08 Temmuz 2020

BOLD MEDYA / SEVİNÇ ÖZARSLAN

KHK’lıların sembol ismi Haluk Savaş’ı eşi Esen Savaş anlattı… Mücadele dolu hayatı, aldığı tehditler, evliliği ve vasiyetiyle Haluk Hoca’nın hikayesi…

BOLD ÖZEL – KHK’lıların simge ismi Haluk Savaş’ın ölümün üzerinden 9 gün geçti. Dört yıldır yaşadıklarını Bold Medya’ya anlatan eşi Doç. Dr. Esen Savaş, eşinin 2012’den beri tehdit edildiğini ve ölümünün Türkiye için büyük kayıp olduğunu söyledi.
16 yıl çalıştığı Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki görevinden 1 Eylül 2016’da ihraç edilen Haluk Savaş, 20 Temmuz 2016’da bir tweet nedeniyle gözaltına alındı, sonra serbest bırakıldı. 28 Eylül 2016’da bu kez eşiyle alınıp tutuklandı ve Gaziantep Cezaevine gönderildi. Hapiste kaldığı dönemde safra kesesi yolu kanserine yakalanan Savaş, hapisten çıktıktan sonra pasaport engeli ile karşılaştı. Almanya’ya tedaviye gidebilmek için verdiği mücadele ile herkese örnek oldu.
Haluk Savaş, Türkiye genelinde KHK’lıların hak mücadelesini örgütlemek ve yaygınlaştırmak için şehirlere gidip KHK platformlarının kurulmasına öncülük etti. Yayın yönetmenliğini yaptığı KHK TV, KHK Akademi, düşünce ve haber sitesi Özgür Platform’u kurdu. 130 kilodan 65’e kadar düşse de son 2 yılı dolu dolu geçti. Ağır hasta olduğu halde uzmanlık alanıyla ilgili online yaptığı yayınlarla bilimsel çalışmalarına devam etti.
Haluk Savaş, tüm bu mücadelesinde yalnız değildi. Meslektaşı ve 26 yıllık eşi Doç. Dr. Eden Savaş hep yanındaydı. O da kanser atlatmıştı. 150 bin KHK’lı olmasına rağmen cenazesine az katılımın olmasını vefasızlık olarak değerlendiren Esen Savaş, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığı 5 dakikalık görüşmeyi anlattı. Kılıçdaroğlu’na “İktidarın fetö söylemini sürekli kullanan CHP’lilerle ilgili bir hatırlatma yaptığını belirtti. Ayrıca “Eşim gitti, mağdurlara daha çok sahip çıkın. Daha fazla insan ölmesin.” dedi.

Eşinizin cezaevi ve hastane sürecinde de birçok hak ihlaline maruz kalmıştı. Siz o süreci nasıl yaşadınız?
Biz sanırım 86 kişi, üniversiteden ihraç edilmiştik. İkimizi de aynı gün gözaltına aldılar. Ben kanser hastası olduğum için benim sorgumu hemen almalarını istedik. Ama ilginç bir şekilde eşimin sorgusunu hemen aldılar. Beni ve diğer kişileri 7 gün beklettiler. Hepimiz savcı karşısına toplu çıktığımız halde Haluk Hoca gece yarısı tek başına çıktı. Zaten tutukladılar. Ben 7 gün sonra serbest bırakıldım.
İki kere gözaltı oluyor değil mi?
İlk 20 Temmuz’da gözaltına alındı. 28 Eylül’de ikimizi birden aldılar. 20 Temmuz’daki ilk gözaltısı sonrası eşim çok stresliydi. Darbe girişimiyle veya bu girişimde bulunanlarla hiçbir alakamız olmadığı için başımıza bunların geleceğini aklımızın köşesinden bile geçirmemiştik. Herhangi bir suçumuz olsa 16 Temmuz sabahı pasaportlarımız geçerli iken kaçardık zaten. 21 Temmuz’da eşim, 25 Temmuz’da da ben açığa alındım. O süreçte pasaportlarımız iptal edildi. 12 yaşındaki oğlum yurt dışından gelirken havaalanında sorgulandı. Her gün kapı çalacak diye bekliyorduk. 20 Temmuz’daki ilk gözaltı sonrası evimiz cenaze evi gibiydi. İnanın şu an yaşadığımız durumdan daha kötüydü. Birden küt diye ortada kalıyorsunuz. Teröristlikle suçlanıyorsunuz. Vatanını çok seven insanlar için bundan daha ağır itham olabilir mi. Haluk’un dedesi Kurtuluş Savaşı gazilerinden, gururla bunu her yerde söylerdi. Bu vatanın kurtuluşu için kan dökmüş bir insanın torunu olmaktan gurur duyarken terörist yaftası yemek çok ağır geldi eşime.
12 yaşındaki bir çocuğu neden alıyorlar, gerekçesi neydi?

Küçük oğlum Giray, İrlanda’ya dil eğitimine gitmişti. Öğretmenleriyle beraber bir aracı firmayla gitmişlerdi. Temmuzun başında gitmiş, ağustosta da dönmüşlerdi. Bir ay kaldılar. Yaşından dolayı bana bağlı bir pasaportla seyahat ettiği için benim pasaportum iptal edilince oğlumun pasaportu da iptal görünüyor. Pasaporta el koyabilirler o sorun değil. Çocuğu tek başına polis merkezine götürüyorlar, öğretmeni ‘bu çocuk küçük, ben de geleyim’ diyor. ‘Hayır sizi alamayız sorguya.’ deniliyor. Öğretmen de şok oluyor tabi. O kafilede bir tek Giray’ı sorguluyorlar. Ben tabi pasaportuna el konulup sorgulanacağını bilemedim. Ve oğluma ‘annen-baban ne iş yapıyor, polis mi asker mi, Cemaatçi mi, evde böyle şeyler konuşuluyor mu, size gidip gelenler oluyor mu?’ Bu şekilde bir sorgudan geçiyor.

Psikolojisi nasıl etkilendi?
3-4 senedir psikiyatriste gidiyor. Bu bir travma. Sonra babası hapse giriyor. Babası hapiste kanser oluyor. Bize hep ‘Anne, baba siz çok iyi insanlarsınız, babam yaylada akrepleri bile öldürmez. Tanrı varsa size bunların yapılmasına neden izin verdi. Ben artık Allah’a inanmıyorum’ diyordu. Düşünün yargı süreci, eşimin hastalık süreci, oğlumun psikolojisinin bozulup yıllarca psikoterapi süreci bizi çok yıprattı. Ben de meme kanseriyim, tüm bu zorluklara katlanırken hep hastalığımın nüksetmesinden korktum.
Sizin sağlık durumunuz nasıl şimdi? Kanseri atlatabildiniz mi?

ÇALIŞTIĞI ÜNİVERSİTEDE KELEPÇEYLE DOLAŞTIRDILAR

Eşinizin kanser olduğunu ilk siz ilk siz fark ettiniz. O süreç nasıl geçti?
Ben serbest kaldıktan sonra eşimi ziyarete gitmeye başladım. Üçüncü ziyarette camın arkasından, çok kalın bir cam olmasına rağmen sarılığını fark ettim. Gözlerin çok sarı olmuş dedim. Hepatit taşıyıcısıydı. Testlerimi 15 gün önce gönderdim ama kaybolmuş dedi. Beni de üzmek istemiyor. Birkaç soru sordum. Zaten dışarı çıkınca ağlamaya başladım. Ben dahiliye uzmanıyım. Biliyorum, masum bir şey gibi durmuyor. Safra kesesi taşı olsa başka bir bulgu verir. Avukatı aradım. Derhal hastaneye sevk ettirin dedim.
Hastaneye sevk edildi. Devlet hastanesi sağolsun tetkikleri hızlı yaptılar. Kanser ön tanısıyla eşimi Gaziantep Üniversitesi Hastanesi’ne sevk ettiler. Tabi benim de üniversitem, eşimin çalıştığı üniversite. Başsavcıdan rica ettim. Bu adam bu üniversitede çalıştı, kolunda askerler olsun ama kelepçe ile dolaştırmayın, çok ağır bir şey bu. Psikolojisini çok etkiler dedim, rica ettim. Bütün üniversitede kelepçe ile dolaştırıldı. Çok rencide ediciydi.

“TEKRAR TUTUKLANSAM BİLE DÖNECEĞİM”

Haluk beyi bütün Türkiye pasaport engeli ile karşılaşınca tanıdı.
Başından beri gidip pasaport almak için avukata sordu, avukat vermezler dedi. Bir-iki girişimde bulundu. Negatif sonuç aldık. Sonra ben dilekçeyle başvuracağım dedi. Valilik dilekçesini almadı. Dilekçenin gelen evraka girişini zorla yaptırdı. Twitter’dan bir kampanya başlatınca pasaportu öyle verdiler. Bize çok insan dedi ki pasaportunuzu aldınız, bu ülkede kalmayın, ekonomik imkanınız da var, gidin diye. Eşim dedi ki, ‘Ben simdi dönmezsem insanlar kaçtı diyecekler. Bak işte bir tanesine verdik kaçtı gitti, verirsek kaçacaklar. Diğer insanların pasaport almasına engel olmuş olacağım. Tekrar tutuklansam da döneceğim dedi. Tabi yurt dışında özgür yaşamak daha iyi ama başkalarının önünü kesmemek adına ve benim memleketim, orada savaşımı vermek adına döneceğim dedi. Burası bizim vatanımız, kimsenin vatanı değil. Biz bir suç işlemedik. Ne ile yargılandığımızı söyledim. Haluk Hoca STV’de 20 sene önce “Kitaplık” diye bir program yaptı. Programa davet ettiği kişiler hep AKP’ye yakın isimler, geçmiş program kayıtları olsa görülür. STV’de program yapmışsın, çocuklarını Cemaat okuluna göndermişsin, bir de Bank Asya dediler. Başka bir şey yoktu.

EMEKLİ TAZMİNATLARIMIZI VERMEDİLER

Emekli parasını alamama gibi bir durum da vardı sanırım.
İkimiz de emekli tazminatımızı alamadık. Haluk hocayı biraz geç emekli yaptılar. Çok başvurduk, rahat on tane dilekçemiz vardır herhalde SGK’ya yazdığımız. 200 bin liraydı sanırım bir profesörün emekli tazminatı. Haluk beyin tazminatı için bir cevap gelmedi mahkemeden. Benim tazminatım için mahkeme cevap yazdı. KHK ile atıldığım ve daha sonra başka bir kurumda çalıştığım için alamayacağımı söylediler. Çalışmayıp aç mi kalsaydım, diyeceğin kimse yok karşında tabii ki.
Son dönemde iyileşti artık kanseri atlattı diye düşünüyorduk. Öyle görünüyordu. Hastaneye tekrar kaldırılmasına üzüldü herkes. Tekrar mı nüksetti?
Aslında en son Şubat 2020’de yaptığımız tetkikleri normaldi. Ama sık enfeksiyon geçirdi. Arefe günü mü, bayram günü mü, kötü oldu. Omuz ağrısı vardı. Acıbadem Hastanesine gittik. Tomografisini çektiler. Enfeksiyon var dediler. Antibiyotik başlattılar ama iyi bir tedavi yapılmadı. Bayram bitiminde Adana’da Başkent Hastanesi’ne yatırdık. 10 santimlik bir kitle varmış aslında. Acıbadem’deki radyologlar görmemişler. Tabi belki o gece acaba görselerdi bir müdahale edilebilir miydi onu bilemiyoruz. Şubattan sonra bir ilerleme olmuş. Kanser beş sene dolmadan atlatıldı denilemez. Eşimin kanseri 3 defa nüksetti. Atlattı diyemiyorduk da iyi gidiyor diyorduk. Her türlü tedaviyi denedik, yani Türkiye’de de çok para harcadık, yurt dışında da çok harcadık.
Almanya’daki tedavinin hastalığına bir faydası olmadı mı? 
Katkısı olsaydı iyileşirdi. Çünkü yeni bir tedavi o, kişiye özel bir aşı yapılıyor. Yeni bir tedavi, ama elimizde imkan varken deneyelim dedik bunu. Ama çok katkısı olmuş olsaydı iyileşmiş olurdu. Biz o tedaviyi aralıkta bitirdik en son.

“HALUK KOMŞUMUZUN OĞLUYDU”

Bilimsel makalelerine atıf sayısı çok yüksekti, özgün fikirleri vardı. Nasıl çalışıyordu eşiniz?
Aslan gibi adamı yediler. Haluk Türkiye için bir kayıp. Bilimsel manada da büyük bir kayıp. Çok sayıda makalesi var. Makalelerine 5 binin üzerinde atıf var. Amerika’ya gitse özel insan statüsünde biri oluyor. Havada kapılacak bir insan. Bir balgam sökücüyle şizofreni tedavi etmiş bir insan. Kaç kişinin aklına böyle bir şey gelir de araştırır? Türkiye ve Türk camiası için bir kayıp. Çok düşünürdü. Hasta yatağında bile kaç tane makale okudu bana. Ve son çarşambaya kadar da KHK Akademi’ye de katıldı. Sen böyle bir insanı üniversiteden atıyorsun, kim kaybediyor? Yetiştireceği insanlar nasıl ellerde yetişiyorlar? Bir bu ellerde yetişen öğrenci var, bir de ehil olmayan elde yetişen öğrenci var. Türkiye kendi öz evlatlarını yiyor. Çok değerleri kaybettiler. Bu değeri yerine koymak yıllar alır. Benim de Haluk Hoca’nın da sadece 22 sene eğitim hayatımız var. Bizim gibi birçok akademisyen, birikim harcandı. Sen o birikimi nasıl yerine koyacaksın. Şimdi ‘kamplara alalım, beyinlerini yıkayalım, en azından bu insanlardan faydalanalım’a geldi olay. Çünkü yetişmiş kendi öz evlatlarını yediler.
Bir çeşit fikirsel soykırım da öneriyorlar.
Evet, fikirsel bir soykırım da oldu. Düşünceni değiştirip, beynini yıkayacaklar ama senin birikiminden faydalanacaklar. Bir Haluk Savaş 40 senede yetişiyor. Kolay mı? Bizim için çok özel bir kayıp. Ama ülke için daha büyük bir kayıp.
Haluk bey, CHP’li olduğunu her fırsatta söylüyordu. Muhalefetten sizi arayan, cenazeye katılan oldu mu?
Kemal Kılıçdaroğlu taziye için aradı, sağ olsun. Sezgin Tanrıkulu aradı. Birkaç HDP milletvekili aradı. Onun dışında mesela Saadet Partisi sadece birkaç kişiyi göndermişti. İyi Parti’den arayan soran olmadı. Yani böyle bir kıymet iktidarın zulmüyle ölüyor ve muhalefet de buna sahip çıkmıyor. Yine en fazla sahip çıkan Kemal Kılıçdaroğlu oldu. Sezgin Tanrıkulu oldu. Saadet Partisinin aramaması bence büyük bir eksik. Haluk Hoca muhafazakar kesimin de bir rengiydi. Hem sosyal demokrat hem dindar bir insandı.

KILIÇDAROĞLU İLE 5 DAKİKA

Kılıçdaroğlu ile ne konuştunuz?
5 dakika konuştuk. Eşimi kaybettik ama sizden rica ediyorum mağdurlara daha çok sahip çıkın dedim. Bu zamana kadar en çok sahip çıkan siz oldunuz ama daha fazla insan ölmesin dedim. Çok nezaketli ve kibar karşıladı.
Mağdurlara daha fazla sahip çıkın deyince tepkisi ne oldu?
Elimizden geleni yapıyoruz, inanın uğraşıyoruz dedi. Hatta partisinin içinde sürekli fetö fetö diye iktidar diliyle konuşan insanların olmasından rahatsız olduğumu da belirttim. Çünkü bu iktidarın dili, bu söylem çok doğru bir söylem değil. Sizin partiden bunu çok kullanılıyor dedim. Haklısınız ama her zaman herkese ulaşamayabiliyoruz, dedi.

KHK’LILAR İÇİN HASTA BEDENİNİ SÜRÜYEREK SAVAŞTI

Cenazesine katılım azdı. Açıkçası daha fazla KHK’lının katılacağını düşünmüştüm.
Twitter’dan, Facebook’tan biz duyurmadık. Koronanın da etkisi olabilir. Bir de bir arkadaşımız ‘tanıdığım KHK’lılara söyledim, korktular gelmediler’ dedi. Eşim KHK’lılar için hasta bedenini sürüyerek savaşan bir insandı. Hastaneye yattığı güne kadar KHK’lıların hakları, hukukları için uğraşan birine bence de vefasızlık bu. Tabi kimseyi suçlamıyorum. Eşim son dönemde hastaneye yatmadan önce 70 kiloya düşmüştü, yattıktan sonra daha da zayıfladı. Fotoğraflarda bileklerinin inceliğini görüyorsunuzdur. Zaten fişlenmişsiniz, KHK ile atılmışsınız. Bugünlere gelinmesinin nedeni herkesin ya korkuyla ya da beklentiyle sinmesiydi. Haluk Hoca gibi korkmadan ortaya çıkan insan sayısı maalesef bir elin beş parmağını geçmiyor.
 

Yorumlar