2007-04-23 00:00:00
SÖYLEDİKLERİMİZİN DOĞRU ÇIKMASI NE ACI!..
Malatya’da İncil ve hristiyanlıkla ilgili kitaplar basan bir yayınevinin mensuplarının hunharca öldürülmesi dolayısı ile misyonerlik tartışmaları yine gündeme geldi.
Türkiye’de uzun süredir sağ ve soldan bazı çevreler ısrarla Türkiye’de misyonerlerin hızla arttığı ve Hristiyanlaşmanın arttığı tezini işliyor.Bu kişiler arasında ilginç bir şahsiyet olarak görünen Rahşan Ecevit bundan 3 yıl önce bu konuda “Din elden gidiyor” sözü ile gündeme gelmişti.Bu söz ilginçti.Zira hayatı boyunca dine ait herhangi bir endişe içeren açıklaması olmayan ve çoğunlukla dini camialara muhalifliği ile tanınan bir kişinin bu sözü oldukça dikkat çekici idi.Zira sarfedilen sözlerin içten olması her insan için en önemli beklentidir.İnsanın üstüne kendisine ait olmadığı belli olan bir elbise gibi oturan kelimelerin dil ile telaffuzu hemen kendini belli eder.O zamanlarda Rahşan Ecevit’in bu konuda samimi olmadığını çeşitli platformlarda izah etmeye çalışmıştık.Zira Din’in elden gittiğinden endişe edenlerin 80 yıllık icraatleri sorgulanmalıdır.Bu zihniyet tarafından toplumsal hayattan Dinin nasıl da uzaklaştırılmak istendiğini herkes çeşitli örnekleri ile görebilir.Rahşan Ecevit ve benzerleri en son 28 Şubat süreci ile Türkiye’de İslamı yaşamaya çalışan kişilerin ve kurumların her türlü antidemokratik dayatmaya maruz kaldığını görüp “Din elden gidiyor” diyebilirdi.Aksine İslamı toplumsal hayattan silip süpürmek isteyen bu uygulamaları asıl Rahşan Ecevit’in sahiplendiğini görmemiz gerçeği, samimiyetsizliği ortaya çıkarıyordu.
“Din elden gidiyor” vb. söylemleri milliyetçi ve ulusalcı çevrelerin de sahiplenmesi dikkat çekicidir. Zira dini bir kaygıdan ziyade misyonerliği Ülkemizi işgal etmek isteyen dış güçlerin bir gayreti gibi gören bir düşünceden dolayı bu karşıtlık oluşmaktadır. Oysa dini açıdan olay değerlendirildiğinde her insanın kendi seçimi ile bir dine inanmasının daha makbul olduğu görülmektedir. Kişiler ayrıntılı bir inceleme ile dini tetkik etmeli ve seçimini yapmalıdır. Her sözü dinlemeli ve doğru bulduğuna inanmalıdır.İslami açıdan bakıldığında dinde zorlamanın olmadığı ve her dinin insanlara sunulmasının önünün açılmasının gerektiği ortaya çıkmaktadır.Bu durumda özgür bir düşünce ortamının oluşması gerekir.Kendisinden emin olan anlayışların serbest tartışma ortamını kabullenmesi gerekir.
Misyonerlik ise bilindiği gibi yüzyıllardır tüm Dünyada Hristiyanlığı yaymanın adıdır. Muhakkakki her dinin samimi inananları inançlarını yaymak için çeşitli zorluklara katlanıp dinlerini tebliğ etmek ister. Bu, her dinin mensupları için evrensel bir haktır aynı zamanda. İnsan hakları evrensel beyannamesi bir dine inanma ve onun propagandasını yapmanın temel haklardan olduğunu belirler.
O halde misyonerliğe bu şiddetli muhalefet neden? Açıkca ortaya çıkmış din ve vicdan özgürlüğü kavramına bu şiddetli muhalefet neden? Çoğunlukla dini hassasiyetlerden uzak siyasi mülahazalarla bu karşıtlığın ortaya çıkması kafaları bulandırmaktadır. Türkiye’nin düşünce ve ifade özgürlüğü alanında ilerlemesinden rahatsız olanlar, açık bir toplumdan yana olmayanlar, artık Türkiye’nin önünü tıkayan statükodan yana olanlar şiddetle misyonerliğe karşı çıkmaktadır.
Misyoner karşıtlığının dini bir kaygıdan ziyade siyasi bir tedirginlikten dolayı yapılması en çok din ve vicdan özgürlüğünü zedelemektedir. Şahsen bırakın bir Müslümanın Hristiyan olmasını, en ufak bir ibadetini bırakmasını bile büyük bir üzüntü ile karşılayan birisi olarak din tebliğinin zorbalıkla önlenmesinin şiddetle karşısındayım. Zira dinin özüne aykırı bir durum ortaya çıkmakta ve hayatın kuralı olan rekabet ile en iyinin ortaya çıkması engellenmektedir. Siz kendi dininizin üstün olduğunu size verilen din ve vicdan özgürlüğünün en geniş alanı ile herkese anlatabilmelisiniz. Herkes neye inandığını neyi reddettiğini iyi bilmelidir.Anne babanızın dininin nüfus cüzdanınıza yazılması ile bir dine müntesip olursanız ondan çıkışınız da çok zor olmaz.Ama her din için ortak tebliğ ve kendini ispatlama ortamı oluşmuşsa o zaman kimse, bir başkası din anlatıyor diye tedirgin olmaz.Zira inandığına mantığı ve tüm benliği ile inanmış bir kimsenin kimseden korkmasına gerek kalmamıştır.
Kendi içimizdeki din, ırk, siyasi ideoloji sorunlarını tüm içtenliğimizle çözmeden, baskıcı metodları devreye sokarsak bu tür hunharca cinayetler niye ortaya çıkıyor diye sormaya hakkımız kalmaz.
Siz hem büyük bir gayretle “Türk’ün Türkten başka dostu yok”, “Dıştan gelen her şey kötüdür ve imha edilmelidir” deyin hem de bu cinayetleri kınayın, bu samimi olmaz. Yeni bir şey üretemeyip sürekli dıştan gelene allerji beslerseniz geride kalırsınız. Askeri tedbirleriniz de bir müddet sonra kar etmez.Alevlendirdiğiniz ve intikam hisleri ile doldurduğunuz genç insanlar teorinin zorunlu pratiğini utanç veren cinayetlerle ortaya çıkardığında ise artık uyanmak zorundasınızdır.Din temalı bir maske ile siyasi kaygılarınızı dine muhalif bir anlayış ile dayatmışsanız, bu büyük vebal getiren bir haldir.
İzmit Protestan kilisesi’nin taşlanması ile ilgili 3 yıl önce yaptığımız basın açıklaması o zaman kimi dindar ve milliyetçi çevrelerden tepki almıştı. Keşke bize tepki verenler bu anlayışlarını tekrar sorgulasalardı… Düşüncelerinin dine uygun olup olmadığını bir gözden geçirselerdi…Siyasi düşüncelerine dinden zorla dayanak bulma ve buldurmanın ne büyük bir vebal olduğunu bir düşünselerdi…
Farklı siyasi düşünceleriniz olabilir ama din adına bir konuda fikir beyan ettiğiniz zaman o dine ne kadar zarar verebileceğinizi hiç düşündünüz mü?
Yıllardır bu konudaki yaygaraların samimi olmadığını ve yanlış düşüncelerin en sonunda dinimize zarar vereceğini ifade etmemizin doğru çıkması ne acı!..
Yorumlar