2012-02-10 00:00:00

Aydınlar ve eleştiri hakkı

27 nisan Muhtırası hakkında soruşturma başlatılmış. Yazarınının kim olduğuı başta pek bilinmeyen bu muhtırayı dönemin Genelkurmay başkanı hazırlamıdığını sonraları öğrendik. İşin ilginç tarafı şimdiye kadar birçok askerin artık iyice çoğalan davalardan dolayı sorgulandığını, tutuklandığını biliyoruz da kimsenin aklına Yaşar Büyükanıt’ı getirmediğini yeni anlıyoruz. STK’lar bu konuda pek çok girişimde bulunurdu ancak muhtıra yolu ile müdahalede bulunanlar hakkında suç duyurunda bulunmak kimsenin aklına gelmemiş demekki. Önceki dönemde sivil savcının önüne bile gelemeyen bu suçlar şimdi savcıların kendi iradeleri ile dava aşamasına gelebiliyor. Ayrıca bugünlerde bazı askeri yetkililerin intihar veya kaza yolu ile öldüğü sanısı tekrar sorgulanıyor ve aslında o dönemlerde üstü örtülmüş cinayetler olduğu ortaya çıkıyor. Öldürülen askeri yetkililerin bazılarının Kürt sorunu alanında sorunun temeline yönelik çözümleri gündeme getiren kişiler olması dikkat çekicidir. Bu kişilerin mezarlarının tekrar açılması, fail’i meçhul kemiklerinin kimse görmez duymaz sanılarak atıldığı çukurlardan çıkarılması hesap sorulabilme anlamında önemli girişimlerdir.
367 rezaletinin yaşandığı günler  çok uzaklarda değil. Danıştay provokasyonu gibi artık olmaması gereken acemi girişimler şimdi mevzubahis bile değil. O zamanlar hükümet karşısındaki yapıya karşı net bir duruş dergilemiş ve 27 Nisan muhtırası sanallaşmıştı. Ardından zaten köhnemiş bir yapı işinde darbeler, muhtıralar planlamaya çalışanlar büyük bir bozguna uğramıştı. Ancak Türkiye gibi bir ülkede bütün bu yapılabilenler Aysbergin görünen yüzü kadardır. Aysbergin görünmeyen yüzü kadar yapılması gereken iş vardır. 
Hükümetin son zamanlardaki tavırları ilginç bir karmaşayı gösteriyor. Dokunulamaz denen konulara dokunulup tören iptalleri, Milli Güvenlik dersi konusundaki kararlar hatta son olarak andımız konusunda Hüseyin Çelik’in sözleri önemlidir. Andımız ve gençliğe hitabenin ayet gibi tartışılamayacak metinler olmadığının söylenmesi önemlidir. Ama diğer taraftan Uludere gibi konularda başta sergilenenen hissiz tavır da anlaşılamaz boyutlardadır. 
AK Parti 27 Nisan muhtırası gibi zor günlerde yaptığı seçimlerle kendini ispatlamıştı. Ürkek duruşlar sergilediği zamanlar kaybetmeye başlamıştı. Şu anda ondan beklenen cesur adımlar atabilmesidir. Toplum aslında yıllardır kabul edilmiş köhne uygulamaları tartışmaya hazırdır. Yeterki halkı anlayan ve ona şefkat eli uzatan yaklaşımlar sergilensin. Çatışmaların en yoğun olduğu zamanlar öldürülen Diyarbakır eski Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın halk yöre halkı tarafından bu denli sevilmesi dikkat çekicidir. Okkan Diyarbakır halkına insani bir yaklaşımda bulunabilmiş nadir devlet yetkililerindendi. Taraf olmaktan başka seçeneğin olmadığı günlerde Diyarbakır halkı bu farklı devlet yaklaşımını görmüş ve şimdiye kadar da Okkan’a vefasını esirgememiştir. Hükümet bundan hisse çıkarmalı ve ssorunu çözecek adil adımları atabilmelidir. Sorunu hukuku kriter olarak almayan ve fakat bölge hissiyatını önemseyen ve az çok elinde bulunduran bir örgütün eline bırakmak büyük bir vebal oluşturur. Bu yaklaşım Türkiye’nin tüm sorunları için geçerlidir. Azınlıklar konusunda milliyetçi reflekslerden cesaretle kurtulamazsanız sizi daha çok oyalar ulusalcı güçler. Hrant konusunda olduğu gibi yıllarca beklersiniz ve zamanında örtbas edilmiş belgelerin de yardımıyla örgüt oluşumu cezasız kalıverir. Gerçeğe “benim müsaade ettğim kadar dokunulsun” derseniz o kadarı da döner size kabus olabilir. Başörtüsü konusunda muğlak noktalar bırakmayan bir hak manifestosu olarak yeni bir anayasa oluşturamazsanız kazanımlarınız da elden gider. 
Ülkede sadece hükümete iş düşmüyor. Tüm aydınların hukuksuzlukların bitmesi konusunda adil bir duruş sergilemesi gerekiyor. Hükümeti övmeyi veya eleştirmeyi bir kompleks konusu haline getirmeden olnası gerekeni gündeme getirmekten başka ne yapmalıdır bir aydın. Tarihin ona yüklediği sorumlulukları sadece hükümetin üstüne atarak köşede bekleme ve çarpıcı gelişmeler yaşandığı zaman ortaya çıkmak onun tavrı olmamalıdır. Aslında aydın adının ağırlığı unutmamalı ve çığır açma teklifini getiren kendisi olmalıdır.
Hükümet ise demokrat aydınların kendisine yaptığı eleştirileri hoşgörü ile karşılama olgunluğunu gösterebilmelidir. Hangi zamanda olursa olsun düşünce adamları ve alimler hükümet edenlerin karşısında bağımsız bir duruş sergilemelidir. Aydınların devleti adil yönetmenin sigortası olduğunu eleştiren de eleştirilen de hiç bir zaman unutmamalıdır.

 

Yorumlar