5 Temmuz 2022

Herkese merhaba ÖFG TV’den yeni bir yayın ile sizlerleyiz. Her hafta Salı günü saat 21.00’de insan hakları ihlalleri ile ilgili konularla ve konuklarla sunduğumuz programımıza başlıyoruz.

Bu hafta da önemli konular gündemimizde. 3 konuğumuz olacak. İlk olarak Urfa’nın sağlık ile ilgili sorunlarını Urfa Tabip Odası Başkanı Dr. Bulut Ezer’den dinleyeceğiz.

İkinci olarak Van’da bildiğiniz gibi 2 gün önce çok dehşet bir olay yaşandı ve maalesef Afgan’lı mülteciler jandarma tarafından tarandı, ölüler var, yaralılar var. Çok vahim bir konu. Van Barosu ve ÖHD Van bu konu ile ilgili bir rapor hazırladı. Konu ile ilgili Van ÖHD’den avukatımız ile görüşeceğiz.

3. olarak Kemal Kurkut davası ile ilgili bir gelişme daha yaşandı. Apaçık fotoğraflarla kim tarafından vurulduğu ortaya çıkan Kemal Kurkut’un fotoğraflarını çeken Abdurrahman Gök’ün aldığı bir ceza, önemli bir gündem oldu. Tüm bunları konuşacağız.

İlk olarak Şanlıurfa Tabip Odası Başkanı Dr. Bulut Ezer’i konuk olarak alıyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Sayın başkanım Şanlıurfa’nın sağlık ile ilgili sorunları gerçekten ulusal medyaya kadar yansıyor. Ben de bir Urfa’lı olarak konuyu yakından takip ediyorum. Urfa’da ikamet etmesem de annesi babası bir Urfa’lı vekil olarak Urfa’nın sorunlarını yakından takip ediyorum ve gerçekten yereli bırakın genele yansıyan vahim hizmet eksiklikleri ile dolu bir ilimiz.

Bulut Ezer:Öncelikle sorunların aktarılması konusunda gösterdiğiniz hassasiyet için teşekkür ederim sayın vekilim. Urfa genel olarak zaten sağlık alanında ciddi sorunlar yaşıyor. Özellikle 2. Ve 3. Basamakta birçok personel eksikliği son dönemde kendini çok fazla göstermeye başladı. Bizim özellikle Harran Üniversitesi ile ilgili son dönemde ciddi bir gündemleştirmeye gidiyoruz. Birçok bölümün kapanması ile ulusal medyada da gündem olmaya başladı. 9 bölümün kapandığını aktarmıştık. Birçoğu da ana branşlardan oluşuyor. Plastik cerrahi, patoloji, hematoloji nefroloji, göğüs cerrahisi var. Bu bölümlerin kapanması ile beraber zaten var olan hizmetin aksamasına ek olarak akademinin ve tıp eğitiminin aksaması eklendi. Harran Üniversitesi tıp fakültesi uzman hekimleri çekerek, bu alanlardaki aksaklıkları gidermeye çalışıyorlar. Devlet hastanelerinden uzman hekim çekiyorlar. Bildiğimiz gibi bu arkadaşlarımız akademisyen değil, uzman değil. Tıp eğitimi akademisyenler üzerinden yürümesi gereken bir alan maalesef tıp fakültesi öğrenci meslektaşlarımız bu alanlardan eksik eğitim alarak ayrılmaya başladılar. Son dönemde en göze çarpan genel cerrahideki organ nakli ünitesinin kapanmasıydı. Son döneme yakın karaciğer nakli yapılıyordu Urfa’da. O bölümün hocasının ayrılması ile beraber organ nakli ünitesi kapandı. Niye kapanıyor? Birincisi başından beri söylüyoruz; birçok alanı dolduran liyakatsiz atamalar çok fazla. Yöneticilerdeki liyakat maalesef istediğimiz gibi değil. Kendi alanlarına dönüştürüldü maalesef. Oradaki akademisyenlerin talepleri karşılanmıyor, bu insanlar eğitim araştırma alanında kendilerini geliştirmek ve bu konuda katkı sunmak istiyorlar. Talepleri karşılanmayınca maalesef bu alanları boşaltıyorlar ya özele geçiyorlar ya il değiştiriyorlar. Harran Üniversitesi’nde bu olay 15 Temmuz darbe girişimi ile başladı. O dönemde açığa almalar, ihraçlarla beraber Urfa en çok ihraçların yaşandığı bölgeydi. Harran Üniversitesi o dönemde ciddi kadro sıkıntısı yaşamaya başladı. Birçok alanda sirkülasyonlar yaşandı, sirkülasyonda başkaları gelmedi. Alan doldurulamıyor, gidenin yeri bir türlü dolmuyor. Hekim arkadaşlarımız gidince yerine başkaları gelmiyor, bölüm de kapanıyor. Sağlıkta şiddet Urfa gibi birçok alanda da çok fazla ama perifer alanlarda her zaman sağlığın yıkımı kendini çok daha fazla gösterip Urfa’da perifer bir bölge, personel yetersizliğin olduğu bir alan. Bu sıkıntılar da sanki halkın sağlık sistemindeki sorunlar sanki sağlık çalışanlarınınmış gibi algılanıyor, şiddet sağlık çalışanlarına dönüyor. Özellikle trajik olduğu için Çocuk hematoloji, onkoloji uzmanımız şiddet gördü ve Urfa’yı terk etti, bu kişi de meslektaşımız Urfa’nın tek çocuk hematoloji onkoloji uzmanıydı, bu alanda hiçbir devlet üniversitesi veya üniversitede çocuk hematoloji ve onkoloji uzmanımız yok. Bu konuda hastalar çevre illere başvurmak zorunda kalacaklar ki maddi durumu olmayan vatandaşlarımız zaten çevre illere ulaşmakta ciddi sıkıntılar yaşıyor. Hem onkoloji hastaları uzun süre tedavi gerektiren, takip gerektiren hastalar. Bu hastaların farklı illere gitmesi, orada konaklama, ulaşım sorunu gibi birçok sorunu doğurur ve bu alanlarda kanser gibi çok önemli bir alanda ciddi bir yetersizlik doğurdu bu. Biz bunu hem KHK ihraçları, liyakatsiz atamalarda dolduruyoruz ek olarakta genel sağlığın kendi yarattığı yıkımla perifer, Urfa gibi alanlarda çok fazla gösteriyor. Hem meslektaşlarımızın özlük hakları, sağlıkta şiddetin fazla olması kamu alanlarından çekilmeye sevk oluyor. Devletin sağlık emekçilerine bakışlarını görüyoruz. Yıllardır sürdürülen bir mücadele var, bu talepler hiçbir şekilde yanıt görmüyor, oyalamalar yasalarla karşımıza geliyor. Şiddet gibi yasalar çıkardık diyorlar fakat yasaların içi boş. Son zamanlarda şiddet gören arkadaşımıza linç girişiminde bulunuldu, saldırganlar serbest bırakıldı. Olay gündemleşmemiş olsaydı yine serbest bırakılacaktı. Gündemleşince Sağlık Bakanlığı’nın baskısıyla kişiler tutuklandılar, yasaların yoruma açık olmaması gerekiyor. Bu alanlarda çalışan sağlık emekçilerini korumamız gerekiyor. Sağlıkta şiddetin cezasızlık boyutunda kalması maalesef bu işin devamına sebep oluyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Diplomasını yırtan hekim olayı ulusal medyada da konuşuldu, bu olayı biraz daha açar mısınız?

Bulut Ezer:Hekim arkadaşımız bir tıp merkezinde SGK sistemlerinin çalışmaması, yine sistemsel bir sorun nedeniyle yaşanan arbede sonrası darp ediliyor, ciddi derecede birçok kişi tarafından darp ediliyor. Şikayette bulunuyor, beyaz kod veriliyor sonra mahkemece serbest bırakılıyor kişiler. Kendisi de artık ben bu mesleği yapmayacağını beyan ediyor adliyede ve diplomasını yırtıyor. Bu olay bize yansıyınca biz de bu konuyu gündemleştirmek adına birçok girişimde bulunduk. Hem basın açıklamaları hem sosyal medyada açıklamalarda bulunduk. Bu olay gündemleştikten sonra saldırganlar tutuklandı ama birçok sağlık çalışanı arkadaşımız şiddet görüyor neredeyse her gün şiddet gören arkadaşlarımız var. Hepsi sadece dosya üzerinden takip edilen olaylar, gündemleştirilen olaylar sadece böyle! Tutuklama ile sonuçlanıyor çünkü algı yaratma konusunda çok iyi bir iktidara sahibiz. Bu yönlü bir durum var, Şanlıurfa’da zaten sorunlar birçok alanda var! Özellikle bebek ölüm hızının en yüksek olduğu il çünkü doğurganlık oranı da en fazla. Şu an Türkiye genelinde bebek ölümleri %0.2 iken bu Urfa’da 2019 TÜİK verisine göre %15’lerde Antep’ten sonra ikinci sırada ve bu sayılara da göçmen nüfus ekli değil. Bu tamamen yerel nüfusun rakamları. Bebek ölümleri mülteci nüfus nedir hiç bilmiyoruz çünkü bu veriler asla açıklanmıyor! Bunun birçok sebebi var. Bebek ölümlerinin bu illerde bölgede yüksek olmasının en büyük sebeplerinden biri; biz biliyoruz ki sağlığın sosyal belirleyicileri alanında da hepsinde geri kalmış olmak çünkü bebek ölümleri bildiğimiz gibi sağlık alanının en önemli istatistiğidir. Bir ülkenin, bir yerin bebek ölüm oranı o ilin sağlık istatistiklerini net ortaya koyar ki bu sadece sağlık alanı ile ilişkili değil birçok sağlığın sosyal belirleyicileri ile ilişkilidir. O alan bölgenin işsizlik oranından, mevsimlik tarım işçiliğine, eğitimi ile bire bir ilişkilidir ki bu saydığım alanlarda hepsinde maalesef Urfa gibi bölge illeri en son da yer alıyor, eğitimin en düşük, işsizliğin en yüksek olduğu, mevsimlik tarım işçiliğinin bu alanlardan geldiğini çok iyi biliyoruz. Doğurganlık hızı da fazla. Urfa %4.13 Türkiye’nin neredeyse iki katı, bu alanlarda çocuk hastalıkları uzmanları az, kadın doğum uzmanları az. Yöneticilerin kendi net ifadeleri Şanlıurfa %50 kapasite ile çalışıyor! %50 personel ile çalışıyor! Şu anda Urfa gibi bir bölgede sağlık sisteminin yürüyor olması sağlık emekçilerinin ortaya koyduğu tamamen daha fazla enerji koymaları ile alakalı yoksa bu hali ile sağlık sistemi yürütülebilir değil. Birçok ana branşta randevu alınamadığını çok iyi biliyoruz, meslektaşlarımız bile ciddi derecede rahatsızlık duyuyorlar. Tıkanmaların önüne geçmek için randevusuz hasta alıyorlar, günlük 100-150 poliklinik yapıldığını çok iyi biliyoruz. Bu niteliksiz sağlık hizmetini doğuruyor, üstüne sağlıkta şiddet yaratıyor, sağlık emekçilerinin tükenmesine sebep oluyor. Mevsimlik tarım işçileri, sağlık alanında en büyük yaşadığımız sorun. Bu insanlara ulaşılamıyor, gittikleri alanda sağlık hizmetleri alamıyorlar, gebe izlemleri yapılamıyor, ciddi sıkıntılar yaşayan bir olay ve hala iktidar tarafından sahiplenmiyor! Hatta bazen Urfa ilinin milletvekili tarafından Şanlıurfa Türkiye’nin en çok mevsimlik tarım işçisi çıkaran ilidir gibi sanki övünülecek bir şeymiş gibi açıklamalar bile yapabiliyor! Mevsimlik tarım işçiliği tamamen bir alternatifsizliktir! İnsanların iş bulamaması nedeniyle mecbur kaldıkları bir durumdur, kendi alanlarını üretememeleri, iş bulunamaması, bölgedeki istihdam sorunu nedeniyle insanlar farklı illere konaklamanın kötü olduğu alanlara göç etmek zorunda kalıyorlar. Yollarda trafik kazalarında ölüyorlar, gittikleri yerde sağlık hizmeti göremiyorlar. Bu en büyük sorunlardan biri. Sağlık emekçileri Suriye’de yaşanan çatışmalı süreçte GATA gibi askeri kurumların kapanması sonrasında sivil hekimler sınırlara gönderilmeye başlandı görevlendirmelerle. Askeri ile yapılan bir protokol ile Sağlık Bakanlığı ve askeriye arasında yapıldı. Gönderilen sivil hekimler güvensiz alanlara gönderiliyor, çatışmalı alanlara gönderilebiliyor. Askeriyenin olduğu, malzemenin yetersiz olduğu güvensiz alanlara gönderiliyor. Son dönemde Samsun’da bir hekim arkadaşımız görevlendirildiği yerde yaralandı, biz bu konuyu zaten sınır görevlendirmeleri konusunu ciddi derecede gündemleştirmeye çalışıyorduk. Giden arkadaşlarımız taburlarda görev alıyor, sınır görevlendirmesi deniyor, sınır ötesine gidiyorlar. Askerlerin arasında kalıyorlar. Sağlık alanları işaretlenmiş ve uluslararası sözleşmelerde çatışmasız alanlar olarak kabul edilir ve ona göre davranılır fakat meslektaşlarımızı taburlara gönderdiğiniz zaman çatışmalı alana göndermiş oluyorsunuz. Yaralanma benzeri durumlarda zaten yaşanması ön görülebilir ki böyle sonuçlandı. Bu konuda açılan davalar var daha sonuçlanmadı. Net bir şekilde bu konuya müdahil olunması gerekiyor. Zaten 2. 3. Basamak sorunlarında her zaman devam ediyor!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Benim bildiğim kadarıyla Urfa’da ezelden beridir sağlık alanında devlet, hizmetlerinde aksamalar olur. Nüfus sürekli artmaktadır ve zaten eksik olan hizmetler daha da kötü duruma geliyor gördüğümüz kadarıyla. Bir de bunun üstüne hekimlerin sağlık çalışanlarının Urfa’dan ayrılması oldukça sıkıntılı bir tabloyu oluşturuyor. Sanırım sıra bulmak, MR ve diğer tetkik randevuları noktasında da sıkıntılar var. Genel olarak bu konularda poliklinik, yatış hizmetleri ne durumda?

Bulut Ezer: Şanlıurfa devlet hizmet yükümlülüğü olan bir yer mecburi hizmete geliyor hekimlerimiz. Siz mecburi hizmet sonrası hiçbir hekimi tutamıyorsanız burada personel sıkıntısı zaten yaşayacaksınız! Tüm meslektaşlarımız mecburi hizmet günlerini sayıyorlar, bitirdikleri an şehri terk ediyorlar. Siz bu insanlara bir kere liyakatsız atamalar! Var olan yöneticilerin hekimler üzerinde oluşturduğu baskı ve mobbingler var. Hem perifer alanda çalışacaksın, hem sağlık hizmeti sunumunda zorlanacakasın bir de yöneticilerin baskıları ile de uğraşıyorlar bu insanlar. En sonunda da ben niye burada kalayım diye kendilerini sorgulayıp gidiyorlar! O yüzden 15-20 gün sonraya birçok branşta ancak randevu bulunabiliyor, bazılarında hiç randevu bulunamıyor, MR randevuları zaten ciddi derecede sarkmış durumda. Genel itibariyle büyük sıkıntılar var.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Genel olarak sıkıntıları toparladınız, çok teşekkür ederim Sn. Başkanım. Urfa’nın sağlık sorunları anladığımız kadarıyla saymakla bitmeyecek ama siz genel bir panorama sundunuz izleyenlerimize, biz buradan Sağlık Bakanlığı’na hatırlatıyoruz Urfa Tabip Odası Başkanımız da yayınımızda. Sağlık Bakanı Sn. Fahrettin Koca’ya hatırlatıyoruz! Urfa sağlık sorunları ile dolu. Birçok konuda önemli sorunlar yaşanıyor. Gerek hizmet konusunda gerek eğitim hastanesindeki öğrencilerin eğitimi noktasında A’dan Z’ye birçok sorun yaşanıyor. Çok ciddi bir şekilde ele alınması gereken bir şehir. Son olarak eklemek istediklerinizi alalım.

Bulut Ezer:Teşekkür ediyorum. Böyle yayınlarda bu sorunları açmak gündemleşmesini sağlıyor. Şanlıurfa gibi bölge illerinin özellikle desteklenmesi gerektiğini, zaten var olan sağlık sistemindeki tıkanıklıkların periferlerde çok daha fazla kendini gösterdiğini eklemem lazım, bu konuda özellikle sağlık sistemine yönelik taleplerin Türk Tabipler Birliği’nin taleplerinin bir an önce göze alınarak hayata geçirilmesini öneriyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Tüm meslektaşlarıma, sağlık çalışanlarımıza selam ve saygılar. Yayınımızın bu bölümünde de malum Van ilimiz bir geçiş bölgesi mülteciler için, daha çok Afganistan’dan gelen mülteciler bu bölgeden geçiş yapıyor ve çok sık duyuyoruz Van dağlarında bahar aylarında karlar buzlar çözüldüğünde cesetleri ortaya çıkan mültecileri, Van gölünde boğulan mültecileri, trafik kazalarında ölen mültecileri, perişan durumdaki mültecileri. İşte buna bir başka vaka eklendi geçtiğimiz gün, 47 veya 52 mültecinin bulunduğu bir pick up içinde göçmen kaçakçılığı yapılıyor jandarma bunu tespit etmesi üzerine aracı durduramaya çalışıyor ve akabinde kurşunlar sıkılıyor. Ölenler, yaralananlar var. Konunun ayrıntısını Van Özgürlük için Hukukçular Derneği’nden Avukat Servet Ekmekçi ile görüşeceğiz.

Servet Ekmekçi:Av. Servet Ekmekçi Özgürlük için Hukukçular Derneği Van Şubesi Yönetim Kurulu üyesiyim. Bilindiği üzere Van sınırda Türkiye’nin İran sınırında yer alan bir şehrimiz. Söz konusu üzücü, yıpratıcı, vahşet derecesinde bir olay yaşandı, Van Saray ilçesine bağlı Karahisar köyünde öncelikle bu olaya geçmeden önce birkaç şeyi vurgulamak gerekiyor. Bu ve buna benzer olaylar son zamanlarda özellikle Van’da yerelde çok sık bir şekilde karşılaşıyoruz. Göçmen sorunu, mültecilerin düzensiz bir şekilde sınırdan çok rahat bir şekilde geçmeleri ile beraber göçmen kaçakçılığı suçu maalesef ki Van’da çok ciddi bir şekilde artmıştır. Aslında çok öncelerden beri gelen bir süreç yalnız son zamanlarda özellikle Afganistan’daki yaşanan siyasi durumdan ötürü kaçan göçmenlerin İran üzerinden Türkiye’ye geçişi mevcut ve bu sınır bölgesinde de söz konusu. Denetimler çok net bir şekilde yapılmadığı için veya hükümetin ki biz o şekilde olduğunu düşünüyoruz! Hükümet buna göz yumuyor çok rahat bir şekilde geçmeleri, göçmen kaçakçılığı suçunu arttırmakta. Bununla beraber ikinci durumun meydana gelmesindeki aşama var. Bu da kolluk kuvvetlerine verilen inanılmaz bir güç, ateşli silahların kullanılması noktasında güç var. Özellikle koy korucuları bu noktada ciddi bir şekilde silahlandırılıyor. Olayımıza geldiğimizde 03-07-2022 tarihinde Van’ın Saray ilçesine bağlı olan Karahisar köyünde ki bu sınıra 18 km uzaklıkta bir köy. Köyün girişi esnasında köyün ortasında, orta yerinde ortaokulun bulunduğu yerde kontrol noktası mevcut. Aynı zamanda köyün hemen tepesinde de karakol yer almakta, neredeyse köyün içerisinde. Bu kontrol noktasından geçiş esnasında bir minibüs var. Minibüs durdurulmak isteniyor ancak dur ihtarına uyulmuyor sonrasında araç taranmaya başlanıyor, bu olay meydana geldikten sonra kısa bir süre sonra aracı takip ediyorlar ki zaten mesafe çok kısa araç çıkmaz bir sokağa gidiyor, çıkmaz sokağa girdiği esnada arkadan ateş etmeye devam ediyor korucular ve askerler. Burada aracın tekerleklerinin patlaması ve aracın çıkmaz sokağa girmesi sebebiyle aracın şöförü ve önde bulunan bir şahıs kaçıyor, sonrasında göçmenler de o an panikleyip araçtan iniyorlar. Bu arada tarama devam ediyor, çok kısa bir süre bekleniliyor, tekrar araç durduktan sonra aracın yanına kadar gelip burada tarama devam ediyor nitekim olay ile ilgili maalesef 4 yaşında bir Afgan uyruklu mülteci hayatını kaybetti olay yerinde. 12 mülteci de özellikle çoğunluğu ayağından yaralanıyor, kaçmasınlar diye bilerek hedef gözeterek ayaklarına sürüyorlar ve birkaç tanesinin ayağı kopma noktasına geliyor. Çok ciddi bir hak ihlali var, kişilerin bu şekilde devletin eli ile silahlandırılıp özellikle korucuların olduğu noktaya parmak basmak gerekiyor, çünkü ciddi manada bir eğitimsizlik, ciddi manada bir mevzuata hakim olamama bir araç dur ihtarına uymadıysa nasıl durdurulur ne şekilde müdahale edilir, bunların hiçbiri ciddi manada öğretilmeden bu şekilde silahlı bir gücü eline verdiğinde kişilerin böyle bir bu tarz olaylarla karşılaşmamız olağan oluyor!

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bir rapor hazırladınız, hemen olay yerine gittiniz. Çeşitli STK’lar, Van Barosu Özgürlük İçin Hukukçular Derneği ve diğer STK’lar ile. Raporu okudum, dikkat çeken husus minibüs çıkmaz sokağa girdiği halde artık başka bir yere gidecek hali kalmadığı halde ateş edilmeye devam ediliyor ve minibüs durduğu halde ateş ediliyor. İnsanlar aşağı indikten sonra ateş devam ediyor ve o sırada vurulanlar, ölenler, yaralananlar oluyor. Ardından yaralılar ile veya jandarma yetkilileri ile görüşememişsiniz. Bütün bunları biraz daha açar mısınız?

Servet Ekmekçi:Biz olay yerine olayı öğrendikten hemen sonra bir heyet oluşturduk ve ihlallerin tespiti amacıyla köye gittik. Köye gittiğimizde zaten kolluk ile hiçbir şekilde görüşemedik, karakol komutanı ile görüşme talebinde bulunduk, olumsuz karşılandı. Bununla beraber köyde bulunan kolluk ile görüşmek istedik onlar da söz konusu olayla ilgili herhangi bir şekilde açıklama yapmayacaklarını söylediler. Olayın vahim noktası şu; çıkmaz sokağa girildikten sonraki süreçte de yoğun bir şekilde ateş etmeye devam edilmiş ve aracın etrafında kovanların olduğunu söyledi görgü tanıkları ki raporumuzda da yer alıyor. Bu da aracın durduğu, lastikleri patlamış, çıkmaz sokağa girmiş. Hiçbir şekilde kaçma durumu yok. Buna rağmen orada ateş etmeye devam etmiş kolluk kuvvetleri. Bu çok vahim bir durum. İşin anlaşılamaz kısmı da şu; bilerek ve isteyerek bir hedef gözeterek bu durumun yaşandığını düşünüyoruz sebebi; korucular zaten Karahisar köyünden oranın çıkmaz sokak olmadığını bilmemelerine imkan yok, orada doğmuş büyümüş yaşamış ve orada koruculuk yapan kişiler. Aynı zamanda askerler de uzman çavuş. Yani er değiller, uzman çavuş bölgeyi karış karış bilen, köyü de bilen. Zaten karakolda köyün içinde olduğu için oranın çıkmaz sokak olduğunu herkes biliyor. Çıkmaz sokağa girilmesine rağmen ateş etmeye devam ediyorlar. 100’den fazla el ateş edildiği söyleniyor, 100’den fazla kovanın olduğunu söyledi görgü tanıkları olayın olduğu yerde.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bütün bunlara rağmen görüşme şansınız olmadı, jandarma yetkilileri ile görüşemediniz. Olayın üstündeki sis perdesinin kaldırılmasını yetkililerle muhatap oldunuz.

Servet Ekmekçi:Evet şu anda açıkçası çok garip bir şekilde ilerliyor. Biz göçmenlere mültecilere hiçbir şekilde ulaşamadık şu anada kadar. Hastanede yaralı olanlar ile görüşme durumu söz konusu olmadı. Şu anda yaralı olarak yatan tedavi gören şahıslar kolluk kuvvetlerince korunuyor, hiçbir şekilde oraya gidip olayla ilgili herhangi bir bilgi almak mümkün değil! Onun dışında yaralı olmayan birçok göçmen de var. Geriye kalan yaklaşık 33-34 göçmenin nerede olduğunu biz şu anda bilemiyoruz! Bu saklanıyor, bilgi verilmek istenmiyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Bir fotoğraf yansıdı. Bu baba ile konuşabildiniz mi? Çocuğunun cesedinin savcıyı bekleyen baba görüntüsü yüreklerimizi dağladı. Çok acı, çok hazin sığınmacıların yaşadığı dramı bir fotoğraf karesinde anlatan bir görüntüydü. Bu görüntü için ne dersiniz? Neler yaşanmış? Köylüler neler anlatıyor? Baba ile görüşme şansı olabildi mi acaba?

Servet Ekmekçi:Hiçbir şekilde ne yaralılar ile ne de diğer mağdurlarla görüşme durumumuz söz konusu olmadı. Nerede tutulduklarına dair bir bilgimiz yok. Bununla beraber işin çok daha vahim bir noktası var. Yaralılar maalesef 2 saat boyunca hiçbir şekilde müdahale edilmesine izin verilmemiş kolluk tarafından. Görgü tanıklarının verdiği bilgiler neticesinde biz bu bilgiye ulaştık, bununla beraber yine yaralanan kişiler de kolluk tarafından değil de köylülerin artık bir yerden sonra vicdani boyutunun çok ağırlaşması ile beraber ki olayın yaşandığı andan itibaren büyük bir vahşet olarak gördüklerini ve tepki gösterdiklerini söylediler.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Köylüler yaralılara müdahale etmelerinin engellendiğini söyledi jandarma tarafından engellendiklerini söyledi. Bu konuyu biraz açar mısınız? Çok önemli bir konu!

Servet Ekmekçi:Olay meydana geldikten hemen sonra köylüler tabi ki böyle bir şeyin köyün ortasında yaşanması, böyle bir vahşetin köyün orta yerinde yaşanmasından dolayı ciddi manada bir tepki gösteriyorlar ancak hiçbir şekilde 2 saat boyunca müdahale etmeleri engelleniyor, yaralılara. Burada bağırıyorlar, tabi bağırmalar, çağırmalar, köylülerin tepkileri var. Bununla beraber çok acı bir durum yaşanmış. Görgü tanıklarına göre karakol komutanı olay yerine geliyor olaydan hemen sonra ve Afgan bir mülteci kadın ağlayarak kendi dilinde bir şeyler söyleyerek tokat atıyor karakol komutanına hiçbir şekilde tepki vermiyor ve bunun bir kaza olduğunu, çok da büyütülmemesi şeklinde sözlerini sarf edildiği söylendi. Dediğim gibi işin garip tarafı şu; bir olay yaşanıyor yaralılar var, köyün orta yerinde 12 yaralı insan var ve kolluk hiçbir şekilde müdahale etmiyor, ambulans çağırma gereği duymuyor, 2 saat boyunca köylülerin dahi yardım etmesine engel olunuyor. En son köylüler kendi imkanları ile yaralıları hastaneye götürüyorlar. Köylüler ile bire bir görüştüğümüzde 8 yaralıyı hastaneye götüren bir köylü vardı, onunla görüştük. Çok zor şartlarda götürdüklerini söyledi, bir araca 8 yaralıyı koyup o şekilde götürmek zorunda kalmışlar.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Sayın Ekmekçi son olarak Afganlı mülteciler yoğun olarak Van’dan geçiyorlar. Gölde boğulan Afganlı mülteciler oldu, trafik kazalarında hayatını kaybedenler, dağlarda cesetleri bulunanlar, genel olarak Van’da mülteciler ile ilgili hangi sorunlar yaşanıyor? Bu konu özelinden çıkarsak genel büyük bir sorun olduğu görünüyor, biraz bu konuları özetler misiniz?

Servet Ekmekçi:Bunların devlet politikaları ile ilgili olduğunu düşünüyoruz. İki durum var, birincisi göçmenler ile ilgili bir kaygı var, göçmenler Türkiye’ye geldiklerinde ülkelerine geri gönderilme korkusu sebebiyle göçmen kaçakçılarına ulaşıyorlar. Bu bir mafyavari bir durum, maalesef ki Van’da yer alıyor. Güvenlik endişesinden dolayı bu sorun yaşanıyor, çok farklı bir durumda güvenlik endişeleri olmasa, yaşamlarının ortasında bir problemleri olmasa en azından Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne güvenseler bu konuda tabi ki sorunlar yaşanmayacak ama maalesef ki hükümetin politikaları bunların önüne geçiyor. Hiçbir şekilde Birleşmiş Milletler’de de taraf olduğu sözleşmeler noktasında çok daha dirayetli olması gerekiyor, hukukun en azından ulusal ve uluslararası hukukun biraz daha uygun olduğunu gösterir bir noktaya geldiğinde bu sorunlar yaşanmayacak maalesef mevcut hükümetten biz bunları beklemiyoruz çünkü çok uzaklar. Birincisi güvenlik ve yaşam hakkı ile ilgili çok ciddi mültecilerin endişeleri var. İkinci sorun da şu; ceza konusunda göçmen kaçakçılığı ile ilgili caydırıcı cezaların olmayışı. Maalesef ki özellikle 2020’den bu yana çok büyük felaketler yaşandı, tekne kazasında onlarca mülteci hayatını kaybetti, aynı zamanda Çaldıran Van arasında da minibüsün içerisinde onlarca mültecinin bulunduğu bir minibüs kaza geçirmiş ve yine çok sayıda mültecinin hayatını kaybettiğini maalesef öğrenmiştik. Bunun gibi ara ara çok büyük olaylar, kazalar meydana gelmesi ile birlikte sürekli hal almış durumda maalesef. Sınırdan bu şekilde göçmen kaçakçılarının çok rahat bir şekilde geçmesi bizi maalesef bu olayların yaşanmasına vesile oluyor. Köylülerden görgü tanıklarından aldığımız bilgilerden biri de şuydu; çok sık biçimde göçmenlerin bu şekilde sınırdan İran tarafından Türkiye’ye geçişlerinin olduğu söylendi ve müdahalenin olduğu söylendi, işin anlaşılmayan daha doğrusu soru işareti barındıran noktası şu; 46 mültecinin olduğu bir araç ne kadar nasıl bir rahatlıktır ki; karakolun olduğu onlarca arama noktasının olduğu bir yerden bu şekilde geçebilme cesaretine sahip oldu? Bu gerçekten araştırılması gereken bir husus çünkü yaşam hakkı ihlallerinin meydana gelmesindeki en büyük sebebin bu rahatlık olduğunu düşünüyoruz. Aynı zamanda hükümetin politikaları ve yargısal noktadaki sorunlar ciddi manada bir cezasızlık politikası ve caydırıcı cezaların olmayışı bizi bu noktaya getiriyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bu olay ile ilgili raporunuzdaki talepler konusunda bilgi verir misiniz?

Servet Ekmekçi:Taleplerimiz şunlar; öncelikle etkili bir soruşturmanın yapılması. Dosyada karanlıkta kalan hiçbir noktanın olmaması noktası ile her aşaması ile aydınlatılması ki bu da etkin bir soruşturma ile meydana gelecektir. Bununla beraber bir an önce söz konusu olaydaki kaçan şahısların göçmen kaçakçılığı yapan şahısların bir an evvel yakalanması, cezasızlık politikasından vazgeçilip caydırıcı cezaların verilmesi etkin bir soruşturmadan sonra kovuşturma aşamasında da ciddi bir şekilde delillerin ortaya konularak söz konusu durum içerisinde ihlali, ihmali veya eyleminden dolayı suç oluşturan her şahıs hakkında gereken şeylerin yapılarak cezalarının verilmesini biz talep ediyoruz. Onunla beraber Türkiye’nin ulusal ve uluslararası düzenlemelerde taraf olduğu noktalarda özellikle uluslararası sözleşmelerdeki rolünün biraz daha üstlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sözleşmelerdeki maddelerin uygulanması pratikliği noktasında çok daha güçlü bir şekilde durması gerektiğini düşünüyoruz. Şu an için taleplerimiz bunlar, gerek soruşturma aşaması gerekse kovuşturma aşamasında ilgili kişilerin ihmali olan kişilerin takipçisi olacağız ve ceza almaları noktasında son noktaya kadar ÖHD Van Şubesi olarak takipçisi olacağız.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Çok teşekkür ederiz. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği Van Şubesi Av. Servet Ekmekçi konunun takipçisi olacağınızı biliyoruz, biz de yakından takipçisi olacağız. Meclis’te soru önergesi ile İçişleri Bakanlığı’na soracağız, tüm bunlar devlet kayıtlarına girecek ve mutlaka bir gün bu konunun sorumluları hesap verecek. Kemal Kurkut cinayetini ortaya çıkaran gazeteci Abdurrahman Gök ile konuşacağız. Bildiğiniz gibi Kemal Kurkut Diyarbakır Newroz’unda Newroz alanına girmeye çalışırken vurularak öldürülen genç bir insan. İlk önce ilk açıklamalar, bir terörist öldürüldü gibi Valilik açıklamaları geldi, ardından çok çarpıcı bir şekilde gazeteci Abdurrahman Gök’ün çektiği fotoğraflar çıktı ve çok tarihi fotoğraflardı. Valiliğin açıklamasının gerçek dışı olduğu ve olayın çok başka bir veçhesinin olduğuna dair bir görüntü ortaya çıktı. Tüm bunlardan sonra Abdurrahman Gök hakkında soruşturmalar, davalar ve cezalar geldi. Bütün bunları ayrıntılı bir şekilde gazeteci Sn. Abdurrahman Gök ile konuşacağız. Malum kamuoyu sizi daha çok Kemal Kurkut cinayetindeki o çarpıcı fotoğraflarınız ile tanıdı, yıllardır gazetecisiniz fakat çok önemli bir gazetecilik yaptınız o gün ve çok tarihi fotoğraflar çektiniz. Halen kamuoyunun hafızasından silinmeyen o fotoğraflar, o anlar, o kurşun edilen anlar gözlerimizin önünde canlanıyor. Biz daha öncesinde de Kemal Kurkut cinayetinde ÖFG TV’de konu ettik, konuğumuz oldu davanın avukatı ile konuştuk. Ayrıntılı bir şekilde bize anlattı ve gizlenmek istenen önemli gerçekleri anlattı, A’dan Z’ye Kemal Kurkut o gün neler yaşadı, görüntülerde ne vardı, bir tehlike arz etmeden polislerin üstüne doğru koşmadan sadece meydana doğru koşturan daha farklı bir şekilde durdurulabilecekken ateş açılan, öldürülen bir insanı konuştuk ve maalesef ki onu vuran poliste cezasızlık politikasından faydalanarak gittikçe azaltılan bir şekilde bu yaptığı suçtan bir şekilde kurtulmuş oldu. Olayı kamuoyuna aktaran Abdurrahman Gök’e fatura kesildi. Bütün bunları anlatır mısınız?

Abdurrahman Gök:Sizin de özetlediğiniz gibi Kemal Kurkut aslında vurulmadan da “Etkisiz hale getirilebilirdi” Kemal Kurkut yaklaşık 800 metre boyunca polis tarafından takip ediliyor, ona eşlik ediliyor. O süzme noktası denilen noktalardan geçiyor ve kontrol noktasının olduğu yere kadar, vurulduğu yere kadar geliyor ve tamamen polislerin gözetiminde polislerin eşliğinde yine geçilen anonslar eşliğinde gerçekleşiyor. Dolayısıyla Kemal Kurkut’un o gün birilerine zarar vermek için kasaptan o bıçağı almadığını yaptığımız haberlerde kamuoyuna açıklamıştık. Hala birçok kişi o cinayeti, o yargısız infazı o bacağına en kötü ihtimalle sıkılıp etkisiz hale getirilebilecekken vurulan genci bu hayattan koparılan bir genci değil de bazı insanlar hala elindeki bıçağa fokuslanıyor. Dolayısıyla aslında Kemal Kurkut o bıçağı alma noktası bile ciddi bir hak ihlali sonucu meydana geliyor! Üstünün çıplak olması ciddi bir hak ihlali sonucunda meydana geliyor. Arama noktasında, süzme noktasında karşılaştığı hakaretler, karşılaştığı muameleler kendisini çileden çıkarıyor ve daha sonra üstünü çıkarıp “Benim üzerimde herhangi bir şey yok siz benden ne istiyorsunuz?” diyor ve daha sonra aldığı bıçakla aslında alana girebilmek için kendisini vurmakla tehdit ediyor! Kamuoyunda kitle sadece sizin de gösterdiğiniz fotoğrafı biliyor ama ben çektiğim 28 fotoğraf karesi var ve ilk kurşun sesi ile ben sırtımı dönüp çünküm sırtım o noktaya dönüktü, dönüp fotoğraf makinemin deklanşörüne basmaya başladım, polislerin arasında gayet polisler sakin bir şekilde kendisi ile konuşuyorlar, o birkaç saniyelik fotoğraf karelerinde Kemal Kurkut bıçağı kendisine yöneltmiş vaziyette. Kendisini vurmakla tehdit ediyor ancak buna rağmen Kemal Kurkut aralarından çıktıktan hemen sonra kendisi ile konuşan polis değil başka bir polis olaya uzak olan bir polis doğrudan hedef alarak Kemal Kurkut’u yaşamdan etti ve şu fotoğraf Kemal Kurkut’un vurulma anı. Vurulduğu anda hissettiği acının yüzüne yansıdığı an. Zaten daha sonra ben bu fotoğrafları savcılığa teslim ettiğimde savcı ilk bu fotoğrafı görüp büyüttüğünde o zamanın başsavcısı; öldürücü bir noktadan vurulduğunu ifade etmiş çünkü hemen göğsünün altında küçük bir nokta görülüyor vurulduğu nokta ve Kemal Kurkut yaşamını yitirdi, yaşamını yitirdi ancak bu fotoğrafların imha edilebilmesi için, bu fotoğrafların çekilip çekilmediğini teyit edilmek için emniyet o esnada beni uzaklaştırdı ilk başta, daha sonra beni uzaklaştırınca ben bu fotoğrafların herhangi bir şey gelebileceğini bildiğim için, yıllardır ben 2014’ten beri gazetecilik yapıyorum. Az çok nasıl davranılması gerektiğini biliyorum. Hemen fotoğraf hafıza kartımı fotoğraf makinesinden çıkardım henüz elimdeyken, saklama fırsatı bulamadan beni uzaklaştıran polis çağırıp amirinin görüşmek istediğini söyledi ve beni aralarına aldılar. Fotoğraf makinemi almaya çalıştılar, çantamı almaya çalıştılar ama ben onlara ısrarla fotoğraf çekmediğimi söyledim, boş deklanşöre bastığımı söyledim, o silah sesleri ile birlikte “Evet fotoğraf makinem açıktı ama henüz hazırlık yapmamıştım, kartımı takmamıştım.” Deyip onları ikna etmeye çalıştım. Nitekim foto filmde uzman bir polisi getirip kendisi de benim yedek kartlarım da vardı çantamda, onları görüp içindeki tüm fotoğraflara reset çektikten sonra birkaç defa o kartları ve makinemi bana teslim ettiler ve beni bıraktılar. Böylelikle bu fotoğrafları kurtarabilmiş oldum, iyi ki kurtarabilmişim çünkü bu Kemal Kurkut vurulduktan sonra Valilik öğlene doğru bir canlı bombanın Newroz alanını kan gölüne çevirmeye çalışan bir canlı bombanın imha edildiği açıklamasını yaptı ve ben Newroz alanındaydım hala. Bu açıklamadan haberim yoktu çünkü sahnede Newroz konuşmalarını yazmakla o gün mükelleftim, böyle bir görevim vardı ajans içerisinde. Ben o sahneden inemedim çünkü sürekli gözlem altındaydım, çok fazla benim basına bakıp neler olup bittiğini görebilme şansım da yoktu, fırsatım yoktu ama öğlene doğru bu açıklamadan sonra arkadaşlarım beni aradı haber merkezinden çünkü ben ilk haberi geçmiştim, üstü çıplak bir genç koşarken polis tarafından vuruldu hastaneye kaldırıldı, ilk bilgiyi geçmiştim haber merkezine. Onlar polisin emniyetin verdiği açıklamayı, valiliğin yaptığını söyleyince canlı bomba olayını söyleyince ben de işin böyle olmadığını, üzerinde herhangi bir bomba yoktu dedim ve ben ajansa geldiğimde görüşürüz gibi bir şeyler söyledim. Nitekim Newroz bittikten sonra ajansa geçtim ve bu fotoğrafların tamamını oturup tek tek inceledim, valiliğin yaptığı açıklama ile birlikte o gencin kare kare vurulma anları diye haberi servis ettik ve biz bu Kemal Kurkut’un kimliğini bilmiyorduk çünkü Valiliğin açıklamasında da böyle bir bilgi yoktu sadece biri vuruldu denildi. Ne ismi ne cismi var. Nereli olduğuna dair hiçbir şey yok. Haberi yayınladıktan birkaç dakika sonra Kemal Kurkut’un bir yakını ajansımıza ulaştı ve vurulan gencin Kemal Kurkut olduğunu aileye daha sonra haber verildiğini, Malatya’ya götürüldüğü bilgilerini verdi. Bu fotoğraflar yayınlandıktan sonra dönemin valisi Hüseyin Aksoy bir açıklama yapmak zorunda kaldı ve o açıklamayı da ben aramıştım bana yaptı çünkü yaptığı hatayı kamuoyuna yapılan bir açıklama ile düzeltebilirdi ama bunu siz ısrarla bu işin iç yüzünü öğrenmek için yaptığınız çabanız sonucu size açıklamak zorunda kaldı ve daha sonrasında bir davette yine bir gazetecinin sorusu üzerine verdiği demeçle ortaya çıkan fotoğraf ve görüntülerin birbiri ile uyuşmadığını bu nedenle üzgün olduğunu söyledi. Bu açıklamalardan sonra artık kaçınılmaz son vardı. Bir soruşturmanın başlatılması gerekiyordu failler hakkında başlatıldı, 2 polis gözaltına alındı. Biri serbest bırakıldı, diğeri tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi o da serbest bırakıldı ve yargılama süreci başladı devamında ama o yargılama süreci ile birlikte benim de yargılanma, yargısal baskının tacizine uğrama sürecim başlamış oldu. Daha 1 ayı geçmeden evim basıldı, 1.5 sene içerisinde hakkımda 2-3 soruşturma açıldı ve olaydan 1 sene sonra gözaltına alındım, 3 gün gözaltında kaldım ve daha sonrasında hakkımda açılan bir dava hem örgüt üyeliğinden hem örgüt propagandasından 22.5 yıla kadar hapis istemiyle yargılandım. Yargılama sürecinde benim gazetecilik faaliyetlerim dosyaya konu edindiği için ceza çıkamayacağını anladıklarından dolayı davanın içerisinde yeni bir dava açıldı. Düşünün 3. Duruşmada, 3 duruşma görülmüş sadece dosyanın içerisinde kimi fotoğraflarının unutulduğunu, dosyaya konu edilmediğini bunun nedeniyle yeni bir suç duyurusunda bulunulmasını talep etti ve Cumhuriyet Başsavcılığı zaman kaybetmeden 1 sayfalık bir iddianame hazırladı hakkımda yeni bir örgüt propagandası davası açıldı ve bu dava ile birleştirildi ve 27.5 yıl gerçi 2 dava birleştirildiği için yeniden 22.5 yıl ile yargılanmaya başlanmış oldum.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Üyelik olmadı propaganda tutturalım telaşı.

Abdurrahman Gök:Evet onu tutturalım ve maalesef bunu da savcı yüzüne gözüne bulaştırdı çünkü ben iki defa savunma yaptım, hem savcının mütalaasını sunduğu duruşmada yani karar duruşmasından bir önceki duruşmasında o fotoğraflarda geniş bir açıklama yaptım. Fotoğrafların tamamını sahiplendim çünkü ben çatışmalı bölgelerde kamuoyu beni Kemal Kurkut fotoğrafı ile tanıyor ama ben 2004’ten beri 18 yıldır gazetecilik yapıyorum. Ben İran, Irak, Suriye’de gazetecilik yaptım. Çatışma dönemlerinde, Kobani’nin en zor dönemlerinde Kobani’de savaş muhabirliğini yaptım. Rakka’ya yönelik başlatılan operasyonu 3 ay boyunca takip ettim. DAEŞ saldırısında oralardaydım.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Aldığınız ceza hangi gerekçeyle verildi? Sizin bir gazetecilik yaptığınız çok net! Peki bunu hangi gerekçeyle ilişkilendirerek size bu cezayı verebildiler?

Abdurrahman Gök:Gerekçede yeniden gazetecilik faaliyetlerim. Bahsettiğim dönemlerde benim çektiğim fotoğraflar alınarak, benim sosyal medya hesaplarım en ince ayrıntısına kadar araştırılmış, oralardan paylaştığım bu haber fotoğrafları, savaş, çatışmalı bölgelerdekiler dosyaya konuldu ve bunlardan aslında Kemal Kurkut olayı nedeniyle açılan bu davayı getirip savaş alanında çektiğim fotoğraflarla perdelemek istediler ama bunu da başaramadılar maalesef! Sonuçta karar duruşmasında hakkımda 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası verildi ve bu hapis cezası ertelenmedi, şu an avukatlarım ilk itirazlarını yaptılar, gerekçeli kararın açıklamasını bekliyoruz. O açıklamadan sonra da daha detaylı itirazımızı İstinaf’a yapacağız.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Abdurrahman Gök şu anda temyize gittiniz, haksız bir cezaya uğradınız, gazetecilik yaptınız ve çok çarpıcı fotoğraflar çektiniz. Gazetecilik gerçeğe ayna olmak demektir siz de çok hızlı bir şekilde, çok tarihi fotoğraflar çektiniz ve birilerinin canını sıktınız. Size çok haksız bir ceza verdirildi, bu çok net! Umarım temyiz sürecinde bu haksız, saçma, hukuksuz karar iptal edilir ve gazeteciliğiniz ödüllendirilir çünkü ortada üstü örtülmek istenen bir gerçek var. Bugün sizi dinledik ve konuyu da takip edeceğiz.

Abdurrahman Gök:Mahkemede bunu defalarca söyledim! Kemal Kurkut fotoğraflarını yayınladığım için aslında yargı devlet adına benden intikam almaya çalıştı ama ailenin umudu, ailenin en azından çocuklarının nasıl öldürüldüğünü bilmeleri bile benim için aile nezdinde Kemal Kurkut’un, toplum nezdinde aklanması bu fotoğraflarla birlikte benim için büyük bir ödüldü. Bu ceza o yüzden benim hayatımda gazeteciliğimde herhangi bir olumsuz etkisi olmayacak! Gazeteciliğime devam edeceğim. Hakikate olan sadakate devam edeceğiz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Teşekkür ederiz Abdurrahman Gök. Gazetecilik suç değildir diyoruz! Birçok kez bunu söyledik! Gazeteciler gerçeği yansıttıkları için iktidarların canını sıkarlar, uyduruk gerekçelerle gözaltına alınıp tutuklanabilirler. Son zamanlarda da böyle birçok olaya rastladık, en son 16 Kürt gazeteci maalesef ki haksız hukuksuz bir şekilde tutuklandı. Kürt meselesi ile ilgili konu ama programımızın süresi bitti. Teşekkür ederiz. Biz konuyu takip edeceğiz geçmiş olsun.

Değerli izleyenler programımız bugün de burada sona eriyor. Haftaya Salı günü saat 21.00’da buluşana kadar hayırlı akşamlar hoşça kalın.

Yorumlar