31 Mayıs 2022

ÖFG TV’den herkese merhaba, her hafta Salı günü saat 21.00’de haftanın önemli insan hakları konuları ve konukları ile yaptığımız programımıza yine başlıyoruz. Bu hafta Türkiye’nin gündeminde uzun süredir gündemde olan ekonomi ve bu ekonomik sıkıntıların halka maliyeti ile ilgili konuları konuşacağız. İlk bölümümüzde Karar Gazetesi Köşe Yazarı Sn. İbrahim Kahveci ve Sn. Bahri Odabaş olacak. Biz ekonomik sıkıntıların son derece büyük maliyetlere yol açtığını ve faturanın halk tarafından ödendiğini görüyoruz. Ekonomistler bu konuda son derece önemli yazılar yazıyorlar, İbrahim beyin yazılarını da takip ediyoruz, son derece önemli değinilerde bulunuyor, Meclis’te gündem ediyoruz ve kendisi ile ayrıntılı bir sohbet yapma ihtiyacı hissettik.

İbrahim Kahveci:Sizlerin çalışmaları ülke için çok önemli teşekkür ederiz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu: Ekonomik sıkıntılar her zaman ülke gündeminin birinci sırasındaydı ama bu aralar çok açık ara ülke gündeminin birinci sırasında. İktidar ekonomiyi son derece kötü yönetiyor ve siz de bunu yazılarınızda ayrıntılı bir şekilde beyan ediyorsunuz. Faizleri düşürme hamlesi adeta bir felakete büründü ve korkunç bir zararla karşı karşıyayız. Her şey alt üst oldu ve nasıl toparlayacakları belli değil. Tüm bu gelişmeleri siz teknik detayları ile yazılarınızda anlatıyorsunuz. Neden bu hale geldik? Nasıl çıkabiliriz? Bütün bunları bugün sizinle konuşmak istiyoruz. İlk önce iktidar neden bu yanlışları yaptı? Nasıl buralara geldik? Bu konularda sizi dinleyelim İbrahim bey.

İbrahim Kahveci:Ekonomik sıkıntıları iki açıdan ele almak bence gerekir veya önemlidir! Bir tanesi; niye bu noktaya geldik? Bir de sonucu. Ekonomik sıkıntılar artınca bunun toplum üzerindeki adli olaylardan başlayarak diğer olaylara gelmesi. Irkçılığın gelişmesi ekonomik sıkıntılarla ilişkili, bu tür sonuçları da değerlendirmek lazım. İlk olarak; ekonomik sıkıntılardaki artış! Niye buraya geldi? Şunu biliyoruz ki; bugün Türkiye’de ekonomi ile ilgili müdahalelerin ve hamlelerin adli veya reel bir dayanağı yok. Bir örnek vereceğim size; Türkiye’de faiz piyasasının milli gelire etkisi %7 seviyesinde. Rakamla: Geçen yılın tüm bankaların, tüm finans kuruluşlarının, tüm TL kredilerinden, kredi kartı dahil aldıkları faiz 532 Milyar, milli gelir 7.2 Trilyon. %7 seviyesinde, 532 Milyar’dan 50, 100 Milyar tasarruf etmeye çalıştı hükümet. Bu 532 Milyar’ı 400 Milyar’a, 450 Milyar’a düşürebilir miyiz yoluyla çıktı. Yapacağı tasarruf 50-100-150 milyar maksimum. Bunun karşısında döviz piyasasının milli gelire etkisi de yaklaşık %70, biri %7, biri %70 10 katı. Sadece dış borç üzerinden örnek veriyorum; 441 Milyar $ dış borcun son 7-8 aydaki kur artışı ekonomiye zararı 3.5 Trilyon TL. Bir yerde 100-150 milyar tasarruf yapacağız diye yola çıkıyorsunuz ama sadece dış borç üzerinden 3.5 Trilyon ekonomiye yüklediniz. 300 Milyar $ civarında yıllık ithalattan hesapladığınız zaman yine 2.4 Trilyon’a yakın bir maliyet. Hazine garantili müteahhitlerin işleri 150 Milyar $, oradan 1 Trilyon, toplam 6-7 Trilyon ülke ekonomisine maliyet yükleniyor sadece kur artışının. Toplamını aldığınız zaman zaten milli gelirin bütününe geliyor, %100’üne geliyor. Biz varlıkları da düştüğümüz zaman %70 diyoruz. Yurt içindeki döviz varlıklarını düştüğümüz zaman. 100 Milyar yani %7 faiz maliyetine karşı %70 kur maliyetini düşünmemek! Kim bunu yapabilir? Kim düşünmeyebilir? Bunu Boğaziçi Üniversitesi’nde bir eylem var! Boğaziçi Üniversitesi’ndeki eylem akademik, Boğaziçi Üniversitesi’nin kalitesine yönelik yapılan müdahaleye karşı oradaki akademik kadro eylem yapıyor, direniyor, direnmeye çalışıyor. Aslında Türkiye’nin bir bütünü olarak biz Boğaziçi Üniversitesi direnmesini yapmamız lazım. Türkiye’de akıl gitti, cehalet hakimiyeti var! Cehalet hakimiyeti şu; toplum şunu sormuyor: “Sen faiz maliyeti %7 iken %70 kur maliyetini nasıl düşünemezsin? Nasıl bütün ülkeyi bu maliyet altında ezdirirsin? Bilinçli olarak biz kuru yükselttik diyorsanız, kur korumalı mevduat ne?” Şu anda kuru durdurmaya çalışmanızın amacı ne? Kuru durdurmaya çalışıyorsunuz, bunun yüzünden biraz önce faizde 100 Milyar tasarruf yapmaya çalıştılar dedik. Bugün kur korumalı mevduat bankalar bu mevduata faiz veriyor, bu verdikleri faizin kur artışı olan faiz farkını Hazine ve Merkez Bankası, döviz bozduranları Merkez Bankası, TL’den KKM’ye geçenleri Hazine ödüyor. Sadece kur korumalı mevduatın 3-4 aylık maliyeti 100 Milyar’ı geçti. Siz bankaların verdikleri faizleri geçiyorum, bankaların zaten ilk 3 ayda verdikleri TL kredilerine faiz %90 arttı, sadece Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Merkez Bankası’nın üstlendiği faiz maliyeti 100 Milyar, 3-4 ayda. Birinin bunu sorması lazım! Sen 100 Milyar faiz tasarrufu için yola çıktın, 6-7 Trilyon milli gelire maliyeti arttırdın, ardından döndün Hazine ve Maliye Bakanlığı olarak sadece 100 Milyar faiz yükü verdin. Bu nasıl bir yönetimdir? Bu politikanın adli, reel hiçbir tarafı yok! Hükümet, Sn. Cumhurbaşkanı, Hazine Maliye Bakanı, Merkez Bankası açıklamalarına bakın: “Enflasyonla mücadelede gereken tedbirleri alacağız. Hiç korkmayın önlemi yapacağız. Hiç korkmayın biz çaresine bakacağız.” E bakın! Elinizi tutan ne? Enflasyonu %18’den %70’e ki bir hafta geçmeden bu hafta sonu göreceğiz %80’e dayanacak, sizin zamanınızda yükseldi, sizin döneminizde oldu. Bugüne kadar niye yapmadınız? Bugüne kadar elinizi ne tuttu? Niye yapmadınız? Şimdi yine söylüyorlar; “Yapacağız.” Diyorlar. Yapın! Niye yapmıyorsunuz? Niye duruyorsunuz? Çünkü şu bir gerçek; anketlerde görüyoruz. Hükümetin çok büyük bir başarısı var. Vatandaşın algısını manipüle etme başarısı. Tüketici Güven Endeksi soruları, diğer güven endeksi üzerinden TÜİK’in resmi rakamları; vatandaşa soruyorlar. Şu anki ekonomik durumun kötü diyor ama aylardır hatta yıllardır şu anki ekonomik durumun kötü olduğunu söyleme oranı çok yüksek. Vatandaşa bir de ikinci soru soruyorlar, önümüzdeki döneme ilişkin ekonomik beklentin ne diye soruyorlar. O da kötüleşiyor ama mevcut ekonomik durumun kötü olduğunu söyleyenlere oranla daha az kötüleşiyor. Yani vatandaşın 4-5 yıldır mevcut ekonomik durumundaki kötülük %40’lara düşmüş o kadar kötü ama önümüzdeki döneme ilişkin beklentisindeki kötülük daha yukarıda %60’larda. Bunu bir başka ifadeyle söyleyelim; vatandaşa mevcut geleceğe ilişkin beklentileri ifade eden bir gösterge; hep şunu söyleriz Demirel’in sözü üzerinden “Tencere iktidar götürür.” Ekonomik parametrelere, verilere bakıyoruz. İşsizlik, gelir seviyesi, fakirlik gibi verilere bakıyoruz. Eski yıllarda bu ekonomik verilere göre iktidarlar şu andaki alması gereken oy %2-3’ün üzerinde değil hatta %1’i bile geçmemesi lazım bu Cumhur Partisi’nin. Eş Başkanla yönetilen bir Cumhur Partisi. Cumhur Partisi’nin oy oranı %1-2-3’ü geçmemesi lazım niye %30’lar konuşuluyor bu da iktidarın başarısı. Büyük fakirlik vermesine rağmen oy oranını koruması büyük başarı bu büyük başarı ülkeler için bir gelecek vaat eder mi? Hayır! Ülkeler için bir gelecek vaat etmez, tam tersi ülkelerin geleceğini cahiliye dönemi ile karanlığa gömer. Din ve milliyetçiliğin siyasette kullanılması, beka söylemi, düşman oluşturma, iç, dış düşmanlar. Bugün bakın Türkiye’de neredeyse basit formülü söyleyelim, bunu itiraf edelim. Cumhur Partisi’nin tabanında şöyle bir formül var; HDP=PKK, CHPİbrahim KahveciHDP=PKK, Saadet, Gelecek, Deva, İYİ Parti, CHP, HDP=PKK; onlarda onun yardımcısı. Bu formülize ediliyor. Tamamen güvenlikçi, dini ve milli söyleme dayalı, vatandaşa diğer %50’nin hain olduğu. Vatandaşa şunu ifade edemezsiniz; HDP’nin 10 milyon seçmeni var, siz 10 milyonu hain mi ilan edeceksiniz? %10 oy oranı var bunlar terörist mi oluyor? Hayır. Ona cevap yok! CHP, HDP=PKK diyorsunuz, o zaman %35 mi terörist oluyor veya diğer partileri kattınız %50, ülkenin yarısını terörist ilan ettiniz bu ülke nasıl yönetilir o zaman? Nasıl gidecek? Bu açmaz üzerinden ekonomik sıkıntı, ben çöpten ekmek toplarım ama reisime sahip çıkarım zihniyeti hakim oluyor. Bunun çözümü aslında tek taraflı değil. Türkiye’nin güvenlikçi politikalarının yurt dışı müdahalelerde, bir noktada değerlendirilmesi aynı zamanda muhalefetin de bunu dikkate alarak, buna yönelik tüm partilerin demokratik, özgürlükçü, Türkiye’yi barış içinde yaşatacak tablonun sunulması aynı zamanda iktidarın değil muhalefetin de çalışması lazım. Önemli bir kesim, vatandaşa güvenlikçi, emniyet noktasında bazı şeylerin sunulması ve garantiye alınması tabir-i caizse. Merak etmeyin ülkenin güvenliği, biz bu gemideyiz. Hep beraber bu gemide yaşıyoruz ve bu gemide hep beraber kardeşçe yaşayacağız mesajının daha güçlü verilmesi gerekiyor, ben ekonomist olarak siyasi analize girdim bunu da belirteyim.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Çok önemli bir başlangıç noktasına değindiniz. Faizleri düşürmenin peşine düşüp, sonrasında bir büyük ekonomik felaket oluşturup, ardından da yamalı bohçayı birtakım tedbirlerle gidermek çalışması, her tarafından patlak veren bu geminin tıkaçlarla tıkanıp yürütülme çabasını anlatıyorsunuz. Şu anda gördüğümüz kadarıyla kısa vadeli borçlarda da çok büyük bir miktarda biriken borç var Türkiye’de, dış borçlarda artış var, Merkez Bankası rezervlerinde eksi rakamlar var. Gelinen noktada Doların artışı durdurulamıyor, döviz, Euro, Dolar artışı devam ediyor. Sanırım bu konuda da sürekli bir satış veya şöyle haberler geliyor; şirketlere Dolar satın baskısı, bankalara bu konuda baskılar yapılıyor. Bu tür geçici tedbirlerle bir büyük felaketin üstü örtülmeye çalışılıyor gördüğümüz kadarıyla. Tıkaçla tıkayarak her tarafından patlak vermiş bir geminin su alması engellenmeye çalışılıyor. Bu tabloyu biraz daha teknik detayları ile açar mısınız?

İbrahim Kahveci:İki şekilde bunu ifade edeyim. Bir tanesi; geçen gün bu konuyu köşe yazıma taşıdım. Enron vakası, Enron batışı, Enron Gemisinden kaçış, Enron şöyleydi. Biz buna benziyoruz, Türkiye buna benziyor. Ben bunu şöyle ifade ediyordum; dışı parlatılan varlığın içinin çürümesi. Enron da öyleydi! Enron Amerika’nın 7. Büyük şirketiydi. 2007-2008 krizinde batan bir şirket. Şirketin üst yöneticileri müthiş bir itibarlı yaşam sürüyor. Özel uçaklar, özel yatlar, özel konaklamalar, müthiş bir itibar gösterir Enron’un üst yöneticileri ve büyük hissedarlar. Kokteyller, balolar düzenleniyor Enron’un büyük başarısı ile ilgili çalışanlara ve küçük hissedarlara yönelik bunlar yapılıyor. Gösterişli balolar, gösterişli kokteyllerde Enron’un ne kadar başarılı olduğu ne kadar büyük işler yapacağına ilişkin bu muhteşem, ihtişamlı balolar, kokteyller, üst yönetimin ihtişamı, uçakları, yatları, katları her şeyi! Arka planda ne varmış biliyor musunuz? Meğer Enron batıyormuş, büyük hissedarlar 80 Dolar hisse fiyatlarından hisse satıyormuş o gösterişli balolar, gösteriş içinde hisse satıyormuş Enron’un üst yöneticileri ve büyük hissedarları ama küçük hissedarlar ve çalışanlara parlak bir Enron sunuyorlarmış! Sonra birkaç ay içerisinde Enron battı gitti aniden. Bu itibar sayesinde; bu gösteriş, lüks şatafat içerisinde aynı zamanda işbirlikçileri varmış, siyasi işbirlikçileri varmış, finansal işbirlikçileri varmış. Bağımsız denetim kuruluşu Arthur Enderson Enron’u denetleyememiş, gerçekleri açıklamamış, gerçekleri açıklaması gereken bağımsız denetim şirketi bunu yapamamış. Kredi derecelendirme şirketleri yapmamış. Enron bir anda battı gitti. Türkiye’nin ekonomik yapısına baktığımız zaman perdenin önünde parlatılan bir vaad var ama perdenin arkasında Merkez Bankası’nın olması gereken 50-60 Milyar Dolar’ı gitti, üzerine Swaplarla gittik, Swapları da harcadık, Merkez Bankası’nın 128 Milyar Doları’nın üzerine, yaklaşık bir 30 Milyar Dolar da şimdi sattık. 158 Milyar Dolar harcadık gitti! Merkez Bankası’nın 128 Milyar Doları ve 30 Milyar Doları gittiği dediği zaman vatandaşa banane dediği zaman Türkiye’nin dış politikası döviz ihtiyacından dolayı Suudi Arabistan’a gidiyoruz nasıl karşılandı? Onurumuzu kırıyor! 84 Milyonun onurunu kıran bir dış politikaya dönüşüyor. Birleşik Arap Emirlikleri; onurumuzu kırdı! Çin de öyle. Bakın Türkiye’nin ırk ve din açısından bir politikası varsa; ki Cumhur Partisi’nin iki unsuru var: Din ve ırk. Eğer bu noktada bir politikamız varsa Türkiye’ye en yakın şey Uygur Türkleri. Hem lehçeleri olarak Türkiye’ye yakın, hem din olarak en yakın ama biz TÜİK verisinden söylüyorum. Türkiye’de Türkiye Cumhuriyeti’ne alınan vatandaşlardan Iraklı, Suriyeli, Afganistan, Pakistan, Yemen, Somali. Dünyanın her bir tarafından, Afrika resmen Türkiye’ye akıyor, T.C. kimliği veriyoruz Uygurluları yolluyoruz ama niye? Çin’den 40 Milyar $ gelecek hayali. 2018 yılından beri Çin’den 40 Milyar $ gelecek hayali! Rusya’dan 50 Milyar $ gelecek hayali ile de Rusya’ya, Dünyanın eli kanlı bir başka diktatörlüğüne yaklaşıyoruz. Dış politikayı etkiliyor, egemenlik haklarımızı kullanamıyoruz, Suudi Arabistan’a Cemal Kaşıkçı dosyasını verdik, egemenlik haklarımızdan vazgeçiyoruz.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Uygur Türkleri ile ilgili iktidarın iki yüzlü politikasını neredeyse 4 yıldır Meclis’te anlatıyorum İbrahim bey. Görüntüde Türk milliyetçiliği hasameti yaptığını ama arka planda 10 Milyar $’lar, krediler, anlaşmalar için Uygur Türkleri’ni sattıklarını net bir şekilde söylüyorum. Siz de ekonomik anlamda bunu görüyoruz, anlaşmaları, Erdoğan’ın Çin’e gidip geldikten sonra neler olduğunu, Uygur Türkleri’ne yapılan muameleleri de yakından takip ediyorsunuz ve ekonomik ilişkileri biliyorsunuz. Tüm ekonomik ilişkileri için değerlerini satan bir iktidar ile karşı karşıyayız İbrahim bey. Maalesef ki güya islami gelenekten söyleyen bir iktidar 28 Şubat’ı eleştiren bir iktidar şu anda tüm değerlerini ayaklar altına almış durumda. Dini, milli, tüm değerler ayaklar altına alınmış durumda. Suudi Arabistan ile ilişkiler de böyle. Nereye varacak? Nasıl şekilleniyor?

İbrahim Kahveci:Uygur Türkleri sadece vatandaşa anlatılabilse; iktidarın ikircikli politikası sadece Uygur Türkleri’nden anlatılsa diyeceksiniz ki: “Anlatıyoruz ama olmuyor” evet bakın karşımızda toplumsal açıdan da bir özellik var. Şöyle bir davranışsal özellik; bir kişiyle oturuyorsunuz, bir konuda konuşuyorsunuz, gayet reel, matematiği de kullanabilen, akıllı cevaplar veriyor. Dönüyorsunuz muhalefet ile ilgili herhangi bir parti ve herhangi bir lider veya AK Parti’den ayrılmış, Sn. Abdullah Gül dahil, 15 yıl önceki cümlelerini size tek tek sıralayabiliyorlar veya Kılıçdaroğlu veya başkaları. 15 yıl önceki, 13 yıl, 10 yıl, 8 yıl önceki tüm açıklamalarını en ince detaylarına kadar size söyleyebiliyorlar, o döneme ilişkin politikalar ama bugün yanlış diyebileceğimiz politikalar veya politik tavırları açıklayabiliyorlar. Dönüyorsunuz Sn. Cumhurbaşkanı’na geliyorsunuz, bugüne ve AK Parti’ye geldiğinizde Sn. Cumhurbaşkanı’nın 1 ay önce söylediğini bugün tam tersini söylediği bir cümle hatırlamıyor! Birden akıl gidiyor! 10 dakika önce başka olaylarda veya muhalefet ile ilgili matematiği de kullanan, her türlü bilgiyi kullanarak izahlarda bulunan şahıs gidiyor, tamamen kapanmış, sizin matematik ile ifade ettiğiniz önceki gün yazdığım yazı vardı Yavuz Selim Köprüsü, Osmangazi Köprüsü toplam yapım maliyetleri yaklaşık olarak bunların normalde karları dahil, kar, faiz her şeyi dahil 4-5 Milyar $’ı geçmeyecek bu iki köprüye verilen hazine garantisi 25 Milyar $! 20 Milyar $ nerede dediğimiz zaman, o akıl gidiyor! Rakamla söylüyoruz. Türkiye’de çocuk sayısı ekonomik krize bağlı olarak geriliyor, diyor ki: “Ekonomi kalkınmaya dayalı.” İyi de 2012-13-14’te çocuk sayısı artmış, 2004-5-6-7’de çocuk sayısı artmış. Ekonominin iyi olduğu dönemde artan çocuk sayısı, ekonominin kötü olduğu dönemde düşerken bunu nasıl ekonomik kalkınmaya bağlarsınız?

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Boş yere 3 çocuk istemekle olmuyor değil mi?

İbrahim Kahveci:Tabi ki para lazım! Şu anda toplumun en büyük sorunu! Bu örnekleri şuradan verdim; Uygur Türkleri’ni anlatamıyorsunuz! Toplumun bir kesiminde “Reisçilik” kavramı insanların realitesini ve aklını da alıyor ama şöyle bir şekilde; 10 dakika önce çok mantıklı konuşan bir insan 10 dakika sonra iş hükümete geldiği zaman birden realitesi gidiyor. Sizlerin işi çok zor! Türkiye’de hukuksuzluk, adaletsizlik, yargı, emniyet, bunların yapmış olduğu davranışlar, dün RTÜK ana muhalefet partisi liderinin konuşmasını yayınlayan televizyon kanallarına ceza verdi. Konuşan ana muhalefet partisi lideri, bunu medya haber vermeyecek mi? Yayınlaması nasıl suç olabilir ana muhalefet partisi lideri! Bu ne demektir; yarın öbür gün sizlerin konuşmaları dahil milletvekillerinin konuşması, yani iktidar haricinde kim konuşursa bu konuşmaları yayınlamak vermek suç olacak! Buraya gidiyor bu iş!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Ekonomik tablonun durumu ortada, bunun nasıl toparlanabileceği konusunda da görüşlerinize başvursak. Şu anda bir büyük yanlışa imza atıldı, faizler düşürülmeye çalışıldı, kur patladı, bunu toparlamak için ne yapacağını bilemeyen iktidar kur korumalı mevduata sarıldı, şu ana kadar en az 100 Milyar TL’lik bir büyük hazineden çıkış olduğunu söylüyorsunuz. Bu hepimizin cebinden gidiyor, iktidarın zaten insan hakları alanındaki fiillerinden dolayı ödediği cezalar ayrı bir konu ama bir de buradaki büyük hatalardan dolayı gelinen bir nokta var. Şu anda enflasyon da patlamış durumda, %70-80-90’a yükseleceğini söylüyorsunuz. Büyük, yüksek bir enflasyon var, yüksek bir cari açık var, yüksek bir bütçe açığı var ve düşük büyüme var. Çok daralmış bir tablo var ortada, çok vahim bir tablo var, kara bir tablo var. Nereye gideceğiz ve buradan çıkış eğer ki bu iktidar gitse, gelecek bir iktidar bunu nasıl toparlar? Sizin öneriniz nedir? Buradan çıkış en azından bu bütün zararın neresinden dönülse kardır mantığı ile bu büyük felaketi nasıl önleyebiliriz İbrahim Bey?

İbrahim Kahveci: Mevcut durumda sebze fidesi, sezon başında fideyi dikersiniz sezon ortasında ürünü alırsınız, sezon sonunda fide ölür gider. Bir de meyve ağacı var. Meyve ağacını dikersiniz 7-8 yıl ürün almazsınız o ağacın büyümesi lazım. 7-8 yıl sonra yavaş yavaş ürün alırsınız 10-15 yıl sonra gerçek ürün ortaya çıkar. İktidar mevcut yönetim Türkiye’yi tarlada sebze fidesi ekmişti 2003’ten beri sebze fidesi yöntemiyle ülkeyi yönetti. Uzun vadeli yatırım yapmadı hiç AK Parti. Domates, biber fidesi dikti ürünü aldı ve kurudu gitti.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Fıstık ağacı dikmedi?

İbrahim Kahveci:Evet fıstık ağacı dikmedi. Bu işin sonuna geldi! İktidarın bunu düzeltme imkanı yok! Düzeltme imkanı; doğru politikalar uygulasa. Bugün dese ki iktidar: “Ben yanlış yaptım, gerçekten doğru politikalara döneceğim.” Dese nihai düzeltme imkanı yok sebebi; güvenilirliğini kaybetti. Hiçbir piyasa iktidara güvenmiyor! Mevcut Cumhur Partisi’nin ekonomik kadrolarına güvenmiyor çünkü başkanı da belli. En büyük sorun başkandan. Serkan Özcan Gelecek Partisi’nin sözcüsü ve ekonomisti, bir sözü var. “Dünyanın en iyi Nobel ödüllü iktisatçısını getirseniz veya Merkez Bankası Başkanı yapsanız bu yönetim altında asla başarılı olamaz.” Onun için ekonominin düzelmesine yönelik ilk ve tek şart iktidarın yönetiminin değişmesi! İkinci şart; sistemin değişmesi. Birinci şart yönetimin değişmesi! İkinci şart sistemin değişmesi. Ardından muhalefet, iktidar ve sistem değişikliği ile zaten bir finansal denge sağlar. Geldikleri zaman, güvenilirlik denge sağlar. Bütün mesele muhalefet ile ilgili devamında ülkeyi nasıl yönetecekleri! Sayın vekilim bu ülkede 0-14 yaş grubu nüfus iki yıldır azalıyor! Çocuk yapmıyor millet! Bizim nüfus artışımız ithal nüfus! Türkiye’nin gerçek nüfusu artmıyor, ithal nüfusla artıyor. Afgan, Irak, Suriye, Pakistan, Yemen, Somali’li nüfusla arttırıyoruz nüfusu, bizim kendi nüfusumuz artmıyor. Nüfusumuz yaşlanmaya başlıyor, bizim bir an önce gelecek kuşaklara birikim yapmamız lazım. Bir ekonomik kalkınma modeli. Meyve ağacı dikmemiz lazım.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Aksine gençlerimiz yurt dışına gidiyor. İnsanlarımız yurt dışına akın akın gidiyorlar.

İbrahim Kahveci:Akın akın gidenlerin içerisindeki en büyük kesim de okumuş kesim.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:En nitelikli kesim gidiyor.

İbrahim Kahveci:Bir ülke ben bunu 2015’lerden beri söylediğim şey var; Türkiye önce Arjantin olacak sonra Venezuela, Venezuela’nın en büyük özelliği; orta sınıf, okumuş kesim ülkeyi terk etti, geriye cahiliye bir iktidar kaldı, cahiliye bir iktidar ile Maduro bir kamyon şöförü ile Venezuela varlık içinde ne büyük yokluğu çeken ülke oldu. Türkiye de maalesef bu sürece gidiyor. Yozlaşma, biz ekonomiyi ekonomik krizler, ekonomik buhran ama Türkiye yapısal çöküş yani kurumsal ve kurallar itibariyle ülkenin içinin boşalması. Okuyanların, kaliteli insanların, yurt dışına gitmesi, buna karşılık doğudan Afrika’dan göç alması gibi Türkiye içeriden ağaç misali, ağacın kökü kuruyor. Türkiye’yi ağaca benzetirseniz kökümüz kuruyor.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Fıstık ağacı, meyve ağacı örneği ile nitelikli bir üretim düşüncesinin olmadığını, bunsuz bir yere varılamayacağını söylüyorsunuz. Uzun vadeli bir kalkın planı, ekonomik plan, ucuz, popülist, tıkaçla birtakım sıkıntıları gidermeye yönelik politikayla bir yere varılamaz, uzun soluklu, vadeli bir politika geliştirmek gerektiğini söylüyorsunuz.

İbrahim Kahveci:İşçilik, çalışanların ücret seviyesi köle ücreti seviyesinde. Bugün TÜİK büyüme rakamı açıkladı, bu ülkenin talan edilmesidir, mallarımız, ürünlerimiz, çalışanlarımız ucuz fiyata. Avrupa’da bir köle olarak gitseniz 200-300 € size herkes veriyor. Biz Türkiye’de 200-300 €’ya çalışıyoruz, ortalama ücret 6 bin TL. Açlık sınırı! Böyle bir ülkede böyle bir çalışma olmaz! Niye çalışacaksınız? Dolayısıyla Türkiye bir büyüme, refah devleti değil, köle, talan edilen ülke oldu! Türkiye’yi buradan kurtarmak için uzun vadeli ekonomik kalkınma ve katma değerli üretim için modelin çizilmesi lazım, kaynakların betona değil üretime katma değere, girişimcinin desteğe ihtiyacı var, çalışanın yüksek gelire ihtiyacı var. Maalesef Türkiye bu lüksünü kapattı. Ekonomik krizin ve fakirliğin toplumsal yaşam üzerindeki sonuçlarına da bakmak lazım! Hırsızlığın artması! İnsanların sokakta kavgalarının artması! Çatışmaların artması! Milliyetçiliğin, kafatasçılığın, yabancı düşmanlığının artması! Bunlar bir toplumun iliklerinde dolaşan mikroplardır. O mikroplar iliklerimizde artıyor ve bunlar bir süre sonra ülkede başka sonuçlara da yol açar. Onun için muhalefet bugün kısa vadede farklı fikir ayrılıklarını görse bile şunu bilmemiz lazım; Türkiye bu ekonomik gidişatla aslında içten içe büyük bir iç çatışma mikropsal, refaha dayalı iç çatışma, ırka dayalı iç çatışma, dine inanca dayalı iç çatışma, her türlü şeye dayalı iç çatışma. İnsan kapı komşusuyla çatışmaya başlıyor, çatışmalar artıyor. Sokakta giderken hiç tanımadığı biriyle çatışıyor, marketlerde kilitler arttı. Bir ülkeye içeriden büyük zarar vermeyi kafanıza koyarsanız ne yaparsınız? Tam da bunu yaparsın. Bugünkü yönetim! Bugünkü yönetim Türkiye’yi içeriden darbe vurma gerektiğinde, yapılması gereken her şeyi yapıyor ama toplumun büyük bir refaha ve barışa ihtiyacı var onun için muhalefete daha büyük iş düşüyor. İktidar maalesef sorumluluk üstlenmiyor! Dün Sn. Nurettin Nebati bile dedi ki: “Enflasyonla mücadele sadece devletin işi değil.” Sen ne iş yapıyorsun? İktidar sorumluluk üstlenmiyor, bütün sorumluluğun ülkenin geleceği adına muhalefetin üstlenmesi lazım, iktidar hiçbir sorumluluk göstermiyor!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Programımızın ikinci bölümünde de vekili olduğum Kocaeli’de MARSİAD Başkanı Sn. Bahri Odabaş. Fındık alanları, yetiştirme, üretim alanları olan birtakım tarımsal projeler konusunda önemli fikirleri olan bir girişimcimiz fakat onun girişimleri iktidar tarafından çoğunlukla akamete uğradı ve o da dertli. Sn. Bahri Odabaş, tarım, girişimcilik alanında yaşadığı sıkıntıları anlatacak. Rize’li, Kocaeli’de ikamet eden bir girişimcimiz, sanayicimiz MARSİAD Başkanı. Yazılarınızı dikkatle takip ediyoruz. Umarım ki değerli görüşlerinize itibar edilir ve bu büyük felaketten Türkiye’yi hep birlikte çıkarırız. Programımızın ikinci bölümünde MARSİAD Başkanı Sn. Bahri Odabaş var. Yıllardır önemli tarım projeleriniz ile sahada birtakım faaliyetlere imza atıyorsunuz. Sizi dinlemek isteriz. Hem fındık alanındaki projeleriniz hem tarım alanındaki projeleriniz ile neler yapmaya çalışıyorsunuz Kocaeli’de?

Bahri Odabaş:Şu anda sahadayım. 20 yıllık hayalimi en sonunda gerçekleştirmeye başlamanın mutluluğunu yaşıyorum. Şu anda sahada kadınlar 20 dekarlık bir alanda, ata tohumundan yetiştirdiğimiz domates, salatalık, biber ve karpuzları ekmekle meşguller dolayısıyla keşke biz bu projeyi 20 yıl evvel hayata geçirebilseydik şu anda Türkiye’nin ne gıda problemi olacaktı ne tarımsal problemi olacaktı ne istihdam problemi olacaktı. Bunların hiçbiri olmayacaktı. Biz bu projemiz için 20 yıl tüm tarım bakanlarının kapısını aşındırmaya çalıştık ama hiçbir tanesine ulaşamadık ve ulaşamadığımız için tarımın geldiği problem ortada. Şu anda 20 yıl eleştirdiğim AK Parti’nin iki belediye başkanının katkısıyla bu projeyi hayata geçiriyorum. İki projemiz var. Biri fındık, diğeri tarım ile ilgili. Fındık ile ilgili problemi biz çözdük. Biz bu proje için çalışırken fındığımızı biz katma değerli ürüne dönüştürmediğimiz, katma değerli ürün olarak dünyaya satmadığımız müddetçe bu fındık problemini çözemeyiz demiştik. MARSİAD olarak fındıktan yaklaşık 30 çeşit katma değerli ürün üretmeye başladık. Bu ürünlerle bütün girişimcilerimizin ufkunu açtık. Fındığı tekelinde tutan malum yabancı firmanın Türkiye ve dünyada ürettiği bir fındık kreması var. Biz onlardan daha kaliteli fındık kreması ürettiğimiz için yaklaşık 5 yıl evvel kabuklu fındık 8 TL iken, şu anda kabuklu fındığın kilosu 40 TL’ye dayandı. Dolayısıyla bu projemiz sayesinde böyle oldu! Keşke merkezi hükümet destek verseydi fındık dünyada altın ürün haline gelecek, hayal edemeyeceğimiz kadar fındıktan yaklaşık 100 Milyar $ gibi bir ihracat potansiyelimiz var!

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Fındık üreticisine verilmeyen destekler nelerdir? Verilmesi gereken destekler nelerdir?

Bahri Odabaş:Ülkeyi yönetenler veya yönetme iddiasında bulunanlar sadece şunu yapsın; ayda 1 günü gerçekten ülkenin problemlerini çözmek için uğraş sergilesinler.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Fındık üreticisinin sıkıntıları konusunda birçok kez fikir beyan etti Bahri bey ve üretime yönelik gayretlerin olması gerektiğini söyledi fakat girişimleri akamete uğradı, tarımın önünü tıkayan mevzuatınızı acil değiştirin diyerek bir açıklama yaptı. Hem fındık alanındaki projeleri ile ve bunu fiiliyata geçiren aktiviteleri ile dikkat çekiyor. Bir tesisi var ve orada fındık ile ilgili değişik ürünler ile ilgili çalışması var aynı zamanda da şu anda da yine fide üretimi ile ilgili bir gelişimi var. Sn. İbrahim Kahveci’nin belirttiği gibi ekonomik felaket aslında hem siyasete hem sosyolojiye etki ediyor. Sığınmacılara yönelik nefret ve artan şiddet, düşmanlık, sokakta kavgaların artması, mahallede, evde insanların geçim sıkıntısı ile birbirine girmesi, tarımsal üretimin düşmesi nedeniyle fiyatların yükselmesi, enflasyonun, dövizin yükselmesi, dış borçların artması, merkez bankası rezervlerinin eksiye düşmesi ve sonuçta dışa bağımlı, köle standartlarında çalışan Türkiye’li işçiler. Nitelikli insanların yurt dışına gitmeye başlaması çünkü yurt dışında yüksek meblağlı maaşla çalışabilme imkanı ve neticede beyin göçünün gerçekleşmesi. Özel girişimcilerin sıkıntıda kalması, özel girişimcilerin üretim yerine, girişim yerine para ve rant çarkında kalması, insanlar topraklarını satıyor ve betonlaşmaya başlıyor her taraf, üretim duruyor, tüm yatırımlar para üzerinden para kazanmaya dönüyor.

Bahri Odabaş:Türkiye’nin problemlerini kökünden çözecek bizim gibi binlerce girişimci, işadamı, sivil toplum kuruluşları var.

Ömer Faruk Gergerlioğlu:Bugün ekonomik sıkıntıları gündem ettik ve programımızı bu şekilde bitiriyoruz. Haftaya Salı günü 21.00’de buluşmak üzere hoşça kalın. Hayırlı akşamlar.

Yorumlar