2009-12-16 00:00:00

Anayasa  mahkemesi  tarafından DTP’nin  kapatılmasıyla  ülke  çapında  gerginlik  daha  da  arttı. DTP’lilerin  sine-i  millet kararından  sonra  kasvetli  ve  karamsar  bir  hava  tabloya  hakim  oldu. Çünkü  çözüm konusunda atılan  adımların kesintiye  uğradığı  görülüyor. DTP’nin  kapatılması belki  yasalar  açısından  bir  sonuç ama  ülkedeki  sorunların sivil  siyaset  alanı  içinde  konuşulmasını  engellemekten  başka  bir şeye yaramayacak. Zaten  Barış ve  Demokrasi  Partisi  adı  altında  yeni  bir  parti  ile  yollarına   devam  ediyor  DTP’liler. DTP’lilerin  yaklaşımları  yasalara  aykırı  olabilir ama   önemli  bir  siyasal  temsiliyeti  göstermeleri    açısından  varlıklarını  sürdürüyorlar. Bu  sorunun  çözümü  siyasi  partiler  yasasında değişiklik  yapmak daha doğrusu    askeri  dönem  anayasasını  iptal  ederek  yeni  bir  anayasa  oluşturmaktır.

 

Çözümsüzlük  hep  söylediğimiz  gibi  Türkiye’nin aleyhine. İstanbul  Dolapdere  ve  Muş  Bulanık’taki  hadiseler  ne  denli  tehlikeli  bir  zemin  üzerinde  bulunduğumuzu  gösteriyor. Daha  önce de  Ayvalık ,Altınova,  Sakarya,  Akyazı  ve   Trabzon’da  karşılaştığımız  toplumsal  çatışma  tehlikesi  yeniden  belirmeye  başladı. Türkiye’nin  bu  büyük yarası  çözümsüzlüğe  terk edildiği  müddetçe  daha  kötü  gelişmeler olacak. Nasılki  vücutta  bir  hastalık  varsa bunu  olduğu  gibi  bırakmak  “olacağına varsın”  demek,  mutlak  surette daha  kötü  sonuçlara  yol  açıyorsa  ülkedeki  önemli  bir  sorunu  da çözümsüz  bırakmak  ülkedeki  sorunları  arttırmaktan  başka  bir  şeye  yol açmayacaktır. Hastalıklar  ilaç  bekler,   sorunlar  onu  çözecek  bir  irade  bekler. Kürt  sorunu  konusunda  ne  kadar  kemikleşmiş  taraflar  olursa  olsun  sorun  bu hali  ile  kaldığı  müddetçe  hiç  umulmadık  olumsuz  sonuçlar  bile  kısa  zamanda  oluşabilir.

 

Barışın  olması  anayasal  vatandaşlık  tanımlarının  değişmesinden  geçer. Türk  ırkı  üzerinden  tüm toplumu  tanımlamaya  çalışan  90  yıl  önceki  kafa  yapısını  dayatmaya  çalışırsanız  tabiiki  çözüm  için  somut  bir  şey  söyleyemezsiniz. Aylardır  tartışılan  açılımın    ilerlemesi  yönünde  adım  atılamamasının  önündeki  en  büyük   engel   ilk  başta  yapılan  yanlışlıkların  düzeltilmemesi  yönündeki  ısrarlardır. Bir  devlet  projesi  olarak  sunulan  açılımı    sureten  destekleyen ve  fakat  başarısız  olması  için  tüm gayretini  esirgemeyen  askeri  ve  sivil  bürokrasinin varlığı  en  büyük  etkendir. Silahlı  çatışmalar  ile  olacak  bir  çözümü  toplumun  bilinçaltına  pompalamaya  çalışan  derin  devlet  aklı nasıl  bir  ateş  ile  oynadığını iyi   bilmelidir. Öte yandan  hükümetin  atması  gereken  temel  adımları  atmak  yerine  muhalefet  liderleri  ile  didişmeyi  tercih  etmesi de    önemli  bir  tutarsızlıktır. Madem  böyle cesur bir  projeyi  ortaya  attılar  onu  gerçekleştirecek  anayasal değişikliği  gerçekleştirmeden  bir  adım  atamayacaklarını  bilmeliler.

 

DTP’liler  ise  İmralı’nın sözleri  ile hareket  etme  bağımlılığından  kurtulamadıkları  müddetçe  kamplaşmayı, kemikleşmeyi  arttırmaktan  başka  bir  şeye  yol  açmayacaklar. Sorunu  sokakta  halletmeye  çalışmak,  bunca  yıllık  gerginliğe  rağmen  birbirine  düşmeyen  Türk  ve  Kürt  halklarının  birbirine  düşmesinden  başka  bir  şeye  yol  açmayacaktır. Sorunun  çözümünü  PKK’ın  insiyatifine  bırakmak  PKK’nın  muhatap   alınmasını  istemek  çözümsüzlüğü  istemek  demektir. Zira  karşı  tarafta    PKK’yı  muhatap  alacak  bir   hükümet, Devlet    veya   toplum  yoktur. 

 

 

O   halde  çözümsüzlükten  başka bir  çare  yok  mu?  Hayır,    bu  ülkenin  kaderi  bu  olamaz.   İstediği  zaman  tüm  Dünya’ya  kendini  kabul  ettirebilecek  bir ülkeyiz. Büyük  tarihi  birikimimiz,   en  umulmadık  bir  yerde  bile  karşınıza  çıkan  saygınlığınız  size  çözülebilecek  bir  sorunu  çözümsüz  bırakma  bahtsızlığını  kabul  etmemeniz  gerektiğini  fısıldar. Türkiye  çözüme  mahkumdur. Türkiye  barışa  mahkumdur. Türkiye  çok  daha  büyük  sıçramalar  yapabilecek  bir  ülkedir.  Türkiye 1930’lu  yılların  köhnemiş  mantığını  Stalinist  yöntemlerle  çözmeye  çalışan  örgütlerin  insafına  bırakılamaz.  Türkiye  toplumu  insanların ölümünden  zerre  kadar  vicdanı  sızlamayacak  siyaset  baronlarının  çözümsüzlüğü  talep  eden  yaklaşımlarını  alt edecek  bir  güce  sahiptir.

 

Barışı  istemeyen  belki  kısa  sürede  olmasa  da uzun  sürede  tasfiye  olacaktır. Bu  ister  bir  örgüt  olsun,  ister    bir  parti  olsun, ister  bir  devlet  olsun. Halkın  sağduyusu   duygusal  yaklaşımları,   ajitasyonları  aşarak  bu  sonucu  yakalayabilecek  kudrettedir. Anadolu  insanı  artık  olayların  perde  arkasını  görmektedir. Çözümsüzlüğü  talep  edenlerin  tuzu  kurular  olduğunu  görmektedir. Sorunun  devam   etmesiyle  asıl  canı  yananın  Türk’üyle  Kürd’üyle  her  kesimden  masum  vatandaşlar  olduğunu  görmektedir. Sorunun  çözümünü  istemeyenler  kredilerinin tükenmeye başladığını  görmelidir. Taraftarlarının ilelebet  kendilerini  desteklemeyeceğini  bilmelidir.  Zira  artık  daha  açık  bir  toplumdayız  ve tüm  toplum  daha  iyi  siyasal  tahliller  yapabilmektedir.

Yorumlar