “Siyasetçi arkadaşlarıma söylüyorum Yusuf’un yerine çocuklarınızı koyun, empati yapın eğer bu sizi rahatsız etmiyorsa söyleyecek sözüm yok hukuku adaletin mahkeme kararlarının kin ve nefretin aracı olarak kullanmaktan vazgeçin.” demiş sağ olsun yüreğine sağlık vekilimizin.

Geçtiğimiz gün 17 Ocak’ta özellikle anmak isterim eşiyle de geçen gün program yaptık değerli gazeteci Mehmet Ali Birand’ın ölüm yıldönümüydü, kendisi gibi çok kıymetli bir insan olan, çok vicdanlı bir insan olan Cemre Birand ile de geçtiğimiz gün bir program yaptım. O da katıldı ve cezaevindeki hastaların, mahpusların bebekleri yani daha doğrusu mahpus hale düşürülmüş bebeklerin durumunu konuştuk. Bebekleri, çocukları konuştuk yüksek duyarlılığı için tekrar teşekkür ediyorum.

Biz şimdi her hafta gündeme getirdiğimiz periyodik çok önemli bulduğumuz için hak ihlallerine geçiyoruz. Cemal Kaşıkçı davasının dosyası Suudi Arabistan’a verildi adeta kediye ciğer teslim edildi! Herkes biliyor bu büyük bir skandaldır, kabul edilecek bir hali yoktur ama maalesef durum böyle.

Osman Kavala cezaevinden de bana selam yollamış “Aleykümselam” diyorum ve ona yapılan bu zulmü haksızlığı her hafta gündeme getirdiğimi bilmesini istiyorum. Osman Kavala’ya siyasi nedenlerle özgürlük ve hak gaspı yapılmıştır ve başka hiçbir şey değildir!

Şerif Mesutoğlu, tüm mahkemeler Şerif Mesutoğlu’nun kararlarını onasa da vicdan mahkemesinde Şerif Mesutoğlu adil olarak yargılanmamıştır, bu çok açık bellidir. Derik Kaymakamı Muhammed Fatih Safitürk davası adil görülmemiştir gerçek katiller ortaya çıkmamıştır!

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı ve zulmen tutukludur kabul etmiyoruz, Allah kabul etmesin, evrensel hukuk ve vicdan ona yapılanları kabul etmiyor.

Emine Şenyaşar anneye yapılanlar kabul edilebilir mi! Yine söylüyoruz evrensel hukuk ve vicdan bu adalet için destansı mücadele veren bu anneyi kesinlikle biz insan hakları ödüllerinin sahibi olarak görüyoruz ona vicdanlarda insan hakları ödülü veriyoruz, müthiş bir direniş sergiliyor müthiş bir adalet talebi var. Allah yardımcısı olsun tüm kalbimizde onun yanındayız.

Görüyorsunuz Yusuf Bilge Tunç her hafta gündem ediyoruz! 3.5 yıldır ortada yok, korkunç bir olay ve Ankara’nın ortasında kaybedildiği kaçırıldığı halde hiçbir MOBESE kamerası görüntüsü sunulmuyor ve bu olay muammaya terk edilmeye çalışılıyor! Biz bunu kabul etmeyeceğiz.

Yasin Ugan ve Gökhan Türkmen de tutuklu insanlar ama uzun süre bir yerde 6 ay 9 ay tutulduklarını ve işkence gördüklerini mahkemede beyan etmelerine rağmen onlar için de adil bir bu beyanlarına karşı işlem yapılmadı, kaçırılma konuları incelenmedi mahkemede.

Gülistan Doku halen kayıp ve onunla ilgili de hiçbir gelişme yok. Annesi, babası, kız kardeşi aylardır yıllardır feryat ediyor ama maalesef bu konuda bir gelişme yok!

Son olarak da Hürmüz Diril eşi Şimoni Diril’in cesedi bulundu ve maalesef kendisi halen bulunamıyor! Davası skandal bir şekilde devam ediyor ve bir devlet yürütme baskısı olduğu hissediliyor! Adalet yerini bulana kadar biz Hürmüz Diril için feryat edeceğiz!

Bugün de basın toplantımız burada bitiyor hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum.

Yorumlar