23 Aralık 2020

T24

YouTube

“Son 4.5 yılda rekorlar kırıldı”

HDP Kocaeli Milletvekili ve İnsan Hakları Savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu, ABD merkezli ‘Advocates of Silenced Turkey’in düzenlediği konferansta yaptığı sunumda, “Son 4.5 yıldır Türkiye zaten ağır örnekleriyle var olan ifade özgürlüğünün en ağır kısıtlamalarıyla karşı karşıya. Düşüncelerinden dolayı sabahın erken saatlerinde evi devlet polisi tarafından basılan, kapısı kırılan, çocuklarının korku dolu gözleri önünde kötü muamele ve işkenceye uğrayarak gözaltına alınan insanlarla dolu bir ülke haline geldik” diye konuştu.

HDP’li Gergerlioğlu, ABD merkezli ‘Advocates of Silenced Turkey’in düzenlediği ‘Özgürlük Konferansı’ serisinin “İfade Hürriyeti” başlığı altında bir sunum yaparak ifade özgürlüğünün Türkiye’deki durumunu yorumladı. “İfade özgürlüğü, insan olmanın en büyük özelliğidir” diyen Gergerlioğlu, “Türkiye toplumu, demokrasi ve insan hakları alanında tam da iyi bir yere geliyor sanılan bir ortamda yine geriye gitti. Son yıllarda darbe girişimi bahanesiyle anayasayı da çiğneyerek yaşatılan OHAL dönemi eldeki tüm kazanımları da bitirdi. Farklı tüm kesimler Türkiye tarihinde hiç bu kadar ifadeye baskı döneminin olmadığını söylemeye başladılar” dedi. 

İfade özgürlüğü konusunda Türkiye’nin son 4 buçuk yılına dikkat çeken Gergerlioğlu, “Son 4.5 yıldır Türkiye zaten ağır örnekleriyle var olan ifade özgürlüğünün en ağır kısıtlamalarıyla karşı karşıya. Düşüncelerinden dolayı sabahın erken saatlerinde evi devlet polisi tarafından basılan, kapısı kırılan, çocuklarının korku dolu gözleri önünde kötü muamele ve işkenceye uğrayarak gözaltına alınan insanlarla dolu bir ülke haline geldik. Son 4.5 yılda rekorlar kırıldı. Sadece son 4.5 yılın rakamları 600 bin soruşturma, 300 gözaltı, 100 bin tutuklama ile oluşan piki net bir şekilde gösteriyor” yorumunu yaptı. 

“Kadınların bebekleriyle birlikte cezaevlerini doldurduğu dünyanın birinci ülkesi olduk”

HDP Kocaeli Milletvekili ve İnsan Hakları Savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu, “İfade Hürriyeti” konulu sunumunda şunları söyledi: 

“Yıllar önce kişinin sosyal medyada iktidara yaptığı bir eleştirinin bile kendisine aşağılayıcı muameleyi müstahak kıldığı bir ülke, içine kapanan bir toplum ve ümitsiz gençleri doğurdu. Düşüncenin terör sayılması terörle mücadele yasalarının haklı gösterilmesine neden oldu. Bu yetmedi, bu yasalar bile iktidara eklemlenmiş, yapışmış Yargı tarafından yetersiz bulundu ve suç sayılmayan ifadeler bile cezalandırıldı. Gelinen noktada aniden pik yapmış yüzbinlerce mahpus, korkan bir toplum, çıkarları için iktidara bağlanmış bir toplum ortaya çıktı. Kadınların bebekleriyle birlikte cezaevlerini doldurduğu dünyanın birinci ülkesi olduk.”

“İfadeye özgürlük insanı geliştirendi ama devletler izin vermeye niyetli değildi”

“İnsanoğlu dünyaya iz bıraktığı ilk günlerden beri kendisini ifade etmeye çalıştı. Belki ifadenin en özgür olduğu günlerdi o zamanlar. Mağara duvarlarına günlük yaşamını çizdiği gibi umutlarını, hayallerini, hedeflerini de çizdi. Zamanla toplumsal yaşam başladı ve belki ilk o zamanlar ifadeye yasaklar gelmeye başladı. Ters giden bir şeylere karşı sesini yükseltmeye çalışanların belki ilk o zaman sesi kesildi. İlk olarak ifadelere yasak getirildi ama sonrası bu yasağın ne denli can acıtıcı olduğu ortaya çıktı. İfadeye baskıya boyun eğmenin bedeli daha ağırını getirdi, mal ve can kaybı yaşatıldı, çatışma, savaş, katliam dayatıldı.

İfadeye özgürlük insanı geliştirendi ama topluluklar, devletler artık buna pek izin vermeye niyetli değildi. Hakim güçler, insanlığın kendi biçimlendirmesinin dışına çıkmasını istemedi ve aslında baltayı kendi ayağına vurdu. Neden yanlıştı? Çünkü içindeki çürümeye vurulması gereken balta, yanlış yere, insanlığın gelişimine darbe vuruyordu. Bu ısrarlı tavrın sonucunda bilim ve siyaset tarihi ifade özgürlüğünün en çarpıcı olumsuz örnekleriyle doldu. Çünkü baskıcı yönetimlere karşı itiraz etmek isteyen özgürlük sevdalılarına, siyasi ve dini önderlere göz açtırılmak istenmiyordu. Bilimin, düşünmenin bir noktada bittiğini sanan dayatmacılar için yeni tekliflere, projelere, alternatiflere açacak kapı yoktu.”

“Zorbalığı bitirecek olan zorbalık değil, ifadenin özgürlüğüydü”

“Binlerce yıllık insanlık tarihini uzun uzadıya anlatacak zamanımız yok. İnsanlık, ifadenin gücünü görmüştü ve aslında zorba güçlere karşı anlaşılır dili kullanmanın mucizeler oluşturabileceğini görüyordu. Zorbalığı bitirecek olan zorbalık değil, ifadenin özgürlüğüydü. Düşünmeye, gelişmeye kapalı olan totaliter sistemler ifadeyle değişmese de bu mücadeleler, tarihin en unutulmaz mücadeleleri, unutulmazları oluyordu. Savaşların, yıkımların, soykırımların sonunda insan hakları evrensel beyannamesi hem özgürlükler hem haklar için önemli bir teminat oluyor ve insanlık ardı ardına birçok özgürlük sözleşmesine imza atıyordu.

Dünya ülkelerinin ifade özgürlüğü alanındaki durumlarını tartışmak önemli ama iddiasına rağmen ifade özgürlüğü alanındaki en üzücü örnekleri veren Türkiye’yi tartışmak daha önemli. Türkiye, demokrasiyle çok sonradan tanışan bir ülke. Osmanlı imparatorluğu ifade özgürlüğü alanındaki macerasını kötü bir sınavla devam ettirdiği için çöküş dönemine girmiş ve tüm travmaları yaşamış haldeydi. Yeni kurulan Türkiye cumhuriyeti de elde kalanı kurtarmak telaşıyla ifade özgürlüğünü tehlikeli buldu. Toplum ve sistem yeniden yaratılmalı ve biçimlendirilmeliydi elitlere göre. Oklarla yollar gösterildi ve yeniden şekillendirilmeye çalışıldı. Kısa sürede mutsuz bir toplum meydana geldi. Çünkü merkeze oturtulanların dışındakiler, kendilerini ağzı bağlanmış ve tutsak hissediyordu. Müslümanın “Allah” bile diyemediği, Hristiyan’ın dinini söylemekten çekindiği, Alevinin mezhebini söylediğinde canından korktuğu, Kürdün anadilini kullandığında ayıplandığı bir ortam oluşmuştu. Her şey resmi ideolojiye göre ifade edilecekti, bunun dışına çıkan cezasına razı olacaktı.”

“’Büyük abi’ her yeri gözlüyor”

“Türkiye toplumu, demokrasi ve insan hakları alanında tam da iyi bir yere geliyor sanılan bir ortamda yine geriye gitti. Son yıllarda darbe girişimi bahanesiyle anayasayı da çiğneyerek yaşatılan OHAL dönemi eldeki tüm kazanımları da bitirdi. Farklı tüm kesimler Türkiye tarihinde hiç bu kadar ifadeye baskı döneminin olmadığını söylemeye başladılar. Yönünü evrensel değerlere, insan haklarına, özgürlüklere çevirdiği düşünülen ülkede yine eski hastalıklar baş gösterdi ve eski kazanımlar yerle bir oldu. Devlet ve iktidarların kendi elleriyle oluşturduğu insan hakları ihlallerine mağdurların itirazı, ihdas edilen her türlü hukuk dışı yasayla engellendi. Düşünen, tartışan bir toplum yerine ifadesini yükseltmekten korkan bir toplum oluştu. Bugün artık gençlerin sosyal medyalarını “ifadelerimden dolayı muktedirleri kızdırırım” kaygısıyla kapattıkları bir döneme girdik. Çünkü “büyük abi” her yeri gözlüyor. Artık işe alınma ihtimali olan bir kişinin devlet katında en olması gereken özelliği liyakati değil, kendisine eleştiri getiren olmamasıdır. İşsizliğin çok olduğu bir ortamda tehdit edilen en başta gençler düşüncelerini özgürce ifade edebilir mi?”

“Son 4.5 yılda rekorlar kırıldı”

“Son 4.5 yıldır Türkiye zaten ağır örnekleriyle var olan ifade özgürlüğünün en ağır kısıtlamalarıyla karşı karşıya. Düşüncelerinden dolayı sabahın erken saatlerinde evi devlet polisi tarafından basılan, kapısı kırılan, çocuklarının korku dolu gözleri önünde kötü muamele ve işkenceye uğrayarak gözaltına alınan insanlarla dolu bir ülke haline geldik. Son 4.5 yılda rekorlar kırıldı. Sadece son 4.5 yılın rakamları 600 bin soruşturma, 300 gözaltı, 100 bin tutuklama ile oluşan piki net bir şekilde gösteriyor. Yıllar önce kişinin sosyal medyada iktidara yaptığı bir eleştirinin bile kendisine aşağılayıcı muameleyi müstehak kıldığı bir ülke, içine kapanan bir toplum ve ümitsiz gençleri doğurdu. Düşüncenin terör sayılması terörle mücadele yasalarının haklı gösterilmesine neden oldu. Bu yetmedi, bu yasalar bile iktidara eklemlenmiş, yapışmış Yargı tarafından yetersiz bulundu ve suç sayılmayan ifadeler bile cezalandırıldı. Gelinen noktada aniden pik yapmış yüzbinlerce mahpus, korkan bir toplum, çıkarları için iktidara bağlanmış bir toplum ortaya çıktı. Kadınların bebekleriyle birlikte cezaevlerini doldurduğu dünyanın birinci ülkesi olduk.

Sosyal medyayı tehlikeli bir odak olarak gören iktidar, globalleşen dünyadan izole bir ülke oluşturmak için bu alana da yasaklar getirdi. Zaten tedirgin olunan bu alan iyice dikenli bahçeye döndü. Cumhurbaşkanına hakaret için özel yasa çıkarılan bir ülkede bu nedenle astronomik dava sayıları kaçınılmaz hale geldi ve mahkumiyetler çok arttı.”

“Dokunulmazlığı olan bir milletvekili olarak birçok basın açıklamasında fiili polis darbına maruz kaldım”

“İfade özgürlüğünün ne durumda olduğuna dair binlerce örnek verilebilir ama buna sayfalar yetmez. Yaşadığım ve bana gelen olaylardan örnekler sunayım. Bir parti toplantımızda genel başkanımızın konuşmasını hiç konuşmadan dinlediğim halde TBMM’ye hakkımda bir fezleke gelmişti. Fezleke, örgüt propagandası yapıldığını iddia eden konuşmaya sessiz kalarak örgüt propagandası yaptığımı(!) ileri sürerek yargılanmamı istiyordu. İfade özgürlüğünün ne kadar kötü durumda olduğunu anlatmaya gerek yok sanırım. İfade kullanmadığınız halde bile bir milletvekili olarak propaganda yapmakla suçlandığınız bir ülkenin ne hale geldiğini düşünün. Hakkımda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği bir başka fezleke ise Covid-19’lu bir hasta mahpusun hastaneye yatmasını kamuoyuna bildirdiğim içindi. Daha sonra Covid-19’dan ölen kişi için bir açıklama yapmayan yetkililer fezlekeyi iptal etmedi. Savcı hakkında suç uydurmaktan suç duyurusunda bulundum ama kaderimi yaşayan daha çok gazeteci vardı. Çünkü iktidar, pandemi başlangıcından beri kamuoyuna yalan, yanlış bilgiler veriyordu ve gerçeğin ortaya çıkmasına karşı aşırı hassastı. Yine ifade özgürlüğüyle ilgili çok saygın yazarlar tarafından oluşturulmuş bir kitabın Diyarbakır cezaevine alınmaması örneği çarpıcı bir örnektir. Aralarında ülkenin Anayasa mahkemesi başkanı Zühtü Arslan’ın da olduğu saygın insan hakları hukukçuları ve bilim insanlarının olduğu “İfade özgürlüğü” kitabı yasal satış statüsüne sahip bandrollü ve bir dönem el üstünde tutulan bir kitap olmasına rağmen OHAL döneminde Diyarbakır cezaevine alınmamıştır. Bana mahpusların yaptığı bir başvurudan haberimin olduğu bu engellemenin gerekçesi ise daha akıl almaz ve ifade özgürlüğünün ne halde olduğunu gösterir mahiyetteydi. Hapishane idaresi idari gerekçelerle saygın bir kitabın örgüt propagandası yaptığına karar vermişti, kendisini Yargı yerine koyan idarenin bu kararı da çok çarpıcı bir kötü örnekti. Dokunulmazlığı olan bir milletvekili olarak birçok basın açıklamasında fiili polis darbına maruz kaldım. Hem ben hem de partimdeki bir çok milletvekili bu kaderi yaşadı. Çünkü en korkulan ifadenin özgürleşmesiydi.

İfade ve medya özgürlüğünün en kötü örneklerinin yaşandığı bu dönemi kelimeler anlatmakla bitiremez. İfadelerimize daha çok sahip çıkarak ve daha çok güçlü kılarak ancak bu baskıdan kurtulabileceğiz.”

Yorumlar