24.08.2021

Youtube

Bu Hafta ÖFG TV’de çeşitli hak ihlallerinden bahsettim.

Herkese merhaba, yeni bir ÖFG TV programı ile karşınızdayız. Her hafta Salı günü saat 21.00’de sizlere sunmakta olduğumuz ÖFG TV’den yine herkese merhaba iyi akşamlar. Gündemimizde önemli konular var. En başta bugün bir açıklama ile müdahale ettiğimiz denetimli serbestlik, koşullu salıverilme haklarının cezaevi gözlem kurulları tarafından gasp edilmesi ile ilgili konulara değineceğiz. Malum cezaevlerinde yüzbinlerce insan var, cezaevi kapasitesinin üstünde insanlar var. 290 bin civarında insan var! Cezaevi kapasitesi şu anda 260 bin civarında. 30 bin fazlalık var ve tepe tepe insanlar yatmaktayken yine de insanları cezaevinde tutmaya çalışıyorlar. Garip bir durum zaten AK Parti iktidarının ilk yıllarında 55 bin civarındayken cezaevlerindeki sayı şu anda 300 bine dayanmış durumda! İktidar hem sosyal adalet noktasında hem ifade özgürlüğü alanındaki politikalarıyla hem insanların adli suçlarla ilgili suçlarında artışa yol açtık hem de ifade özgürlüğü ile ilgili ithamlarda artış yaşandı ve maalesef ifade özgürlüğü ile ilgili birçok kişi cezaevlerinde ve iktidar insanları içeriden çıkarmak istemiyor! Malum geçen sene 15 Nisan 2020’de çıkan infaz indirim yasasında cezaevi gözlem kurulları ile ilgili bazı hususlar vardı. Biz o zaman da tedirgin olmuştuk ve bu gözlem kurlullarına tanınan yetkinin ileride kötü kullanılabileceğine yoğun bir şekilde vurgu yapmıştık, korktuğumuz başımıza geldi ve 29 Aralık 2020 tarihli bir yönetmelikle cezaevi gözlem kurullarının yetkileri arttırıldı, gözlem kurullarının başına bir savcı getirildi. Gözlem kurulundaki insanların insafına bırakıldı mahpuslar ve keyfi kararlarla afaki kararlar ile insanların en ufak şikayet etmelerine bile bahane ederek insanları cezaevlerinde tutmaya başladılar. Gözlem kurulları bir mahkemeye döndü ve şu anda ikinci bir mahkeme olarak insanlar hakkında karar veriyor cezaevinde. Bir 6 ay daha 1 yıl daha daha fazla süreli insanları cezaevinde tutma kararları veriyor, bunlar son derece ağır durumda, bize her gün onlarca başvuru geliyor. Cezaevlerindeki denetimli serbestlikler koşullu salıverilmeler ile ilgili çok yoğun şikayetler alıyoruz. Mesela Çanakkale Cezaevi’nde Mesut Gül sadece yapılan uygulamaları şikayet ettiği için maalesef cezaevinde kalmaya devam ediyor. Yine Şakran Cezaevi’nde bir mahpus Yusuf Kurt o da eşi kanser olmasına rağmen Fatma Kurt hanımefendi kanser olmasına rağmen maalesef ki ona da denetimli serbestlik verilmiyor ve cezaevinde kalmaya devam ediyor. Böyle çok mahpus var, çok insan var maddi manevi açıdan insanlar perişan durumda maalesef OHAL devam ediyor. Biz bununla ilgili açıklama yaptık, konu ile etraflı bir şekilde ele alan bir açıklama ile konuya müdahil olduk, peşini bırakmayacağız, Adalet Bakanlığı’nı Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne, cezaevi müdürlüklerine hatırlatalım ki bu keyfilikleri yanlarına kar kalmasın. Biz bütün bunları takip ediyoruz, hepsini ifşa edeceğiz, insanlar zaten tepe tepe bulundukları cezaevlerinde daha fazla bir şekilde tutulmaya çalışıyor. Bu gerçekten son derece insafsızca bir tavırdır. Bunu kınıyoruz. İnsanların en ufak bir cezaevi yönetimiyle sürtüşmesi dilekçe vermesi, açlık grevine girmesi vb. Birçok mesele veya tarafsız koğuşa geçmemesi, geçse bile “Senin niyetin başkaydı.” Diyerek niyet okumaya çalışılması vb. Nedenlerle birçok kişi maalesef denetimli serbestliğe dahil edilmiyor, bu çok sıkıntılı bir konu biz bu konuyu gündemde tutmaya devam edeceğiz. Çünkü yüzlerce cezaevinde böyle uygulamalar var bazıları daha sert bir şekilde uyguluyor mesela Afyon T Tipi bu konuda çok şikayet aldığımız cezaevlerinden birisi maalesef. Ben yetkilileri insafa, hukuka çağrıyorum, vicdana çağırıyorum ve bu yaptıkları uygulamaların gerçekten takati bitmiş aileleri iyice bitireceğini söylüyorum! İnsanlar takatlerinin son haddinde ve maalesef ki bu haklar gasp edilmeye devam ediyor, biz de peşini bırakmadan takip etmeye devam edeceğiz. İkinci değineceğimiz husus Kürtçe yasakları! Malum Kürtçe, Kürtlük Kürt dili örf ve adet, kimliği vb. Hususlar Türkiye’de maalesef ki bir yara olarak devam ediyor! Devlet Kürt kimliğini tanımak istememekte, topluma da bunu öğretmekte, Türklüğü dayatmakta ve maalesef ki bu inkar ve asimilasyon politikaları sonucu ülkede rahatsızlık devam etmekte, Kürtler haklarını kimliklerini talep etmekte, dillerini talep etmekte, çok tabidir bu ve maalesef ki iktidar uygulamaları, devlet uygulamaları ise bunların ret yönünde devam etmekte. Bunun en son uygulaması Elazığ Cezaevi’ndeki Leyla Güven vekilimiz ve arkadaşları ile ilgili yaşanan gelişmede oldu. Leyla Güven çok değerli bir milletvekilimiz bir hak savunucusu, Kürt meselesinde barışın gerçekleşmesi için canla başla gayret etmiş, bu uğurda açlık grevlerine girmiş. Barışın sağlanması için çok zor zamanlarda olsa bile çok önemli fedakarlıklar yapmış bir insan. Kürtçe şarkı söylediği, Kürtçe halay çekerken Kürtçe ifadeler kullandığı için şu anda savunması istenmiş ve savunma kağını da gördüm! Avukatı Reyhan Yalçın hanımefendi bana yolladı, bu savunma istenen yazısında da bilinmeyen bir dilde şarkı söyledikleri tespit edilmiştir. Kürtçe şarkı söylerken halay çekerken, Kürtçe ifadeler kullanmaktan dolayı, bilinmeyen bir dilde ifadeler kullanmıştır diyor. Resmi yazışmalara bu böyle girebilir, bilinmeyen bir dilde birtakım ifadeler kullanılmış ama bu ülkede en az 20 milyon Kürt var ve bu insanların kalbini kırıyor bu ifadeler. Kalbini kırmasının ötesinde hukuken haklarını gasp etmiş oluyor çünkü ana dili olan bir dili maalesef ki bu devlet bilinmeyen bir dil gibi bir ifade ile aşağılıyor ve dışlıyor, bunu her defasında da gösteriyor. Biz Meclis’te bazen Kürtçe kelimeler cümleler kullanıyoruz hemen X X bilinmeyen dil gibi ifadeler giriyor. Bu ülkede bu kadar önemli bir husus Kürtçe önemli bir yara ve maalesef ki bu mesele devam ediyor çünkü devlet ve iktidar uygulamaları zamanında cezaevlerindeki görüşlerde de Kürtçe konuşmayı engellemişti, şu anda belki bazı yerlerde müsaade edilebiliyor, bazı yerlerde edilmiyor, anlamıyoruz diye buna müdahale ediliyor. Aslında Kürtçe çevirmen ile bu mesele çok rahat bir şekilde halledilebilir. Bu ülkenin büyük bir yarası. Yara derken kalbin kırıklığından dolayı oluşan bir yara bu. Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak her birimiz bir diğerinin kalbinin kırılmaması ve kalıcı yaralar oluşmamasını istemek durumundayız. Diğer vatandaşlar için bunu talep etmek durumundayız. Biz Türk olabiliriz, Türkçe ile ilgili bir sıkıntı olabilir ama dili Kürtçe olanlar habire bu aşağılamayı yaşamak zorunda değil. Bugün yine sosyal medyada bir televizyon programında bir Televizyon sunucusu Didem Arslan Yılmaz isimli bir kişi bir Kürt vatandaşla konuşurken onun Kürtçe ifadeleri karşısında: “Kardeşim doğru dürüst konuşsun, Türkçe konuşsun biz nasıl anlayacağız?” gibi ifadelerle aşağılayıcı bir dil kullanıyor, doğru dürüst konuşsun demek ne demek? Maalesef ki bu devlet, iktidar dili medyanın da dili olmuş durumda ve Kürt vatandaşla konuşurken çok rahat bir şekilde karşısındaki aşağılayabilen bir insan çıkıyor karşınıza. Doğru dürüst konuşsun kardeşim Türkçe konuşsun diyebiliyor ve maalesef ki devlet uygulamaları toplumda da bir bozulmaya yol açtı ve toplumda da insanlar Kürtçeye karşı bir alerji oluşturabildiler ve bundan dolayı bu tür hadiseler yaşanıyor. Biz Leyla Güven vakasına dönecek şunu da söylemek isteriz. Aslında Leyla Güven arkadaşımız ile ilgili Anayasa Mahkemesi bir ihlal kararı vermiş olabilirdi ama maalesef ki bu karar ertelendi, benim Anayasa Mahkemesi’ndeki kararımın görüşüleceği gün aslında Leyla Güven’in başvurusunun da inceleneği gündü ama nasıl olduysa benim dosyam hakkında karar verildi ama Leyla Güven’in dosyası ertelendi, bunu anlamak mümkün değil. Bu gerçekten üzücü bir durum. Biz bunu sorgulamaya devam edeceğiz. Leyla Güven bu ülkede barışın gerçekleşmesi için canla başla gayret etmiş bir insan ve maalesef ki 2018’de avukatının başvurduğu Anayasa Mahkemesi başvurusundan da en az 3 yıldır bir haber yok, Anayasa Mahkemesi neyi bekliyorsun? Benim kararımın görüşüleceği gün Leyla Güven’in dosyası görüşülebilirdi karar çıkabilirdi nedense bir şekilde ertelenmiş ama bir an önce bu dosyanın Anayasa Mahkemesi’nden çıkması gerekiyor. Leyla Güven ve arkadaşlarının hakları gasp edilmeye devam ediliyor, Kürtçe konuşmaları engellenmeye çalışılıyor, Kürtçe şarkı söylemelerinin, halay çekerken Kürtçe ifadeler kullanmaları garip karşılanıyor ve yasaklanıyor ve savunma isteniyor. Bunlar kabul edilecek hadiseler değil. Bu ülkede maalesef ki ırklar arası bir eşitlik sağlanmadığı için Türklük dayatması, Türklük sözleşmesi adı altında dayatıldığı için maalesef ki Kürtçe konusu halen büyük bir yara olarak duruyor, bu yaraya ne zaman dokunsanız tüm toplum zıplıyor adeta, en başta Kürtler çünkü çok rahatsız oluyorlar! Bir insanın ana dilinin garip bir dil, dışlanmış bir dil olarak görülmesi gösterilmesi kadar üzücü bir hadise yoktur, ben bir Türk olarak kesinlikle böyle bir hadiseyi kabul etmiyorum. Kürt kardeşlerimizin dili resmi dilde kullanılmalı, ana dilde eğitimde kullanılmalı ve Kürtçe konuşma hiçbir yerde hiçbir şekilde garip karşılanmamalı bu ülkenin bu topraklarından biridir, Allah’ın ayetlerinden bir dildir Kürtçe, Allah’ın varlığının ve birliğinin işaretlerinden birisidir Kürtçe o yüzden biz Kürtçe’ye yönelik saldırılar karşısında durmaya hem bir insan olarak hem müslüman olarak durmaya devam edeceğiz! Değerli arkadaşlar 3. Olarak geçtiğimiz günlerde KHK ile ihraç edilen Alev Şahin arkadaşımızın bir tweeti ile öğrendik. 6 tane kendisini polis olarak tanıtan kişiyi yolda yürürken durduruyor ve “Seninle bir şeyler konuşalım, bir çay içelim, dosyan hakkında bir şeyler konuşmamız lazım.” Diyerek onu bir yere götürmeye çalışıyorlar. Yine sürekli gündem ettiğimiz ‘Siyah Transporter’lardan birisi gündemde, siyah transporterın kapısı açılıyor, polisler Alev Şahin’i arabaya davet ediyor, Alev Şahin bundan son derece rahatsız oluyor ve “Ben sizinle ne konuşacağım? Nereye gideceğiz? Niye sizinle çay içeyim ki? Böyle usul olmaz, benim ifademi alacaksanız karakola çağırırsınız. Ben sizinle oturup çay içip ne konuşacağım?” diyerek onları tersliyor ve buna rağmen ısrar ediyorlar! Ardından bunu kamuoyuna duyurduktan sonra Alev Şahin ve tekrar kendisine telefon ediyor bu kişiler! Bizi yanlış anladınız, sizi kaçırmayacaktık, sizinle oturup konuşacaktık! Bunların hepsi A’dan Z’ye yanlış. Alev Şahin suç duyurusunda bulundu ben de oradaydım basın açıklamasını yaptık beraber, suç duyurusunu yaptığımızda savcı: “Madem kendisini polis olarak tanıtmış, bu kişileri tespit etmek için memur suçları açısından bir soruşturma başlatılmasını isteyeceğim.” Dedi, bu olumlu bir gelişme umarım ki bir soruşturma başlatılır. Bu polisler kendi kafalarından keyfi olarak “Gel bakalım seninle şurada bir çay içelim, bir muhabbet edelim. Şu ifadeni değiştir gibi şeyler söylememesi gerektiğini bilmesi gerekir. Böyle bir şey olmaz! Alev Şahin bizimle beraber Ankara Adliyesi’nde bir suç duyurusu yaptı, ben de katıldım ve bir de basın açıklaması yaptık Ankara Adliyesi önünde. Daha sonra evinin önündeki bu diyalogları gösteren kamera kayıtlarının birileri tarafından sanırım o polisler tarafından silindiğini öğreniyor. Bu hep bildiğimiz hadiseler, bu tür kaçırma girişimlerinde daha sonradan polisin gelerek çevredeki kamera görüntülerini imha ettiğini biliyoruz. Bu hep rastladığımız vakalar ama biz bu suçları ifşa etmeye devam edeceğiz ve peşine düşmeye devam edeceğiz. Konu ile ilgili soru önergesi vererek Alev Şahin kardeşimizin yanında olduğumuzu; Türkiye Cumhuriyeti bir vatandaşı kişinin böyle hukuksuz bir polis muamelesine maruz kalmaması gerektiğini söyleyeceğiz ve bunu sorgulayacağız. Değerli arkadaşlar hasta mahpusların durumu oldukça sıkıntılı; Ayşe Özdoğan isimli bir hapishane adayı bir kadın var. Her gün sosyal medyada fotoğrafları ile ilgili paylaşımlarda bulunuyor ve o paylaşımları biz gördükçe biz de çok üzülüyoruz çünkü yüzünde maksiller kanser var yani elmacık kemiğinde kanser var. Bu kadının cezası onanmış, eşi de cezaevinde, kendisi de cezaevine girecek ama sürekli maksiller sinüs bölgesinde kanserin akıntısı, oradaki enfeksiyon ile boğuşup duran bir kadın, oldukça kötü ve sıkıntılı bir durumda. Bu kadının hala infaz ertelemesi yapılmış değil! Çok üzücü bir durum! Bu kadar ağır hasta bir insanı cezaevine koyarak kimin başı göğe erecek anlamak mümkün değil. Maalesef ki hala bir infaz erteleme alınmış değil, hala bir yokuşa sürme taktiği var. Bu kadın sağdan sola süreklenip duruyor. Kendisine birtakım umarsız, vicdansız cevaplar veriliyor. “Bugün gir yarın gel diyorlar.” Bu kadıncağız yarın bir gün cezaevine girerse orada sağlık şartları daha da kötüleşecek ve Allah korusun ölüme yaklaşacak. Son derece sıkıntılı bir durumda. Bir an evvel Ayşe Özdoğan ile ilgili bir infaz erteleme kararı verilmeli. Bunu yüksek sesle söylemeye devam edeceğiz. Ben cezaevindeyken oğlum Ayşe Özdoğan ile ÖFG TV’de bir program yapmış, bundan dolayı da ben çok memnun oldum çünkü hem ben hem oğlum zor durumdaki insanların yardımına koşmaya çalışıyoruz. Ayşe Özdoğan durumunu anlatmış, ÖFG TV’de de biz onun sorunlarını gündem etmişiz ve biz gündem etmeye de devam edeceğiz. Ayşe Özdoğan’ın bir an evvel infaz erteleme alması gerektğini yüksek sesle söylemeye devam edeceğiz. Bir başka mahpus son derece hazin bir görüntü arz eden bir mahpus Mehmet Emin Özkan o kişinin görüntüleri hastaneye girerkenki görüntüleri sosyal medyada dolaşıyor. Siyasetçiler olarak biz defaatle soru önergeleri veriyoruz. Ben yıllardır Mehmet Emin Özkan’ın durumunu biliyorum. Hasta ve zor durumda bir insan. Hala cezaevinde, acımasızca hala cezaevinde ve bu insanı nasıl orada tutuyorsunuz, hangi vicdan ile orada tutuyorsunuz anlamak mümkün değil ve maalesef ki hala orada! Mehmet Emin Özkan’a da bir an evvel özgürlük diliyoruz. Zaten yıllardır mağduriyeti var. Yıllardır cezaevinde bomboş gerekçelerle tutulan bir insan maalesef. Fatma Kurt hanımefendi de İzmir’de eşi Şakran Cezaevi’nde kendisi meme kanseri. Eşi de cezaevinde ve halen denetimli serbestliği verilmemiş durumda o da büyük bir sıkıntı çekiyor. Böyle çok hasta kişi var maalesef. Yine hamile mahpuslar var; hamile mahpuslardan geçen hafta Huriye Acun sonunda Yargıtay tarafından işleme konuldu ve Huriye Acun infaz erteleme; 1.5 yıl aldı. Allah’a şükürler olsun. Kadıncağız büyük sıkıntılar çekmiş. Şimdi Kayseri Bünyan Cezaevi’nde Arzu Nur Özkan var. Arzu Nur Özkan da işin doğrusu çok büyük sıkıntılar çekiyor. Bana mektup yolladı, mektubu okuduğumda çok çok üzüldüm. Babasıyla da görüştüm, çaresiz durumda insanlar. Çocukları için bir şeyler yapmaktan bile çekiniyorlar, tedirgin oluyorlar. Çok üzücü bir hal! Bu iktidara tekrar sesleniyorum, Adalet Bakanlığı’na tekrar sesleniyorum. Bu zor durumdaki insanları bu halleriyle baş başa bırakmayın. Bakın karnında bir bebek olan çok zor durumda, nefes alamayan, çok zor durumda olan bir kadın. Kayseri Bünyan Cezaevi’nde bir an evvel tahliye olmalı. Tutuksuz yargılanabilir, tutukluluk şart değildir, tedbirdir. Bu insandan sonuçta evinde hamileliğini geçirebilir! Bir şekilde yargılamaya devam edebilirsiniz ama o haliyle cezaevinde kalması vicdanları sızlatmaktadır. Değerli arkadaşlar yarın Diyarbakır’da olacağım. Diyarbakır’da saat 14:00’te Demir Otel’de İslam’da Hak ve Adalet üzerine bir konuşma yapacağım. Diyarbakır’lı kardeşlerimi beklerim. Yarın sabahtan itibaren Diyarbakır’da olacağım. Diyarbakır’lılarla buluşmak ve muhabbet etmek isterim ve gün boyunca Diyarbakır’da, Diyarbakır’lılarla buluşmayı arzu ediyorum, inşallah güzel sohbetlerle Diyabakır’ın nabzını tutmuş olalım. KHK’lıların durumları yoğun bir şekilde gündemde. CHP’nin KHK’lılarla buluşmasını tasvip ediyorum, buluşmaların devam etmesi gerekiyor. Buna diğer partilerin de katılması gerekiyor. Her parti KHK sorununa el atmalı ve çözüm bulmaya çalışmalı. Bu ülkenin en büyük sorunlarından birisi olan bu konu hakkındaki partilerin görüşü son derece önemlidir. Yan çizmeden, topu taca atmadan KHK konusunda samimi ifadeler kullanmalılar. Bunları yaptıkları taktirde kendileri kazanırlar! KHK’lılar tüm partilere bakmakta ve kendileri ile ilgilenilmesini istemektedirler. Her partiye de gitmek istemektedirler. Bir ayrımları yoktur, yeterki gelin bu problemi çözün demektedirler. O yüzden ben tekrar tüm partililere bu çağrıyı yapıyorum. HDP zaten bu noktada net bir çizgide ama diğer partilere de biz hatırlatma yapıyoruz ve KHK konusunda daha etkin bir çalışma içinde olmaları gerektiğini hatırlatıyoruz! Değerli arkadaşlar bu hafta programımız bu kadar. Önemli hak ihlalleri var umarım ki bunlar devam etmez! Biz sivil toplum bilinci ile tüm elimizden gelen gayretler ile gündem etmeye çalışıyoruz. Meclis’te basın toplantılarını standart olarak yapıyorum, vatandaşların mağduriyetlerini kulak kabartmaya çalışıyoruz ve maalesef ki bu mağduriyetler devam ediyor! Bugün yine görüştüğümüz bir ihraç edilmiş kişinin mağduriyetlerini dinledim çok üzücü bir durum. Haber-Sen’de 22 yıllık bir TRT çalışanı düşüncelerini ifade ettiği için, iktidarı eleştirdiği için ben tutuklandığım zaman bu muameleyi kınadığı için, Barış Atay’a yapılan muameleyi kınadığı için suçlanmış ve bunlar dosyasında suç unsuru diye konmuş. Düşünün ben zulmen tutuklanmıştım, hapse konmuştum daha sonra Anayasa Mahkemesi bütün bunların haksızlık olduğunu belirtiyor ama bunları eleştiren bir vatandaşın paylaşımları suç unsuru oluyor. Yani hakikaten deveye sormuşlar boynun neden eğri diye nerem doğru ki demiş! Maalesef ki iktidarın hali bu. İnsanların en basit ifade özgürlüğü kullanmasından dolayı işinden atıldığı bir ülkede yaşıyoruz çok üzücü bir durum. Bütün bunlardan sonra biz KHK’ların bitmesinden sonra gizlice, sinsice, haince insanların böyle basit gerekçelerle bakanlıklar eliyle ihraç edilmesini de kınıyoruz. Kabul etmiyoruz ve bunu tekrar kamuoyuna duyuruyoruz. Maalesef ki KHK’lar bitti ki o KHK’lar Anayasa’ya aykırıydı. Maalesef ki şu anda bakanlıklar kendi kafalarından memurlarını ihraç ediyorlar, kendi KHK’larını oluşturuyorlar. Bu hukuksuzluklara da bir an evvel son verilmesi gerektiğini belirtiyorum ve bu haftaki programımı burada bitiriyorum. Haftaya Salı günü saat 21.00’de buluşana kadar hepinize hoşçakalın. Bu arada yarın Diyarbakır’lılarla buluşmayı da arzu ettiğimi tekrar ifade edeyim ve yarın Diyarbakır’dan herkese merhaba diyeceğimi burada eklemiş olayım.

Yorumlar