2012-03-15 00:00:00

Öyle görünüyor ki demokratikleşmede değişim ruhunu yeniden yakalayabilmek için sivil toplumun demokratik katılımı zorlaması gerekiyor. Bu olmazsa karşımızdaki siyasi görüntü umut verici değil.

Taş attı diye tutuklanan ve cezaevinde tecavüz dâhil kötü muameleye uğrayan çocukların olduğu bir ülkenin parlamentosunda milletin vekilleri çocuklar gibi kavga ediyor, taş bulsa taş atacak, bulamadığı için eline geçeni fırlatıyor. Taş atan çocuklar olayında iktidar “çocuklarınıza sahip çıkın, sokaktan çekin” diye seslenmişti; galiba bizler de millete seslenip “vekillerinize sahip çıkın” çağrısı yapmalıyız!

Tahammülsüzlük en tepeden başlıyor; bu ülkenin Başbakan’ı tahammülsüz. Her eleştiriyi bir kişilik meselesi yapıyor. Basında haksız bulduğu haber veya eleştirilere, en son Taraf’ın yayımladığı Stratforbelgelerine gösterdiği tepkide görüldüğü gibi, ağırbaşlı yanıtlar vermek yerine “müzik kutusu” türünden benzetmelerle kendini hafiflettiği gibi bununla da yetinmeyip bir de dava açıyor. Maalesef iktidara yakın medya ise istisnaları olsa bile genelde bir haberin veriliş tarzını eleştirmekle basının haber verme özgürlüğünü sansürlemeyi birbirine karıştırarak, bu yayımı “karalama kampanyası” olarak niteleyerek geleneksel “iktidar organı” refleksi gösteriyor.

Eleştirinin içselleşmediği, eleştiri geleneğinin olmadığı bir ülkede yaşıyoruz maalesef. “Ya bendensin ya ondan” mantığı ayrıntıları işlemeye veya eleştirmeye imkân tanımıyor.
 Böyle olunca günümüz demokrasi ruhunun olmazsa olmazı olan farklılıklara özgürlük ve özgür katılım mekanizmaları çalışmıyor, giderek çoğunluk vesayeti katılımın önünde yeni engel olarak beliriyor. Bunun tipik örneği 4+4+4 sihirli denklemiyle özetlenen sözde eğitim reformudur. Eğitim gibi dünyanın tartıştığı ve her ülkenin kendi koşullarının belirleyici olduğu bir derin konuda meselenin ciddi bir ön hazırlık olmaksızın ve ciddi bir tartışma yapılmaksızın oldubittiye getirilmek istenmesi olur şey değildi.

Bütün bunlar gösteriyor ki siyaset mekanizmaları ve yapıları kendi içinde yenilenemez, buraya sivil toplumun, toplumsal muhalefetin aktif müdahalesi gerekli.
 Bu tür demokratik müdahalelerin sonuç verdiğinin örnekleri yok değil. Kararlı ve sabırlı olunduğu takdirde sonuç alınabileceğini Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tahliyelerinde gördük.Onlara geçmiş olsun derken halen haksız yere tutuklu olduğuna, suçlarının yalnızca doğru bildiklerini yazmaktan ibaret olduğuna inandığımBüşra Ersanlı, Ragıp Zarakolu ve diğerleri için de adalet istemimizi sürdürmeliyiz.

Geçtiğimiz günlerde umutlarımızı arttıran bir örnek doğdu. İslami duyarlılık temelinde harekete geçen insanlar, aydınlar Hrant Dink davasının utanç verici biçimde sonuçlanmasına tepki göstererek adalet çağrısında bulundular. Çağrı özetle şöyle:

“Adalet Talebimiz Var”

“Biz bu davanın tabii tarafıyız. Yeniden, hukuka uygun, kapsamlı ve sahici bir yargılama için çalışacağız.

Adaletin yerini bulmasını bekleyen bizler, bu tablo karşısında derin bir hayal kırıklığı içindeyiz. ‘Hak’ söz konusu olduğunda, Müslümanlar meselenin tabiî ve zaruri tarafıdırlar.

‘Bir insanı haksız yere öldürenin tüm insanlığı öldürmüş’ gibi olduğuna inananlar, her durumda adaleti üstün tutmak ve hakikatin şahitliğini yapmakla yükümlü olanlar, bu aleni haksızlık karşısında da susamazlar ve inançları gereği müdahil olmak zorunda oldukları bir davaya kayıtsız kalamazlar.

Müslümanların adaletten yana ağırlık oluşturması ve bu davanın hukuka uygun bir şekilde sonuçlanması için ihtiyaç duyulan desteği sağlaması, adaletin tahakkuku bakımından hayati bir önem taşımaktadır.

İslami hassasiyet sahibi tüm kişi ve kuruluşları kendi davalarına sahip çıkmaya, sorumluluklarının gereğini yerine getirmeye ve heba edilen beş yılın ardından, kapsamlı ve sahici bir yargılamanın gerçekleştirilmesi için her kesimden vicdan sahibi insanlarla beraber daha aktif bir şekilde çalışmaya davet ediyoruz.

Çağrıcılar:

Ömer Faruk Gergerlioğlu, Yıldız Ramazanoğlu, Cemal Uşşak, Cevat Özkaya, Rıdvan Kaya, Hidayet Şefkatli Tuksal, Ahmet Faruk Ünsal, Üstün Bol, Nevzat Çiçek, Mehmet Bekaroğlu, Abdurrahman Dilipak, Ufuk Çoşkun, Fatma Bostan Ünsal, Yılmaz Ensaroğlu, Taner Ayaz, Betul Ayaz, Emrullah Beytar, Cihan Aktaş, Gülcan Tezcan, Cahit Koytak, Adnan İnanç, Neslihan Akbulut, Hilâl Kaplan, Fadime Özkan, Özlem Albayrak, Burhan Kavuncu, Bülent Şahin Erdeğer, Yasin Aktay, Ramazan Kayan, Hüseyin Hatemi, Kezban Hatemi, Nureddin Şirin.”

İslami duyarlılıklı çevrelerden kendi inanç özgürlükleriyle sınırlı olmaksızın, bu davanın sırf adalet duygularını incittiği için gösterilen böylesi açık bir toplu tepki son derece değerli bir ilk örnek oluşturmakta. Sırf insan olma fıtratından doğan bu adalet talebi, inancı ne olursa olsun herkesçe desteklenmelidir.


Kamuoyunda şimdiden yarattığı ilgiye bakarak bu adalet çağrısının uyandırıcı etkilerinin yalnızca bu davayla sınırlı kalmayacağına inanıyorum.

Yorumlar