8 Kasım 2022

ÖFG TV’den herkese merhaba. Her hafta Salı günü saat 21.00’da haftanın önemli insan hakları konuları ve konukları ile yaptığımız programımıza hoş geldiniz.

Değerli izleyenler bu hafta da Meclis’in gündeminde önemli bir yasa teklifi var. Bir torba yasa içinde Aleviler ile ilgili bir teklif getirildi fakat Alevi toplumu ve demokrat tüm kesimler bu teklife itiraz ediyorlar. İtirazın nedenleri hakkında bugün HDP Antalya Milletvekilimiz Sn. Kemal Bülbül ile konuşacağız. Bu hafta bu yasa teklifi Meclis’te görüşülecek, önemli tartışmalar olacak. Türkiye’de devlet farklı kesimlerin din ve vicdan özgürlüğü alanındaki haklarını kesintiye uğratıyor, hakkını gasp ediyor onların arasında en önemlilerinden birisi Alevi toplumu ve haklarını almak için yıllardır büyük bir mücadele sergiliyorlar, vakıflar dernekler kuruyorlar, ibadethanelerinin tanınmasını istiyorlar. Bu gayretlerin sonucunda gelinen noktada iktidarın attığı adım kesinlikle tatminkar değil, yanlış bir adım ve bir kültürel öge olarak Alevileri gören, bir inanç grubu olarak görmeyen anlayış ile hazırlanmış bir yasa teklifi var karşımızda. Bununla ilgili son gelişmeleri de konuşacağız. Halkların Demokratik Partisi Antalya Milletvekilimiz Sn. Kemal Bülbül ile konuşacağız.

Kemal Bülbül:Biraz yorgunuz ama iyiyiz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bugünkü yorgunluğunuzun nedeni sanırım yasa teklifine karşı Alevi kurumlarının Meclis Çankaya Kapısı önünde yapmak istedikleri etkinlikti. Oradan başlayalım. Bugün ne oldu?

Kemal Bülbül:Alevi kurumları dün yaptıkları görüşmelerde Ankara Valiliği ile yaptığı görüşmede Sıhhıye’deki Yenişehir pazarında konuşlandırılacaklarını, oradan da Meclis Çankaya Kapısına alınacaklarını söylediler. Araçlar Sıhhıye’de olacak, araçlardan inilecek oradan TBMM Çankaya Kapısına gelinecek diye konuşulmuştu. Biz de akşam saat 23:00’a kadar Alevi kurum yetkilileri ile bu konuyu görüştük zira bir sorun varsa aşabilmek açısından, yoktur dediler. Biz de sabah kalktığımızda maalesef sorun olduğunu gördük. Bir kısım şehrin girişinde durdurulmuştu, Türkiye genelinden gelenler. Bir kısım AŞTİ’ye yönlendirilmişti, bir kısım Çankaya Ayrancı Pazarı’na, bir kısım da Valiliğin söylediği Sıhhıye’deki pazara yönlendirilmiş ve az bir bölüm de Çankaya Meclis Kapısı’na gelmişlerdi. 4-5 farklı noktada ve Çankaya Meclis Kapısındaki arkadaşlarımız dışında tümüne müdahale edildi.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Baştan bilinçli bir bölünme yapılmıştı diyorsunuz.

Kemal Bülbül:Tabi çok rahatlıkla Sıhhıye Pazarına yönlendirilebilecek eskortlar aracılığı ile zira ben de daha önce Alevi kurumlarında federasyonda, Pir Sultan’da Genel Başkanlık yaparken 100 bini aşkın insanla miting düzenledik, şehir girişlerinde eskortlar aracılığı ile ayrılan bölüme gelip araçları orada bırakıp oradan miting alanına geliniyordu, bir sorun da yaşanmıyordu. Sorunun yaşanması tabii Alevi kurumlarının bu yasanın Meclis’ten geçmelerini istememeleri, temel sebep o, onun yanında da devletin geleneksel politikası. Bu arada Garip Dede Dergahı temsilcisi ve Alevi Dernekler Federasyonu Başkanı Celal Fırat Dede darp edilmek suretiyle rahatsızlandı ve Meclis Hastanesi’ne götürdük, yaklaşık 2-3 saat orada müşahede altında tutuldu ve en sonunda dalakta yırtık olma şüphesiyle Şehir Hastanesi’ne sevk edildi ambulansla. Zira o dalaktaki yırtığı tespit edecek tomografik cihaz burada yokmuş. Ultrasonografi çekildi, daha önce geçirdiği kazadan dolayı kolunda ve bacağında platin var, platinlerin kırılma ihtimaline karşı çünkü oralarda darp edilmiş. Oralardan filmler çekildi, çok şükür kırık yoktu. Hacı Bektaş-ı Veli Anadolu Kültür Vakfı Başkanı Ercan Geçmez yine sıkıştırma ve darp sonucu yüksek tansiyon ve arkadaşımızda zaten kalp rahatsızlığı varmış, kalp krizi riski ile Şehir Hastanesi’ne, Ufuk Emre Bektaş arkadaşımız da darptan kaynaklı bizim Celal Dede’yi sevk ettiğimiz saatlerde o da Meclis Hastanesi’ndeydi. 3 arkadaşımız bildiklerimiz. Kitle geri döndüğü için kimde ne olduğunu çokta ayrıntılı bir şekilde tespit edemedik ama bu arkadaşımız önde olduğundan mütevellit bu arkadaşlarımıza açık kalkan ve benzeri araçlarla darp edilmişler. Bu yasa tasarısı, bu süreçte niye geldi? Aslında önce bunu konuşmak lazım. Aslında şöyle bir sebep var; AKP 2023’e giderken Cumhuriyetin ikinci yüzyılında “Ben Alevi sorununu da çözdüm. Başka sorunları da çözdüm. Araba yaptım. Aya gittim, uzaya çıktım.” adı altında ütopik sanal şeyler yapıyor ve “Alevi sorununu da çözüyorum.” Diye böyle bir şey yaptı ancak toplumun fark etmediği bir şey var burada; bu aslında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından 2016’da verilmiş kararın kötü bir uygulaması. Zira 2016 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı şöyle diyor; “Hiç kuşkusuz Cemevi ibadethanedir. Türkiye’deki bütün ibadethanelerin hak ve statülerine sahip olmalıdır.” Böyle dediği zaman olay bitti ama AKP böyle yapmıyor, cemevini tutuyor kültür merkezi olarak Kültür Bakanlığı’na bağlıyor, Kültür Bakanlığı’ndan elektrik, su vb. konularda isterse tabii ücret ödenecek, işin içerisine para girdiği için bu yasa olarak Meclis’e geldi. Yoksa Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi de düzenlenebilirdi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararını direkt uygulasalar ne olur? O zaman da kamuoyu der ki: “Siz Osman Kavala kararını, Selahattin Demirtaş, Demokratik Toplum Kongresi kararlarını niye uygulamıyorsunuz? Zorunlu din dersi kararını niye uygulamıyorsunuz?” der o nedenle bunu bir yasa düzenlemesi yapıyormuş gibi siyasi bir kurnazlıkla getirdiler. Olayın bir yanı bu! Bir yanı da ; hatırlarsanız yakın bir geçmişte Yassı Kerbela Orucu tutulurken Ankara’da 3 Cemevine saldırı oldu ve akabinde AKP Genel Başkanı Hüseyin Gazi Dergahına gitti sonra da Hacıbektaş’a gitti. Şimdi ben bu cemevlerine saldırının Süleyman Soylu marifetiyle düzenlendiğini ve bilerek yapıldığını ve buradan Alevi toplumuna, Alevi inancına bir dikkat çekilip AKP Genel Başkanı’na bir zemin hazırlandığını düşünüyorum. Akabinde Hüseyin Gazi Dergahına giderken dergahın sahibi Alevi toplum, yanında götürdüğü kendi şürekasıyla oraya bir ayar ve şekil verip Alevisiz bir Alevilik oluşturduktan sonra orada güya oruç açımı yapılıyor, kaldı ki Alevi toplumu böyle törensel iftarlar yapmaz, biz bu kültürün, bu inancın, bu erkanın içinde büyüdük. Biz de asla böyle iftardır, dışarıda buluşma ayıp sayılır. Her gün ne pişiriliyorsa o pişirilir e onunla oruç açımı yapılıp akabinde normal yaşama devam edilir.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Cemevlerine saldırı ile ilgili saldırganlar yakalandı mı? Oradaki son durum nedir?

Kemal Bülbül:İlk defa yakalanmıştı! 2010 yılından bu yana Adıyaman’dan başlamak suretiyle Türkiye’nin hemen her yerinde Alevilerin kapılarına çarpı işareti konuldu, tehdit yazıldı, hakaret yazıldı, aşağılama küfürler yazıldı. Bununla ilgili bugüne kadar hiç kimse ne gözaltına alındı ne yakalandı ne hakkında dava açıldı iddianame yazıldı! İlk defa Ankara’da bu 3 cemevine saldıranların Eskişehir’den geldiği söylendi ve tutuklandılar! İlk defa böyle bir şey oldu! Hüseyin Gazi sürecinden sonra da AKP Genel Başkanı Hacı Bektaş’a gitti, Hacı Bektaş’ta da Hacı Bektaş içinden hiç kimse katılmadı, dışarından taşıma kitle ile orada bir seremoni yapıldı ve bu seremoni de Alevisiz bir Alevilik, akabinde de Şahkulu Dergahı’na gitti ve Şahkulu Dergahı ile ilgili tarihi bilgi paylaşayım; Şahkulu 1511 yılında Osmanlı’ya başkaldırmış bir Alevi ermişidir. Osmanlı’nın usulsüz ve baskı zulüm, devşirme askerlik, zorla dayatmaları sebebiyle başkaldırmış bir Alevi ulustur ve Osmanlı tarafından katledilmiştir. Adı bir dergaha verilmiş ve bu dergaha giden Cumhurbaşkanı Şahkulu’nun kim olduğundan söz etmiyor! Osmanlı’nın mirasına da sahip çıkıyor, kim olduğundan söz etmiyor ayrıca bu dergah 1826’da 2. Mahmut tahta geçtikten sonra yayınladığı bir ferman ile tüm Alevi Bektaşi Dergah ve Tekkeleri kapatılmış, ocakların faaliyetleri yasaklanmış. O dönemde  kapatılan ve Cumhuriyet döneminde tekke ve zaviyeler kanunu ile de kapatılması pekiştirilen bir dergah! Mallarına da el konulmuş bir dergah burası. Buradan çok çeşitli dervişler, aşıklar, sadıklar, ulular, veliler yetişmiş, bunlardan bir tanesi de kamuoyunca çok bilinen Edip Harabi, biz Edip Harabi’nin deyişleriyle cemlerde ibadetler yürütürüz. Olayın bir yanı bu, diğer yanı; Alevilik sorunu cemevinden mürekkep bir sorun değil! Cemevi sadece sorunlardan bir tanesi ve cemevi ibadethane olarak tanınması sorunlardan bir tanesi! Başka ne sorun var? Alevi sorunu önce politik bir sorun çünkü devletin geleneksel politikası gereği yasaklara maruz kalmış bir topluluk Alevi toplumu. Sonra inançsal bir sorun, inancı inkar edilen kabul edilmeyen bir topluluk. Sonra eğitimsel bir sorun, eğitimde zorunlu din dersine tabi tutulan, kendi inancına dahi hiçbir eğitim süreci olmayan, geleneksel resmi Türk İslamcı tek egemen bir zihniyete tabi tutuluyor! Türk, Türkmen, Kürt, Roman ve Arap Alevileri Türkiye’de 4 tane etnik topluluktan oluşuyor Aleviler. Türk ile Türkmen, Kürt Aleviler, Roman Aleviler ve Arap Aleviler! Türk ve Türkmen Alevilerin kendi dilinde ibadet ve eğitim hakkı da var ama Kürt, Arap ve Roman Alevilerin ne kendi dilinde eğitim ne ibadet hakkı var ne de dilleri herhangi bir kamusal alanda kullanma olanakları var! Bu anlamda ciddi bir eğitimsel sorun. Aynı zamanda hukuki bir sorun! Neden?Anayasa’nın ilk 3 maddesi Aleviliği aslında örtülü olarak inkar ediyor! Sonra 24. Maddesi zorunlu din dersi hasebiyle inkar ediyor! 136. Maddesi Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığı ile inkar ve asimilasyon yapıyor. Bir de 174. Madde var ki Anayasa’nın inkılap devrimleri, Atatürk devrimlerini koruma maddesi, inkılapları koruma altına almış, tekke ve zaviye kanunları da Atatürk devrimlerinden inkılaplarından sayıldığından dolayı anayasanın 174. Maddesi ile koruma altına alınmış durumda. Anayasa’daki bu din ve vicdan özgürlüğü olayının ihlali ise başlı başına bir skandal. Bu yönüyle de bir hukuksal sorun; köy kanunu yönüyle, kamusal alandaki birçok başka kanun yönüyle kamusal bir sorun. Aynı zamanda da ekonomik bir sorun çünkü Alevi toplumu sistematik olarak yoksulluğa, işsizliğe mahkum edilmiş. Köylerine hizmet götürülmemiş. Şehre gelenler kenar mahallelerde kalmak zorunda kalmış ve kenar mahallelere yerleştiğinde tam kentte söz sahibi olacak küçük sermaye sahibi olacak, yerel yönetime katılacakken bu arada 70’li yılların başı ile birlikte sistematik Alevi katliamları başlamış. 1921 Koçgiri, 1935-39 Dersim dışında kalanlar Ortaca, Kırıkhan, Sivas, Malatya, Çorum katliamlarının aslında Alevi toplumunu kamusal alana dahil etmemek, kent yaşamına ortak etmemek, yerel yönetime ortak etmemek, sermaye sahibi yapmamak gibi bir devlet politikası da var burada. Ayrıca bunu söylediğimizde kimi geleneksel devlet politikasına karşı çıkanlar, buna ne gerek var diyorlar ama gerek var. Alevi toplumunun kamusal alanda bir müdürlükte, genel müdürlükte, valilikte, kaymakamlıkta, emniyet teşkilatının üst düzeyinde hiçbir Alevi yetkili yok! Peki neden? Bu tecrit, bu yok sayma, bu engellemenin sebebi nedir? Ayrıca bir Alevi herhangi bir yazılı sınava giriyor, başarılı oluyor, mülakat veya sözlü sınava geldiğinde eleniyor! Bu kamusal alana Alevi toplumunun dahil edilmemesi daha çok ayak işlerinde çalışması ya da üniversiteden edindiği meslekler; hekimlik, hakimlik vs. gibi ki hukuk alanına da zaten özellikle son 20 yıl içerisinde atamalar konusunda çok ciddi engeller söz konusu! Hal böyle olunca Alevi sorunu cemevinden ibaret değil kocaman bir sorun ve bu sorunun arka planında anayasal engeller var, yasal engeller var. Sevgili rahmetli Şerif Mardin’in dediği mahalle baskısı var, mahalle baskı yapma düşüncesinin geleneksel devletten alıyor vb. ama Meclis’e bakıyoruz; AKP’nin getirdiği torba yasaya, ayrıca bunun bir torba içerisine konmuş olması da başka bir skandal, bakıyoruz ki; cemevi diye bir yer var biz onu Kültür Bakanlığı’na bağlayacağız, arada lütfedersek elektrik ve su parasını vereceğiz gibi karikatürize bir şey var. Bir de aslında; Alevi sorunu toplumsal etik açısından da bir sorun! Nedir toplumsal etik? Pir Sultan Abdal’ı Şeyh Bedrettin’i, aşıkları, sadıkları bir dolaba kilitleseniz edebiyatta, sanatta olmazdı, olsa da bu kadar geniş, bu kadar derin, hakikate tekabül eden nitelikte olmazdı ama bu sanat, bu kültür ötekileştiriliyor, asimilasyona tabi tutuluyor! Bugün Meclis’in önüne gelen insanlar binlerce yıllık tarihi temsilen geldiler! Kerbela katliamında direnenleri, mahsur olup yakılanları, Pir Sultan olup asılanları, Nesimi olup yüzülenleri, Seyid Rıza olupta evladını gözünün önünde katledenleri temsilen geldiler. Dolayısıyla bugün Meclis’in önünde bir tarih vardı, yarın da Meclis’te tarihi konuşacağız. Bu kadar büyük kültürel, siyasi, hukuki, felsefi bir sorunu götürüp Kültür Bakanlığı’na bağlamak suretiyle çözmek gibi bir şey olabilir mi? Değerli izleyicilere bırakalım.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Yasa teklifi başka neleri içeriyor?

Kemal Bülbül: Yasa teklifinde çokça bir şey yok! Komisyondaki görüşmelerde zaten AKP Grubu’nun niyeti ortaya çıktı, bizim plan ve bütçe komisyonu temsilcimiz, sözcümüz olan Garo Paylan arkadaşımız konu ile ilgili konuşurken AKP’nin Giresun vekili: “Garo bey sana ne oluyor? Sen Hristiyansın Aleviler ile ne işin var?” diyecek kadar pervasızca bir yaklaşım içinde oldu. Bir de herkes kendi sorunu ile başbaşa kalsın, insani bir dayanışma olmasın, kültürler arası toplumlar arası demokratik bir dayanışma olmasın diye refüze etme girişimleri de oluyor. Biz dedik ki: “Kamusal alanda Aleviler yok.” Ayrıca AKP’li Plan Bütçe Komisyonu vekili: “Böyle bir şey demek bölücülüktür, Aleviler var mı diye sormak bölücülüktür.” Dedi. siyasi kurnazlık yapıyorlar, devlet yurttaş arasında ayrım yapmazmış, anayasaya göre herkes eşitmiş, dolayısıyla böyle bir soru sorulmazmış! Anayasaya göre kağıt üzerinde yazdığı gibi herkes eşit değil kağıtta öyle yazıyor. Sokakta, yolda, kamusal alanda, eğitimde, okulda, işyerinde basında, yayında böyle bir eşitlik yok! Dolayısıyla temel olarak yasa cemevine dair düzenleme, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yapılabilirdi işin içine parasal ödemeleri dahil etmeye çalıştıkları için torba yasaya koyup Meclis’e getirdiler. Bütünü içerisinde süreçlerde Dedelere maaş ödeme gibi ya da cemevinde görevlendirilecek bir kişiye ücret ödeme gibi bir şey söz konusu olabilir. Onun dışında bu torba yasaya konulmuş olan cemevleri ile ilgili tasarısa öyle ifade edildiği gibi derde derman olacak soruna çözüm olacak bir şey yok!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Dedelere maaş ödenmesi devlet memuru gibi olma hususunda ne diyorsunuz?

Kemal Bülbül:Yola bakalım diyoruz, Alevi inancı kendini yol diye tarif ediyor, yolun yolcuları var bir de yolun yürütücüleri var, dedeler, pirler, analar, bacılar, mürşitler, dervişler, aşıklar bunlar yolun yürütücüleridirler ve yüz yıllardır bunlar hiç kimseden maaş almadı. Aleviliğin kendi işleyişi içerisinde taliplerden hakkullah alınır ve bu alınan hakkullahla hem ocağın ihtiyaçları karşılanır hem de varsa ihtiyaç sahibi yoksul insanların ihtiyaçları karşılanır. Böylece devam etti yol bugüne kadar geldi. Hiçbir dedenin ben gidip devletten maaş almak suretiyle yol yürüteceğini sanmıyorum zira inancın kendisinde böyle bir şey yok! İnancın kendisi böyle bir şeyi yasaklıyor, ayıplıyor ve asla kabul etmiyor! Diyor ki: “Bir dede, bir pir yolun yürütücüsüdür. Aslında o da taliptir. Hepimiz yola talibiz ama yolu yürütecek olanlar dedeler, pirler bu anlamda böyle bir görevleri de var. bu görevleri kendi talipleri ile kendi topluluğu içerisinde yapacağı çözümle bunu yapabilir, üretebilir.” Diyor. “Gidin kimseden maaş alın. Kimseden para isteyin.” Gibi bir şey söylemiyor yol. Aslında Sünnilikte bunu söylemiyor. Sünni bir cami hocasının devlet memuru olması da doğru değil, aslında her inancın kendi inançsal süreklerini, süreçlerini finanse edebilecek gücü de var fakat temel sorunlardan biri de şu; 1876’dan beri Kanun-i Esasi 1. Anayasa, 9 kere anayasa yapılmış. Bu anayasa yapım sürecine hiçbir toplumsal kesim dahil edilmediği gibi Alevi toplumu da dahil edilmemiş ve 1876’dan bu yana Alevi toplumundan toplanan vergiler diyelim ki; camiye resmi olarak gönderildiği yetmiyormuş gibi, takkeli, cübbeli, takunyalı gibi tarikatların maalesef ödemesi olarakta el altından direkt ve dolaylı bir şekilde bunlara verilmiş ama hiçbir zaman Alevi toplumuna geri dönmemiş. Biz HDP olarak yürüttüğümüz Alevi toplumuna eşit yurttaşlık istiyoruz kampanyası çerçevesinde bu yaz ben 17 şehire ve birçok ilçeye, köye gittim. Özellikle şehirlerde Alevi mahalleleri, köylerde ise Alevi köylerinin yolları berbat! Toz, toprak içinde, yolda ilerlenmiyor. Ardahan’da da, Kars’ta da, Kırklareli’de, Balıkesir’de, Çanakkale’de böyle. Bunu söylediğiniz zaman mevcut iktidar da bunu kabul etmiyor! Ya reddediyor ya da başka şeylere yaslıyor. Sorun baya büyük bir sorun. Bu sadece cemevine 1-2 tane olanak tanımakla çözülecek bir sorun değil.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Aslında Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili de bir mesele var. Bu konudaki görüşleriniz nedir?

Kemal Bülbül:Diyanet İşleri Başkanlığı şöyle; diyanet kavramı bir inancın akidesini oluşturan, diyanet işleri. Hangi diyanetin işleridir bu başkanlık? Bu başkanlık; Hanefi diyanetinin işleri olduğunu söylüyor ya da şöyle diyor: “Hepimiz eşitiz, ben hepinizin diyanet işleriyim.” Peki hepimizin diyanet işlerisiniz, laiklik gereği diyanet işleri başkanlığı olur olmaz tartışması bir yana, siz bugüne kadar Alevilik ile ilgili ne yaptınız mesela? Ya da Şafiilik ile ilgili ne yaptınız? Ya da inançsızlara yaklaşımınız nedir? İnançsızlar bir kere kesinlikle insan yerine konulmadığı gibi Alevi toplumuna yaklaşımı da son derece zorunlu asimilasyoncu ve nefret suçlarına tekabül eden tehdittedir. Aynı zamanda şafii toplumunun Hanefi topluluktan farklı olduğu da kabul edilmez. Geçen yıl Bütçe Görüşmelerinde ben: “Şafiiler, Hanefi hocanın arkasında namaz kılmaz.” Dediğimde yerlerinden zıpladılar “Yok böyle bir şey ayrılık gayrılık.” Dediler. Bunu mezhebin kendisi söylüyor ben söylemiyorum! Mezhebin içtihatlarında kendisi söylüyor! Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı hem Alevi toplumuna hem Şafii toplumuna hem inançsızlara hem de Hanefiliği kullanarak Hanefi topluluğa karşı da suç işliyor! Bakın şu örneği hep veriyorum; Ebu Hanefi kendisi tarihin görüp göreceği en büyük sivil toplumculardan direnişlerden birisidir, sevgi ve saygıyla anıyorum bir Alevi olarak. Abbasi devletinin egemenlerinin kendisinden hüccet istemesi, kendisinden fetva istemesi ve bunu dayatması sonucu kabul etmiyor ve tecrit ediliyor, hapse atılıyor, işkence yapılıyor ve katlediliyor. Şimdi Hanefilik budur! Hanefilik Ebu Hanife’nin sivil halkçı duruşudur. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı devletin dairesine dönüşmüş, camileri de devlet dairesine dönüştürmüş. Aşk ile camilere giden müminlerden özür dileyerek söylüyorum affetsinler ama böyle! Hutbelerden tutun vaazlara kadar böyle! Hutbeler Cumhurbaşkanı’nın talebi, AKP’nin istemi doğrultusunda yapılıyorsa bu Ebu Hanife’ye hakarettir!  Ebu Hanife özgürlükçü, eşitlikçidir. İktidara meyil etmemiştir, iktidar kendisine altın tepside olanaklar sunmuş, “Hayır. Ben hakikat yanlısıyım, dinde böyle bir şey yok. Size fetva da vermem, sizin egemenliğinizi de kabul etmiyorum.” Demiştir. Böyleyken hal, Hanefiliği kaldırıpta Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığı ile bir devlet dinine dönüştürmek, oradan egemen Sünni bir inanç iddia etmek Sünniliğe ve Hanefiliğe hakarettir. Bu anlamda tarihi açıdan paradoks ve suç söz konusu. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı, elindeki ekonomik olanaklar, imam hatip liseleri, ilahiyat fakülteleri, ayrıca çeşitli akademiler yetmiyor. Diyanete bağlı bir akademi oluşturuldu. Bu da yetmiyor; televizyon kanalı var, bu da yetmiyor 2 yayınevi var, bu da yetmiyor Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Çin’den Amerika’ya, Güney Afrika’dan Sibirya’ya kadar misyonerlik alanları var! Devletin aslında en yetkili organı, en yetkili başkanlığıdır! Başbakanlık gibi çalışmaktadır! Böyle olunca üniversiteden çok bütçesi olan, bakanlıklardan çok bütçesi olan, kaç bin çalışanı olan, bu din midir diyanet midir devlet midir inanç kurumu mudur? Bir tevazu da yok. Diyanet İşleri Başkanlığı Dersim’e gidiyor, Üniversite içinde Hz. Ali Cami açıyor. Dersim’de üniversitenin içinde olsa olsa Şah-ı Merdan Ali Cemevi açılır! Dersim’in camiye gittiği nerede görülmüş! Böyle bir saygısızlıkta söz konusu oluyor. Verdiği fetvalara bakıyorsunuz; kadınlar kocalarınıza hizmet edin. Kocaya hizmet etmek ibadet gibi gösteriliyor. Küçük büyük ilişkileri psikopat şekilde gösteriyor ve tamamen AKP’nin istediği doğrultuda bir yaklaşım. Böyle bir şey olamaz. Bu kabul edilemez. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı kendisi bir sorun haline dönüşmüş durumda, sorun çözümleri olamaz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bu yasa bu hafta içi Meclis’te görüşeceğiz. Sizce neler olur? Yasa teklifi yasalaşır mı? Bu konuda olması gerekenler neler?

Kemal Bülbül:Tabii ki bizim temennimiz yasanın geri çekilmesi ancak bildik AKP inadı ve bildik AKP’nin toplumu büyük beklentiye sokup çok büyük çözümler üretecekmiş gibi yapıp küçücük ara formüller uyduruk yöntemler uyguladığı öğretmenlik meslek yasasında da görüldü. Kürt sorununda da görüldü, başka şeylerde de görüldü! Kürt sorunu ile ilgili Kürt açılımının akabinde bir tek eş başkanlık kabul ediyoruz denildi, zaten HDP Eş Başkanlığı uyguluyordu. Alevi açılımıyla ilgili de Hacı Bektaş Dergahına bilet almadan girebilirsiniz, dedi. Biz kendi dergahımıza bilet almıyorduk! Fiilen aşılmış şeyleri bize yeni bir hakmış gibi sunuyor dalga geçer gibi. Burada da aynı şey söz konusu. Bu yasa geçtiği taktirde maalesef yeni bir sorun alanı çıkacak ortaya! Bu yeni sorun alanı Kültür Bakanlığı’nın cemevleri ile ilişkisi ne? Bu ilişki nasıl kim üzerinden kurulacak? Ortada kalmış bir şey olacak ama AKP meydanlarda ya da basında kamusal alanda “Biz Alevi sorununu da çözdük, Alevilere çözüm getirdik.” Diyecek kadar siyasi kurnazlık yapacak. Alevi toplumu bu sorunla yaşamaya maalesef devam edecek ve fiili alanlar yaratarak devam edecek. Zaten 100 yıldır böyle oluyordu ancak son zamanlarda Alevi toplumu özellikle 1990’larla birlikte bu sahte laikliğini, bu asimilasyonun farkına varmıştı ve buna dair önlemler alıyordu. Yeni önlemler gerekecek, zaten bugün bütün Alevi kurumları Meclis’in önündeydi, AKP’nin getirdiği tasarıyı kabul eden hiçbir Alevi kurumu da yoktur!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bu yasa geçse de Aleviler nezdinde bir karşılığı olmayacaktır ve sorun devam edecektir diyorsunuz. Konuyu takip edeceğiz.

Kemal Bülbül:Kolaylıklar diliyorum. Biz Aleviler olarak Türkiye’deki tüm inanç grupları ile birlikte ve eşit yaşamak istiyoruz! Eşit yurttaşlığı oluşturmak için Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına giderken inanmayan insanlara da, inanan farklı kesimlere, Hristiyan dostlarımıza da herkese ihtiyacımız var. Biz el ele vererek Türkiye’nin hem Kürtler, hem Türkler hem Ermeniler, hem kadınlar, hem gençler, hem bütün inanç grupları ve Türkiye halkları için yaşanabilir bir hale getirebiliriz! Cumhuriyet’in birinci yüzyılında yaşadığımız acıları yaşamamak, asimilasyonu aşmak, herkesin kendi inancı kendine kutsal ve ariflerin dini olmaz düsturundan hareketle arifane yaklaşımlarla her türlü sorunu çözebileceğimizi düşünüyor ve teşekkür ediyor. Türkiye halklarına, inanç gruplarına böyle bir çağrı yapıyorum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Biz de Alevi toplumuna yapılan bu haksızlığa karşı elimizden gelen tüm mücadeleyi sergileyeceğiz. Demokrasinin gereği hangi kimlikten olursanız olun yapılan tüm zulümlere karşı çıkmanız gerekir ve yönetimin de paylaşımcı, bir yönetim, katılımcı bir demokrasi olması gerektiğini düşünüyorum. Çok teşekkür ederiz, yayınımıza katıldığınız için iyi akşamlar diliyorum.

Programımızı burada bitiyoruz. Haftaya Salı günü saat 21.00’da yeni bir ÖFG TV programında görüşmek dileğiyle. Hoşça kalın!

Yorumlar