17 Ocak 2023

ÖFG TV’den herkese merhaba, iyi akşamlar. Her hafta Salı günü saat 21.00’da haftanın önemli insan hakları konuları ve konukları ile size sunduğumuz programımıza başlıyoruz.

Bu hafta iki önemli konumuz var. İşin doğrusu cezaevi eksenli konular bunlar. İlki cezaevindeki çocukların durumu veyahut da cezaevindeki annelerin dışarıdaki çocuklarının durumu. Bu konuyu cezaevinde uzun süre yatmış, Av. Özge Elif Hendekçi ile konuşacağız çünkü kendisi bu konuyu yaşadı. En yakından bilen birisi!

İkinci bölümde; yine cezaevleri ile ilgili bir konu! Cezaevindeki yakınlarına para yatırdığı için “örgüte yardım ediyorsun.” denilerek suçlanıp, içeri atılan yaşlı insanlar! Ayrı bir zulüm ve şu anda böyle çoluk çocuğuna para gönderdiği için cezaevine atılan anneler, babalar var. Bu da kabul edilecek bir durum değil!

Elif hanım gözünüz aydın, yakın bir süre önce cezaevinden çıktınız, yeni bir hayata başladınız çünkü uzun süredir cezaevindeydiniz. Önemli sıkıntılar çektiniz, biz cezaevindeyken sizden gelen mektupları medyada gündem ettik. Bazen bize itirazlar yapılıyor deniliyor ki: “Hayali şeyler söylüyorsun Ömer bey, yalan atıyorsun.” diyenler oluyor, işte değerli izleyenler karşınızda şikayetlerini gündeme getirdiğim bir anne var! Bakalım biz dile getirdiğimiz hususlar doğru mu yanlış mı onu kamuoyu değerlendirsin ve biz onların yaşadıklarını ne kadar gündeme getirebildik, hepsini gündeme getirebildik mi? % kaçını gündeme getirebildik? Bu konuda bir karar verin istiyorum Özge Elif hanımı dinleyerek. Böyle çok annelerimiz oldu, cezaevinde çocuğu ile kalan veya ara sıra çocukların anneannesine verilen annelerimiz oldu. Bu zulümler gün ışığı görmedi! Küflü, paslı, kötü cezaevi odalarında kaldı bu zulümler, kamuoyu bunu bilmedi ve tarih yazmadı. Bugünlerde ciddi konular ile de uğraşıyoruz, bugün Meclis’te de gündemdeydi; Yusuf Kerim Sayın isimli çocuğumuzun annesi mahpus, O annesinin yanına bile gidemiyor çünkü ağır hasta ve Çapa Tıp Fakültesi’nde yatıyor. Böyle büyük bir dram var ve biz bu dramı bir şekilde bitirmeye çalışıyoruz. Dram üstüne dramlar yaşanıyor maalesef cezaevlerinde. Hasta çocukların bu dramları yaşanırken biz en azından konuşabildiğimiz anneler ile konuşalım istiyoruz. Ben arzu ederdim ki; Yusuf Kerim Sayın’ın annesi Gülten Sayın Sakarya Ferizli Cezaevi’nde onunla konuşsam programımda ve çektiklerini bize anlatmasını çok isterdim. Bana mektup yazdı kamuoyuna sundum ama kendisinin konuşması önemli fakat konuşamıyoruz. Çocuğun yanına gelemiyor! Bizim konuşabileceğimiz kişi tahliye olmuş anne Özge Elif Hendekçi. Özge Elif Hendekçi aynı zamanda bir avukat içeride hem bir mahpus olarak hem de bir avukat olarak cezaevini çok iyi gözlemledi, çocuğu ile kaldı, çocuğu ile 3 aylıkken cezaevine girdi çok önemli sıkıntılar yaşadı ve şu anda cezaevinden çıktı yeni bir hayata adım attı. O hayata adım attı ama çocuğu Bahar ne kadar adım atabildi? Bütün bunlar son derece önemli konular, yürek sızlatan konular. Özge Elif hanım cezaevine girdiği günlere götürecek. Neler yaşadınız?

Özge Elif Hendekçi :Ben 5.5 yılı burada anlatmaya çalışacağım. Az önce sizin de söylediğiniz gibi anlattıklarımız, yaşadıklarımız gibi olmayacak ama en azından bir yaraya merhem olursa ne mutlu diyerek anlatmak istedim. Ben cezaevine girmeden önce nezarethaneler ile ilgili bir şeyler söylemek istiyorum çünkü bu süreç gözaltı ile başlayan bir süreç. Ben 2017 Ağustos ayında Bahar 8 aylıktı o zaman doğmamıştı ilk alındığımda Vatan Emniyet Müdürlüğü’nde kaldığımda Terör şubede o dönemden 15 Temmuz döneminden 1.5 yıl sonra ciddi bir gözaltı süreci geçirdim. 7 gün kaldım, bunun öncesinde çeşitli işkence, eziyet haberlerini duyuyorduk hem avukat olarak hem normal şekilde de sosyal medyada da duyuyorduk. 6-7 kişi evime gelip götürdüklerinde oraya koyduklarında “Bu hamile üzerini kapıyı kitlemeyelim.” Tek güzellik bu oldu. Vatan Emniyet’te aç bırakıldım. 7 gün boyunca sabah 07.00’da, 13.00’da akşam 19.00’da insanı doyuracak değil öldürmeyecek kadar gıda veriliyordu herkese ve Öğlen 13.00’da verildikten sonra 8 aylık hamile bir insan akşam 19.00’a kadar geçen sürede avuç içi kadar bile değildi verilen gıda. Saat 16.00’dan sonra ben yarı baygın oluyordum 19.00’a kadar. Bu şekilde o süreci geçirmek zorunda kaldık ve akşam 19.00’dan sabah 07.00’a kadar gıda verilmiyordu sadece su. Ailemizin alması da yasak. Biz orada gözaltındayız, gözaltında insanlar suçlu değil, suçu sabit değil belki bırakılacak ama orada sen en büyük suçluymuş gibi davranıldığı bir süreç oldu ve ben henüz gözaltının 3. Gününde hastanelik oldum. Orada serum tedavisi uygulandı.

<:8 aylık hamilesiniz o esnada değil mi?

Özge Elif Hendekçi :Evet. Oradaki doktorun kesinlikle gözaltında kalamaz demesine rağmen ve bunun ile alakalı beyanda bulunup yazılı da yazdı rapora buna rağmen 4 gün daha beni gözaltında tuttular ve ilk 5 gün boyunca benim ifadem alınmadı. Hiçbir şey yapılmadı, ben sadece orada tutuldum. Ne zaman alınacağı ne yapılacağı belli değil. Hiçbir şey söylenmiyor, bilgi verilmiyor ve 5. Gün benim avukat görüşünden sonra beni bir odaya kapattılar orada alt katta. 2 tane erkek bir tane kadın memur masaya oturttular, orada iki tanesi ithamlarda bulundu, tehditler havalarda uçuştu, benim müvekkillerim ile alakalı bazı şeyler sordular, bazı isimlerin üzerinde durdular ve ben bir şeyleri bilmiyorum dedikçe bir tanesi öfkelendi ve masadan yumruğu ile üzerime doğru yürüdü, diğeri o anda onu kolundan tuttu “Sakin ol.” Dedi. Sinirlendi masaya yumruk attı ve çıktı gitti. Diğeri: “Bak görüyorsun değil mi? Aslında zor tuttum onu.” Benim gözümü mü korkutmak istediler bilemiyorum ne yaptıklarını ama 8 aylık hamile olan bir kadına bu şekilde muamelede bulundular. “Şu an yaptığınız şey hukuka aykırı, benim avukatım yok ve az önce çıktı, siz beni hemen bu odaya kapattınız.” Ben bunları söyledikçe daha da sinirlendiler. Sonra tekrardan beni götürdüler 2 gün daha tuttular, 7. Gün benim gözaltı sürem bittikten sonra ki kayıtlara 6 gün olarak geçirdiler, istedikleri gibi belgelerde değişiklik yapabiliyorlarmış bunu da görmüş oldum akabinde savcı odasına aldı. Yaklaşık 1 saat boyunca orada çeşitli ahlaksız ithamlarda bulundu, “Seni mahvederiz.” Gibi şeyler söyledi. Akabinde ben orada toplamda 4 saat kadar kaldım. Başımdaki polisler bile “Yeter artık.” Dediler ve beni bıraktı daha sonra odasına çağırıp “Sırf seni propaganda malzemesi yapmasınlar diye bırakıyorum.” Dedi öfkeyle, bu şekilde beni gönderdi. 7 gün boyunca beni orada sadece eziyet için tuttular, başka hiçbir sebepten dolayı tutmadılar. İfade ertesi gün gözaltından çıktıktan sonra bir sürü sıkıntılı şeyler yaşandı. 3 ay sonra tekrar gözaltına alındım. Bu sefer Tokat Cumhuriyet Savcılığı tarafından sebebi de bir tanık beyanı. “Özge Elif’te sohbete geliyordu.” Dediği için. Firuzköy Karakolu’nda kızım 86 günlükken 2 gün kaldık. Orada çocuğumu nezarethaneye vermediler ki götüremezdim, uygun bir ortam değildi asayiş şubede alındım sadece emzirme izni vereceklerini söylediler 2 saatte bir ama 2 saatte bir izin vermediler ve 86 günlüktü, günde 3 kere izin verdiler ve ben alt kattayım, karakoldan ben Bahar’ın çığlıklarını duyuyordum. O kadar ağlıyor ki ağlama sesinden dolayı aciz hissettim, parmaklıkları kırıp çıkmak istedim. O 2 gün boyunca inleme sesleri ve annemle bir kere görüştürdüler, mecburen çocuğu bana verirken “Neden bu kadar ağlatıyorlar?” dedim “Bilerek bekletiyorlar.” Dedi. Ne yapmaya çalıştıklarını sizler anlarsınız. Çocuk ağlıyor ve sadece 100 metre yok aramız, çığlıklarını duyuyorum, 2 gün öyle geçti ve 2 gün sonunda benim gözaltım tekrar kalktı. Tokat’taki savcı mevcutlu istemiş, 20 Aralık günüydü kar yağıyordu, küçük çocukla yolda başlarına bir şey gelirse sorumluluk altına girmek istemedi sanırım, “Kendisi gelsin ifadesini versin.” Demiş ve gözaltı kararını kaldırdı. Kızım da bronşitti doğduğunda sıkıntılı bir süreç geçiriyorduk, ben sürekli hastanelerdeydim. “Ben gideyim ifademi vereyim.” Diye düşündüm. 2 kere gözaltına alındım, bırakıldım, imza bile vermediler. Tokat’a kendim gittim 5 gün sonra, Bahar 93 günlüktü. Firuzköy karakolunda diğer yan nezarethanelerde bulunan iki kişiye gözümün önünde tekme tokat şiddet uygulandı 2 gün boyunca ve ben sinir krizi geçirdim. Ben orada ağladığım zaman şu söylendi: “Seni mi dövüyoruz? Ne oluyor?” gibilerinden üzerime yürüdüler.

<: Düşünün 8 aylık hamileyken gözaltına alınan bir kadın 7 gün gözaltında kalıyor büyük sıkıntılar çekiyor ve daha sonra 86 günlükken bebeği tekrar gözaltına alınıyor. 2 gün gözaltında adeta işkence çekiyor çünkü bebeğini yeterli emziremiyor bebeği dışarıda çığlıklar atarken anne demir parmaklara sarılarak ağlıyor, çok vahim tablolar oluşuyor. OHAL döneminin vahim tablolarını anlattı, çok dramatik. Çocuğun çığlıkları annesini istemesi, annenin demir parmaklıklara sarılarak bebeği için gözyaşları dökmesi ve çaresizlik içinde kıvranması korkunç bir hadise. Ben Özge Hanım’ı evinde de ziyaret ettim ve Bahar çocuğumuzun adı 6 yaşlarında bir kız çocuğumuz ve annesinden bir saniye ayrılamıyor, annesi yanından ayrılırsa bu konuda büyük stres sıkıntı yaşıyor. Bu travmalarla uğraşıyor. Bebek anne karnındayken sıkıntı çekmeye başladı, bebek 3 aylıkken anne ve bebek ayrıldı ve dramatik hadiseler yaşandı. Çocuğun emzirilmesi ile ilgili büyük sıkıntılar yaşandı. Bırakıldıktan sonra tekrar süreci var, daha sonra cezaevine girdiği süreci anlatacak.

Özge Elif Hendekçi :Ben Tokat’a kendim gittim, kızımı aldım gittim. Adliyeye gittim savcı beyle görüşmek için kendisi direkt katibi ile haber gönderdi, KOM’a gitsin ifadesini versin dedi ben 3 aylık çocuk ile 26 Aralık’tı kar yağarken hiç bilmediğim bir ilde KOM Şube’ye gittim, orada ifade vermeye geldim dediğimde. Yukarı kata aldılar, “Anlat” dediler. “İfadeye çağırdınız.” Dedim. “Biz senin ifade sorularını hazırlamadık ne yapacağız?” dediler. “Nasıl yani? Siz çağırdınız ben geldim.” Dedim. “Geri gitme.” Dediler. “Şu an hazır değiliz, sen bir şey anlatmayacaksan gözaltına alıyoruz.” Dedi iki polis. Ben tekrardan 3. Gözaltım Tokat’ta kaldım. Orada çok soğuk olduğu için annem de yanımda yoktu, çocuk yanımda. Anneme haber verdim, bütün gün Bahar benim yanımdaydı, gece çıkarttım burada da gıdayı onlar temin ediyor, 5.5 yıl önce bize yardımcı olan insanlar bile ne yazık ki suçlandı ama 5.5 yıl geçti, 3 aylık çocuğu gören memur vicdanlıydı bir sabah elinde gizli gizli bana biraz bal, biraz zeytin, bir bardakta sıcak çay getirdi ben bunu unutmuyorum. Getirdi yanıma koydu, erkek memur. Bazen erkekler kadınlardan daha merhametli olabiliyor dedi ki: “Bunu kimse görmeden ye.” Dedi ve çıktı gitti. 2-3 gün boyunca orada böyle bir süreç geçirdim, Bahar’ı gece verdim, gündüz aldım sonra tutuklandım cezaevine gittim. Tokat Cezaevi’nde 1.5 yıl kaldım, 1.5 yıl boyunca yargılamam orada oldu. Bahar 3 aylıktı 29 Aralık 2017’de girdik. Sadece oradaki tek düşündüğüm şey şuydu; Bahar pembe bir battaniyeye sarılıydı ve ben tutuklanacağımı düşünmediğim için hazırlıklı değildim, 2 kere bırakıldım zaten yargılamam var, hukukta aynı suçlama ile iki kere yargılama olmaz diyoruz, sadece bir tanık beyanı ile insan mı tutuklanır diyoruz ama ne yazık ki tutuklanıyormuş! Ben orada tek derdim kızımın üşümememesiydi. Tokat Cezaevi’ndeki 1.5 yılımda; bazı geceler o kadar soğuktu ki Bahar’ın öldüğünü düşündüğüm oldu. Bazen soğuk olduğu için etrafına sıcak su torbası koyuyordum ısınsın diye, bu sefer de sıcak su torbası patlarsa korkusu yaşıyordum o yüzden belki 1.5 yıl boyunca ben sırt üstü yatmadım hep oturdum, hep gözüm onun üstümdeydi ayağımda salladım. Bir gece içim geçmiş sadece yüzü görünüyordu her yerini örtüyordum ki üşümesin diye, oradan da ışıklar vuruyordu o kadar beyazdı ki yüzü aklım gitti zannettim, öldü herhalde dedim ve o an sadece nefesini almaya çalışıyorum, hareket ettirmeye çalışıyorum 3-4 aylık ve hareket etmiyordu çocuk yaşadığını anlamam 30-40 saniyeydi ama bana asırlar gibi geldi, ben bunu 2-3 kez yaşadım orada. Koğuşumdaki kişiler dahi bilmez, gece elim kolumun kalkmadığı anlardı o anlar. Bahar Tokat’ta 15 aylıkken bileği çıktı, çocuk dışarıda da olacağı var ama şunu yaşamazdım sanırım; ben ne yazık ki memurları ikna edemedim çocuğumun bileğinin çıktığına. Çocuk ağlıyor: “Anne acıyor.” Diyor, ortalığı yaygaraya veren bir çocuk değil memura diyoruz: “ 2-3 saattir ağlıyor.” “Bir şey yoktur bir şey olsa yaygara kopartırdı.” Diyor. Biz diyoruz ki: “Bakın bu çocukta bir sıkıntı var.” Israrla “Onda bir şey yoktur.” Dedi. Bir arkadaş dayanamadı: “Ne yapmaya çalışıyoruz görmüyor musunuz çocuğun halini? Biz aylardır buradayız.” Deyince ambulans çağırdılar, Cuma günü 16.30 sıralarıydı, mesainin bitimine yarım saat kalmıştı. Bizim için her gün aynıydı ambulans geldi ve dedi ki: “Kesinlikle hemen sevk ediyorum çocuğu.” Dedi. Memur: “Pazartesi götürsek olmaz mı? Mesai bitecek.” Dedi. Orada ambulanstaki görevlinin iki dudağı arasına kalmıştık biz, “Hayır kesinlikle gidecek bu çocuk.” Dedi. Ambulansla gittik ve 4-5 saat çocuğum inledi, gittik röntgen çekildi doktor telaşlı geldi “Çocuğun bileği çıkmış.” Dedi, yerine oturtturdular ve oradaki memurun tavrı “Aa çok ilginç.” Kendi hataları, onlar için önemli değil herkes aynı değil tabii ki ama bunlarla da ne yazık ki karşılaştık. Bahar 6 aylıkken ek gıdaya geçmesi gerekiyordu, yazdığım mektuplarda çok belirttim. Bir anne için bu çok farklı bir şey. Yedirecek hiçbir şey bulamıyorsunuz! Belki evde olsak bir şeyler yapardım ama alternatifim yok. Gelen yemekler salçalı, bol acılı yemekler, yağlı hangi yağ kullanılıyor bilmiyoruz. Gelen yemekleri önce yıkıyordum, ek gıdaya yeşil mercimek çorbasıyla geçilmeyeceğini ben de biliyorum ama benim başka alternatifim yoktu bunu yedirmek zorundaydım. O kadar acılı yememesi gerektiğini ben de biliyorum ama yapacak bir şeyim yoktu benim orada. Bu şekilde geçtik, ne bulduysak onu yedirdik, yedi. Benim orada yaşadığım sıkıntılardan en büyüğü buydu! Ben ona bazı günler yedirecek hiçbir şey bulamadım, bir ara çözümü yayla çorbası ile buldum. Haftada iki gün çıkıyordu, ben zeytin kabına koyuyordum, 3 gün boyunca aynı çorbayı içiriyordum. Bazen yoğurdu kesiliyordu, semaverin üzerinde ısıtıp içiriyordum. Yeşil mercimekten iyidir 7-8 aylık çocuk için diyordum. Sıcak su meselesi bizim için çok sıkıntılıydı, özellikle Tokat Cezaevi lüks bir cezaevi çünkü bize kişi başı 18 dk sıcak su düşüyordu ama ben başka cezaevlerindeki arkadaşlar sevk geldiklerinde kişi başı 4-5 dakika, Bandırma’da kişi başı 6 dakika sıcak suyun düştüğü cezaevleri varmış.

<:Bir de bebeğiniz var.

Özge Elif Hendekçi : Ve haftada 2 gün. Çarşamba, cumartesi günleri sıcak su saati veriliyor, koğuştaki kişi sayısı adedince bölünüyor. 18 kişi kaldık 10-12 kişilik koğuşta. Ben 1.5 yıl sonra gittiğim için rahatlık dönemine geldim, 18 kişiydik benden önce 40 kişi kalmış arkadaşlar. Yerlerin altına yatak koyduklarını söylediler, bir yatağa 3 kişi yattıklarını söylediler. Sıcak su sıkıntısı çok fazla oldu, 2-3 çocuğumuzun olduğu dönemler oldu. Tokat Cezaevi’nde çocuğum 20 aylık olana kadar hareketli oyuncak görmedi. Erkek cezaevi olduğu için bazı şeyler bir insanın iki dudağı arasında kalabiliyor. Bir tel toka bile: “Bu yazmıyor ben alamam.” Diyor, her şey yazamaz eminim ki kanunu düzenleyen insanlar 3 aylık çocuğun cezaevine gireceğini öngörmemişlerdi! “Ben bu tokayı alamam.” 3 aylık çocuğun saçı zaten yok, incecik bir tokadan bahsediyoruz! Bunlar büyük sorunlar olabiliyordu ve ben bir gün kargoda Niloya bebek geldi, o zaman Bahar 15 aylıktı yeni yürüyordu, Niloya bebek paketli yeni, etiketli çocuğun gözünün önünde bunu alamayız deyip kenara koydular, çocuk kıyameti kopardı çünkü ilk defa bebek görmüş, arkadaşlar sağ olsunlar çorabın içine doldurup kaş göz çizdiler ama bebeği güvenlik gerekçesiyle vermediler. Hangi güvenlik? Dışarıda bütün kargoları köpeklere koklatıyorsunuz madde var mı diye. X-Ray’den geçiriliyor, açılıyor elleniyor kargolar daha ne güvenliği? Bu şekilde benim çocuğumu inlettiler ve ben ilerleyen süreçlerde bizler anneler olarak haksız yere suçsuz yere cezalandırıldık ama evlatlarımız da cezalandırıldı. Mahkum için belirlenen belirli standartlar var 3 gömlek girecek “Lacivert, siyah, yeşil giremez. Askere, memura benziyor.” Denildi, 6 aylık çocuğa gelen lacivert yelek alınmıyor mantığı var mı? Çocuk kıyafetlerinin üzerinde yazılar yazar “En büyük benim babam, yaşasın annem.” Yazan kıyafetler verilmedi. Ben bunlarla mücadele ediyorum niye vermiyorsunuz dedim? “Üzeri yazılı bunun.” Bu çocuk mahkum değil ki diyorum. Yabancı dil yazmıyor dedim “Veremeyiz, bitti.” “Hangi gerekçe ile veremezsiniz?” diyorum. “Gerekçe söylemek zorunda değilim.” Diyor. Müdüre çıkıyorum, müdür görüşü yaptığımda müdürün dünyadan haberi yok. “Vermiyorlar mı? Niye vermiyorlar ki?” diyor çünkü herkes ne yazık ki orada insanlar kendi görüşlerine göre, kendi düşüncelerine göre sana muamelede bulunabiliyorlar. Umurunda değil ki yönetmelikte ne yazıyor, gerekçe vs. yazı geldi yazılı şeyi veremem diyor, ben bana değil 3-5 aylık çocuğumdan bahsediyorum dedim. Aynı koğuşta 18-26 ve Bahar 9 aylık 3 bebek bir arada kaldık, kıyafet, oyuncak noktasında sıkıntılar çıkardılar. Tokat’ta içi görülen ve plastik oyuncak girecek denildi. İçi görülen plastik sadece lego, lego dışında çocuklarımıza oyuncak alamadık. 20 aylıktı Gebze’ye sevk edildim, bir level atladık cezaevi olarak. Gebze’de benim çocuğum ilk defa kreş gördü, normalde kreşe giren çocuk sevinir Bahar o kadar korktu ki; top havuzunda korktu ağladı 20 aylıktı ve ilk defa hareketli, ses çıkartan oyuncak gördü, korktu düğmesine basınca konuşunca çok korktu. Daha sonra çok mutlu oldu, orada şunu düşündüm; gerçekten Adalet Bakanlığı tarafından bir standart oluşturulduysa bu cezaevi bunu verebiliyorsa diğer cezaevi ki dediğim gibi Tokat standartların üstünde bir cezaevi. Sivas, Amasya, Bandırma, Bakırköy cezaevlerindeki arkadaşların anlatımında oyun hamuru bile verilmemiş. İrmiği yoğurup hamur yapıyorduk oyun hamuru niyetine ellerine veriyorduk dediler ki ben iyisinde kalmama rağmen bu şekildeydi. Herkes kendisine göre belirli kurallar koyabiliyormuş, kuralların içinde dahi biz bunu yaşadık. En büyük cezaevindeki sıkıntılardan biri de; sağlık! 15 aylıkken bileği çıktı ve ben bunu yapamadım orada, saatlerce kıvrandı çocuğum. Gebze’ye sevk edildikten sonra Gebze’de normalde çocuk önceliktir, bu her yerde böyledir ve bana Tokat’ta ki doktor: “Herhangi bir durumda bekletmeyeceksin hastaneye götüreceksin.” Dedi, Gebze’de merdivenlerden düştü, ağlamaya başladı, 21 aylık o zaman. Ben ısrarla söylüyorum görevliye revire çıkmak için, bu çocuğun böyle bir durumu var bileği çıktı daha önce dedim. Beni almadı doktor bey Gebze’de, çocuğumu orada saatlerce ağlattılar. Olumsuz memur yanında olumlu memur da vardı. Memur hanım benim için uğraştı ve ben en sonunda artık “Şikayet edeceğim avukatımı çağırın.” Dediğim aldılar ve anlattım. 3 saattir çocuğumu almadıklarını söyledim. Başmemur: “3 saat olmamıştır. Sana öyle gelmiştir.” Dediğinde, kadın memur: “3 saat oldu ben şahidim. Çabalıyor, çocukta ağlıyor 3 saattir almadılar.” Dedi orada olanı anlattı ki bu önemli çünkü bu insanlar gerçekten öyle ki bizi bal verme örneği gibi gizli gizli verdi çünkü o da haklı kendince. İnsanlar selam veriyorlar diye ne yazık ki haklarında sıkıntılı durumlar yaşanabiliyor. Gebze’de ciddi anlamda sağlık skandalı var! Adalet Bakanlığı’na yazdım fakat benim bakanlığa gönderdiğim evrak nasıl oluyorsa Savcılığa gitti savcılıktan takipsizlik geldi, ben bunu bakanlığa gönderdim dedim. “Savcılığın senin bakanlığa gönderdiğin evraklara bakma, inceleme yetkisi var. Her önüne gelen bakanlığa dilekçe gönderseydi bakanlık işin içinden çıkamaz.” Denildi bana. Doktor 1.5-2 yıllık karantina sürecinde içeri girmedi, memurların üzeri kapalı kıyafetlerle girdiler ama doktor beyin ne gibi ayrıcalığı vardı bilmiyoruz biz 2 yıl boyunca Gebze’de doktor görmedik, 2 yıl boyunca insanlar inlediler. Benim koğuşumda mide rahatsızlığı olan birisini gece boyunca inlediğini biliyorum. Doktor görmedik akabinde yoğun baskı üzerine doktor içeri girmeye başladı sadece 2 saat revir. Gebze’nin revir imkanı ciddi anlamda sıkıntılı. Ciddi anlamda mahkum sağlığı önemsenmiyor. Asgari düzeyde insani şartların insanlara sunulması gerekiyor.

<:Çocuğun fizyolojik sıkıntıları, yemek, soğuk ortamı anlattınız, cezaevleri bebeklere göre yerler değil orada psikolojik sıkıntılar yaşadı. Çocuk ne yaşadı 5.5 yıl kaldı, çocuğa göre bir yer değil, ara sıra dışarı veriyorsunuz çoğunlukla yanınızda psikolojik sıkıntılar anlamında neler oldu?

Özge Elif Hendekçi :Tokat’tan Gebze’ye sevk gelirken 20 aylıktı benim kızım ve ben ısrarla şunu söyledim; bana bilgilendirme yapın ben çocuğu dışarı vereyim o yolculuğu ben çocukla birlikte yaşamayım 20 aylık bir çocuk askeri araçta kapalı bir ortamda 12 saat yol gitmeyelim dedim. Bana “Güvenlik gerekçesiyle bilgi veremeyiz.” Dediler ve vermediler. Biz birlikte yolda 10-12 saat boyunca jandarma arabasında geldik ve yol boyunca doğal olarak ağladı. Geldikten sonra ciddi rahatsızlandı, hastalandı, akabinde biz Gebze’de revir noktasında sıkıntılar yaşadık, ben 20 aylıktan sonra Bahar’ı Gebze’ye geldiğimiz için giriş çıkış yaptırmaya başladım. Ara sıra dışarıda ara sıra yanımda kalsın dedim. 7 ay kadar giriş çıkış yaptıktan sonra 27 aylıkken Bahar bir anda hiç haber verilmeden cezaevlerindeki en büyük sıkıntılardan biri; Adalet Bakanlığı’ndan yazı geldi: “Korona tedbirleri kapsamında dışarıdaki çocuklar dışarıda, içerideki çocuklar içeride kaldı.” Benim çocuğum 3 gün yanımda ayrılmamışken bir anda dışarıda kaldı. En azından son defa çocuğumu alayım dedim izin verilmedi. Rutinde Perşembe çıkartıyorum pazartesi alıyorum, Cuma böyle bir yazı geldi. Benim çocuğum dışarıda kaldı, 10 ay boyuna ben Bahar’dan ayrı kaldım, o zamana kadar ayda bir 35-40 dakika görebildim. 27 aylık olana kadar ayda bir gördüğü bir insandı, bir anda kendini yabancının yanına gitmiş gibi hissetti. Bahar da tuvalet alışkanlığı konusunda sıkıntı yaşamamıştım ki içeride en zor şeylerden biri budur! Öyle bir alanda 18-20 kişi içine ona alıştırıyorsunuz, hiç sıkıntı yaşamamışken Bahar tuvalet alışkanlığından 6-7 ay sonra 33 aylıkken Pandemi sürecinde benim yanıma gelmek isteyip gelemediği için büyük tuvaletini dışarıda yapmaya başlamış. “Beni Özge’ye götürün.” Diyormuş. Anneme sürekli soruyormuş: “Gebze ne tarafta?” diye. Ben o zaman korkuyordum uyuyamıyordum, kapıyı açık bırakmayın diyordum. 3 ay kadar sürdü o süreç, bunları bana söylemediler, sonradan öğrendim. Yemek yememiş, 2 gün boyunca hiçbir şey yememiş. Bir lokma ekmeği ağzına koymuyordu 2. Günün sonunda yarı baygın bir halde geliyormuş “Ben acıktım.” Diyormuş. Oturup 2 tabak makarnayı yiyordu sonra “Beni Özge’ye götürene kadar yemek yemeyeceğim.” Demiş. 2.5 yaşında bir çocuk! 10 aylık süreç dışarıda geçti, bizim yazmadığımız yer kalmadı. Karantina süreçleri başladı ve cezaevinin en sıkıntılı sürecidir 1.5 yıllık karantina süreci. Çocuğunuzu yanınıza test olması ve 15 gün boyunca karantinada kalmanız koşuluyla, karantina ortamları; tamamen adı karantina 6 kişilik odalara 11 ile 15 kişiye kadar insanların üst üste tıkıldığı orada tutulduğu hasta olmayanın da hasta edildiği ortamlar haline geldi bir süre sonra karantina Gebze’de! Son 6-7 ay ikinci müdürün de gayretleri ile bu durum düzelmeye başladı ama ilk 1 yıl benim çocuğum karantinada Bahar astım hastası, 26 kişi kaldık ve karantinada normal şartlarda onların isnadı ile suç grubu diye ayrılıyoruz biz ama karantinada hepimizi aynı yere koydular. Biz sigara kullanmıyoruz, hijyen çocuklarımız için çok önemli, benim çocuğum astım krizi geçirdi karantinada çünkü 12 kişilik yerde 26 kişi kaldık, 22’si adli mahpustu ve sigaranın biri yanıp biri sönüyordu. Bazı kişiler vardı ve bu insanlar memur tarafından basıldı ve çocuğum 3.5 yaşındaydı, edilen küfürleri nasıl duyultmayabilirim, bir tanesi dilinin altına jilet koyup mahkumun üstüne yürüdü, cam çerçeve indi 15 gün boyunca önceki 2 yılıma bedeldi ve bir akşam orada biz tutuluyoruz, durumumu anlatıyorum “Yapacak bir şeyimiz yok. Almasaydın çocuğu.” Diyorlardı, çocuk astım krizi geçirdi, sonraki süreçte ben bunu şikayet konusu yaptım, çocuğumun cezaevinde yemiş olduğu yiyeceklerden belki de boşaltım ile alakalı sıkıntıları var, bundan dolayı ona tedavi uygulamaya çalışırken ilaçlarını içeri almadılar. İlaçlar içeri verilirken açık ilaç almıyoruz diyorlar. İçeriden de temin etmediler. Ben 5 gün boyunca o dönemin görevli başmemuruna yalvardım, bana benim çocuğumun ilaçlarını özel olarak getirmedi çünkü şunu söyledim: “Koğuşumda ilaçları var. En azından oradan getirin.” Dedim. “Koğuşlar arası alışveriş yasak.” Deyip getirmediler ve benim çocuğum kanamalı bir şekilde ne yazık ki kriz geçirdi, bütün bunlara sebep olunan başmemuru şikayet ettiğimde takipsizlik kararı çıktı. Bunun gibi sıkıntılı durumlar Bahar’da doğal olarak çoğu şeyden korkuyor, doktordan her çocuk korkar ama doktordan, iğneden korkuyor, hiçbir çocuk seve seve zeytinyağı içmez Bahar zeytinyağı içiyor hasta olmayayım diye çünkü bunları ileri derecede çekti. Psiko sosyal birimi çocuklar ile alakalı Gebze’de kreş ortamı var ama her iki güzellik aynı anda verilmiyor. Pandemi sürecinde; yaklaşık 1 yıl çocuklar da koğuşa kapatıldı, sonrasında ikinci müdürün gayretleri ile çocuklara en azından birbiri ile temas ettirmeyecek şekilde 1’er saat haftada açık alana çıkartma başladı. Avlular 11 adım açık alan 70 adım civarında. Buraya çıkartmaya başladık çocukları, kreş açılınca haftada 2-3 gün kreşe gittikleri için bunu tekrar aldılar. Biz tekrar kreşe götürmeye başladık çocukları, burada da çocuklar ile alakalı dışarıdan oyuncak getirilmiyor, içeriden veriliyor fakat içeride de Gebze’de sosyal çalışmacının yetkisinde bu durum. O istediği kadar kıyafet veriliyor, benim çocuğum bir balon için günlerce ağlatıldı. Ben dışarıdan alayım diyorum “Yasak” siz verin diyorum “Temin edilmiyor” biraz sosyal çalışmacının da insanlar bazı konularda ayrımcılık yapabiliyorlar. Orada ayrımcılığa maruz kaldık.

<:Suç grubuna göre ayrımcılık olduğunu hissettiniz. Cezaevi çıkışında da sorunlar yaşadınız sanıyorum. Neler yaşanıyor?

Özge Elif Hendekçi : Bayramlık dağıtılıyor çocuklara, hayırseverler kurumlara belirli bağışlar yapıyorlarmış. İnsan hayır yaptığı zaman peşine düşmeli çünkü bezler ya da ıslak mendiller orada çürümeye bırakılabiliyor bazen. O yüzden peşine düşülmeli. Bayramlık dağıtımı oldu, paketleri hazırlandı, koğuşta 3 çocuk vardı Bahar sürekli yanımda duran arada dışarı çıkan bir çocuk, bayram olduğu için ben çocuk dışarıda olsun niyetiyle bakan olduğu için, içeride 4 yıl boyunca çıkamayan çocuklar var. Bana söylenen o gün memur gelip çocuğun ayakkabı numaralarını aldı, çocuklar sevindi. Akabinde ben 14:30 sıralarında Bahar’ı çıkardım, o poşetler bize verilmedi. “Senin çocuğun içeride görülmüyor.” dedi. Benim çocuğumu iki gün dışarıya göndermem onlar için bir suç gibiydi. Tabii ki öncelikli olmalı ve orada çocuk gelir gelmez söylediği şey şu; “Hani bayramlıklar?” balon noktasında çıkışımızda Bahar’ı hayali vardı hep; elimde balonlar olsun anne! O güne kadar bizim takvimimiz var sürekli onu çiziyor, 230’lü günlerimiz varken Bahar şey demişti: “Anne bunların hepsini çizsem yarın çıkabilir miyiz?” demişti. Bahar orayı benim evim zannediyordu, benim çıkabileceğimi düşünmüyordu. 2.5 yaşındayken Bahar’ı hastaneye götürürken x-ray’in orada Bahar şok yaşadı. “Sen buradan geçemezsin. Yasak.” Dedi. Orada bir gün ağlayınca dediler ki: “Annen buradan geçemez.” Seni parka götüreceğim demeye 4 yaşından sonra başladım. Kendisi inanmaya başladı son 4-5 ayımızda fakat son 1-2 hafta kala Bahar: “ Ben çıkmak istemiyorum. Gitmek istemiyorum. Teyzeleri bırakmak istemiyorum.” Dedi ki öncesinde çıkalım diye ağlıyordu. “Utanıyorum. Gitmeyeceğim.” Dedi. Son güne kadar hiç konuşmadı. Son gün eşyalarımızı topladık kapıdan çıktık, Bahar: “Ben gitmek istemiyorum.” Diye ağlamaya başladı. “Ben utanıyorum.” Diyor çünkü ilk defa benimle dışarı çıkacak. Belki derinliklerinde farklı düşünceler de vardı ki varmış! Benim onu bırakıp gideceğimden korkuyor sürekli, ben markete bile gidemiyorum. Sürekli kontrol ediyor, şu an bile yan odada ben biliyorum ki ara ara kapıya gelip sesimi dinliyor.

<:Bahar merhaba.

Özge Elif Hendekçi :Telefon görüşü ile siz üzerinde duruyorsunuz ama çocuklu mahkumlarda ayrım yapılıyor, 10 dakika veriliyor ki görüntülü de değil telefon. Normalde diğerleri 1 saate kadar görüntülü konuşabiliyor, ben çıkarken arkamdan birkaç anne şunu söyledi; senden tek istediğimiz bunu duyurabildiğin her yere duyun, bunu özellikle duyurmak istiyorum, bakanlığa sesleniyorum. Anne annedir, evlat evlattır! Bunun suçlusu suçsuz ayrımı olamaz. Bu bir haksa herkese eşit olarak verilsin.

<:Siyasi mahpuslara görüntülü görüşme verilmiyor diyorsunuz.

Özge Elif Hendekçi :Verilmiyor! Sadece 10 dakika normal telefon görüşmesi.

<:Bu da çok büyük hak ihlallerine neden oluyor. Çok teşekkür ederiz. Biliyorum ki sabahlara kadar anlatırsınız, büyük sıkıntılar yaşadınız, sesiniz olmaya çalıştım ve izleyenlerimiz de şu anda bizim aslında o büyük buzdağının küçük bir kısmını söylediğimizi kamuoyuna aktardığımızı anlamışlardır.

Özge Elif Hendekçi :Bizler teşekkür ederiz. Yusuf Kerim de inşallah annesine kavuşur.

<:İnşallah, sizler de çektiklerinizi on binlerce kadın adına, anne adına anlattınız. Teşekkür ederiz.

Değerli izleyenler ikinci bölümümüzde, cezaevindeki çileler bitmiyor. TAYAD’lı aileler konuğumuz ve onların da anlatacağı çok önemli hususlar var. Belki onların benzerini yaşadınız, cezaevlerinde çok büyük dramlar yaşanıyor. Büyük haksızlıklar, ihlaller yaşanıyor, siz de onları yaşıyorsunuz TAYAD’lı aileler olarak ve programımıza konuk ettik. Mahkumuna para yatırdığı için cezalandırılan aileler ve diğer birçok sorun var.

Naile Kara:Duyarlılığınız için teşekkür ediyoruz. Cezaevlerinde yaşanan onlarca sorundan bir kısmını anlatmaya çalıştı annemiz ve bizler de aynı şeyleri yaşıyoruz yıllardan beri. Zulüm bitmiyor hapishanelerde. Adım Naile Kara oğlum Fikret Kara Kürkçüler F Tipi Hapishanesi’nde yatıyor. Babası TAYAD’lı İsmail Kara ve diğer TAYAD’lı aileler ile birlikte tutuklandılar. 12 Aralık gecesi saat 01.30 sıralarında bir operasyon başlatmışlar, uykularımızda “Kapıları kıracağız, açın yere yatın.” Şeklinde onlarca polisle evler basıldı ve 60-70-80 yaşına kadar olan ailelerimiz, anneler, babalar, yakınlar 26 kişi gözaltına alındı ve bunlardan 14’ü tutuklandı, 3 kişi ev hapsiyle diğerleri de adli kontrol ile serbest bırakıldılar. 14 kişi hala hapishanede mahkemenin ne zaman başlayacağı belli değil tabii biz bu operasyondan sonra televizyonların altyazılarından anlayabildik, “teröre finansman sağlıyorlar” diye altyazı geçti. İktidarın yazarları, kalemşörleri “terör örgütüne destek ve finansman” diye verdiler ve evlatlarımız onlarca yıldır hapistedir, bizler TAYAD’lı aileleriz ve yüzlerce tutsak var hapishanelerde herkes evladının gücü yettiğince ihtiyacını karşılıyor. Böyle bir dayanışma vardır bizde, evladınız yani! Bu yazıdan sonra biz anladık ne olduğunu, niye alındıklarını çünkü eve gelenler sadece “Savcılıktan bir soruşturma var, ifadeleri alınıp bırakılacak.” Denilmişti! Biz TAYAD’lı ailelerden bahsedeceğim; oğlum 1998’de tutuklandığı zaman TAYAD’lı aileler ile tanışmış oldum. TAYAD’lı aileler hapishane kapılarında, karakol önlerinde bir araya gelen aynı akıbeti paylaşan ailelerin bir araya gelmesidir, bunun için dört duvara gerek yok, her yer bir TAYAD herkeste bir potansiyel olarak TAYAD’lı, tutuklu yakını, tutsak yakınıdır ama baskılar, işkenceler, gördüğümüz zulüm daha bir boyut kazanıyor böyle olunca. Hem katalog suçlusu gibi hem de potansiyel suçlu gibi görülüyoruz bunları zaten siz biliyorsunuz, bu insanları davet etseler iki memur gönderseler, gidip ifadelerini de verecek, tutuklayacaksa da yine tutuklayacak, gece yarıları gelip koçbaşları ile kapıları kırmaya gerek yok! Herkesin sabit bir adresi var ve inanın o alınan insanların bir kısmı hala adli kontrol ile gidip haftada 1-2 kere imza veren kişiler. Bunu yapmaya hiç gerek yoktu ama böyle bir şeye ihtiyaçları olmuş demek ki iktidarın ve de şöyle; suç icat etmişler! Yeni bir suç ile karşılaştık, neymiş? İçeride “terör örgütüne biz destek veriyormuşuz, finansman sağlıyormuşuz” evlerimiz basıldı, bu kadar evlerin içinde ne ayakkabı kutuları çıktı ne para çıktı ne başka bir şey çıktı! Bolca resim çıktı, evlatlarımızın gönderdiği mektuplar çıktı ve kitaplar çıktı, biz de başka bir şey yok! Bizler dar gelirli vatandaşız! Çoğumuz emekliyiz, aylıklarımızdan arttırdığımızda, yeri geldiğinde giymeyip, yemeyip evlatlarımızın ihtiyaçlarını karşılıyoruz ve bunu da karşılayacağız ölünceye kadar. Biz evlatlarımızın, insanlarımızın ölüsüne de dirisine de mahpusluğuna da sahip çıkacağız! Evlatlarımız orada yalnız değildir! Ne yapmaya çalıştıklarını bilmiyoruz ama biliyoruz ki Suç işleri Bakanı yeni bir suç çemberi çıkarmış biz finans sağlıyormuşuz. Peki nereye finans sağlıyoruz? İçeride çocuklarımız bu paralarla ne yaptılar? Ne aldılar? Nasıl bir finans sağladık? İş yeri mi açtılar? Ne yaptılar o parayla? Gönderdiğimiz 300-500 TL ile, 50- 250 TL ile . Yeri gelince evlatlarımıza ne gönderiliyor? Eşi, dostu, arkadaşı diyor ki: “50 lira da benden olsun. 100 lira da benim selamımı söyleyeyim üstüne katın.” ya bu bir dayanışmadır, bu bir kültürdür, bu bir gelenektir. Biz bu geleneklerimizden asla vazgeçmeyeceğiz! Ne evlatlarımızı sahiplenmekten vazgeçeceğiz ne de onlara destek olmaktan vazgeçeceğiz!

<:Vasisi değilsin sen yatıramazsın gibi bir gerekçe mi ileri sürüyorlar?

Naile Kara: Bu alınanların mesela vasisi herkesin vasisi olacak diye bir şey yok. Mesela İsmail Kara babası, ben annesiyim vasisiyim, babayı aldılar şu anda. Bizlerin akıbeti ne olacak? Onlarca para yatıran insanların akıbeti ne olacak? Böyle bir suç olabilir mi? Vasisi olsan ne olur olmasan ne olur!

<:Sonuçta o paraya içeride ihtiyacı var, günlük, kantin ihtiyacını karşılamak için başka ne yapsın o parayı?

Naile Kara:Zaten içerideki insanların ihtiyacı olmasa olur mu? Sağlıkları bir sorun, beslenmeleri bir sorun, giyinmeleri bir sorun, kantin çok pahalı, elektrik paraları çok fazla geliyor ve düşünün bir cezaevinin elektrikleri ticarethane diye okunuyor, ticarethane diye geliyor ve bizlere verilen devletin verdiği IBAN’dır. Diyor ki: “Bu IBAN’a yatırın.” Biz hapishaneye gittiğimizde kimse de kimsenin yerine yani çocuğumun yerine ya da yanında ki arkadaşının ihtiyacı var yatıramıyoruz para. Diyelim ki ailesi gelemedi bana dedi ki: “Sen gidiyorsun şu parayı yatırabilir misin? Aynı yerde kalıyorlar.” ben onu yatıramıyorum zaten. Hukuken böyle bir şey icat etmişler. Ne diyor bana? “IBAN’dan ya da postaneden yatırabilirsin.” Diyor. Oradaki vezneye yatıramazsın ama diğer yerden yatırabilirsin diyor. Devletin kasasına giren bir paradan bahsediyoruz, sonuçta oradan yatırdığımız paralar orada, çocuklarımızın cebine giren bir şey yok, sadece çocuklarımız ihtiyaçlarını karşılayabiliyorlar. Bir mektup atmak 25 TL, faksı da cabası! Bunlar siyasi tutuklu, bunlar yazıyorlar, çiziyorlar, üretiyorlar ve bunları almak için de paraya ihtiyaçları var. El işi yapıyorlar, el işi yasaklanıyor. Dışarıdan boncuk gönderiyoruz kabul etmiyorlar. Diyorlar ki: “İçeriden siz alın.” Dışarıdan ne göndersek “Kantinden alsınlar.” Para gönderiyoruz terör örgütüne finansman sağlıyorsunuz diyorlar, böyle bir şey olabilir mi? Akıl mantık alacak bir şey değil! Çok zulüm gördük çok görüyoruz da hapishaneler de çok kötü durumda, Kürkçüler de aynı durumda, şimdi yeni bir müdür gelmiş yeni yeni şeyler icat ediyor. Örneğin; sürgünler, sevk diyorlar onlar biz İstanbul’dayız çocuğum Adana’da mesela. Adana’dakininki İzmir’de, İstanbul’da. Bunlar artık yaşanan onlarca sorundan biri ama mesela şimdi çocuklarımız içeride ne yapıyor? Birtakım haksızlıklara demin annenin anlattığı gibi insanca yaşam talepleri için ne yapıyorlar? Talepte bulunuyorlar, bakıyorlar olmuyor, onu çağırıyorlar olmuyor, bunu yapıyorlar olmuyor. Bakıyorlar onun için mücadele ediyorlar ne yapacak içerideki adam. Ya kapı dövecek ya slogan atacak, bunun için de habire hücre cezaları, görüş cezaları ben vasiyim gidip görebiliyorum ama diğerleri gidip göremiyor, seni orada da o şekilde engellemiş oluyor ama içeride mesela sohbete çıkabilir fakat şimdi yeni öyle bir kanun çıktı mı çıkmadı mı bilmiyoruz ama onlar bir şeyler uyduruyorlar. “Senin ziyaret cezan varsa sen içerideki sohbete de çıkamazsın.” Diyor. Buyur buradan! Yani şimdi onu da yasaklıyor, bir ağız içi aramada dayatması var, Kürkçülerden muhtemelen mektup almışsınızdır. Ayrıca evlatlarımızın size saygılarını ve selamlarını iletiyorum. Ercan Yıldız’ın mektubuna cevap vermişsiniz oğlum söyledi. Anadolu’da bir laf var deveye boyunun neden eğri neremiz doğru ki demiş! Neresi doğru ki! Biz içerideki evlatlarımızın verdiği mücadele onların insanca yaşamak istedikleri için biz de onların sesini dışarıya taşıyoruz. Diyoruz ki; hasta en önemli şey sessiz ölüm, her gün tabutlar çıkmasın, evlatlarımız ölmesin, hayatın büyük suçu budur parayı atıyorlar ortaya ama esas suçu budur. Kampanyalar düzenliyoruz; kalp hastası, kanser hastası evlatlarımızı dışarı bırakın diyoruz. Bunun için çıkıp eylemlikler yapıyoruz, yaptığımız suçtur diyerek bu hale getirdiler biz bunun bir haksızlık olduğunu düşünüyoruz. İçerideki insanlar da hasta tutsak statüsünde hepsinin çeşitli rahatsızlıkları var. Mehmet Güvel kanser hastası 80 yaşına yaklaşmış bir insan. İsmail Kara birinci derecede KOAH, tansiyon ve şeker hastalıkları var. Fahrettin Keskin keza yine öyle. Onlar da hastalar! Zaten itile kakıla onlarca kez gözaltılar yaşayarak bugüne geldiler, evlatların peşinden bir adım geri adım atmamışlar. Bununla da atmayacaklar bu kesindir hiçbirimiz atmayacağız böyle bir suçu kabul etmiyoruz! Bir an önce serbest bırakılmalarını istiyoruz.

<:Peki teşekkür ederiz. Yargısal süreç daha diyorsunuz iddianame hazırlanmadı. 2 aydır neredeyse cezaevindeler. Yaşlı başlı insanlar bunlar; 60-70-80 yaşlarında insanlar ve sağlık sorunları var. Maalesef daha iddianame yok, duruşma günü yok. Bir sürü maddi manevei sorunlar yaşanıyor ve çok uyduruk gerekçelerle zulmen cezaevine alınmış durumdalar, böyle birçok mahpus takip ettik, çok büyük dramlar yaşandı, bu konuları takip ettim. Cezaevindeki mahkuma para yatırmış diye aylarca yaşlı kişiler cezaevinde kaldı ve maalesef bu zulüm devam ediyor, halen de kalıyor! Acımasızca yapılıyor bu işler, cezaevinde hamile kadınlar, çocuklu anneler, lohusa kadınlar, yaşlı anneler, babalar, dedeler ve bunun sonucunda ne oluyor? Tabii düşük yapan anneler, düşen bebekler maalesef bunları da biliyoruz. Büyük sorunlar yaşayan anneler, kadınlar, bebekler, çocuklar, yaşlılar, hastalar ve sonunda ne oluyor? Hasta mahpuslar çok yoğun bir şekilde ölüyor. Sorunları gündeme getirdiniz, çok önemli çok değerli. Biz takip edeceğiz. Biz mecliste gündem etmeye devam edeceğiz çünkü en azından bir şekilde cezaevine alındı, yargılayın tutuksuz yargılansın en azından bu yapılsın. Bu yaşlı insanlara bu zulümdür diyoruz, haksızlıktır. Bunların yapılması için de biz de gereken gündemi yaparız.

Hasan Basri Yıldız: Ben TAYAD’lıyım. Biz TAYAD’lıların mücadelesini içerideki tutsakların mücadelesi olarak sürdürüyoruz, şunu söylemek istiyoruz kısaca; evet sorunlar tespit ediliyor, bir şekilde dile getiriliyor ama şöyle bir durum var Naime anne, deveden örnek verdi neresi doğru diye biz de şöyle diyelim; biz Sultan Abdal bozuk düzende sağlam çark olmaz bu mücadele verilmek zorunda. Faşizmle yönetilen bir ülkedeyiz ama temelde şöyle bir sorun var; biz biliyoruz faşizm toplumu susturmak için en yüksek etki grubundan cezaevlerini bir esir kampı olarak bugün kullanıyor. Bu çok açık, hasta tutsaklar var ve TAYAD’lı aileler 80’li yaşlarına dayanan 14 tane insanı faşizm tutukladı hapse attı. Bunlar bu ülkenin sürgünleri var bu ülkede feodal dönemden kalma F tipleri yetmedi insanların 10 adım atabileceği metrekarelerde tutulan hapishaneler yapıldı 2000’li yılların ortalarına doğru bu hapishanelere e 19 Aralık operasyonuyla geçirildi fakat şimdi de F tiplerini yetmedi, F Tiplerini devrimcilerini hapsetmeye kapatmaya yetmedi bugün feodal dönemden kalma S tipi Hapishaneler yapılıyor. Bu ülkenin demokratları, bu ülkenin devrimcileri, bu ülkenin solcuları bu hapishanelere kapatılıyor bu örnekleri hepimiz biliyoruz fakat şöyle bir sorunu tespit etmekte bir zorluk ayrıca yaşıyoruz fakat bunun karşısında bu ülkenin devrimcileri, demokratları, aydınları ve bu ülkede muhalefet yaptığını söyleyen sizi bundan ayrı tutabiliriz tenzih edebiliriz ama çok büyük bir bölümü bu ülkenin temel sorununun bu ülkede demokrasi olduğunu söyleyip devrimcilerin bu ülkenin sorunlarını en yakıcı haliyle dile getiren devrimcileri hapishanelere kapatıldığında ses çıkarılmamasını çok anlamıyorum. Anlıyorum aslında bunun arkasındaki nedenleri onları da biliyoruz ama bugün Meclis’te bakın bugün Aydın’da Yılmaz Ekinci diye bir genç intihar ettiği nedeniyle tabutu çıktı. Nisan’da Silivri 5 No’lu Hapishane’de insanlar işkencede öldürüldü tabutlarından kan sızıyordu. Bugün hapishaneler sorununun mecliste muhalefet milletvekilleri tarafından her gün dinlendirilmesi çok elzem, çok acil bir durumdur! Her gün, her gün çıkan bir milletvekili muhalefet, muhalif olduğunu söyleyen, demokrat olduğunu söyleyen bir milletvekilinin böyle bir sorumluluğu var. Bunun yapılmıyor olmasını çok anlamıyoruz! Bu ülkede sorun demokrasi ise bu ülkede sorun ekmek ise, bu ülkede sorun adaletse, bu ülkede sorun bu kadar ağır travmaların yaşandığı bir hapishaneler sorunumuz varsa ki işte bahsediyoruz S Tipi hapishanelerle yeni yeni gündeme geliyor ve bu ülkede 315.000 tutsak var, yarısı tutuklu ve on binlerce dışarıda denetimliliğe tabi tutulan insan var. Bir ülke adeta hapishaneye çevrildi söylemeye çalıştığım şey şu; çok yakıcı sorunlar yaşıyoruz. Hapishaneler adeta patlamaya hazır birer bomba haline geldi çünkü bu kadar büyük haksızlıkların yaşandığı hapishanelerde insanlar intihar ediyor, insanlar F tiplerinden daha da derin şekilde yoğun bir tecritte güneşin bile gösterilmediği kapalı tabutluklara sıkıştırılıyor. Biraz önceki anne de anlattı, buna daha bu ülkenin aydın sorumluluğu taşıyan insanlara ne kadar gözünü kapatacak bilemiyoruz. Biz TAYAD’lılar olarak buna derhal bir çare düşünülmeli ve verilmesi gereken bu mücadeleler aydın sorumluluğunda da verilmeli.

<: Özetlediniz çok çarpıcı cümlelerle, hem Naime anne hem siz çok önemli gerçekliklerin altını çizdiniz, büyük bir zulümdür vahşettir kabul etmiyoruz ve bu konuyu gündeme edeceğiz, söz veriyoruz gündem etmiştim gündem etmeye devam edeceğim.

Hasan Basri Yıldız: Tek başımıza bu mücadeleyi veremeyiz. Siz de demokrat gördüğünüz saydığınız aydın misyonunu taşıyan milletvekilleriyle bunları birebir konuşup iktidarı sıkıştırmak gerekiyor. Onları bir şey yapmaya zorlamak gerekiyor çünkü onlar zulüm düzenini sürdürmek için baskıyı arttıracaklar. Bu uzlaşmaz çelişkinin halkla, faşizmin arasındaki uzlaşmaz çelişkinin kanunudur. Onları bir şey yapmaya zorlamak bizim mücadelemize bağlıdır bunu belirtmek istedim.

<:Değerli izleyenler iki ayrı konu grubumuz oldu çok önemli, çarpıcı insanı etkileyen cümleleri oldu maalesef şunu söyleyelim tekrar. Bunu biz tespit ettik, Türkiye’de insan hakları ihlallerinin açık ara en çok yaşandığı yer ve konu cezaevleri. O yüzden biz de ağırlıklı bir şekilde cezaevleri konusunu işliyoruz. İşin doğrusu başımızı kaldıramıyoruz o kadar çok yoğun hak ihlalleri var o kadar vahim olaylar var, göz yaşartıcı olaylar var kendimizi alamıyoruz sürekli bu konuyu gündem etmek durumundayız. Çok vahim dertler var, sorunlar var elimizden geldiği kadar misafirlerimiz bunları size yansıttılar bizde tercüman olduk. Yetkililerden bu konuda adım atmalarını istiyoruz. Görüntülü görüşme kısıtlı siyasi mahpuslara yönelik yapılıyor. Özge Hanım söyledi elektrik faturaları çok fahiş derecede Naime Anne söyledi, dertler bitmiyor ve biz Zulümat Bakanı’nın yani yanlış duymuyorsunuz Adalet değil çünkü Zulümat Bakanı Ben ona Adalet diyemiyorum Bekir Bozdağ’ın bir an evvel bu Anneleri dinleyerek harekete geçmesi gerektiğini tekrar söylüyorum.

Programımız burada bitiyor Haftaya salı günü saat 21.00’ae buluşana kadar hepinize insan hakları ihlallerinin olmadığı günler diliyorum. Hoşça kalın.

Yorumlar